Moskova, Kiev’de Batı silahlarını takip ediyor

Ukrayna, Bahmut çevresindeki 20 km’lik bölgenin geri alındığını duyurdu. Rus parlamentosu, Konvansiyonel Silahlar Anlaşması’ndan çekilmek için oylama yaptı.

Rusya’nın dünkü saldırılarının ardından Kiev’de yangınlar çıktı. (EPA)
Rusya’nın dünkü saldırılarının ardından Kiev’de yangınlar çıktı. (EPA)
TT

Moskova, Kiev’de Batı silahlarını takip ediyor

Rusya’nın dünkü saldırılarının ardından Kiev’de yangınlar çıktı. (EPA)
Rusya’nın dünkü saldırılarının ardından Kiev’de yangınlar çıktı. (EPA)

Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, Batı’dan karşı saldırı başlatma planlarını desteklemek için ülkesine gelişmiş silahlar sağlanarak, operasyonları etkinleştirme konusunda daha fazla sözü aldı. Bu gelişmeyle birlikte Moskova askeri hamlelerini, Kiev’e sağlanan sistemleri hedef alacak şekilde genişletti. Luhansk yakınlarında İngiliz füzelerinin düşürüldüğünü duyurduktan bir gün sonra Rus kuvvetleri, Batının silah depolarına ve konuşlanma bölgelerine yönelik saldırıların yoğunlaştırılmasının bir parçası olarak ABD Patriot sisteminin imha edildiğini açıkladı.

Şarku’L Avsat’ın edindiği bilgilere göre askeri hareketlerin, Zelenskiy’nin Avrupa’ya yönelik geniş ziyaretinin ardından Batı’ya bir mesaj gönderme amaçlı olduğu düşünülüyor. Diğer yandan Zelenskiy, ziyareti sırasında Batı’dan güçlerini gelişmiş silahlarla desteklemeye devam etme sözü aldı.

Rusya, Ukrayna’nın başkentine 16 Mayıs’ta saldırı düzenledi. (AFP)
Rusya, Ukrayna’nın başkentine 16 Mayıs’ta saldırı düzenledi. (AFP)

Rusya Savunma Bakanlığı da dün kuvvetlerinin Ukrayna’daki askeri tesislere hassas güdümlü silahlarla saldırılar başlattığını duyurdu. Askeri bir açıklamaya göre ana hedef, Ukrayna silahlı kuvvetlerinin konuşlanma noktaları ve Batı ülkelerinden teslim edilenler de dahil olmak üzere mühimmat, silah ve askeri teçhizatın depolandığı alanlardı. Yapılan açıklamada “Saldırı hedefine ulaşıldı. Tespit edilen tüm hedefler vuruldu” ifadelerine yer verildi.

Savunma Bakanlığı, özellikle modern Kinjal hipersonik füze sistemi kullanarak yapılan nokta atışla ABD yapımı bir Patriot uçaksavar füze fırlatıcısının imha edildiğine dikkati çekti. Saldırıdan bir gün önce de Rusya, Ukrayna’ya teslim edilen İngiliz yapımı Storm Shadow füzesini düşürdüğünü açıklamıştı.

Rus ordusundan yapılan açıklamada, savaş cephelerinin birkaç eksende yoğunlaştığına işaret edildi. Bir askeri sözcü, Kupyansk yönüne güçlü bir saldırı düzenlendiğini bildirdi. Ayrıca Batı Kuvvetler Grubu birlikleri, Harkov bölgesinde düşmanın insan gücü ve teçhizatını vurarak, 5 sabotaj ve keşif grubunu ortadan kaldırdı. Bu çerçevede Ukrayna tarafından yaklaşık 60 kişinin öldüğü ve 4 aracın imha edildiği kaydetti.  

Krasno-Limansky ekseninde ise Rus füzeleri, Ukrayna kuvvetleri için bir operasyon merkezini imha etti. Yaklaşık 65 Ukraynalı asker ölürken, iki piyade savaş aracı ve bir Akatsiya kundak motorlu topçu sistemi imha edildi.

 Ukrayna askeri tatbikatları, Rus kuvvetlerinin mevzilerine yönelik bir karşı saldırının başlaması beklentisiyle pazartesi günü Çernihiv bölgesinde düzenlendi. (Reuters)
Ukrayna askeri tatbikatları, Rus kuvvetlerinin mevzilerine yönelik bir karşı saldırının başlaması beklentisiyle pazartesi günü Çernihiv bölgesinde düzenlendi. (Reuters)

Donetsk’te ise Savunma Bakanlığı, “Saldırı müfrezeleri, Artemovsk’un (Bahmut) batı mahallelerinde operasyonlarını sürdürdü ve şehri savunan güçleri birkaç bölgede geri çekilmeye zorladı” açıklamasında bulundu.

Ordu Sözcüsü’ne göre Rus kuvvetleri, Krasnoye kasabasında yoğun saldırılarla karşı karşıya kaldı. Sözcü, saldırıları ‘son derece zor’ olarak nitelendirirken, 4. motorlu tüfek tugayı askerlerinin de dün Ukrayna Silahlı Kuvvetlerinin 10 saldırısını püskürttüğünü dile getirdi. Moskova, Ukrayna tarafının bölgedeki kayıplarının 70’ten fazla asker, piyade savaş aracı ve 2 zırhlı personel taşıyıcı olduğunu bildirdi.

Ukraynalı askerler, pazartesi günü Dnipropetrovsk bölgesinde dronları kontrol etmek için eğitim aldı. (Reuters)
Ukraynalı askerler, pazartesi günü Dnipropetrovsk bölgesinde dronları kontrol etmek için eğitim aldı. (Reuters)

Ukrayna, 16 Mayıs’ta Bahmut’un kuzey ve güneyindeki 20 kilometrekarelik alanı Rus güçlerden geri aldığını duyurdu. Ukrayna Savunma Bakanı Yardımcısı Hanna Maliar, Telegram üzerinden yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı:

“Son günlerde güçlerimiz, Bahmut’un kuzey ve güneyinde yaklaşık 20 kilometrekarelik bir alanı özgürleştirdi. Düşman Bahmut’ta ilerlerken, şehri de toplarla tamamen yok ediyor.”

Söz konusu gelişmelerle eş zamanlı olarak Moskova tarafından atanan Donetsk Başkanı Denis Pushilin, Bahmut’un dış mahallelerine ek rezervlerin aktarıldığını açıkladı. Pushilin, bir kanal üzerinden yayınlanan bir röportajda, kanatlarda zor bir durum olduğunu ve bu eksenin düşmanın en aktif eylemi olabileceğini belirterek şunları syledi:

“Ukrayna açısından genel olarak Bahmut, en büyük sorun haline gelirken, doğal olarak şehirde ciddi önlemler aldık. Ancak ek kuvvetler aktarmaya başvurduk ve cephe tüm eksenlerinde takviye edildi. Oradaki durumun istikrara kavuşması gerektiğini düşünüyorum.”

Ayrılıkçı komutana göre şehirdeki durum, genel olarak halen gergin. Ancak Wagner grubunun savaşçıları ilerlemeye devam ediyor. Denis Pushilin ayrıca, “Ukrayna’da silahlı oluşumlar tarafından kontrol edilen konutların sayısı giderek azalıyor” şeklinde konuştu.

Rusya Savunma Bakanlığı tarafından pazartesi günü St. Petersburg’da, Donbass çatışmasına katılanları anmak için asılan bir fotoğraf. (AP)
Rusya Savunma Bakanlığı tarafından pazartesi günü St. Petersburg’da, Donbass çatışmasına katılanları anmak için asılan bir fotoğraf. (AP)

Pushlin, Wagner birimlerinin Artemovsk’un (Bahmut) batısındaki bir dizi binanın kontrolünü ele geçirmeyi başardığını söyledi.

Wagner lideri Yevgeny Prigozhin, dün savaşçılarıyla birlikte Bahmut’taki binaların enkazı arasında dolaştığını gösteren bir video yayınladı. Videoda, Bahmut’ta öldürülen bir ABD’liye ait olduğu iddia edilen bir ceset ve cesedin ABD vatandaşı olduğunu doğrulayan kimliği de görülüyor.

Bu çerçevede Rusya’nın Avrupa Kıtası’nda silahlanma kontrolü ve kuvvet konuşlandırmasını düzenleyen bu belgeye bağlılığını sona erdiren bir başkanlık kararnamesinin yayınlanmasından iki gün sonra Devlet Duması (Temsilciler), oybirliğiyle Rusya’nın Avrupa’da Konvansiyonel Silahlı Kuvvetler Antlaşması’ndan çekilmesine karar verdi.

Oylama sonuçlarının açıklanmasıyla birlikte kararın milletvekillerinin oy birliği ile alındığı anlaşılırken, milletvekilleri ise bu sonucu alkışlarla karşıladı.

Liberal Demokrat Parti (LDPR) lideri ve Devlet Duması Uluslararası İlişkiler Komitesi Başkanı Leonid Slutsky, kararın Rusya’nın güvenliğini sağlamaya yönelik ulusal çıkarlarına tam olarak uyduğunu söyledi.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin. (AP)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin. (AP)

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, belgeyi oylama için Devlet Duması’na sundu.

Silahlanma ve stratejik güvenlik dosyasından sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Ryabkov, kararı ‘tarihi’ olarak nitelendirerek, Moskova’nın ‘bu anlaşmaya asla geri dönmeyeceğini’ vurguladı. Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Dmitriy Medvedev ise Rusya’nın, ülkenin batı bölgeleri başta olmak üzere güvenliğini güçlendiren tüm bölgelere silah konuşlandırmak için çalışacağını söyledi. Medvedev, “Ülkenin güvenliğini güçlendirmemize kimse engel olamayacaktır” dedi.

Diğer yandan Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, ‘Rusya’nın askıda kalmış bazı sorunlarının’ çözülmemesi durumunda ‘tahıl anlaşmasının uzatılmayacağını’ açıkladı. Peskov, yaptığı basın açıklamasında, “Tahıl anlaşmasıyla ilgili temaslar devam ediyor. Ancak bu konuda hâlâ açık olan bazı sorular var” dedi.

Sözcü açıklamasında ayrıca “Anlaşmanın Rusya kısmıyla ilgili çok sayıda çözülmemiş soru var. Şu an bu anlaşmanın geleceği ve Batı’nın tahıl ve gübre tedariki konusunda ilerlenip ilerlenmeyeceği konusunda bir karar verilmesi gerekiyor” ifadelerini kullandı.

Karadeniz’de, ‘tahıl anlaşması’ kapsamında buğday taşıyan gemiler. (Reuters)
Karadeniz’de, ‘tahıl anlaşması’ kapsamında buğday taşıyan gemiler. (Reuters)

Peskov, tahıl anlaşmasını uzatma olasılıklarının olup olmadığı ve Rusya Devlet Başkanı’nın bu konuyu görüşmeyi planlayıp planlamadığı konusundaki bir soruya ise “Uygun karar alındığında sizi bilgilendireceğiz” şeklinde yanıt verdi.

Rusya, Türkiye, Ukrayna ve Birleşmiş Milletler (BM) temsilcileri tarafından geçen yıl 22 Temmuz’da imzalanan anlaşma, İstanbul’daki ortak koordinasyon merkezinin gemilerin hareketini koordine etmesi şartıyla, Ukrayna’nın tahıl, gıda ve gübrelerinin Karadeniz boyunca Odessa da dahil olmak üzere üç limandan ihracına yönelik mekanizmaları içeriyor. Rusya ile ilgili kısım, Rusya’dan gübre ve tahıl nakliyesi için tesisleri kapsıyor. Tanker gemilerinin ve Rus limanlarının hareketine uygulanan kısıtlamaların bir kısmını kaldırmanın yanı sıra Rus bankalarına uygulanan cezaların bir kısmının azaltılması öngörülüyor. Moskova, anlaşmanın bu kısmına uyulmadığını söylüyor ve anlaşmanın yeni bir uzantısını onaylamak için uygulanmasını talep ediyor.

Moskova, mart ayında anlaşmayı 18 Mayıs’a kadar 60 günlük bir süreliğine uzatmayı kabul etmiş, şartlarının yerine getirilmemesi halinde ek bir uzatmayı kabul etmeyeceği tehdidinde bulunmuştu. Ukrayna ise anlaşmayı 120 gün daha uzatma konusunda ısrar ediyor.



Putinizm Batı'nın korktuğu gibi kalıcı bir tehdide dönüşür mü?

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Moskova'nın merkezindeki Kremlin Duvarı önünde düzenlenen miting sırasında konuşma yaparken (AFP)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Moskova'nın merkezindeki Kremlin Duvarı önünde düzenlenen miting sırasında konuşma yaparken (AFP)
TT

Putinizm Batı'nın korktuğu gibi kalıcı bir tehdide dönüşür mü?

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Moskova'nın merkezindeki Kremlin Duvarı önünde düzenlenen miting sırasında konuşma yaparken (AFP)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Moskova'nın merkezindeki Kremlin Duvarı önünde düzenlenen miting sırasında konuşma yaparken (AFP)

İnci Mecdi

Önümüzdeki yıllarda Rusya'nın siyasi hayatı ‘yeni Putinizm’ tarafından şekillendirilecek gibi görünüyor. Peki, Batı bunun karşısında nasıl bir tutum sergileyecek?

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, bu ayın başlarında yapılan başkanlık seçimlerini oyların yüzde 87,2’sini alarak kazandı. Putin’in muhalifleri, baskılar ve kısıtlayıcı genel atmosfer nedeniyle seçim arenasından uzak dururken, anketler Putin’in ‘büyük bir halk desteğine’ sahip olduğunu gösterdi.

Almanya merkezli istatistik şirketi Statista'nın yayınladığı son verilere göre Putin'in popülaritesi geçtiğimiz şubat ayında yüzde 86'ya ulaştı. Aynı veriler, 10 Rus'tan 8’inin Putin’i desteklediğini gösterirken rakamlar, Putin’in popülaritesinin Ukrayna savaşı öncesine kıyasla arttığını ortaya koydu.

Batı'nın Rusya'ya hem Ukrayna'daki savaşa, hem de öncesinde 2008 yılında Gürcistan’daki savaşa ve 2014 yılında Kırım Yarımadası'nı ve Sivastopol şehrini ilhakına yanıt olarak uyguladığı yaptırımlara rağmen Putin’e birinci başkanlık döneminin başladığı 2000 yılından bu yana verilen en yüksek destek oranı yaklaşık yüzde 88 olarak kayıtlara geçti. Rus halkının Putin’e verdiği destek oranı sonraki yıllarda da yüksek olarak devam etti.

Şu an 71 yaşında olan Putin, 2030 yılına kadar iktidarda kalacağı yeni başkanlık dönemine başladı. Bunun yanında Putin, 2020 yılında yapılan anayasa değişikliğine göre 2036 yılına kadar iktidarda kalabilecek.

Doğal olarak birçok kişi, otuz yılı aşkın bir süre iktidarda kaldıktan sonra Putin'in yerini kimin alacağını merak ediyor? Ancak bu soru, özellikle gözlemcilerin ‘Putinizm’ olarak tanımladığı sürecin devam etmesi çerçevesinde Rusya’nın Putin'den sonra nasıl bir rejim olabileceği gibi daha acil cevap bulunması gereken sorulardan kaynaklanıyor. Peki Rusya, Batı'nın sonsuza dek mücadele etmesini gerektirecek şekilde Doğu'dan gelen tehdit olarak kalmaya devam edecek mi?

Putinizm kalıcı

Gözlemciler, Rus liderin yirmi yılı aşkın süredir devam eden iktidarı boyunca, kendisi iktidardan ayrıldıktan sonra da kalıcı olacak bir rejim kurduğunda hemfikirler ve bu rejime ‘Putinizm’ adını verdiler.

Washington'daki Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi (CSIS) araştırmacılarına göre Putin, Rusya'nın büyüklüğü, istisnacılığı ve Batı'ya karşı tarihi mücadelesi sayesinde güçlenen emperyal bir ulus devlet fikrini destekleyen 'Putinizm' ideolojisini kurdu.

CSIS tarafından geçtiğimiz yıl eylül ayında yayınlanan "Putinizmin İdeolojisi: Sürdürülebilir mi?" başlıklı araştırmada Putin'in ideolojisinin temel dayanağını oluşturan devlet doktrininin, güçlü, istikrarlı bir devlete saygı duyma ve Rusların Rus olmasına izin verme temeline dayandığını ve bu devletin istisnacılık ve geleneksel değerlere bağlı olduğu belirtildi.

Araştırmaya göre bir diğer temel dayanak ise Batı karşıtlığı ve bu dayanak Rusya'nın istisnacılığıyla birleştiğinde; Rusya merkezli çok kültürlülüğü, geleneksel aileyi ve cinsiyet rollerini koruyan, materyalizme ve bireyciliğe karşı bekçilik yapan büyük bir güç ve medeniyet devleti olarak Rusya'nın ‘mesihçi fikrini’ teşvik ediyor.

Bu ideoloji, felsefi metinlerde açıkça ifade edilmese de çoğu zaman atıflar, semboller ve popüler kültür tarafından özümsenir. Bu durum daha az eğitimli insanlar için esnek ve benimsenmesinin kolay hale gelmesini sağlar.

Araştırma, Putin'in ideolojisinin esnekliğinin ve yaydığı anlatıların basitliğinin ‘yakın bir gelecekte yok olmayacağını, hatta Ruslar arasında daha da yerleşebileceğini’ öne sürüyor. Bu da Putin, ister yaşlılığa bağlı olarak isterse askeri darbe nedeniyle iktidardan uzaklaşsa bile, Putinizmin devam edeceği anlamına geliyor. Gözlemciler ayrıca Rusya'nın siyaset ve ekonomi çevrelerindeki seçkinlerinin ‘iktidarın Putin'den, Putin'e benzeyen başka bir kişiye devredilmesini’ sağlayacaklarını düşünüyor.

Moskova Ekonomik ve Sosyal Bilimler Yüksekokulu öğretim görevlisi Nikita Shavin, yaptığı değerlendirmede “Bir rejim için daha gerçekçi ve dolayısıyla tehlikeli olan, rejimi içeriden kurtarma ve normalleştirme girişimleridir” ifadelerini kullandı.‘Putin'siz Putinizm' gibi bir senaryo, yalnızca söz konusu seçkinler için değil, aynı zamanda son yıllardaki ekonomik başarılardan büyük ölçüde memnun olan Rus nüfusunun büyük bir kesimi için de çekici görünebilir. Putin yönetimi askeri başarısızlıklarını baskılayıcı ve istikrarsızlaştırıcı histerik tutumlarla ve irrasyonel ekonomik davranışlarla telafi etmeye çalışırken, böyle bir alternatife olan talepte doğal olarak artış oldu.

Putinizmin Putin olmadan da devam edeceği tahmin edilirken ‘Bu, Rusya’nın NATO'nun doğu kanadına yönelik tehdidinin devam ettiği anlamına mı geliyor?’ sorusu halen cevap bekliyor.

Orta ve Doğu Avrupa yıllarca, Rusya’nın zayıf olduğu 1990'lı yıllarda bile Rusya'nın gölgesinde yaşadı. Polonya, Çek Cumhuriyeti ve Macaristan'ın NATO'ya üye olmasına karşı çıkmadı. Rusya'ya dair korku, tarihten gelen bir travmadan ve onlarca yıllık hakimiyetin ve sert siyasi, askeri ve ekonomik tutumların bıraktığı izden kaynaklanıyordu. Ardından, Gürcistan ve Ukrayna'da olduğu gibi komşularına karşı ya korkutarak ya da doğrudan ordusunu kullanarak baskı uygulayan saldırgan eylemlere başlayan Putin dönemi geldi. Gözlemcilere göre bu dönem, ulusal emperyalist devlet fikrini kanıtlamada Putinizmin temel direklerinden biriydi.

Üç jeostratejik hedef

Avrupa Politika Analizi Merkezi’nin (CEPA) geçtiğimiz şubat ayında ev sahipliğini yaptığı sempozyumda, araştırmacılar, Rusya'nın üç jeostratejik hedefe kalıcı olarak bağlı göründüğünün altını çizdiler. Araştırmacılara göre bu üç jeostratejik hedeften ilki, eski Rus İmparatorluğu üzerindeki bölgesel, siyasi, ekonomik ve askeri hakimiyet. İkincisi, Batılı güçlerin Rusya’nın bu hegemonyasını engelleyen kurumlarını ve yapılarını (bu ister askeri uyum olsun ister Avrupa projesinin, Kuzey Atlantik projesinin ve NATO'nun bütünlüğü olsun, ister ekonomik güç yapıları olsun) zayıflatmaktır. Çünkü Batı’nın Rusya’ya uyguladığı yaptırımlar etkili oluyor ve Rus politikasını engelliyor. Üçüncüsü ise içerideki baskıcı ortamın uluslararası çatışmayla birleşmesi. Kremlin bu sayede uluslararası ve jeopolitik çatışmayı, iç siyasi ve ekonomik hegemonyayı dayatmak ve aynı zamanda esasen tüm Rus sistemini silahlandırmak için kullanabiliyor.

ABD'nin Virginia eyaletindeki Regent Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olan Robert F. Schwarzwalder, Putinizmin seçkinlerden oluşan devlete, hükümete ve toplumsal yaşamın tüm yönlerine ‘milletin genel gerçekliği’ olarak baktığını söylerken, Putinizmi, Nazizme ve Marksizme benzetti. Hem Nazizm hem de Marksizm aileyi, kiliseyi, orduyu, ekonomiyi ve diğer her alanı kontrol ediyordu. Schwarzwalder’e göre Putin de Rusya'yı, tüm ulusun kendi ideolojisine karşı çıkmadan hareket ettiği bir varlık olarak görüyor.

Schwarzwalder, Putin’in bir Ortodoks Hıristiyan olmasına rağmen gerçek inancının, Rusya'nın benzersiz bir dini ve siyasi varlık olduğuna dair belirsiz bir inanca dayandığını söyledi. Şarku'l Avsat'ın Independent Arabia'dan aktardığı analize göre daha önce de bir araştırmacı Putin ile ilgili “Rus halkının kimliğine ve yüzyıllar boyunca değişmeyen değerlerine inanıyor” diye yazmıştı. Bu daha çok vatanseverliğin ötesinde, anavatan Rusya’nın uluslar topluluğu arasındaki benzersizliğini ve üstünlüğünü vurgulayan kibirli bir milliyetçilik. Bu aynı zamanda Putin'in barışçıl bir komşuya yönelik haksız, kanlı saldırıyı neden meşrulaştırabildiğini de açıklıyor. Zira Rus halkının tek devlet çatısı altında bir araya gelmesi, isteseler de istemeseler de bir ananın dağılan evlatlarını bir araya getirme meselesidir.

Schwarzwalder ve diğer araştırmacılar, Rusya'nın ‘başa bela olmaya devam edeceğine’ inanıyor ve bu yüzden sakin ve kararlı bir şekilde “ABD ve müttefikleri savunmalarını güçlendirmeli” diyorlar. Schwarzwalder ve diğer araştırmacılara göre ABD ve müttefiklerinin aynı zamanda Putin'e (ve ondan sonra gelecek olanlara) Rusya'nın başka bir ülkeye yapacağı herhangi saldırının ‘rejiminin toparlanmakta zorlanacağı bir darbeyle karşılanacağını’ öğretmeleri de gerekiyor.

CEPA ve Tufts Üniversitesi'nden Pavel Luzhin, Rusya'nın yenilgiden kaçamayacağını belirterek, “Çünkü bu, Rusya-Ukrayna savaşı meselesi değil, Avrupa ülkelerinin, ABD’nin, demokrasinin ve dünyanın güvenliği meselesi” değerlendirmesinde bulundu.

King's College London'da (KCL) öğretim görevlisi ve Washington merkezli Quincy Enstitüsü'nde Avrasya Programı direktörü olan Anatole Levin, Ukrayna'da devam eden savaşa rağmen, NATO ile Rusya'nın istenmeyen bir çatışma sonucu savaşa girme riskinin arttığını düşünüyor. Levin’e göre Rusya, daha doğrusu Putinizm, Avrupa Birliği'ne (AB) ve NATO'ya geniş çaplı bir saldırı başlatma niyetinde olmadığından Avrupa için ciddi bir tehdit oluşturmuyor. Putin, son olarak ABD'li televizyon sunucusu Tucker Carlson'a verdiği röportajda, NATO Rusya'ya saldırmadığı sürece Rusya'nın da NATO'ya saldırmayacağını birkaç kez vurguladı.

Putinizm tehlikesini abartmak

Putin'in açıklamalarının doğruluğunun en azından nesnel olmak üzere bir dizi nedeni olduğunu düşünen Levin’e göre Rusya’nın, sanılandan ve Putin'in savaş öncesinde tahmin ettiğinden çok daha zayıf bir askeri güç olduğunun ortaya çıktığını söyledi. Ukrayna'daki savaşı hızlı bir şekilde çözememesinin yanı sıra, Rus ordusunun mevcut ilerleme ve elde edilen başarılara rağmen 2022 yılı boyunca kayıplar vermesi ve Ukrayna’nın Rus Donanması’nın Karadeniz Filosuna ağır darbe indirmesi bunu net bir şekilde ortaya koydu. Putin'in nükleer silah kullanma tehditleri ABD ve NATO'yu Ukrayna'ya doğrudan müdahale etmekten caydırmayı amaçlasa da Rus hükümeti, NATO'ya karşı hamleleri konusunda NATO’nun Kiev'e sağladığı muazzam yardıma rağmen şimdiye kadar oldukça temkinli davrandı.

Rusya'nın Batı'nın düşündüğü gibi bir tehdit olmadığını düşünen Levin, bu düşüncesini şu sözlerle teyit etti:

“NATO'nun genişlemesi konusu ilk kez 1990'lı yılların ortalarında gündeme geldi. Rus yetkililer, gazeteciler ve dış politikanın öncüleri bana Doğu Avrupa'yı ve hatta Baltık ülkelerini pek umursamadıklarını söylediler. Korkuları şey, NATO'nun nasıl bir tutum sergileyeceğini bilememesi ve Ukrayna’yı tamamen ele geçirmekle tehdit etmesi durumunda Rusya ile savaşmak zorunda kalacak olmasıydı.”

İngiliz profesör, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Geçtiğimiz otuz yıl içinde hiçbir Rus kurumu bana Moskova'nın Polonya'ya saldırabileceğini söylemedi. Baltık ülkeleriyle ilgili olarak konunun gündeme getirildiği tek zaman, Litvanya'nın Rusya'nın Kaliningrad bölgesini ablukaya aldığı dönemdi.”

Levin, bu yüzden Rusya’ya yalnızca askeri bir perspektiften bakmak yerine Putin'in barış görüşmeleri ve itidalli, bilgece, Avrupa’nın ​​çıkarına ve gerçekçi diplomasi önerisinin kabul edilmesini savunuyor.

“Neoputinizm”

Öte yandan Nikita Shavin, önümüzdeki yıllarda Rus siyaset sahnesini şekillendirecek olan ‘neoputinizm’ ya da ‘neo-Putinizm’den bahsetti. Shavin’e göre Rus oligarkları, devlet bürokratlarını ve savaştan ve ekonomik zorluklardan bıkan ama aynı zamanda radikal değişime hazır olmayan vatandaşları birleştirmeyi başaran neo-Putinizm, Putin'in iktidarına yönelik en ciddi iç tehditlerden birini oluşturuyor.

Neo-Putinizmin savaşı sona erdirmek ve iktidarı değiştirmek için itici güç olma potansiyeline sahip olduğunu söyleyen Shavin, bunun işaret ettiği belirsizliğe rağmen Putin’in iktidarını baltaladığını ve onu içeriden böldüğünü belirtti. Shavin’e göre Ukrayna savaşı devam ederken neo-Putinizm giderek daha fazla savaş karşıtı bir tutum sergilemeye başlayacak ve diğer savaş karşıtı güçlerle ortak zemin arayışına girecek. Neo-Putinizmin o an için doğal bir müttefik olacağını vurgulayan Shavin, “Neo-Putinizm, diğer savaş karşıtı güçlerle birleşerek ideolojik bir biçim alabilir ve Putin iktidarına uygun bir alternatif haline gelebilir” değerlendirmesinde bulundu.

*Bu makale Şarku’ Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.