Sudan ve Afrika'nın Sudanlaştırılması: Dış güçler ve değişen ittifaklar

Görsel: Al Majalla
Görsel: Al Majalla
TT

Sudan ve Afrika'nın Sudanlaştırılması: Dış güçler ve değişen ittifaklar

Görsel: Al Majalla
Görsel: Al Majalla

Sergey Eldinov

21. yüzyılın ikinci on yılı, hemen dünyadaki herkesin bir şekilde etkilendiği savaş dönemi olarak tanımlanabilir.

Bazılarının sadece bir iç çatışma olarak göstermeye çalıştığı Sudan'daki savaşı ele alalım. Bu savaşın büyüklüğüne ve uluslararası toplumun büyük bir kısmının müdahil olmasına rağmen, modern dünya onun önemini ve ciddiyetini halen hafife almaya devam ediyor.

Gerçek şu ki, Sudan'daki çatışma her açıdan tüm bölge için insani bir felakete dönüştü. Krizi ölüm ve yerinden edilmiş kişi sayısıyla ölçecek olursak Sudan’daki savaşın şimdiye kadar 150 binden fazla insanın ölümüne neden olduğunu söylemek yeterli olur. Zorunlu yerinden edilenlerin sayısı ise yaklaşık 13 milyon. Açlık ve hastalıkları saymazsak bile, 3,5 milyondan fazlası çocuk olmak üzere yaklaşık 30 milyon kişi insani yardıma muhtaç durumda. Tüm bu rakamlar, Sudan'daki savaşı modern dönemdeki birçok savaştan çok daha büyük ve Ukrayna'daki savaşla karşılaştırılabilir boyuta getiriyor.

Sudan’da hükümet ve Orgeneral Abdulfettah el-Burhan liderliğindeki Geçici Egemenlik Konseyi tarafından temsil edilen Sudan Silahlı Kuvvetleri ile Muhammed Hamdan Dagalu (Hamideti) liderliğindeki paramiliter grup Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasında 2023 yılının nisan ayından bu yana ülkenin stratejik bölgeleri üzerinde iktidar ve kontrol için yıkıcı bir mücadele yaşanıyor.

Aralıksız ve yoğun bir şekilde devam eden çatışmaların sürdüğü ortamda genel durum giderek kötüleşiyor. Yargısız ve toplu infazlar, etnik temizlik, yağma ve diğer ciddi insan hakları ihlalleri artıyor. Ayrıca, çatışma, otoritenin parçalanmasına ve küçük silahlı grupların ortaya çıkmasına neden olarak, özelde Sudan'ı ve daha geniş çapta bölgeyi istikrarsızlaştırıyor.

Uluslararası toplum, çeşitli derecelerde bu çatışmaya dahil oldu. Bazı ülkeler açıkça çatışmaya dahil olurken, diğerleri tarafsız olduklarını açıkladı. Ülkelerin çoğu askeri teçhizat ve silah tedariki, askeri eğitmenler gönderilmesi, paralı askerlerin katılımının kolaylaştırılması, insani yardım sağlanması, mültecilerin barındırılması ve yardım malzemelerinin gönderilmesi suretiyle aktif olarak savaşa müdahil olmuş durumdalar. Sudan'ın komşuları olan ve arabuluculuk rolü oynaması beklenen Etiyopya, Eritre ve Kenya ise çatışmaya dahil oldular.

Rusya ile Sudan arasındaki yakın ilişkiler Sovyetler Birliği dönemine kadar uzanıyor. Öyle ki Sudan, Rusya’yı Sovyetler Birliği'nin meşru halefi olarak tanıyan ilk ülkelerden biriydi.

Bu ikiyüzlülük, mülteci akını nedeniyle ciddi zorluklarla karşı karşıya olan Çad'ın politikasını da şekillendirdi. Öte yandan diğer ülkeler pasif katılım tuzağına düşerek çatışmanın tüm yükünü üstlendi. Bu tür dolaylı katılımın en belirgin örneği olarak Güney Sudan’ı gösterebiliriz.

Sudan'daki çatışma, uluslararası ilişkilerde benzersiz bir durum olmasının yanında, tamamen zıt dış politikalara sahip koalisyonları bir araya getiren çelişkili ittifaklara yol açtı. Bu arada ABD, İngiltere ve Fransa başta olmak üzere birçok ülke, Rusya'nın Afrika kıtasındaki nüfuzunu genişletmesini engellemeye kararlı olarak net bir tavır sergiliyor.

HDK lideri Muhammed Hamdan Dagalu (Hamideti) Sudan'ın başkenti Hartum'da katıldığı bir toplantıda, 8 Haziran 2022 (AFP)HDK lideri Muhammed Hamdan Dagalu (Hamideti) Sudan'ın başkenti Hartum'da katıldığı bir toplantıda, 8 Haziran 2022 (AFP)

Rusya’nın siyasi ve stratejik çıkarları

Rusya, Sudan çatışması konusunda açık ve tutarlı bir tavır sergiliyor. Rusya’nın önde gelen yetkilileri tarafından yapılan birçok açıklamaya göre Moskova Sudan Silahlı Kuvvetleri'ni ve Orgeneral Abdulfettah el-Burhan başkanlığındaki Geçici Egemenlik Konseyi'ni tam olarak destekliyor.

Bu görüş, Rusya Dışişleri Bakanlığı Afrika Ülkeleri Dairesi Direktörü Anatoly Bashkin tarafından, Afrika kıtasına yönelik hükümet yanlısı bir Rus medya platformu olan African Initiative ile yapılan röportajda dile getirildi. Bashkin, röportajda Rusya'nın Sudan'daki Geçici Egemenlik Konseyi'ni ülkenin en yüksek meşru otoritesi olarak gördüğünü ve ülkenin egemenliğinin ve toprak bütünlüğünün korunmasını desteklediğini söyledi. Ancak aynı zamanda, krize diplomatik çözümler bulmaya odaklanılması gerektiğini düşünüyor ve karşıt taraflar arasında diyaloğu kolaylaştırmaya hazır olduğunu belirtiyor.

Rusya ile Sudan arasındaki yakın ilişkiler Sovyetler Birliği dönemine kadar uzanıyor. Öyle ki Sudan, Rusya’yı Sovyetler Birliği'nin meşru halefi olarak tanıyan ilk ülkelerden biriydi. Sovyetler Birliği’nin Afrika ülkeleri politikası, günümüz Rusya politikasının bir modeli olarak hizmet ediyor.

Rusya'nın petrol ürünleri ihracatı projeleri, özellikle 2011 yılında Güney Sudan'ın ayrılmasıyla ortaya çıktı. Bu ayrılık, kuzeydeki altyapıyı korurken, petrol sahalarının çoğu güneyde kaldı.

Sovyetler Birliği ve daha sonra Rusya ile eski Sudan Cumhurbaşkanı Ömer Hasan el-Beşir arasındaki ilişkiler güçlendi ve Beşir liderliğindeki Sudan, kıtanın en büyük Rus askeri teçhizat ithalatçılarından biri haline geldi. Beşir ile yapılan iş birliği, Moskova'nın Afrika'daki nüfuzunu güçlendirme stratejisinin bir parçasıydı. Rusya'nın, Darfur’daki çatışma sırasında savaş suçları ve etnik temizlik suçlamalarıyla Beşir hakkında tutuklama emri çıkaran Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) 2008 tarihli kararını reddettiğini hatırlıyoruz. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize göre o dönemde Beşir, 2009 yılında Rusya'yı ‘sadece bir dost olarak değil, adaleti arayan ve kriz zamanlarında müttefiklerini terk etmeyen bir ülke’ olarak tanımlamıştı.

Rusya, bölgedeki ana hedefinin orada bir deniz üssü kurmak olduğunu gizlemiyor. Bu hedef Sovyetler Birliği dönemine kadar uzanıyor. Sovyetler Birliği, Somali'nin Mogadişu kentindeki askeri üssünü kaybetmişti. Kızıldeniz'de bir deniz üssü, Rusya'nın Akdeniz ile Hint Okyanusu arasındaki en yakın geçiş noktası olan Bab’ul-Mendeb Boğazı'nı izlemesine olanak tanıyacak. Bu boğaz, Körfez'den ABD ve Avrupa Birliği'ne (AB) petrol sevkiyatlarının geçtiği bir güzergâhta ye alıyor.

Beşir, 2017 yılının Kasım ayında Moskova'ya yaptığı ziyaret sırasında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve dönemin Savunma Bakanı Sergey Şoygu ile Sudan'da bir askeri tesis kurulması olasılığını görüştüğünü açıkladı. Ayrıca Su-30 ve Su-35 savaş uçakları ile S-300 füze savunma sistemleri satın almakla ilgilendiğini de belirtti.

Rusya'nın başkenti Moskova’da bulunan Kremlin'de düzenlenen bir toplantı sırasında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin eski Sudan Devlet Başkanı Ömer el-Beşir ile tokalaşırken, 14 Temmuz 2018 (Reuters)Rusya'nın başkenti Moskova’da bulunan Kremlin'de düzenlenen bir toplantı sırasında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin eski Sudan Devlet Başkanı Ömer el-Beşir ile tokalaşırken, 14 Temmuz 2018 (Reuters)

Port Sudan'daki lojistik üssünün sadece bir tedarik merkezi olması değil, aynı zamanda ekonomik projeleri ve Rusya'nın kıtadaki nüfuzunu artırmak için bir araç olması bekleniyor. Sudan sadece stratejik bir konuma sahip olmakla kalmayıp, aynı zamanda doğal kaynaklar, su ve verimli tarım arazileri açısından da zengin bir ülke.

Rusya merkezli madencilik şirketi Kush, 2017 yılında Sudan Maden Bakanlığı ile altın arama çalışmaları yapmak üzere bir anlaşma imzaladı. Rosatom da nükleer santral inşa etmek üzere bir mutabakat zaptı imzaladı.

Rusya'nın petrol ürünleri ihracatı projeleri, özellikle 2011 yılında Güney Sudan'ın ayrılmasıyla ortaya çıktı. Bu ayrılık, kuzeydeki altyapıyı korurken, petrol sahalarının çoğu güneyde kaldı. İş adamı Yevgeny Prigojin’e ait (Rus paramiliter grup Wagner'in Sudan'daki paravan şirketi) M Invest gibi Rus şirketleri de altın madenciliği için imtiyazlar elde etti.

Sudan’ın eski Devlet Başkanı Ömer el-Beşir, 2017 şubatında Sudan ve Rusya'nın Sudan ordusunun savaş hazırlığını artırmak için ortak bir program hazırladığını açıkladı. Beşir, bu hazırlığın ‘Sudan'a zarar vermeyi amaçlayan her türlü saldırıyı püskürtme konusunda ordunun yeteneklerini güçlendireceğini’ vurguladı.

Mareşal Hafter ve Dagalu, komşu ülkelerdeki silahlı grupların liderleri olmakla kalmayıp, Sudan çatışmasından önce Rusya'nın aracılık ettiği yakın askeri, lojistik ve ekonomik ittifakla birbirleriyle yakın ilişki içindeler.

Rus paramiliter grup Wagner, 2017 yılının aralık ayında Sudan'da konuşlanarak özel kuvvetler ve HDK gibi hükümet yanlısı paramiliter oluşumlar da dahil olmak üzere düzenli orduya savaş taktikleri, ağır silah ve topçu kullanımı ve stratejik yerlerin ve kritik altyapının korunması konularında eğitim verdi.

Rusya’nın askeri varlığının güçlenmesi, Sudan'ı Rusya'nın Orta Afrika Cumhuriyeti'ne doğru nüfuzunu genişletmek için bir platform haline getirdi. Orta Afrika Cumhuriyeti, şu ana kadar Rusya'nın güvenlik ihracatının başarılı olduğu tek ülke. Sudan, 2019 yılının şubat ayında Orta Afrika Cumhuriyeti hükümeti ile birkaç silahlı grup arasında, ülkede yıllardır süren iç çatışmayı sona erdirmek için imzalanan Hartum Anlaşması'nın imzalanmasına ev sahipliği yaptı.

Rusya'nın Beşir iktidarının düşüşüne müdahale etmemesi, Beşir'in yerine geçen Burhan'ın Sudan'da askeri yönetimin geleneğini sürdüreceği ve dış politikada sürekliliği sağlayacağına olan inancıyla açıklanabilir. Rusya'ya göre liderlikteki nominal değişiklik siyasi istikrarın temel ilkesini değiştirmedi. Rusya, silahlı güç ve güvenlik aygıtına dayanan geleneksel rejimleri destekleme politikasını sürdürüyor.

Sudan Ordusunun Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan, Port Sudan'da düzenlenen kamu hizmeti konferansında, 29 Nisan 2025 (AFP)Sudan Ordusunun Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan, Port Sudan'da düzenlenen kamu hizmeti konferansında, 29 Nisan 2025 (AFP)

Sivil yönetimin kısa sürmesi ve Muhammed Hamdan Dagalu’nun Geçici Egemenlik Konseyi'ndeki yükselişi, Rusya’nın deniz üssü meselesinin uzun süre ertelenmesine neden oldu. Port Sudan'da bir deniz üssü kurulmasına ilişkin nihai karar, Sudan Dışişleri Bakanı Ali Yusuf Şerif tarafından geçtiğimiz şubat ayında yapılan duyurusuna kadar açıklanmadı. Bunun karşılığında Rusya’dan Sudan’a 2024 yılından bu yana artarak devam eden, ancak ayrıntıları açıklanmayan askeri yardımlar yapılıyor.

Port Sudan'da kurulması planlanan deniz üssü, özellikle Suriye'nin Tartus kentindeki deniz üslerini kaybetme olasılığı göz önüne alındığında, Rusya için giderek daha önemli hale geliyor.

Rusya'nın Hamideti ve lideri olduğu HDK’ya organize destek sağladığına dair söylentiler gerçeği yansıtmıyor. Hamideti’nin Beşir rejiminin 2019 yılında düşmesinden sonra Orgeneral Burhan’ın yardımcısı olarak görev yaptığı süre boyunca Moskova'ya yaptığı ziyaretler ve Rus yetkililerle yaptığı görüşmeler, görevinin kapsamı dahilinde kaldı.

Hamideti, Sudan’daki ve bölgedeki nüfuzuna rağmen alışılmadık bir figür olmaya devam ettiğinden Rusya’nın siyasi modelindeki davranışları öngörülemezliğini koruyor. Hamideti, egemen etnik gruptan veya geleneksel sosyal elit kesimden biri değil. Kendini bir reformcu olarak tanıtan Hamideti, sivil yönetime geçişten bahsediyor. Bu anlamda Hamideti’nin Beşir sonrası Sudan siyaset sahnesinde kilit bir oyuncu olarak Rusya'ya dayatıldığı söylenebilir.

Wagner'in kurucusu Yevgeniy Prigojin ile de benzer bir dinamik gelişti. Prigojin’in Hamideti ile olan yakın ilişkileri sadece bir hükümet yetkilisi ve güvenlik hizmetlerinin başkanı olarak değil, aynı zamanda önde gelen bir iş adamı olarak da vardı ve bu ilişkiler ancak 2019 yılındaki askeri darbeden sonra aktif ortaklığa dönüştü.

Ancak Rusya’nın silah ve askeri teçhizatının bir kısmının Libya üzerinden ve Hamideti’nin yakın müttefiki olan Mareşal Halife Hafter aracılığıyla HDK'ya ulaştığına dair önemli bir uyarı söz konusu. Gerçek şu ki, Mareşal Hafter ve Dagalu, komşu ülkelerdeki silahlı grupların liderleri olmakla kalmayıp, Sudan çatışmasından önce Rusya'nın aracılık ettiği yakın askeri, lojistik ve ekonomik ittifakla birbirleriyle yakın ilişki içindeler. Bu ittifak, Libya Ulusal Kongresi'nden önce, 2019-2020 yıllarında Trablus'a yapılan başarısız yürüyüş sırasında kurulmuş olabilir.

Sudan'daki kabileler arasındaki gerilimler, 1881 ile 1899 yılları arasında yaşanan Mehdi ayaklanmasına kadar uzanan derin tarihi köklere sahip. Jaalin kabilesi İngiltere-Mısır güçlerinin yanında yer alırken, isyancılar çoğunlukla Baggara kabilesinin üyelerinden oluşuyordu.

Öte yandan Libya'daki Rus güçlerinin Hafter ve Hamideti arasındaki lojistik yaşam hattını doğrudan yönettiği iddiaları abartılı iddialardan ibaret.

Bu, Rusya’nın Sudan'daki politikasıyla çelişmiyor. Moskova, Libya'daki Mareşal Hafter'e verdiği destek nedeniyle, Libya toprakları üzerinden HDK'ya Rus silahlarının akışına göz yummak zorunda kaldığı için yaklaşımını dengelemek zorunda kalıyor. Ancak bu durum, Rusya'ya Sudan'daki çatışmanın her iki tarafı üzerinde istenmeyen bir ikili etki gücü kazandırıyor.

Diğer birçok ülke gibi Rusya da Sudan'daki mevcut çatışmanın siyasi gerçeklerini anlamıyor ya da anlamak istemiyor. Ancak bu durum Rusya’nın siyasi spekülasyonlara ve demagojik söylemlere girişmesini engellemedi. Oysa ülkeler ve uluslararası kuruluşlar için çalışan birçok uzman ve araştırma ekibi, Sudan’daki durum hakkında güvenilir bilgilere sahipti, sahip olmaya devam ediyor.

Sudan'daki çatışma, tarihi olarak sömürge dönemine dayanan ve bugün halen çözülmemiş sorunlardan oluşan karmaşık bir yapıya sahip. Sebepleri, toprak ve kaynakların kontrolü için rekabet eden iki karşıt güç arasındaki çatışmadan çok daha derin. Etnik grupların ekonomik çıkarları üzerindeki rekabetin veya demokratik sivil bir hükümete geçiş olasılığının ötesine geçiyor. Bu aynı zamanda, eski rejimin modern dönemdeki gerçeklere ayak uyduramamasını ve etkili bir şekilde işleyememesini açıklayabilir.

Güney Sudan'ın 2011 yılının temmuz ayında ayrılması bile bu sorunları çözmedi. Sudan Cumhuriyeti, Afrika için oldukça Araplaşmış, Arap dünyası için ise oldukça Afrikalılaşmış karmaşık, çok etnikli bir ülke olmaya devam ediyor.

HDK'nın kontrolüne geçen Zemzem Mülteci Kampı’ndan kaçan mülteciler, Sudan'ın batısındaki Darfur bölgesinde geçici bir kampta dinleniyorlar, 13 Nisan 2025 (AFP)HDK'nın kontrolüne geçen Zemzem Mülteci Kampı’ndan kaçan mülteciler, Sudan'ın batısındaki Darfur bölgesinde geçici bir kampta dinleniyorlar, 13 Nisan 2025 (AFP)

Mevcut çatışmanın nedeni açık görünebilir, çünkü tarihte istikrarlı ikili liderlik örnekleri çok fazla bilinmiyor. Farklı grupları temsil eden iki liderin barış içinde bir arada yaşaması son derece nadir. Özellikle de her ikisi de askeri geçmişe sahipse. Bu tıpkı aynı mağarada iki aslanın bulunmasına benziyor.

Bazı uzmanlara göre bunun daha derin bir açıklaması var, o da kabilecilik. Sudan'da kabile yapıları, toplumu sosyal sınıflara ayırmada güçlü bir faktör olmaya devam ediyor. Ülkenin 50 milyonluk nüfusu, 400 dil ve lehçe konuşan yaklaşık 600 etnik gruptan oluşuyor. Kabilelere olan aidiyetler, nüfusun büyük bir kısmının kimliğini şekillendirmeye devam ediyor.

Sudan'daki kabileler arasındaki gerilimler, 1881 ile 1899 yılları arasında yaşanan Mehdi ayaklanmasına kadar uzanan derin tarihi köklere sahip. Jaalin kabilesi İngiltere-Mısır güçlerinin yanında yer alırken, isyancılar çoğunlukla Baggara kabilesinin üyelerinden oluşuyordu. Ancak ülkedeki mevcut savaşın nedeni iki etnik grup arasındaki bir çatışmaya indirgenemez.

‘Sudanlaşma’ terimi, başlangıçta sömürge sonrası Sudan'da yönetim yapılarının kurulması sürecini ifade etmek için kullanılıyordu. Bu süreçte, İngiltere-Mısır sömürge yönetimi büyük ölçüde Jaalin kabilesi üyeleri tarafından değiştirildi. Bu durum, sosyal sınıf farklılıklarını daha da derinleştirdi ve güneydeki ve Arap olmayan etnik grupları marjinalleştirdi.

Afrika kıtasındaki çoğu çatışmanın olduğu gibi, Sudan’daki savaşın da askeri bir çözümü bulunmuyor. Her iki tarafın da askeri zaferi, çatışmanın temel nedenlerini ortadan kaldırmaz.

Sonuç olarak, Jaalin kabilesi, Rizeigat kabilesi dahil olmak üzere diğer birçok kabilenin gözünde, özellikle sömürge sonrası olumsuz biçimiyle merkezi hükümetin otoritesini temsil etmeye başladı.

Bugün Sudanlaşma terimi, siyasi analizlerde, devletin kültürel ve geleneksel değerlerini dayatarak ana etnik grubun hakimiyetini güçlendirmeye çalıştığı bir senaryoyu tanımlamak için kullanılıyor. Bu bağlamda, Sudan’daki savaşın, Afrika’daki diğer birçok çatışmadan çok da farklı olmadığı söylenebilir, zira bu savaş esasen merkez ile çevre arasındaki bir çatışma. Ulusal kimliği tam olarak oluşmamış ülkelerde keskin sosyal farklılıklar etnik bir karakter kazandığında sıklıkla çatışmalar ortaya çıkar. Çevre bölgelerde hızla artan nüfus, kaynak dağılımından dışlandığında, sosyal hareketlilik ve hatta temel geçim kaynaklarından mahrum bırakıldığında, sadece mevcut durumu kabul etmeyi reddetmekle kalmayıp aynı zamanda eskisi gibi varlıklarını sürdürmeleri imkânsız hale gelir ve tek yol silahlı protestoya başvurmak olur.

HDK'nın belkemiğini oluşturan Rizeigat kabilesi üyeleri, büyük ölçüde marjinalleştirilmiş azınlıkların ve sosyal eşitlik arayışındaki egemen olmayan etnik grupların çıkarlarını temsil ediyor. İronik olan ise Rizeigatların siyasi gücünün, hükümetin yanında savaştıkları Darfur çatışmasındaki kanlı rolleri sayesinde artmış olması. Bu seçim Rizeigat kabilesi için ideolojik bir tercih değildi, daha çok o dönemde sosyal barışa, yani marjinalleşmeden kurtulmaya giden tek yoldu.

Afrika kıtasındaki çoğu çatışmanın olduğu gibi, Sudan’daki savaşın da askeri bir çözümü bulunmuyor. Her iki tarafın da askeri zaferi, çatışmanın temel nedenlerini ortadan kaldırmaz. Tek geçerli seçenek, düşmanlıkların sona erdirilmesi ve eşitlik temelinde kapsayıcı bir hükümetin kurulmasını amaçlayan müzakere sürecinin başlatılması.

Eğer kapsayıcı bir hükümet kurulamazsa, çatışma herkesin herkese karşı savaşına dönüşme tehlikesi taşır. Bu durumda, gerçek Sudanlaşma tek bir grubun hegemonyasının pekiştirilmesi olarak değil, devletin her biri özel bir savaş ağası tarafından yönetilen ve sadık silahlı oluşumlar tarafından desteklenen izole kabile bölgelerine bölünmesi şeklinde ortaya çıkar. Bu bölgeler, halkın sömürülmesine dayanan bağımsız bir savaş ekonomisi içinde faaliyet gösterir ve bu sürece hak ve özgürlüklerin tamamen yitirilmesi eşlik eder.

Daha da kötüsü, bu sorun Sudan ile sınırlı kalmayıp, bölgedeki birçok ülkeye yayılacaktır. Bu durum, yerel krizlerin kolayca sınır ötesi çatışmalara dönüşmesine neden olan bir domino etkisi olarak tanımlanabilir. Bu karmaşık durumu çözmek çok zor bir görev olabilir, ancak Sudanlaşma tehdidi artık görmezden gelinemez veya inkar edilemez olduğundan son derece önemli bir görev.

*Bu analiz Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



Doğu Kongo krizi... Washington’da imzalanan barış anlaşması engellerden arınmış değil

ABD Başkanı Donald Trump, Washington'da Ruanda ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti devlet başkanlarıyla ‘barış anlaşmasının’ imza törenine katıldı. (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump, Washington'da Ruanda ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti devlet başkanlarıyla ‘barış anlaşmasının’ imza törenine katıldı. (AFP)
TT

Doğu Kongo krizi... Washington’da imzalanan barış anlaşması engellerden arınmış değil

ABD Başkanı Donald Trump, Washington'da Ruanda ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti devlet başkanlarıyla ‘barış anlaşmasının’ imza törenine katıldı. (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump, Washington'da Ruanda ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti devlet başkanlarıyla ‘barış anlaşmasının’ imza törenine katıldı. (AFP)

Doğu Kongo’daki kriz, yılın başından bu yana artan gerginliklerin ardından yeni bir aşamaya girdi. perşembe günü Washington’da ABD Başkanı Donald Trump, Ruanda Devlet Başkanı Paul Kagame ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti Devlet Başkanı Felix Tshisekedi, bölgede barış ve ekonomik iş birliği fırsatlarını artıracak bir anlaşma imzaladı.

Trump, anlaşmanın ‘çatışmaya son verdiğini’ vurgularken, Şarku’l Avsat’a konuşan bir Afrika uzmanı, Doğu Kongo için büyük umut taşıyan bu adımın, ‘sahada uygulanması, sıkı denetim mekanizmalarının oluşturulması ve gerçek uluslararası garantilerle desteklenmesi gerektiğini’ belirtti. Uzman, yakın dönemde yapılan anlaşmalara rağmen çatışmaların tekrarlandığını hatırlattı.

Doğu Kongo, doğal kaynaklar açısından zengin ve Ruanda ile sınır komşusu olmasına rağmen yaklaşık 30 yıldır silahlı çatışmalara sahne oluyor. Şiddet, ocak ve şubat aylarında Kigali destekli 23 Mart Hareketi’nin (M23) Goma ve Bukavu şehirlerini ele geçirmesiyle arttı.

Anlaşmanın imzalanmasının ardından Kagame, “Önümüzde engeller olacak, bunda şüphe yok” derken, Tshisekedi anlaşmayı “Yeni bir sürecin başlangıcı; çok çalışmayı gerektiren bir yol” olarak nitelendirdi.

Afrikalı iki liderin daha temkinli tutumu, Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin doğusundaki çatışmaların devam ettiği bir dönemde geliyor. Salı günü yapılan karşılıklı açıklamalarda, Kongo ordusu ve M23, geçen ay yenilenen ateşkes anlaşmalarını ihlal etmekle birbirlerini suçladı. Washington’da çarşamba günü düzenlenen basın toplantısında Kongo yetkilisi Patrick Muyaya, hareketi ‘son çatışmalardan sorumlu’ tutarak, bunun ‘Ruanda’nın barış istemediğinin kanıtı’ olduğunu söyledi.

Son üç ayda barış sürecini tehdit eden saldırılar arttı. 2019’dan bu yana DEAŞ’a bağlı olan Müttefik Demokratik Güçler (ADF) grubu öne çıkarken, saldırılar M23 ve Thomas Lubanga tarafından kurulan silahlı Halk Devrimi Konferansı (CPR) grubu tarafından temmuz, ağustos, eylül ve kasım aylarında sürdürüldü.

Çadlı siyasi analist ve Afrika uzmanı Salih İshak İsa, Washington anlaşmasını ‘bir miktar umut taşıyan bir adım’ olarak nitelendirse de bunun ‘son derece kırılgan bir umut’ olduğunu vurguladı. İsa, resmi imzalar iki ülkenin yeni bir yumuşama sürecine girdiği izlenimini verse de Doğu Kongo’daki gerçek durumun barış yolunun hâlâ uzun ve çetrefilli olduğunu gösterdiğini belirtti.

İsa, imzaya rağmen Kivu bölgelerinde çatışmaların yeniden alevlendiğine dikkat çekerek, sorunun Washington’da ilan edilen anlaşmadan çok daha derin olduğunu söyledi. İsa, “Doğu Kongo’da barış, sadece bir imza ile gelmez; sıkı uygulama mekanizmaları, gerçek uluslararası garantiler ve yıllarca ihmal ve çatışma yaşamış yerel toplulukların taleplerine doğrudan yanıt verilmesi gerekir” dedi.

ABD Başkanı Donald Trump, Ruanda Devlet Başkanı Paul Kagame ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti Devlet Başkanı Felix Tshisekedi ile birlikte barış anlaşmasının imza törenine katıldı. (AFP)ABD Başkanı Donald Trump, Ruanda Devlet Başkanı Paul Kagame ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti Devlet Başkanı Felix Tshisekedi ile birlikte barış anlaşmasının imza törenine katıldı. (AFP)

Ruanda ile Demokratik Kongo Cumhuriyeti arasındaki anlaşma, haziran ayında Washington’da yapılan barış çerçevesi anlaşmaları zincirinin en yenisi olarak kayda geçti. Bu anlaşma, kasım ayında Doha’da Kinşasa ile M23 arasında imzalanan kapsamlı barış anlaşması çerçevesinden farklı olarak, temmuzdaki anlaşmanın devamı niteliğinde.

Mısır, bu gelişmeye olumlu yaklaşarak, Washington’da imzalanan barış ve refah anlaşmalarını memnuniyetle karşıladı. Mısır Dışişleri Bakanlığı’nın dün yaptığı açıklamada, anlaşmanın ‘gerilimi sona erdirme ve istikrarı güçlendirme yönünde son derece önemli bir adım’ olduğu vurgulandı. Açıklamada, anlaşmanın barış çabalarını destekleyeceği, uzlaşı temellerini güçlendireceği ve bölgesel kalkınmaya alan açacağı ifade edildi.

Afrika uzmanları, anlaşmanın başarılı olabilmesi için pratik ve net adımların atılması gerektiğini belirtiyor. Bunların başında, güvenlik maddelerinin ciddi şekilde uygulanması, Ruanda güçlerinin geri çekilmesi, silahlı gruplara verilen desteğin durdurulması, Doğu Kongo halkıyla güven inşa edilmesi ve yerel toplulukların sahadaki düzenlemelere dahil edilmesi geliyor. Uzmanlara göre, halkın onayı olmadan anlaşma kırılgan kalacak.

Mısır’ın, anlaşmayı iki ülke arasındaki gerilimi sona erdirme yolunda önemli bir adım olarak görmesinin nedeni, uzun yıllardır süren siyasi tıkanıklığın aşılabilme olasılığı olarak değerlendiriliyor. Uzmanlar, anlaşmanın gerçek bir istikrara dönüşebilmesi için en hassas maddelerin uygulanmaya başlanması gerektiğini vurguluyor: kuvvetlerin kademeli olarak çekilmesi, silahlı gruplara destek verilmemesi ve çatışma mantığından iş birliği mantığına geçilmesi.

Uzmanlar, barış anlaşmasının, bölgesel ve uluslararası tarafların katılımıyla bağlayıcı bir uygulama sürecine dönüştürülmesi halinde devam edebileceğini, ancak sahadaki durum değişmezse veya anlaşma sadece güçlerin veya silahlı grupların yeniden konumlanması için bir araç olarak kullanılırsa, bunun geçici bir ateşkesten öteye geçemeyeceğini belirtiyor.


Çöküşten önce Sudan'da son şans

 Çad'ın doğusundaki Tine kampında Faşir'den bir Sudanlı mülteci çocuk, 21 Kasım 2025
Çad'ın doğusundaki Tine kampında Faşir'den bir Sudanlı mülteci çocuk, 21 Kasım 2025
TT

Çöküşten önce Sudan'da son şans

 Çad'ın doğusundaki Tine kampında Faşir'den bir Sudanlı mülteci çocuk, 21 Kasım 2025
Çad'ın doğusundaki Tine kampında Faşir'den bir Sudanlı mülteci çocuk, 21 Kasım 2025

 Areej Al-Hajj& Ben Fishman

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın Beyaz Saray'a yaptığı tarihi ziyaret sırasında Başkan Donald Trump'ın açıkladığı bir dizi anlaşma arasında, Trump'ın Sudan kriziyle ilgilenmeye başlama taahhüdü en şaşırtıcı adımlardan biri olarak öne çıktı

Trump'ın söylediğine göre Prens Muhammed bin Selman, Sudan dosyasında ilerleme kaydetmenin “yapılacak en iyi şey” olacağını vurguladı. Trump daha sonra Truth Social platformundaki hesabından şunları yazdı: “Suudi Arabistan Krallığı, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Mısır ve Ortadoğu'daki diğer ortaklarımızla birlikte bu kıyımları sona erdirmek ve aynı zamanda Sudan'da istikrarı sağlamak için çalışacağız.”

Bu strateji prensipte doğru, ancak dış tarafları çatışmayı körüklemeyi bırakmaya ikna etmek Trump için bile son derece zor bir meydan okuma olmaya devam edecek.

Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) olarak bilinen muhalif milis grubunun ekim ayında el-Faşir şehrini zorla ele geçirmesi nedeniyle Trump'ın sahadaki gerçekliğe ayak uydurması da gerekiyor. Zira masum insanlara yönelik ihlaller devam ederken, insani felaket de her geçen gün ağırlaşıyor.

HDK aynı zamanda Batı Sudan'dan başkent Hartum'a kadar uzanan tedarik ve iletişim hatlarını birbirine bağlayan önemli bir düğüm noktası olan el-Ubeyd şehrine doğru da ilerliyor. Eğer bu kuvvetler Ubeyd'i kontrol altına alabilirlerse, bu durum Sudan'ın doğusunun batısından izole edilmesine yol açacaktır. Bunun anlamı da Sudan devletini parçalanma yoluna sokan tehlikeli bir gelişme ile toprakları geniş ülkenin iki yarı bağımsız bölgeye bölünmesidir.

Devam eden silah akışı, savaş makinesinin yanmaya devam etmesini sağlayan yakıttır ve dış güçler bu trajediye derinden bulaşmıştır

Bu sahnelerin gölgesinde zaman daralıyor. Ancak uluslararası toplum hâlâ açlık çeken sakinlere insani yardım ulaştırılmasını hızlandıracak, çatışmayı körükleyen dış aktörlerin yaklaşımlarını değiştirmeleri halinde ülkenin geleceğine ilişkin siyasi diyaloğun önü açacak kalıcı bir ateşkese ulaşabilir. Bu aktörlerin yıkıcı müdahaleleri sürdürmek yerine yapıcı bir rol benimsemeleri gerekiyor. Trump'ın karşı karşıya olduğu temel meydan okuma da bu.

İç içe geçmiş bir çıkar ağı

Savaş iç, bölgesel ve uluslararası çıkarların iç içe geçmesi nedeniyle devam ediyor. İç düzeyde Sudan, geleceğine ilişkin birbiriyle çelişen iki vizyon arasında duruyor. HDK askeri kazanımlarını siyasi meşruiyete ve kalıcı bir nüfuza dönüştürmeye çalışırken, Sudan Silahlı Kuvvetleri ise isyancılara verilecek herhangi bir tavizin devletin ve ordunun birlikte çöküşünün başlangıcı olduğuna inanıyor. Her iki taraf da savaşı kesin olarak kendi lehine sonuçlandıracak kapasitede olduğuna inanıyor.

 HDK tarafından yayınlanan ve Hartum'un Doğu Nil bölgesinde bozulmuş bir aracın yanında tüfeğini sallayan bir savaşçıyı gösteren videodan bir görüntü, 23 Nisan 2023 (AFP)HDK tarafından yayınlanan ve Hartum'un Doğu Nil bölgesinde bozulmuş bir aracın yanında tüfeğini sallayan bir savaşçıyı gösteren videodan bir görüntü, 23 Nisan 2023 (AFP)

Bölgesel düzeye gelince, Sudan, kelimenin tam anlamıyla bir vekâlet savaşı arenasına dönüştü. Ülkeler HDK’ye organize ve maddi destek sağlıyor. İsyancılar, Çin yapımı insansız hava araçları da dahil olmak üzere, üçüncü ülkelerden geçen karmaşık bir kaçakçılık ağı aracılığıyla taşınan gelişmiş silahlar elde ediyor. Bazı ülkelerin, Sudan ordusu içindeki İslami hareketleri zayıflatmanın yanı sıra, Doğu Sudan'daki altın madenlerini işletmek, Kızıldeniz boyunca ticaret koridorlarını güçlendirmek konusunda ekonomik ve stratejik çıkarları bulunuyor.

HDK, Darfur bölgesiyle olan köklü tarihi ve kabile ilişkilerine dayanarak Çad ve Etiyopya'dan da destek alıyor. Bu kuvvetlerin Faşir şehrinde elde ettiği kesin zafer, güvenirliklerini güçlendirdi ve bu durum, bölgesel destekçilerini onlara daha fazla askeri ve lojistik yardım sağlamaya teşvik edebilir.

Öte yandan Mısır, kuşatma altındaki Sudan ordusunu destekliyor, çünkü Kahire, savaşın devamının uzun güney sınırında silahlı milis faaliyetlerinin artmasına, daha fazla mülteci akınına, hayati su çıkarları üzerindeki baskının artmasına ve buna ek olarak Rönesans Barajı dosyasının yönetiminin zorlaşmasına yol açmasından korkuyor. Aynı zamanda Türkiye, Sudan ordusuna gelişmiş Bayraktar insansız hava araçlarının tedariği konusunda Mısır ile iş birliği yaptı.

Uluslararası düzeyde Sudan'daki savaş, Afrika Boynuzu ile Ortadoğu'yu birbirine bağlayan stratejik bir coğrafi konuma sahip olan, doğal kaynaklar açısından zengin bir bölgeyi kontrol etmek için rekabet eden dış güçler arasında açık bir rekabet alanına dönüşüyor.

BM'nin 2004 yılından bu yana Darfur'a sıkı bir silah ambargosu uygulamasına rağmen silah akışı hiçbir zaman durmadı. Uluslararası Af Örgütü'nün Mart 2025'te yürüttüğü soruşturmada, HDK’nin Çin yapımı GB50A güdümlü bombalar kullandığı ortaya çıktı. Bu, bu tür mühimmatın kullanıldığına dair küresel olarak belgelenen ilk vakaydı. Silahlar, Libya, Güney Sudan ve Orta Afrika'ya uzanan kaçakçılık yollarının yanı sıra, organize tedarik ağları, Doğu Çad'a yapılan düzenli kargo uçuşları yoluyla HDK’ye ulaştırılıyor.

Sudan ordusunun en önemli silah tedarikçilerinden biri olan Rusya ise Kasım 2024'te BM Güvenlik Konseyi'nde ateşkes çağrısı yapan bir karara karşı veto yetkisini kullandı.

Devam eden silah akışı, savaş makinesinin yanmaya devam etmesini sağlayan yakıttır ve dış güçler bu trajediye derinden bulaşmıştır.

Sürdürülebilir bir ateşkes konusunda uluslararası mutabakatın güçlendirilmesi için Dörtlü Grup genişletilmeli. Bu, Afrika Birliği ve Hükümetlerarası Kalkınma Otoritesi'nin (IGAD) de dahil edilmesi anlamına geliyor

Bütün bunların ortasında Sudan halkı ağır bir bedel ödüyor. Geçtiğimiz üç yıl boyunca, bu yıkıcı savaş on binlerce kişinin hayatına mal oldu. Yaklaşık üç milyon mültecinin ülkeden kaçmasının yanı sıra, yaklaşık dokuz milyon insanın da ülke içinde yerinden edilmesine sebep oldu. Sudan'ın egemenliği dışa bağımlı hale gelirken, ülke mevcut haliyle geri dönüşü olmayan bir noktaya doğru gidiyor.

Gelgelelim HDK’nin Faşir şehrinde gerçekleştirdiği katliamların ardından dünya, uzun süredir görmezden gelinen Sudan iç savaşına daha fazla ilgi göstermeye başladı. Bu değişim ateşkese varmak için son şansı temsil edebilir. Çatışmayı körükleyen dış aktörler, şimdiye kadar büyük ölçüde kaçındıkları uluslararası baskıyla nihayet karşı karşıya kaldıklarında, muhtemelen vekillerini dizginlemeye hazır hale geleceklerdir. Örneğin, BAE Devlet Başkanı'nın diplomatik danışmanı Enver Karakaş, 2 Kasım'da sivil hükümeti deviren Sudanlı generallere verilen dış desteğin “ciddi bir hata” olduğunu kaydetti. Bu daha sonra ülkenin bölünmesine yol açacak çatışmaydı.

HDK’yi destekleyen ülkeler artan bir medya baskısıyla da karşı karşıyalar. Bu “kuvvetlere” destek konumunda bir değişiklik, savaşa katılan dış taraflar arasındaki uluslararası arabuluculuk çabalarını ilerletmek için belirleyici baskı noktası oluşturabilir.

Sudan’ın güneyindeki Renk kasabasındaki Renk Transit Merkezi’nde “War Child in the Netherlands’a” bağlı güvenli bir sınıfta parmaklıklı pencerenin önündeki çocuklar, 17 Kasım 2025 (AFP)Sudan’ın güneyindeki Renk kasabasındaki Renk Transit Merkezi’nde “War Child in the Netherlands’a” bağlı güvenli bir sınıfta parmaklıklı pencerenin önündeki çocuklar, 17 Kasım 2025 (AFP)

Başkan Trump, aşağıdaki adımları atarak bir ateşkes anlaşması ilan edebilir:

Öncelikle, ABD, BAE, Mısır ve Suudi Arabistan'dan oluşan Dörtlü Grup, eylül ayında yayınlanan ve üç aylık bir ateşkes çağrısında bulunan ve “dış desteğin sona erdirilmesinin çatışmanın sona ermesi için ön koşul olduğunun” altını çizen ortak bildiriye olan bağlılığını yeniden teyit etmeli.

Zira bu bildiriye rağmen dış aktörler savaşan taraflara destek sağlamaya devam etti. ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio da bu çelişkiyi kabul ederek şunları söyledi: “Kurduğumuz dörtlü sürecin bazı tarafları korumak için kalkan olmasına izin vermeyeceğiz.”  Bu ülkeler, yükümlülüklerini göz ardı etmek yerine sorumluluk almalı ve Sudanlı ortaklarına, ateşkesin ihlal edilmesi halinde sonuçlarına katlanacakları konusunda ısrar etmeli.

İkincisi, sürdürülebilir bir ateşkes konusunda uluslararası mutabakatı güçlendirmek için Dörtlü Grup genişletilmeli. Bu, Afrika Birliği ve Hükümetlerarası Kalkınma Otoritesi'nin (IGAD) sürece dahil edilmesi, bilhassa daha sonra ateşkese uyulup uyulmadığını denetlemek için bu iki kurumdan gözlemci göndermeleri istenmesi halinde, Afrika kıtasına da süreçte daha büyük bir rol verilmesi anlamına geliyor. Sudan Silahlı Kuvvetleri üzerinde nüfuz sahibi olan Türkiye ve Katar da Dörtlü Grup’un genişletilmiş formülüne dahil edilebilir.

Sudan nihayet küresel ilginin ön sıralarına geri döndü fakat medyadaki bu ivmeyi somut bir ateşkese dönüştürmek, savaşan taraflar üzerinde diplomatik baskının devam etmesini gerektiriyor

2023'te imzalanan ve insani ateşkes çağrısı yapan anlaşmanın onaylanması amacıyla Suudi Arabistan'ın Cidde şehrinde arabuluculuk oturumları düzenlenmeli. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre Krallığın bu görüşmelere ev sahipliği yapması, Suudi Arabistanlıları ateşkese ulaşmayı kolaylaştırmak için bölgesel nüfuzlarını kullanmaya teşvik edecektir. Aynı zamanda Trump'ın bu dosyadaki çabalarından da faydalanılabilir. Tarafları ateşkes konusunda ikna etmek zor olacak ancak ateşkesi denetleyecek etkili bir mekanizma oluşturmak da benzer bir zorluğu temsil ediyor. İlk aşamada taraflar ağır silahların cephe hatlarından çekilmesi ve İHA kullanımının durdurulması konusunda sorumlu tutulmalı. Afrika Birliği saha gözlemcilerini görevlendirmeye hazırlanırken, ABD hava ve uydu araçlarını kullanarak bir doğrulama ve izleme sistemini koordine etmeli.

Genişletilmiş Dörtlü Grup, her türlü ihlalin, ifşa etme, mali varlıkların dondurulması ve başka ülkelere seyahatin yasaklanması da dahil olmak üzere her iki tarafa da uygulanacak aşamalı yaptırımlarla karşılanacağını açıkça belirtmeli. Diğer yandan Kongredeki her iki partinin liderleri de HDK’nin yabancı terör örgütleri listesine dahil edilmesini önerdi.

Geçmişte Washington'da yapılan görüşmeler Faşir felaketini önlemede başarısız olmuştu. Trump yönetimi bu sefer vekillerini dizginlemeleri için çatışmanın dış destekçileri arasında ortak bir baskı kampanyası düzenlemeye odaklanmalı. ABD'nin daha acil ikili öncelikleri olabilir, ancak Trump'ın çatışmaları bitirme taahhüdü ve bu konudaki bilinen ilgisi, uluslararası bir ateşkes anlaşmasının kapısını açabilir. Gerçek bir ilerleme elde etmek istiyorsa BAE ve Mısır liderlerini ciddi ve sürdürülebilir bir ateşkesi desteklemeye kişisel olarak ikna etmesi gerekiyor.

Sudan nihayet küresel ilginin ön sıralarına geri döndü fakat medyadaki bu ivmeyi somut bir ateşkese dönüştürmek, savaşan taraflar üzerinde diplomatik baskının devam etmesini gerektiriyor. Umut ile katliamların devam etmesini kabul etmek arasındaki denge nadiren bu kadar net olmuştur.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarfından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


Sudan ordusu: HDK'nin stratejik Babnusa kentine yönelik saldırısını püskürttük

Sudan Silahlı Kuvvetleri'ne bağlı 22. Piyade Tümeni'nin ana kapısının önünde Hızlı Destek Kuvvetleri mensupları duruyor (Reuters)
Sudan Silahlı Kuvvetleri'ne bağlı 22. Piyade Tümeni'nin ana kapısının önünde Hızlı Destek Kuvvetleri mensupları duruyor (Reuters)
TT

Sudan ordusu: HDK'nin stratejik Babnusa kentine yönelik saldırısını püskürttük

Sudan Silahlı Kuvvetleri'ne bağlı 22. Piyade Tümeni'nin ana kapısının önünde Hızlı Destek Kuvvetleri mensupları duruyor (Reuters)
Sudan Silahlı Kuvvetleri'ne bağlı 22. Piyade Tümeni'nin ana kapısının önünde Hızlı Destek Kuvvetleri mensupları duruyor (Reuters)

Sudan ordusu, ülkenin orta kesimindeki Batı Kordofan eyaletine bağlı stratejik Babnusa kentine Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) tarafından düzenlenen saldırıyı püskürttüğünü duyurdu.

Sudan ordusu, HDK’yı "uluslararası, bölgesel ve yerel kamuoyunu yanıltma yaklaşımını sürdürmekle" suçladı. HDK Komutanı Muhammed Hamdan Dagalo'nun (Hemedti) ateşkes ve tek taraflı ateşkes ilan etmesinin ardından, HDK güçleri Babnusa şehrini her gün topçu ateşi ve stratejik insansız hava araçlarıyla (İHA) hedef almaya devam etti.

Ordunun açıklamasında, "Dün şehre yeni bir saldırı başlattılar, kuvvetlerimiz bunu güçlü ve kararlı bir şekilde engelledi" denildi.

Ordu, "Silahlı kuvvetlerin uluslararası insancıl hukuka, sivilleri korumaya ve insani çalışmaları kolaylaştırmaya olan bağlılığını vurgulayarak, insani durumun krizi daha da kötüleştirecek askeri hareketler için bir bahane olarak kullanılmasına izin vermeyeceğini, devleti ve vatandaşları koruma görevini tam sorumluluk ve yetkiyle yerine getirmeye devam edeceğini" ifade etti.

HDK dün, Batı Kordofan Eyaleti'ndeki ordu karargahı olan Babnusa'daki 22. Piyade Tümen Komutanlığı'nın kontrolünü, yürüttükleri şiddetli çatışmaların ardından ele geçirdiklerini duyurdu.

HDK, bu ayın başından itibaren Babnusa kentine yönelik saldırılarını yeniden başlattı.