Cumhurbaşkanı Erdoğan: Temennimiz Zengezur ve Laçin'i barış koridoru haline getirerek açmaktır

Erdoğan, gazetecilere, ABD'den F-16 alımı, Zengezur koridoru, İsrail ile ilişkiler, İsveç'in NATO'ya katılımı ve yeni anayasa konusunda açıklamalarda bulundu

(AA)
(AA)
TT

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Temennimiz Zengezur ve Laçin'i barış koridoru haline getirerek açmaktır

(AA)
(AA)

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Nahçıvan dönüşü uçakta gazetecilerin sorularını yanıtladı, değerlendirmelerde bulundu.

Haziran ayındaki Bakü ziyaretinin ardından Nahçıvan'ı ziyaret ettiklerini belirten Erdoğan, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile Iğdır-Nahçıvan Doğal Gaz Boru Hattı'nın temelini attıklarını, toplam 80 bin 150 metrelik hattın günlük 2 milyon metreküp taşıma kapasitesine ulaşmasını hedeflediklerini bildirdi.

Erdoğan, projeyle Nahçıvan halkının doğal gaz ihtiyacının tamamının karşılandığını hatırlatarak, ayrıca Nahçıvan Onarım Üretim Askeri Kompleksi'nin açılışını gerçekleştirdiklerini kaydetti.

Güncel gelişmelerin savunma sanayinde yerli ve milli kabiliyetlerin ehemmiyetini bir kez daha gösterdiğine dikkati çeken Erdoğan, kompleksin Azerbaycan ve Nahçıvan'ın savunma kabiliyetine önemli katkı yapacağına inandığını dile getirdi.

Erdoğan, enerji, ulaşım ve toplu konut alanlarında imzalanan üç anlaşmayla Nahçıvan ziyaretinin adeta taçlanmış olduğunu vurgulayarak, yeni projelerle Azerbaycan'la işbirliğinin her seferinde bir adım daha öteye taşımanın bahtiyarlığı içinde olduklarını söyledi.

"Can Azerbaycan'ımızı tarihi başarıdan dolayı tebrik ediyorum"

Aliyev ile yaptıkları görüşmede ikili ve bölgesel birçok hususu ele alma fırsatı bulduklarını, Karabağ'daki son durum üzerinde özellikle durduklarını ve Azerbaycan'ın haklı davasında güçlü desteği tekrarladıklarını bildiren Erdoğan, şöyle devam etti:

Can Azerbaycan'ımızı, antiterör operasyonunda elde ettiği tarihi başarıdan dolayı bir kez daha tebrik ediyorum. Şehitlerimize Allah'tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Azerbaycan ordusu teröristlere karşı tavizsiz, sivillere ise son derece merhametli davranmıştır. 30 yıl önce Karabağ'ın işgali sırasında yaşananlar ile işgal edilmiş toprakların kurtarılması sonrasında yaşananlar arasındaki büyük fark şimdiden hafızalara kazınmıştır. Sivillerin ihtiyaç duyduğu tüm malzemeler, ciddi manada tırlar dolusu gıda ürünleri bölgeye ulaştırılıyor. Azerbaycanlı kardeşlerimizi harekat sonrasında sivillere yönelik sergiledikleri bu insani ve vicdani tutum dolayısıyla ayrıca kutluyorum.

Türkiye olarak tüm süreçlerde Azerbaycan'ın yanında yer aldık. Desteğimizi, geçtiğimiz hafta Birleşmiş Milletler Genel Kurulundaki hitabımda güçlü bir şekilde vurguladım. Harekat neticesinde Azerbaycan'ın Karabağ'ın tamamındaki egemenliği perçinlenmiş oldu. Çok daha önemlisi 44 günlük vatan savunmasının ardından bölgede kalıcı barış ve istikrarın tesisi yolunda yeni bir fırsat penceresi açıldı. Bu imkanın değerlendirilmesi gerektiğine dair görüşümüz herkesin malumudur. Ermenistan'ın süreci uzatmak yerine artık güçlü bir irade sergilemesini bekliyoruz. Bu beklentimizi 11 Eylül'de telefonla görüştüğüm Ermenistan Başbakanı Sayın Nikol Paşinyan'a da ifade ettim.

Erdoğan, Azerbaycan'ın toprak bütünlüğüne, egemenliğine ve komşuluk hukukuna riayet edildiği takdirde çözülemeyecek hiçbir sorun görmediklerini ifade ederek, şu değerlendirmede bulundu:

Azerbaycan-Ermenistan sürecinde ilerleme sağlanması, bölgesel normalleşmeye de büyük ivme kazandıracaktır. Güney Kafkasya'da istikrar, barış ve refahın tesis edilmesi için Azerbaycan'la birlikte çalışmayı sürdüreceğiz. Ziyaretimizin, sadece ikili ilişkilerimiz değil tüm bölgemiz için hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. Şahsıma ve heyetime gösterilen hüsnü kabulden dolayı kardeşim Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'e bir kez daha teşekkür ediyorum.

"Menendez'in devreden çıkması bize avantaj sağlıyor"

Değerlendirmesinin ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Erdoğan, "ABD'den ülkemize F-16 satışı ve modernizasyonunun önündeki en büyük engellerden biri ABD'li Senatör Bob Menendez, hakkında hazırlanan yolsuzluk iddianamesinden sonra geçici olarak görevini bırakmak zorunda kaldı. Beyaz Saray'dan gerek F-16 satışının Senato'ya sunulması gerekse modernizasyonun onaylanmasıyla ilgili bir hareket bekliyor musunuz?" sorusuna, şu yanıtı verdi:

Bizim, F-16'larla ilgili bu konuda en önemli sıkıntılarımızdan biri de ABD'li Senatör Bob Menendez'in ülkemiz aleyhine faaliyetleriydi. Dolayısıyla Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan şu anda bu süreci yakından takip edecek. Zaten ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan 3-4 gün önce Amerika'da görüştüler. Bu görüşmeler hala devam ediyor. Ama şimdi bu durumu fırsata dönüştürüp kendisiyle tekrar görüşmekte fayda var. Bu sayede F-16 ile ilgili süreci de belki hızlandırma fırsatımız da olabilir. Sadece F-16 değil, diğer bütün konularda Menendez ve onun zihniyetindekiler bize karşı engelleyici faaliyet yürütüyor. Menendez'in devreden çıkması bize avantaj sağlıyor ancak F-16 meselesi sadece Menendez'e bağlı bir konu değil.

Yönetilmesi gereken alanları Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan yürütecek. Bu konuda ABD'den artık net bir yanıt bekliyoruz. Temenni ediyoruz ki beklediğimiz olumlu neticeyi fazla uzamadan alırız. Bu konu dahi bizlere savunma sanayi noktasında kendi kendine yeten bir ülke olmanın ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Daha önce İHA-SİHA noktasında da aynı durumdaydık. O zamanlar Predator meselesi vardı. İhtiyacımız olduğu halde müttefikimizden alamamıştık. Ne yaptık, kendi İHA'larımızı ürettik. Durmadık SİHA yaptık, TİHA yaptık, Kızılelma yaptık, Hürkuş yaptık, Atak yaptık… Şimdi de F-16'lara ihtiyacımız var fakat bir yandan da yeni nesil savaş uçağımız KAAN'ı üretmek için çalışıyoruz.

"Zengezur Koridoru'nun hayata geçmesi stratejik bir konudur"

Erdoğan, "Geçen yıl Azerbaycan'dan dönüşümüzde Zengezur Koridoru konusunun ilerlemesinde Ermenistan'dan daha çok İran'ın sorun çıkardığını söylemiştiniz. Azerbaycan'ın Karabağ'daki terörle mücadele operasyonlarından sonra Zengezur Koridoru'nda nasıl bir süreç bekleniyor?" sorusu üzerine, kara ve demir yolu hatlarıyla Nahçıvan ve Azerbaycan'ın diğer bölgeleri ile doğrudan bağlantı kurmalarının ilişkileri daha güçlü hale getireceğini belirtti.

Bu güçlü bağ sayesinde birçok konuda yürüyerek aldıkları mesafenin katbekat fazlasını gelecek süreçte koşarak alacaklarını vurgulayan Erdoğan, "Bu nedenle bir an önce bu koridorun açılması için elimizden gelen gayreti göstereceğiz. Türkiye ve Azerbaycan için çok önemli bu koridorun hayata geçmesi stratejik bir konudur ve muhakkak tamamlanmalıdır. Bu koridor açıldığında Bakü'den çıkan bir araç ya da tren doğrudan Kars'a gelebilecek. Türkiye-Azerbaycan kardeşliği çok daha güçlenecek. İran'dan da bu konuda olumlu sinyaller gelmesi sevindirici" dedi.

"Ermenistan şu anda Hocalı Katliamı'nın bedelini ödüyor"

Erdoğan, Hocalı Katliamı'na tanık olan bir kız çocuğuyla TRT'nin 31 yıl sonra röportaj yaptığı hatırlatılarak, "Hocalı'da artık Azerbaycan bayrağı dalgalanıyor. Hocalı'yı özlemle bekleyenler için tekrar evlerine dönme yolu açıldı. Bu gelişmenin sizde oluşturduğu hissiyatı paylaşmanız mümkün mü?" sorusuna, "En az o yavrumuz kadar biz de o süreci yaşadık. O katliamın açtığı yaralar var. Tabii o katliamı yaşayanlar için de bizler için de Hocalı Katliamı unutulmaz" ifadesini kullandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

Hocalı Katliamı'nın şu anda Ermenistan bedelini ödüyor ve ödeyecek çünkü 1 milyon Azerbaycanlı, Hocalı'dan ve diğer şehirlerden adeta hicret etti. Nereye? Azerbaycan'a. Şimdi ondan 10 yıllar sonra Azerbaycan bu katliamın hesabını sordu. Çok çok farklı bir şekilde sordu ve topraklarını geri aldı. Malum, Amerika, Rusya, Fransa, Minsk Üçlüsü denilen bu ülkeler, yıllarca Azerbaycan'ın bu hakkını tanımadılar. Sonunda Azerbaycan kendi göbeğini kendi kesti ve işi bitirdi. Şimdi Hocalı'da artık kim var? Hocalı'nın gerçek sahipleri. Tüm şehitlere Allah'tan rahmet diliyoruz.

Azerbaycan ordusu Hocalı'ya kaos, kan ve ölüm değil, huzur ve barış getirmek için girdi. Yıllar önce oraya Ermeni çetelerin girdiği gibi girmedi. İnsanları katletmek için girmedi. Hocalı'ya hak ettiği barışı ve huzuru sağlamak için girdi. Kendi öz toprağına ardındaki zaferlerin müjdesiyle girdi. Artık Hocalı için de Karabağ için de Azerbaycan egemenliği altında kalıcı barış ve huzurun vakti gelmiştir. Ermenistan'a düşen de bu huzurun tesisi ve muhafazası için barışın yanında durmaktır.

"Kıbrıs Adası barış ve huzurla anılmayı hak ediyor"

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin (KKTC) Türk devletleri ile daha fazla bütünleşmesi yolunda yeni adımların atılıp atılmayacağına ilişkin soru üzerine Erdoğan, gelecek süreçte Türk Devletleri Teşkilatının toplantısı olacağını bildirdi.

Erdoğan, Azerbaycan'ın toplantıya KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar Bey'in de davet edilmesini çok istediğini belirterek, şöyle devam etti:

Kazakistan'da toplantı yapılacak ve bu toplantıda inşallah gözlemci üye olarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni de göreceğiz. Bu konuda sağ olsun Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'in de ciddi bir kararlılığı var. O da KKTC bayrağının oralarda dalgalanmasını istediğini ortaya koyuyor. Bizler de KKTC ile alakalı atılan bu adımda beraberce, el ele, omuz omuza kararlılığımızı göstermeye inşallah devam edeceğiz. KKTC'nin tanınması Kıbrıs Adası'nda kalıcı barış ve huzurun sağlanmasını isteyen tüm ülkeler için en doğru seçenektir. Adanın gerçekleri ortadadır ve KKTC, Kıbrıs'ın en somut gerçeğidir. Yıllarca oradaki Türk varlığını görmezden gelmeye çalışanların denemediği yol kalmadı fakat giriştikleri her adım temelsiz olduğu için onlar açısından hüsranla sonuçlandı.

Bizler, KKTC ile birlikte çözüm için tüm yolları denedik. Federasyon formülü dahil tüm formüllere samimiyetle yaklaştık. Fakat bundan böyle Kıbrıs'ta iki devletli çözüm dışında seçeneğin kalmadığı açık ve net bir şekilde ortaya çıkmıştır. Kimse bizden KKTC'nin haklarını görmezden gelmemizi, onları çiğnettirmemizi beklemesin. Bizler KKTC'nin artık diğer ülkelerce tanınması için sesimizi daha çok yükselteceğiz. Biz daha önce de 'çözümsüzlük çözüm değildir' diyerek bu sorunun ortada bırakılmasının, görmezden gelinmesinin yanlış olduğunu anlatmıştık. Artık tüm yanlışları silecek doğru adımın vaktidir. KKTC'nin tanınması başta Avrupa Birliği olmak üzere birçok tarafın attığı yanlış adımların telafisi olacaktır. Kıbrıs Adası artık gerilimlerle değil, barış ve huzurla anılmayı hak ediyor.

"Türkiye'nin Irak, BAE ve Katar ile 'Kalkınma Yolu Projesi' için görüşmeler içinde olduğunu söylemiştiniz. Projeyle ilgili somut adımlar ele alındı mı? Türkiye ve Irak arasında zaman zaman terörle mücadele operasyonları nedeniyle çıkan gerginlikler bu projeye engel teşkil edebilir mi?" sorusu üzerine Erdoğan, şu bilgileri paylaştı:

Kalkınma Yolu Projesi tamamen Basra Körfezi ülkeleri, Irak ve bizi kapsayan bir proje. Fakat bu konuda Birleşik Arap Emirlikleri (BEA) Devlet Başkanı Muhammed Bin Zayed Al Nahyan'ın çok kararlı bir duruşu var. Hatta en son görüşmemizde projenin yazılı olarak ortaya konulmasından bahisle '60 günde içinde bu projeye yönelik hazırlıkları tamamlayalım' diye bir teklifi oldu. Tabii bu Kalkınma Yolu Projesi noktasında, Amerika'nın, Japonya'nın, Hindistan'ın ve Çin'in kendilerince projeye yaklaşımları söz konusu. Projeyle Irak üzerinden Türkiye ve Avrupa'ya geçiş söz konusu. O bakımdan bizim durumumuz çok büyük önem arz ediyor. Onun için de süratle Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığımız, muhataplarıyla görüşmeleri yapıp bu işi hayata geçirmenin gayretinde olacak. Çünkü birileri anlaşmazlıkları kışkırtmanın gayreti içinde. Biz ise bu anlaşmazlıkları kışkırtmaktan çok çözüme yönelik ne gibi adımlar atarız bunun gayreti içerisinde olacağız. Çünkü Kalkınma Yolu, bu coğrafyaya özellikle çöreklenmiş tüm karanlık odakları yok edecek kalkınma aydınlığının inşallah ilk adımı olacaktır. Bundan dolayı çok çok büyük önem arz ediyor. Türkiye de bu işin tam nirengi noktasında. İnşallah sonu hayır olur.

"Ekim-kasım gibi Netanyahu'nun ertelenen Türkiye ziyareti yapılır"

Erdoğan, "ABD ziyaretlerinizde İsrail ile enerji sondaj çalışması başlatılacağını söylemiştiniz. Hatta sadece Türkiye değil, Türkiye'den Avrupa'ya da enerji aktarımının yapılacağını söylemiştiniz. Bu çalışma tam olarak Akdeniz'de nerede gerçekleşecek ve çalışmaya ilişkin bir takvim var mı? Bir de Netanyahu'nun bir ziyareti söz konusu, onun tarihi belli oldu mu?" sorusuna, şu karşılığı verdi:

Ziyaret tarihi ile ilgili Dışişleri Bakanlığımızın çalışmaları devam ediyor. Zannediyorum ekim-kasım gibi Netanyahu'nun hastalık nedeniyle gerçekleştiremediği ve ertelenen Türkiye ziyareti yapılır. En uygun zamanda bu ziyaretin olması için görüşme trafiği devam ediyor. Biliyorsunuz bu işlerin sekreteryası Türkiye ve İsrail Dışişleri bakanlarına ait. Ondan sonra da biz iadeiziyaretimizi yapacağız. Türkiye ve İsrail olarak birçok alanda işbirliği yapıyoruz. Yeni işbirliği alanlarının varlığı da bir gerçek. Özellikle Avrupa, Rusya-Ukrayna savaşı sonrası oluşan konjonktürün de etkisi ile sürdürülebilir enerji kaynağı arayışında. İsrail'in, kaynaklarının Avrupa'ya taşınması konusunda arayışta olduğu da herkesin malumu. En akılcı rota ise Türkiye üzerinden bu kaynakların Avrupa'ya ulaştırılması. Bunu son görüşmemizde de ele aldık, çalışmalara başladık. Diğer taraftan sondaj çalışmaları noktasında da işbirliği fırsatları bulunuyor. Bununla ilgili teknik çalışmaların yapılması talimatlarını ilgili arkadaşlarımıza verdik. En kısa sürede gerek Türkiye'de gerek İsrail'de yapacağımız görüşmelerde rota, takvim ve sondaj alanları gibi ayrıntıları da netleştiririz.

"Afrika ülkelerinin takip ettiği ülke biziz"

"BM'deki reform çağrınız sonrasında Afrika'da, Kafkaslar'da yeni hareketlenme var. Nasıl değerlendirirsiniz? Bir de İslam dünyası için de bu yapıdaki teşkilatların reforme edilmesi yönünde bir çalışmanız var mı?" sorusunu Erdoğan, şöyle yanıtladı:

Özellikle G20 ülkelerinden öte Afrika ülkelerinin durumu bizim için çok büyük önem arz ediyor. Afrika ülkelerinin takip ettiği ülke biziz. Türkiye'yi takip ediyorlar. 'Türkiye ne diyor, Türkiye nasıl bakıyor?' diyorlar. Örneğin, BM Genel Kurulu'nda, Afrika ülkeleri ile yaptığımız görüşmelerin hepsinde de 'Türkiye ne diyor?' sorusunu işittik. Özellikle Tahıl Koridoru meselesinde de yine Sayın Putin'in Tahıl Koridoru'yla ilgili hedefinde Afrika ülkeleri var. 'Biz Avrupa ülkelerine tahıl göndermeyiz. Eğer gönderecekseniz Türkiye-Katar-Rusya üçlü olarak bu işi yapalım, hatta 6 tane Afrika ülkesi belirleyelim buralara bunu gönderelim' diyor. Biz de 'tamam' dedik. Şimdi telefon diplomasisi başladı. Dışişleri bakanlarımızla bu süreci çalıştırıyoruz ve Afrika ülkeleriyle bunu en ideal şekilde sürdürelim istiyoruz. Çünkü koridordan geçen tahılın yüzde 44'ü Avrupa ülkelerine gitti. Yüzde 14 bize geldi, yüzde 14 Afrika'ya, diğeri de farklı ülkelere ulaştı.

Dünyanın değiştiğini vurgulayan Erdoğan, değişen dünyaya uyum sağlayamayan, kendini yeni şartlara uyduramayan, medeniyet yarışının gerisinde kalanların, en iyi ihtimalle etkisizleşeceğini söyledi.

Türkiye'nin, attığı adımlarla dinamik bir süreç yönetimini ortaya koyduğunu ifade eden Erdoğan, şöyle konuştu:

İslam dünyası da birlik olabilmek için kardeşliğine ekilen fitne tohumlarını temizlemeli ve samimiyetle kucaklaşmalıdır. İslam dünyası, birliğinin temelini oluşturan ilkeler çerçevesinde, değişen dünyaya uyum sağlamak, söz sahibi hale gelebilmek ve etkin bir güç olabilmek için reforma mecburdur. İslam Konferansı Örgütü'nün, İslam İşbirliği Teşkilatı'na dönmesi önemli bir adımdı. Bunun gibi adımların atılması ve büyük meselelerde ağırlığını hissettirmesi gerekmektedir. Terör, göç sorunu, iklim krizleri, İslam karşıtlığı, ırkçılık gibi meseleler ortada. Bunlara karşı ortak bir tavır geliştiremezsek İslam dünyasının etkinliğinden söz edemeyiz. Yüce kitabımıza karşı alçakça saldırılarda bile gereken şekilde yeterli tepki veremeyen İslam dünyası, hangi meselede ortaklaşabilir?

"Temennimiz barış koridoru haline getirerek açmak"

Erdoğan, "Karabağ zaferinin ardından 3 yıldır beklenen işler vardı, bu ziyaretiniz sonrası onların önü açılıp daha da hızlanması beklenebilir mi?" sorusu üzerine, şunları kaydetti:

Temennimiz buraları barış koridoru haline getirerek açmaktır. Hala bir savaşın egemen olduğu bir koridoru düşünmek mümkün değil. Çünkü gerek Zengezur gerek Laçin koridorlarını eğer barış koridoru olarak düşüneceksek kavga gürültü olmadan bu işi çözmemiz gerekiyor. Hele hele bunların raylı sistem olduğunu düşünürsek, Türkiye'den gelen tren Nahçıvan'dan, Ermenistan'dan geçerek Azerbaycan'a gidecek. Ermenistan'dan geçme konusuna gelince. Ermenistan bu işin önünü açmazsa nereden geçecek? İran'dan geçecek. İran şu anda buna olumlu bakıyor, olumlu baktığı için de İran'dan artık Azerbaycan'a geçiş imkanı olabilecek. Diğer taraftan bu ziyaretimiz, Türkiye-Azerbaycan kardeşliğinin, iki devlet tek millet ruhunun bir kez daha bütün dünyaya ilanıdır. Bunu BM kürsüsünde nasıl haykırmışsak, can Azerbaycan'ın öz toprağı Şuşa'da nasıl duyurmuşsak, her yerde gerek sözlerimizle gerek uygulamalarımızla gösterdik, gösteririz. Bizler iki devletiz ancak kaderi de ülküsü de bir milletiz. İki ülke arasındaki ilişkilerin düzeyi, olabilecek en yüksek seviyeye ulaşacaktır. Yeni adımlarla kardeşliğimizi pekiştirmekte kararlıyız. Enerjiden savunma sanayine, ticaret hatlarından bölgesel işbirliklerine kadar her alanda atılacak adımlar aşama aşama hayata geçirilecektir. İki ülkenin potansiyelleri, birlikte kazanma ilkesiyle atılacak bu adımlarla çok yüksek seviyelere ulaşacaktır. TANAP'ın kapasitesinin genişletilmesi ve Hazar'dan daha fazla doğal gazın Türkiye ve Avrupa'ya akması bu adımlardan biridir. Bu, hem iki ülke çıkarlarına hizmet edecek hem de Avrupa'nın enerji güvenliğine de katkıda bulunacaktır. Ulaştırma alanında, turizm alanında benzer adımlar atarak ortak çıkarlar temelinde ve bütüncül bir bakış açısıyla projeler ortaya koymaya devam edeceğiz.

"Vatandaşımızı enflasyona ezdirmemek için adımlarımız devam edecek"

Enflasyonla mücadelede önümüzdeki süreçte neler yapılacak? Fahiş fiyatlarla mücadele için nasıl adım atılması planlanıyor?" sorusuna Erdoğan, "Enflasyonla mücadelede şu an itibarıyla arkadaşlarımızın yoğun bir takvimi var. Enflasyonun dizginlenmesi ve kalıcı olarak tek haneye inmesi amacıyla açıkladığımız Orta Vadeli Program, bu yoldaki kilometre taşlarımızı oluşturuyor. Fiyat istikrarının sağlanması için parasal sıkılaşma ve kredi sıkılaşması tedbirleri ekonomi yönetimimizce hayata geçiriliyor. Bu adımlar, kaynaklarımızın üretken alanlara yönlendirilmesi ve bu sayede yüksek, sürdürülebilir ve dengeli büyümenin sağlanması amacını taşıyor. Maliye politikaları ile de bu amaçlar destekleniyor. Üretimi ve yatırımı teşvik ederek de enflasyonla mücadelemize güç aktaracağız. Bu süreçte vatandaşımızı enflasyona ezdirmemek için aldığımız tedbirler ve attığımız adımlar devam edecek" cevabını verdi.

"Verdikleri söze sadık kalırlarsa parlamentomuz da sözüne sadık kalacak"

Erdoğan, "Birleşmiş Milletler Genel Sekreteriyle de görüştünüz. Pek çok görüşme yaptınız New York'ta. İsveç konusunda da pek çok sanıyorum ifade duydunuz. Acaba ekim takvimi içinde Mecliste İsveç var mı yoksa daha sonraki bir tarihe mi kalır?" sorusu üzerine, şu değerlendirmede bulundu:

Meclisin bir yapısı var, başkanı var… Amerika'nın biliyorsunuz parlamentosu var, bizim de parlamentomuz var. Parlamentomuzun içerisinde de bir yapı var. Cumhur İttifakı olarak bizim de bir yapımız var. Cumhur İttifakı olarak aramızda tabii ki görüşmelerimizi yapacağız. Ona göre de parlamentoya müracaatımızı da bu arada yapıp, parlamentomuz nasıl bir takvim belirlerse, onu da orada takip edeceğiz. Bu konuyla ilgili de Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan, Amerika Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile de bazı görüşmeler yaptı. Temenni ederim ki onlar da verdikleri söze sadık kalırlarsa bizim parlamentomuz da verilen söze sadık kalacaktır. Adımını da buna göre atacaktır.

"Acaba onların verdikleri söz F-16 konusu mu? İkincisi Sayın Bahçeli'yle döndüğünüzde yüz yüze bir görüşmeniz mi olacak?" sorusuna karşılık Erdoğan, şunları dile getirdi:

Zaten İsveç'i F-16 ile bağlı hale getiriyorlar. Yani diyorlar ki 'Bunu halledin'. Kanada aynı şeyi yapıyor, Amerika da aynı şeyi yapıyor. Biz de diyoruz ki 'Sizin Kongreniz varsa bizim de parlamentomuz var'. Biz parlamentomuzu geri plana atamayız ki. Yani bizim şu anda Cumhur İttifakı olarak bir birlikteliğimiz var. Bu birlikteliğimiz içerisinde biz de çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Netice itibarıyla İsveç'in NATO üyeliği ile ilgili kararı artık Meclis verecektir. Meclisimiz bu konu ile ilgili her gelişmeyi en ince ayrıntısına kadar takip etmektedir. O kararı ne zaman vereceği de kararın ne olacağı da Meclisimizin takdirindedir. Meclisin gündemine konu geldiğinde kararın nasıl olacağını hep birlikte görürüz.

"Meclis grubumuz, 'sivil anayasayı beraber yapalım' davetimizi iletecek"

"Geçtiğimiz günlerde Türkiye'nin artık darbe anayasasını kaldıramayacağını, aynı zamanda Türkiye Yüzyılı'na yakışır bir sivil anayasa çalışmasına ilişkin talebinizi ve bununla ilgili girişimlerde bulunacağınızı ifade ettiniz. Meclis açıldığında öncelikli gündeminiz ne olacak?" soruna Erdoğan, şu yanıtı verdi:

Anayasayla ilgili davetimizi biz 12 Eylül'ün yıl dönümünde Ulucanlar Cezaevi Müzesi'nde zaten yaptık. Bunu yaparken de özellikle şunu söyledik, dedik ki 'Gelin bir sivil anayasayı bu dönemde yapalım'. Bu konuyla ilgili olarak da AK Parti Meclis Grubumuz, parlamentoda grubu olan diğer partilerle görüşmek suretiyle 'gelin bir sivil anayasayı beraber yapalım' davetimizi iletecek. Kabul ederler, etmezler ama biz şu anda kapıları çalacağız. Kim çalacak? AK Parti'nin TBMM Grubu. Bundan dolayı da herhangi bir nazlanmaya filan gerek yok. Arkadaşlarıma da gereken talimatları verdim. Grup Başkanımız Abdullah Güler Bey'e 'Hemen gereken suretle görüşmeleri yapın' dedim. Yani 1 Ekim'den itibaren Meclis konuşmamızda da gerekli vurguyu buna göre yaparız, gerekli adımları da buna göre inşallah atarız. Türkiye artık darbe anayasası ayıbından kurtulmalıdır. Benim milletim, çağın şartlarına uygun, sivil, özgürlükçü, dili ve bütünlüğü ile milleti kucaklayan bir anayasa ile yönetilmeyi sonuna kadar hak ediyor. Zaman içerisinde yapılan müdahalelerle belli mesafe alınsa da mevcut anayasa, Türkiye Yüzyılı'na yakışmayan yapıdadır. Hedefimiz, tüm vatandaşlarımızın 'benim anayasam' diyeceği bir anayasa ortaya koymaktır. Umarım uzlaşı içerisinde Türkiye'ye yakışır birlikteliği ortaya koyarak anayasa metnimizi ortaya çıkartırız. Çağrımız, tüm siyasi partilerimizin vaadi olan yeni anayasa konusunu bizlere yakışır bir biçimde neticelendirmek ve millete verdiğimiz sözü tutmak içindir.



İsrail Dışişleri Bakanlığı, Trabzon'daki eyleme tepki gösterdi

Kafasına çuval geçirilen Netanyahu maketinin üzerine "Savaş suçlusu" yazılı bir kağıt da asıldı (X/Kemalsaglamart1)
Kafasına çuval geçirilen Netanyahu maketinin üzerine "Savaş suçlusu" yazılı bir kağıt da asıldı (X/Kemalsaglamart1)
TT

İsrail Dışişleri Bakanlığı, Trabzon'daki eyleme tepki gösterdi

Kafasına çuval geçirilen Netanyahu maketinin üzerine "Savaş suçlusu" yazılı bir kağıt da asıldı (X/Kemalsaglamart1)
Kafasına çuval geçirilen Netanyahu maketinin üzerine "Savaş suçlusu" yazılı bir kağıt da asıldı (X/Kemalsaglamart1)

İsrail Dışişleri Bakanlığı, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun maketinin cumartesi günü Trabzon'da "Netanyahu'ya idam" afişiyle birlikte bir inşaat vincine asılmasına tepki gösterdi.

Pazar günü X'te yapılan paylaşımda, Artvin Çoruh Üniversitesi Görsel İletişim Tasarımı bölümünde öğretim üyesi olan Kemal Sağlam'ın öncülüğüyle gerçekleştirilen eylemde TOKİ konutları inşaatındaki bir vincin kullanıldığı hatırlatıldı:

Türk akademisyen Başbakan Netanyahu'nun maketini bir 'İdam Cezası' afişiyle birlikte asıyor. Bir devlet şirketi gururla yardım ediyor. Türk yetkililer bu skandala karşı çıkmadı. Erdoğan'ın Türkiyesi'nde nefret ve antisemitizm kınanmıyor, kutlanıyor.

Sağlam, yerel basına yaptığı açıklamada Gazze'deki katliamlara dikkat çekmek istediğini belirterek "İsrail hükümetinin politikası uluslararası hukuku ve insan haklarını ihlal ediyor" demişti. 

Türkiye'deki resmi makamlar henüz konuya dair herhangi bir açıklama yapmadı. 

Gazze savaşı Ankara-Tel Aviv ilişkilerini gerse de Türkiye, Mısır ve Katar'la birlikte ABD Başkanı Donald Trump'ın 20 maddelik planının garantörlerinden biri oldu. 

ABD'nin talebi üzerine Türkiye, ateşkes ve rehine takası anlaşmasını imzalaması için Hamas'ı ikna etmişti. Trump da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a desteği için teşekkür etmişti.

Diğer yandan Türkiye'nin Gazze Şeridi'ne konuşlandırılacak uluslararası güvenlik gücünde yer alamayabileceği son günlerde bildiriliyor.

ABD Dışişleri Marco Rubio, Gazze'de görev yapacak güvenlik gücünün İsrail tarafından da onaylanması gerekeceğini cuma günü söyledi.

Rubio, Türkiye'nin katılımına dair doğrudan açıklama yapmazken, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ABD Başkanı Yardımcısı JD Vance'le 22 Ekim'de yaptığı görüşmede Türkiye'nin olası rolüne dair "Bu konuda karar İsrail yönetimine danışılarak alınacak. Çok net görüşlerim var" demişti.

Independent Türkçe, RT, Haber61


Reuters: Türkiye, ABD ve Avrupa’yla savaş jeti pazarlığında

Analizde, Erdoğan'ın son dönemdeki diplomatik başarılarını kullanarak ABD'yle savaş jeti anlaşmalarını tamamlamak istediği yazılıyor (Reuters)
Analizde, Erdoğan'ın son dönemdeki diplomatik başarılarını kullanarak ABD'yle savaş jeti anlaşmalarını tamamlamak istediği yazılıyor (Reuters)
TT

Reuters: Türkiye, ABD ve Avrupa’yla savaş jeti pazarlığında

Analizde, Erdoğan'ın son dönemdeki diplomatik başarılarını kullanarak ABD'yle savaş jeti anlaşmalarını tamamlamak istediği yazılıyor (Reuters)
Analizde, Erdoğan'ın son dönemdeki diplomatik başarılarını kullanarak ABD'yle savaş jeti anlaşmalarını tamamlamak istediği yazılıyor (Reuters)

Türkiye bölgedeki hava gücünü artırmak için Avrupa ve ABD'den savaş jetleri satın alma çalışmalarını hızlandırdı.

Reuters'ın analizinde Ankara yönetiminin, ABD'nin tedarik ettiği F-15, F-16 ve F-35 jetlerine sahip İsrail'in Gazze, İran, Suriye, Lübnan ve Katar'a düzenlediği saldırılar karşısında tedirgin olduğu yazılıyor. Türkiye'nin "potansiyel tehditlere karşı koymak ve savunmasız kalmamak için hava gücünün hızla artırılmasını" istediği ifade ediliyor.

Kimliğinin paylaşılmaması şartıyla konuşan bir kaynak, Türkiye'nin acil ihtiyacını karşılamak için Katar ve Umman'dan 12 adet kullanılmış Eurofighter Typhoon jeti satın alacağını söylüyor.

Satışın, Eurofighter konsorsiyumundaki Birleşik Krallık (BK), Almanya, İtalya ve İspanya tarafından onaylanması gerekiyor. Bu süreçte 28 yeni savaş uçağının daha ileri tarihlerde tedarik edilmesi planlanıyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Katar ve Umman ziyaretlerinde jet sayısı, fiyatlandırma ve teslim takvimini gündeme getireceği öne sürülüyor.

BK ve Türkiye, temmuzda 40'a yakın Eurofighter uçağı için ön anlaşma imzalamıştı. Londra yönetiminden bir kaynak, "Sözleşmenin son detaylarını yakında belirlemeyi umuyoruz" diyor.

Türkiye Savunma Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, nihai bir anlaşmaya varılmadığı ve Britanya'yla görüşmelerin olumlu yönde ilerlediği, diğer konsorsiyum üyelerinin de jet tedarikini desteklediği belirtiliyor.

Katar ve Umman ise gelişmelerle ilgili yorum yapmadı.

Türkiye, 2020'de Rus menşeli S-400 hava savunma sistemlerini satın almış, ABD de misilleme olarak CAATSA yaptırımlarını devreye sokup Ankara'yı F-35 programından çıkarmıştı.

Analizde, Erdoğan'ın geçen ay Beyaz Saray'da ABD Başkanı Donald Trump'la görüşmesinde ilerleme sağlanamadığı savunuluyor. Ancak Türkiye'nin, Gazze savaşında Hamas'ı ateşkes anlaşmasını imzalamaya ikna etmekte oynadığı rolle ivme kazandığı, bu sayede CAATSA yaptırımlarını aşmayı istediği aktarılıyor.

Kaynaklar, Trump'ın özel bir "muafiyet" kararı alarak, F-35 tedarikinin önünü açabileceğini söylüyor. Ankara'nın ilerleyen süreçte Washington'a böyle bir hamle teklifiyle gidebileceği öne sürülüyor.

AK Parti Dış İlişkiler Başkan Yardımcısı Harun Armağan şu yorumları yapıyor:

CAATSA meselesinin çözülmesi gerekiyor. Bunun başkanlık muafiyetiyle mi yoksa Kongre kararıyla mı olacağı ABD'nin inisiyatifinde. Diplomasi ve işbirliği çabaları sürerken, bu CAATSA meselesi biraz tuhaf görünüyor.

ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, Trump'ın Türkiye'nin stratejik önemini bildiğini ve "tüm bu bekleyen sorunlara yaratıcı çözümler aradığını" söylüyor. Ancak olası planlara dair daha fazla bilgi paylaşmıyor.

Reuters, Türkiye'nin Batılı ülkelerden silah tedarikinde yaşadığı zorlukların ardından kendi beşinci nesil savaş uçağı KAAN'ı geliştirdiğine de dikkat çekiyor. Ancak KAAN'ın, Türk hava gücünün belkemiğini oluşturan F-16'ların yerini almasının yıllar sürebileceği yazılıyor. Ayrıca hava savunma sistemi Çelik Kubbe'nin geliştirme sürecinin de hızlandırıldığı belirtiliyor.

Independent Türkçe, Reuters, Defence News


Kuzey Kıbrıs seçimleri: Erdoğan yeni gerçeklikle nasıl başa çıkacak?

Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) taraftarları, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki zaferlerini kutluyorlar, 19 Ekim 2025 (AFP)
Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) taraftarları, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki zaferlerini kutluyorlar, 19 Ekim 2025 (AFP)
TT

Kuzey Kıbrıs seçimleri: Erdoğan yeni gerçeklikle nasıl başa çıkacak?

Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) taraftarları, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki zaferlerini kutluyorlar, 19 Ekim 2025 (AFP)
Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) taraftarları, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki zaferlerini kutluyorlar, 19 Ekim 2025 (AFP)

Ömer Önhon

Yalnızca Türkiye tarafından bağımsız bir devlet olarak tanınan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde (KKTC), pazar günü dokuzuncu cumhurbaşkanlığı seçimleri yapıldı.

Muhalefetteki Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) lideri Tufan Erhürman, oyların yüzde 62,80'ini alarak ezici bir zafer kazandı ve son beş yıldır görevde olan Cumhurbaşkanı Ersin Tatar'ı mağlup etti. Erhürman, 1983'teki kuruluşundan bu yana Cumhuriyet'in altıncı cumhurbaşkanı olacak.

Bu seçimler, özellikle Cumhuriyet’in geleceği, Türkiye ile ilişkileri ve Doğu Akdeniz'deki jeopolitik durum açısından büyük önem taşıyor. Kıbrıslı Türkler yalnızca yeni bir cumhurbaşkanı seçmekle kalmadı; ayrıca siyasi yönelimlerini ve Kıbrıs sorununu çözmek için yapılacak diplomatik görüşmelerde kendilerini temsil edecek müzakereciyi de belirlediler.

Kuzey Kıbrıs'taki cumhurbaşkanlığı seçimleri, Kıbrıs Türk toplumu içinde iki karşıt seçenek arasında belirleyici bir referandum olarak da görülüyordu; iki devletli çözümü destekleyenler ve federal çözüme bağlı kalanlar.

Görev süresi sona eren Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, “iki devletli çözüm”ü savunmuş ve adil bir çözümün ancak eşit egemenliğe sahip ve daha sonra uluslararası alanda tanınmaya çalışacak iki bağımsız devletin kurulmasıyla mümkün olduğunu vurgulamıştı.

Tufan Erhürman ise iki kurucu devlet ve iki toplum arasında siyasi eşitlik temelinde “Ortak Kıbrıs Cumhuriyeti” çerçevesinde Türk ve Rum kesimleri arasında bir ortaklık çağrısında bulunuyor.

Seçilmiş Cumhurbaşkanı Erhürman, “Dış politikayla ilgili tüm sorumluluklarımı Türkiye ile yakın istişare içinde yürüteceğimin ve bu istişare çerçevesinde kararlaştırılanın ötesinde hiçbir adım atmayacağımın altını çiziyorum” dedi.

Bu açıklamalar, Kıbrıslı Rumların Erhürman'dan duymayı umdukları şeylerle çelişiyordu. Erhürman, Rum basını tarafından “yeniden birleşme yanlısı bir aday” ve “Kıbrıs'ı yeniden birleştirmek için BM destekli, tıkanmış görüşmeleri yeniden canlandırmaya yardımcı olabilecek kritik oylamada katı bir adayı yenen ılımlı aday” olarak övülmüştü.

Ankara muhtemelen yeni gerçekliği akıllıca yönetecek, kendi güvenliğini garantiye alacak şekilde Kıbrıslı Türklere desteğini sürdürürken seçmenlerin iradesine saygı duyacak

Türkiye, seçim kampanyası sırasında Ersin Tatar'ın adaylığına güçlü bir destek vermiş olmasına rağmen, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve bazı üst düzey yetkililer, sonuçların açıklanmasının ardından Erhürman'ı tebrik ederek, Ankara'nın Kıbrıslı Türklere desteğinin devam ettiğini vurguladılar.

Ancak, Erdoğan ile en yakın müttefiki Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) lideri Devlet Bahçeli arasında konuya ilişkin görüş ayrılıkları olduğu görülüyor. Bahçeli, seçim sonuçlarının açıklanmasının hemen ardından, KKTC parlamentosundan seçimlere katılımın çok az olması nedeniyle sonuçları geçersiz ilan etmesini, ayrıca KKTC’nin Türkiye'ye katılımını zorunlu kılan bir karar almasını talep etti.

Bir sonraki adımın, seçilen Cumhurbaşkanı’nın başkent Ankara'yı ziyaret etmesi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmesi olması bekleniyor. Şimdi soru, Türkiye'nin iki devletli çözüme verdiği sürekli destek göz önüne alındığında, iki tarafın ortak bir zemin bulup bulamayacağı.

cvfgb
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve görev süresi dolan KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, KKTC’nin başkenti Lefkoşa'daki yeni cumhurbaşkanlığı kompleksinin açılışında, 3 Mayıs 2025 (AFP)

Ankara muhtemelen Kıbrıslı Türklere desteğini sürdürürken, kendi güvenliğini ve KKTC’nin güvenliğini garantiye alacak şekilde seçmenlerin iradesine saygı duyacak ve yeni gerçekle akıllıca başa çıkacaktır. Farklı bir hareket tarzı Türkiye'nin çıkarlarına hizmet etmeyebilir.

Önümüzdeki haftalarda hem ikili ilişkilerde hem de BM çerçevesinde Türkler ve Rumlar arasında yeni atılımlar yaşanabilir.

Kıbrıs Rum nüfusu yaklaşık 1 milyon ve azınlık olarak gördükleri yaklaşık 470 bin Kıbrıslı Türk ile siyasi eşitliği tanımayı reddediyorlar

Muhalefet lideri Erhürman'ın büyük bir farkla zafer kazanmasına birçok etken katkıda bulundu. Bu etkenlerin en belirginleri, Kıbrıslı Rumların uluslararası tanınma ve Avrupa desteği sayesinde elde ettiği refahtır. Buna karşın, önceki Kıbrıs Türk liderliği Kıbrıs sorununu çözmek için ciddi adımlar atamadı, vatandaşların yaşam koşullarını iyileştirmekte başarısız oldu ve Kuzey Kıbrıs'ı etkileyen bir dizi skandal yaşandı.

Bununla birlikte, Kıbrıs Türk liderliğinin benimseyeceği yön ne olursa olsun, Kıbrıs sorununda nihai bir çözüme ulaşmak kolay olmayacaktır. Çünkü her iki tarafın hafızası da hâlâ ağır bir etniksel şiddet mirası taşımaktadır.

1960 yılında, Kıbrıslı Türkler ve Rumlar, Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin garantörleri olduğu bir anlaşma kapsamında “Kıbrıs Cumhuriyeti”ni kurdular. Ancak bu düzenleme uzun sürmedi; çünkü hem düzenli hem de düzensiz Kıbrıslı Rum güçleri, “Enosis” olarak bilinen aşırı milliyetçi bir ideolojinin etkisiyle Kıbrıslı Türklere karşı silahlı saldırılar başlattı. Amaçları, ada üzerinde tam kontrol sağlamak ve Yunanistan'a katılmaktı ve bu da nihayetinde 1974'te Türkiye'nin askeri müdahalede bulunmasına neden oldu.

dfg
KKTC’nin yeni lideri Tufan Erhürman ve eşi Nilden Bektaş Erhürman, KKTC cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki zaferini kutluyor, Lefkoşa,19 Ekim 2025 (Reuters)

O zamandan beri Kıbrıslı Rumlar adanın güney kesimine yerleşirken, Kıbrıslı Türkler KKTC’yi ilan ettikleri kuzeyde yaşıyorlar.

Türk tarafı, iki toplum arasında siyasi eşitliğe dayalı ortak bir cumhuriyet kurmak amacıyla Rum tarafıyla uzun müzakereler yürüttü, ancak bu görüşmeler sonuçsuz kaldı.

Dönemin BM Genel Sekreteri Kofi Annan tarafından sunulan “Annan Planı”, Kıbrıslı Türk ve Rumları iki bölgeli bir devlette birleştirmeyi amaçlıyordu. Plan, 24 Nisan 2004'te adanın her iki kesiminde de referanduma sunuldu. Kıbrıslı Türklerin yüzde 65'i plana evet oyu verirken, Kıbrıslı Rumların yüzde 75'i planı reddetti ve bu da planın iptal edilmesine yol açtı.

Yaklaşık 1 milyon kişiden oluşan Kıbrıslı Rumlar, azınlık olarak gördükleri yaklaşık 470 bin Kıbrıslı Türk ile siyasi eşitliği tanımayı reddediyorlar. Ayrıca, Türkiye'nin garantör güç olmaya devam etmesine de karşı çıkıyorlar; Türkiye ise bu itirazı şiddetle reddediyor.

Daha sonra, 2017 yılında İsviçre'nin Crans-Montana dağ köyünde yapılan barış görüşmeleri de başarısızlıkla sonuçlandı.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, temel gelir kaynakları turizm, üniversite gelirleri ve kumarhaneler iken, geri kalan gelir kaynakları doğrudan Türkiye'nin desteğinden oluşuyor

Annan Planı'nın reddedilmesine ve AB yasalarının çözümlenmemiş sınır anlaşmazlıkları olan ülkelerin katılımına izin vermemesine rağmen, Kıbrıs, 2002 yılında Kıbrıslı Türkleri tamamen dışlayan bir hamleyle, yalnızca Rum tarafını temsil edecek şekilde AB'ye katıldı. Ancak, daha sonra bazı Avrupalı ​​siyasetçiler ve uzmanlar bu hamlenin bir hata olduğunu itiraf ettiler. O zamandan beri Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), adanın tek meşru temsilcisi olarak AB fonlarından yararlanıyor. Ayrıca Türkiye'nin AB’ye katılımını engelliyor ve üyeliğini kendi siyasi ajandalarına hizmet edecek şekilde kullanıyor.

Son zamanlarda, ABD'nin silah ambargosunu kaldırması ve bu durumun kendilerine önemli bir askeri avantaj sağlaması nedeniyle Kıbrıslı Rumlar silahlanma alanındaki faaliyetlerini de yoğunlaştırdılar.

Paralel bir bağlamda, Türkiye ile ilişkileri gergin olan Binyamin Netanyahu hükümeti liderliğindeki İsrail, GKRY ile bir güvenlik ortaklığına girdi ve kendisine hava savunma sistemleri de dahil olmak üzere çeşitli askeri teçhizat sağladığı söyleniyor.

Gerilimi tırmandıran bu adımların ortasında, Kıbrıs açıklarındaki hidrokarbon rezervleri de bölgede ilave bir çatışma noktası haline geldi.

zxcvbg
Görev süresi sona eren KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, başkent Lefkoşa'da yapılan KKTC cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında bir sandıkta oyunu kullanıyor, 19 Ekim 2025 (AFP)

Rum tarafı, Kıbrıslı Türklerin keşfedilen enerji kaynakları üzerinde hiçbir hakkı olmadığını iddia ediyor ve Chevron gibi büyük uluslararası şirketleri arama ve sondaj faaliyetlerine katılmaya davet ederek Türkiye üzerindeki baskıyı artırmaya çalışıyor.

Ancak Türkiye de buna sessiz kalmıyor; Kıbrıslı Türklerin güvenli ve istikrarlı bir ortamda yaşamasını sağlamak için sürekli çaba sarf ediyor ve adanın kuzeyindeki askeri varlığı bu desteğin en önemli dayanaklarından biri. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize göre Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) kendi ordusuna sahip olsa da asıl gücü Türk askeri varlığına ve Ankara'nın adanın kuzeyinde sağladığı altyapıya dayanıyor.

Kuzey Kıbrıs'ın Türkiye'ye coğrafi yakınlığı ve Türk savaş uçaklarının Kıbrıs hava sahasına dakikalar içinde ulaşabilmesi, Kıbrıslı Türkler için güvenlik garantilerini daha da destekleyen iki faktör.

KKTC'nin temel gelir kaynakları turizm, üniversiteler ve kumarhaneler iken, geri kalan gelir kaynakları doğrudan Türkiye'nin desteğinden oluşuyor.

Türkiye'nin KKTC'nin uluslararası alanda tanınması yönündeki çağrılarına henüz hiçbir ülke yanıt vermemiş olsa da 20'den fazla ülkede temsilciliği bulunuyor. Ne uluslararası toplum ne de Kıbrıslı Rumlar, adanın egemenliğine eşit siyasi katılım için gereken tüm niteliklere sahip yaklaşık yarım milyon Kıbrıslı Türk'ün varlığını inkar edemez.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarfından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.