Filistin devletinin daha fazla ülke tarafından tanınması, Filistinliler ve İsrailliler için ne anlama geliyor?

BM’nin New York'taki genel merkez binası (EPA)
BM’nin New York'taki genel merkez binası (EPA)
TT

Filistin devletinin daha fazla ülke tarafından tanınması, Filistinliler ve İsrailliler için ne anlama geliyor?

BM’nin New York'taki genel merkez binası (EPA)
BM’nin New York'taki genel merkez binası (EPA)

İngiltere, Kanada ve Avustralya dün Filistin devletini tanıdı. Şarku'l Avsat'ın Reuters'tan aktardığı habere göre diğer ülkelerin de bu hafta New York'taki Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurul oturumlarında aynı yolu izlemesi bekleniyor.

Peki bu, Filistin devletinin kurulması açısından ne anlama geliyor?

Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) 1988 yılında Filistin devletinin bağımsızlığını ilan etti. Bu bağımsızlık, Küresel Güney'deki çoğu ülke tarafından hızla tanındı. Bugün, BM’nin 193 üye devletinden yaklaşık 150'si Filistin devletini tanıyor.

İsrail'in baş müttefiki olan ABD, Filistin devletini nihayetinde tanıyacağını defalarca kez dile getirmiş, ancak bunu Filistinliler ile İsrailler arasında ‘iki devletli çözüm’ konusunda anlaşmaya varıldıktan sonra yapacağını belirtmişti. Avrupa'nın büyük güçleri de birkaç hafta öncesine kadar aynı tutumu sergiliyordu.

Ancak İsrailliler ile Filistinliler arasında 2014 yılından bu yana bu konuda herhangi bir müzakere yapılmadı. Bunun yanında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Filistin devletinin asla kurulmayacağını söylemeye devam ediyor.

Filistin devletini temsil eden bir heyet, BM’de resmi olarak daimî gözlemci statüsüne sahip olsa da oy hakkı bulunmuyor. Filistin devletini tanıyan ülke sayısına bakılmaksızın BM’ye tam üye olmak için Washington'ın veto hakkına sahip olduğu BM Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) onayı gerekiyor.

Dünya geneline yayılan Filistin diplomatik misyonları, Filistin halkını temsil eden ve uluslararası alanda tanınan Filistin Yönetimi'ne bağlı olarak faaliyet gösteriyor.

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas liderliğindeki Filistin Yönetimi, İsrail ile yapılan anlaşmalar kapsamında işgal altındaki Batı Şeria'nın bazı bölgelerinde sınırlı özerklik hakkını kullanıyor. Filistin pasaportlarını düzenliyor ve Filistin sağlık ve eğitim sistemlerini yönetiyor.

Hamas, Gazze Şeridi’nde 2007 yılında iki taraf arasında kısa süreli bir çatışmanın ardından Abbas liderliğindeki Fetih Hareketi’ni sınır dışı ederek bölgenin kontrolünü ele geçirdi.

Dünya güçlerinin çoğunun diplomatik misyonları Tel Aviv'de bulunuyor. Çünkü Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanımıyor. ABD’nin Donald Trump'ın ilk başkanlığı döneminde büyükelçiliğini Kudüs'e taşıması ise bu konuda bir istisna oluşturuyor.

Ancak, yaklaşık 40 ülke Batı Şeria’nın Ramallah kentinde veya İsrail'in ilhak edeceğini açıkladığı ve Filistinlilerin başkent olarak istedikleri Doğu Kudüs'te konsolosluk ofisleri bulunuyor.

Bu ülkeler arasında Çin, Rusya, Japonya, Almanya, Kanada, Danimarka, Mısır, Ürdün, Tunus ve Güney Afrika yer alıyor.

Filistin devletini tanımayı planlayan ülkeler, bunun diplomatik temsilcilikleri üzerinde yaratacağı etkiyi açıklamadı.

Filistin devletini tanımaktaki amaç ne?

İngiltere, Kanada ve Avustralya, bu ay yapılacak BM Genel Kurulu toplantısı öncesinde Filistin devletini tanıdı. Fransa ve Belçika dahil diğer ülkeler de aynı yolu izleyeceklerini açıkladı.

İngiltere gibi ülkeler, bu adımın İsrail’e Gazze'deki savaşı sona erdirmesi, işgal altındaki Batı Şeria'da yeni Yahudi yerleşimlerinin inşasını durdurması ve Filistinlilerle barış sürecine yeniden bağlılık göstermesi için baskı yapmak amacıyla atıldığını söylüyor.

Filistin devletinin tanınmasını destekleyen ilk Batılı büyük bir ülkenin lideri olan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, bu adımın Filistin Yönetimi'nin, yönetişim ve idari kapasitesini iyileştirecek ve savaş sonrası Gazze'yi yönetmek için daha güvenilir bir ortak haline getirecek reformları hayata geçirme taahhüdüyle birleştirileceğini söyledi.

Tanınma pratikte ne anlama geliyor?

Tanınmayı büyük ölçüde sembolik olarak görenler, Çin, Hindistan, Rusya ve birçok Arap devleti gibi, onlarca yıl önce Filistin devletini tanıyan ülkelerin sınırlı nüfuzuna dikkati çektiler.

BM’de tam üye statüsü veya sınırları üzerinde kontrolü olmayan Filistin Yönetimi, ikili ilişkileri yönetme konusunda sınırlı bir kapasiteye sahip.

İsrail ticaret, yatırım ve eğitim veya kültür alışverişlerini kısıtlamıyor. Filistin'de havaalanı bulunmuyor ve karayla çevrili bir bölge olan Batı Şeria'ya yalnızca İsrail üzerinden veya İsrail'in kontrolündeki Ürdün sınırından ulaşılabiliyor. İsrail şu anda Gazze Şeridi'ne tüm erişim noktalarını kontrol ediyor.

Ancak, Filistin devletini tanımayı planlayan ülkeler ve Filistin Yönetimi, bunun boş bir jestten daha fazlası olacağını söylüyorlar.

Filistin'in İngiltere'deki Misyonunun Başkanı Büyükelçi Hüsam Zomlot, tanınmanın eşit şartlarda kurumlar arası ortaklıklara yol açabileceği değerlendirmesinde bulundu.

İngiltere’nin eski Kudüs Başkonsolosu Vincent Finn, Filistin devletini tanıyan ülkelerin İsrail ile ilişkilerinin bazı yönlerini gözden geçirmeleri gerekebileceğini söyledi.

İngiltere'nin durumunda bunun, işgal altındaki Filistin topraklarındaki İsrail yerleşimlerinden gelen ürünlerin yasaklanması gibi tedbirlerin alınmasına yol açabileceğini belirten Finn, ancak bunun İsrail ekonomisi üzerindeki pratik etkisinin minimum düzeyde olacağını da sözlerine ekledi.

İsrail ve ABD nasıl tepkisi verdi?

İsrail, Gazze Şeridi’nde yürüttüğü savaştaki davranışları nedeniyle yaygın şekilde kınamalarla karşı karşıya kalırken bu tanımanın, Gazze Şeridi’ndeki savaşı tetikleyen 7 Ekim 2023 saldırıları için Hamas'ı ödüllendireceğini öne sürüyor.

İsrail Başbakanı Netanyahu, yaptığı bir açıklamada “Ürdün Nehri'nin batısında Filistin devleti kurulmayacak” ifadelerini kullandı.

Öte yandan ABD, Avrupalı müttefiklerinin bağımsız bir Filistin devletini tanıma yönündeki her türlü girişimine şiddetle karşı çıkıyor. ABD’nin Filistinli yetkililere yaptırımlar uygulayarak, ABD’ye giriş vizelerini reddetme ve iptal etme gibi adımlar atması, Filistin Devlet Başkanı Abbas ve diğer Filistin Yönetimi yetkililerinin New York'ta düzenlenen BM Genel Kurulu'na katılmalarını engel oldu.



İran Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan’ın destekçileri, onun ABD Başkanı Trump ile görüşmesini istiyor

Pezeşkiyan geçtiğimiz hafta İran Şura Meclisi’ne hitap ederken (DPA)
Pezeşkiyan geçtiğimiz hafta İran Şura Meclisi’ne hitap ederken (DPA)
TT

İran Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan’ın destekçileri, onun ABD Başkanı Trump ile görüşmesini istiyor

Pezeşkiyan geçtiğimiz hafta İran Şura Meclisi’ne hitap ederken (DPA)
Pezeşkiyan geçtiğimiz hafta İran Şura Meclisi’ne hitap ederken (DPA)

İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan'ı destekleyen çevreler, onu New York'ta başlayacak Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurul toplantıları sırasında ABD Başkanı Donald Trump ile görüşmeye zorluyor. Pezeşkiyan'ın siyasi danışmanı Mehdi Senai dün yaptığı açıklamada, İran Cumhurbaşkanı’nın yarın Tahran'dan ayrılıp çarşamba günü Genel Kurul'da konuşma yapacağını duyurdu.

Pezeşkiyan'ın destekçileri, yaptırımların yeniden yürürlüğe girmesini sağlayan snapback mekanizmasını durduracak diplomatik bir atılım gerçekleştirmeyi umuyorlar. Eski Meclis Başkan Yardımcısı Ali Mutahhari, Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan’a, ‘İran halkının çıkarlarına uygun olduğu sürece’ Trump'ın kendisiyle görüşme talebini kabul etmesi çağrısında bulundu.

İran Dışişleri Bakanlığı, Bakan Abbas Arakçi'nin Avrupa Troykası yetkilileriyle Viyana'da görüşmeler yapacağı haberlerinin ardından dün New York'a gittiğini açıkladı.


Şara bugün New York'ta Rubio ile görüşecek

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara (DPA)
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara (DPA)
TT

Şara bugün New York'ta Rubio ile görüşecek

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara (DPA)
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara (DPA)

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu toplantılarına katılmak üzere dün akşam New York'a geldi. Şara, 1967'den bu yana BM Genel Kurulu'nda kürsüye çıkacak ilk Suriye lideri olacak.

Şara, ABD’deki ilk gününe saat 12:45'te ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio ile yapacağı görüşmeyle başlayacak.

Suriye Cumhurbaşkanı dün CBS News ile yaptığı röportajda, ABD Başkanı Donald Trump ile tekrar görüşme arzusunu dile getirerek, iki ülke arasında ‘doğrudan ve iyi’ ilişkilerin yeniden kurulması çağrısında bulundu.

Şara, Trump'ın ‘hızlı ve cesur kararlarla yaptırımları kaldırarak, Suriye'ye doğru çok büyük bir adım attığını’ söyledi. Trump'ın ‘Suriye'nin güvenli, istikrarlı ve birleşik olması gerektiğini fark ettiğini, bunun sadece Suriye için değil, tüm dünya ülkeleri için büyük önem taşıdığını’ belirtti. Şara, “Kimyasal silahlarla bombalanan halkımızın yanında durduk, DEAŞ ile mücadele ettik ve İran milislerini ve Hizbullah'ı bölgeden kovduk” ifadelerini kullandı.

Suriye Cumhurbaşkanı, yeni yetkililerin mültecilere ve yerinden edilmiş kişilere umutlarını geri kazandırarak vatanlarına dönmelerini sağladığını vurguladı. Şara, “Dünya, yaptırımların kaldırılmasını geciktirerek halkımıza karşı tekrar komplo kurmamalıdır” dedi.


Nasrallah suikastının üzerinden bir yıl geçti... Yedioth Ahronoth, operasyonla ilgili yeni ayrıntılar yayınladı

Hizbullah'ın eski Genel Sekreteri Hasan Nasrallah (AFP)
Hizbullah'ın eski Genel Sekreteri Hasan Nasrallah (AFP)
TT

Nasrallah suikastının üzerinden bir yıl geçti... Yedioth Ahronoth, operasyonla ilgili yeni ayrıntılar yayınladı

Hizbullah'ın eski Genel Sekreteri Hasan Nasrallah (AFP)
Hizbullah'ın eski Genel Sekreteri Hasan Nasrallah (AFP)

Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah'ın suikastının birinci yıldönümünde, Yedioth Ahronoth operasyona ilişkin yeni ayrıntılar yayınladı. Gazete, Mossad ajanlarının, İsrail'in bölgeye yoğun hava saldırıları düzenlediği sırada, Nasrallah'ın Beyrut'un güney banliyölerindeki saklandığı yere sofistike cihazlar yerleştirdiğini ortaya çıkardı.

Gazete, Temmuz 2024'ten bu yana İsrail ordusunun, Mecdel Şems'te 12 çocuğun öldürülmesinin ardından Hizbullah liderlerini yok etmek ve hassas saldırılar gerçekleştirme kabiliyetlerini durdurmak için organize bir operasyon başlattığını yazdı. Operasyon, Temmuz 2024'te Hizbullah'ın ‘ikinci komutanı’ Fuad Şükür'ün öldürülmesiyle başladı, ardından çağrı cihazları ve telsizlerin patlatılmasıyla devam etti ve Nasrallah'ın öldürüldüğü operasyonla doruğa ulaştı.

gh
Beyrut'un güney banliyölerinde Nasrallah'ın suikastının gerçekleştiği yerde Kur’an-ı Kerim okuyan bir kadın (AFP)

Gazete, çağrı cihazı operasyonu hazırlıklarını, 27 Eylül 2024'te banliyölere düzenlenen hava saldırıları sırasında gerçekleştirilen Nasrallah suikastına kıyasla ‘basit’ olarak nitelendirdi. Gazete ayrıca, özenle hazırlanmış paketler taşıyan Mossad ajanlarının büyük bir tehlikeye maruz kalma riskinden de bahsetti.

Çifte tehlike

Yedioth Ahronoth, aldıkları istihbarat bilgilerinin Nasrallah'ın Kudüs Gücü Komutanı Tuğgeneral Abbas Nilfuruşan ve Güney Cephesi Komutanı Ali Karaki ile görüşeceğini doğruladığını açıkladı. Sadece birkaç güvenlik görevlisi ve Hizbullah'ın iç çevresinin saklanma yerini bildiğini belirten gazete, “Mossad ajanlarının, kompleksin üzerindeki binanın içinde önceden belirlenen noktalara cihazlarını yerleştirmeleri planlanmıştı. Hayatta kalma şanslarının yüzde 50'den fazla olmadığını çok iyi biliyorlar, çünkü Hizbullah ajanları tarafından fark edilmeseler bile, bölgeyi hedef alan İsrail bombalarının şarapnel parçalarıyla vurulma riskiyle karşı karşıya kalacaklardı” ifadelerine yer verdi.

Hava koruması altında

Bu tehlike, Mossad ajanlarını operatörlerinden güney banliyölerine yağmur gibi yağan bombaları durdurmasını istemeye sevk etti. Özellikle, Nasrallah'ın kalesi olan Haret Hreik'e yönelik saldırıları durdurmak istediler. Böylece Hizbullah liderlerinin ana gizli sığınağının bulunduğu çok katlı binaya ulaşmak için kullandıkları yolun hedef alınmamasını sağlamayı amaçladılar.

Operatör bu talebe yanıt vermedi. Şarku’l Avsat’ın Yedioth Ahronoth’tan aktardığına göre bombardımanın yoğunlaşacağını garanti etti; güvenlik personelinin saklanmak zorunda kalacağını ve sığınağa giden yolu engellemeyeceğini söyledi. Mossad ajanları daha sonra ‘ağır hava koruması altında tam bir başarıyla gerçekleştirilen’ görevlerine başladı.

İsrail bombalarının yağmuru altında Mossad ekibi görevini tamamladı, cihazları belirlenen yerlere yerleştirdi ve geri çekildi.

‘Bilim kurgu dünyasından çıkmış gibi’

Yedioth Ahronoth’un haberinde, “Taşıdıkları ekipman bilim kurgu dünyasından çıkmış gibi görünüyordu. Söz konusu ekipmanlar 7 Ekim 2023'teki Hamas saldırısından yaklaşık bir yıl önce, 2022'de tamamlanmıştı ve yeraltının belirli derinliklerine hassas saldırılar gerçekleştirmek için tasarlanmıştı” denildi. Haberde, “Mossad'ın bu teknolojiyi sadece Lübnan için değil, İran'ın nükleer programına olası bir saldırı için de edinmek istediği” belirtildi.

Gazete, İsrail Savunma Bakanlığı'nın silah geliştirme departmanının, istihbarat ve teknoloji uzmanlarıyla birlikte cihazların geliştirilmesine katıldığını, aynı şekilde silahların hassasiyet ve derin penetrasyon yeteneklerini geliştiren Hava Kuvvetleri ve savunma şirketleri Rafael ve Elbit'in de bu çalışmaya katıldığını belirtti.

Gazete, 27 Eylül 2024 saat 18:00'de gerçekleştirilen operasyonun ayrıntılarına ilişkin olarak, on Hava Kuvvetleri uçağının yeraltı sığınağının bulunduğu alana her biri bir ton ağırlığında 83 bomba attığını belirtti. Operasyona F-15 ve F-16 uçaklarının katıldığını ve geleneksel GPS'in yanı sıra hassas güdüm sistemi ile donatılmış Amerikan yapımı BLU-109 bombaları attığını kaydetti.