Trump'ın vaatleri ile sahadaki gerçeklik arasında yeni Ortadoğu'nun sınırları

ABD Başkanı Donald Trump, New Jersey'de konuşuyor. (AP)
ABD Başkanı Donald Trump, New Jersey'de konuşuyor. (AP)
TT

Trump'ın vaatleri ile sahadaki gerçeklik arasında yeni Ortadoğu'nun sınırları

ABD Başkanı Donald Trump, New Jersey'de konuşuyor. (AP)
ABD Başkanı Donald Trump, New Jersey'de konuşuyor. (AP)

ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, 2023'teki saldırılardan bu yana bölgede hüküm süren karmaşık durumu ve ABD'nin buradaki politikasını özetleyerek, “7 Ekim'den sonra Ortadoğu'da her şey değişti” dedi.

7 Ekim'den iki yıl sonra, durum daha da karmaşık hale geldi. Bugün, krizin çözülmesi umuduyla başlayan ABD Başkanı Donald Trump'ın görev süresinin birinci yıldönümü. Trump, rehineleri geri getireceğine ve savaşı sona erdireceğine söz verdi. İbrahim Anlaşmaları ile çıtayı yükseltmesinden bahsetmiyorum bile…

Ancak bu yüksek hedefler, bölgedeki durumun karmaşıklığını hesaba katmamıştı. Bu karmaşıklık, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun tartışmalı kararlarıyla daha da karmaşık hale geldi. Netanyahu, Trump'ı Gazze savaşından Batı Şeria'yı ilhak etme planlarına, İran'la yüzleşmeye ve Esed rejiminin devrilmesinden sonra Suriye'ye meydan okumaya kadar uzanan bir karar fırtınasına sürükledi. Bununla birlikte, ABD Başkanı’nın hazırladığı büyük hedefler ve planlar suya düştü. Öyle ki bazıları, “Netanyahu'nun pervasızlığı ve ABD yönetiminin ona karşı gösterdiği hoşgörü, İbrahim Anlaşmaları’nı tamamen yok edebilir” diyecek kadar ileri gidiyor.

Ancak Trump, durumu düzeltmek için çaba sarf etti ve Gazze savaşını sona erdirmek için 20 maddelik bir plan açıkladı. Kendi ifadesiyle, bu planın kendisine çok değerli olan anlaşmaları kurtaracağını umuyor.

Tanınma olmadan anlaşma olmaz

Trump'ın ilk döneminde İsrail ile Arap ülkeleri arasındaki ilişkileri normalleştirmek için öncülük ettiği İbrahim Anlaşmaları, bölgedeki vizyonunun belkemiğini oluşturdu ve bu sayede dengeleri değiştirip denklemleri yeniden şekillendirecek bir dış politika izleyerek iz bıraktı. Trump, bu değişim yolunda ilerlemeye devam etmek için çaba gösterdi ve stratejik öneminin açık bir göstergesi olarak ilk resmi yurt dışı ziyaretini Suudi Arabistan'a yaptı.

Ancak Gazze Şeridi'ndeki savaş bu hedeflerin üzerine gölge düşürdü ve anlaşmaları genişletmeye yönelik her türlü girişimin daha başlamadan başarısız olacağı anlaşıldı.

ty6
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan, New York'taki Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu'nda Filistin'in tanınması ve iki devletli çözüm konulu zirveye başkanlık etti. (EPA)

Tüm bunlar Trump’ın umutlarını yıkmaya yetmezmiş gibi, İsrail'in Hamas liderlerini hedef alan Katar saldırısı yangına körükle gitti ve ABD ile İsrail'in tutumları arasındaki uçurumu daha da belirgin hale getirdi. Bir yandan İsrailli yetkililer, ABD'ye niyetlerini önceden bildirdiklerini ve önemli bir muhalefetle karşılaşmadıklarını iddia ederken, diğer yandan Trump, Netanyahu'nun saldırıdan önce kendisine bilgi verdiğini kategorik olarak reddetti.

Bu kamuoyu tartışmasında kimin haklı olduğu bir yana, sonuç aynı ve bu ne ABD'nin ne de İsrail'in çıkarına. Suudi Arabistan ve Fransa'nın başlattığı ve 100'den fazla ülkenin katıldığı girişimle, ABD'nin muhalefetine rağmen BM Genel Kurulu'nda Filistin devletinin tanınması konusunda uluslararası bir konsensüs sağlandı.

Ortadoğu Enstitüsü'nün kıdemli araştırmacısı Brian Katulis, Filistin devletinin sembolik olarak tanınmasının Trump'a verdiği ana mesajın, ‘Trump, İsrail-Filistin çatışmasını yönetme konusunda bu olumsuz yaklaşımını sürdürdüğü sürece, İsrail ile Suudi Arabistan arasında daha geniş bir normalleşme anlaşması sağlama konusundaki hırslarının suya düştüğü’ olduğunu söylüyor.

Katulis, Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte, “Suudi Arabistan'ın Filistin devletini tanıma hareketinin ana destekçisi olduğunu ve bu konunun kendisi için bir öncelik olduğunu vurguladığını belirtmek önemli” dedi.

Savaşı sona erdirme planı

Filistin devletinin tanınması konusunda uluslararası konsensüsle karşı karşıya kalan Trump, ABD'nin izlediği yoldan uzaklaştı. Trump, BM Genel Kurulu için ABD’ye gelen Arap liderlere savaşı sona erdirme vizyonunu sunarak durumu kontrol altına almaya çalıştı.

Bu vizyonda taahhüt ettiği en önemli noktalardan biri, İbrahim Anlaşmaları'nın çökmesini ve ülkelerin anlaşmadan çekilmesini önlemek için İsrail'in Batı Şeria'yı ilhak etmesine izin vermemekti. Eski ABD Dışişleri Bakanlığı askeri danışmanı Albay Abbas Dahouk, İbrahim Anlaşmaları'nın ‘teknik olarak yürürlükte kalmasına rağmen, geleceğinin giderek belirsizleştiğini’ söyleyerek bu konudan bahsetti.

Dahouk, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Anlaşmaların süresi henüz dolmamış olsa da, İsrail'in Batı Şeria'yı ilhak etmek için atacağı herhangi bir önemli adım, bu anlaşmaların temelini sarsacak. Bu tür adımlar, önemli Arap ülkeleri için kırmızı çizgiyi aşmak anlamına geliyor. Ayrıca bu adımlar, bölgesel entegrasyon çabalarını tehlikeye atacak ve iki devletli çözüme yönelik ortak taahhüdü de zayıflatacak.”

Değişken ilişki

Bu gerilimler arasında, Trump ve Netanyahu arasındaki ilişki gündemde. İsrail Başbakanı’nın hırslarının, ABD Başkanı’nın kendisini barış adamı olarak gösterme çabalarına engel olduğu açık. Bu nedenle Netanyahu'nun Trump'ın planını onaylaması, Trump'ın ikinci dönemine başladığından bu yana yakın iş birliğinden kamuoyu önünde anlaşmazlığa kadar birçok iniş çıkış yaşayan ilişkilerde bir dönüm noktası. Trump'ın Gazze savaşı konusundaki değişken tutumu ve Netanyahu'nun diplomatik çözümü reddetme konusundaki ısrarı, zaman zaman iki lider arasında gerginliğe yol açtı.

sdfrt
ABD Başkanı Donald Trump, Beyaz Saray'da İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile düzenlediği basın toplantısının ardından gazetecilerle sohbet ediyor. (AP)

Benzer şekilde, İsrail'in onayı olmadan ABD'nin Suriye'ye uyguladığı yaptırımların kaldırılması Netanyahu'yu şaşırttı. Trump'ın İran'ın nükleer tesislerine saldırmaya karar vermeden önce İran ile müzakere etme niyetini açıklaması da Netanyahu'yu şaşırttı. Netanyahu, bu konuyla ilgili olarak yaptığı etkileyici konuşmada Trump'ı övdü. Bu çelişkiyle ilgili olarak Dahouk şöyle diyor: “Washington gerilimi azaltma isteğini göstermiş olsa da, diplomatik mesajları ve askeri pozisyonları genellikle belirsiz olmuştur. Aslında, yönetim zaman zaman İran ve onun vekil güçlerini hedef alan İsrail operasyonlarını övmüştür. Netanyahu, resmi olarak itidal çağrısı yapılmasına rağmen, bu seçici desteği, meşru müdafaa bayrağı altında saldırı manevralarının zımni onayı olarak yorumlamıştır.”

Trump ocak ayında göreve başladığından bu yana, iki lider Beyaz Saray'da dört kez bir araya geldi. Bazı toplantılar ilişkilerinin gücünü gösterirken, diğerleri aralarındaki derin ayrılıkları ortaya koydu. Katulis bu toplantılar hakkında şu ifadeleri kullandı: “Trump ve Netanyahu ilk üç toplantılarını, iç destekçilerini kazanmak ve ülkelerinin düşmanlarına, özellikle İran ve müttefiklerine önemli zararlar veren politikaları uygulamak için kullandılar. Ancak bu iki lider, kelimenin geleneksel anlamıyla liderlik yapmıyor; gelecek için büyük fikirler olmadan siyasi tabanlarına hitap etmekle yetiniyorlar.”

Kattulis şöyle devam etti: “Trump ve Netanyahu çoğunlukla agresif stratejik iletişim çabalarıyla birlikte askeri taktiklere göre hareket ettiler. Ancak bu barış ve güvenliği sağlamak için bir model değil, stratejisiz bir dizi saldırıdır. Barışı yeniden inşa eden ve sağlayan diplomatik anlaşmalara varmak, rakipleri ortadan kaldırmaktan çok daha zordur.”

Değişen Amerikan ruh hali

7 Ekim'den sonra Amerikalılar İsrail'in arkasında birleşti, ancak Gazze Şeridi'ndeki savaş devam ederken bugün durum farklı. Demokratlar ve Cumhuriyetçiler seslerini yükseltti, bazıları İsrail'in eylemlerini soykırım olarak nitelendirdi. Trump'ın popüler MAGA tabanından bazı Cumhuriyetçiler, örneğin Cumhuriyetçi Temsilci Marjorie Taylor Greene, İsrail lobisine (AIPAC) ve Washington'daki etkisine sert eleştiriler yöneltti. Bu tutumlar, Trump'ın Daily Caller internet sitesine verdiği röportajda, lobinin artık eskisi gibi Kongre'yi ‘kontrol etmediğini’ söylemesine neden oldu.

cdfrg
Birleşmiş Milletler'de (BM) konuşma yapan Netanyahu'ya karşı New York'ta protesto gösterisi düzenlendi. (Reuters)

Buna paralel olarak, Amerikan halkı, özellikle de genç Cumhuriyetçiler arasında İsrail'e olan desteğin azaldığını gösteren kamuoyu yoklamaları da yapıldı. Pew Araştırma Merkezi'nin yaptığı bir ankete göre, 50 yaşın altındaki Cumhuriyetçilerin yüzde 50'si İsrail'e, özellikle de Gazze savaşını yönetme biçimine olumsuz bakıyor.

Ancak bu yeni muhalefete rağmen İsrail, Demokrat Başkan Barack Obama'nın 2019'da imzaladığı 10 yıllık mutabakat zaptı kapsamında yıllık 3,8 milyar dolarlık yardım alan, ABD'nin askeri yardım aldığı ülkeler listesinin başında yer alıyor. Bu yardım, özellikle savunma alanında, bazı milletvekillerinin onayını geciktirmeye çalışmasına rağmen, Kongre'de herhangi bir gerçek engelle karşılaşmadı.

Yardımın yanı sıra, Kongre periyodik olarak Tel Aviv ile silah anlaşmalarını onaylamakta. Bu, ABD askeri-sanayi kompleksine fayda sağlamakta ve satışlarını milyonlarca dolar artırmakta. Bu da siyasi çevrelerde yaygın olarak kullanılan bir Amerikan deyişini doğruluyor: “Gerçeği arıyorsanız, paranın izini sürün.”



Merakla beklenen görüşme... Trump, yarın Beyaz Saray'da Zohran Mamdani'yi kabul edecek

ABD Başkanı Donald Trump ve New York Belediye Başkanı seçilen Zohran Mamdani (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump ve New York Belediye Başkanı seçilen Zohran Mamdani (AFP)
TT

Merakla beklenen görüşme... Trump, yarın Beyaz Saray'da Zohran Mamdani'yi kabul edecek

ABD Başkanı Donald Trump ve New York Belediye Başkanı seçilen Zohran Mamdani (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump ve New York Belediye Başkanı seçilen Zohran Mamdani (AFP)

ABD Başkanı Donald Trump dün akşam yaptığı açıklamada, New York Belediye Başkanı seçilen Zohran Mamdani ile uzun süredir beklenen görüşmenin, aylarca süren gergin ilişkilerin ardından yarın Washington’da gerçekleşeceğini duyurdu.

Trump, “Komünist New York Belediye Başkanı Zohran Mamdani bir görüşme talep etti. Görüşmenin Beyaz Saray’da, 21 Kasım Cuma günü yapılması konusunda anlaştık. Daha fazla detayı ilerleyen günlerde paylaşacağız” dedi.

Mamdani ise ABD kanalı MS NOW’a verdiği röportajda, ekibinin Beyaz Saray ile iletişime geçtiğini belirterek, “New York sakinlerine verdiğim söz gereği, bu şehirde yaşayan 8,5 milyon kişi için faydalı olduğu sürece herkesle görüşmeye hazırım. İnsanlar burada yaşam maliyetlerini karşılamak için mücadele ediyor… Başkan ile sadece dürüstçe konuşmak istiyorum; New York sakinlerini gerçekten savunmanın ne anlama geldiğini anlatmak istiyorum” ifadelerini kullandı.

New York Belediye Başkanı seçilen Zohran Mamdani’nin Sözcüsü, yeni belediye başkanının başkanla görüşmesinin ‘olağan’ olduğunu belirterek, Mamdani’nin görüşmede ‘kamu güvenliği, ekonomik güvenlik ve yaşam maliyetleri konularını’ ele almayı planladığını söyledi.

Trump aylardır Mamdani'yi eleştirerek onu ‘komünist’ olarak nitelendirdi ve seçilmesi halinde memleketinin mahvolacağını öngördü. Ayrıca, Uganda'da doğan ve 2018'de ABD vatandaşlığı alan Mamdani'yi sınır dışı etmekle ve şehirden federal fonları çekmekle tehdit etti.

Kasım seçimlerinde Cumhuriyetçilerin Georgia, New Jersey, Pensilvanya ve Virginia’da ağır yenilgi almasının ardından, Trump yaşam maliyetleri konusuna daha fazla vurgu yapmaya başladı. Bu konu, Demokratların kampanyalarının merkezi bir unsuru olmuş, Mamdani’nin kampanyasında da öne çıkmıştı. Trump, cuma günü sosyal medyada yayımladığı bir paylaşımda, Cumhuriyetçi Parti’yi ‘yaşam maliyetleri partisi’ olarak nitelendirdi.

Bu gelişmeler, Başkan Trump ve Cumhuriyetçi Partili müttefiklerinin ekonominin şu anda ‘hiç olmadığı kadar güçlü’ olduğunu savunduğu bir dönemde yaşanıyor.

Öte yandan New York’un seçilmiş belediye başkanı Zohran Mamdani, bu ayın başında yaptığı zafer konuşmasında, kısa bir süre önce Queens’i temsil eden nispeten az tanınan bir eyalet milletvekiliyken, ülkenin en büyük şehrinin seçilmiş belediye başkanı konumuna gelen 34 yaşındaki bir siyasetçi olarak, New York’un ‘ülkeye başkanı nasıl yenebileceğini göstermek istediğini’ söyledi.


Dünya Sağlık Örgütü'nün bütçesini karşılayabilmesi için 1 milyar dolara ihtiyacı var

Dünya Sağlık Örgütü Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus (Reuters)
Dünya Sağlık Örgütü Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus (Reuters)
TT

Dünya Sağlık Örgütü'nün bütçesini karşılayabilmesi için 1 milyar dolara ihtiyacı var

Dünya Sağlık Örgütü Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus (Reuters)
Dünya Sağlık Örgütü Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus (Reuters)

Dünya Sağlık Örgütü (WHO), ABD'nin bu yılki çekilme kararını telafi etmekte zorlanıyor. Örgüt, 2026-2027 bütçesini karşılamak için 1 milyar dolara ihtiyaç duyduğunu duyurdu.

BM'ye en büyük bağışçı olan ABD Başkanı Donald Trump, Ocak 2025'te Beyaz Saray'a döndükten sonra fonlamayı durdurma kararı aldı. Sonuç olarak, WHO daha önce onaylanan bütçesini 5,3 milyar dolardan 4,2 milyar dolara düşürmek zorunda kaldı.

WHO Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus dün üye ülkelere yaptığı açıklamada, "Bu, Dünya Sağlık Örgütü tarihindeki en zorlu yıllardan biriydi. Kaynakları önceliklendirme ve yeniden yönlendirme gibi zorlu ama gerekli bir süreçten geçtik. Bu da iş gücümüzde önemli bir azalmaya yol açtı" dedi.

Ghebreyesus ayrıca, "Bu sürecin sonuna yaklaşıyoruz" diye ekledi.

Kuruluşun 2026-2027 bütçesinin yüzde 75'ini sağladığını, ancak hâlâ 1 milyar dolarlık bir açıkla karşı karşıya olduğunu ve "kaynak seferberliği açısından eskisinden çok daha kötü bir durumda" olduğunu belirtti.

Üye devletler, mayıs ayında zorunlu katkıları yüzde 20 artırma konusunda anlaştılar. Ancak kuruluş, hâlâ üye devletlerin ve diğer bağışçıların gönüllü katkılarına büyük ölçüde bağımlı.

Uluslararası yardımların azalmasıyla karşı karşıya kalan binlerce sağlık tesisi, insani desteğe en çok ihtiyaç duyan bölgelerde hizmetlerini azaltmak veya faaliyetlerini zorunlu olarak askıya aldı. Sonuç olarak, kuruluş en çok ihtiyaç duyanlara öncelik vermek zorunda kaldı.

Tedros, maliyet azaltma önlemlerinin benimsenmesinin, kuruluşun ortadan kaldırmak zorunda kaldığı iş sayısını beklenen 2 bin 900'den bin 282'ye düşürmesine neden olduğunu belirtti. Bin 89 çalışanın emeklilik, erken emeklilik veya geçici sözleşmelerinin sona ermesi nedeniyle kendi isteğiyle ayrıldığını da ifade etti.


İsrail, Lübnan’ın güneyine en ağır saldırılarından birini gerçekleştirdi

İsrail'in Lübnan'ın güneyindeki Sayda kentinde bulunan Ayn el-Hilva Filistin Mülteci Kampı'na düzenlediği saldırıdan sonra olay yerine intikal eden sağlık görevlileri (Reuters)
İsrail'in Lübnan'ın güneyindeki Sayda kentinde bulunan Ayn el-Hilva Filistin Mülteci Kampı'na düzenlediği saldırıdan sonra olay yerine intikal eden sağlık görevlileri (Reuters)
TT

İsrail, Lübnan’ın güneyine en ağır saldırılarından birini gerçekleştirdi

İsrail'in Lübnan'ın güneyindeki Sayda kentinde bulunan Ayn el-Hilva Filistin Mülteci Kampı'na düzenlediği saldırıdan sonra olay yerine intikal eden sağlık görevlileri (Reuters)
İsrail'in Lübnan'ın güneyindeki Sayda kentinde bulunan Ayn el-Hilva Filistin Mülteci Kampı'na düzenlediği saldırıdan sonra olay yerine intikal eden sağlık görevlileri (Reuters)

İsrail ordusu salı gecesi ve çarşamba sabahı Lübnan'ın güneyindeki Sayda kentinde bulunan Ayn el-Hilva Filistin Mülteci Kampı'na hava saldırıları düzenledi. Saldırılarda en az 13 kişi öldü, onlarca kişi yaralandı.

İsrail ordusunun bu saldırısı, İsrail ile Lübnan arasında geçtiğimiz yıl kasım ayında ateşkes anlaşmasının yürürlüğe girmesinden bu yana gerçekleştirilen en şiddetli ve ölümcül saldırılardan biri oldu.

Ayn el-Hilva Filistin Mülteci Kampı'na düzenlenen hava saldırısından birkaç saat sonra, yine Lübnan’ın güneyde bulunan el-Tiri beldesinde öğrencileri taşıyan bir otobüse düzenlenen başka bir saldırıda bir kişi öldü, 13 kişi yaralandı. Bu olay, geleneksel savaş alanlarının ve Hizbullah üyelerinin peşine düşülmesinin ötesinde yeni bir gerilime işaret etti.

Son saldırılar, aylardır görülen en ağır saldırılar olurken Lübnan’ın güneyindeki iki vilayetteki dört ilçeyi etkiledi. Dün öğleden sonra dört köyde yeniden tahliye bildirimleri dağıtıldı. Bildirimler, bir göç dalgasına yol açtı.