El Kaide, Nijer'de bir askeri üssün kontrolünü ele geçirdi

Görgü tanıkları, ordu saldırılarında onlarca sivilin öldürüldüğünü doğruladı

Nijer Cumhurbaşkanı'nın elçisi, ordu saldırısında hayatını kaybedenlerin ailelerine başsağlığı diledi. (Yerel medya)
Nijer Cumhurbaşkanı'nın elçisi, ordu saldırısında hayatını kaybedenlerin ailelerine başsağlığı diledi. (Yerel medya)
TT

El Kaide, Nijer'de bir askeri üssün kontrolünü ele geçirdi

Nijer Cumhurbaşkanı'nın elçisi, ordu saldırısında hayatını kaybedenlerin ailelerine başsağlığı diledi. (Yerel medya)
Nijer Cumhurbaşkanı'nın elçisi, ordu saldırısında hayatını kaybedenlerin ailelerine başsağlığı diledi. (Yerel medya)

El Kaide bağlantılı Cemaat Nusret el-İslam vel-Müslimin örgütü dün, ülkenin en kuzeyinde, Cezayir sınırına yakın Agadez eyaletindeki Assamga köyünde bulunan bir askeri üssün kontrolünü tamamen ele geçirdiğini duyurdu.

Saldırıda herhangi bir kayıp olmadığını açıklayan örgüt, saldırının cuma günü gerçekleştiğini ve köydeki askeri üssün ‘tamamen kontrol altına alındığını’ belirtti. Ne hükümet ne de ordu konuyla ilgili herhangi bir açıklama yapmadı.

rthy
Yetkililer sivillerden motosiklet kullanmaktan kaçınmalarını istedi. (Yerel medya)

Nijer, başta El Kaide bağlantılı Cemaat Nusret el-İslam vel-Müslimin, Büyük Sahra’daki İslam Devleti (DEAŞ) ve Boko Haram olmak üzere aşırılıkçı grupların silahlı isyanıyla karşı karşıya.

İktidardaki askeri cunta, Nijer'de, özellikle Mali, Burkina Faso, Nijerya ve Çad sınırlarında terörizmi ortadan kaldırmak için şiddetli bir savaş yürütüyor ve askeri tesisleri hedef alan terör saldırıları nedeniyle ağır kayıplar veriyor.

Bu arada görgü tanıkları, Nijer ordusunun Mali ile olan batı sınırına yakın bir bölgede bir grup teröriste yönelik hava saldırılarında onlarca sivilin öldürüldüğünü bildirdi.

dfgthy
Nijer Cumhurbaşkanı'nın elçisi, ordu saldırısında yaralanan sivilleri ziyaret etti. (Yerel medya)

AFP’ye konuşan bir bölge sakini, “Ordu, motosikletli teröristleri hedef alan saldırılarda Ingar bölgesinde onlarca sivili öldürdü” dedi. Başka bir sakin de bu açıklamayı doğruladı.

Ingar, başkent Niamey'in yaklaşık 200 kilometre kuzeydoğusunda, Burkina Faso ve Mali sınırındaki geniş Tillaberi bölgesinde yer alıyor. Bu bölgede terörist gruplar, özellikle de Büyük Sahra'daki İslam Devleti (DEAŞ) aktif olarak faaliyet gösteriyor.

Yerel sakinler, motosikletli silahlı kişilerin para ve hayvan çalmak için düzenli olarak kanlı saldırılar düzenlediğini bildiriyor. Nijer devlet televizyonu RTN, Ingar'daki ‘talihsiz olayların’ çok sayıda kişinin hayatını kaybetmesine neden olduğunu bildirdi, ancak kesin bir sayı belirtmedi.

Les Echos du Niger gazetesi, ismi açıklanmayan görgü tanıklarının ‘ordunun hava operasyonlarında onlarca kurban olduğu’ yönündeki ifadelerine yer verdi.

Nijer'de iktidardaki askeri cuntanın lideri Abdurrahman Tiani, perşembe günü Tillaberi Valisi Albay Maine Boukar'ı Ingar'a göndererek hayatını kaybedenlerin yakınlarına ‘taziye ve başsağlığı dileklerini iletmesini’ istedi.

RTN, Boukar'ın yaralıları ziyaret ettiği ve militanlar tarafından kullanılan motosikletleri kullanmaktan kaçınmaları için bölge sakinlerine çağrıda bulunduğu görüntüleri yayınladı.

Ocak 2024'te, Burkina Faso sınırına yakın Tiava'daki bir askeri tesise düzenlenen saldırının ardından, teröristlerin konvoyunu hedef alan askeri hava saldırılarında da çok sayıda sivil hayatını kaybetmişti.

drgty
Nijer ordusu, El Kaide ve DEAŞ'ın tekrarlanan ve şiddetli saldırılarıyla karşı karşıya (Yerel medya)

Güvenlik ve egemenliği yeniden tesis etme çabalarına rağmen Nijer, Mali, Burkina Faso, Nijerya ve Çad sınırlarında faaliyet gösteren silahlı gruplar nedeniyle kırılgan bir güvenlik durumuyla karşı karşıya olmaya devam ediyor. Raporlar, özellikle batı ve güney bölgelerdeki saldırıların, sınırlı kaynaklar ve bölgesel koordinasyon sorunları nedeniyle silahlı kuvvetler üzerinde artan bir baskı oluşturduğunu doğruluyor.

Güvenlik durumu kötüleşirken, Nijer artan siyasi sorunlarla karşı karşıya. Geçiş dönemi yetkilileri, devlet kurumlarının hayatta kalmasını sağlayacak ve uluslararası ortaklar arasında güveni yeniden tesis edecek dengeli bir çözüm arayışında. Bu durum, ülkenin stratejik ittifaklarını yeniden şekillendirdiği, özellikle Batı'nın etkisinin azaldığı ve Rusya ile olduğu gibi yeni ortaklıkların ortaya çıktığı bir dönemde yaşanıyor.



Filistin devletine doğru atılan önemli adımların takip edilmesi gerekiyor

Filistin devletine doğru atılan önemli adımların takip edilmesi gerekiyor
TT

Filistin devletine doğru atılan önemli adımların takip edilmesi gerekiyor

Filistin devletine doğru atılan önemli adımların takip edilmesi gerekiyor

Nebil Fehmi

Son yazımda eylül ayının üçüncü haftasında beklenen önemli kararlar arasında, bazı ülkelerin Filistin devletini resmen tanıma kararlarını açıklamalarının da yer aldığına işaret etmiştim. Nitekim Fransa, İngiltere, Kanada, Avustralya, Portekiz ve San Marino bu adımı attılar ve 8 Ekim 2023'ten bu yana Filistin devletini yeni tanıyan ülke sayısı, bu yazının yazıldığı an itibarıyla 14'e ulaştı. Filistin devletini tanıyan toplam ülke sayısı ise 152 oldu.

Filistin devletini yeni tanıyan devletlerin çoğunun ortak özelliği, uzun yıllardır İsrail'e dost ülkeler olmalarıdır. Bu durum İsrail’i önemli ölçüde öfkelendirdi, ajitasyon ve kibirle tepki vermesine, bu ülkeleri terörü ödüllendirmek ve İsrail’in ulusal güvenliğini tehdit etmekle suçlamasına neden oldu. Bu tepkiyi, bizzat Başbakan Netanyahu verdi ve bu yeni tutumları benimseyen devletleri sert bir şekilde hedef aldı. Bu durum, özellikle Batı devletlerinde ve kamuoyunda İsrail'e verilen desteğin azalmasıyla eş zamanlı geldi. Bunun en güçlü göstergeleri arasında, bazı Batılı ülkelerin Gazze'deki olaylar nedeniyle bazı İsrailli bakanların topraklarından geçmeleri halinde tutuklanma tehdidiyle karşı karşıya olduklarını duyurmaları, Trump'ın resmi olarak büyük bir coşkuyla karşılandığı son İngiltere ziyareti sırasında İngiliz STK'larının İngiliz hükümet binalarına Trump'ı eleştiren görüntüler yansıtmaları da yer alıyor.

Filistin Devleti'nin tanınmasının, bir devlet için gerekli dört temel unsurun yokluğu nedeniyle yersiz olduğuna inanan uluslararası hukuk uzmanları var.

Öte yandan Arap ve Batı kamuoyunda, tanımayı eyleme dönüşmeyecek sembolik, önemsiz bir adım olarak görenler var. Bazıları da başarının kendisine odaklanıp memnuniyetle karşılıyor, ancak tanımaları gerçeğe dönüştürmek ve Filistinliler için yeni bir statüko yaratmak için atılması gereken adımlara yeterince dikkat etmiyorlar.

Konuyu açıklığa kavuşturmak ve düzeltmek için bazı görüş ve gözlemleri, bunları uygulamak ve uygun bağlamlarına yerleştirmek amacıyla yorumlamak uygun olabilir.

1933 Montevideo Anlaşması, devlet olmak için dört temel kriter belirlemiştir ve ilk kriter bir halkın varlığıdır. Filistinlilerin 70 yılı aşkın süredir işgal altındaki toprakların hem içinde hem de dışında kimliklerini kanıtladıkları ve buna bağlı kaldıkları tartışmasızdır. İkinci kriter, diğer taraflarla iletişim kurma, sözleşme yapma ve uluslararası anlaşmalar imzalama becerisidir. Oslo Anlaşmaları ve diğer anlaşmalara göre İsrailliler ile üzerinde anlaşılan prosedürler, bu tür anlaşmaları yapabilme becerilerinin kanıtıdır. Üçüncü kriter, İsrail tarafının Filistin Ulusal Otoritesi'ni zayıflatarak, Filistinlilerin birleşmek yerine parçalanmaları için son derece zor koşullar altında Gazze'ye dönüp kontrolü ele geçirmesini engellemeye çalıştığı, işleri yönetebilecek etkili bir hükümetin mevcudiyetidir. Bu durum, Devlet Başkanı Ebu Mazen'i Suudi Arabistan ile Fransa’nın liderlik ettiği iki devletli çözüm konferansındaki son konuşmasında bir dizi reform adımı önermeye yöneltti.

İsrailliler ile şüphecilerin son argümanı ve iddiası ise Filistin devletinin topraklarının tanımlanmamış olduğu ve bu nedenle devletin tanınmaması gerektiğidir. Bu argüman birkaç nedenden dolayı zayıf. En önemlisi, 1967'de işgal edilen topraklara dayanarak Filistin topraklarının ayrıntılı bir şekilde tanımlanmasını engelleyenin bizzat İsrail olması. Bu topraklar, Taksim Kararı kapsamında Filistin'e tahsis edilen toprakların yüzölçümünden daha küçük. Dahası İsrail'in kendisinin de net bir şekilde tanımlanmış sınırları yok ve Taksim Kararı’nda kendisine tahsis edilen toprak ile yetinmemiş, şimdi de Mısır, Ürdün, Lübnan, Suriye, Irak ve Suudi Arabistan sınırlarına uzanan Büyük İsrail'den bahsediyor. Bu durumda neye dayanarak 1967 sınırlarına dayanan Filistin’i tanımayı reddedip, kesin ve ayrıntılı sınırları olmayan İsrail'i tanıyabiliriz?

Ne yazık ki, çifte standartlar her zaman Arap hakları ve bölgedeki çıkarlarımız pahasına olmuştur. Bu durum, reddedilmesi, açık ve net bir şekilde ele alınması gereken bir konu. ABD Başkanı Donald Trump'ın konuşmasındaki çifte standarda şaşırmadım. Ama göçün motivasyonlarını azaltmak için güvenli anavatanlardaki sorunların çözülmesi gerekliliğine odaklanırken, aynı zamanda Filistinlilerin topraklarından sürgün edilmesi çağrısında bulunması beni oldukça şaşırttı.

Bu fırsatı, eşi benzeri görülmemiş zor koşullar ve çetin zorluklar karşısında kahramanca mücadele eden ve kararlı Filistin halkını selamlamak için kullanmak istiyorum. Ayrıca Mısır ve Ürdün'e, Filistin davasına sağladıkları siyasi destek, Gazze ve Batı Şeria'daki Filistin halkına sundukları insani ve maddi destek için teşekkür ediyorum. Keza Suudi Arabistan ve Fransa'ya, iki devletli çözüm konferansını düzenleme, birçok ülkeyi uzun süreli bir gecikme, hukuki, ahlaki ve siyasi olarak haksız bir tereddütten sonra Filistin devletini tanımaya iten siyasi ivmeyi yaratan çabaları için teşekkür ediyorum.

Son gelişmelerden gerçekten memnunum ve Filistinlilerin haklarını destekleyen net kararlar alan ülkelerin tutumlarını takdir ediyorum. Ancak bu adımla yetinmemek önemli. Bu, Filistinlilerin hakları lehine artan siyasi ivme ışığında bir dönüm noktası ve üç paralel eksende harekete geçmek için bir motivasyon olarak görülmeli.

Birinci eksen, Mısır tarafından sunulan Arap-İslam planı ve iki devletli çözüm konferansı kararlarında öngörülen önlemler doğrultusunda, savaşın durdurulması, İsrail güçlerinin geri çekilmesi, tutuklu ve rehinelerin serbest bırakılması, Gazze'nin yeniden inşası eksenidir. Bu noktada, iletişimin ve baskının kapsamını genişletmek amacıyla, pratik önlemler ve belirli bir takvim içeren eylem planı doğrultusunda, son kararların etkili sayıda Arap ve Arap olmayan destekçisini bir araya getiren, yapıcı bir diplomatik eylem planının geliştirilmesini öneriyorum.

İkinci eksen, İsrail ve yetkililerinden hem şimdi hem de gelecekte ister Gazze'de ister Batı Şeria'da olsun, işgal altındaki topraklardaki uygulamaları için hesap sorulmasıdır. Buna tanınmış Filistin devletinin işgal altındaki topraklarının ayrılmaz bir parçası olduğu için İsrail’in işgal altındaki bu toprakları sömürmesine karşı artan ve yoğunlaşan önlemler de eşlik etmeli. İspanya ve Norveç son zamanlarda bir dizi önlem aldı ve Avrupa Birliği ülkeleri de bir dizi tutumu ve önlemi değerlendiriyor. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre uluslararası hukuk tarafından yasadışı bir şekilde sömürülmesi yasaklanmış işgal altındaki Filistin devletinin zenginliklerinin bir parçası olduğu için İsrail'in bu toprakların zenginliklerini sömürmesi, buna göre değerlendirilip izlenmeli. Bu adımlardan ilki, İsrail'e silah sevkiyatını durdurmak, Batı Şeria ve Gazze Şeridi'ndeki en saldırgan İsrailli kurumlar olan İsrail silahlı kuvvetleri ve polisi hakkında işlemde bulunmaktır.

Üçüncü eksen ise Filistinli kuruluşlara ve yetkililerine devletin bir parçası ve resmi egemen kurumlar olarak davranılması, Filistin toprakları içinde ve dışında Filistinli finans kuruluşlarıyla doğrudan ilişkiler de dahil olmak üzere, tüm hak, protokol ve prosedürlere sahip olmalarıdır.

Eylül ayının üçüncü haftasının, Gazze Şeridi'ndeki Filistin halkının ve Batı Şeria'daki Filistinlilerin devam eden insanlık dışı acılarına rağmen, Filistin siyasi süreci açısından olumlu geçtiğine inanıyorum. Ancak, başarılarımızı abartmak veya harekete geçme azmimizde rehavete kapılıp tereddüt etmek bir hata ve yanlış olacaktır. Zira Filistinlilerin hakları çiğnenmeye ve gasp edilmeye devam ediyor. İşgalciden hesap sorulana ve Filistin hayali somut bir gerçeğe dönüşene kadar atılan her adımın ardından ciddi, sürekli ve daimi adımlar atılmalı ve çabalar harcanmalıdır.

Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.


Moskova'da İHA saldırısında iki kişi öldü

Rusya'nın başkenti Moskova'daki Kremlin Sarayı (Reuters)
Rusya'nın başkenti Moskova'daki Kremlin Sarayı (Reuters)
TT

Moskova'da İHA saldırısında iki kişi öldü

Rusya'nın başkenti Moskova'daki Kremlin Sarayı (Reuters)
Rusya'nın başkenti Moskova'daki Kremlin Sarayı (Reuters)

Moskova bölgesi valisi Andrey Vorobyov, Telegram'da yaptığı açıklamada, gece bölgede düzenlenen İHA saldırısında iki kişinin hayatını kaybettiğini belirtti.

Aynı bağlamda, Rus haber ajansı bugün Savunma Bakanlığı'na atıfta bulunarak, Rus hava savunma birimlerinin gece boyunca 78 Ukrayna İHA’sını imha ettiğini bildirdi.

Rus haber ajansı Sputnik'e göre Savunma Bakanlığı yaptığı açıklamada, “Moskova saatiyle 23:00 ile 07:00 arasında, hava savunma sistemleri tarafından 78 Ukrayna İHA’sı önlendi ve imha edildi” denildi.

Bakanlık açıklamasına göre "Bunların 24'ü Bryansk bölgesinde, 21'i Belgorod bölgesinde, 9’u Voronej bölgesinde, 9’u Smolensk bölgesinde, 7’si Kaluga Oblastı'nda, 4’ü Moskova Oblastı'nda, 3’ü Orel Oblastı'nda ve 1’i Kursk Oblastı'nda imha edildi." Bu bilgi bağımsız bir kaynak tarafından doğrulanamadı.

Rusya Savunma Bakanlığı dün, Ukrayna askeri-endüstriyel kompleksini ve askeri havaalanı altyapısını hedef alan bir saldırı gerçekleştirdi. Ukrayna Dışişleri Bakanlığı, saldırıda can kaybı ve yaralanmaların yaşandığını açıkladı.

Rusya Savunma Bakanlığı yaptığı açıklamada, hava savunma sistemleri tarafından 230 Ukrayna İHA'sının düşürüldüğü belirtildi.


Witkoff ve Kushner ile yapılan görüşmelerin ardından Netanyahu'nun Trump'ın Gazze planını onaylayacağı yönünde iyimserlik hâkim

ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 7 Nisan 2025'te Beyaz Saray'da bir araya geldi. (AP)
ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 7 Nisan 2025'te Beyaz Saray'da bir araya geldi. (AP)
TT

Witkoff ve Kushner ile yapılan görüşmelerin ardından Netanyahu'nun Trump'ın Gazze planını onaylayacağı yönünde iyimserlik hâkim

ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 7 Nisan 2025'te Beyaz Saray'da bir araya geldi. (AP)
ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 7 Nisan 2025'te Beyaz Saray'da bir araya geldi. (AP)

ABD Başkanı Donald Trump bugün, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'yu Beyaz Saray'da ağırlayacak. Trump, Batılı liderlerin ABD ve İsrail'in muhalefetine rağmen Filistin devletini tanımasının ardından, Gazze için barış önerisini sunacak.

ABD’nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff dün Netanyahu ile otelinde yaklaşık iki saat süren bir toplantı yaptı. Witkoff, Netanyahu'yu Gazze Şeridi'nde yaklaşık iki yıldır süren savaşı sona erdirmek için Trump'ın planını kabul etmeye ikna etmeye çalıştı. Bu, Netanyahu’nun Hamas'ın silahsızlandırılması ve savaş sonrası Gazze Şeridi'nde Filistin Yönetimi'nin rolüne ilişkin teklifin koşullarına karşı çıkmasına rağmen gerçekleşti.

Şarku’l Avsat’ın Times of Israel'den aktardığına göre, görüşmelere aşina bir kaynak, Trump’ın damadı ve eski kıdemli danışmanı Jared Kushner’ın da toplantılara katıldığını bildirdi.

İsrail medyası, Witkoff ile yapılan görüşmenin iyi geçtiğini ve iyimserlik işaretleri olduğunu duyurdu. Netanyahu'nun bugün Beyaz Saray'da Başkan Trump ile görüşmesinde plana destek vereceği tahmin ediliyor.

Trump cuma günü, bir anlaşmaya varıldığına inandığını açıkladı. Ancak Hamas'ın onayı olmadan, bir anlaşmanın duyurulmasının ne kadar önemli olduğu belirsiz.

Trump'ın ocak ayında göreve gelmesinden bu yana Washington'a yaptığı dördüncü ziyaretinde İsrail Başbakanı, İsrail'in Gazze Şeridi'ne savaş açmasından neredeyse iki yıl sonra uluslararası alanda giderek artan bir izolasyonla karşı karşıya olduğu bir dönemde, ülkesinin en önemli ilişkisini güçlendirmeye çalışacak.

Netanyahu, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu'nda cuma günü yaptığı konuşmada aldığı ılık karşılamaya kıyasla, bu kez sıcak bir karşılama bekleyebilir. Netanyahu konuşmasına başladığında, bir dizi delegasyon protesto etmek için salonu terk etti.

Netanyahu, Birleşik Krallık, Fransa, Kanada, Avustralya ve diğer bazı ülkelerin geçen hafta Filistin devletini tanımasıyla ABD'nin önemli müttefiklerinin diplomatik politikalarında önemli bir değişiklik yaşanmasının ardından, ‘utanç verici karar’ olarak nitelendirdiği bu durumu sert bir şekilde eleştirmeye devam etti.

Bu ülkeler, İsrail-Filistin çatışmasına iki devletli bir çözüm getirme olasılığını korumak ve savaşı sona erdirmek için böyle bir önlemin gerekli olduğunu ifade ettiler.

Tanıma girişimlerini eleştiren ve bunları Hamas'a bir ödül olarak nitelendiren Trump, dün Reuters’a verdiği demeçte, Filistin topraklarındaki savaşı sona erdirmek ve Hamas'ın elinde tuttuğu rehineleri serbest bırakmak için Netanyahu'nun onayını almayı umduğunu söyledi.

Trump, “Bibi (Netanyahu) de anlaşmayı yapmak istediği için çok olumlu tepkiler alıyoruz. Herkes anlaşmayı yapmak istiyor” dedi. Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Ürdün ve Mısır liderlerini yardımları için öven Trump, anlaşmanın Gazze Şeridi'nin ötesine geçerek Ortadoğu'da daha geniş bir barış sağlamayı amaçladığını söyledi. Trump, “Buna Ortadoğu'da barış deniyor, yani Gazze'nin ötesine geçiyoruz. Gazze bunun bir parçası, ama asıl mesele Ortadoğu'da barış” şeklinde konuştu.

Gazze Şeridi'nde barış için kabul edilebilir bir anlaşma olup olmadığına ilişkin bir soruya yanıt veren üst düzey bir İsrailli yetkili, “Bunu bilmek için henüz çok erken” dedi. Yetkili, Netanyahu'nun bugün Trump ile görüşmesinde İsrail'in teklife yanıtını sunacağını bildirdi.

Trump, İsrail Başbakanı’nı Londra saati ile saat 16:00'da kabul edecek. Ardından Oval Ofis'te kapalı kapılar ardında bir toplantı yapacaklar ve yemek yiyecekler.

Londra saati ile 18:15'te iki lider bir basın toplantısı düzenleyecek.

Kamuoyu yoklamalarına göre Netanyahu, rehinelerin aileleri ve savaştan bıkmış İsrail halkının artan baskısı altında.

Geçtiğimiz hafta BM Genel Kurulu toplantıları kapsamında bir dizi Arap ve İslam ülkesine 21 maddelik bir barış planı sunuldu.

İsminin açıklanmaması koşuluyla konuşan bir Beyaz Saray yetkilisi, planın tüm rehinelerin serbest bırakılmasını, ölenlerin cenazelerinin iade edilmesini, İsrail'in Katar'a yönelik saldırılarına son verilmesini ve ‘barış içinde bir arada yaşama’ için İsrail ile Filistinliler arasında yeni bir diyalog kurulmasını öngördüğünü söyledi. İsrail, 9 Eylül'de Doha'da Hamas liderlerini hedef alan hava saldırısıyla Katarlıları öfkelendirdi ve Trump'ın eleştirilerine maruz kaldı.

ABD'nin desteklediği önceki ateşkes girişimleri, İsrail ile Hamas arasındaki uçurumu kapatamama ve Netanyahu'nun Hamas tamamen yok edilene kadar savaşmaya devam etme sözü nedeniyle başarısız olmuştu.

Gazze savaşı gündemin merkezinde

Beyaz Saray toplantısı, dünya liderlerinin katıldığı ve Gazze savaşının gündemin merkezinde olduğu ve İsrail'in sık sık hedef alındığı New York'taki BM Genel Kurulu toplantılarının ardından gerçekleşiyor.

Yerel sağlık yetkililerine göre, 7 Ekim 2023 saldırısının ardından başlayan İsrail savaşı Gazze Şeridi'nde 65 binden fazla kişinin hayatını kaybetmesine yol açtı; Gazze Şeridi'nin büyük bir bölümünü tahrip ederek insani krizi şiddetlendirdi ve açlığı yaydı.

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Netanyahu'yu Gazze Şeridi'nde savaş suçu işlemekle suçlayarak tutuklama emri çıkardı. İsrail ise mahkemenin yargı yetkisi olmadığını savunuyor ve savaş suçu işlediğini reddediyor.

Trump ve Netanyahu çoğunlukla iyi ilişkiler içinde olsalar da ve ABD, İsrail'in ana silah tedarikçisi olmaya devam etse de, bugünkü görüşmeler iki taraf arasındaki gerilimi ortaya çıkarabilir.

Netanyahu hükümetindeki sertlik yanlısı bakanlar, Filistin devletinin giderek artan tanınmasına hükümetin, işgal altındaki Batı Şeria'nın tamamı veya bir kısmı üzerinde İsrail'in egemenliğini resmi olarak genişleterek Filistinlilerin bağımsızlık umutlarını boşa çıkarmak suretiyle yanıt vermesi gerektiğini söylediler.

Ancak Trump perşembe günü yaptığı açıklamada, Filistinlilerin Gazze Şeridi ve Doğu Kudüs ile birlikte devletlerinin bir parçası olarak istedikleri Batı Şeria'yı İsrail'in ilhak etmesine izin vermeyeceğini ifade etti.

Analistler, İsrail'in Batı Şeria'yı ilhak etmesinin, Trump yönetiminin ilk döneminde birkaç Arap ülkesinin İsrail ile diplomatik ilişkiler kurmasıyla sağlanan önemli bir dış politika başarısı olan tarihi İbrahim Anlaşmaları'nı bozabileceğini söylüyor.