Trump’ın Gazze planı: Gerçek mi yoksa bir tiyatro mu?

John Bolton: ABD Başkanı Trump’ın planı iddialı görünüyor, fakat uygulama mekanizmaları net değil

Trump ve Netanyahu, 29 Eylül'de Beyaz Saray'da düzenlenen basın toplantısının ardından (AFP)
Trump ve Netanyahu, 29 Eylül'de Beyaz Saray'da düzenlenen basın toplantısının ardından (AFP)
TT

Trump’ın Gazze planı: Gerçek mi yoksa bir tiyatro mu?

Trump ve Netanyahu, 29 Eylül'de Beyaz Saray'da düzenlenen basın toplantısının ardından (AFP)
Trump ve Netanyahu, 29 Eylül'de Beyaz Saray'da düzenlenen basın toplantısının ardından (AFP)

John Bolton

Donald Trump, Ortadoğu’da barış planının ‘büyük, çok büyük ve güzel bir günü temsil ettiğini ve belki de medeniyet tarihinin en büyük günlerinden biri olduğunu açıkladıktan dört gün sonra Hamas, geriye kalan tüm İsrailli rehineleri serbest bırakmaya hazır olduğunu duyurdu. Bunun üzerine Trump, Hamas'ın kalıcı barışa hazır olduğunu gösterdiği yorumunda bulundu. ABD Başkanı, İsrail, rehineleri güvenli ve hızlı bir şekilde kurtarabilmemiz için bombalamayı derhal durdurmalı!"

Ancak gerçekler kısa sürede ortaya çıktı. İlk olarak, Arap ve İslam ülkelerinin liderlerinin New York’ta Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu toplantıları sırasında Trump ile yapılan toplantının ardından kabul ettikleri ‘plan’, Trump’ın daha sonra açıkladığı planla aynı değildi. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, geçen hafta Beyaz Saray'da Trump ile yaptığı görüşme öncesinde, İsrail'in çıkarlarına uygun birçok değişiklik yapması için Trump’ı ikna etti.

Trump ve Netanyahu'nun açıklamasının ardından içinde bulunduğumuz bu günlerde ne İsrail ne de Hamas ‘barışın önündeki engel’ olarak damgalanmak istiyor. Benzer senaryolara yeterince tanık olduk, gördüklerimizin ve duyduklarımızın çoğunun sadece bir tiyatro oyunu olduğunu biliyoruz.

Basında yer alan haberlere göre Arap ve İslam ülkeleri bu değişikliklere karşı ‘büyük öfke’ duysalar da planın engellenmesini önlemek ve ilerlemesini sağlamak için planı desteklediklerini açıklamayı tercih ettiler. Ancak planın uygulanması, herhangi bir somut ilerleme kaydedilebilmesi için haftalar, hatta aylar süren müzakereler gerektirecek. Rehinelerin hızlı bir şekilde takas edilmesi durumunda bile, bu müzakereler herhangi bir aşamada çıkmaza girebilir. Önceki barış süreçlerinde defalarca görüldüğü gibi, temel konularda anlaşmaya varılsa bile anlaşmanın çökme olasılığı devam eder ve bu, Ortadoğu’daki barış çabalarının tarihinde sıkça rastlanan bir durum.

İkinci olarak, plan iddialı görünse de bazı pratik detaylar ve açıkça ortaya koyulmuş uygulama mekanizmaları açısından eksiklikler barındırıyor. Örneğin yorumcular, Filistin devletinin kurulmasına ilişkin ‘19. maddede’ İsrail'in taviz verdiğini düşündükleri hususa odaklandılar. Ancak metin koşullu ve o kadar karmaşık ki, bu onun ciddiyetini ve içeriğini yitirmesine ve anlamsız bir metin haline gelmesine neden oluyor. Plan, Gazze'deki kalkınma çabalarının ilerlemesi ve Filistin Yönetimi'nin reform programı ‘dürüstlük ve bağlılıkla’ uygulanmasıyla, Filistinlilerin kaderini tayin etme ve bir devlet kurma yolunda güvenilir bir zemin hazırlayacak koşulların sağlanabileceğini öngörüyor. Yani Antik Romalıların dediği gibi satın alırken dikkatli olmalısınız!

Üçüncüsü ve en önemlisi, Hamas'ın cuma günü yaptığı açıklama koşulsuz bir kabul değildi, aksine planın uygulanmasını engelleyebilecek koşullar içeren bir ‘evet, ama’ idi. Planın yeniden düzenlenmesi için örtülü çabalar içeriyordu. Buna karşın İsrail'in Trump'ın planını benzer şartlar olmadan kabul etmesi nispeten kolaydı. Bunun nedeni sadece Trump'ın Netanyahu'ya yaptığı değişiklikler değil, planın yazıldığı haliyle İsrail'in istediği zaman yararlanabileceği birçok yol veya ‘boşluk’ içermesiydi. Böylece Hamas ve onun terörist faaliyetlerinde ana destekçisi olan İran, başından itibaren kendilerini elverişsiz bir siyasi konumda buldular. Trump, Netanyahu'ya açıkça yapması gerekeni yapması için onay verdi ve Hamas'ın oluşturduğu tehdidi ortadan kaldırma görevini tamamlaması için tam desteğini sundu. Bu yüzden İsrail'in planı kolayca kabul etmesi şaşırtıcı değildi.

Son olarak Trump, zamanlama uygun olduğunda zafer ilan etme eğiliminde. Hamas ilk yanıtını verdiğinde olduğu gibi, İsrailli rehinelerin serbest bırakılma olasılığına kısmi olarak onay vermeyi bir başarı olarak gördü ve ardından anlaşmanın tamamının başarılı olduğunu ilan etti. Geçtiğimiz haziran ayında da benzer bir şey yaptı. Amerikan B-2 bombardıman uçakları, İran'ın nükleer silah programına ait tesislere nitelikli bombalar attıktan sonra, İsrail'in İran'a karşı başlattığı ‘12 günlük savaşta’ zaferini ilan etti. Acil ateşkes çağrısında bulundu, ancak gerçekte ABD ve İsrail saldırılara devam etmek zorundaydı, çünkü saldırılar İran'ın nükleer tesislerine büyük hasar verse de onları tamamen yok etmemişti.

Trump'ın kendisini tebrik ettiği anlar gerçekten önemli dönüm noktalarıydı, ancak bunlar nihai sonuçlar değildi. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre bu durum, özellikle Trump'ın ilk başkanlık döneminden beri takıntısı haline gelen rehine müzakereleri için geçerli. İkinci başkanlık döneminin başında, İsrail ve Hamas'ı esasen Biden yönetimi tarafından müzakere edilen planı kabul etmeye zorlayarak, rehinelerin (ve ölenlerin cesetlerinin) iade edilmesini sağlayan bir anlaşma yapmayı başardı. Ancak ‘Biden Anlaşması’ kapsamında rehine takası gerçekleştirildikten sonra, İsrail ile Hamas arasındaki çatışmayı kapsamlı bir şekilde çözmeyi amaçlayan anlaşmanın geri kalan kısmı çöktü ve bu sefer de aynı senaryonun tekrarlanacağına dair çeşitli nedenler var.

Rehine krizi güçlü duygular ve etkileyici görüntüler uyandırıyor, ancak İsrail ile İran ve onun silahlı vekilleri, özellikle Hamas arasındaki karmaşık çatışmalar, amaç, sosyal medyada geçici bir etkileşimden ziyade, uzun vadeli ve sürdürülebilir bir çözüm bulmaksa, ele alınması çok daha zor.

Trump ve Netanyahu'nun açıklamasının ardından içinde bulunduğumuz bu günlerde ne İsrail ne de Hamas ‘barışın önündeki engel’ olarak damgalanmak istiyor. Benzer senaryolara yeterince tanık olduk, gördüklerimizin ve duyduklarımızın çoğunun sadece bir tiyatro oyunu olduğunu biliyoruz. En önemlisi, İran'ın geçtiğimiz hafta boyunca sessizliği çok anlamlıydı. Tahran desteğini açıklayana kadar, eğer bir gün açıklayacaksa, plan sadece kağıt üzerinde kalacak.

Trump’ın 20 maddelik planı belirsiz, karmaşık, aşırı iddialı ve kendi karmaşıklığı altında çökebilir. Birinci Dünya Savaşı sona erdiğinde, ABD Başkanı Woodrow Wilson dünya barışının temellerini atmak için ünlü 14 maddelik planını açıkladı. Dönemin Fransa Başbakanı Georges Clemenceau buna “14 madde mi? Bu çok fazla! Tanrı bile 10 emirle yetindi!” diye yanıt verdi. Trump, Wilson'ın başaramadığını başarabilecek mi, bekleyip göreceğiz.

*Bu analiz Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan çevrilmiştir.



Gazze savaşı nedeniyle gerginliğin arttığı bir ortamda Merz ilk ziyaretini gerçekleştirmek üzere İsrail'e geldi

Almanya Başbakanı Friedrich Merz'in Tel Aviv Havalimanı'na varış anı (DPA)
Almanya Başbakanı Friedrich Merz'in Tel Aviv Havalimanı'na varış anı (DPA)
TT

Gazze savaşı nedeniyle gerginliğin arttığı bir ortamda Merz ilk ziyaretini gerçekleştirmek üzere İsrail'e geldi

Almanya Başbakanı Friedrich Merz'in Tel Aviv Havalimanı'na varış anı (DPA)
Almanya Başbakanı Friedrich Merz'in Tel Aviv Havalimanı'na varış anı (DPA)

İsrail gazetesi Yediot Aharonot’un internet sitesi Ynet, dün yayımladığı haberinde Almanya Şansölyesi Friedrich Merz’in görevine başladıktan sonraki ilk resmi ziyaretini İsrail’e gerçekleştireceğini bildirdi.

Habere göre Merz, bugün (pazar) İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile bir araya gelecek.

Öte yandan İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar, X platformundaki paylaşımında Almanya’yı İsrail için ‘önemli bir ortak’ olarak niteledi. Saar, iki ülke ilişkilerinin sürekli geliştiğini belirterek Merz’in ziyaretinin bu ilişkilerin güçlenmesine katkı sağlayacağını ifade etti.

Saar ayrıca, Almanya’nın geçen hafta ilk kez kendi topraklarında İsrail’e ait Arrow balistik füze savunma sistemi bataryası konuşlandırdığını hatırlattı.

Şarku’l Avsat’ın AFP’den aktardığına göre Almanya Şansölyesi Friedrich Merz’in İsrail’e yaptığı ilk ziyarette, Berlin’in Gazze Şeridi’ndeki İsrail saldırılarına ve işgal altındaki Batı Şeria’daki şiddete yönelik son dönemdeki itirazlarına rağmen iki ülke arasındaki ‘özel’ ilişkiyi güçlendirmeyi hedeflediği bildirildi.

Merz, Ürdün’ün Akabe kentinde Kral 2. Abdullah ile yaptığı iki saatlik kısa görüşmenin ardından İsrail’e geçti. Şansölyenin bugün İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile görüşmesi planlanıyor.

Ziyaret, Gazze Şeridi’nde savaşın başlamasından bu yana iki yılı aşkın süredir uluslararası alanda yalnızlık yaşayan Netanyahu açısından dikkate değer bir gelişme olarak değerlendiriliyor.

Savaşa ve yarattığı sonuçlara rağmen Almanya Hükümet Sözcü Yardımcısı Sebastian Hille cuma günü yaptığı açıklamada, ‘Almanya-İsrail ilişkilerinin sağlam, yakın ve güvene dayalı’ olduğunu vurguladı.

Almanya, İsrail’e güçlü destek veriyor ve bunu Nazi dönemindeki Yahudi soykırımı nedeniyle taşıdığı tarihi sorumlulukla açıklıyor. Merz’in bugün, Nazi Almanya’sı tarafından öldürülen Yahudi kurbanların anısını yaşatan Yad Vashem Anma Merkezi’ni ziyaret etmesi bekleniyor.

Bununla birlikte Berlin, Gazze Şeridi’ndeki insani durumun ağırlaşmasıyla birlikte son aylarda İsrail’e yönelik söylemini sertleştirdi.

Geçtiğimiz ağustos ayında Merz, İsrail’in kuşatma altındaki ve büyük ölçüde yıkıma uğramış Gazze Şeridi’ndeki askeri operasyonlarını yoğunlaştırmasına tepki olarak, Almanya’nın İsrail’e silah ihracatına kısmi kısıtlama getirme kararı almış ve bu adım ülkede siyasi tartışmaya yol açmıştı.

‘Söylem farklılığı’

Hükümet Sözcü Yardımcısı Sebastian Hille, iki ülke arasındaki ‘söylem farklılığına’ dikkat çekti.

Şansölye ile İsrail Başbakanı’nın bugün Gazze Şeridi’nde yaklaşık iki ay önce yürürlüğe giren ateşkesin ikinci aşamasına geçiş için yürütülen çabaları ele alması bekleniyor.

Bu anlaşma, İsrail ile Hamas’ın neredeyse her gün karşılıklı ihlal suçlamaları yöneltmesi nedeniyle hâlâ kırılgan. Bu durum, ABD Başkanı Donald Trump’ın savaşın sona erdirilmesi ve Gazze Şeridi’nin yeniden inşasını öngören planının tam olarak uygulanıp uygulanamayacağına ilişkin soru işaretlerini artırıyor.

Hille cuma günü, ‘yerleşimci şiddetinde büyük artış’ yaşandığını belirterek, bu durumu tekrardan kınadı ve İsrail hükümetine ‘yerleşim inşasını durdurma’ çağrısını yineledi.

Geçtiğimiz ağustos ayında açıklanan silah ihracatı kısıtlaması, Netanyahu hükümetinden sert tepki çekmişti. İsrail yönetimi, geleneksel müttefiki Almanya’yı bu adımla ‘Hamas terörünü ödüllendirmekle’ suçlamıştı.

Şansölye Merz’in, kararını İsrail Başbakanı’na telefonla bildirmesi sırasında ‘tartışmanın alevlendiği’ bildirildi.

Ancak Alman solunun radikal kanadındaki Die Linke partisine bağlı Rosa Luxemburg Vakfı’nın Tel Aviv Ofisi Direktörü Gil Shohat, AFP’ye yaptığı değerlendirmede, bunun iki lider arasındaki ‘söylemsel bir ayrışmadan’ öteye gitmediğini söyledi.

Öte yandan Alman ordusunun çarşamba günü İsrail dışında ilk kez konuşlandırılan Arrow füze savunma sisteminin ilk bölümünü faaliyete geçirmesi, Almanya’nın uzun vadeli güvenliği açısından İsrail’e duyduğu bağımlılığın boyutunu ortaya koydu.

Berlin ayrıca son dönemde, insansız hava araçlarına (İHA) karşı savunmasını güçlendirmesi konusunda İsrail’den aldığı desteğe dikkat çekti.

Yüksek beklentiler

Almanya’nın Eurovision Şarkı Yarışması’na İsrail’in katılımına onay vermesi, perşembe günü alınan kararla ülkede geniş destek görürken, bazı diğer ülkelerde boykot çağrılarını tetikledi.

Gil Shohat, Almanya Şansölyesi’nin Gazze’de savaş suçları ve insanlığa karşı suç işlediği şüphesiyle Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) tarafından aranan Binyamin Netanyahu’yu ziyaret etmesini, ‘normalleşmemesi gereken bir durumda olumsuz bir normalleşme işareti’ olarak değerlendirdi.

Friedrich Merz, şubat ayı sonunda parlamentoyu kazandıktan hemen sonra yaptığı açıklamada, UCM’nin hakkındaki yakalama kararına rağmen Netanyahu’nun Almanya’yı ziyaret edebileceğini söylemişti.

Ancak Şansölyelik makamı daha sonra bu meselenin ‘şu anda gündemde olmadığını’ bildirdi.

Konrad Adenauer Vakfı’nın Kudüs Ofisi Direktörü Michael Rimmel ise AFP’ye yaptığı açıklamada, Netanyahu’nun Berlin’den ‘sürekli bir destek işareti’ beklediğini ve kendisinin şu anda ‘yüksek beklentilere’ sahip olduğunu söyledi.

Öte yandan Rimmel’e göre Berlin’in son aylarda yaptığı çağrılar, Donald Trump’ın ‘daha güçlü etkisi’ karşısında sınırlı kalıyor. Rimmel, Trump’ın Gazze’de ateşkes sağlanması için İsrail’i baskı altına alabilen ‘tek aktör’ olduğunu belirtti.


ABD Savaş Bakanı: Tıpkı diğerleri gibi nükleer silah testleri yapacağız

ABD Savaş Bakanı Pete Hegseth (Reuters)
ABD Savaş Bakanı Pete Hegseth (Reuters)
TT

ABD Savaş Bakanı: Tıpkı diğerleri gibi nükleer silah testleri yapacağız

ABD Savaş Bakanı Pete Hegseth (Reuters)
ABD Savaş Bakanı Pete Hegseth (Reuters)

ABD Savaş Bakanı Pete Hegseth, dün akşamı yaptığı açıklamada, ABD'nin nükleer silahlar ve bunların fırlatma sistemleri üzerinde "tıpkı herkes gibi" testler yapacağını duyurdu; bu açıklama açıkça Rusya'ya atıfta bulunuyordu.

Kaliforniya'daki bir savunma forumunda konuşan Hegseth, ABD'nin Tayvan ile ilgili mevcut durumu değiştirmeye çalışmadığını da belirtti.

Bakanlığının, Başkan Donald Trump'ın Pasifik bölgesinde güçlü bir konumdan müzakere edebilmesini sağlamak için çalışacağını belirten Hegseth, ABD yönetiminin Hint-Pasifik bölgesindeki müttefiklerinin savunma bütçelerini artırmaları konusunda iyimser olduğunu kaydetti.

ABD Savunma Bakanı, İsrail, Güney Kore, Polonya ve Almanya'yı "ideal müttefikler" arasında sayarken, kolektif savunma konusunda harekete geçmeyen müttefiklerin vahim sonuçlarla karşı karşıya kalacağını vurguladı.


İsrail Cumhurbaşkanı: Trump'ın Netanyahu'ya af talebine saygı duyuyorum, ancak biz egemen bir devletiz

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, geçtiğimiz ekim ayında Ben Gurion Havalimanı'nda ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’un arasında, (AP)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, geçtiğimiz ekim ayında Ben Gurion Havalimanı'nda ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’un arasında, (AP)
TT

İsrail Cumhurbaşkanı: Trump'ın Netanyahu'ya af talebine saygı duyuyorum, ancak biz egemen bir devletiz

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, geçtiğimiz ekim ayında Ben Gurion Havalimanı'nda ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’un arasında, (AP)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, geçtiğimiz ekim ayında Ben Gurion Havalimanı'nda ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’un arasında, (AP)

İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog, ABD Başkanı Donald Trump'ın Başbakan Binyamin Netanyahu'nun yolsuzluk davasında affedilmesi gerektiği yönündeki görüşüne saygı duyduğunu söyledi, ancak "İsrail egemen bir devlettir" diyerek ülkenin hukuk sistemine saygı duyduğunu vurguladı.

Herzog, Politico haber sitesine verdiği demeçte, "Herkes, önleyici bir affın davanın esasına göre değerlendirilmesi gerektiğini anlıyor" dedi.

Şarku'l Avsat'ın The Times of Israel'den aktardığına göre şöyle devam etti: "İncelenmesi gereken birçok konu var. Bir yandan kanun önünde tam eşitlik, diğer yandan her bir davanın kendine özgü koşulları."

Trump'ın Netanyahu için tekrar tekrar yaptığı af çağrılarına atıfta bulunarak, "Başkan Trump'ın dostluğuna ve görüşüne saygı duyuyorum" ifadesini kullandı.

Sözlerini şöyle tamamladı: "Çünkü Gazze'deki rehinelerimizi geri getirmesini istediğimiz ve bu rehineleri geri getirmek ve BM Güvenlik Konseyi kararını geçirmek için cesurca muazzam bir adım atan aynı Başkan Trump'tır. Ancak İsrail elbette egemen bir devlettir ve İsrail hukuk sistemine ve gerekliliklerine tam saygı duyuyoruz."

Trump, ekim ayında İsrail'e yaptığı ziyarette, Kudüs'teki parlamentoda yaptığı konuşmada Herzog'u başbakanı affetmeye çağırdı. Netanyahu, 2019'dan beri iş adamlarından yaklaşık 700 bin şekel (211.832 dolar) değerinde hediye aldığı iddiaları da dahil olmak üzere, üç davayla karşı karşıya. İsrail cumhurbaşkanının büyük ölçüde törensel bir rol üstlenmesine rağmen, Herzog istisnai durumlarda cezai suçlardan hüküm giymiş kişileri affetme yetkisine sahip.

2020'de başlayan Netanyahu'nun davası hâlâ devam ediyor ve tüm suçlamalardan masum olduğunu savunuyor. Başbakan davayı, sol tarafından demokratik olarak seçilmiş bir sağcı lideri devirmek için düzenlenen siyasi amaçlı cadı avı olarak nitelendirdi.

Netanyahu geçtiğimiz ayın sonunda, yıllardır süren yolsuzluk davasında Herzog'dan resmen af ​​talep etti ve cezai sürecin İsrail'i yönetme yeteneğini engellediğini ve af talebinin, ulusal çıkarlara hizmet edeceğini savundu.

Ülkenin kuruluşundan bu yana İsrail'de en uzun süre başbakanlık yapan Netanyahu, uzun süredir rüşvet, dolandırıcılık ve güveni kötüye kullanma suçlamalarını reddediyor.