Japonya ve Güney Kore’de nükleer silah tartışması: ABD’ye güvenmiyoruz

"Atom Bombası Kubbesi" diye de bilinen Hiroşima Barış Anıtı, ABD'nin atom bombası saldırısında ölenlerin anıldığı başlıca yerlerden (Reuters)
"Atom Bombası Kubbesi" diye de bilinen Hiroşima Barış Anıtı, ABD'nin atom bombası saldırısında ölenlerin anıldığı başlıca yerlerden (Reuters)
TT

Japonya ve Güney Kore’de nükleer silah tartışması: ABD’ye güvenmiyoruz

"Atom Bombası Kubbesi" diye de bilinen Hiroşima Barış Anıtı, ABD'nin atom bombası saldırısında ölenlerin anıldığı başlıca yerlerden (Reuters)
"Atom Bombası Kubbesi" diye de bilinen Hiroşima Barış Anıtı, ABD'nin atom bombası saldırısında ölenlerin anıldığı başlıca yerlerden (Reuters)

Japonya ve Güney Kore, ABD'nin güvenlik garantilerine yönelik şüpheleri nedeniyle nükleer silah geliştirmeyi tartışıyor. 

Reuters'ın analizinde, Japonya'da iktidardaki Liberal Demokrat Parti'den (LDP) bazı siyasetçilerin Washington'ın güvenlik garantilerine daha şüpheci yaklaşmaya başladığı aktarılıyor. 

Özellikle ABD Başkanı Donald Trump'ın gümrük vergisi politikası ve NATO'ya yönelik eleştirilerinin bu tutumu kuvvetlendirdiği belirtiliyor. 

LDP'li eski savunma bakan yardımcısı Rui Matsukawa, şunları söylüyor: 

Trump çok öngörülemez, bu belki de onun gücü ama biz her zaman B planını düşünmek zorundayız. Bu da bağımsız olmak ve nükleer silah edinmek anlamına geliyor.

Japonya, II. Dünya Savaşı'ndan sonra nükleer silah üretmeme, bulundurmama ve ülkeye sokmama ilkesini benimsedi. Tokyo yönetimi, 1960 tarihli ABD-Japonya Güvenlik Anlaşması kapsamında Washington'ın "nükleer şemsiyesi" altına girdi. 

Ancak Çin, Kuzey Kore ve Rusya'nın nükleer kapasitesine karşı kamuoyunda ve siyasette farklı sesler yükselmeye başladı.

Analizde, Japonya'nın teknik olarak "nükleer eşiğe" yaklaştığına işaret ediliyor. 45 ton plutonyuma, uranyum zenginleştirme kapasitesine, gelişmiş füze teknolojisine ve uzay programına sahip olan Japonya, isterse birkaç yıl içinde, hatta bazı uzmanlara göre 6 ayda nükleer silah geliştirebilir. 

Japonya'da özellikle genç kuşaklar arasında, ABD'nin 6 Ağustos 1945'te Hiroşima'ya, 9 Ağustos 1945'te de Nagasaki'ye düzenlediği atom bombası saldırılarının anılarının giderek silindiğine dikkat çekiliyor. Bu nedenle gençler arasında nükleer caydırıcılığın gerekli olabileceği görüşünün güç kazandığı yazılıyor. 

Analize göre Japonya'da gündemde olsa da nükleer silah geliştirmeye destek henüz büyük değil. Ancak 1953'te imzalanan savunma anlaşması kapsamında ABD'nin "nükleer şemsiye" koruması altına giren Güney Kore'de durum bunun tam tersi.

Trump yönetimine güvensizliğin arttığı ülkede yapılan kamuoyu yoklamalarına göre halkın yaklaşık yüzde 75'i Güney Kore'nin kendi nükleer silahlarını geliştirmesini destekliyor. 2022'de yapılan anketteyse bu oran yaklaşık yüzde 61'di.

Muhtemel nükleer saldırılara karşı ABD'nin koruması altındaki Seul yönetimi, kendi silah programını 1970'lerde sonlandırmıştı. ABD, Kuzey Kore'yi nükleer silah üretmekten caydırmak için Güney Kore'ye yerleştirdiği nükleerleri de 1991'de çekmişti.

Ancak Washington'ın izlediği politika başarılı olmadı. Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü'nün geçen yılki verilerine göre Pyongyang yönetiminin elinde kullanıma hazır 50 nükleer savaş başlığı var. Ayrıca ülkenin 40 başlık daha üretmek için yeterli kapasiteye sahip olduğu düşünülüyor.

Independent Türkçe, Reuters, Asahi



İsrail’de tarihi göç dalgası: Umudumuzu kestik

Hükümet karşıtları, pazar günü Tel Aviv'de büyük bir protesto düzenlemişti (Reuters)
Hükümet karşıtları, pazar günü Tel Aviv'de büyük bir protesto düzenlemişti (Reuters)
TT

İsrail’de tarihi göç dalgası: Umudumuzu kestik

Hükümet karşıtları, pazar günü Tel Aviv'de büyük bir protesto düzenlemişti (Reuters)
Hükümet karşıtları, pazar günü Tel Aviv'de büyük bir protesto düzenlemişti (Reuters)

İsrail'den göç edenlerin sayısı 7 Ekim 2023’te başlayan Gazze savaşının ardından iki katına çıktı. 

Hükümet verilerine göre, 2024’te toplam 82 bin 700 İsrailli ülkeyi terk etti. Bu rakam, aynı yıl ülkeye gelen yaklaşık 55 bin 280 kişiyi aştı ve İsrail'de nadir görülen bir negatif net göç oranı ortaya çıktı.

Kudüs’te yaşayan tarihçi Frédérique Schillo, bunu “benzeri görülmemiş büyüklükte bir olay” diye niteliyor: 

Uzun süre İsraillilerin ülkeden ayrılması konusu araştırılmadı, yetkililer bunu konuşmaktan çekiniyordu. Tüm dünyadan Yahudiler için bir sığınak olması beklenen İsrail'in, çocuklarının ülkeyi terk etmesine izin vermesi kesinlikle tabu bir meseleydi.

Schillo, eski İsrail Başbakanı İzak Rabin'in 1970'lerdeki ilk görev döneminde ülkeyi terk eden İsraillileri “korkaklar” diye nitelediğini de hatırlatıyor. Tarihçi, son göç dalgasının İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun agresif iç ve dış politikalarıyla ilişkili olduğuna dikkat çekiyor. 

İsrailli aktivist Mordekay, Netanyahu’nun savaş politikası nedeniyle ülkeyi terk edip ailesiyle Yunanistan’a gittiğini söylüyor. Gazze savaşının başlamasıyla ülkedeki “sol kanadın zayıfladığını” belirten 42 yaşındaki aktivist şöyle devam ediyor: 

İsrail'den umudumuzu kestik. Hükümeti Ortadoğu'da barışı sağlayabilecek bir yapıya dönüştürme umudumuzu kaybettik.

Mordekay, Netanyahu’nun “radikal sağcı politikaları kuvvetlendirdiğini” vurgulayarak, “Artık İsrail’de güvende hissetmiyorum” diyor. 

Filistin topraklarındaki insan hakları ihlallerini belgeleyen İsrailli hak örgütü B'Tselem’den aktivist Noga da geçen yıl eylülde İsrail’den ayrılıp İtalya’ya gittiğini anlatıyor: 

İnancımı kaybettim. İnsanların hem kendilerine karşı şiddet uygulandığında hem de ülkeleri başkalarına karşı şiddet uyguladığında ve adaletsizlik yaptığında nasıl tepki verdiklerini gördüm. Kimse bizim yaptığımız adaletsizliği bilmek istemiyor, sadece kendilerini kurban gibi hissediyorlar.

Noga, İsrail’de kalıp mücadeleyi sürdüren aktivistler olduğunu fakat ülkedeki muhalif kesimin köklü bir değişim yaratmak için zayıf kaldığını söylüyor. 

Diğer yandan Hamas, ateşkes anlaşmasını kabul ettiğini açıklamasına rağmen Tel Aviv yönetimi işgal planından geri adım atmıyor. 

Savunma Bakanı Israel Katz, bugünkü açıklamasında Gazze Şeridi’nin işgali için 60 bin yedek askerin göreve çağrılacağını duyurdu. Bunlardan 40 bin ila 50 bininin 2 Eylül’de göreve hazır olması bekleniyor. Diğer yedek askerler kasım-aralık ve şubat-mart dönemlerinde göreve çağrılacak. 

İsrail Savunma Kuvvetleri’nin (IDF) açıklamasına göre işgal harekatında 5 tümen yer alacak. 

İşgal planı, IDF’den üst düzey yetkililerle Netanyahu arasında krize yol açmıştı. Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir, planı “tuzak” diye nitelemiş, hem rehine takası sürecini hem de İsrailli askerleri tehlikeye atacağını savunmuştu. Netanyahu ise işgal operasyonundan geri adım atılmayacağını açıklamıştı.

Independent Türkçe, France 24, Times of Israel