Avrupa, çözüm bekleyen konularda Türkiye ile diyaloga yeniden başlamaya hazır

Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçtiğimiz eylül ayında New York'ta gerçekleştirdikleri görüşmede Miçotakis ile Stratejik İşbirliği Konseyi toplantısı yapılması konusunda anlaştı. (Cumhurbaşkanlığı)
Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçtiğimiz eylül ayında New York'ta gerçekleştirdikleri görüşmede Miçotakis ile Stratejik İşbirliği Konseyi toplantısı yapılması konusunda anlaştı. (Cumhurbaşkanlığı)
TT

Avrupa, çözüm bekleyen konularda Türkiye ile diyaloga yeniden başlamaya hazır

Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçtiğimiz eylül ayında New York'ta gerçekleştirdikleri görüşmede Miçotakis ile Stratejik İşbirliği Konseyi toplantısı yapılması konusunda anlaştı. (Cumhurbaşkanlığı)
Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçtiğimiz eylül ayında New York'ta gerçekleştirdikleri görüşmede Miçotakis ile Stratejik İşbirliği Konseyi toplantısı yapılması konusunda anlaştı. (Cumhurbaşkanlığı)

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye-Yunanistan Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi'nin (YDİK) beşinci toplantısına katılmak üzere 7 Aralık'ta Yunanistan'ı ziyaret edecek.

Bu, Avrupa Birliği'nin (AB), en önemlileri siyasi istişare, göç ve ticaret olmak üzere birçok alanda Türkiye ile diyalogu yeniden başlatma yönünde eğilim gösterdiği ve Doğu Akdeniz'deki sükunet durumundan duyduğu memnuniyeti ifade ettiği bir döneme denk geliyor.

Erdoğan Yunanistan'a gidiyor

Türk basınında, Yunanistan Devlet Bakanı Akis Skerços’un, Erdoğan'ın yaklaşan ziyaretinde Ankara ile Atina'yı birleştiren ortak noktalara odaklanılması gerektiğini vurguladığı yer aldı. Yunan Devlet Televizyonu ERT'ye konuşan Bakan Skerços, iki ülke arasında uzlaşmazlık olan konuların herkesçe bilindiğini belirterek, "Bunlarda ısrar etmeyeceğiz. Geçmiş dört yılda yaşanan gerginliğin giderilmesi için ortak bir alan bulmaya çalışacağız" dedi.

Yunanistan'ı asıl ilgilendiren şeyin iyi komşuluk ilişkileri kurmak, sınırlarında huzuru sağlamak ve göç akınlarını engellemek olduğunu vurgulayan Skerços, Erdoğan'ın ziyaretinin fikir ayrılıklarına odaklanacak şekilde değil, Yunanistan'ı Türkiye ile birleştiren noktalara yönelik planlandığını bildirdi. Yunan yetkili Türkiye'de, Yunanistan'da da yakın zamanda genel seçimler olduğunu hatırlatarak, her iki ülkenin liderinin de iyi komşuluk ilişkileri kurmak yönündeki niyetlerini ortaya koyduğunu söyledi.

Erdoğan, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin ( AK Parti) Çarşamba günkü meclis grup toplantısında Yunanistan ile ilişkilere değindi:

 “Yunanistan'la ihtilaflarımız dün de vardı, yarın da olacak. Aynı şekilde, bu ihtilaflardan çıkar sağlama peşinde koşanlar da olacak ama bu gerçek, aynı denizi, aynı iklimi, aynı coğrafyayı paylaşan iki komşu ülke olarak ortak paydada buluşamayacağımız anlamına asla gelmiyor.”

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre NATO’ya üye olan iki komşu ülke arasındaki ilişkiler, ortak çıkarları ilgilendiren bölgesel ve uluslararası konuların yanı sıra çözüm bekleyen konular ve dosyalar hakkında güven artırıcı toplantıların ve siyasi istişarelerin yeniden başlamasına sahne oldu.

Erdoğan ve Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis, geçtiğimiz eylül ayında New York'ta düzenlenen Birleşmiş Milletler Genel Kurul toplantıları sırasında aralarında yaptıkları görüşmede, üst düzey bir Türk-Yunan İşbirliği Konseyi toplantısı yapılması konusunda mutabakata vardı.

Avrupa memnuniyeti

Erdoğan'ın Yunanistan ziyareti, Atina'nın 6 Şubat’ta 50 binden fazla kişinin ölümüne yol açan deprem felaketinde komşusuyla dayanışmasının güçlendirdiği yakınlaşmanın ışığında gerçekleşti. Bu aynı zamanda Avrupa Birliği'nin (AB) Türkiye ile siyasi, ekonomik, göç ve mülteci konularında diyaloğu yeniden canlandırma niyetini ifade ettiği bir döneme denk geldi.

Avrupa Komisyonu tarafından çarşamba günü yayınlanan raporda, AB ile Türkiye arasındaki siyasi, ekonomik ve ticari ilişkilerin durumunun yanı sıra Avrupa Birliği Dışişleri ve Güvenlik İşleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Genişlemeden Sorumlu Komisyon Üyesi Oliver Varheli’nin Türkiye ile 2019 ve 2020 yıllarında doğalgaz nedeniyle yaşanan gerilimin ardından Doğu Akdeniz bölgesinde yaşanan sakinlikten duydukları memnuniyete yer verildi.

15-16 Aralık'ta yapılması planlanan Avrupa Birliği Konseyi'nde üye ülke liderleri tarafından onaylandıktan sonra resmiyet kazanacak 17 sayfalık istişare raporunda, 2019- 2020 döneminde ilişkilerin bozulmasının en önemli sebeplerinden birinin Doğu Akdeniz'de doğalgaz arama konusunda durumun sakinliği, Türkiye'nin bölgede arama faaliyetleri yürütmemesi ve savaş uçaklarının konuşlandırılması artık Yunan adaları üzerinde uçmaması konuları yer alıyor. Ayrıca, bunun Ankara ve Atina arasındaki ilişkilere olumlu yansıtıldığına dikkat çekiliyor.

Raporda, Avrupa Birliği Konseyi'nin Türkiye ile siyasi diyalogu yüksek düzeyde yeniden tesis etmesi ve iklim, sağlık, göç, güvenlik, tarımın yanı sıra araştırma ve inovasyon alanlarında bakanlar düzeyinde başka diyalog turları düzenlemesi tavsiye edildi.

Türkiye'nin başta Rusya-Ukrayna savaşı olmak üzere kendi bölgesindeki dış politikada kararlı ve önemli bir aktör olmasının yanı sıra daha etkili ve pratik olmasıyla daha fazla diyalogun düzenli ve  yapılandırılmış bir şekilde yürütülmesi çağrısında bulunuldu.

Raporda, Türkiye'nin Kafkasya'daki Azerbaycan-Ermenistan barış süreci, İsrail-Hamas savaşı gibi çatışma bölgelerindeki varlığı ve Libya, Suriye, Irak gibi çatışma bölgelerindeki konumu doğrultusunda diyalogun kaçınılmaz olduğu vurgulandı.

Göçmenlik dosyası

Raporda, Avrupa'ya göçmen akını göz önüne alındığında, Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın Avrupa Birliği dışişleri bakanlarının Gymnich toplantıları olarak bilinen gayrı resmi toplantılarına davet edilmesinin önemine dikkat çekilirken, Türkiye ile 2016 yılında imzalanan Göç ve Mülteci Geri Kabul Anlaşması, Schengen vizesinin Türk vatandaşlarına serbestleştirilmesine ilişkin vaatler de yer aldı. Ancak raporda vizenin verilmesi için gerekli koşulların sağlanmadığı ve bunun Türkiye tarafından da kabul edildiği belirtildi.



Esed, Erdoğan ve bölgedeki yeni dönüşüm

Esed, Erdoğan ve bölgedeki yeni dönüşüm
TT

Esed, Erdoğan ve bölgedeki yeni dönüşüm

Esed, Erdoğan ve bölgedeki yeni dönüşüm

İbrahim Hamidi

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, son yıllarda Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in Arap ülkeleriyle veya Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'la ilişkilerini normalleştirmesi arzusunu gizlemiyor.

Arap ülkeleriyle ilişkilerin normalleşmesi daha kolay oldu. Şam, geçen yılın ortasında Arap Birliği'ne geri döndü ve Esed son iki Arap zirvesine katıldı.

Türkiye ile normalleşme meselesi ise birçok nedenden dolayı daha karmaşık. Belki de en önemli neden, Türk ordusunun doğrudan veya gruplar aracılığıyla Suriye'nin (toplam yüzölçümü 185 bin kilometrekare olan) yaklaşık yüzde 10'unu kontrol etmesidir. Bu alan, Lübnan’ın iki katı büyüklüğündedir. Ankara ayrıca 2012'den bu yana silahlı gruplara askeri ve istihbarat desteği sağlıyor ve yaklaşık 3,5 milyon Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapıyor.

Putin daha önce Esed ve Erdoğan'ı istihbarat, askeri ve siyasi yetkilileri arasında toplantılar düzenlemeye ikna etmeyi başarmıştı. Nitekim eski MİT Başkanı (şu anki Dışişleri Bakanı) Hakan Fidan ve (şu anda Cumhurbaşkanlığı Ulusal Güvenlik Danışmanı) olan Milli Güvenlik Dairesi Başkanı Tümgeneral Ali Memluk, 2020’nin başında Moskova'da yapılan aleni toplantının ardından Şam ve Ankara'da karşılıklı gizli-dostane ziyaretlerde bulundular.

Esed, görüşme için Türkiye'nin çekilmesi önkoşulunu kaldırdı, Ankara’da artık çekilmek için siyasi çözümü şart koşmuyor

Ne zaman Esed ile Erdoğan arasında bir görüşmeden bahsedilse, müzakereler tek bir sorunla karşılaşıyordu; Suriye Devlet Başkanı, Türk tarafının, kuvvetlerinin geri çekilme tarihini deklare eden veya geri çekilmeye ya da geri çekilmenin ne zaman başlayacağına dair net bir zaman çizelgesi ilan eden bir ön açıklama yapmasını talep ediyordu. Suriye tarafına göre “düğüm", "işgalci bir ülkenin" başkanıyla görüşmekti.

Türk tarafının cevabı ise her zaman Ankara'nın 2254 sayılı karara bağlı kaldığı ve Suriye'nin kendi toprakları üzerindeki tam egemenliğine saygı gösterdiği, ancak çekilme meselesinin siyasi çözüm ve kuzey Suriye'nin Türkiye'nin ulusal güvenliğine tehdit oluşturmaması için güvenliğin sağlanmasıyla bağlantılı olduğu şeklindeydi. Türk tarafı için "düğüm", "gayri meşru" bir başkanla görüşmekti.

Bu iki düğüm karşısında Rusya'nın çabaları statükoyu koruma noktasında durdu. Yani Şam'ın İdlib'e gitmesini engelledi. Fırat'ın doğusunda Türkiye ile düzenlemelerde bulundu, ortak devriyeler düzenledi, kolaylıklar sağladı. Zaman zaman hava saldırıları düzenledi.

Şimdi yeni olan, bu geri çekilme veya siyasi çözüm “düğümlerinin” çözülmüş olması. Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani’nin öncülük ettiği ve Rusya Devlet Başkanı’nın Suriye Özel Temsilcisi Aleksandr Lavrentyev’in kaptığı arabuluculuk sonunda, Suriye tarafı, görüşme için Türk ordusunun geri çekilmesi önkoşulunu geri çekti. Ankara da artık geri çekilme için siyasi çözümü, muhalefetin katılımını, terörle mücadeleyi ve mültecilerin geri dönüşüne yönelik düzenlemeleri şart koşmaktan vazgeçti. Yani iki taraf arasındaki görüşme, önkoşulsuz olacak.

Esed ve Erdoğan, Fırat'ın doğusundaki "Kürt varlığının" Suriye ve Türkiye'nin birliğine yönelik varoluşsal bir tehdit olduğuna inanıyor

Peki, Esed ve Erdoğan'ın pozisyonlarındaki bu büyük değişikliğin nedeni nedir?

Neden, PKK lideri Abdullah Öcalan yani Kürt dosyasıdır. Ankara ve Şam, Fırat Nehri'nin doğusundaki Kürt kurumsal varlığının, yani “özerk yönetimin” artık Suriye ve Türkiye'nin birliğine varoluşsal bir tehdit oluşturduğuna inanıyorlar.

Merhum Suriye Cumhurbaşkanı Hafız Esed'in, Türk askeri saldırısından kaçınmak için Ekim 1998'de Öcalan'ı korumaktan vazgeçtiği biliniyor. Daha sonra Türk istihbaratı Öcalan'ı 1999 yılı başlarında Afrika'da yakaladı ve o günden beri Türkiye’de cezaevinde tutuluyor. Bunun ardından Suriye ile Türkiye arasında istihbari, siyasi ve ekonomik ilişkiler gelişti, Esed ve Erdoğan karşılıklı aile ziyaretlerinde bulunarak sınırları açtılar. Öyle ki Şam, Kürt liderleri Ankara'ya teslim etti ve PKK’nın birçok mensubunu hapse attı.

2011'den sonra Erdoğan ile Esed arasındaki ilişkiler tepetaklak oldu ve Şam, Türkiye'yi tehdit edecek şekilde Kürt parti ve oluşumlarının kuzeydoğu Suriye'de yayılmasının önünü açtı. Ancak ABD'nin 2014'ten sonra DEAŞ’ı yenmek için Kürt savaşçılara güvenme kararı almasının ardından Türkiye’ye karşı kullandığı silah, kendisini tehdit etmeye başladı. Dahası, Washington liderliğindeki uluslararası koalisyon, Kürt yönetimini kurumsallaştırmak ve Şam'a karşı desteklemek için ona hava desteği de sağladı.

Şam, Kürtlerle ilişkilerinde müzakereler ve tehditler arasında gidip gelirken, Türkiye birçok kez askeri müdahalede bulundu, Halep kırsalındaki askeri bölgeleri işgal etti ve Kürt varlığını “parçalara ayırmak” için İdlib'deki gruplara destek verdi. Öncelikle Kürt varlığının Akdeniz'e ulaşarak nefes almasını engelledi, ardından Fırat Nehri'nin her iki yakasını coğrafi olarak birbirine bağlamasını engelledi.

Fırat'ın doğusundaki Kürtlere yönelik ortak operasyon için Suriye-Türkiye görüşmeleri sürüyor

Öcalan’ın çeyrek asır önce Şam’daki karargahından ayrılarak bilmeden oynadığı rolü, şu anda Türkiye'deki hapishanesinden yine bilmeden “oynadığı” aşikâr. O da Öcalan'ın Suriye'deki gölgesi olan, Fırat'ın doğusundaki ABD destekli SDG’nin omurgasını oluşturan YPG’dir. Öcalan ve Kürtlerin neden olduğu kaygılar Esed ve Erdoğan'ı tek hedefte, Suriye'de, Türkiye Kürtlerine ve PKK’ya ilham verebilecek bir Kürt oluşumunun kurulmasına karşı birlikte çalışmak hedefinde buluşturuyor.

Gerçekten de Şam ile Ankara arasında, ana bileşenini Kürtlerin oluşturduğu, SDG’ye yönelik askeri operasyon başlatılması yönünde gizli görüşmeler yapılıyor ve görüşmelerde bazı sorulara yanıt aranıyor; operasyon tarihi ne zaman olacak? Bir Suriye-Türkiye ortak kara operasyonu mu yoksa kara harekâtı ayağını Suriye ordusunun gerçekleştireceği, Türk savaş uçakları ve insansız hava araçlarının havadan destek vereceği bir operasyon mu olacak? Kürtlere ABD seçimlerinden önce mi saldırılacak? Putin ve Erdoğan'ın dostu, Kürtlerin düşmanı Donald Trump'ın seçilmesi mi beklenmeli? 2019'da tehdit ettiği gibi kuzeydoğu Suriye'den çekilme sözü veren ve Türkiye'nin Tel Abyad ile Resulayn arasındaki harekâtı nedeniyle, Amerikan kuvvetlerinin kısmen çekilmesinin önünü açan Trump'ın seçilmesini beklemek mümkün mü?

Kürt varlığına ilişkin endişeler Esed ve Erdoğan'ın bir araya gelip "Kürt varlığını parçalamak" ve "ekonomi arterlerini açmak" için birlikte çalışmasının önünü açıyor.

Bu soruların yanıtları sadece Suriye ile Türkiye arasındaki müzakere odalarında değil, Umman Sultanlığı'nın başkenti Maskat'ta Suriyeli ve Amerikalı heyetler arasında yapılan gizli görüşmelerde, ayrıca Türk ve Amerikan tarafları arasında Ankara ve Washington'da yürütülen güvenlik ve politik müzakerelerde de ele alınıyor. Bu görüş alışverişleri daha önce, Ankara ve Şam bu seçimleri iki ülkenin birliğine yönelik stratejik bir tehdit olarak gördüğü için Washington'un Kürt Özerk Yönetimi'ni 11 Mayıs'ta yapılması planlanan seçimleri ertelemeye zorlamasını sağlamayı başarmıştı.

Kuzeydoğu Suriye'de Kürtlere karşı askeri harekata hazırlık yapılırken, Suriye'nin kuzeybatısında da ortak düzenlemeler yapılması müzakere ediliyor. Bu düzenlemeler kapsamındaki çalışmalar, Halep-Lazkiye yolu ile Türkiye’nin sınır şehri Gaziantep’ten Ürdün sınırındaki Nassib köyünün merkezine kadar uzanan yolun açılması için ortak askeri devriyeleri ve düzenlemeleri içeriyor. Böylece ekonomik ve ticari ilişkiler güçlendirilecek ve Suriye yeniden Türkiye için Körfez'e açılan bir ticari geçiş noktası olacak.

Karşılıklı açıklamalar, medyada karşıt kampanyaların durdurulması ve Esed'e yönelik tekrarlanan çağrılar, Erdoğan'ın bölgeyle ilişkilerinde "sıfır sorun"a ulaşmak için gerçekleştirdiği yeni "dönüşümün” bir parçası. Bir kez daha Öcalan ve Kürt varlığına ilişkin endişeler, iki devlet başkanı arasında ve Çar’ın himayesinde, Suriye'nin tüm zenginliklerinin bulunduğu Fırat'ın doğusundaki "Kürt varlığını parçalamak", Suriye’nin kuzeybatısındaki ekonomi arterlerini Türkiye’nin zenginliklerine açmak için birlikte çalışmayı ele alacakları bir zirvenin taşlarını döşüyor.

*Bu analiz Şarku'l Avsat trafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.