Özgür Özel: AYM üyeleri hakkında suç duyurusu başvurusu, akıldan, liyakatten, matematikten kopuk bir karardır

"Yargıtay 3. Ceza Dairesi'nin kararı Meclis'e, Anayasa Mahkemesi'ne karşı, Anayasa Mahkemesi'nin tüzel kişiliğine karşı darbe girişimidir"

CHP Genel Başkanı Özgür Özel (AA)
CHP Genel Başkanı Özgür Özel (AA)
TT

Özgür Özel: AYM üyeleri hakkında suç duyurusu başvurusu, akıldan, liyakatten, matematikten kopuk bir karardır

CHP Genel Başkanı Özgür Özel (AA)
CHP Genel Başkanı Özgür Özel (AA)

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin TBMM Grubu'nu, Yargıtay 3. Ceza Dairesi'nin kararına ilişkin değerlendirmelerde bulunmak üzere dün saat 21.00'de olağanüstü toplantıya çağırdı. Yaklaşık 3 saat süren toplantının ardından, grup toplantısı basına açık devam etti.

Özel, yaptığı konuşmada, mazbatasını bugün aldığını, grup toplantısını gelecek hafta yapmayı planlarken Türkiye'de bugün "iki büyük hukuk garabetinin" ortaya çıktığını, bu yüzden CHP grubunu olağanüstü toplantıya çağırma durumunda kaldığını söyledi. Saat 20.00'de hukukçu milletvekilleriyle, saat 21.00'den itibaren de milletvekilleriyle durumu değerlendirdiklerini kaydeden Özel, bir dizi kararlar aldıklarını bildirdi.

Anayasa Mahkemesi önünde dün basın meslek örgütlerinin olduğunu hatırlatan Özel, Anayasa Mahkemesi'nin "sansür yasasını" iptal etmesini beklediklerini, kendilerinin de buna destek verdiklerini ancak Anayasa Mahkemesi'nin, oy çokluğuyla iptal talebini reddettiğini anımsattı. Bu kararın üzüntüsü içerisindeyken olağanüstü toplanmaya sebep olan bir "garabetle" karşı karşıya kaldıklarını bildiren Özel, Yargıtay 3. Ceza Dairesi'nin kararını göstererek, "Karar, öyle tartışılacak bir karar değil. Bu karar düpedüz bir darbe girişimi." dedi.

"Halkı bu kalkışmayı da bastırmaya davet ediyoruz"

Kararın, Can Atalay'ı mağdur eden bir karar olduğunu belirten Özel, hedefindekilerin Can Atalay ile sınırlı olmadığını savundu. Özel, "Can Atalay kararı örneğiyle, Anayasa'yı hiçe sayma, anayasal düzeni ortadan kaldırma, doğrudan bir kalkışma girişimidir Yargıtay eliyle. Karar, sadece Can Atalay'ı değil, Hatay halkına, Türkiye'deki tüm seçmenlere, TBMM'nin kurumsal yapısına, TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş'un başkan sıfatıyla aldığı kararlara ve Anayasa Mahkemesi'nin üyelerine ayrı ayrı had bildirmeye kalkmakta; kendilerini Meclis'in, Meclis Başkanı'nın ve milli iradenin üzerinde görmektedirler. Karar Meclis'e, Anayasa Mahkemesi'ne karşı, Anayasa Mahkemesi'nin tüzel kişiliğine karşı darbe girişimidir." ifadesini kullandı.

Durumun, Can Atalay'ın haklarının ezilmesinin çok ötesinde olduğunun altını çizen Özel, "Kriz, Cumhur İttifakı'nın krizidir; kriz, MHP-AK Parti krizidir; AK Parti'nin içindeki kliklerin çatışma krizidir. AK Parti'nin ve Cumhur İttifakı'nın bir bileşeninin şımarttığı birilerinin, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni bir yargı krizine, devlet krizine sokacak kadar ciddi bir krizdir. Buna el koymak, direnmek gerekmektedir. Halkı bu kalkışmayı da bastırmaya davet ediyoruz." diye konuştu.

"Bu mahkeme, Anayasa Mahkemesi'ne açıkça meydan okumaktadır"

15 Temmuz akşamı "Vakit darbeye direnme vaktidir, vakit milli iradeye, anayasaya sahip çıkma vaktidir" diyen milletvekillerinden birisi olduğunu vurgulayan Özel, şöyle devam etti:

Sayın Numan Kurtulmuş, Meclis Başkanı sıfatıyla bu darbeye direnmelidir. Darbeciler, Kurtulmuş'a şunu söylüyorlar: 'Anayasa Mahkemesi'nin, Dairemizin verdiği onama kararından yaklaşık bir ay sonra ihlal kararı verdiği halde, TBMM tarafında bu süreçte hükümlü Şerafettin Can Atalay'ın milletvekilliğinin düşürülmesi işlemlerinin anayasanın açık hükmüne rağmen tamamlanmadığı anlaşılmıştır.' Burada Kurtulmuş, Anayasa Mahkemesi'nin vereceği kararı bekleyerek demokratik bir karar sergilemiştir. Daha önce Cemil Çiçek ve ondan önceki Meclis Başkanları dönem sonuna bırakarak ortaya koydukları milli iradenin temsiline olanak verecek içtihat Meclis'te yerleşikken bunun aksine geçmişteki birkaç kötü kararı bekleyenler Numan Kurtulmuş'a ayar veriyorlar. Numan Kurtulmuş direnecekse arkasında CHP'yi bulacaktır. Bu mahkeme Anayasa Mahkemesi'ne açıkça meydan okumaktadır.

Anayasa Mahkemesi'nin kararının Yargıtay 3. Ceza Dairesi'ni de Meclis'i de bağladığını vurgulayan Özel, kararda "Anayasaya rağmen bizi bağlamaz" denildiğini belirtti. Özel, şöyle devam etti:

Buna Anayasa Mahkemesi'nin üyeleri, ayrı ayrı ve kurumsal olarak direneceklerse, gerekeni yapacaklarsa CHP arkalarındadır. Ayrıca, Anayasa Mahkemesi kararını yargısal aktivizm olarak değerlendiren şunu da söylemektedir: 'Biz bu kararı verirken Can Atalay'ın dosyasına bakmadık. Can Atalay'a değil onunla birlikte Anayasa Mahkemesi'nin tüm iş ve işlemlerine husumet duyuyoruz. Anayasa Mahkemesi kaldırılmalı diyen siyasilerin açıklamalarından cesaret alıyoruz. Hukuka aykırı bu yaklaşıma destek veriyoruz. Biz yargı krizi çıkarmak istiyoruz' demektedirler. Bunu bu devlete, bu milletin her bir ferdinin muhtaç olduğu yargının bağımsızlığına olan inançlarına yapmaya kimsenin hakkı yoktur. Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusu başvurusu, akıldan, liyakatten, matematikten gerçekten kopuk bir karardır.

"10 üye nasıl bunların yargılanmasına karar verecek?"

Anayasa Mahkemesi'nin, kararı 5'e karşı 9 oyla aldığını, bir de çekimser oy kullanıldığını anımsatan Özel, Anayasa Mahkemesi üyelerinin yargılanması için, Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesi'nin kendisinin 15 üyesinden 10'nun karar vermesi gerektiğini söyledi. İlgili kararı 9 üyenin aldığını hatırlatan Özel, "Geriye 6 üye kalıyor. 10 üye nasıl bunların yargılanmasına karar verecek? Kaldı ki Anayasa Mahkemesi üyeleri kendileriyle ilgili karar verilecek oturumlara katılamazlar. Katılamadığında toplantı yeter sayısı yok. Katılmadığında bu karar nasıl verilecek? O zaman katılan 5 üye, katılmayan 10 üyenin yargılanmasına, azınlığın çoğunluğu hem de toplantı yeter sayıları olmaksızın yargılanmalarına karar verecek." diye konuştu.

"CHP, adalet oturumu talebini Meclis gündemine taşıyacaktır"

Yaşananlara ilişkin CHP olarak gelecek 24 saat içerisinde atacakları adımları ve beklentilerini açıklayan Özel, şunları kaydetti:

Sayın Numan Kurtulmuş'u sabah erken saatlerde ayrıca telefonla arayacağım ama burada bugün, grubu bulunan tüm siyasi partilerin grup başkanlarını ve genel başkanlarını kendi başkanlığında bir Danışma Kurulu toplantısı yapmaya davet ediyorum. Danışma Kurulunun İç Tüzüğün 19'uncu maddesine göre yapacağı toplantısında, Meclisin çalışma planına yeniden karar vermesi, yani uluslararası anlaşmaları görüşmek yerine özel bir oturumla bir genel görüşme açarak bir adalet oturumu gerçekleştirmesini ve içinde bulunduğumuz adalet krizine TBMM'nin nasıl el koyacağına karar vermesini bekliyoruz ve talep ediyoruz. Sayın Kurtulmuş bu toplantı kararını alırsa, bunu, siyasi parti genel başkanları, grup başkanları tartışacaklar ve karara bağlayacaklardır.

Bu toplantının yapılmaması durumunda Sayın Numan Kurtulmuş'tan acil randevu talebim vardır. Ardından CHP, bir adalet oturumu talebini Meclis gündemine taşıyacaktır. Bu adalet oturumunda gerekirse kapalı oturum talep edeceğiz ve içinde bulunduğumuz büyük krizin ne manaya geldiğini, tutanaklarının10 yıl yayınlanmasının yasak olduğu bir kapalı oturumda tüm milletvekilleriyle konuşacağız.

1 Mart'ta, Türkiye'ye, Recep Tayyip Erdoğan'ın Amerika'ya verdiği söze rağmen Amerikan askerinin postallarının basılmaması, bir kapalı oturumda o günkü 550 milletvekilinin vicdanlarıyla karar vermeleri, bir grup kararını, bir dayatmaya direnmeleriyle olmuştu. Bu yargı krizinin kapalı oturumunda biz milletvekillerinin vicdanlarına sesleniriz. Oturum açıldığında parti gruplarının mutlaka Anayasa ve Adalet Komisyonlarından birer temsilciyle cuma, cumartesi, pazar günü gerekli çalışmayı yapmalarını; pazartesi günü Adalet Komisyonuna sevk edilmek üzere bu yargı krizine el koymalarını öneriyoruz. Önerilerimizi toplanacak çalışma grubunda ve pazartesi günkü Adalet Komisyonunda dile getireceğiz. Dayatmamız yoktur ama bu yargı krizini çözecek fikrimiz ve irademiz vardır. Ben bütün grupların, bütün milletvekilleriniz bu iradeye uygun davranmalarını bekliyorum.

"20 milletvekili adalet nöbetini sürdürecek"

Cumhur İttifakı'nın, adalet oturumu yapılması için genel görüşme açılması konusundaki tekliflerini reddetmesi durumunda farklı bir yol izleyeceklerini belirten Özel, "Genel görüşme teklifimiz reddedilirse biz adalet oturumunu Meclis'te sürdüreceğiz. Bütün milletvekilleri, Meclis kapansa da Meclisi terk etmeyecekler. Ardından ikinci bir karar alana kadar Türkiye'deki gelişmeleri de değerlendirerek CHP, Meclisin açık olduğu her saat adalet meselesini gündeme getirip mücadelesini iç tüzük sınırları içinde verecek. Ancak Meclis kapandığında bir grubu oluşturacak sayı olan en az 20 milletvekili adalet oturumunu, adalet nöbetini sürdürecektir." ifadelerini kullandı.

Özel, CHP'nin sadece Can Atalay'ın özgürlüğü konusunda değil anayasaya sahip çıkmak ve anayasaya karşı yapılan darbe girişimini püskürtmek ve bastırmak için üzerine düşeni yapacağını dile getirerek, "Bu iş Türkiye kamuoyuna mal olacaktır. İster isteyelim, ister istemeyelim bütün dünya Türkiye'deki bu garabeti görecektir." dedi.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, sözlerini şöyle tamamladı:

Sadece Meclis'te değil, halkı, tüm parti gruplarını, tüm milletvekillerini direnmeye çağırıyoruz. Mesele sadece hukuki değildir. Hukuku aşan siyasi boyutları, devleti tehdit eden boyutları vardır. Tüm anayasacıları, geçmişte tüm anayasal kurumlarda görev yapmış olanları açıklamalar yapmaya, tüm akademisyenleri görüşlerini kamuoyuyla açıkça paylaşmaya, tüm hukukçuları, tüm toplumu bu meseleye gösterdikleri tepkiyi dillendirmeye davet ediyoruz. Anayasayı ortadan kaldıranlara karşı gün susma günü değildir. Tarih susanları da yazacaktır, direnenleri de yazacaktır. Tüm halkımızı bu darbe girişimine karşı direnmeye davet ediyoruz. Örgütümüzden, sivil toplumdan, meslek örgütlerinden gelecek her reaksiyonu sonuna kadar destekliyoruz. Türkiye Barolar Birliği'nin bugünkü olağanüstü toplantısını önemsiyor, girişimlerini destekliyoruz. Sivil toplumun, meslek örgütlerinin yanındayız. Önlerinde olmamız gerektiğinde önlerinde olacağız. Halkın mücadelesine karşı birer nefer olarak CHP'nin tüm fertleri olmaları gereken yerde olacaktır. Sokaklarda, meydanlarda direneceğiz, bu hukuksuzluğa teslim olmayacağız.



PKK kendini feshetti, Türkiye ve bölge için yankıları neler olacak?

PKK elebaşısı Murat Karayılan, 12 Mayıs'ta Kuzey Irak'ta açıklanmayan bir yerde düzenlenen 12. Kongrede örgütün kendini feshettiğini duyurdu.
PKK elebaşısı Murat Karayılan, 12 Mayıs'ta Kuzey Irak'ta açıklanmayan bir yerde düzenlenen 12. Kongrede örgütün kendini feshettiğini duyurdu.
TT

PKK kendini feshetti, Türkiye ve bölge için yankıları neler olacak?

PKK elebaşısı Murat Karayılan, 12 Mayıs'ta Kuzey Irak'ta açıklanmayan bir yerde düzenlenen 12. Kongrede örgütün kendini feshettiğini duyurdu.
PKK elebaşısı Murat Karayılan, 12 Mayıs'ta Kuzey Irak'ta açıklanmayan bir yerde düzenlenen 12. Kongrede örgütün kendini feshettiğini duyurdu.

Ömer Önhon

Kırk yıldan fazla bir süredir Türkiye'ye karşı kanlı bir çatışma yürüten silahlı örgüt PKK, pazartesi günü kendini feshetme ve silahlı mücadelesini sonlandırma niyetini teyit ettiği tarihi ve benzeri görülmemiş bir duyuru yaptı.

Geçtiğimiz hafta örgütün konuşlanmış bulunduğu Kuzey Irak'ta düzenlenen kongrenin yayınlanan sonuç bildirgesinde şu ifadeler yer aldı: “PKK tarihi misyonunu tamamladı ve pratikleşme süreci Önder Apo (örgütün kurucusu Abdullah Öcalan'a atıfta bulunulmaktadır) tarafından yönetilmek ve yürütülmek üzere örgütsel yapısını feshetme kararı almıştır.”

 Açıklamada şunlar da eklendi: “PKK'nın mücadelesi, halkımız üzerindeki inkâr ve imha siyasetini parçaladı, Kürt sorununu demokratik siyaset yoluyla çözme noktasına getirdi.”

Şubat ayında, Türkiye'de 20 yıldan fazla süredir tutuklu bulunan örgütün lideri, örgütün feshedilmesini görüşmek üzere bir kongre toplanması çağrısı yapmıştı.

PKK, 5-7 Mayıs tarihleri ​​arasında düzenlenen 12. Kongresi’nin ardından 8 Mayıs'ta kısa bir açıklama yaparak “büyük” bir duyuru yapacağına işaret etti.

Fesih kararının, komşu Irak ve ABD ile müttefik Kürt güçlerinin aktif olduğu Suriye de dahil olmak üzere bölge için geniş siyasi ve güvenlik sonuçlarının olması bekleniyor. Bu duyuru önemine rağmen, kesin bir atılım teşkil etmiyor. Örgüt ile Türk hükümeti arasında devam eden müzakereler hakkında bilgili kaynaklara göre, birçok sorun hâlâ çözülmemiş durumda. Bu kaynaklar, duyuruyu kamuoyu baskısını hafifletmeyi, eleştirileri savuşturmayı ve yavaş da olsa bir ilerleme kaydedildiği mesajı iletmeyi amaçlayan geçici bir adım olarak tanımlıyor.

PKK, 52 yıl önce Abdullah Öcalan tarafından kuruldu ve 40 binden fazla insanın hayatına mal olan silahlı bir mücadele yürüttü. Türkiye, ABD ve Avrupa Birliği tarafından terör örgütü olarak tanımlanıyor

Görünüşe göre var olan engeller ortadan kaldırıldı ve örgüt sonunda uzun zamandır beklenen duyuruyu yayınladı. Uygulanıp uygulanmayacağı ve duyurunun Türkiye içinde istenen etkiyi yaratıp yaratmayacağı henüz belli değil.

Terör örgütü olarak tanımlanan örgüt

PKK, 52 yıl önce Abdullah Öcalan tarafından kuruldu ve 40 binden fazla insanın hayatına mal olan silahlı bir mücadele yürüttü. Türkiye, ABD ve Avrupa Birliği  (AB) tarafından terör örgütü olarak tanımlanıyor. Öcalan, 1999'dan beri Marmara Denizi'ndeki İmralı Adası'nda bulunan bir cezaevinde mutlak tecrit altında tutuluyor.

Terörsüz Türkiye olarak adlandırılan süreç, aşırı sağcı Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) lideri Devlet Bahçeli'nin geçen yıl 22 Ekim'de Öcalan'ı PKK ve faaliyetlerini sonlandırma çağrısı yapmaya davet etmesiyle başladı. Hükümet, örgütün resmi bir kongre düzenleyerek kendisini feshetme yönünde bir iç karar alacağından hareketle, süreci sıkı bir şekilde kontrol altında tuttu, seçici ve dikkatli bir bilgilendirme yapmakla yetindi.

 Kongreye yaklaşık 15 kişi katılırken haberler, Öcalan ve örgütün elebaşlarının video konferans yoluyla katıldığına işaret ediyorlar. Paralel olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) üçüncü büyük parti olan Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM) temsilcileri ile hükümet yetkilileri arasında haftalarca gizli görüşmeler yapıldı.

Her iki taraf da bu görüşmeleri müzakere olarak tanımlamaktan çekinse de aslında öyleler. Bu sürecin bir parçası olarak, DEM Parti heyetleri Öcalan'ı cezaevinde ziyaret etti, Kuzey Irak'taki örgütün lider kadrosuyla istişarelerde bulundu ve Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB), Irak'taki Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) ve Suriye'deki Halk Koruma Birlikleri (YPG) dahil olmak üzere Kürt siyasi gruplarla görüştü.

Duyurunun detayları henüz belirsizliğini koruyor. Örgütün silahlarını ne zaman ve nerede bırakacağı henüz belirsiz bir konu. Kararın uygulandığı nasıl doğrulanacak? Genel af çıkacak mı? Terör ve kasten öldürme suçundan aranan militanların kaderi ne olacak?

Talepler listesi

Siyasi cephede, PKK'nın bir talepler listesi sunduğu ve Türk hükümetinin karşılığında vaatlerde bulunduğu düşünülüyor. Bununla birlikte henüz hiçbir ayrıntı yayınlanmadı. Hükümet, hiçbir taviz verilmediğinde ısrar ediyor ve bu inanılması zor bir iddia. DEM Partisi heyetinin önde gelen üyelerinden Pervin Buldan, şimdi demokratikleşme alanında adımlar atmak için sıranın Türkiye'de olduğunu söyledi. DEM Partisi'nin Merkez Yürütme Kurulu’nun önümüzdeki hafta başında net bir yol haritası ve belirli bir talepler listesi açıklamak üzere toplanması bekleniyor.

PKK'nın duyurusunda, bu kararların pratikleşmesinin Abdullah Öcalan'ın sürece liderlik etmesini ve yönlendirmesini, demokratik siyasi faaliyet hakkının tanınmasını ve sağlam yasal güvencelerin sunulmasını gerektirdiği belirtildi.

Bunlar son derece hassas konular ve aynı zamanda barış için koşullar gibi görünüyor.

Avrupa Konseyi Ankara'yı birçok alanda eleştirdi, ancak barış müzakerelerini Kürt sorununu barışçıl ve sürdürülebilir bir şekilde çözmeyi amaçlayan “önemli bir fırsat” olarak nitelendirdi.

PKK, Öcalan'ın serbest bırakılmasını talep etti ve birçok gözlemci kendisine af çıkarılacağına inanıyor. Ancak Öcalan'ın Türk makamlarına, esas olarak suikast ve provokasyon korkusuyla adayı terk etmek istemediğini ve bunun yerine yaşam koşullarının iyileştirilmesi ve koruma talebini ilettiği bildirildi.

PKK'ya karşı yıllardır süregelen düşmanlığa rağmen, Türk kamuoyunda bu gelişmelere karşı yaygın bir öfkeye tanık olunmadı. Hükümetin propaganda makinesi hakim olan anlatıyı kontrol etmeyi başardı. Muhalefetteki Cumhuriyet Halk Partisi'ni (CHP) hep DEM Partisi aracılığıyla PKK ile iş birliği yapmakla suçlayan iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ise şimdi aynı taraflarla müzakereler yürütüyor. Türk milliyetçilerinin potansiyel muhalefeti kontrol altında tutuluyor, hatta doğrudan bastırılıyor.

Zafer Partisi lideri ve AKP-MHP ittifakının açıkça muhalifi olan Ümit Özdağ, Ocak ayında tutuklanarak cezaevine gönderildi. Suriyeli mültecilere karşı nefrete tahrik ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'a hakaret etmekle suçlandı. Ancak birçok kişi tutuklanmasının kamuoyunu Öcalan'ın serbest bırakılmasına karşı kışkırtma ve barış sürecini sarsma potansiyeline sahip olmasından kaynaklandığına inanıyor.

xscdfvgrt
12 Mayıs'ta Diyarbakır’daki bir kahvehanede PKK’nın fesih açıklamasını televizyondan takip eden erkekler (AFP)

Özdağ da yargılanması sırasında kendisini Öcalan'ın serbest bırakılmasını kolaylaştırmak için hapse atılan bir “siyasi rehine” olarak tanımladı. Uluslararası alanda süreç ihtiyatlı bir onayla karşılandı. AB ve ABD hâlâ PKK'yı terör örgütü olarak listelese de, varlığını Türkiye'de Kürtlerin özgürlükler konusunda uzun süredir yaşadığı mahrumiyetin bir yansıması olarak görüyorlar ve bu tutum Ankara ile aralarında uzun süredir gerginlik yaratıyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan da dahil olmak üzere Türk yetkililer, AB'yi Avrupa'daki PKK faaliyetlerine göz yummakla ve böylece terörizmi desteklemekle suçluyorlar.

Önemli bir fırsat

Her şeye rağmen, Avrupalı liderler Türkiye'de devam eden sürece desteklerini ifade ettiler. Avrupa Konseyi, birkaç gün önce yayınladığı son raporunda Ankara'yı birçok alanda eleştirdi ancak barış müzakerelerini Kürt sorununu siyasi, sosyal, demokratik ve güvenlik düzeylerinde barışçıl ve sürdürülebilir bir şekilde çözmeyi amaçlayan “önemli bir fırsat” olarak nitelendirdi.

Suriye'nin geçici Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara'nın karşı karşıya olduğu en önemli meydan okumalardan biri, ülkedeki Kürtler ve özellikle de Halk Koruma Birlikleri (YPG) ile başa çıkma meselesidir

Türkiye içinde, CHP, hükümete karşı yürüttüğü açık savaşa ve İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun hapse atılmasının ardından gösteri ve protestolar düzenlemesine rağmen, bu sürece karşı çıkmadı. Partisinin Van'da düzenlediği gösteride, CHP lideri Özgür Özel, örgütün yakında silah bıraktığını açıklaması yönündeki umudunu dile getirdi. AK Parti’nin Doğu Anadolu bölgesinde DEM Partisi'nin seçilmiş belediye başkanlarını görevden alma ve yerlerine kayyum atama kararlarını kınadı.

Örgütün kendisini feshettiğini ve silah bırakacağını duyurması ile birlikte, ülke için yeni bir anayasa taslağının hazırlanması da dahil olmak üzere sürecin yeni bir aşaması başlıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın danışmanlarından biri olan Mehmet Uçum da temel aşamanın tamamlandığını ve şimdi demokrasi ve hukuk alanlarında kapsamlı reformların uygulanmasına geçileceğini söyleyerek buna işaret etti.

df
PKK’nın kendisini feshettiğini duyurmasının ardından Diyarbakır'daki tarihi Sur ilçesi 12 Mayıs  (AFP)

Bu sürecin hükümete fayda mı zarar mı sağlayacağı ise belirsizliğini koruyor. Ancak kamuoyu yoklamaları, eğer şimdi seçimler yapılırsa Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yeniden seçilmesinin neredeyse imkansız göründüğüne işaret ediyor. Çoğu Türk, felç edici ekonomik krizden ve otoriterliğe doğru hızlı kayıştan ciddi şekilde etkilendi. Örgütün kendisini feshetmesi ve Türkiye'de terörün sona erdirilmesi belki Erdoğan'ın popülaritesini yeniden kazanmasının önünü açabilir, ama ekonomik ve politik sorunların devam etmesi onu her zamankinden daha savunmasız bırakabilir.

Suriye boyutu

Suriye boyutu bu denklemde önemli bir unsur. Suriye'nin geçici Cumhurbaşkanı Ahmed Şara'nın karşı karşıya olduğu en önemli meydan okumalardan biri, ülkedeki Kürtler ve özellikle de YPG ile nasıl başa çıkacağı meselesi.

Bu birlikler PKK ile yakın bağlarını sürdürüyorlar ve safları içinde bazı kadroları bulunuyor. Şam'ın şiddetle reddettiği bir talep olan merkezi olmayan bir idari sistem kurulması da dahil olmak üzere çeşitli taleplerde bulundular.

Türkiye'deki devam eden gelişmeler büyük olasılıkla Suriye arenasına yansıyacak ve Suriye'deki durum da Türkiye'deki gelişmeleri etkileyebilir.