İngiliz gazetesi The Guardian tarafından yapılan bir araştırma ve sivil toplum kuruluşu NC Security Insight tarafından derlenen veriler, dünya çapında devam eden çatışmaların ortasında hamile kadınlara ve yeni doğan bebeklere yönelik benzeri görülmemiş düzeyde şiddet uygulandığını ortaya koydu.
Verilere göre, son üç yılda doğum ve kadın sağlığı tesislerine yönelik yaklaşık 300 saldırı ve kesinti yaşandı. Buna ilave olarak, hastanelere ve doğum odalarına yönelik en az 119 doğrudan saldırı vakası meydana geldi.
Bu saldırıların çoğu, yüz binlerce hamile kadının çatışma bölgelerinde mahsur kaldığı Ukrayna, Gazze ve Sudan'da gerçekleşti.
Kadınları ve sağlık personelini hedef almak
Birçok kadın öldürüldü, bazılarına sağlık hizmeti verilmedi, birçoğu ise güvenli olmayan koşullarda doğum yapmaya zorlandı.
Verilere göre ayrıca, en az 68 ebe ve kadın doğum uzmanı öldürüldü, 15'i kaçırıldı ve 101'i tutuklandı; bu olayların bazen kadınlara doğum sırasında yardım ederken meydana geldiği belirtiliyor.
Filistinli bir kadın, geçen eylül ayında Gazze şehrinde İsrail saldırılarında öldürülen bir bebeğin cesedini taşıyor (AFP)
Bu rakamlar, yerel, ulusal ve uluslararası medyada ve çevrimiçi veritabanlarında bildirilen olayları içermesi nedeniyle gerçek rakamlardan daha düşük olabilir. Bazı çatışma bölgelerinde iletişim ve bilgi kısıtlıdır.
Geçen yıl, raporlara göre hamilelik veya doğum sırasında ölen kadınların yarısı çatışma bölgelerindeydi. Şarku'l Avsat'ın The Guardian'dan aktardığı habere göre BM Kadın Birimi İcra Direktörü Sima Bahous, “Bunlar savaşın doğal sonuçları değil, üremeye yönelik şiddetin bir örüntüsüdür” değerlendirmesinde bulundu.
Doğum ve doğum bakımı tesisleri
Kadınları ve nitelikli sağlık personelini öldürmenin yanı sıra, saldırılar anne ve çocuk bakım tesislerini tahrip etmekte ve ülkelerin nüfuslarını yeniden inşa etme kabiliyetlerini tehdit etmektedir.
Gazze'de, Birleşmiş Milletler komisyonu, hastanelere ve anne ve doğum tesislerine yönelik saldırıların annelik ve üreme sağlığı hakları üzerindeki etkisini, İsrail'in burada soykırım gerçekleştirdiğini ilan etmenin nedenlerinden biri olarak gösterdi.
Geçtiğimiz temmuz ayında Gazze şehrindeki bir hastanede yakıt kıtlığı nedeniyle bebekler tek bir kuvözü paylaşıyor (Reuters)
Ekim ayında ateşkes ilan edilmesine rağmen, Gazze'deki doktorlar, ilaç ve ekipman eksikliği nedeniyle sağlık hizmetlerinin yetersizliği yüzünden kadın ve çocukların hala hayatını kaybettiğini söylüyor. Bir Birleşmiş Milletler ajansı yetkilisi, Gazze'deki kadınların hastanelere ulaşamadıkları için yol kenarındaki enkazda doğum yaptıklarına dair raporlar aldığını söyledi.
El-Avde Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü Başkanı Dr. Adnan Radi, “Hasta koğuşları, ameliyathaneler ve doğum koğuşları roket ve bombaların doğrudan hedefi oldu” dedi.
Ukrayna'da, 2022'nin başından bu yana en az 80 doğum ve yenidoğan tesisi hasar gördü veya yıkıldı.
Ukrayna'nın doğusundaki Donetsk şehrinde bulunan Pokrovsk Doğumevi'nde yeni doğmuş bir bebek (Reuters)
Guardian'ın araştırması, psikolojik stresin doğum sırasında komplikasyonları önemli ölçüde artırdığını ortaya koydu.
Ukrayna'nın güneyindeki Herson kentinde, savaşın başlamasından bu yana doğum hastanesi beş kez saldırıya uğradı. Kadın doğum bölümü başkanı Petro Marinkovsky, “Rusya bizi kasıtlı olarak hedef alıyor” diyor.
Sudan'da, özellikle 28 Ekim'de, 30 kadın El Faşir'deki Suudi doğum hastanesinde barınıyordu ki, ülkenin iç savaşının en korkunç olaylarından biri meydana geldi. Hızlı Destek Kuvvetleri'nden (HDK) silahlı adamlar hastaneye baskın düzenledi. Raporlara göre, 460'tan fazla hasta ve refakatçileri öldürüldü.
O gece hastanede çalışan 28 yaşındaki laboratuvar teknisyeni Abdul Rabbo Ahmed, bilinen az sayıdaki kurtulanlardan biriydi. “Kadınların ve çocukların çığlıklarını duydum. Hastanedeki herkesi öldürüyorlardı. Kaçabilenlerimiz kaçtı” dedi.
Sudanlı bir kadın, çocuğuyla birlikte küçük kasabasından kaçarak Çad'daki Adré kampına sığınmak zorunda kaldı (AP)
İnsan hakları örgütleri bu katliamı “tarif edilemez derecede korkunç” olarak nitelendirmiş ve çatışma bölgelerinde mahsur kalan milyonlarca sivilin korunmasının çöküşünün, en kötü örneklerinden biri olarak tanımlamıştır.
Myanmar'da, iç savaşın sürdüğü son iki yıl içinde tıbbi tesisler bombalandı ve düzinelerce ebe ve hasta tutuklandı, öldürüldü veya yaralandı.
Garanti yok, kovuşturma yok
Şu anda, 676 milyon kadın ölümcül çatışma bölgelerinin 50 kilometre yakınında yaşıyor. Bu, 1990'lardan bu yana kaydedilen en yüksek seviye ve anne sağlığı hizmetlerini hedef alanlara karşı savaş suçları için herhangi bir koruma ve kovuşturma yapılmaması da buna katkıda bulunuyor.
Sivil toplum örgütü Physicians for Human Rights'ın insan hakları avukatı Payal Shah, hesap verebilirliğin olmaması nedeniyle bir “cezasızlık kültürü” oluştuğunu söylüyor. Shah, “Üreme sağlığına yönelik saldırılar, doğumları engellediği veya bir grubun hayatta kalmasını imkansız hale getirdiği için soykırım eylemleridir” değerlendirmesinde bulunuyor
Tıp uzmanları, anne ölümlerinin çoğunun rutin prosedürlerle önlenebilir olduğunu, ancak savaş sırasında sağlık sistemlerinin çökerek güvenli doğum koşullarını ortadan kaldırabileceğini söylüyor.
İnsan hakları örgütleri, korkunun kadınları bir zamanlar güvenli kabul edilen tesislerden uzaklaştırdığını ve onları özel tıbbi yardım veya acil bakım hizmetlerine erişim olmadan evde doğum yapmak gibi riskler almaya zorladığını söylüyor.