Ruanda'da soykırımın üzerinden 30 yıl geçse de mağdurlar travmalarını atlatamıyor

Ruanda'da 6 Nisan 1994'te başlayan ve 100 gün içinde yaklaşık 800 bin kişinin katledildiği soykırımın üzerinden 30 yıl geçmesine rağmen soykırım mağdurları yaşadıkları travmayı atlatamıyor.

Ruanda'da soykırımın üzerinden 30 yıl geçse de mağdurlar travmalarını atlatamıyor
TT

Ruanda'da soykırımın üzerinden 30 yıl geçse de mağdurlar travmalarını atlatamıyor

Ruanda'da soykırımın üzerinden 30 yıl geçse de mağdurlar travmalarını atlatamıyor

Soykırımda binlerce kişi can verirken birçok masum insan da yaralandı. Katliamda kimi aile yakınlarını kimi de komşularını kaybetti.

Soykırıma maruz kalarak ailesini kaybeden ve kendisi de yaralanan Judence Kayitesi, yaşadığı travmayı atlayamayan binlerce Ruandalı arasında yer alıyor.

Ruanda'nın başkenti Kigali şehrinde bir ilçe olan Gasabo'da doğan ve beş çocuklu bir ailenin kızı olan Judence Kayitesi, şu anda 3 çocuk annesi olarak Almanya'nın Karlsruhe kentinde yaşıyor.

Soykırım başladığında 11 yaşında olan Kayitesi, o gece bir milis tarafından başına aldığı bir darbesiyle konuşma yetisini kaybetti ve yıllarca tedavi gördü. Kayitesi, soykırımda yedi kişilik ailesinden sadece iki küçük kardeşiyle hayatta kalmayı başardı.

Judence Kayitesi, Ruanda'da Tutsilere yönelik soykırım sırasında ve sonrasında yaşadıklarını AA muhabirine anlattı.

Soykırımda yaşadıkları nedeniyle binlerce Ruandalı gibi travmayı atlatamadığını dile getiren Kayitesi, "Tutsi olduğumu çok sonra öğrendim. Bu nedenle ilkokulda bazı öğretmenler tarafından tacize uğradım ve dayak yedim." dedi.

Aynı zamanda Ruanda'da Tutsilere yönelik soykırımın unutulmaması için "Kırık bir hayat: Kayıp bir ailenin ve mutluluğunu peşinde" (A broken life: In search of lost parents and lost happiness) adlı kitabı yazan Kayitesi, soykırım öncesinde Ruanda'da Tutsilere yönelik bir nefret söyleminin olduğunu çocuk yaşta öğrendiğini ifade etti.

Kendisine yönelik ayrımcı yaklaşımları paylaşan Kayitesi, "İlkokulda, öğretmenim bir keresinde tuvalete gitmeme izin vermediği için altıma yapmak zorunda kalmıştım ve diğer çocuklar bana çok gülmüştü. Hiç unutmuyorum. Babamdan beni düzenli olarak döven öğretmenlerimden biriyle konuşmasını istedim. Babam bana onunla konuşacağını söyledi ama gözlerinde çaresiz olduğunu ve hiçbir şey yapmayacağını gördüm." ifadelerini kullandı.

Katliamlar radyo anonsuyla başladı

6 Nisan 1994'te tarihin gördüğü en kanlı katliamlardan birinin radyoda yapılan anonslarla başladığını belirten Kayitesi, o gün Hutu olan devlet başkanının uçağının düşürülmesiyle başlayan kaostan faydalanmaya çalışan Hutu (Interahamwe) üyelerinin ülkede kıyıma başladığını hatırlattı.

Soykırım başladığında tatil nedeniyle teyzesinin evine gittiğini söyleyen Kayitesi, o gece 18 kişilik aileden 8 kişinin kurtulduğunu, yaralı birinin ise daha sonra hayatını kaybettiğini anlattı.

8 Nisan'da yüzlerce kişiyle Nyamirambo'daki bir camiye sığındıklarını dile getiren Kayitesi, şöyle devam etti:

"En yakınımızdaki camiye sığındık. Teyzemin evinde çalışan Hutu bir kadın eve gidip bize yemek yapıp getiriyordu. Bazen saatlerce bize yiyecek bir şeyler getirmesini beklerdik. 13 Nisan günü Hutu milisler ve askerler ciplerle camiye geldi ve bizi dışarı çıkardılar. Aramızda askerden korkan muhalif partilerden Hutular da vardı. Camiye giren milisler ve askerler Hutuları ve Tutsileri ayırdı. Bizi ayırdıktan sonra Hutuların gitmesini söylediler. Camiden çıkarıldıktan sonra başka bir eve götürüldük ve aralarında yakın akrabalarımın da olduğu yüzlerce kişi öldürüldü."

Kayitesi, çocuk olmasına rağmen kafasına pala ile vurulduğunu ve bilincini kaybederek yıllarca konuşamadığını kaydetti.

Bir evde kuzeniyle saklanırken kendilerini Kızılhaç yetkililerinin Kiyovu'daki ofise götürdüklerini belirten Kayitesi, "Kızılhaç doktorları öleceğimi düşündükleri için tedavi etmeyi ret ediyordu. Üç gün geçmişti ve hala hayattaydım. Bunu görünce tedavi etmeye başladılar." diye konuştu.

Kayitesi, "Kurtlar boynumda geziniyordu, ellerimle onları alıp atıyordum. sağlık ekipleri anestezi yapmadan yaramı diktiler. Bunu asla unutmuyorum, canım çok acımıştı. Tüm vücudumda öyle bir acı hissettim ki bir daha asla böyle bir acı yaşamadım." ifadelerini kullandı.

Sürgündeki Tutsilerin 1987'de kurduğu Ruanda Yurtsever Cephesi (RPF) üyelerinin Kigali'ye girmesiyle kurtulduklarına dikkati çeken Kayitesi, anne ve babası öldürüldüğü için teyzesinin yanında yaşamaya başladığını bildirdi.

Kafasına palayla vuran adamı okulda gördü

Kayitesi, soykırımdan sonra 1995 yılında Ruandalı mültecilerin geri dönmeye başladığını, gelenlerin okula yakın bir yere yerleştirilmeye başlandığını anlattı.

Okul yakınlarında bir adam gördükten sonra yere düştüğüne dikkati çeken Kayitesi, "Bana ne olduğunu sorduklarında o adamı gösterdim ve kafama vuran bu adamdı dedim. Kafama pala ile vurulduğundan beri ilk defa ağzımdan bir kelime çıkmıştı, ilk defa konuşmuştum. Herkes çok şaşırmıştı. O milis tutuklandı ve cezaevine götürüldü." dedi.

"Yıllarca annemi aradım"

Kayitesi, soykırımdan sonra uzun bir süre annesini aramaya devam ettiğini ve onu beklemenin yükünü yıllarca üzerinde taşıdığını vurguladı.

Yıllar sonra annesinin öldüğüne ikna olduğunu söyleyen Kayitesi, "Yıllarca annemi aradım. Onu otobüs duraklarında bekliyordum. Arkadan ona benzeyen kadınların yanına gidiyordum o olmadığını büyük bir acıyla fark ediyordum. İlk doğumuma gelmedi. İkinci doğumuma mutlaka gelir diye bir sürü yemekler pişirdim. Onu bekledim. Ama annem gelmedi. O gün annemin gerçekten öldüğünü ve onu beklemem gerektiğini onsuz yaşamak zorunda olduğumu anladım." şeklinde konuştu.

Bir rehabilitasyon merkezinde uzun süre terapi gördüğünü dile getiren Kayitesi, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Terapistler bana çok yardımcı oldu bu süreçte. Çok şey konuşmak istiyordum sessiz kaldığım yıllardan sonra. Soykırım sırasında yaşadıklarım, kaybettiğim ailem. Bu terapi başıma gelenleri kabullenmeme yardımcı oldu. Çünkü yeni bir hayata başlamak ve çocuklarımı büyütmem gerekiyordu. Bu terapi o gücü bana verdi."

Tutsilere yönelik soykırımın üzerinden 30 yıl geçtiğini, hayatta olduğunu ve her şeye rağmen umutlu olduğunu belirten Kayitesi, sözlerini şöyle tamamladı:

"Zorlu bir yolculuk olsa da toparlanmayı başardık. Ebeveynlerimiz bugün artık hayatta olmasa da çocuklarım onların torunları hayatta. Bu bana, bize güç veriyor. Tutsi oldukları gerekçesiyle öldürülen insanlar için bir şeyler yapmak bana yaşama gücü veriyor. Onlar benim yaşama sebebim gibi hissediyorum."

Soykırımda her iki tarafın da sorumluluğu bulunuyor

Soykırım başladığında küçük bir çocuk olduğunu kaydeden Urujeni Genty de soykırımda her iki tarafın da sorumluluğu olduğunu ifade etti.

Urujeni Genty, yaşadıklarını şu ifadelerle paylaştı:

"Soykırım, bir tarafta hayal edilemeyecek insan vahşetine, diğer tarafta ise yardımseverliğe sahne oldu. Bununla birlikte Ruanda soykırımının çoğunlukla Batılı çokuluslu şirketlerin bölgedeki, özellikle Kongo'daki kaynaklara erişmesine izin veren daha büyük bir küresel vekalet savaşının parçası olduğunu artık anlıyorum. Açgözlü yerel lider ise sivillere karşı soykırım da dahil olmak üzere acımasız savaşlara ve vahşete girişti. Bu tür liderler, kaynaklara erişim sağlamak için insanları şiddetle yerinden eden bir kukla görevi görüyor. Bu durum, Ruanda ve Uganda'nın Kongo'da devam eden saldırganlık savaşının da gösterdiği gibi halen devam etmektedir."

Soykırım nedeniyle travmayla yaşayan bir neslin büyüdüğünü vurgulayan Genty, işledikleri suçlardan dolayı cezasız kalan liderlere gerekli cezaların verilmesi çağrısı yaptı.



Uluslararası Ceza Mahkemesi el Faşir'deki olayları soruşturuyor

Darfur bölgesinde Tavila kasabasındaki bir kampta el Faşir'den yerinden edilen kadınlar ve çocuklar dün (AP)
Darfur bölgesinde Tavila kasabasındaki bir kampta el Faşir'den yerinden edilen kadınlar ve çocuklar dün (AP)
TT

Uluslararası Ceza Mahkemesi el Faşir'deki olayları soruşturuyor

Darfur bölgesinde Tavila kasabasındaki bir kampta el Faşir'den yerinden edilen kadınlar ve çocuklar dün (AP)
Darfur bölgesinde Tavila kasabasındaki bir kampta el Faşir'den yerinden edilen kadınlar ve çocuklar dün (AP)

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) savcıları dün, Sudan'da Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) Batı Sudan'ın Darfur bölgesindeki son ordu kalesi olan el Faşir'in kontrolünü ele geçirmesinin ardından, bazıları savaş suçu teşkil edebilecek toplu katliam ve tecavüz iddialarına ilişkin kanıt topladıklarını açıkladı.

UCM, BM Güvenlik Konseyi'nin 2023'te başlayan iç savaştan çok önce, davayı ilk kez gündeme getirdiği 2005 yılından bu yana Darfur'da işlenen soykırım, savaş suçları ve insanlığa karşı suç iddialarını araştırıyor.

Savcıların yaptıkları açıklamada, "Devam eden soruşturma kapsamında, ofisimiz el Faşir'deki iddia edilen suçlarla ilgili olarak gelecekteki kovuşturmalarda kullanılmak üzere ilgili delilleri korumak ve toplamak amacıyla acil adımlar atıyor" denildi. Uzmanlar ise bildirilen şiddetin Darfur'daki önceki olayların izlerini taşıdığını ifade etti.


Trump: Nijerya'daki Hristiyanlar 'varoluşsal bir tehdit' ile karşı karşıya

ABD Başkanı Donald Trump (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump (AFP)
TT

Trump: Nijerya'daki Hristiyanlar 'varoluşsal bir tehdit' ile karşı karşıya

ABD Başkanı Donald Trump (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump (AFP)

ABD Başkanı Donald Trump, dün sağcı siyasi müttefiklerinin "Hristiyanlara yönelik soykırım" iddialarını desteklemesi üzerine, Nijerya'daki Hristiyanların "varoluşsal bir tehdit" ile karşı karşıya olduğu konusunda uyardı.

Son aylarda, Nijerya'daki "Hristiyan soykırımı" ve "zulüm" hakkındaki sosyal medya paylaşımları, ABD ve Avrupa'daki aşırı sağcılar arasında yankı buldu.

Afrika'nın en kalabalık ülkesi, uzmanların hem Hristiyanların hem de Müslümanların ayrım gözetmeksizin öldürülmesine yol açtığını söylediği çatışmalarla boğuşuyor.

Ancak Trump'a göre, "Hristiyanlık Nijerya'da varoluşsal bir tehditle karşı karşıya."

Cumhuriyetçi başkan, Truth Social platformunda yaptığı bir paylaşımda, iddialarını destekleyecek herhangi bir kanıt sunmadan, "binlerce Hristiyan öldürülüyor ve bu toplu katliamdan aşırılık yanlıları sorumlu" ifadelerini kullandı.

Trump, Nijerya'yı Dışişleri Bakanlığı'nın "din özgürlüğünü ciddi şekilde ihlal eden" ülkeler için kullandığı "özellikle endişe verici ülke" olarak nitelendirdiğini de ifade etti.

Nijerya, çoğunluğu Müslüman olan kuzey ve çoğunluğu Hristiyan olan güney arasında neredeyse eşit olarak bölünmüştür.

Kuzeydoğu, 15 yıldan uzun süredir Boko Haram'ın elinde şiddet olaylarına maruz kalmış, bu da 40 binden fazla kişinin ölümüne ve iki milyon kişinin yerinden edilmesine yol açmıştır.

Kuzeybatıda, "haydut" olarak bilinen çeteler köylere baskın düzenleyerek bölge sakinlerini öldürüp kaçırmaktadır.

Orta Nijerya ayrıca, çoğunluğu Müslüman olan çobanlar ile Hristiyan çiftçiler arasında sık sık çatışmalara sahne olmaktadır. Bu da şiddete dini bir boyut kazandırmaktadır. Ancak uzmanlar, toprak anlaşmazlıklarının temel olarak nüfus artışından kaynaklandığını belirtmekteler.

Trump'ın Arap ve Afrika işlerinden sorumlu kıdemli danışmanı Massad Boulos ekim ayı ortasında, "Boko Haram ve DEAŞ, Hristiyanlardan daha fazla Müslüman öldürüyor" demişti.

Şarku’l Avsat’ın ACLED Kriz İzleme Merkezi'nden aktardığına göre veriler, 2020-2025 yılları arasında Hristiyanları hedef alan en az 389 şiddet olayı yaşandığını ve bunlardan en az 318'inin öldüğünü gösteriyor.

Aynı dönemde Müslümanlara yönelik 197 şiddet saldırısı, 400'den fazla kişinin ölümüne yol açtı.

Trump'ın açıklamaları, lobi gruplarının Nijeryalı ayrılıkçıların davasını aktif olarak desteklediği bir dönemde geldi.

Yabancı lobi şirketlerini düzenleyen kurallar kapsamında yayınlanan belgelere göre sürgündeki Biafra Cumhuriyeti hükümetini temsil eden Moran Global Strategies, mart ayında ABD Kongre üyelerine Nijerya'daki "Hristiyanlara yönelik zulüm" konusunda uyarıda bulunan bir mektup yazdı.

Biafra, 1967'de bağımsızlığını ilan eden ve 1970'e kadar süren kanlı bir iç savaşı başlatan, doğu Nijerya'da kısa ömürlü bir ayrılıkçı devletin adıydı.


Yemen, Husilere gelişmiş kimyasal sevkiyatını engelledi

Husilere askeri amaçlı kaçırılan kimyasal sevkiyatının bir kısmı (hükümet medyası)
Husilere askeri amaçlı kaçırılan kimyasal sevkiyatının bir kısmı (hükümet medyası)
TT

Yemen, Husilere gelişmiş kimyasal sevkiyatını engelledi

Husilere askeri amaçlı kaçırılan kimyasal sevkiyatının bir kısmı (hükümet medyası)
Husilere askeri amaçlı kaçırılan kimyasal sevkiyatının bir kısmı (hükümet medyası)

Yemen Ulusal Direniş Güçleri, Donanma, İstihbarat Birimi ve Sahil Güvenlik ile iş birliği yaparak, Bab el-Mendeb Boğazı'ndaki Husilere gelişmiş kimyasal ve askeri teçhizat sevkiyatını engelledi.

Isıya dayanıklılık ve füze ve insansız hava aracı (İHA) yapılarının yalıtımında kullanılan "fenol + formaldehit" adlı bir polimer bileşiğinden 24 varil ve radar izlerini azaltmak için kullanılan türevleri ele geçirdiler. Ayrıca, koruyucu giysiler, maskeler ve diğer askeri teçhizata da el koydular; bu gelişme, Husi kontrolündeki bölgelerde askeri üretim atölyelerinin varlığını gösteriyor.

Yemen askeri medyası, ortak bir devriyenin, İran Devrim Muhafızları tarafından işletilen kaçakçılık şebekeleriyle bağlantılı olduğundan şüphelenilen ahşap bir tekne hakkında kesin istihbarat aldığını bildirdi. Devriye, tekneyi durdurdu ve kargonun inceleme ve soruşturulması için güvenli bir yere çekti.

Yemen Enformasyon Bakanı Muammer el-İryani, operasyonun "İran'ın Yemen'deki projesine bir darbe daha" olduğunu ve Devrim Muhafızları'nın bölge güvenliğini tehdit eden askeri teçhizat kaçakçılığına karıştığının kanıtı olduğunu belirtti.