Somali'de Türk kuvvetlerinin konuşlandırılmasının askeri ve siyasi sonuçları

Gözlemciler, bu kuvvetlerin misyonunun terörle mücadelenin ötesinde, bölgedeki gerginliklerde varlık göstermek olduğunu düşünüyor.

Somali'ye konuşlandırılması beklenen Türk askerlerinin toplam sayısının 2 bin 500'ü aşabileceği belirtiliyor (AFP)
Somali'ye konuşlandırılması beklenen Türk askerlerinin toplam sayısının 2 bin 500'ü aşabileceği belirtiliyor (AFP)
TT

Somali'de Türk kuvvetlerinin konuşlandırılmasının askeri ve siyasi sonuçları

Somali'ye konuşlandırılması beklenen Türk askerlerinin toplam sayısının 2 bin 500'ü aşabileceği belirtiliyor (AFP)
Somali'ye konuşlandırılması beklenen Türk askerlerinin toplam sayısının 2 bin 500'ü aşabileceği belirtiliyor (AFP)

Mahmud Ebu Bekir

Somali medyası, yaklaşık 500 asker taşıyan iki Türk askeri uçağının, Ankara ile Mogadişu arasında artan askeri iş birliğini yansıtacak şekilde, Somali'nin başkenti Mogadişu'daki Aden Adde Uluslararası Havalimanı'na ulaştığını bildirdi.

Somali'ye konuşlandırılması beklenen Türk askerlerinin toplam sayısının 2 bin 500'ü aşabileceği belirtiliyor. Resmi bir açıklama yapılmamış olsa da Türk medya kaynakları bu yıl toplam asker sayının 5 bini bulabileceğine işaret ediyor.

Bu kuvvetler, Somali hükümetinin eş-Şebab hareketine karşı operasyonlarını yoğunlaştırdığı bir dönemde Mogadişu’ya ulaştı. Hükümet, Türk savaş uçaklarının hava desteğiyle harekete ait hedeflere yönelik saldırılar gerçekleştiriyor.

Temmuz 2024'te Türkiye Büyük Millet Meclisi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın imzaladığı Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Somali'de iki yıl süreyle konuşlanmasına izin veren tezkereyi onaylamıştı. Bu adım, bölgesel ve uluslararası ortaklarla iş birliği yaparak, Somali Federal Hükümeti'nin terörle mücadele çabalarına destek sağlamayı amaçlıyor.

Mogadişu ile Ankara arasında son dönemde imzalanan anlaşmaların özellikle bir yandan Somali-Etiyopya anlaşmazlığının, diğer yandan da Kızıldeniz Havzası'ndaki bölgesel gerginliğin yaşandığı bir döneme denk geldiği göz önüne alındığında gözlemciler, Türk kuvvetlerinin misyonunun yalnızca terörle mücadeleyle sınırlı olmadığını, bunun siyasi, askeri ve ekonomik sonuçları da olduğunu düşünüyor.

Addis Ababa'nın Somaliland bölgesi ile denize erişim ve iki askeri üs kurmak amacıyla imzaladığı mutabakat zaptının ardından Mogadişu, Etiyopya'nın Somali kıyılarına yönelik müdahalelerinin önüne geçmek için bölgesel ittifaklar kurmaya çalışıyor. Mutabakat zaptı Etiyopya’nın bunlar karşılığında Somaliland'ın bağımsızlığını tanıyıp, uluslararası alanda tanınmayan bu Somali bölgesinin uluslararası toplum tarafından mümkün olan en üst düzeyde tanınması için uluslararası forumlarda çaba göstermesini öngörüyor.

Güvenlik endişeleri

Afrika Boynuzu uzmanı Abdurrahman Seyyid ise Türk kuvvetlerinin Mogadişu'ya gelişinin, son dönemde Somali devletine karşı bir dizi askeri eylem düzenleyen Somalili terör örgütü Şebab'ın ilerleyişini durdurmak amacıyla Somali Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud'un acil talebi üzerine gerçekleştiğini düşünüyor.

Seyyid, bu hareketin yönetimin dizginlerini ele geçirmesinin Somali'nin ulusal ve bölgesel istikrarının daha da kötüleşmesine yol açabileceğine inanıyor. Bunun yanı sıra ülkedeki Türk çıkarlarını, özellikle madencilik ve Somali kıyılarında petrol arama faaliyetlerini tehdit ettiğini belirtiyor. Ona göre Ankara, altyapı yatırımlarına katkıda bulunarak ve ekonomiyi canlandırarak Somali hükümetinin güvenlik, askeri ve ekonomik alanlardaki çabalarını desteklemekten de çekinmedi. Ayrıca Somalili öğrencilere Türk üniversitelerine kayıt imkânı sağlanarak iki ülke arasında bilimsel alanda da iş birliği bulunuyor. Buna bir de 2 bin 500 askere varan askeri iş birliği anlaşması ekleniyor. Seyyid, Türkiye'nin hayati jeopolitik ve ekonomik çıkarları olan bölgesel bir güç olduğunu, Akdeniz, Kızıldeniz, Ortadoğu ve Orta Asya gibi dünyanın birçok bölgesinde fırsatları değerlendirip nüfuzunu artırmayı hedeflediğini belirtiyor.

Afrika Boynuzu uzmanı, Somali'nin Hint Okyanusu'na en uzun kıyı şeridine ve Kızıldeniz ile Aden Körfezi bölgesine kadar uzanan stratejik bir coğrafi alana sahip olduğunu belirtiyor. Bunun da bilhassa uluslararası seyrüsefer açısından stratejik bir geçiş noktası olan Kızıldeniz havzasında yaşanan gerginlikler göz önüne alındığında, uluslararası ve bölgesel planlarda stratejik önemini iki katına çıkardığını ifade ediyor.

Seyyid’e göre Somali birçok alanda Türkiye'nin desteğine ve iş birliğine ihtiyaç duyuyor. Mogadişu ayrıca Türkiye'yi, özellikle Etiyopya ve Kenya'nın yayılmacı emelleri karşısında Somali çıkarlarını savunmada güvenilir ve sadık bir müttefik olarak görüyor. Zira Türkiye'nin müttefiklerini savunma konusunda ciddi bir geçmişi var. Trablus'taki Libya hükümetinin Halife Hafter güçlerinin eline geçmesini engellemedeki rolü, Azerbaycan'ın 30 yıllık Ermeni işgali sonrasında Dağlık Karabağ'daki topraklarını geri almasına verdiği destek buna örnek verilebilir.

Güvenli ittifak

Seyyid, Ankara'nın Suriye, Azerbaycan ve Libya gibi çatışma bölgelerinde koordinasyon yeteneğini kanıtladığını, başka ülkelerle karşı karşıya geldiğinde bile, çoğu zaman bir iş birliği ve çatışmasızlık formülü bularak, Türkiye ile bölge ülkeleri arasında herhangi bir çatışma ihtimalini ortadan kaldırdığını düşünüyor. Dahası anlaşma iki bağımsız devlet arasında yapılmış olup, belirli bir devleti hedef almıyor ve güvenliğin sağlanması ile terörle mücadele alanlarında iki başkentin hayati çıkarlarına odaklanıyor.

Seyyid, son dönemde Kızıldeniz ülkelerinde bölgede artan yabancı askeri varlığına ilişkin bir hassasiyet oluştuğunu ve bu hassasiyetin, onları Kızıldeniz Ülkeleri Forumu adı altında bir oluşum kurmak zorunda bıraktığını belirtiyor. Ancak forum henüz kuruluş aşamasında ve bölgesel bir güvenlik sistemi oluşturacak çerçeve ve yapılar henüz tamamlanmadı. Ayrıca Türkiye, Etiyopya'da ekonomik varlığı, Sudan'da güvenlik ve askeri varlığı ve Somali ile yıllardır süren kapsamlı iş birliği ile bölgedeki nüfuzunu pekiştirme konusunda bu forumdan önce davrandı. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre bundan dolayı Türkiye’yi Kızıldeniz ve Afrika Boynuzu denkleminin dışında tutmak zor. Afrika Boynuzu uzmanı Abdurrahman Seyyid, hayati çıkarları ile çatışmadığı sürece Türkiye’nin katılımının bu ülkeler için doğrudan bir endişe yaratmasının muhtemel olmadığını söylüyor.

Jeopolitik etkiler

Somalili siyasi analist İdi Muhammed ise Mogadişu'yu Ankara'ya bağlayan stratejik çıkarlar göz önüne alındığında, Türk askeri misyonunun görevinin terörizm ve organize suç ile mücadeleye odaklandığını düşünüyor. Somali'de inşaat ve altyapı gelişimine yönelik katkılarına ilave olarak, özellikle petrol arama ve madencilik alanlarında artan Türk yatırımlarına dikkat çekiyor.

Muhammed, Türk askeri varlığının misyonunun terörle mücadele ve Somali'deki Türk çıkarlarını koruma gibi güvenlik boyutuyla sınırlı olmasına rağmen, Somali kıyılarını bölgesel emellerden korumak da dahil olmak üzere birçok jeopolitik anlamı olduğunu da vurguluyor. Etiyopya'nın, ülkenin kuzeyindeki ayrılıkçı bölge ile imzaladığı mutabakatla Somali kıyılarını işgal etme ve kalıcı askeri üsler kurma çabaları da bu emellere dahil.

Muhammed, Türk askeri gücünün Somali'nin birliğini ve tüm toprakları üzerindeki egemenliğini korumaya katkı sağlayacağını vurguluyor. Buna ilaveten, Somali egemenliğindeki liman hizmetlerinden Etiyopya'nın yararlanmasını öngören Addis Ababa ile Mogadişu arasındaki Ankara Anlaşması'nın aslına sadık bir şekilde uygulanmasını sağlamaya yönelik katkısının da altını çiziyor.

Siyasi analist, Türk askeri varlığının, Kızıldeniz'de bulunan bölgesel ve uluslararası güçlerle, özellikle Cibuti'deki yabancı üslerle, uluslararası nakliye yolu olarak Kızıldeniz'in girişlerini güvence altına almak amacıyla, koordinasyon fırsatları yaratabileceğini ifade ediyor. Zira dünya deniz ticaretinin yüzde 12'si, Asya-Avrupa ticaretinin ise yaklaşık yüzde 40'ı buradan geçiyor.

Muhammed, Türk kuvvetlerinin Somali'ye konuşlandırılmasının, Afrika Boynuzu ve Kızıldeniz bölgesindeki aşırılıkçı grupların oluşturduğu tehdidi azaltacağına dikkati çekiyor. Nitekim el-Kaide örgütünün Doğu Afrika'daki bir kolu olan Somalili Şebab hareketi son dönemde varlığını güçlendirdi ve eylemlerini artırdı. Bu eylemlerinden biri de Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed’in orada bulunduğu bir sırada Mogadişu Havaalanı’nı hedef alan saldırısıydı. Bu da Somali hükümetinin Türk kuvvetleriyle koordineli olarak hareketin mevzilerine karşı şiddetli saldırılar düzenlemesini gerektirdi. Zira hareketin askeri kabiliyetlerini geliştirdiği ve birçok cephede ilerlediği yönünde haberler geliyor.

İdi Muhammed, Türk kuvvetlerinin Kızıldeniz Havzası'nda yaşanan gerginlikte olumsuz bir rolünün olduğu iddialarını reddediyor. Türkiye’nin, Suudi Arabistan, Ürdün, Eritre ve Sudan ile iyi ilişkilere sahip olduğunu, ayrıca Mısır ile de yakın zamanda ilişkilerini normalleştirdiğini belirtiyor. Dahası Etiyopya'nın Kızıldeniz'de askeri üs kurma planlarına karşı çıkan kararlı duruş ile kıyaslandığında, Somali ile Türkiye arasındaki Türk kuvvetlerinin konuşlandırılması anlaşmasının, Kızıldeniz'e kıyısı olan ülkelerde herhangi bir sonuca ve tepkiye neden olmadığını söylüyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.



Sudan: Kolera nedeniyle 3 binden fazla ölüm ve 120 bin enfeksiyon

Sudanlı mülteciler Güney Sudan'a geçiş kapısında bekliyor (DPA)
Sudanlı mülteciler Güney Sudan'a geçiş kapısında bekliyor (DPA)
TT

Sudan: Kolera nedeniyle 3 binden fazla ölüm ve 120 bin enfeksiyon

Sudanlı mülteciler Güney Sudan'a geçiş kapısında bekliyor (DPA)
Sudanlı mülteciler Güney Sudan'a geçiş kapısında bekliyor (DPA)

Birleşmiş Milletler İnsani Yardım Ofisi bugün yaptığı açıklamada, Sudan'da 3 binden fazla ölüm ve 120 bin kolera vakası olduğu konusunda uyardı.

Ofis, “X” platformu aracılığıyla, Sudan ordusu ile Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasındaki savaş sonucunda tesislerinin yüzde 75'i tahrip olduktan sonra Sudan'daki sağlık sisteminin kolera salgınıyla başa çıkmakta zorlandığını vurguladı.

BM ofisi, sürdürülebilir finansman eksikliğinin Sudan'da kolera ile mücadeleye yönelik devam eden çabaları tehlikeye attığını açıkladı.

Sudan ordusu ile HDK arasındaki çatışma Nisan 2023'te patlak verdi ve milyonlarca Sudanlıyı yerinden ederek, dünyanın en kötü insani krizine yol açtı.


Fas, 2026 bütçesinde eğitim ve sağlık harcamalarına öncelik verecek

 Fas Ekonomi ve Maliye Bakanı Nadia Fettah Alaoui Washington'da bir toplantıda (Reuters)
Fas Ekonomi ve Maliye Bakanı Nadia Fettah Alaoui Washington'da bir toplantıda (Reuters)
TT

Fas, 2026 bütçesinde eğitim ve sağlık harcamalarına öncelik verecek

 Fas Ekonomi ve Maliye Bakanı Nadia Fettah Alaoui Washington'da bir toplantıda (Reuters)
Fas Ekonomi ve Maliye Bakanı Nadia Fettah Alaoui Washington'da bir toplantıda (Reuters)

Fas Ekonomi ve Maliye Bakanı Nadia Fettah Alaoui, Fas'ın sağlık ve eğitim harcamalarına öncelik vermek için yaklaşan bütçesini değiştireceğini söyledi. Şarku'l Avsat'ın Reuters'ten aktardığına göre Alaoui, eşitsizlikleri azaltmak için ek fonlar ayrılacağını ifade etti.

Alaoui, bu hafta başında Washington'da düzenlenen Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası yıllık toplantıları sırasında yaptığı açıklamada, “Gençlerin protestolarından anladığımız kadarıyla, daha iyi eğitim ve sağlık talep ediyorlar” ifadelerini kullandı.


Sudan bir “milis cumhuriyetine” mi dönüşüyor?

Burhan ve Hamideti’nin Beşir rejimini devirmek için iş birliği yaptıkları ve mevcut savaşta birbirleriyle savaşmaya başlamadan önceki dönemden bir kare (Arşiv- AFP)
Burhan ve Hamideti’nin Beşir rejimini devirmek için iş birliği yaptıkları ve mevcut savaşta birbirleriyle savaşmaya başlamadan önceki dönemden bir kare (Arşiv- AFP)
TT

Sudan bir “milis cumhuriyetine” mi dönüşüyor?

Burhan ve Hamideti’nin Beşir rejimini devirmek için iş birliği yaptıkları ve mevcut savaşta birbirleriyle savaşmaya başlamadan önceki dönemden bir kare (Arşiv- AFP)
Burhan ve Hamideti’nin Beşir rejimini devirmek için iş birliği yaptıkları ve mevcut savaşta birbirleriyle savaşmaya başlamadan önceki dönemden bir kare (Arşiv- AFP)

Sudan, 1956 yılının başlarında bağımsızlığını kazandığından beri iç savaşlar aralıksız olarak devam etti. Bir bölgede çatışmalar diner dinmez, başka bir bölgede yeniden alevlendi. Onlarca yıl süren çatışmalar, milislerin ortaya çıkmasına ve silahların benzeri görülmemiş bir şekilde yaygınlaşmasına neden oldu. Bazı tahminlere göre Sudan’da her biri çeşitli silahlara sahip olan ve nüfuzunu artırmaya çalışan 110'dan fazla silahlı örgüt faaliyet gösteriyor.

2023 yılının nisan ayı ortalarında patlak veren mevcut savaşta da bu milisler ya Sudan ordusunu ya da Hızlı Destek Kuvvetleri’ni (HDK) desteklemek üzere ikiye ayrıldılar. Bazıları ise savaşın yol açtığı durumu liderlerinin veya bölgelerinin hedeflerine ulaşması için kullanıyor.

Bu durumun en tehlikeli yanı, söz konusu silahlı örgütlerin coğrafi, ideolojik ve kabileler olarak bölünmüş olmaları ve uzun yıllar sürebilecek bir askeri gerçeklik oluşturmaya çalışarak, mevcut savaş sona erdikten sonra gelecekte patlak verebilecek yeni savaşların temellerini atmaya çalışıyor olmaları.

Milis bataklığı

Yazar Emir Babekir, ‘Sudan'da Barış... Milisler ve Paramiliter Güçlerin Bataklığı’ adlı kitabında, ordu ile HDK arasında çatışmalar başladığında ülkede 92 silahlı örgütün olduğunu, bunların 87'sinin Darfur bölgesinde ve başlıcalarının ise diğer bazı bölgelerde de faaliyet gösterdiğini belirtiyor.

Mevcut savaşın başlamasından birkaç ay sonra Sudan’ın doğusunda ortaya çıkan silahlı örgütlerin yanı sıra Sudan’ın orta kesimlerinde, Kordofan bölgesinde ve Mavi Nil'de de faaliyet gösteren silahlı örgütler bulunuyor.

Babekir’e göre milis sayısındaki bu büyük patlamanın, çatışmaların karmaşıklığını artırarak mevcut savaşı uzatması bekleniyor.

Öte yandan siyasi analist Mehaden ez-Zaim, sosyal medya platformu Facebook’tan yaptığı bir paylaşımda, mevcut çatışmanın iki tarafında coğrafi ve ideolojik bloklar halinde bölünmüş yaklaşık 90 silahlı örgüt olduğunu, bazılarının ise ülkedeki en güçlü milis grubu olmalarına zemin hazırlayan bloklar oluşturarak kendilerine yer edinmeye çalıştığını belirtti.

Milis türleri

Sudan’daki milisler bloklara ve ittifaklara ayrılmış durumda. Bazıları orduyla, bazıları ise HDK ile ittifak halinde. Ancak, önceki rejimden bu yana bölgesel ve taleplerle ilgili nedenlerle orduya karşı kendi savaşlarını veren, fakat mevcut savaşa katılmayan ve tarafsızlık iddiasında bulunan üçüncü ve daha küçük silahlı örgütler de var.

Milisler ideolojik, bölgesel ve etnik gruplara ayrılıyor. Ayrıca, eskiden organize suç örgütlerinde olan, daha sonra savaşı kendi çıkarları için kullanarak nüfuzlarını genişleten ve savaşan taraflara yaklaşarak yağma, kimlik temelli cinayetler ve tecavüz gibi daha fazla ihlal ve suç işleyen silahlı örgütler de bulunuyor.

Bunun yanında onlarca yıldır Sudan ordusuna karşı savaşan silahlı örgütlerden bazıları mevcut savaşın patlak vermesiyle ordunun müttefiki haline geldi.

Coğrafi dağılım

Sudan'ın batısındaki Darfur bölgesinde faaliyet gösteren silahlı örgütler en büyük milis gruplar olarak biliniyor. Çoğu, ‘Müşterek Güç’ çatısı altında orduyla ittifak kurmayı tercih eden bu örgütlerin başında şu anda Darfur Valisi olan eski isyancı Minni Arko Minavi liderliğindeki Sudan Kurtuluş Hareketi geliyor. Onu, şu anda Maliye Bakanı olan Cibril İbrahim liderliğindeki Adalet ve Eşitlik Hareketi, ardından Sudan Kurtuluş Hareketi, Salah Rasas liderliğindeki Sudan Kurtuluş Hareketi – Geçiş Konseyi, Beşir Harun liderliğindeki Sudan Kurtuluş Ordusu, Abdullah Yahya liderliğindeki Sudan Kurtuluş Güçleri ve Mustafa Tambur liderliğindeki Sudan Kurtuluş Hareketi takip ediyor.

Darfur merkezli silahlı örgütlerin ortaya çıkışı, 2003 yılında, devrik Cumhurbaşkanı Ömer el-Beşir liderliğindeki siyasal İslamcıların Sudan’da iktidarda olduğu dönemde, sosyal ve ekonomik ‘ötekileştirme’ şikayetleri ve bölgeselcilik bahanesiyle ordu ile Sudan Kurtuluş Hareketi arasında patlak veren ve ‘Darfur Savaşı’ olarak bilinen çatışmalara kadar uzanıyor. Ancak bu örgütler daha sonra bölünerek birkaç harekete ayrıldı.

1990'ların sonunda, iktidardaki İslami Hareket’in bölünmesiyle, muhalif İslamcı isim Halil İbrahim'in liderliğindeki Adalet ve Eşitlik Hareketi ortaya çıktı. Halil İbrahim suikasta kurban gittikten sonra yerine kardeşi Cibril İbrahim geçti. Hareket daha sonra birkaç kez daha bölündü.

Sudan Kurtuluş Hareketi'ndeki ilk bölünme, hareketin o dönemki lideri olan Zaghawa kabilesinden Minni Arko Minavi tarafından, hareketin lideri olan Fur kabilesinden Abdulvahid Muhammed en-Nur'a karşı gerçekleştirildi. Her iki lider de eski adı kendi hareketlerinde korudu ve sonuç olarak ‘Sudan Kurtuluş Hareketi’ adında iki örgüt ortaya çıktı.

Mevcut savaşın patlak vermesinden sonra, Minavi ve İbrahim'in liderliğindeki iki hareket, eski rejimin Darfur savaşındaki kilit isimlerinden biri olan Muhammed Hamdan Dagalu’nun (Hamideti) liderliğindeki HDK'ya karşı, ‘Müşterek Güç' adı altında orduya bağlılıklarını ilan ettiler. Bu arada, Abdulvahid en-Nur liderliğindeki örgüt savaşta tarafsız bir tutum sergiledi, Cebel Marra'daki kontrol alanlarını elinde tuttu ve hükümete karşı olduğunu açıkça duyurdu.

Sudan'daki yerel etki haritalarını gösteren grafik (Şarku’l Avsat)Sudan'daki yerel etki haritalarını gösteren grafik (Şarku’l Avsat)

Milisler içindeki bölünmeler

Buheyt Abdulkerim Debcu liderliğindeki Halk Öz Savunma Gücü, Mansur Erbab liderliğindeki Adalet ve Eşitlik Hareketi ve ‘Arta... Arta’, ‘Dagou Jowa’, ‘Raya’ ile Musa Hilal liderliğindeki ‘Devrimci Uyanış Konseyi’ gibi yerel isimlere sahip diğer hareketler, aktif olarak çatışmalara katılmadan ordunun yanında yer alıyor.

Bu milislerin gücü, ülke dışından ve mevcut savaşın patlak vermesinden sonra ordudan elde ettikleri sofistike silahlarda yatıyor. Bu silahlar, altın madenciliği bölgelerini kontrol altına alarak finansal ayrıcalıklar elde etmelerini ve böylece finansman sağlamalarını mümkün kılıyor.

Analistlere göre silahlı örgütlerin zayıflıkları, aralarındaki kabile farklılıklarından ve Zaghawa kabilesinin bu hareketler üzerindeki kontrolünden kaynaklanıyor. Bu durumdan özellikle Darfur bölgesindeki geleneksel nüfuz alanlarının yaklaşık yüzde 90'ını HDK milislerine kaptıran başlıca iki örgüt olan Adalet ve Eşitlik Hareketi ile Sudan Kurtuluş Hareketi etkilendi.

İslami Hareket’e bağlı milisler

Yerel basında yer alan haberlere göre eski rejim ve İslami Hareket ile bağlantılı 25'ten fazla milis grubu bulunuyor. Bunların başında Gençlik Kolordusu, Yıldırım Tugayları, Ensarullah, Furkan Tugayı, Yanan Yıldızlar, Sicil, Hakikat Askerleri, Halid bin Velid Tugayı, el-Cezire Kalkanı, Kordofan Kolordusu ve İslami Hareket’in ana kolları arasında sayılan Bera bin Malik Tugayları geliyor.

1989 yılında siyasal İslamcılar tarafından gerçekleştirilen darbenin ilk aylarında kurulan HDK, yasal olarak ‘paramiliter bir güç’ olarak kabul ediliyor. Ancak HDK, siyasal İslamcı ideolojiyi benimsemiş ve ‘cihat’ gerekçesiyle Güney Sudan'da savaşmıştı.

Halk Savunma Güçleri, mevcut savaşın patlak vermesinden sonra yeniden ortaya çıktı. Eski Devlet Başkanı Ömer el-Beşir rejiminin ardından gelen sivil hükümet, 30 yıl boyunca ülkeyi yönettikten sonra 2019 yılında halk ayaklanmasıyla devrilen ‘eski İslamcı rejimin askeri cephesi’ olarak gördüğü Halk Savunma Güçleri’ni feshetmişti.

Ayrıca, İslami Hareketin İkinci Komutanı ve eski Devlet Başkanı Ömer el-Beşir'in yardımcısı Ali Osman Muhammed Taha tarafından ilk kez ortaya çıkarılan gizli güçler olan ‘gölge taburlar’ da ülkede faaliyet gösteriyor. Taha, sonunda rejimi deviren halk hareketine yönelik tehdidinde “Hayatlarını feda etmek anlamına gelse bile rejimi savunan gölge taburlar var” demişti.

Güvenlik ve istihbarat teşkilatlarına bağlı ideolojik bir grup olan Operasyonlar İdaresi Güçleri, Beşir rejiminin düşüşünün ardından dağıldıktan sonra orduyla birlikte savaşmak için geri döndü. Son olarak, ‘güvenlik hücresi’ olarak bilinen, orduyla birlikte savaşmak için seferber edilen büyük gruplar da var.

Bu milislerin gücü, devletin sağladığı finansman, istihbarat desteği ve ordudan ve çeşitli güvenlik kurumlarından aldıkları silahlar, Kornet füzeleri ve gelişmiş insansız hava araçları (İHA) gibi donanımlara dayanıyor.

Buna karşın zayıf olmasının sebebi, eski rejimin bir aracı olması ve bu yüzden halkın eski rejimin geri dönüşünü reddetmesi nedeniyle nispeten tecrit edilmesi.

Kabile üyesi ve bölgesel milisler

Önceki rejim, ordu ile HDK arasındaki gizli çatışma sırasında, iki taraf arasında çıkabilecek olası bir çatışmaya karşı panzehir görevi görmek üzere, subay Ebu Akile Kikel liderliğinde ‘Butana Kalkanı’ adlı bir milis gücü kurmuştu. Ancak savaş patlak verdikten sonra, milis gücü HDK'nın yanında yer aldı ve onunla birlikte birçok bölgede savaştı. Bunların başında ülkenin orta kesimlerinde başkent Hartum'a komşu El-Cezire eyaletinin kontrolü için verilen savaş geliyor.

Ancak Kikel’e bağlı milisler, geçtiğimiz yıl ekim ayında HDK'ya karşı isyan bayrağı açıp orduya bağlılıklarını ilan ederek herkesi şaşırttı. Bunun karşılığında Kikel’e Sudan ordusu tarafından tuğgeneral rütbesi verildi. El-Cezire eyaletinin doğusunda kapsamlı askere alma operasyonları yürüttü. Ardından Sudan Kalkanı Güçleri adını aldı ve ordunun ülkenin orta kesimlerini ve başkent Hartum'u geri almasında önemli bir rol oynadı.

Siyasi analist Muhanned ez-Zaim'in Facebook sayfasından yaptığı değerlendirmeye göre Sudan Kalkanı Güçleri’nin yanı sıra Sudan'ın orta kesimleri ve kuzeyinde Seyfunnasr, Aşem, Abdullah Cama, Zubeyr bin el-Avvam, Esved es-Said ve Nubye Kalkanı gibi diğer küçük milis grupları da ortaya çıktı.

Doğu’daki milisler

Gadarif bölgesinde orduya destek veren bir silahlı grubun üyeleri (Arşiv- AFP)Gadarif bölgesinde orduya destek veren bir silahlı grubun üyeleri (Arşiv- AFP)

Ülkenin sorunlu olan doğu bölgesinde, kabile ve etnik grupların birbiriyle iç içe geçmiş olması nedeniyle, bazı komşu ülkeler tarafından eğitilmiş ve silahlandırılmış 10 kabile ve bölgesel milis grubu faaliyet gösteriyor. Bu milislerin tümü orduya bağlılıklarını ilan ettilerse de Mebruk Mubarek Salim liderliğindeki Arap olan Reşayide kabilesine bağlı bir milis grubu, HDK'ya bağlılığını açıkladı.

Sudan'ın doğusundaki milisler arasında, Ulusal Kongre Partisi'nin (devrik lider Beşir'in partisi) önde gelen üyelerinden Muhammed Suleyman Betai’nin liderliğindeki Ulusal Adalet ve Kalkınma Hareketi de bulunuyor. Bu hareketin tabanı, Nezir Muhammed el-Emin Turki liderliğindeki gruba karşı çıkan Hadendoa kabilesinin bir kolundan geliyor.

Bunun yanında İbrahim Dunya liderliğindeki Sudan Kurtuluş Hareketi-Doğu, savaşın başlamasından birkaç gün sonra Eritre'nin himayesinde, Beni Amir ve Habab kabilelerinden yaklaşık 2 bin savaşçı ile ortaya çıktı. Ayrıca Ammar kabilesine bağlı Şiba Darar liderliğindeki Doğu Sudan Partileri ve Güçleri milisleri de faaliyet gösteriyor.

Doğu Sudan Kalkanı milisleri, Reşadiye kabilesinin liderinin oğlu ve İslami Hareket’in üyesi olan Mubarek Hamid Beraki tarafından, 1950’lilerde kurulan köklü bir parti olan, devrik lider Beşir’in yardımcısı Musa Muhammed Ahmed liderliğindeki Beca Kongresi Güçleri ve Hadendoa kabilesinin lideri Muhammed el-Emin Turki liderliğindeki Beca Nazirleri ve Bağımsız Şefler Yüksek Konseyi ile birlikte kuruldu.

Sudan'ın doğusundaki bu milislerin gücü, toplulukları içinde sahip oldukları geniş kabile ve etnik destek ile bazı komşu ülkelerden aldıkları askeri destek, eğitim ve silahlara dayanıyor. Ancak kabileler arasındaki ciddi anlaşmazlıkların yanında koordinasyon ve ortak planlama eksikliği nedeniyle giderek zayıflıyorlar. Bölgedeki bileşenler arasındaki iç çatışmalar, her an patlak verebilecek potansiyel bir tehlike oluşturuyor.

HDK

Sudan'daki çatışma bölgelerinden birindeki HDK devriyesi (Arşiv- Reuters)Sudan'daki çatışma bölgelerinden birindeki HDK devriyesi (Arşiv- Reuters)

HDK, Sudan'da yaygın olan inanca göre eski Devlet Başkanı Ömer el-Beşir tarafından 2013 yılında, ‘orduda önemli nüfuza sahip bazı müttefiklerinin olası ihanetine’ karşı alınmış bir önlem olarak resmen kuruldu.

Bu inanç, Beşir'in kendisi HDK komutanı olan ve ‘Hamideti’ lakabıyla bilinen Muhammed Hamdan Dagalu'ya şaka yollu ‘Hamideti’ (koruyucum) diye hitap etmesiyle daha da güçlendi. Beşir, HDK’yı Darfur bölgesinde rejimine karşı isyan eden silahlı hareketleri bastırmak için de kullandı.

HDK üyelerinin çoğu, Darfur bölgesindeki çeşitli Arap kökenli ve hayvancılıkla uğraşan kabilelerden geliyor.

Bu grupların bazıları, bölgede ‘Cancavid’ olarak biliniyordu. Cancavid kelimesi ‘at sırtındaki cinler’ anlamına gelen cümlenin kısaltmasıdır. Kabile lideri Musa Hilal'in önderliğinde devlete karşı ayaklanan Afrika kabileleriyle savaşmak için ortaya çıkan Cancavid milisleri, diğer kabilelere saldırılarını at sırtında gerçekleştiriyorlardı.

Cancavid milisleri, Darfurlulara karşı yaygın ihlallerde bulunmakla suçlanıyor. Bu yüzden Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), savaş suçları, insanlığa karşı suçlar ve etnik temizlik suçlamalarıyla Beşir ve mevcut Ulusal Kongre Partisi başkanı Ahmed Harun dahil olmak üzere üç yardımcısı hakkında tutuklama kararı çıkardı.

HDK, eski Cancavid örgütüyle olan ilişkisini her zaman inkar etmeye çalışıyor ve kendisinin ‘eski rejimin parlamentosu tarafından kabul edilen yasa ile kurulmuş düzenli bir güç’ olduğunu iddia ediyor. Başlangıçta güvenlik ve istihbarat teşkilatlarına bağlı olan HDK, daha sonra ordunun başkomutanı sıfatıyla doğrudan eski Devlet Başkanı Ömer el-Beşir'e bağlandı.

Sudan halk 2018 yılının aralık ayında ayaklandı. Beşir, devrimi bastırması için HDK’yı Hartum'a çağırdı. Ancak HDK halen bilinmezliğini koruyan bir nedenden ötürü bu görevi yerine getirmeyi reddetti ve bunun yerine Beşir'e karşı harekete geçti. HDK’nın bu tutumu, Beşir rejiminin devrilmesinde önemli bir rol oynadı. Sonuç olarak HDK Komutanı Hamideti, Beşir'in yerine gelen geçiş dönemi askeri konseyinde başkan yardımcısı seçildi.

HDK, yaklaşık 30 bin savaşçıdan oluşan küçük bir gruptu, ancak ordu komutanı Abdulfettah el-Burhan liderliğindeki Geçici Askeri Konsey'in iktidarı döneminde avantaj elde ederek yaklaşık 100 bin savaşçıdan oluşan büyük bir güç haline geldi, tanklar ve uçaklar dışında çeşitli türde silahlarla donatıldı.

HDK’nın ittifakları

HDK Komutanı Hamideti, paralel hükümetinin üyelerinin yemin törenine tanıklık ediyor (Sudan Kurucu İttifakı)HDK Komutanı Hamideti, paralel hükümetinin üyelerinin yemin törenine tanıklık ediyor (Sudan Kurucu İttifakı)

Sudan’da süregelen savaş 2023 yılının nisan ayı ortalarında patlak verdikten sonra, bazı silahlı gruplar ana hareketlerinden ayrılıp HDK'nın yanında yer aldılar. Bunların başında Tahir Hacer liderliğindeki Sudan Kurtuluş Hareketi, Suleyman Sandal liderliğindeki Adalet ve Eşitlik Hareketi ve el-Hadi Idris liderliğindeki Sudan Kurtuluş Hareketi-Geçiş Konseyi geliyor. Bu gruplara ilave olarak, bir dizi başka aşiret milisleri ve Tamazuc Hareketi'nden ayrılan bir grup da bulunuyor.

Mavi Nil bölgesinde, Malik Agar liderliğindeki Sudan Halk Kurtuluş Hareketi ordunun yanında yer almayı tercih etti. Agar, Hamideti'nin yerine Egemenlik Konseyi başkan yardımcısı oldu.

HDK, geçtiğimiz şubat ayında çeşitli silahlı hareketler ve siyasi güçlerle ittifak kurarak Sudan Kurucu İttifakı koalisyonunu oluşturdu. Koalisyonda yer alan oluşumların başında 2011 yılından bu yana hükümetle savaşan Abdulaziz el-Hilu liderliğindeki Sudan Halk Kurtuluş Hareketi geliyor.

Oluşumun rahmindeki milisler

Daha önce milislerin bilinmediği ülkenin kuzeyinde, ‘El-Cakumi’ lakaplı Kuzey Hareketi lideri Muhammed Sayed Ahmed, geçtiğimiz temmuz ayında hareketinin Kuzey ve Nil Nehri eyaletlerinden 50 bin savaşçıya ileri düzey askeri eğitim verdiğini duyurdu.

Başka milis grupları da ortaya çıktı. Şarku’l Avsat’ın et-Tağyir adlı internet sitesinden aktardığına göre bunların başında,  önceki rejim altında faaliyet göstermeye başlayan ve savaştan sonra ordunun desteğini alan ‘Evlad-ı Kameri’ adlı milis grubu geliyor.

Ülkenin batısında, kuzey ve batı Kordofan'daki gruplar, ‘Onur İttifakı Güçleri- Kordofan Kalkanı’ adlı yeni bir milis gücünün kurulduğunu duyurdu. Bu milis gücü, ‘Kordofan İttifakı’, ‘Dağların Aslanları’ ve diğer küçük milis güçleriyle birlikte HDK'ya karşı orduyla birlikte savaştıklarını ilan etti.

Ülkenin orta kesimlerinde ise özellikle el-Cezire eyaletinde yeni milisler ortaya çıktı. Bunlardan biri olan ‘Merkez Halk Kuvvetleri’ adlı milis grubu, Sudan Kalkanı Güçleri’nin yanında savaşa girdiğini açıkladı.

Tehlike çanları

​​​​​​​Ordu ile HDK arasındaki çatışmalar ülkenin altyapısına büyük zarar verdi (AFP)Ordu ile HDK arasındaki çatışmalar ülkenin altyapısına büyük zarar verdi (AFP)

Bu karmaşık durumla ilgili bir değerlendirmede bulunan siyasi analist Osman Fadlallah Şarku’l Avsat yaptığı açıklamada, milislerin ülkede barış ve istikrarın sağlanması şansını zorlaştırmada şüphesiz belirleyici bir rol oynadığını söyledi.

Fadlallah, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Çünkü milisler, devletin zayıflığı ve meşru güç kullanımı olmamasından ötürü güvenlik boşluğunu doldurmak için yayıldıkları ve ülkedeki sosyal ve siyasi bölünmeleri derinleştiren bölgesel, kabile ve kişisel gündemleri olduğu için herhangi bir siyasi anlaşma veya ulusal girişime aykırı bir gerçekliği sahada dayattılar.”

Milis şiddetinin etkilerinin devlet kurumlarına olan güveni zedelediğini ve vatandaşların, iktidarı elinde tutanların kanun değil silahları kullananlar olduğuna inanmasına yol açtığını belirten Fadlallah, diyalog ve siyasi katılım yerine şiddeti güçlenme ve korunma aracı olarak kullanmaya karşı uyardı.

Siyasi analist Salah el-Emin ise ‘hepsi de acı’ olarak nitelendirdiği birkaç senaryo sıraladı. Sudan'ın bölünmesi senaryosuna ilişkin endişelerini dile getiren Emin, “Libya'ya benzer şekilde, bir devlette iki hükümetin olduğu bir senaryo söz konusu. Her devletin, daha az etkiye sahip savaş ağaları şeklinde küçük bir hükümeti var” ifadelerini kullandı.

Emin, şunları söyledi:

“Başka bir senaryo da Sudan'ın bazı bölgelerinin, özellikle etnik ve kültürel açıdan örtüşen alanlarda, komşu ülkelere katılması.”

Diğer taraftan milislerin ülkede yayılmasına ilişkin verileri analiz eden uzman İsam Abbas şunları söyledi:

“Savaşın patlak vermesinden bu yana durum daha da kötüleşti. Çünkü milisler sadece güvenlik araçları olmaktan çıkıp, kabile ya da bölgesel bağlantıları yahut dar çıkarlar temelinde bağımsız oluşumlara dönüştü.”

Milislerin güç kazanmasını ‘resmi askeri kurumların ve devlet otoritesinin zayıflığına, bu durumun milislerin kurulmasını teşvik etmesine, ayrıca düzenlenmemiş askere alımların benimsenmesine’ bağlayan Abbas, Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte, net bir ulusal proje olmadan bu durumun devam etmesinin gelecekte kanunsuzluğun artmasına ve güvenlik ve siyasi çöküşe yol açacağını söyledi.

Birçok insanın aklında yanıt bekleyen en önemli soru şu: Sudanlılar güvenlik ve askeri kurumlarını yeniden tesis edebilecekler mi, yoksa milisler çoğalarak kendi aralarında savaşacak ve ülkeyi sonsuz bir savaş döngüsüne mi sokacaklar?