Atatürk hilafeti kaldırdı... Talipler yarıştı

Sultan Vahdettin, 17 Kasım 1922'de Dolmabahçe Sarayı'ndan ayrılırken. (Getty)
Sultan Vahdettin, 17 Kasım 1922'de Dolmabahçe Sarayı'ndan ayrılırken. (Getty)
TT

Atatürk hilafeti kaldırdı... Talipler yarıştı

Sultan Vahdettin, 17 Kasım 1922'de Dolmabahçe Sarayı'ndan ayrılırken. (Getty)
Sultan Vahdettin, 17 Kasım 1922'de Dolmabahçe Sarayı'ndan ayrılırken. (Getty)

Sami Mubayyıd

"Halifelik kaldırıldı." Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, 3 Mart 1924'te bu güçlü sözlerle, son resmi İslam halifeliğini kaldırdı. Bu, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin (TBMM) Türkiye'nin cumhuriyete dönüştüğünü ve Osmanlı İmparatorluğu'nun Birinci Dünya Savaşı'ndaki yenilgisinden beş buçuk yıl sonra sona erdiğini ilan etmesinden sadece dört ay sonra gerçekleşti. Halifenin bazı görevleri, sorumlulukları ve kalan parası TBMM’ye devredildi. Bir zamanlar İslam birliği ve gücünün sembolü olan halifelik, şimdi neredeyse sembolik ve önemsiz bir dini otorite haline geldi.

Osmanlı Padişahı’nın ihtişamı ve gücü, 1920'lerin başlarında yok olmaya başlamıştı. Atatürk, padişah unvanını da kaldırdı. Son Padişah, Kasım 1922'de görevden alınan 6. Mehmed (Vahdeddin) oldu. Ordusu yenildi ve hüküm sürdüğü imparatorluk yok edildi. Batılı güçler, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra başkentini işgal etti. Eskiden İspanya ve Hindistan'daki Müslümanlar arasında büyük saygı gören mağlup halife, İngiltere ve Fransa'nın emirlerine boyun eğmek zorunda kaldı.

Sultan Vahdeddin. (Corbis/Getty)
Sultan Vahdeddin. (Corbis/Getty)

Sultan Vahdeddin, Anadolu'nun bazı bölgelerini, Suriye ve Irak'ın tamamını ve müttefiklerin tüm mahkumlarını serbest bırakmak zorunda kaldı. Halife ayrıca Osmanlı İmparatorluğu'nun ünlü demiryolu ve telgraf hatlarının kontrolünden de vazgeçti. Sultan Vahdeddin, İstanbul'daki tahtından bir İngiliz gemisine binerek Malta'ya gitti ve asla geri dönmemesi emredildi. Dünyadan ve İslam halifeliğinden tüm izlerini kaybetti. İki gün sonra, amcasının oğlu, Veliaht Abdülmecid, Müslümanların halifesi olarak ilan edildi. Ancak Sultan unvanını taşımadı. Atatürk 1924 yılının mart ayında onu da devirdi. Sultan Vahdeddin, İtalya Rivierası'na sürgün edildi ve Mayıs 1926'da öldüğünde naaşı uçakla Şam'a götürüldü. Türkiye devlet hazinesi boştu. Bu yüzden naaşı, o zamanlar Suriye Cumhurbaşkanı olan Ahmed Nami'nin özel parasıyla taşındı ve defnedildi. Ahmed Nami, aynı zamanda Sultan 2. Abdülhamid’in damadıdır.

Osmanlı Padişahı’nın ihtişamı ve gücü, 1920'lerin başlarında yok olmaya başlamıştı. Atatürk, Padişah unvanını da kaldırdı. Son Padişah, Kasım 1922'de görevden alınan 6. Mehmed'di (Vahdeddin). Ordusu yenildi ve hüküm sürdüğü imparatorluk yok edildi.

Atatürk'ün danışmanlarından bazıları, halifeliğin, padişahlığın otoritesinden ayrılarak korunabileceğini öne sürerek halifeliğin kaldırılmaması için kendisine tavsiyede bulunmuşlardı. Padişahın ilahi otoritesinden kurtulmak bir şeydi, ancak Sultan Vahdeddin’in taşıdığı unvanı kaldırmak tamamen farklı bir şeydi. Atatürk'ün danışmanları, hilafetin korunmasının yeni Türkiye Cumhuriyeti'nin çıkarlarına hizmet edeceğini ve dünyadaki Müslümanları otoritesi altında birleştireceğini savundu. Halifenin dini otoritesini Vatikan'ın Katoliklik üzerindeki kontrolüne benzetiyorlardı. Cumhuriyet ve hilafet bir araya gelemeyeceği için hilafetin cumhuriyetle keskin bir çelişki içinde olduğuna inanıyordu. Yeni anayasaya göre Türk halkı yasama kaynağıydı, halife değildi.

Atatürk'ün kararı, eskiden halifenin tebaası olan dünyanın her yerindeki Müslümanlar tarafından hoş karşılanmadı. Birçoğu hilafeti kurtarmaya çalıştı ancak çok az başarı elde ettiler. Örneğin, 1919'da Hindistan'da Halifelik Hareketi kuruldu. Bu hareket, Büyük Britanya'ya baskı yapmak için dünya çapında İslami bir destek toplamaya çalıştı. Hareket, Mahatma Gandhi de dahil olmak üzere birçok önemli kişiyi sosyal etkinliklerine çekmeyi başardı. Ancak hareket uzun sürmedi ve diğer halifelik çağrıları gibi başarılı olamadı. Cezayir direnişinin lideri Emir Abdulkadir el-Cezairi'nin torunu olan, önde gelen Cezayir Emiri Said el-Cezairi, Şam'da hilafet hareketini kurdu ancak 1920'lerin sonunda o da dağıldı.

Fotoğraf Altı: Halife unvanını isteyen Kral 1. Fuad. (Hulton Archive/Getty )
Halife unvanını isteyen Kral 1. Fuad. (Hulton Archive/Getty )

Mısır Kralı I. Ahmed Fuad, halifelik için aday olanlardan biriydi. Diğer aday ise Mekke Emiri ve Hicaz Krallığı'nın kralı olan Şerif Hüseyin bin Ali idi. Şerif Hüseyin, kendisini son Osmanlı halifesinin doğal varisi ilan etti ve ailesinin soyunun Hz. Muhammed'e kadar dayandığını savundu. Şerif Hüseyin, 11 Mart 1924'te, halifeliğin Türkiye'de kaldırılmasından sadece iki hafta sonra, Müslümanların boşta kalan halifeliği için adaylığını açıkladı.

Ancak bir yıl sonra, Kral Abdülaziz el-Suud, Şerif Hüseyin'in yönetimini ortadan kaldırdı ve onu Kıbrıs'a sürgün etti. Şerif Hüseyin'in halifeliği talep etmesi, siyasi rolünün kaybolmasıyla birlikte ortadan kalktı. Mısır Kralı, 25 Mart 1924'te İslam'ın geleceğini tartışmak için kapsamlı bir İslam konferansı düzenlemeye çağırdı. Konferansın amacı, Mısır Kralı'nın el-Ezher'den halife unvanını almasını destekleyen bir girişimi olan İslam dünyasını arkasında birleştirmekti. Ancak, girişimi Şerif Hüseyin'in girişimi gibi başarısız oldu.

Bu sorun, sonraki yüzyılda da ortadan kalkmadı. 2007 yılında Gallup tarafından yapılan bir kamuoyu araştırması, ankete katılan Müslümanların yüzde 65'inin İslam devletlerinin hilafet altında birleşmesini istediğini ortaya koydu. ABD Başkanı George W. Bush'un konuşmalarında hilafetten 15 kez, bir konuşmada ise dört kez bahsedildi. ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney, El Kaide'nin ‘hilafeti yeniden kurmak istediği’ konusunda uyardı. Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, El Kaide'nin ‘mevcut İslami rejimlerin yerini alacak bir hilafet kurmak istediğini’ ekledi. Bu arada İngiliz Genelkurmay Başkanı Sir Richard Dannatt, İslamcıların gözlerini uzun vadeli ‘tarihi İslami Hilafeti yeniden kurmak’ hedefine diktikleri için Afganistan'da İngiliz kuvvetlerine ihtiyaç olduğunu açıkça belirtti. ABD Temsilcisi Ellen West, de Ağustos 2011 yaptığı açıklamada "Arap Baharı denilen şeyin, İslami hilafeti yeniden kurmanın ilk aşaması olduğu kadar, demokratik bir hareketle hiçbir ilgisi yoktur" demişti.

Bu sorun, sonraki yüzyılda da ortadan kalkmadı. 2007 yılında Gallup tarafından yapılan bir kamuoyu araştırması, ankete katılan Müslümanların yüzde 65'inin İslam devletlerinin hilafet altında birleşmesini istediğini ortaya koydu. ABD Başkanı George W. Bush'un konuşmalarında hilafetten 15 kez, bir konuşmada ise dört kez bahsedildi. ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney, El Kaide'nin ‘hilafeti yeniden kurmak istediği’ konusunda uyardı.

Ekim 2011’de Tunus'ta gerçekleştirilen Arap Baharı'nın ardından yapılan seçimlerde kazanan Müslüman Kardeşler'in genel sekreteri Hammadi Cibali, "İnşallah biz altıncı halifelik dönemini yaşıyoruz" dedi. Altıncı halifelikten kastettiği, ilk dört halife (Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali) ile Emevi hanedanından olan beşinci halife Ömer bin Abdulaziz'dir. Müslüman Kardeşler lideri Raşid Gannuşi de halifeliğin Müslümanların ortak umudu ve arzusu olduğunu söyledi. Kıdemli Suriyeli araştırmacı Satih el-Husari'ye bir keresinde 1948 Savaşı’nda yedi Arap ordusunun neden İsrail'i yenemediği sorulduğunda, bunun ortada yedi ordu bulunmasından kaynaklandığını söyledi. İslam devletinin işlerini yönetmek için bir ordu ve bir hilafet kurulmasına ihtiyaç vardı.

Ebu Bekir el-Bağdadi, sahte ve geçersiz bir halifelik görevini üstlendi

Mustafa Kemal Atatürk'ün halifeliği kaldırmasının üzerinden tam 90 yıl geçtikten sonra, ilk ciddi hilafet adayı ortaya çıktı. Iraklı bir Sünni İslamcı olan İbrahim Avvad İbrahim el-Bedri (daha çok Ebu Bekir el-Bağdadi olarak bilinir), 29 Haziran 2014'te Irak ve Suriye'de bir halifelik ilan etti. Sözcüsü, Ebu Bekir el-Bağdadi'nin ‘Halife İbrahim’ unvanını alacağını ve hilafetin yeniden kurulduğunu duyurdu.

20 Eylül 2014'te, 120'den fazla Sünni din adamı, Ebu Bekir el-Bağdadi'ye açık bir mektup imzaladı ve onu Kur’an-ı Kerim ve Sahih Hadis'in yanlış yorumlamasıyla suçladı. Mektupta, "İslam'ı sertlik, zulüm, işkence ve cinayet dini olarak yorumlayarak İslam'ı yanlış yorumladınız. Bu büyük bir hatadır ve İslam'a, Müslümanlara ve tüm dünyaya bir hakarettir" ifadelerine yer verildi.

Fotoğraf Altı: DEAŞ terör örgütü halifesi Ebubekir el-Bağdadi. (Getty)
DEAŞ terör örgütü halifesi Ebubekir el-Bağdadi. (Getty)

Fransa'da bir camide binlerce Müslüman, “Biz bunu kabul etmiyoruz” demek için toplandı. Mısır’daki Daru’l İfta, DEAŞ’ı ‘Irak ve Suriye'deki El Kaide ayrılıkçıları’ olarak adlandırdıkları bir fetva yayınladı. Ekim 2014'te, İngiliz İslami kuruluşları Britanya İslam Topluluğu, İngiliz Müslümanlar Derneği ve Müslüman Barolar Birliği, DEAŞ’ı İslam dışı devlet’ olarak adlandırmayı önerdi.

Batılı gazeteciler, İslam hakkında yeterli bilgiye sahip olmadıkları için genellikle el-Bağdadi'yi yanlışlıkla İslam'ın ilk halifesi olan Ebu Bekir es-Sıddık'ın halefi olarak tanımlarlar. Bu hem gazetecilerin hem de okuyucularının tarihini bilmemesinden kaynaklanmaktadır. Bu nedenle, 2014 yılındaki birçok haber raporunda yer alan ‘İslam hilafeti, Hz. Muhammed'in 632 yılındaki ölümünden sonra kuruldu ve 1924 yılında Birinci Dünya Savaşı'nın ardından Mustafa Kemal Atatürk tarafından kaldırıldı’ şeklindeki tarihsel özete kimse itiraz etmedi. Kasıtlı veya kasıtsız olarak yapılmış olsun, bu yanlış argüman, Ebu Bekir el-Bağdadi'nin Ebu Bekir el-Sıddık'ın ve Ömer ibn el-Hattab, Ali ibn Ebi Talib gibi büyük adamlardan oluşan bir hanedanın ve Kanuni Sultan Süleyman, Abdülmecid ve Abdülhamid gibi Osmanlı padişahlarının doğal halefi olduğunu gösteriyor.

Müslüman Sünnilerin çoğuna göre, Hz. Muhammed'in arkadaşı, komşusu ve en güvendiği sahabe olan Ebu Bekir es-Sıddık, 632 yılında ilk halife oldu. Ona ‘Resulullah'ın halifesi’ unvanı verildi. Sünniler, halifenin, İslam'ın doğum yeri olan Mekke'nin güçlü kabilesi Kureyş veya herhangi bir yan kolundan doğrudan soyundan gelmesi gerektiğini ve oy birliğiyle (şura) seçilmesi gerektiğini savunur. Hz. Muhammed de Kureyş'in Beni Haşim koluna mensuptu. Ancak, İslam'ın Hanefi mezhebi, halifenin Kureyşli olmayanlar tarafından da seçilebileceğini söyler. Bu, Osmanlı padişahlarının İslam imparatorluğunu nasıl yönettiğini açıklar. Osmanlı padişahlarının hiçbiri Mekke'nin soylularından değildi. Şii Müslümanlar ise halife olmak için birinin Mekke'nin soylularından olması yeterli olmadığını, potansiyel rakiplerin Hz. Muhammed'in soyundan, yani Ehl-i Beyt'ten gelmesi gerektiğini savunur. Bu, Ebu Bekir el-Bağdadi'nin, bir açıklama yaptığında veya kamuoyunun önüne çıktığında kullandığı iki önemli ek ismin nedenini açıklar. İlk unvan ‘Kureyşli’ (Kureyş'ten), ikinci unvan ise ‘Haseni’ (Hz. Muhammed'in torunu Hz. Hasan'ın soyundan). Batılı gazeteciler ve gayrimüslimler, pratik nedenlerle genellikle bu iki unvanı göz ardı etme eğilimindedir. Ancak DEAŞ medyası, Ebu Bekir el-Bağdadi'den bahsederken her zaman bu iki aidiyeti belirtir.

Hilafet koşulları: Kimler halife olabilir?

Hilafet şartları, soyundan bağımsız olarak oldukça açıktır. Halifenin bir erkek ve Müslüman olması gerekir. Halifenin Müslüman kitlelere namaz kıldırması gerekiyordu. İslami geleneklere göre kadınlar liderlik pozisyonlarını üstlenemezler, hatta bir camide erkeklere ayrılmış bölümde görünemezler. Halife İslam hakkında bilgili olmalıdır. Adaletli, güvenilir ve yüksek ahlaka sahip olması gerekir. Ayrıca fiziksel ve ruhsal olarak sağlıklı, cesur ve milletini düşmanlarından koruma yeteneğine sahip olmalıdır. Sünniler, halifenin, İslam hukuku sınırları içinde ‘adaletle’ hüküm vermesi beklenen bir dünyevi hükümdar olduğu konusunda hemfikirdir. Bir fakih tarafından onun adına hazırlanması beklenen yasaları onaylamakla ve vatandaşların bunları takip etmesi gerekir. Ancak halifenin gücü Kur’an-ı Kerim hukukunun üstünde değildir. Kur’an-ı Kerim öğretilerini ihlal ederse, Şura Konseyi tarafından sorguya çekilebilir. Şura Meclisi, devlet işlerini tartışmak ve İslam ümmeti adına kararlar almakla görevli eğitimli insanlardan oluşan küçük bir gruptur. Halifenin görevden alınmasının gerekçelerinden biri, örneğin, Müslümanları namaza çağırmamasıdır.

Mustafa Kemal Atatürk'ün halifeliği kaldırmasının üzerinden tam 90 yıl geçtikten sonra, ilk ciddi hilafet adayı ortaya çıktı. Iraklı bir Sünni İslamcı olan İbrahim Avvad İbrahim el-Bedri (daha çok Ebu Bekir el-Bağdadi olarak bilinir), 29 Haziran 2014'te Irak ve Suriye'de bir halifelik ilan etti. Sözcüsü, Ebu Bekir el-Bağdadi'nin ‘Halife İbrahim’ unvanını alacağını ve hilafetin yeniden kurulduğunu duyurdu.

İlk halife Ebu Bekir es-Sıddık'ın 634 yılındaki ölümünden sonra, yerine Ömer bin Hattab halife seçildi. Ömer bin Hattab, İslam tarihinde olağanüstü bir şahsiyetti. Bilge, adil ve dindar biriydi ve yüksek siyasi zekaya sahipti. Ömer bin Hattab konuşurken, sözleri yasalara dönüşürdü ve bunlar Müslümanların nesiller boyunca aktardığı sözler olurdu. Aynı zamanda Peygamber'in eski bir arkadaşı ve eşi Hz. Hafsa'nın babasıydı. ‘Resulullah'ın halifesinin halifesi’ ifadesindeki tekrar yerine Ömer bin Hattab, ‘Müminlerin Emiri’ unvanını aldı. Bu unvan, kendisi ve halefleri Osman bin Affan ve Ali bin Ebu Talib'in de unvanı oldu. Her ikisi de Mekke'nin soylularındandı ve Peygamber'in kızlarıyla evliydiler. Sünni hadislere göre Peygamber ilk dört halifeyi ahirette cennetle müjdelemiştir. Bu müjde, Peygamber'in ne ilk eşi olan sevgili eşi Hatice ne kızı Fatıma ne de en sevdiği eşi Ayşe de dahil olmak üzere hiçbir yakınına verilmedi. Bu halifelerin tarihi, İslam dünyasının kalbinde yer almaktadır. Ebu Bekir el-Bağdadi, bu tarihi ezbere biliyordu. İlk dört halife, her Müslümanın takip ettiği ideal bir örnektir ve el-Bağdadi, onların yolunu takip ettiğini iddia etti.

Ancak Bağdadi iyi bir Müslüman değildi. Aksine bir zorba ve şarlatandı. Emir Said el-Cezairi, 1924'te Suriye'de hilafet hareketi kurulduğunda, Atatürk'ün kararıyla boş kalan pozisyonu bir sahtekar ortaya çıkmadan hemen önce uygun bir halefin doldurması gerektiği konusunda Müslüman ümmetini uyarmıştı. 90 yıl sonra bu sahtekar, Ebu Bekir el-Bağdadi ve onun halefi olduğunu iddia eden herkes, 2019'daki ölümünün ardından ortaya çıktı.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Majalla’dan çevrildi.



PKK'nın kendisini feshettiğini açıklamasının ardından bir grup bugün silahlarını imha etti

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP
TT

PKK'nın kendisini feshettiğini açıklamasının ardından bir grup bugün silahlarını imha etti

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP

PKK yaklaşık 50 yıldır sürdürdüğü silahlı eylemlerine sembolik silah bırakma töreni ile son verdi. 

PKK kurucusu Abdullah Öcalan'ın çağrısı üzerine PKK'lı ilk grup bugün Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi'ne bağlı Süleymaniye'de "silah bırakma" töreni düzenledi. DEM Parti'nin verdiği bilgilere göre, aralarında KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Besê Hozat'ın bulunduğu 15 kadın 15 erkek toplam 30 PKK'lı silahlarını yakarak imha etti. 26 Kalaşnikof, 1 Kanas, 1 M4, 1 RPG ve 1 Bixi olduğu bildirilen silahlar bir kazana konularak yakıldı.  

Abdullah Öcalan'ın çağrısı üzerine bir grup PKK'lı, gerçekleştirdiği törenle silahlarını imha etti. "Barış ve Demokratik Toplum Grubu" adlı grup, Öcalan'ın çağrısı üzerine bugün Süleymani kırsalında bulunan Casene Mağarasında tören düzenledi.   

Törende, "Bundan sonra özgürlük, demokrasi ve sosyalizm mücadelemizi, demokratik siyaset ve hukuk yöntemiyle yürütmek amacıyla ve demokratik entegrasyon yasalarının çıkarılması temelinde silahlarımızı özgür irademizle imha ediyoruz" açıklaması yapıldı.  Törende açıklamayı KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Bese Hozat okudu, Kürtçe açıklamayı ise Nedim Seven adlı PKK yöneticisi okudu.

MHP Lideri Bahçeli: PKK’nın kurucu önderliği sözünü tuttu

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, PKK'nın silah bırakmasının ardından yaptığı ilk açıklamada, "PKK’nın kurucu önderliği sözünü tutmuş, taahhüdünün ardında durmuş, küresel ve bölgesel tehditleri zamanında görmüştür. Hakikaten hem Türkiye’miz hem de bölgemiz açısından fevkalade önemde günler yaşanmaktadır" dedi.

Türkiye'nin ve mücavir bölgelerin yepyeni ve ümit dolu bir döneme girdiğini belirterek, bölücü terör örgütü PKK'nın fesih ve silah bırakma kararını ve bu kapsamda yaşanan tarihi gelişmeleri "Terörsüz Türkiye" hedefinin bir miladı olarak nitelendirdi.

MHP Lideri Bahçeli Pervin Buldan ve Ahmet Türk ile görüştü

Bahçeli, terör örgütü PKK'nın silahları yakması üzerine DEM Parti İmralı heyetinde yer alan Ahmet Türk ve Pervin Buldan'ı arayarak teşekkür etti.

csdfgh
Fotoğraf: AFP

Töreni izleyen gazeteciler arasında yer alan Independent Türkçe Genel Yayın Yönetmeni Nevzat Çiçek; grubun açıklamasına ilişkin dakikaları şöyle paylaştı: 

11.22 PKK’lı grup alana girdi. 11.31'de Bese Hozat Türkçe açıklamayı okudu. 11.42'de silahlar bırakıldı, 11.43'te silahlar yakıldı. 11.45'te alanı terk ettiler.

11.50: Silah bırakan PKK'lı gruptan açıklama geldi

"Barış ve Demokratik Toplum Grubu” olarak açıklanan grubun açıklaması şöyle:

Halkımıza ve Kamuoyuna;

Demokratik değişim ve dönüşüm sürecine ivme kazandırmak üzere oluşan Barış ve Demokratik Toplum Grubu olarak; burada bulunan ve tarihi demokratik eylemimize tanıklık eden herkesi saygıyla selamlıyoruz. Kürt varlığına yönelik inkar ve imha amaçlı saldırılara karşı savaşmak amacıyla farklı tarihlerde PKK’ye katılmış ve silah kuşanıp farklı bölgelerde mücadele etmiş biz kadın ve erkek özgürlük savaşçıları, bugün buraya Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 19 Haziran 2025 günü açıklamasında dile getirdiği çağrıya cevap olarak buraya geldik. Gelişimiz aynı zamanda Önder Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat 2025 günü açıkladığı Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı, 5-7 Mayıs günlerinde yapılan PKK 12. Kongre kararları temelindedir. Barış ve Demokratik Toplum sürecinin pratik başarısı için bir iyi niyet ve kararlılık adımı olarak ve bundan sonra özgürlük, demokrasi ve sosyalizm mücadelemizi, demokratik siyaset ve hukuk yöntemiyle yürütmek amacıyla ve demokratik entegrasyon yasalarının çıkarılması temelinde sizlerin huzurunda silahlarımızı özgür irademizle imha ediyoruz.

Attığımız bu adımın başta kadınlar ve gençler olmak üzere tüm halkımıza, Türkiye ve Ortadoğu halklarına ve tüm insanlığa hayırlı olmasını, barış ve özgürlük getirmesini diliyoruz. Önder Abdullah Öcalan’ın “Silahın değil, siyasetin ve toplumsal barışın gücüne inanıyorum ve sizi de bu ilkeyi hayata geçirmeye çağırıyorum” ifadesine yürekten katılıyor ve bu tarihi ilkenin gereğini yerine getiriyor olmaktan büyük gurur ve onur duyuyoruz.

Biliyoruz şimdiye kadar hiçbir şey kolay, bedelsiz ve mücadelesiz olmadı; tersine her şey her gün ağır bedeller ödeyerek ve dişle-tırnakla mücadele ederek kazanıldı. Elbette bundan sonrası da zorlu bir mücadele ile olacak. Bu gerçeği çok iyi biliyoruz, bu temelde yeni başarılar ve demokratik kazanımlar elde etmek üzere, Önder Abdullah Öcalan’ın fikir ve paradigmasına yürekten inanıyor, kendimize ve yoldaşlar topluluğu olarak kolektif gücümüze güveniyoruz.

Dünyada faşist baskı ve sömürünün arttığı, bölgemiz Ortadoğu’nun kan gölüne döndüğü ve halkımızın barış içinde özgür, eşit ve demokratik bir yaşama her zamankinden daha fazla ihtiyacının olduğu bu ortamda attığımız bu tarihi adımın büyük önemini, doğruluğunu ve aciliyetini görüyor ve hissediyoruz. Umuyoruz ki herkes, kadınlar ve gençler, işçi ve emekçiler, sosyalist ve demokratik güçler, tüm halklar ve insanlık da attığımız bu barış ve demokrasi adımının tarihi değerini görür, anlar ve takdir eder.

Bunlar temelinde halkımızın yaşadığı acının sorumlusu olan tüm bölgesel ve küresel güçleri, halkımızın son derece meşru ve demokratik ulusal haklarına saygı göstermeye, barış ve demokratik çözüm sürecine destek vermeye davet ediyoruz. Başta kadınlar ve gençler, işçi ve emekçiler olmak üzere tüm halkları, demokratik ve sosyalist güçleri, aydın, yazar, akademisyen, hukukçu, sanatçı ve siyasetçileri attığımız bu tarihi adımı doğru anlayarak, bizimle, halkımızla dayanışmaya çağırıyoruz. Yine Önder Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğü ve Kürt sorununun demokratik siyasi çözümü için daha aktif mücadele etmeye, küresel düzeyde demokratik, sosyalist enternasyonal mücadeleyi ve dayanışmayı geliştirip, güçlendirmeye çağırıyoruz.

Halkımızı ve tüm siyasi güçlerini, yaşadığımız tarihi sürecin özelliklerini ve Önder Apo’nun geliştirdiği Barış ve Demokratik Toplum sürecini doğru anlayarak, her alandaki eğitsel, örgütsel, eylemsel görevleri başarıyla yerine getirmeye, demokratik yaşamı geliştirmeye çağırıyoruz.

fgrthy
Fotoğraf: Chanel 8

Zulüm ve sömürü son bulacak, özgürlük ve dayanışma kazanacaktır. Barış ve Demokratik Toplum süreci mutlaka başarıya ulaşacaktır.

11.30:  PKK'nın silah imha töreni bitti

Silahlarını imha eden 30 kişinin arasında komuta düzeyinde 4 PKK yöneticisinin de olduğu öğrenildi. Görüntüler servis edilecek. Tören, Süleymaniye’ye bağlı Surdaş nahiyesi sınırlarındaki Casene Mağarası’nda yapıldı

11.20: Buldan: Rahat uyu yoldaş Sırrı

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) İmralı Heyeti Üyesi Pervin Buldan, X hesabından yaptığı açıklamada süreç görüşmelerinde aktif rol alan ve hayatını kaybeden İmralı Heyeti Üyesi ve TBMM Meclis Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder’i andı. “Hayırlı bir Cuma” diyen Buldan, “Biliyorum izliyorsun, görüyorsun, mutlu ve huzurlusun. Rahat uyu yoldaş Sırrı. Bugün silahlar teslim edilecek. Artık gençlerin ölmediği, annelerin ağlamadığı bir gelecek var önümüzde. Barış sana armağan olsun” ifadelerini kullandı.

11.15 : PKK'nın silah imha töreni başladı

Bir grup PKK mensubu şu dakikalarda silahlarını imha ediyor

10.55: Irak, KDP ve KYB temsilcileri alanda

Süleymaniye Valisi Heval Ebubekir, KDP lideri Mesud Barzani’nin temsilcisi Heyman Hewrami, Irak Kürdistan Bölgesi İçişleri Bakanlığı’ndan Tuğgeneral Tariq Ahmed, Kürdistan Yurtseverler Birliği ve Irak İçişleri Bakanlığı temsilcileri törene katılan isimler arasında yer alıyor.

10.46: PKK Süleymaniye'nin Surdaş bölgesindeki Cesane Mağarası'nda silah bırakacak

Cesane Mağarası’na giden yol kapatıldı.

10.30: Heyetler tören alanında

DEM Parti Eş Genel Başkanları Tuncer Bakırhan ve Tülay Hatimoğulları, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanları Çiğdem Kılıçgün Uçar ve Keskin Bayındır, HDK Eş Sözcüsü Meral Danış Beştaş ile milletvekillerinin de bulunduğu heyet tören alanına vardı.

10.10: Alana doğru hareketlenme başladı

Gazeteciler, siyasetçiler ve sivil toplum örgütleri temsilcileri, Süleymaniye’nin Dukan kasabasından araçlarla törenin düzenleneceği alana doğru hareket etmeye başladı. Töreni izlemek için Dukan'a gelen yüzlerce gazeteci de otel önündeki bekleyişini sürdürüyor.

ferty6u7

Neler yaşandı?

PKK lideri Abdullah Öcalan’ın İmralı Adası’nda 27 Şubat’ta yaptığı çağrının ardından PKK, 5-7 Mayıs tarihlerinde gerçekleştirdiği kongrede fesih ve silah bırakma kararı aldı.

Bu karar kapsamında terör örgütü PKK, yaptığı duyuruda bir grup örgüt mensubunun 11 Temmuz günü Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) Süleymaniye kentinde düzenlenecek törenle silah bırakacağını bildirdi.

KCK, 7 Temmuz günü yaptığı açıklamada, güvenlik" nedeniyle silah bırakmanın yapılacağı tören alanına gazetecilerin alınmayacağı, törenin canlı yayınlanmayacağı duyurmuştu. Açıklamada, gazetecilerin silah bırakma törenini kurulacak ekranda takip edileceği bildirilmişti.

Kimler katılacak?

Öte yandan; Süleymaniye’nin Raperin ilçesinde gerçekleştirilecek olan sembolik törende 33 ila 44 kişilik bir grup, belirlenecek bir noktada silahlarını imha edecek.

Rudaw'da yer alan habere göre; törene katılması beklenen isimler şunlar:

KCK yöneticileri Bese Hozat ve Mustafa Karasu,

Mesud Barzani'nin temsilcisi Hemin Hawrami,

Kürdistan Bölgesi Başkanı Neçirvan Barzani'nin temsilcisi Dilşad Şahab

Irak İçişleri Bakanlığı temsilcisi,

Kürdistan Bölgesi İçişleri Bakanlığı temsilcisi Tuğgeneral Tarık Ahmed

Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) temsilcisi

Halkın Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Partisi) Eş başkanları

Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) ve Halkların Demokratik Kongresi (HDK) heyetleri.

Independent Türkçe