Cumhurbaşkanı Erdoğan: Hamas bir terör örgütü değil, topraklarını ve vatandaşlarını koruma mücadelesi veren mücahitler grubudur... İsrail'e gitme projemiz vardı, gitmeyeceğiz

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "İsrail'e gitme projemiz vardı, iptal, gitmeyeceğiz." İfadelerini kullandı.

 (AFP)
(AFP)
TT

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Hamas bir terör örgütü değil, topraklarını ve vatandaşlarını koruma mücadelesi veren mücahitler grubudur... İsrail'e gitme projemiz vardı, gitmeyeceğiz

 (AFP)
(AFP)

Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, Meclisin 28. Dönem 2'nci Yasama Yılı'ndaki çalışmalarında milletvekillerine kolaylıklar diledi.

TBMM komisyonlarında ve Genel Kurulunda gelecek dönemde Türkiye'ye önemli katkıları olacak çok sayıda düzenlemenin görüşüldüğünü veya görüşülmeyi beklediğini belirten Erdoğan, bunlardan birinin de önceki günlerde Meclis'e sundukları 2024-2028 yıllarını kapsayan 12. Kalkınma Planı olduğunu ifade etti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Milletimize taahhüdümüz olan 2053 vizyonumuzun ilk adımı mahiyetindeki bu planın odağında, elbette Türkiye Yüzyılı hedefi vardır. Türkiye Yüzyılı'nda çevreye duyarlı, afetlere dayanıklı, ileri teknolojiye dayalı yüksek katma değer üreten, geliri adil paylaşan, istikrarlı, güçlü ve müreffeh bir gelecek için attığımız bu önemli adımın tekrar hayırlı olmasını diliyorum." diye konuştu.

Cumhurbaşkanlığı olarak TBMM'ye sundukları bir diğer önemli düzenlemenin 2024 yılı bütçesi olduğuna işaret eden Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin 6'ncı bütçesi olan bu kanun teklifini, orta ve uzun vadeli ekonomik hedeflerinin hem habercisi hem tamamlayıcısı bir adım olarak gördüklerini dile getirdi.

Bütçenin temel önceliğinin, depremde yıkılan şehirlerin ayağa kaldırılması ve diğer şehirlerin depreme hazırlanması olduğunu anlatan Erdoğan, şunları söyledi:

"Maalesef ülkemizde bir kesimin, milletimizin yaşadığı sınamaları çabucak unutmak, daha kötüsü de unutturmaya çalışmak gibi bir zaafı vardır. Aslında bu zaaf değil, bilinçli ve kötü niyetli bir taktiktir. Biz, tam 8,5 ay önce 11 ilimizde büyük can ve mal kaybına yol açan, 14 milyondan fazla insanımızı etkileyen 6 Şubat depremlerinin acısını ilk günkü tazeliğiyle yüreğimizde hissediyoruz, hissetmeye devam edeceğiz. Zihni iğdiş edilmemiş, kalbi nasırlaşmamış, insanlığını kaybetmemiş hiç kimsenin bu acıyı unutmasının mümkün olmadığına inanıyoruz. Siyasette, ekonomide, dış politikada ne yaşanırsa yaşansın, biz 50 binden fazla insanımızı kaybettiğimiz, 850 bin yapının yıkılmasına yol açan bu felaketi her zaman gündemimizin ilk sırasında tutacağız. Deprem bölgesindeki son hak sahibi vatandaşımızı da evine yerleştirene, şehirlerimizi eskisinden daha ileri bir seviyeye getirene kadar durup dinlenmeden çalışacağız, inşa edeceğiz, ihya edeceğiz. Bu kararlılığımızı 2024 bütçemizde de görmek mümkündür."

"Üniversiteli gençlerimize vadettiğimiz sözü tuttuk"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, çalışanlar ve emekliler başta olmak üzere vatandaşların hayat konforunu bozan sıkıntıları ortadan kaldıracak politikaları da asla elden bırakmadıklarını belirtti.

Bir yandan istihdamı ve üretimi artırırken diğer yandan enflasyonla da çok yönlü mücadele içinde olduklarına işaret eden Erdoğan, ekonomide atılan adımların ve elde edilen neticelerin insanların günlük hayatına yansımalarını görmenin zaman aldığını söyledi.

Türkiye'nin ne büyümesinden taviz vereceğini ne enflasyona teslim olacağını ne de dar gelirliler başta olmak üzere vatandaşlarının mağduriyetine göz yumacağını vurgulayan Erdoğan, "Allah'ın izniyle, bunların hepsinin üstesinden gelecek, ülkemizi büyütürken milletimizin refahını da yükseltecek programa, birikime ve iradeye sahibiz." dedi.

Erdoğan, yatırımcısından işçisine, esnafından çiftçisine üreten herkesin meselesinin kendi meseleleri olduğunu dile getirerek, şöyle devam etti:

"Ömrü boyunca çalışıp çabaladıktan sonra hayatının sonbaharını huzurlu geçirmek isteyen her emeklimizin sıkıntısı bizim sıkıntımızdır. Çocuklarını yetiştirmekten mutfağını çekip çevirmeye kadar ailesinin tüm yükünü omuzlayan her ev hanımının derdi bizim derdimizdir. Gözümüzün nuru her evladımızın, umutla baktığı geleceğine hazırlanan her gencimizin beklentisi bizim sorumluluğumuzdur. Nitekim seçim döneminde, örgün eğitimdeki üniversiteli gençlerimize vadettiğimiz cep telefonu ve bilgisayar desteğiyle ücretsiz 10 GB'lık internet sözümüzü tuttuk. Buna dair Cumhurbaşkanı Kararı, Resmi Gazete'nin bugünkü nüshasında yayınlandı. Kararın tüm üniversiteli gençlerimize hayırlı olmasını diliyorum."

"Çok daha fazlasını milletimize kazandırmak namus borcumuzdur"

Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti'ni; demokrasisi, altyapısı, üstyapısı ve ekonomisiyle 21 yılda katbekat büyüttüklerinin altını çizerek, "Birkaç gün sonra 100. yılına kavuşacağımız Cumhuriyetimizi, sadece yaşatmak için gereken fedakarlıklarıyla değil, aynı zamanda, rahmetli Menderes ve Özal'ın açtığı yoldan ilerleyerek, imkanlarıyla da milletimizle buluşturan biz olduk. Bu müktesebatla önümüzdeki dönemde çok daha fazlasını milletimize kazandırmak, bizim namus borcumuzdur." diye konuştu.

Gelip geçici sıkıntıların, hem kazanımların üstünü örtmesine hem de insanları karamsarlık bataklığına itmesine rıza göstermediklerini ve göstermeyeceklerini belirterek, şunları kaydetti:

"Ülkenin ve milletin geleceğine dair hiçbir hayalleri, hiçbir vizyonları, hiçbir programları, hiçbir projeleri olmadan, sadece bu arızi tablodan cesaret alarak hayal görenleri gerçeklere uyandıracağımız günler yakındır. Bunun için önce önümüzdeki mart ayında yapılacak mahalli idareler seçimlerinde, bir kez daha ve çok daha güçlü şekilde milletimizin gönlüne girmemiz gerekiyor. Muhalefetin kifayetsiz başkanlarının elinde ıstırap çeken şehirlerimizi gerçek belediyecilikle buluşturmak hepimizin asli vazifesidir. Aynı şekilde kendi yönetimimizdeki belediyelerde de seçimi, çok daha yüksek oranlarla kazanmak mecburiyetindeyiz. Kurulduğu günden beri nice zaferlere imza atan AK Parti olarak, inşallah Cumhur İttifakı'ndaki ortaklarımızla birlikte bir kez daha bu başarıyı göstereceğiz."

"Türkiye’nin terörle mücadelesi daha da güç kazanmıştır"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Irak-Suriye Tezkeresi'ne ilişkin, "Türkiye’nin terörle mücadelesi daha da güç kazanmıştır .Tarih, tezkereye 'hayır' diyerek teröristlere can suyu olanları affetmeyecek. Sınırlarımızda kurulmaya çalışılan terör koridorunu yeni harekatlarla parçalamaya, yürütülen kirli kampanyalara karşı tavır koymaya devam edeceğiz." dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarına ilişkin, "İsrail devletiyle bir sorunumuz yok, ama İsrail’in uyguladığı mezalimi, devlet değil örgüt gibi hareket etme tarzını asla tasvip etmedik, etmeyeceğiz." ifadelerini kullandı. 

Erdoğan, şöyle devam etti:

"İsrail’in Gazze’ye saldırılarında ölenlerin neredeyse yarısı çocuk. Bu tablo bile amacın taammüden insanlık suçu işlemeye yönelik vahşet olduğunu gösteriyor. İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları, hem yapanlar hem onu destekleyenler açısından hem katilliğe hem akıl hastalığına delalet eden bir haldir."

"İsrail'e gitme projemiz vardı, iptal, gitmeyeceğiz"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Hamas bir terör örgütü değil, topraklarını ve vatandaşlarını koruma mücadelesi veren kurtuluş ve mücahitler grubudur." diye konuştu. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "İsrail'e gitme projemiz vardı, iptal, gitmeyeceğiz." dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bugün sırtını dayayarak efelendiği güçler yarın gittiğinde İsrail halkının güven, merhamet arayacağı ilk yer 500 yıl önceki gibi Türkiye olacaktır." ifadelerini kullandı.  

"'Uluslararası Filistin-İsrail Barış Konferansı' düzenlenmesini öneriyoruz"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Akıl ve vicdan sahibi diğer tüm ülkeleri, İsrail devletinin aklıselime dönmesi için Netanyahu hükümetine baskı kurmaya davet ediyorum. Kuruluş amacı Kudüs’ün mahremiyetini, Filistin davasını savunmak olan İslam İşbirliği Teşkilatından hiç değilse bu defa, misyonuna yakışır etkinlik bekliyoruz. İnsani, siyasi, askeri varlığımızla Filistin tarafının garantörlerinden biri olmaya hazırız. İrade sahibi ülkeleri teklifimizi değerlendirmeye davet ediyoruz. Bölgede etkili tüm aktörlerin yer alacağı bir 'Uluslararası Filistin-İsrail Barış Konferansı' düzenlenmesini öneriyoruz." 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Çocukların hunharca öldürülmesinin hiçe sayıldığı bir yapıyı kimse ciddiye almaz. BM'nin içine düştüğü bu acziyet görüntüsünden derin üzüntü duyuyoruz." dedi.

Erdoğan'dan ateşkes çağrısı

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail-Filistin çatışmasına ilişkin, "Öncellikle tüm taraflar elini tetikten çekmeli, derhal ateşkes ilan edilmelidir." diye konuştu.



Türkiye'nin Ortadoğu'daki bölgesel nüfuzunun yeniden şekillenmesinin boyutları

Suriye'nin Afrin ilçesinin dış mahallelerinde bir TSK tankı, 19 Ekim 2022 (AFP)
Suriye'nin Afrin ilçesinin dış mahallelerinde bir TSK tankı, 19 Ekim 2022 (AFP)
TT

Türkiye'nin Ortadoğu'daki bölgesel nüfuzunun yeniden şekillenmesinin boyutları

Suriye'nin Afrin ilçesinin dış mahallelerinde bir TSK tankı, 19 Ekim 2022 (AFP)
Suriye'nin Afrin ilçesinin dış mahallelerinde bir TSK tankı, 19 Ekim 2022 (AFP)

Emced Ferid et-Tayyib

Geçtiğimiz haftalarda Arap bölgesi, Ortadoğu ve Doğu Afrika tüm düzeylerde büyük dönüşümlere tanık oldu. Bu dönüşümlerin belki de en dikkat çekici olanı Suriye'de meydana gelen büyük değişimdi. Suriye'de Beşşar Esed rejimi düşerken 1963 yılından bu yana iktidarda olan Baas yönetimi sona erdi.

Türkiye bu değişimin arkasında sadece Suriye muhalefetini doğrudan destekleyerek önemli bir rol oynamakla kalmadı, uluslararası ve bölgesel ittifaklardan ve pozisyonlardan oluşan karmaşık bir ağın yönetimini de üstlendi. Bu değişimin önünü açmak ve sorunsuz bir şekilde kabul edilmesini sağlamak için İran ve Rusya’nın Suriye'deki nüfuzunu sınırlandırmaya çalıştı.

Türkiye, Suriye savaşı trajedisini sona erdirmedeki bu başarısının ardından kendisini sadece Ortadoğu'da değil, Kızıldeniz bölgesinde ve Afrika Boynuzu'nda da önemli ve etkili bir aktör ve bölgesel istikrar sağlayıcı bir güç olarak sunmaya hazırlandığı açıkça görülüyor. Türkiye aynı zamanda Somali ve Etiyopya arasında limanların kullanımı konusunda yaşanan ve neredeyse Afrika Boynuzu'nda yeni bir bölgesel savaşın fitilini ateşlemesine ramak kalan gerginliği ve anlaşmazlıkları da başarıyla dizginledi.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı habere göre Türkiye, 12 Aralık 2024 tarihinde imzalanan ve Etiyopya'nın Somali’nin egemen otoritesi altında Kızıldeniz'in uluslararası sularına güvenilir ve sürdürülebilir bir şekilde erişimini garanti eden Ankara Anlaşması'nı imzalamak üzere iki ülkeyi bir araya getirmeyi başardı ve Eritre'nin Etiyopya'dan bağımsızlığını kazanmasının ardından 1991 yılından bu yana deniz erişimi olmayan dünyanın en kalabalık ülkesi Etiyopya'nın en büyük endişelerinden ve taleplerinden birini ele aldı.

Ardından 13 Aralık'ta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Sudan'da şiddetlenen savaşı durdurmaya yönelik doğrudan bir faktör olarak Sudan ile Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) arasında doğrudan müzakere kanalları açmak ve iki ülke arasındaki durumu yatıştırmak için cesur bir girişimde bulunduklarını açıkladı.

Kızıldeniz'in stratejik önemi

Tüm bu gelişmelerle arasında Kızıldeniz, sadece Türkiye'nin hamlelerini okurken, analiz ederken ve değerlendirirken değil, aynı zamanda çatışmalarla dolu bir bölgedeki siyasi ve ekonomik önemi açısından da dikkate alınması gereken merkezi bir konuma sahip.

Afrika ve Asya kıtaları arasında yer alan Kızıldeniz, bölgedeki siyasi çalkantıların ve rekabetlerin merkezi oldu. Bir deniz yolu olarak Kızıldeniz, dünya konteyner trafiğinin yaklaşık yüzde 30'una ev sahipli yapıyor. Küresel ticaretin yıllık yaklaşık yaklaşık 65,1 trilyon dolarlık kısmı Kızıldeniz üzerinden sağlanıyor. Bu hacim, günlük yaklaşık 2,6 milyon varil ham petrol ve rafine petrol ürününün Kızıldeniz'in en güneyindeki Bab’ul-Mendeb Boğazı, Suveyş Kanalı ve Mısır'da bulunan ve Kızıldeniz'i Akdeniz'e bağlayan günlük 5,2 milyon varil kapasiteli Sumed Boru Hattı üzerinden taşındığı küresel ticaretin yaklaşık yüzde 12 ila yüzde 15'ini de kapsıyor. Bahsi geçen güzergâhlar üzerinden yapılan doğalgaz ihracatı küresel sıvı doğalgaz (LNG) ticaretinin yaklaşık yüzde 8'ini oluşturuyor. Avrupa doğalgaz ithalat kaynaklarını çeşitlendirmeye, Rus boru hatlarına bağımlılığını azaltmaya ve Körfez ve Kuzey Afrika'dan sıvı doğalgaz ithalatını arttırmaya çalıştığından, Kızıldeniz ve Sumed Boru Hattı üzerinden ihraç edilen doğalgazın önemi Ukrayna savaşından sonra daha da arttı. Çünkü Avrupa doğalgaz ithalat kaynaklarını çeşitlendirmeye, Rusya’nın enerji kaynaklarına bağımlılığını azaltmaya ve Körfez ülkelerinden ve Kuzey Afrika'dan LNG ithalatını arttırmaya çalışıyor.

Kızıldeniz'de son dönemde yaşanan çatışmalar küresel seyrüsefer trafiğinde ve ticarette aksamalara yol açtı. Husilerin Kızıldeniz'deki saldırıları nakliyeleri geciktirirken sigorta ve nakliye maliyetlerini yükseltti. Bazı gemilerin Ümit Burnu'nun etrafından dolaşmak zorunda kalmasıyla nakliye süreleri ve masrafları önemli ölçüde arttı.

Bu rekabet, Sudan’daki mevcut savaşın patlak vermesine önemli ölçüde katkıda bulundu. Suriye'de Beşşar Esed rejiminin devrilmesiyle sonuçlanan son gelişmelerden sonra Rusya, Tartus'ta bulunan ve kendi sınırları dışında olan tek deniz üssünü kaybetti. Bu durumun Rusya'yı ya Sudan'ın Kızıldeniz kıyısında ya da Afrika kıyısındaki askeri varlığına ikmal hatları sağlamak için Libya'nın Akdeniz kıyısında bir askeri üs kurarak Ortadoğu'da bir deniz varlığı edinme çabalarını yoğunlaştırmaya itmesi bekleniyor. Tüm bu karmaşık dinamikler deniz ticaretindeki düşüşe katkıda bulunarak Süveyş Kanalı'nın gelirlerini olumsuz etkiliyor ve Mısır ekonomisine ciddi zarar veriyor.

Türkiye'nin bölgedeki hamlelerinin bu dinamiklerden bağımsız olmadığı bir gerçek. Avrupa ve genel olarak Batı ile huzursuz bir ilişkiye sahip olan Türkiye, 1952 yılından bu yana NATO üyesi. NATO bünyesinde en fazla askere sahip  ikinci ülke konumumda olan Türkiye’nin topraklarında NATO Müttefik Kara Komutanlığı yer alıyor.

Türkiye'nin İncirlik’teki ve Konya’daki hava üsleri Balkanlar, Sırbistan ve Kosova'dan Irak ve Afganistan'a kadar NATO'nun askeri operasyonlarının çoğunda ana askeri üsler olarak kullanıldı. Türkiye ayrıca 2012 yılından bu yana İran'a yaklaşık 500 km uzaklıkta bulunan ve NATO'nun füze savunma sisteminin önemli bir parçası olarak hizmet veren Kürecik radar istasyonuna da ev sahipliği yapıyor. Ancak, 1949 yılında Avrupa Konseyi'nin on kurucu üyesinden biri olan Türkiye, Avrupa Birliği’ne (AB) tam üye olmayı başaramadı. AB Genel İşler Konseyi'nin 2018 haziranındaki bir açıklamasına göre Türkiye’nin çetrefilli bir müzakere konusu olan AB'ye tam üyeliği 2005 yılında çıkmaza girdi.

cvdfgrt
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Rusya'da 2019 yılında düzenlenen Uluslararası Havacılık ve Uzay Fuarı'nın açılış töreninde dondurma yerken (AFP)

Türkiye’nin Ortadoğu’daki ve Afrika Boynuzu'ndaki nüfuzunun uzun ve köklü bir geçmişi var. Osmanlı İmparatorluğu'na kadar uzanan bu nüfuz, İkinci Dünya Savaşı, milli kurtuluş mücadeleleri ve dünyanın dört bir yanındaki geçiş güzergahlarının ve stratejik bölgelerin kontrolü için yaşanan rekabet sonucu zayıflamış olsa da her zaman dini ve kültürel faktörlerce desteklendi.

Dolayısıyla Türkiye'nin bölgedeki son hamlelerinin, Donald Trump'ın ABD başkanlık görevini devralacağı tarih yaklaşırken özellikle Batı’nın ve Avrupa'nın desteğiyle durumu yeniden düzenleme çabasına girmesi ihtimal dışı değil. Trump'ın Rusya ile yakınlaştığı biliniyor. Batı dünyası adına dünya polisi -jandarması- rolünü oynamak yerine küresel politikaları bölgesel oyunculara devretme niyetinde olduğu düşünülüyor.

Trump ve Putin arasındaki yakınlaşma çerçevesinde bu anlaşmalardan bazıları Ortadoğu, Doğu Afrika ve Kızıldeniz'de artan kaos nedeniyle büyük bir ekonomik sarsıntı yaşayan Avrupa'nın işine gelmeyebilir. Belki de Avrupa'yı, Eski Dünya kıtalarının bu çalkantılı bölgesinde önemli bir aktör olarak konumunu sağlamlaştırması için Türkiye'nin müttefikliğine destek vermeye iten de budur.

Türkiye'nin Sudan'a yönelmesi

Türkiye ilk kez Sudan örneğinde diplomatik inceliklerden ziyade çıkarlar temelinde müzakere için tüm kartları açıkça masaya koyduğu bir inisiyatif aldı. Türkiye bunu sadece siyasi konumunu sağlamlaştırmak için değil, aynı zamanda Sudan meselesi Kızıldeniz'deki eski emellerini canlandırdığı için de yapıyor. Sudan’ın eski Cumhurbaşkanı Ömer el-Beşir döneminde Rusya’nın yanı sıra Türkiye de Sudan’ın Kızıldeniz kıyılarında bir liman ya da deniz üssü edinmeye çalışmıştı.

Hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’den ilk kez cumhurbaşkanlığı düzeyinde Sudan'a yapılan bir ziyaret gerçekleştirdi. Türkiye'nin Sevakin Limanı’nın bir bölümünü geçici olarak kullanma hakkını elde ettiğini, böylece bölgeyi bir turizm beldesi ve Kızıldeniz üzerinden Mekke'ye giden hacılar için bir geçiş noktası olarak yeniden inşa edebileceğini açıkladı. Dönemin Sudan Dışişleri Bakanı İbrahim Gandur, Türkiye'nin Sudan'ın Kızıldeniz kıyısında (Sudan'ın Kızıldeniz bölgesinin başkenti ve ülkenin ana limanı olan Port Sudan'ın yaklaşık 60 kilometre güneyinde yer alan bir yarımada olan Sevakin’de) Osmanlı İmparatorluğu döneminden kalma harap haldeki bir limanı yeniden inşa edeceğini ve burada sivil ve askeri gemilerin bakımı için bir donanma tersanesi kuracağını duyurdu.

Türkiye'nin bu girişimi, Sudan’daki barış sürecini ileriye taşıyacak bir ivme noktası olabilir, ancak bunun için başta Cidde Müzakere Platformu olmak üzere diğer müzakere girişimleriyle bütünleşmesi gerekiyor. Sudan'daki barış için yürütülen çabaları ilerletmek amacıyla Manama'dan Cenevre'ye, Cibuti’den Moritanya'ya kadar birçok bölgesel girişim oldu. Fakat bu girişimler, uygulanması Sudan hükümetinin herhangi bir müzakereye girmesinin koşullarından biri haline gelen ön anlaşmalara varmayı başaran Cidde Müzakere Platformu’nun ne ötesine geçebildi ne de yerini alabildi. Uluslararası ve bölgesel tarafların bu girişimleri arasında tamamlayıcı roller aramak üzere koordinasyon sağlamaları -ki böyle bir koordinasyon şu an yok- Sudan'da uzayıp giden savaşın kısır döngüsünü kırmada başarının anahtarı olacağına şüphe yok.