Sudan ve Afrika'nın Sudanlaştırılması: Dış güçler ve değişen ittifaklar

Görsel: Al Majalla
Görsel: Al Majalla
TT

Sudan ve Afrika'nın Sudanlaştırılması: Dış güçler ve değişen ittifaklar

Görsel: Al Majalla
Görsel: Al Majalla

Sergey Eldinov

21. yüzyılın ikinci on yılı, hemen dünyadaki herkesin bir şekilde etkilendiği savaş dönemi olarak tanımlanabilir.

Bazılarının sadece bir iç çatışma olarak göstermeye çalıştığı Sudan'daki savaşı ele alalım. Bu savaşın büyüklüğüne ve uluslararası toplumun büyük bir kısmının müdahil olmasına rağmen, modern dünya onun önemini ve ciddiyetini halen hafife almaya devam ediyor.

Gerçek şu ki, Sudan'daki çatışma her açıdan tüm bölge için insani bir felakete dönüştü. Krizi ölüm ve yerinden edilmiş kişi sayısıyla ölçecek olursak Sudan’daki savaşın şimdiye kadar 150 binden fazla insanın ölümüne neden olduğunu söylemek yeterli olur. Zorunlu yerinden edilenlerin sayısı ise yaklaşık 13 milyon. Açlık ve hastalıkları saymazsak bile, 3,5 milyondan fazlası çocuk olmak üzere yaklaşık 30 milyon kişi insani yardıma muhtaç durumda. Tüm bu rakamlar, Sudan'daki savaşı modern dönemdeki birçok savaştan çok daha büyük ve Ukrayna'daki savaşla karşılaştırılabilir boyuta getiriyor.

Sudan’da hükümet ve Orgeneral Abdulfettah el-Burhan liderliğindeki Geçici Egemenlik Konseyi tarafından temsil edilen Sudan Silahlı Kuvvetleri ile Muhammed Hamdan Dagalu (Hamideti) liderliğindeki paramiliter grup Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasında 2023 yılının nisan ayından bu yana ülkenin stratejik bölgeleri üzerinde iktidar ve kontrol için yıkıcı bir mücadele yaşanıyor.

Aralıksız ve yoğun bir şekilde devam eden çatışmaların sürdüğü ortamda genel durum giderek kötüleşiyor. Yargısız ve toplu infazlar, etnik temizlik, yağma ve diğer ciddi insan hakları ihlalleri artıyor. Ayrıca, çatışma, otoritenin parçalanmasına ve küçük silahlı grupların ortaya çıkmasına neden olarak, özelde Sudan'ı ve daha geniş çapta bölgeyi istikrarsızlaştırıyor.

Uluslararası toplum, çeşitli derecelerde bu çatışmaya dahil oldu. Bazı ülkeler açıkça çatışmaya dahil olurken, diğerleri tarafsız olduklarını açıkladı. Ülkelerin çoğu askeri teçhizat ve silah tedariki, askeri eğitmenler gönderilmesi, paralı askerlerin katılımının kolaylaştırılması, insani yardım sağlanması, mültecilerin barındırılması ve yardım malzemelerinin gönderilmesi suretiyle aktif olarak savaşa müdahil olmuş durumdalar. Sudan'ın komşuları olan ve arabuluculuk rolü oynaması beklenen Etiyopya, Eritre ve Kenya ise çatışmaya dahil oldular.

Rusya ile Sudan arasındaki yakın ilişkiler Sovyetler Birliği dönemine kadar uzanıyor. Öyle ki Sudan, Rusya’yı Sovyetler Birliği'nin meşru halefi olarak tanıyan ilk ülkelerden biriydi.

Bu ikiyüzlülük, mülteci akını nedeniyle ciddi zorluklarla karşı karşıya olan Çad'ın politikasını da şekillendirdi. Öte yandan diğer ülkeler pasif katılım tuzağına düşerek çatışmanın tüm yükünü üstlendi. Bu tür dolaylı katılımın en belirgin örneği olarak Güney Sudan’ı gösterebiliriz.

Sudan'daki çatışma, uluslararası ilişkilerde benzersiz bir durum olmasının yanında, tamamen zıt dış politikalara sahip koalisyonları bir araya getiren çelişkili ittifaklara yol açtı. Bu arada ABD, İngiltere ve Fransa başta olmak üzere birçok ülke, Rusya'nın Afrika kıtasındaki nüfuzunu genişletmesini engellemeye kararlı olarak net bir tavır sergiliyor.

HDK lideri Muhammed Hamdan Dagalu (Hamideti) Sudan'ın başkenti Hartum'da katıldığı bir toplantıda, 8 Haziran 2022 (AFP)HDK lideri Muhammed Hamdan Dagalu (Hamideti) Sudan'ın başkenti Hartum'da katıldığı bir toplantıda, 8 Haziran 2022 (AFP)

Rusya’nın siyasi ve stratejik çıkarları

Rusya, Sudan çatışması konusunda açık ve tutarlı bir tavır sergiliyor. Rusya’nın önde gelen yetkilileri tarafından yapılan birçok açıklamaya göre Moskova Sudan Silahlı Kuvvetleri'ni ve Orgeneral Abdulfettah el-Burhan başkanlığındaki Geçici Egemenlik Konseyi'ni tam olarak destekliyor.

Bu görüş, Rusya Dışişleri Bakanlığı Afrika Ülkeleri Dairesi Direktörü Anatoly Bashkin tarafından, Afrika kıtasına yönelik hükümet yanlısı bir Rus medya platformu olan African Initiative ile yapılan röportajda dile getirildi. Bashkin, röportajda Rusya'nın Sudan'daki Geçici Egemenlik Konseyi'ni ülkenin en yüksek meşru otoritesi olarak gördüğünü ve ülkenin egemenliğinin ve toprak bütünlüğünün korunmasını desteklediğini söyledi. Ancak aynı zamanda, krize diplomatik çözümler bulmaya odaklanılması gerektiğini düşünüyor ve karşıt taraflar arasında diyaloğu kolaylaştırmaya hazır olduğunu belirtiyor.

Rusya ile Sudan arasındaki yakın ilişkiler Sovyetler Birliği dönemine kadar uzanıyor. Öyle ki Sudan, Rusya’yı Sovyetler Birliği'nin meşru halefi olarak tanıyan ilk ülkelerden biriydi. Sovyetler Birliği’nin Afrika ülkeleri politikası, günümüz Rusya politikasının bir modeli olarak hizmet ediyor.

Rusya'nın petrol ürünleri ihracatı projeleri, özellikle 2011 yılında Güney Sudan'ın ayrılmasıyla ortaya çıktı. Bu ayrılık, kuzeydeki altyapıyı korurken, petrol sahalarının çoğu güneyde kaldı.

Sovyetler Birliği ve daha sonra Rusya ile eski Sudan Cumhurbaşkanı Ömer Hasan el-Beşir arasındaki ilişkiler güçlendi ve Beşir liderliğindeki Sudan, kıtanın en büyük Rus askeri teçhizat ithalatçılarından biri haline geldi. Beşir ile yapılan iş birliği, Moskova'nın Afrika'daki nüfuzunu güçlendirme stratejisinin bir parçasıydı. Rusya'nın, Darfur’daki çatışma sırasında savaş suçları ve etnik temizlik suçlamalarıyla Beşir hakkında tutuklama emri çıkaran Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) 2008 tarihli kararını reddettiğini hatırlıyoruz. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize göre o dönemde Beşir, 2009 yılında Rusya'yı ‘sadece bir dost olarak değil, adaleti arayan ve kriz zamanlarında müttefiklerini terk etmeyen bir ülke’ olarak tanımlamıştı.

Rusya, bölgedeki ana hedefinin orada bir deniz üssü kurmak olduğunu gizlemiyor. Bu hedef Sovyetler Birliği dönemine kadar uzanıyor. Sovyetler Birliği, Somali'nin Mogadişu kentindeki askeri üssünü kaybetmişti. Kızıldeniz'de bir deniz üssü, Rusya'nın Akdeniz ile Hint Okyanusu arasındaki en yakın geçiş noktası olan Bab’ul-Mendeb Boğazı'nı izlemesine olanak tanıyacak. Bu boğaz, Körfez'den ABD ve Avrupa Birliği'ne (AB) petrol sevkiyatlarının geçtiği bir güzergâhta ye alıyor.

Beşir, 2017 yılının Kasım ayında Moskova'ya yaptığı ziyaret sırasında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve dönemin Savunma Bakanı Sergey Şoygu ile Sudan'da bir askeri tesis kurulması olasılığını görüştüğünü açıkladı. Ayrıca Su-30 ve Su-35 savaş uçakları ile S-300 füze savunma sistemleri satın almakla ilgilendiğini de belirtti.

Rusya'nın başkenti Moskova’da bulunan Kremlin'de düzenlenen bir toplantı sırasında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin eski Sudan Devlet Başkanı Ömer el-Beşir ile tokalaşırken, 14 Temmuz 2018 (Reuters)Rusya'nın başkenti Moskova’da bulunan Kremlin'de düzenlenen bir toplantı sırasında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin eski Sudan Devlet Başkanı Ömer el-Beşir ile tokalaşırken, 14 Temmuz 2018 (Reuters)

Port Sudan'daki lojistik üssünün sadece bir tedarik merkezi olması değil, aynı zamanda ekonomik projeleri ve Rusya'nın kıtadaki nüfuzunu artırmak için bir araç olması bekleniyor. Sudan sadece stratejik bir konuma sahip olmakla kalmayıp, aynı zamanda doğal kaynaklar, su ve verimli tarım arazileri açısından da zengin bir ülke.

Rusya merkezli madencilik şirketi Kush, 2017 yılında Sudan Maden Bakanlığı ile altın arama çalışmaları yapmak üzere bir anlaşma imzaladı. Rosatom da nükleer santral inşa etmek üzere bir mutabakat zaptı imzaladı.

Rusya'nın petrol ürünleri ihracatı projeleri, özellikle 2011 yılında Güney Sudan'ın ayrılmasıyla ortaya çıktı. Bu ayrılık, kuzeydeki altyapıyı korurken, petrol sahalarının çoğu güneyde kaldı. İş adamı Yevgeny Prigojin’e ait (Rus paramiliter grup Wagner'in Sudan'daki paravan şirketi) M Invest gibi Rus şirketleri de altın madenciliği için imtiyazlar elde etti.

Sudan’ın eski Devlet Başkanı Ömer el-Beşir, 2017 şubatında Sudan ve Rusya'nın Sudan ordusunun savaş hazırlığını artırmak için ortak bir program hazırladığını açıkladı. Beşir, bu hazırlığın ‘Sudan'a zarar vermeyi amaçlayan her türlü saldırıyı püskürtme konusunda ordunun yeteneklerini güçlendireceğini’ vurguladı.

Mareşal Hafter ve Dagalu, komşu ülkelerdeki silahlı grupların liderleri olmakla kalmayıp, Sudan çatışmasından önce Rusya'nın aracılık ettiği yakın askeri, lojistik ve ekonomik ittifakla birbirleriyle yakın ilişki içindeler.

Rus paramiliter grup Wagner, 2017 yılının aralık ayında Sudan'da konuşlanarak özel kuvvetler ve HDK gibi hükümet yanlısı paramiliter oluşumlar da dahil olmak üzere düzenli orduya savaş taktikleri, ağır silah ve topçu kullanımı ve stratejik yerlerin ve kritik altyapının korunması konularında eğitim verdi.

Rusya’nın askeri varlığının güçlenmesi, Sudan'ı Rusya'nın Orta Afrika Cumhuriyeti'ne doğru nüfuzunu genişletmek için bir platform haline getirdi. Orta Afrika Cumhuriyeti, şu ana kadar Rusya'nın güvenlik ihracatının başarılı olduğu tek ülke. Sudan, 2019 yılının şubat ayında Orta Afrika Cumhuriyeti hükümeti ile birkaç silahlı grup arasında, ülkede yıllardır süren iç çatışmayı sona erdirmek için imzalanan Hartum Anlaşması'nın imzalanmasına ev sahipliği yaptı.

Rusya'nın Beşir iktidarının düşüşüne müdahale etmemesi, Beşir'in yerine geçen Burhan'ın Sudan'da askeri yönetimin geleneğini sürdüreceği ve dış politikada sürekliliği sağlayacağına olan inancıyla açıklanabilir. Rusya'ya göre liderlikteki nominal değişiklik siyasi istikrarın temel ilkesini değiştirmedi. Rusya, silahlı güç ve güvenlik aygıtına dayanan geleneksel rejimleri destekleme politikasını sürdürüyor.

Sudan Ordusunun Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan, Port Sudan'da düzenlenen kamu hizmeti konferansında, 29 Nisan 2025 (AFP)Sudan Ordusunun Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan, Port Sudan'da düzenlenen kamu hizmeti konferansında, 29 Nisan 2025 (AFP)

Sivil yönetimin kısa sürmesi ve Muhammed Hamdan Dagalu’nun Geçici Egemenlik Konseyi'ndeki yükselişi, Rusya’nın deniz üssü meselesinin uzun süre ertelenmesine neden oldu. Port Sudan'da bir deniz üssü kurulmasına ilişkin nihai karar, Sudan Dışişleri Bakanı Ali Yusuf Şerif tarafından geçtiğimiz şubat ayında yapılan duyurusuna kadar açıklanmadı. Bunun karşılığında Rusya’dan Sudan’a 2024 yılından bu yana artarak devam eden, ancak ayrıntıları açıklanmayan askeri yardımlar yapılıyor.

Port Sudan'da kurulması planlanan deniz üssü, özellikle Suriye'nin Tartus kentindeki deniz üslerini kaybetme olasılığı göz önüne alındığında, Rusya için giderek daha önemli hale geliyor.

Rusya'nın Hamideti ve lideri olduğu HDK’ya organize destek sağladığına dair söylentiler gerçeği yansıtmıyor. Hamideti’nin Beşir rejiminin 2019 yılında düşmesinden sonra Orgeneral Burhan’ın yardımcısı olarak görev yaptığı süre boyunca Moskova'ya yaptığı ziyaretler ve Rus yetkililerle yaptığı görüşmeler, görevinin kapsamı dahilinde kaldı.

Hamideti, Sudan’daki ve bölgedeki nüfuzuna rağmen alışılmadık bir figür olmaya devam ettiğinden Rusya’nın siyasi modelindeki davranışları öngörülemezliğini koruyor. Hamideti, egemen etnik gruptan veya geleneksel sosyal elit kesimden biri değil. Kendini bir reformcu olarak tanıtan Hamideti, sivil yönetime geçişten bahsediyor. Bu anlamda Hamideti’nin Beşir sonrası Sudan siyaset sahnesinde kilit bir oyuncu olarak Rusya'ya dayatıldığı söylenebilir.

Wagner'in kurucusu Yevgeniy Prigojin ile de benzer bir dinamik gelişti. Prigojin’in Hamideti ile olan yakın ilişkileri sadece bir hükümet yetkilisi ve güvenlik hizmetlerinin başkanı olarak değil, aynı zamanda önde gelen bir iş adamı olarak da vardı ve bu ilişkiler ancak 2019 yılındaki askeri darbeden sonra aktif ortaklığa dönüştü.

Ancak Rusya’nın silah ve askeri teçhizatının bir kısmının Libya üzerinden ve Hamideti’nin yakın müttefiki olan Mareşal Halife Hafter aracılığıyla HDK'ya ulaştığına dair önemli bir uyarı söz konusu. Gerçek şu ki, Mareşal Hafter ve Dagalu, komşu ülkelerdeki silahlı grupların liderleri olmakla kalmayıp, Sudan çatışmasından önce Rusya'nın aracılık ettiği yakın askeri, lojistik ve ekonomik ittifakla birbirleriyle yakın ilişki içindeler. Bu ittifak, Libya Ulusal Kongresi'nden önce, 2019-2020 yıllarında Trablus'a yapılan başarısız yürüyüş sırasında kurulmuş olabilir.

Sudan'daki kabileler arasındaki gerilimler, 1881 ile 1899 yılları arasında yaşanan Mehdi ayaklanmasına kadar uzanan derin tarihi köklere sahip. Jaalin kabilesi İngiltere-Mısır güçlerinin yanında yer alırken, isyancılar çoğunlukla Baggara kabilesinin üyelerinden oluşuyordu.

Öte yandan Libya'daki Rus güçlerinin Hafter ve Hamideti arasındaki lojistik yaşam hattını doğrudan yönettiği iddiaları abartılı iddialardan ibaret.

Bu, Rusya’nın Sudan'daki politikasıyla çelişmiyor. Moskova, Libya'daki Mareşal Hafter'e verdiği destek nedeniyle, Libya toprakları üzerinden HDK'ya Rus silahlarının akışına göz yummak zorunda kaldığı için yaklaşımını dengelemek zorunda kalıyor. Ancak bu durum, Rusya'ya Sudan'daki çatışmanın her iki tarafı üzerinde istenmeyen bir ikili etki gücü kazandırıyor.

Diğer birçok ülke gibi Rusya da Sudan'daki mevcut çatışmanın siyasi gerçeklerini anlamıyor ya da anlamak istemiyor. Ancak bu durum Rusya’nın siyasi spekülasyonlara ve demagojik söylemlere girişmesini engellemedi. Oysa ülkeler ve uluslararası kuruluşlar için çalışan birçok uzman ve araştırma ekibi, Sudan’daki durum hakkında güvenilir bilgilere sahipti, sahip olmaya devam ediyor.

Sudan'daki çatışma, tarihi olarak sömürge dönemine dayanan ve bugün halen çözülmemiş sorunlardan oluşan karmaşık bir yapıya sahip. Sebepleri, toprak ve kaynakların kontrolü için rekabet eden iki karşıt güç arasındaki çatışmadan çok daha derin. Etnik grupların ekonomik çıkarları üzerindeki rekabetin veya demokratik sivil bir hükümete geçiş olasılığının ötesine geçiyor. Bu aynı zamanda, eski rejimin modern dönemdeki gerçeklere ayak uyduramamasını ve etkili bir şekilde işleyememesini açıklayabilir.

Güney Sudan'ın 2011 yılının temmuz ayında ayrılması bile bu sorunları çözmedi. Sudan Cumhuriyeti, Afrika için oldukça Araplaşmış, Arap dünyası için ise oldukça Afrikalılaşmış karmaşık, çok etnikli bir ülke olmaya devam ediyor.

HDK'nın kontrolüne geçen Zemzem Mülteci Kampı’ndan kaçan mülteciler, Sudan'ın batısındaki Darfur bölgesinde geçici bir kampta dinleniyorlar, 13 Nisan 2025 (AFP)HDK'nın kontrolüne geçen Zemzem Mülteci Kampı’ndan kaçan mülteciler, Sudan'ın batısındaki Darfur bölgesinde geçici bir kampta dinleniyorlar, 13 Nisan 2025 (AFP)

Mevcut çatışmanın nedeni açık görünebilir, çünkü tarihte istikrarlı ikili liderlik örnekleri çok fazla bilinmiyor. Farklı grupları temsil eden iki liderin barış içinde bir arada yaşaması son derece nadir. Özellikle de her ikisi de askeri geçmişe sahipse. Bu tıpkı aynı mağarada iki aslanın bulunmasına benziyor.

Bazı uzmanlara göre bunun daha derin bir açıklaması var, o da kabilecilik. Sudan'da kabile yapıları, toplumu sosyal sınıflara ayırmada güçlü bir faktör olmaya devam ediyor. Ülkenin 50 milyonluk nüfusu, 400 dil ve lehçe konuşan yaklaşık 600 etnik gruptan oluşuyor. Kabilelere olan aidiyetler, nüfusun büyük bir kısmının kimliğini şekillendirmeye devam ediyor.

Sudan'daki kabileler arasındaki gerilimler, 1881 ile 1899 yılları arasında yaşanan Mehdi ayaklanmasına kadar uzanan derin tarihi köklere sahip. Jaalin kabilesi İngiltere-Mısır güçlerinin yanında yer alırken, isyancılar çoğunlukla Baggara kabilesinin üyelerinden oluşuyordu. Ancak ülkedeki mevcut savaşın nedeni iki etnik grup arasındaki bir çatışmaya indirgenemez.

‘Sudanlaşma’ terimi, başlangıçta sömürge sonrası Sudan'da yönetim yapılarının kurulması sürecini ifade etmek için kullanılıyordu. Bu süreçte, İngiltere-Mısır sömürge yönetimi büyük ölçüde Jaalin kabilesi üyeleri tarafından değiştirildi. Bu durum, sosyal sınıf farklılıklarını daha da derinleştirdi ve güneydeki ve Arap olmayan etnik grupları marjinalleştirdi.

Afrika kıtasındaki çoğu çatışmanın olduğu gibi, Sudan’daki savaşın da askeri bir çözümü bulunmuyor. Her iki tarafın da askeri zaferi, çatışmanın temel nedenlerini ortadan kaldırmaz.

Sonuç olarak, Jaalin kabilesi, Rizeigat kabilesi dahil olmak üzere diğer birçok kabilenin gözünde, özellikle sömürge sonrası olumsuz biçimiyle merkezi hükümetin otoritesini temsil etmeye başladı.

Bugün Sudanlaşma terimi, siyasi analizlerde, devletin kültürel ve geleneksel değerlerini dayatarak ana etnik grubun hakimiyetini güçlendirmeye çalıştığı bir senaryoyu tanımlamak için kullanılıyor. Bu bağlamda, Sudan’daki savaşın, Afrika’daki diğer birçok çatışmadan çok da farklı olmadığı söylenebilir, zira bu savaş esasen merkez ile çevre arasındaki bir çatışma. Ulusal kimliği tam olarak oluşmamış ülkelerde keskin sosyal farklılıklar etnik bir karakter kazandığında sıklıkla çatışmalar ortaya çıkar. Çevre bölgelerde hızla artan nüfus, kaynak dağılımından dışlandığında, sosyal hareketlilik ve hatta temel geçim kaynaklarından mahrum bırakıldığında, sadece mevcut durumu kabul etmeyi reddetmekle kalmayıp aynı zamanda eskisi gibi varlıklarını sürdürmeleri imkânsız hale gelir ve tek yol silahlı protestoya başvurmak olur.

HDK'nın belkemiğini oluşturan Rizeigat kabilesi üyeleri, büyük ölçüde marjinalleştirilmiş azınlıkların ve sosyal eşitlik arayışındaki egemen olmayan etnik grupların çıkarlarını temsil ediyor. İronik olan ise Rizeigatların siyasi gücünün, hükümetin yanında savaştıkları Darfur çatışmasındaki kanlı rolleri sayesinde artmış olması. Bu seçim Rizeigat kabilesi için ideolojik bir tercih değildi, daha çok o dönemde sosyal barışa, yani marjinalleşmeden kurtulmaya giden tek yoldu.

Afrika kıtasındaki çoğu çatışmanın olduğu gibi, Sudan’daki savaşın da askeri bir çözümü bulunmuyor. Her iki tarafın da askeri zaferi, çatışmanın temel nedenlerini ortadan kaldırmaz. Tek geçerli seçenek, düşmanlıkların sona erdirilmesi ve eşitlik temelinde kapsayıcı bir hükümetin kurulmasını amaçlayan müzakere sürecinin başlatılması.

Eğer kapsayıcı bir hükümet kurulamazsa, çatışma herkesin herkese karşı savaşına dönüşme tehlikesi taşır. Bu durumda, gerçek Sudanlaşma tek bir grubun hegemonyasının pekiştirilmesi olarak değil, devletin her biri özel bir savaş ağası tarafından yönetilen ve sadık silahlı oluşumlar tarafından desteklenen izole kabile bölgelerine bölünmesi şeklinde ortaya çıkar. Bu bölgeler, halkın sömürülmesine dayanan bağımsız bir savaş ekonomisi içinde faaliyet gösterir ve bu sürece hak ve özgürlüklerin tamamen yitirilmesi eşlik eder.

Daha da kötüsü, bu sorun Sudan ile sınırlı kalmayıp, bölgedeki birçok ülkeye yayılacaktır. Bu durum, yerel krizlerin kolayca sınır ötesi çatışmalara dönüşmesine neden olan bir domino etkisi olarak tanımlanabilir. Bu karmaşık durumu çözmek çok zor bir görev olabilir, ancak Sudanlaşma tehdidi artık görmezden gelinemez veya inkar edilemez olduğundan son derece önemli bir görev.

*Bu analiz Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



Moskova ile Wagner arasındaki güç mücadelesi Afrika'da ‘sessiz’ bir anlaşmazlık yaşandığını gösteriyor

Wagner, üyelerinin Cumhurbaşkanı Faustin-Archange Touadéra'nın koruması olarak çalıştığı Orta Afrika'da varlığını halen güçlü bir şekilde sürdürüyor (AFP)
Wagner, üyelerinin Cumhurbaşkanı Faustin-Archange Touadéra'nın koruması olarak çalıştığı Orta Afrika'da varlığını halen güçlü bir şekilde sürdürüyor (AFP)
TT

Moskova ile Wagner arasındaki güç mücadelesi Afrika'da ‘sessiz’ bir anlaşmazlık yaşandığını gösteriyor

Wagner, üyelerinin Cumhurbaşkanı Faustin-Archange Touadéra'nın koruması olarak çalıştığı Orta Afrika'da varlığını halen güçlü bir şekilde sürdürüyor (AFP)
Wagner, üyelerinin Cumhurbaşkanı Faustin-Archange Touadéra'nın koruması olarak çalıştığı Orta Afrika'da varlığını halen güçlü bir şekilde sürdürüyor (AFP)

Sagir el-Haydari

Orta Afrika Cumhuriyeti son günlerde, Rus yetkililer ile paramiliter grup Wagner arasında bir çekişme sahnesine dönüştü. Wagner grubu, geri çekilmeyi ve görevlerini Rusya Savunma Bakanlığı'nın komutası altında faaliyet gösteren Afrika Kolordusu'na devretmeyi reddediyor.

Batı medyasında yer alan haberlere göre Rusya, Bangui'ye Wagner'in hizmetlerinden vazgeçmesi ve Afrika Kolordusu'na aylık milyonlarca dolar ödeme karşılığında bu hizmetleri Afrika Kolordusu ile sürdürmesi için baskı yapıyor. Orta Afrika Cumhuriyeti yetkilileri ise bu ödemeyi karşılayamayacaklarını belirtiyor. Bu durum, Rusya'nın Afrika kıtasındaki nüfuzunda önemli değişiklik olduğu izlenimini veren bir gelişme yaşandı.

ABD Afrika Komutanlığı (AFRICOM) tarafından yayınlanan Africa Defense Forum (Afrika Savunma Forumu) dergisi, Orta Afrikalı bir yetkilinin “Hükümet, Wagner’in hizmetlerini Afrika Kolordusu'nun hizmetlerine tercih ediyor, çünkü Wagner iyi performans gösteriyor ve ülkemizin coğrafyasını ve kendilerinden ne beklendiğini daha iyi anlıyorlar” dediğini aktardı.

Şahsi çekişmenin bir uzantısı

Devlet Başkanı Vladimir Putin, 2023 yılının ağustos ayında Wagner'in komutanı ve kurucusu Yevgeny Prigojin'in öldürülmesinin ardından, ülkesinin Afrika kıtasındaki nüfuzunu yeniden düzenlemek ve bunu devletle sınırlamak amacıyla Rusya Savunma Bakanlığı'na Afrika Kolordusu'nu kurması için yeşil ışık yaktı.

Ancak Wagner, üyeleri Orta Afrika Cumhurbaşkanı Faustin Archange Touadéra'nın korumaları olarak görev yaptığı ülkede varlığını halen güçlü bir şekilde sürdürüyor. Wagner üyeleri ülkeye geldiklerinden bu yana, gerginliklerin yatışmasına ve yaklaşık iki yıl önce yapılan referandumla anayasanın değiştirilmesine yardımcı oldular.

df
Wagner, madencilik ve koruma sözleşmeleriyle sahadaki varlığını sürdürüyor (AFP)

Afrika işleri uzmanı Fransız siyasi analist Pierre-Louis Raymond, yaptığı değerlendirmede şunları söyledi:

“Orta Afrika Cumhuriyeti'ndeki hızlı gelişmeler, Prigojin ile Putin arasında var olan şahsi çekişmenin boyutunu ortaya koyuyor, ancak elbette bu çatışmanın ötesine geçerek Wagner’in genel olarak Putin rejiminin devam etme kabiliyetine artık inanmadığını söyleyebiliriz.”

Putin'in Ukrayna'ya karşı savaşında bir çıkmaza girdiğini düşünen Raymond, “Bu savaşta kazanan yok, Putin rejiminin Rus İmparatorluğu’nu yeniden kurma arzularıyla uyumlu hale geleceğine dair öngörülebilir bir ihtimal de yok. Bu yüzden Wagner şimdi ayrılmayı seçti. İki taraf arasında bir güç mücadelesi var ve Wagner'in geleneksel nüfuz alanlarında Rusya Savunma Bakanlığı'na hizmet vermeyi bırakma eğilimi giderek güçleniyor.”

Orta Afrika Cumhuriyeti'nde iki taraf arasında nüfuz mücadelesi olduğunu vurgulayan Raymond, ancak sorunun çok daha derin olduğunu ve Wagner'in mevcut liderliğinin Putin'in görevden ayrılacağına ve halefinin Wagner'in kaybettiği nüfuzu geri kazanabileceğine inandığına işaret etti. Bununla birlikte Raymond’a göre Rusya'nın Afrika'daki nüfuzu devam ediyor.

Bangui'deki endişeler

Bu gelişmeler, Kremlin'in Afrika'da nüfuz kazanma çabalarına engel teşkil eden faktörleri ortaya koyuyor. Bu çabalar, yoğun diplomatik faaliyetler ve kıtanın yeni liderleriyle yapılan görüşmelere rağmen sonuç vermiyor.

Bu sorun, Wagner'in pozisyonlarını ve görevlerini devretmeyi reddetmesinden daha derin bir boyuta sahip gibi görünüyor, zira Orta Afrika Cumhuriyeti'nin kendisi de buna hazır görünmüyor. Robert Lansing Küresel Tehditler ve Demokrasiler Araştırma Enstitüsü'nün bir raporuna göre siyasi açıdan, Cumhurbaşkanı Touadéra'nın çevresi, Orta Afrika Cumhuriyeti subaylarıyla bağlantıları olan ve sahada korku salan Wagner'in adamlarına güveniyor. Onları resmi bir Rus birliğiyle değiştirmek, rejimi iktidarda tutan hassas dengeyi bozabileceği konusunda ciddi endişeler söz konusu.

df
Afrika Kolordusu, Rusya ordusundan subay ve personel ile eski Wagner üyelerinden oluşuyor (AFP)

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre Afrika Kolordusu, Rusya ordusundan subay ve personelin yanı sıra eski Wagner üyelerinden oluşuyor. Kolordu şu anda Mali ve Nijer gibi birkaç Afrika ülkesinde faaliyet gösteriyor, ancak Orta Afrika Cumhuriyeti’nde kontrolü ele geçirme çabaları büyük zorluklarla karşı karşıya.

Gerilim ve derin dönüşüm

Uluslararası ilişkiler uzmanı ve siyaset araştırmacısı Halid Muhammed el-Hicazi, Orta Afrika Cumhuriyeti'nde Wagner’in Kremlin'e karşı doğrudan bir isyan başlatmasının olası olmadığını, ancak iki taraf arasındaki ilişkilerin gerginlik ve köklü bir değişim döneminden geçtiğinin kesin olduğunu söyledi. Wagner’in 2018 yılında Orta Afrika Cumhuriyeti'ne girdiğinden beri, Rusya'nın Afrika kıtasındaki en önemli etki aracı haline geldiğini belirten Hicazi, “Hükümet güçlerini eğitiyor ve büyük ekonomik ayrıcalıklar karşılığında altın ve elmas zengini maden sahalarını koruyor. Zamanla Wagner, Rus ordusunun bir kolundan, ülke içinde kendi çıkarlarını korumaya çalışan yarı bağımsız bir aktöre dönüştü ve bu durum Moskova'da endişe yarattı” değerlendirmesinde bulundu.

Hicazi, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Wagner'in 2023 yılının haziran ayında Rusya'da isyan çıkarmasının ardından Moskova, Afrika'daki askeri varlığını yeniden yapılandırmak için Afrika Kolordusu adında yeni bir oluşum kurdu. Bu oluşumun amacı, Wagner'in doğrudan nüfuzunu azaltmak ve Rusya Savunma Bakanlığı'nın kontrolünü artırmaktı. Ancak Wagner üyeleri, onları isyancı gruplara karşı istikrar sağlayan bir güç olarak gören Bangui hükümetiyle hala güçlü ilişkiler içinde ve bu da onlara merkezi Rus karar alma mekanizmasından büyük ölçüde bağımsızlık sağlıyor.”

Sadakat konusundaki bu anlaşmazlığın, Moskova ile Wagner arasında Orta Afrika Cumhuriyeti’nde nüfuz için gizli bir rekabet ortamı yarattığını söyleyen Hicazi, “Rusya, güvenlik ve ekonomi ağları üzerindeki resmi kontrolünü yeniden kazanmaya çalışırken, Wagner madencilik ve koruma sözleşmeleriyle bölgedeki varlığını sürdürerek kolayca göz ardı edilemeyecek bir güç haline geldi. Moskova, kıtada Wagner ile açık bir çatışma istemese de Wagner'in devam eden nüfuzunun disiplinli, merkezi kontrol altındaki bir devlet olarak imajını tehdit ettiğini kabul ediyor” diye ekledi.

Rusya’nın varlığının zayıflaması

Rus yetkililer bu gerginlikler hakkında kamuoyuna herhangi bir açıklama yapmazken bu durum, Moskova'daki siyasi çevrelerde, Kremlin'in Batı ile ilişkilerini koparmak isteyen Afrikalı liderlerle kurduğu ittifakların çökmesine yol açabileceği endişesini uyandırıyor.

Genel olarak Afrika kıtası düzeyinde, bazı Afrika ülkelerinin Moskova ile paralı askerleri arasındaki anlaşmazlığı şüpheyle karşıladığını belirten Hicazi, bu yüzden mevcut gerilimin Rusya'nın varlığını geçici olarak zayıflatabileceğini düşündüğünü ifade etti.

Rusya'nın Afrika'daki varlığının ekonomik ve askeri bağlar sayesinde halen sağlam olduğunu söyleyen Hicazi, ancak özel askeri şirketlere daha az bağımlı olan daha kurumsal bir etki modeline doğru kaymakta olduğunu belirtti.

Uluslararası ilişkiler uzmanı ve siyaset araştırmacısı Hicazi, sözlerini şöyle sonlandırdı:

“Kısacası Wagner, Orta Afrika Cumhuriyeti’nde Kremlin'e karşı isyan etmedi, ancak nispeten bağımsız hareket eden bir varlık haline geldi ve Rusya'yı, araçlarının kontrolünü kaybetmeden Afrika kıtasındaki etkisini sürdürme stratejisini yeniden düşünmeye zorladı.”


Dış güçler Sudan'daki iç savaşa nasıl etki ediyor?

İç savaşın pençesindeki Sudan'da 25 milyondan fazla kişi yardıma muhtaç (Reuters)
İç savaşın pençesindeki Sudan'da 25 milyondan fazla kişi yardıma muhtaç (Reuters)
TT

Dış güçler Sudan'daki iç savaşa nasıl etki ediyor?

İç savaşın pençesindeki Sudan'da 25 milyondan fazla kişi yardıma muhtaç (Reuters)
İç savaşın pençesindeki Sudan'da 25 milyondan fazla kişi yardıma muhtaç (Reuters)

Sudan'da orduyla paramiliter Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasındaki çatışmalarda yaşanan Faşir katliamının yankıları sürerken, Afrika ülkesi yabancı devletlerin sömürüsüne açık hale geliyor. 

CNN'in analizinde, yabancı ülkelerin Sudan'daki iç savaşta oynadığı roller masaya yatırıldı.

Suudi Arabistan iç savaşın sonlanması için ABD'yle arabuluculuk çalışması yürütüyor. Ancak haberde, Riyad yönetiminin gizlice Sudan ordusunu desteklediği iddiaları paylaşılıyor. Suudi Arabistan ise taraflara eşit mesafede yaklaştığını savunuyor.

General Abdülfettah Burhan'la işbirliği yapan Muhammed Hamdan Dagalo, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin soykırımla suçladığı Ömer el Beşir'i 2019'da devirmişti. Halihazırda süren iç savaştaysa Burhan'a bağlı ordu ve Dagalo'ya bağlı HDK birbirleriyle çatışıyor.

Analizde, Mısır'ın da Beşir'in devrilmesi sürecinde Burhan ve Dagalo'ya destek verdiği anımsatılıyor. Ancak Kahire yönetiminin iç savaşta Dagalo karşıtı bir konum alarak Sudan ordusunu desteklemeye başladığına işaret ediliyor. 

"Hemdeti" diye de bilinen HDK komutanı Dagalo, Mısır'ın orduya silah sattığını savunmuş, Kahire ise iddiaları yalanlamıştı. 

CNN, Birleşik Arap Emirlikleri'nin (BAE) HDK'ye silah sattığına dair iddiaları da hatırlatıyor. 

ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi'nin geçen haftaki raporunda, HDK'nin terör örgütü ilan edilmesi istenmişti. Ayrıca aynı raporda BAE'nin silah satışlarıyla "çatışmaları körüklediği ve bundan kâr elde ettiği" savunulmuştu. BAE ise iddiaları defalarca yalanlamıştı. 

Ukrayna'yla savaşı sürdüren Rusya'nın Sudan'daki çatışmaya müdahil olarak Afrika'daki nüfuzunu geliştirmek istediği de yazılıyor. 

Rus paralı asker şirketi Wagner'in Suriye, Libya ve Orta Afrika Cumhuriyeti üzerinden Dagalo'nun milislerine füze sattığı öne sürülmüştü. Diğer yandan Kremlin'in de Burhan'la görüştüğü ve Kızıldeniz'e erişim için bir liman projesi üzerine çalışıldığı aktarılıyor.

ABD'deki Georgetown Üniversitesi'nden Khalil al-Anani, yıllardır süren şiddet olaylarının Sudan'ı zayıflatarak kaosa sürüklediğine dikkat çekiyor. Akademisyen, olaylara müdahil olan ülkelerin tarafsızlığını koruyamayacağını savunuyor: 

Sudan çatışmasında tarafsız bir aktörün olmadığını düşünüyorum. Her tarafın kendi hedefleri var, herkes çıkarlarını korumak için olaylara müdahale ediyor. Sudan'ı kontrol etmek, tüm Sahraaltı bölgesinde nüfuz sahibi olmak demek.

Sudan iç savaşı

Ordunun başındaki General Burhan, Sudan'ı fiili olarak yönetirken General Dagalo ise 100 bin kişilik paramiliter kuvvet HDK'nin başında.

Ülkeyi sivil yönetime döndürme ve HDK'yi ordu bünyesine dahil etme süreci nedeniyle iki general anlaşmazlığa düşmüş, 2023'te yeniden iç savaş patlak vermişti. 

Faşir'de geçen ay yaşanan katliam da dünya gündemine oturmuştu. Sudan Silahlı Kuvvetleri'nden yapılan açıklamada, ülkenin batısındaki Darfur bölgesinin en büyük kenti Faşir'de HDK milislerinin en az 2 bin sivili katlettiği bildirilmişti.

HDK Komutanı Dagalo da saldırılarda bazı "suiistimallerin" yaşandığını itiraf etmiş, olaylarla ilgili inceleme başlatıldığını duyurmuştu. Türkiye başta olmak üzere birçok ülke katliamı kınamıştı.

Independent Türkçe, CNN, Guardian


Tunus: Muhalefet, tutuklu bir politikacı ile dayanışma amacıyla açlık grevine başladı

İnsan hakları aktivistleri, Tunus'un güneydoğusundaki Bli sivil hapishanesinin dışında, tutuklu aktivist Cevher Bin Mübarek'in serbest bırakılması için toplandı, (AFP)
İnsan hakları aktivistleri, Tunus'un güneydoğusundaki Bli sivil hapishanesinin dışında, tutuklu aktivist Cevher Bin Mübarek'in serbest bırakılması için toplandı, (AFP)
TT

Tunus: Muhalefet, tutuklu bir politikacı ile dayanışma amacıyla açlık grevine başladı

İnsan hakları aktivistleri, Tunus'un güneydoğusundaki Bli sivil hapishanesinin dışında, tutuklu aktivist Cevher Bin Mübarek'in serbest bırakılması için toplandı, (AFP)
İnsan hakları aktivistleri, Tunus'un güneydoğusundaki Bli sivil hapishanesinin dışında, tutuklu aktivist Cevher Bin Mübarek'in serbest bırakılması için toplandı, (AFP)

Nahda Hareketi Lideri Raşid el-Gannuşi'nin de aralarında bulunduğu Tunuslu önde gelen muhalif isimler, dokuz gündür açlık grevinde olan ve sağlık durumunun ciddi şekilde kötüleştiğini söyledikleri tutuklu siyasetçiyle dayanışma amacıyla açlık grevine başlayacaklarını duyurdu.

Gözaltına alınan siyasi aktivist Cevher Bin Mübarek (Şarku'l Avsat)Tutuklu siyasi aktivist Cevher Bin Mübarek (Şarku'l Avsat)

Tunus'un ana muhalefet koalisyonu olan Ulusal Kurtuluş Cephesi'nin kurucu ortaklarından Cevher Bin Mübarek, Şubat 2023'ten beri tutukluluğunu protesto etmek için geçen hafta yiyecek, su ve ilaç talebini reddederek açlık grevine başladı. Nisan ayında, insan hakları örgütleri tarafından eleştirilen toplu bir davada "devlet güvenliğine karşı komplo kurmak" ve "terör örgütüne üye olmak" suçlamalarıyla 18 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Şarku'l Avsat'ın AFP'den aktardığı habere göre Bin Mübarek'in ailesi ve muhalefetteki Nahda ve Cumhuriyetçi partilerin liderleri greve katılacaklarını açıkladı. Bin Mübarek'in babası, deneyimli aktivist İzzeddin Hazgui, Tunus'ta düzenlediği basın toplantısında, "Cevher'in durumu endişe verici ve sağlığı kötüleşiyor" diyerek, "Ailesi olarak yarın dayanışma açlık grevine başlayacağız" ifadelerini kullandı. Ancak hangi akrabalarının eyleme katılacağını belirtmedi. Hazgui, "Aktivistler olarak (Cumhurbaşkanı) Kays Said'i affetmeyeceğiz" dedi. İnsan hakları grupları daha önce, Cumhurbaşkanı Said'in Temmuz 2021'de iktidara gelmesinden bu yana Tunus'ta sivil özgürlüklerde keskin bir düşüş yaşandığı konusunda uyarıda bulunmuş ve eleştiride bulunanların çoğu hapse atılmıştı.

Raşid Gannuşi, Bin Mübarek'le dayanışma amacıyla açlık grevine başladığını duyurdu (EPA)Raşid Gannuşi, Bin Mübarek'le dayanışma amacıyla açlık grevine başladığını duyurdu (EPA)

Uzun bir hapis cezasına çarptırılan 84 yaşındaki Gannuşi, resmi Facebook sayfasından yaptığı paylaşımda açlık grevine katıldığını duyurdu. Gannuşi, açlık grevinin Bin Mübarek’i desteklemeyi ve "yargı bağımsızlığını ve özgürlükleri savunmayı" amaçladığını belirtti. 2023'ten beri hapiste olan Gannuşi, "yasadışı yabancı fonlama" ve "devlet güvenliğine karşı komplo" da dahil olmak üzere çeşitli suçlamalarla 37 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Gannuşi, bağımsızlığı olmayan ve yalnızca Said'in emirlerini yerine getiren yargıçlarla karşı karşıya gelmeyeceğini söyleyerek, tüm davalarda mahkemeye çıkmayı reddetti. Merkez Cumhuriyetçi Parti'nin tutuklu genel sekreteri Issam Chebbi de dün açlık grevine başladığını duyurdu. Parti lideri Wissam Sghaier, bazı parti üyelerinin greve katılacağını belirterek, parti genel merkezinin "oturma eylemi için açık olduğunu ve yarın sabah saat 8:00'de greve başlayacağımızı" vurguladı.

Cevher Bin Mübarek'in birkaç yakını ve Tunus İnsan Hakları Birliği'nden bir heyet, Bin Mübarek'in tutulduğu Tunus'un güneydoğusunda Bli'deki sivil cezaevini ziyaret ederek "sağlığında ciddi bir bozulma" olduğunu bildirdi. Serbest bırakılmasını talep etmek için cezaevi yakınında büyük bir kalabalık toplandı. Tunus İnsan Hakları Birliği, Bin Mübarek'i açlık grevini sonlandırmaya ikna etmek için "çok sayıda girişimde" bulunulduğunu, ancak kendisinin "reddettiğini ve kendisine yönelik adaletsizlik düzeltilene kadar greve devam etme kararlılığını" dile getirdiğini bildirdi. Çarşamba günü cezaevi yetkilileri, Bin Mübarek'in adını vermeden, açlık grevi sonucunda herhangi bir tutuklunun sağlık durumunun kötüleştiğini yalanlayan bir açıklama yayınladı.

Hapishanelerdeki açlık grevleri, Tunus'taki muhalefet liderlerinin çoğunun hapiste olduğu ve muhalefet partilerinin Cumhurbaşkanı Said'i Tunus'u "açık hava hapishanesine" çevirmekle ve yargıyı "otoriter yönetimi" pekiştirmek için kullanmakla suçladığı bir dönemde gerçekleşiyor. Said ise iddiaları kesin bir dille reddediyor.