Cumhurbaşkanı Erdoğan: Netanyahu yönetiminin Gazze'de gerçekleştirdiği katliam tarihe "kara leke "olarak geçti

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Netanyahu yönetiminin Gazze'de gerçekleştirdiği katliamın tarihe "kara leke "olarak geçtiğini ve bu lekenin ona şartsız, koşulsuz destek veren ülkelerin alnına da yapıştığını bildirdi.

AA
AA
TT

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Netanyahu yönetiminin Gazze'de gerçekleştirdiği katliam tarihe "kara leke "olarak geçti

AA
AA

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 28'inci Taraflar Konferansı kapsamında Expo City Dubai'de düzenlenen Dünya İklim Eylemi Zirvesi'ne katıldıktan sonra Türkiye'ye dönüşünde uçakta gazetecilere değerlendirmelerde bulundu, soruları yanıtladı.

Erdoğan, Türkiye'nin 2053 yılı itibarıyla net sıfır emisyon hedefine ulaşmasını öngördüklerini belirterek, toplam kurulu güç içerisinde yenilenebilir enerji kaynaklarının payını yüzde 55'e çıkardıklarını, bu oranla Türkiye'nin Avrupa'da 5'inci, dünyada 12'nci sırada yer aldığını söyledi.

Buradaki hitabında, ülkelerin iklim finansmanı kaynaklarına ve teknoloji transferi imkanlarına daha adil şekilde erişmeleri gerektiğine dikkat çektiğini anımsatan Erdoğan, "Ülkemizin, dünyamıza, doğamıza olan sorumluluğundan kaynaklanan bilinçle, küresel iklim eylemine katkı sunmaya devam edeceğinin altını çizdik. Ayrıca uluslararası topluma iklim değişikliğiyle mücadelede gereken dayanışmanın sergilenmesi çağrısında bulundum. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli'nin 60'ıncı oturumunu inşallah ocak ayında İstanbul'da yapacağız." dedi.

Zirvede 2026'da düzenlenecek 31. Taraflar Konferansı'na ev sahipliği yapmak istediklerini de ifade ettiklerini aktaran Erdoğan, "Adaylığımıza destek talebinde bulunduk. Gazze başta olmak üzere işgal edilmiş Filistin topraklarında yaşanan insanlık dramını da zirve gündemine taşıdım. Liderler Zirvesi’ne katılan muhataplarımın bir kısmıyla ikili görüşmeler de gerçekleştirdim. Dünya İklim Eylemi Zirvesi'nin sonuçlarının ve Dubai'de yaptığımız tüm görüşmelerin hayırlara vesile olmasını diliyorum." şeklinde konuştu.

Gazetecilerin sorularını da yanıtlayan Erdoğan, İsrail ile Hamas arasında kalıcı ateşkesin sağlanmasına dair umudu ve başkenti Doğu Kudüs olan Filistin Devleti'nin kurulması için bir eylem planı olup olmadığına ilişkin soru üzerine, "Şu ana kadar Gazze'deki İsrail saldırılarının sona ermesi ve kalıcı ateşkesin sağlanması için nasıl her mahfilde çabamızı gösterdiysek, bundan sonra da yine aynı istikamette bu gayretleri göstermeye devam edeceğiz." ifadelerini kullandı.

"Barışın peşini bırakmayacağız"

Baştan itibaren çatışmalara "insani ara"dan ziyade ateşkesin kalıcı olarak ilanından yana olduklarını vurgulayan Erdoğan, şöyle konuştu:

"İsrail'in hukuk tanımaz yaklaşımı neticesinde gelinen durum, endişelerimizde haklı olduğumuzu bir kez daha gösterdi. Burada bir barış fırsatı yakalanmıştı ve bu fırsatı maalesef İsrail'in bu uzlaşmaz yaklaşımıyla şimdilik kaybettik. Ancak 'bundan sonrası da böyle olacak, barış fırsatları heba edilecek' yaklaşımı içerisinde değiliz, umudumuzu yitirmeyelim. İnşallah tekrar beklediğimiz kalıcı barış fırsatını yakalarız. Barışın peşini bırakmayacağız. Bu tabloda dahi, 'Durmak yok, yola devam.' diyoruz. 'Ateşkesle ilgili hangi adımları atar ve nereleri zorlarsak, kalıcı barış fırsatını yeniden yakalarız?' bunun arayışı içerisindeyiz. Devlet ve hükümet başkanlarıyla irtibatlarımızı devam ettiriyoruz. Nitekim bugün yaptığımız görüşmelerde de muhataplarımıza bu düşüncemizi ifade ettik. Onlarla birlikte bu gayreti devam ettirerek inşallah bir netice alalım istiyoruz."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İslam İşbirliği Teşkilatı bünyesinde Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın da içinde olduğu Dışişleri Bakanlarından oluşan Yedililer Grubu'nun da bu çalışmaları devam ettirdiğine işaret ederek, "İnşallah bu çalışmalardan da bir netice alırız." temennisinde bulundu.

İslam İşbirliği Teşkilatı'nın Riyad Zirvesi'nde alınan karardan sonra ilgili temas grubunun, İslam İşbirliği Teşkilatı adına çalışmalarına başladığını da aktaran Erdoğan, şöyle devam etti:

"Burada dikkat edilmesi gereken birkaç husus var. Birincisi, İslam ülkeleri Gazze ve Filistin meselesine yoğunlaşırken diğer taraftan da bugüne kadar olmadık bir şekilde bir araya gelip, bizim uzun yıllardır söylediğimiz 'bölge halklarının kendi sorununa sahip çıkması' prensibini hayata geçirdiler. Bunun kurumsallaşması belki en büyük stratejik kazancımız. Gazze'yle ilgili ortaya konulan bu grubun faydası, İslam İşbirliği Teşkilatı üyelerini ortak politika etrafında birleştirmesi oldu. Bir yandan Gazze'deki ateşkesin sağlanması için çalışırken bunun paralelinde iki devletli çözüme yönelik de çalışmaların sürmesi gerekiyor. Bunu ilk önce kendi aramızda bir başlangıç noktası olarak kabul ettik, daha sonra muhataplarımıza aktarmaya başladık. İkinci nokta, Gazze'yi iki devletli çözümün olmadığı bir ortamda tartışmama konusunda muhataplarımızı bir noktaya getirdik. Ortak baskımız neticesinde Avrupa ülkelerinin bir kısmının hem bizim konumumuzu anladığını, hem de bizim savunduğumuz tezleri sahiplenmeye başladıklarını gördük."

Erdoğan, Londra'da, Paris'te, Barselona'da Akdeniz İşbirliği Toplantısı'nda ve en son New York'ta, Birleşmiş Milletler'de yapılan kapsamlı görüşmelerde grubun çalışmalarının çok ciddi netice vermeye başladığını gördüklerini de vurgulayarak, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Grup geldiği yer itibarıyla artık bir yol haritası hazırlanabileceği görüşünde ve bunun için çalışmalar var. Çalışma grubu haftaya da Amerika Birleşik Devletleri ile bir araya gelecek. Başta Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere olmak üzere İsrail'i destekleyen Batılı ülkeler, İsrail'in savaş değerlendirmesinden hareketle iki devletin çözümden ziyade 'Hamas tehdidini ne yapacağız?' diye bir soruyu sürekli hem bizim, hem dünya kamuoyunun önüne getiriyorlar. Biz de diyoruz ki 'Eğer iki devletli çözümü şu anda merkeze alırsak, Gazze ve karşılıklı tehdit konuları da zaten ortadan kalkar. Bunu buradan halletmek lazım. Hamas'ın dışlanması, Hamas'ın yok edilmesi gerçekçi bir senaryo değil.' Bundan etkileniyorlar ve İsrail'e yönelik baskı artıyor."

"Bu soykırımı unutmayacak ve unutturmayacağız"

Bir gazetecinin Lahey Uluslararası Ceza Mahkemesine Filistinlilerin yaptığı başvuruyu hatırlatarak, "Bu başvuru süreci hangi aşamada? Netanyahu'yla ilgili nasıl bir karar almasını öngörüyorsunuz?" şeklindeki sorusu üzerine Erdoğan, 3 bine yakın avukatın Lahey'de Uluslararası Ceza Mahkemesine gerekli başvuruyu yaptığını vurguladı.

AK Parti İstanbul Milletvekili Cüneyt Yüksel'in heyette olduğunu ve Lahey'deki süreci takip edeceklerini aktaran Erdoğan, şunları kaydetti:

"Oradan beklentimiz, Netanyahu başta olmak üzere suçüstü yakalanan bu soykırımcıların, bu Gazze kasaplarının gereken cezayı almalarıdır. Temennimiz odur ki verilecek kararla adaleti bekleyenler, 'İşte şimdi oldu' desinler. Bizler bu davanın üst seviyede takibini yapacağız. Milletvekilimiz Cüneyt Yüksel Lahey'deki görüşmelerinin başarılı geçtiğini ifade etti. Beklentimiz verdiğimiz belgeler, bilgilerle beraber Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde inşallah olumlu neticeler alma istikametinde. Peşini bırakmayacağız, takipçisi olacağız. Biz bu soykırımda parmağı olan tüm İsrail yöneticilerinin yargılanıp ceza almasını istiyoruz. Bunun için dünyaya görev düşüyor. Hem rahmetli Aliya'nın dediği gibi 'Unutulan soykırım tekrarlanır.' Biz bu soykırımı unutmayacak ve unutturmayacağız. Er ya da geç, mutlaka İsrail bunun hesabını verecek. Buna sessiz kalmanın utancını, dilini zalime uzatmaya çekinenler muhakkak yaşayacak. 'Bizim kimseye borcumuz yok' derken bunu söylüyorum."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugün başta İspanya gibi bazı "yürekli" ülkeler hariç, Batılı ülkelerin Filistin'e borçlandığını ve zulme karşı çıkma sorumluluklarını yerine getirmediklerinin altını çizerek, şöyle devam etti:

"Biz tarihin hiçbir döneminde zalim de olmadık, zulme rıza da göstermedik. Bu yüzden alnımız aktır. Ancak bugün sessiz kalanların yüzleri kararmaktadır. Netanyahu yönetiminin Gazze'de gerçekleştirdiği katliam tarihe bir kara leke olarak geçti. Bu leke sadece Netanyahu yönetiminin değil, ona şartsız ve koşulsuz destek veren ülkelerin alnına da yapıştı. Bu devletlerin ve uluslararası kuruluşların kayıtsızlığını dünya asla unutmayacak. Yıllar ve nesiller boyunca bu sessizliklerinin bedelini ödeyecekler. Uluslararası Ceza Mahkemesinin bu soykırıma ceza vermesi için elimizden geleni yapacağız. Ancak küresel sistemin çarpıklığı nedeniyle bir yerde bunun önüne geçmeye çalışanlar olacaktır. Ne yaparlarsa yapsınlar vicdan mahkemelerinden aldıkları cezadan kurtulamayacaklar. Soykırım mağduru diye yıllarca ortalıkta dolaşan İsrailli yöneticiler, artık atalarının katillerine dönüşmüştür. Bu hükmü insanların zihinlerinden de tarihin kayıtlarından da vicdanlardan da silemeyecekler."

Bir gazetecinin, Erdoğan'ın işgalci yerleşimcileri, "terörist" olarak tanımlamasının büyük yankı uyandırdığını belirterek, "Şimdi bu safhadan sonra İslam ülkeleri yöneticileri, İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Ligi'nin Filistinlilerin malına mülküne çöken bu yağmacı teröristleri terörist olarak resmi kayıtlara geçirme noktasında iyi bir mesai harcamasını bekliyor musunuz?" sorusu üzerine Erdoğan, "İslam İşbirliği Teşkilatı Zirvesinde işgalci yerleşimcilerin "terörist" olarak ilk defa kayıt altına alındığını söyledi.

Şu anda Batılıların savunamadığı tek şeyin "yerleşimcilerin işledikleri cinayetler" olduğunu belirten Erdoğan, "Bu hukuksuzlukları Amerikalılar dahi açıktan eleştiriyorlar. Bu işgalci teröristler için yerleşimci tabirini terk edip işgalci terörist tanımlamasını kullanıp yaygınlaştırarak işe başlayabiliriz." dedi.

"Bu bir devlet terörüdür. Bu devlet terörü karşısında da suskun duramayız"

Bu kişilerin gasbettiği evler, araziler, iş yerlerinin Filistinlilerin "öz malları" olduğuna dikkati çeken Erdoğan, "Bunu anlayıp, anlatarak mesafe alabiliriz. Hukuki zeminde yapılacaklar, devletlerin alması gereken tutumlar başkadır. Düşünün bir eviniz var, atanız dedeniz o evde yaşamış, yıllarca o toprağı işlemiş, üzerinde yaşamışsınız sonra eli silahlı bu teröristler geliyor ve size, 'Burası artık benim.” diyor. Bu zulüm değil de nedir? Diğer taraftan Tevrat'taki on emir içerisinde sadece 'Öldürmeyeceksin.' emri yok. On emrinden biri de 'Komşunun malına, mülküne göz dikmeyeceksin.' emridir. Bunların böyle bir derdi yok. Netanyahu sürekli dini söylemlerle soykırımlarını temellendirmeye çalışıyor ancak görüyorsunuz bunların yaptıklarının dini bir dayanağı da yok. Bunlar işgalci, bunlar zalim. Ortada çok büyük bir terör vakası var. Bu bir devlet terörüdür. Bu devlet terörü karşısında da suskun duramayız." diye konuştu.

Gazze'deki durum karşısında, Batı'da özellikle de ABD'de gençlerin, Filistin'de ne olduğunu anlayabilmek için Kur'an-ı Kerim okumaya yöneldikleri hatırlatılarak, "İlginç bir insani ve vicdani hareket dünyada karşılık buluyor. Bu durum insanlık vicdanını harekete geçirme yolunda nasıl bir etki uyandırabilir?" sorusu üzerine Erdoğan, "Öncelikle bizlerin vazifesi, hakikati en yalın haliyle ve mümkün olduğunca da çok sayıda kişiye anlatmaktır. Bundan vazgeçmeyeceğiz, tereddüt etmeyeceğiz." değerlendirmesinde bulundu.

Bu konuda yazılı ve görsel medyaya büyük iş düştüğüne işaret eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Hem ülkemizin hem dünyanın büyük bir çoğunluğuna sizinle ulaşabiliriz. Bizler de ulusal, uluslararası toplantılarımızda bunu yapıyoruz ve buna devam edeceğiz. Şu gerçeği de bilmemiz lazım, hiçbir zaman bunların bu zalimliklerini gizlemeye güçleri yetmeyecektir. Bütün gerçekler su yüzüne çıkıyor. Gazze'de yaşanan vahşet ve oradaki şehitlerimizin fedakarlığı dünyada yeni bir uyanışa, yeni bir silkinişe Allah'ın izniyle vesile olacaktır. Bu vahşet, bu cinayet, bu terör ne kadar yayılırsa yayılsın Gazze'de dökülen tek bir damla kan, akan tek bir damla gözyaşı bile boşa gitmeyecektir.

Buna da yürekten inanıyorum. Bu ödenen bedeller Allah'ın izniyle lehe dönüşecektir, hiç endişeniz olmasın. Bu silkiniş üstat Sezai Karakoç'un bizlere anlattığı o 'Diriliş muştusu'na inanıyorum ki vesile olacaktır. Çünkü diriliş muştusunun bedeli öyle kuru kuruya olmuyor. Bakın Filistin davasını merak edenler şimdi İslam'la şerefleniyor. Yeni bir uyanış, yeni bir diriliş. İsrail Filistin'in sesini, nefesini kesmek için fosfor bombaları dahil binlerce bomba atıyor. Sizler televizyon yayınlarında bunları yakalıyor, bu fosfor bombalarının nasıl atıldığını ispatlıyorsunuz. Amerika başta olmak üzere Batı tüm imkanlarıyla yükleniyor, her türlü desteği veriyor ama nafile…"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "nasıl olsa hakikat bir gün ortaya çıkar" diye el kol bağlı durulamayacağını belirterek, "Yapmamız gereken rehavete kapılmadan elimizle, dilimizle bunu anlatmaktır. Bu tür kötülükleri gördüğümüz zaman, elimizle, eğer buna gücümüz yetmiyorsa dilimizle, eğer buna da gücümüz yetmiyorsa, o zaman kalbimizle, gönlümüzle buğzedeceğiz. Bu da imanın en zayıf halidir. Bunları yapmamız lazım ve çok çalışacağız. İsrail, kardeşlerimize yaptıkları karşısında 'Ben bu işi bitirdim.' diyemeyecek. Onun için Lahey önemli. Bunun dışında da attığımız adımlarla bunların nefesini, soluğunu inşallah kestireceğiz. Gayret bizden tevfik Allah'tan."

ABD Hazine Bakanlığı Müsteşarı Nelson'ın açıklamaları

Ankara'da temaslarda bulunan ABD Hazine Bakanlığı Müsteşarı Brian Nelson'ın, Türkiye'nin Hamas'ı desteklemesinden dolayı endişeli olduklarını söylediği hatırlatılarak, "Oysa ABD, PKK gibi terör örgütlerine yıllardır silah, finansman ve siyasi destek sağlayan bir ülke. PKK'ya böyle davranırken, Hamas konusunda Türkiye'den bu konuda beklenti içerisinde olmaları hakkında ne düşünüyorsunuz?" sorusunu Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle yanıtladı:

"Ben Amerika'ya daha ilk seyahatimde orada Jewish Community ile toplantı yapmıştım. 20 yıl önce bana orada Hamas'ı sormuşlardı. Ben de demiştim ki 'Hamas bir terör örgütü değildir. Onlar sadece 1947'den şu ana kadar elde tutabildikleri bir avuç toprakta mücadelelerini sürdüren insanlardır.' Şu anda ben aynı yerdeyim. Hamas'ı, kim ne derse desin, bir terör örgütü olarak asla kabul edemem. Böyle de tasvir edemem. Siz PKK'yı, YPG'yi, FETÖ'yü ödüllendirirken, hatta hatta bunları Oval Ofis'te ağırlarken, kalkıp da Hamas'ı bu şekilde yorumlamamızı bekleyemezsiniz. Ben bunu ne inancım ne vicdanımla bağdaştırırım."

Hamas'ın içindekileri, El Fetih'i, Amerika gibi değil, gayet iyi tanıdığını, Hamas'ın her şeyden önce Filistin'in bir gerçeği olduğunu ve bir siyasi parti olarak seçime girip kazandığını hatırlatan Erdoğan, şöyle konuştu:

"Terör örgütü' dediler, çamur attılar, 'Tutmasa da iz bırakır.' dediler. Hamas'ı bu şekilde, başta Amerika olmak üzere, Batı, böyle bir konumlandırmayla sürekli olarak anlattı, anlatıyor. Bunu çok iyi bilmemiz lazım. Bizler dış politikamızı Ankara'da oluşturur ve sadece Türkiye'nin menfaatlerine, halkımızın beklentilerine göre dizayn ederiz. Muhataplarımız eminim ki Türkiye'nin bu tip insani krizlerde ve çatışmalardaki tutarlı ve dengeli dış politika adımlarını takdirle karşılamaktadır ancak bunları bambaşka gerekçelerle yüksek sesle dile getirememektedir. Türkiye'nin atacağı adımlara yönelik ülkelerin kendi çıkarları doğrultusunda beklentilerinin olması doğaldır. Ayakları yere basan, reel zeminde düşünüldüğünde bunların gerçekleşme olasılığının ne kadar düşük olduğunu tahmin etmek de güç değildir."

Yunanistan ziyareti

5. Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi toplantısı için 7 Aralık'ta Yunanistan'a bir ziyaret gerçekleştireceği belirtilerek, "Yunanistan Başbakanı Miçotakis'in bir açıklaması oldu son günlerde. 'Türkiye'yle işbirliği şart.' dedi. Miçotakis'in bu açıklaması ne anlama geliyor sizce? Özellikle Yüksek Düzeyli İşbirliği Konsey toplantısı sonrası iki ülke arasında yeni bir dönem başlar mı?" sorusunu da yanıtlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Temennimiz odur ki yeni bir dönem başlamış olsun." ifadesini kullandı.

Kendisinin her zaman, "Biz dostları artırmaya, düşmanları azaltmaya çalışıyoruz." dediğini anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Bunları ikili görüşmemizde de kendisine çok açık net, bundan önce söylediğim gibi yine söylemekte fayda olduğuna inanıyorum. Çünkü Türkiye'den seslendiğiniz zaman Kos Adası'ndan o ses duyuluyor. Arasındaki mesafe bu kadar yakın, bu kadar geçmişi itibarıyla iç içe olan iki ülkenin hala düşmanlığı körükleyen seslerle yürümesi doğru değil. Bir diğer taraftan da bizi kızıştıran kim? Bu noktada baktığımız zaman Başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere birileri bizi birbirimize düşürmenin gayreti içerisinde. Parasını ödediğimiz halde bize F-16'larımız verilmezken Yunanistan'a hala F-16'ları gönderiyor, mühimmatını gönderiyor. Amerika böyle yapıyor diye bizim de herhalde geri çekilecek bir halimiz yok. Yanı başımızdaki komşumuza ziyaretimizi yaparız, oturur konuşuruz. Eğer birbirimizin çıkarlarına zarar verecek tutumlar içerisine girmiyorsak mesele yok. Yolumuza aynen devam ederiz. Tabii ki görüş ayrılıklarımız var ve çözümü bir çırpıda mümkün olmayan derin meseleler bulunuyor. Fakat hemen çözebileceğimiz ve iş birliği zeminini genişletecek başlıklar da yok değil. Yeni bir dönem başlatır, verilen sözleri tutar ve dış etkilerden arındırılmış bir düzlemde bu ilişkileri geliştirebilirsek eminim ki kazançlı çıkarız. Bizim dış politika anlayışımız 'hep ben kazanayım karşıdaki kaybetsin' değildir. Biz 'kazan-kazan' anlayışı ile Atina'ya gideceğiz. Orada yeni dönemin ruhuna yakışır kararlar almak için hem ikili ilişkilerimizi hem Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerini ele alacağız."

Özgür Özel'in İYİ Parti'yi ziyareti

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener'in yerel seçimlere 81 ilde tek başlarına seçime gireceklerini açıklamasına rağmen, CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in Akşener'i ziyaret ederek, işbirliği çağrısı yaptığı hatırlatılarak, "İYİ Parti Genel Başkanı ile CHP Genel Başkanı arasındaki görüşmeden sonra süreç biraz değişti. İttifaka açık kapı bırakıldı. Genel İdare Kurulu'nda alınacak karar doğrultusunda karar açıklayacaklarını söylediler. Bu süreç sizin aday belirleme takviminizi etkiliyor mu? Bu süreci nasıl yorumlarsınız?" sorusu üzerine Erdoğan, kendilerinin politikalarını muhalefete göre değil, tamamıyla Cumhur İttifakı'nın çerçevesiyle belirlediklerini bildirdi.

Bu konularda da öncelikle önlerinde büyükşehirler ile ilgili analizler olduğunu ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Büyükşehirlerle ilgili arkadaşlarımız şu anda yoğun bir çalışmanın içerisindeler. 30 büyükşehrin dışında da 51 normal il belediyesi ile ilgili değerlendirmeleri yine Cumhur İttifakı olarak yapacağız. Buradaki değerlendirmelerle birlikte de yola çıkacağız." dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına şu sözlerle devam etti:

"Şu anda seçim işleri başkanlarımız, MHP'den üç arkadaşımız ve AK Parti Genel Başkanvekilimiz Efkan Ala ile görüşmeleri yapıyorlar. 6 kişilik komisyon bu çalışmaları tamamlayıp birkaç gün içinde de bizim üst kurulumuza getirecekler, orda da çalışmalarımızı sürdüreceğiz. CHP ile İYİ Parti veya HEDEP ne yapar? Bizim bunlarla uğraşmak gibi bir derdimiz yok. Biz kendi işimize bakacağız. Bizim altılı masa, on altılı masa vesaire gibi masalarımız yok. Sadece Cumhur İttifakımız var. Bu Cumhur İttifakımızı da en uygun şekilde çalıştırmanın gayreti içerisinde olacağız. Biz yolumuza bakarız. Kimin kiminle görüştüğüne, kimin kimi nerede aday gösterdiğine bakmayız. Karşımıza kim çıkarsa en son seçimde olduğu gibi milletimizin desteğiyle dersini verir ve kendi iç buhranları ile onları baş başa bırakırız. Yeniden masa kurma çabaları varsa kurabilirler. Milletimiz zaten masadan kalkanları, sonra tekrar oturanları, birbirlerini hançerleyenleri, Cumhurbaşkanlığına layık gördüklerini kısa süre sonra Genel Başkanlık koltuğuna layık görmeyenleri çok iyi biliyor. Biz uzun zamandır bu partilerin ne dediğiyle söylemleri birbirini tutmadığı için ilgilenmiyoruz. Ne yaptıkları da bizi ilgilendirmiyor. Biz millete hakkıyla hizmet etmenin, ülkemizi güçlendirmenin, şehirlerimizi kalkındırmanın derdindeyiz. Biz şehirlerimizi en iyi şekilde yönetecek adaylarımızı oluşturmakla, projelerimize son halini vermekle meşgulüz. Onların atacağı ya da atmayacağı hiçbir adım bizi etkilemez."

İstanbul adayı

"İstanbul'u yeniden kazanacak aday konusunda kafanızda herhangi bir profil şekillendi mi? Kabinenizden herhangi bir feragat söz konusu olur mu?" sorusunu Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Ne olur ne olmaz, şimdi konuşulmaz. İstanbul'da da, Ankara'da da parti teşkilatımın içerisinde görevli olan arkadaşlarım çalışmalarını yürütüyorlar. Çalışmaları belli bir noktaya getirdikten, müracaat süreleri bittikten sonra biz de açıklamamızı yaparız. Şu an itibariyle bu tür açıklamayı yapmamız asla doğru olmaz. Bırakalım çalışmalar devam etsin. Belli bir noktaya gelsin. Açıkladığımız zaman da mesele bitmiştir. Hepiniz zaten bunları gayet güzel bir şekilde öğreneceksiniz. Ama bizleri mahcup edecek isimleri Allah’ın izniyle biz milletimizin önüne koymayız. Bizim belediyecilik anlayışımız dillerde destandır." diye yanıtladı.

"Kim hukuksuzluk yapıyorsa cezasını çeker"

Bazı sosyal medya fenomenlerinin kara para aklama, vergi kaçırma gibi suçlamalarla tutuklandıkları hatırlatılarak, "Ayrıca DenizBank'ın bir şube müdürü, saadet zinciri dedikleri yöntemle para toplamış böyle bir iş yaptığı ortaya çıkıyor. Bu olayla ilgili yorumunuz nedir?" sorusunu Erdoğan, şu şekilde cevapladı:

"Türkiye hukuk devletidir ve kim hukuksuzluk yapıyor ise cezasını çeker. Konu yargıdadır ve yargı bununla ilgili gerekli araştırmasını yapmaktadır. Vatandaşlarımız kolay para vaadiyle, kısa zamanda yüksek kar sunan dolandırıcıların türlü tuzaklarına düşmemelidir. Devlet tabii ki bunların peşindedir ve oyunları bozmaktadır. Ancak bu illegal fon vaatlerine, yasal olmayan yollarla elde edileceği söylenen karlara karşı halkımız çok dikkatli olmalıdır. Bu konularla ilgili kararlar inanıyorum ki yargı tarafından en ideal şekilde verilecektir. Buradan sakınma diye bir şey söz konusu değil. Bu olayda adı geçen şüphelilerle ilgili araştırmalar devam ediyor. Futbolcu arkadaşlarla ilgili de aynı şekilde süreç devam ediyor. Bankanın en üst düzey yöneticileri ile ilgili de şu anda bütün soruşturmalar devam ediyor. Öyle zannediyorum ki kısa zamanda burada da inşallah neticeleri alacağız."

Asgari ücret

Yeni asgari ücretin belirlenmesi çalışmalarına ilişkin bir soruyu da yanıtlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, asgari ücretle ilgili Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan'ın çalışmalarını yaptığını ve bu çalışmalarını olgunlaştırdıktan sonra nihai tabloyu önlerine koyacağını söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti:

"Çünkü burada işçi, işveren temsilcileri ile görüşmelerini bitirdikten sonra bize neticeyi getirecek. Biz de kendisini dinleyeceğiz. Ondan sonra en uygun asgari ücret neyse bunun kararını vereceğiz. Bütün mesele tarafları mağdur etmeden bir neticeye varabilmek. Asgari ücret artışı zaten biliyorsunuz yıl içinde bir kezdir. Bir kez verilecek zamla bu iş biter. Bunun da sorumlusu birinci derecede Çalışma Bakanımız Vedat Işıkhan'dır. Biz vatandaşımızı bugüne kadar enflasyona ezdirmedik ve ezdirmeyiz. Ekonomi yönetimimiz bir yandan da enflasyonu dizginleyici adımlar attı, bunlar da sürüyor. İşaretler olumlu, yakında enflasyonun kalıcı bir şekilde dizginleneceğini göreceğiz. Enflasyon sorununu da tarihe karıştıracağız."



Türkiye, İsrail ve Suriye'de uzlaşı arayışı

Türkiye-İsrail çatışmaları gerginliğin ötesinde, askeri çatışmanın gerisinde (AFP)
Türkiye-İsrail çatışmaları gerginliğin ötesinde, askeri çatışmanın gerisinde (AFP)
TT

Türkiye, İsrail ve Suriye'de uzlaşı arayışı

Türkiye-İsrail çatışmaları gerginliğin ötesinde, askeri çatışmanın gerisinde (AFP)
Türkiye-İsrail çatışmaları gerginliğin ötesinde, askeri çatışmanın gerisinde (AFP)

İsmail Derviş

ABD Başkanı Donald Trump'ın Ankara ile Tel Aviv arasında Suriye ile ilgili yaşanan gerilime ilişkin açıklamaları, başta İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu olmak üzere herkesi şaşırttı. Netanyahu’ya Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile yakın bir ilişkisi olduğunu söyleyen Trump, Netanyahu’nun makul olması gerektiğini belirterek, “Türkiye ile bir problemin varsa bunu çözebilirim” dedi.

Trump'ın bu ifadeleri, ABD için İsrail'in aşılamayacak bir kırmızı çizgi olması ve tüm dünyanın ABD tarafından İsrail’e Gazze Şeridi ve Lübnan'a karşı savaşında verilen sarsılmaz desteğe tanıklık etmesinden dolayı şaşırtıcıydı. Ancak mesele Türkiye ile olası bir çatışmaya ilişkin endişelere geldiğinde, Türkiye Washington'ın bölgedeki en önemli müttefiklerinden biri olduğundan olay başka bir boyut kazandı.

Türkiye ve İsrail arasındaki anlaşmazlıklara rağmen, Ankara ve Tel Aviv arasında diplomasi dilinin hâkim olduğu stratejik ve tarihi ilişki, gerginliğin azaltılmasına ve muhtemelen bir anlaşmaya varılmasına katkıda bulunabilir.

Çatışmaları önleyecek bir anlaşmaya varılması

Suriyeli bir kaynak Independent Arabia'ya yaptığı açıklamada: “Şu an bir anlaşmadan söz ediliyor, ancak bu anlaşma bir ayrılma anlaşması değil, bir çatışmasızlık anlaşması. Çünkü aslında Türkiye ile İsrail arasında Suriye'de bir çatışma yok, başka bir deyişle anlaşma, Suriye hava sahasında bir İsrail uçağı varsa, gideceği yerin bildirilmesi için sınırların çizilmesini öngörüyor” ifadelerini kullandı.

sdfrgt
Ankara ve Tel Aviv arasında, iki taraf arasında olası çatışmaların önlenmesini ve Suriye'nin orta kesimlerinde Türkiye’nin askeri üsler kurmasını garanti altına alan bir anlaşma imzalanabilir (AFP)

Suriyeli kaynak, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Genel olarak Suriye arenasında bir tür dengeye ihtiyaç var. Türkiye mevcut politikalarını sürdürerek İsrail'in Suriye topraklarını işgal etme girişimini engelleyebilir. Bunun için Şam ve Ankara hükümetleri arasında resmi bir anlaşma var. Bu da bunun her iki ülkenin de ortak çıkarına olduğu anlamına geliyor. İsrail ile Suriye'nin kuzeydoğusunda Türkiye'nin ulusal güvenliğini tehdit eden silahlı gruplar arasında doğrudan bir temas olması halinde, Türkler de onların ulusal güvenliklerini etkileyecektir.”

Suriyelilerin Türkiye'ye güveni

Şarku'l Avsat'ın  Indepenedent Arabia'dan aktardığına göre Birleşmiş Milletler (BM) Koordinatörü Ammar Ebu Halava yaptığı özel açıklamada, “Bugün Suriyeliler olarak Türkiye'nin siyasi diplomasisine güvenmemize bir engel yok. Çünkü Türkiye Suriye halkının isteklerini boşa çıkarmadı. Türkiye ister yardım elini uzatarak ya da sınırlarının istikrarını koruyarak olsun Suriye halkına karşı herhangi bir olumsuz davranışta bulunmadı. Türkiye de istikrarlı bir ülkedir ve Suriye'nin egemenliğinden ödün vermediği sürece Suriyeliler olarak bizim için uygun olan her türlü anlaşmaya açığız” ifadelerini kullandı.

Gelecekte bir çatışma yok

Öte yandan Türkiye ile İsrail arasında Suriye'de gelecekte bir çatışma yaşanmayacağını vurgulayan gazeteci yazar ve siyaset uzmanı Firas Rıdvanoğlu şunları söyledi:

“Suriye'de Türkiye ile İsrail arasında gelecekte bir çatışma olmayacak. ABD’nin, bizzat Başkan Trump’ın İsrail'den Türkiye ile bir çözüm bulmasını istediğinde ortaya koyduğu tutumuna tanık olduk. Trump’ın bu açıklamaları, İsrail'in Suriye dosyasında Türkiye'ye karşı duruşunun ABD tarafından reddedildiğinin bir göstergesidir. Çünkü Suriye dosyasında yapılacak herhangi bir hata büyük bir savaşa yol açabilir. Suriye'deki durum, Lübnan'ın güneyinde duruma benzemez. Zira Hizbullah bölgesel olarak desteklenmiyor olabilir, ancak Şam bölgede önemli bir düğüm noktası olduğundan Suriye'deki durum farklı. Bu yüzden ABD, İsrail'in iddialarını reddetti.”

İstikrar arayışı

Rıdvanoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Türkiye’nin Suriye’de kurmak istediği askeri üslere gelince, Türkiye bu üsleri nereye kuracağını İsrail'in isteklerine göre değil, kendine nasıl uygun geliyorsa ona göre seçecektir. Türkiye’nin bu üsleri Suriye'nin kuzeyi, güneyi, batısı ve doğusundaki tüm sınırlarını gözetlemek amacıyla Suriye'nin merkezinde kuracağı tahmin ediliyor. Öte yandan Suriye hükümeti İsrail ile bir çatışma istemiyor. Türkiye ile İsrail arasında da Suriye’de bir çatışma yaşanmasını istemiyor. Suriye açıkça istikrar istediği ve İsrail’in de bu istikrara hizmet etmek için ne yapması gerekiyorsa onu yapması gerektiği mesajını veriyor.

Güvenlik koordinasyonu

Türkiye ile İsrail arasında güvenlik alanında kesinlikle bir koordinasyon olduğuna ve bu koordinasyonun herkes için en iyisi olduğuna inanan Rıdvanoğlu, “İsrail'in Türk hükümeti aracılığıyla Suriye'ye mesajlar göndermesi mümkün olduğu gibi Suriye'nin de Türkler aracılığıyla İsrail'e mesajlar göndermesi mümkün. Ancak Türkiye’nin Suriye'deki askeri varlığına ilişkin karar, Ankara ve Şam arasında alınması gereken ortak bir karardır ve akıllıca alınmalıdır. Genel olarak uluslararası toplum, ABD ve Avrupa, Suriye'de istikrarın sağlanması yönünde bir eğilim gösteriyor” şeklinde konuştu.

Karşı karşıya gelme korkusu

Suriyeli akademisyen ve araştırmacı Abdurrahman en-Nayif, Independent Arabia’ya yaptığı özel açıklamada, Türkiye ve İsrail arasında Suriye'de yaşanan gerilimin her geçen gün arttığını ve Suriye'nin bir kez daha askeri çatışmaya sürüklenme korkusuyla uluslararası bir rekabet alanı haline geldiğini söyledi. Bu durumun İsrail'in güneydeki kara harekâtından Suriye'nin derinliklerindeki hava saldırılarına kadar uzanan ve Türkiye'nin Suriyelilerin acı çekmeye devam etmelerine neden olacağını ve ülkede istikrarın sağlanmasını engelleyeceğini düşündüğü provokatif hamlelerinden kaynaklandığını ifade eden Nayif, “Türkiye için Suriye'nin istikrara kavuşması kendi çıkarına, zira bu kendi sorunlarının bir kısmını çözecek. Ancak Ankara ile Tel Aviv arasında askeri bir çatışma yaşanmayacak. Çünkü Türkiye bölgesel bir güç ve NATO üyesi. İsrail ise provokasyon tutkusuyla mümkün olduğunca çok şey kazanmayı amaçlıyor” yorumunda bulundu.

dfrgt
Gözlemciler Türkiye'nin Suriye dosyasındaki en önemli aktörlerden biri olduğunda hemfikir (AFP)

İsrail'in düzenlediği saldırıların Türkiye'ye açık bir mesaj vermeyi amaçladığını düşünen Nayif’e göre bu saldırılar bölgesel barışı tehdit ediyor ve terörizmi körüklüyor. Ankara ise Suriye'nin istikrara kavuşmasını istiyor. Çünkü Suriye, özellikle Kürt meselesinde Türkiye'nin istikrarı için kilit bir faktör. Dolayısıyla Suriyeliler anlayış göstermeli, çünkü Suriye tükenmiş durumda.

Siyasette ticaret

Harmoon Araştırmalar Merkezi'nde araştırmacı olan Muhammed es-Sukkari, Beşşar Esed rejiminin düşmesi ve Şam’da yeni bir yönetimin kurulmasının Suriye dosyasındaki bölgesel aktörlerin değişmesine ve dönüşmesine katkıda bulunduğunu söyledi. Belki de en önemli değişikliklerden birinin Birinci Dünya Savaşı'ndan bu yana türünün ilk örneği olan İsrail ile Türkiye’nin coğrafi olarak yakınlaşması olduğunu vurgulayan Sukkari, “İsrail'in sadece çıkarları değil, Washington'daki siyasi itibarı da dahil olmak üzere çeşitli endişeleri var. Dosyayla ilgili güç dengelerini yeniden çizen bu itibar, siyaseti ticarete benzer bir durum olarak gören Trump'ın yaklaşımını etkileyebilir ve Suriye dosyasında İsrail ve Türkiye de dahil olmak üzere ittifaklarını geleneksel politikalardan uzaklaşarak bölgesel değişkenleri maksimize eden etkileşimli politikalara doğru yeniden formüle etmesine neden olabilir” değerlendirmesinde bulundu.

Trump'ın son açıklamalarının İsrail'in artık Suriye'deki tek güç olmadığının ve Türkiye'nin Suriye içindeki ağırlığını arttırarak yeni angajman kuralları çizebileceğine dair işaretler taşıdığına dikkati çeken Sukkari, “Ancak bu kez durum sadece İsrail'in değil, Türkiye'nin de işine geliyor. Bu da iki tarafı çatışmak yerine koordinasyon kurmaya itiyor. Washington'ın Suriye'de İsrail ve Türkiye arasındaki angajman kuralları meselesini çözmek istediğine ve Trump'ın yeni politikasına (bölgede barış) hizmet etmediği için yeni bir savaşa sürüklenmek istemediğine inanıyorum. Tüm bu gerçekler, ABD'nin arabuluculuğuyla Suriye meselesinde ve İsrail ile Türkiye’nin yeni varlığının niteliği konusunda siyasi bir anlaşmaya varma olasılığının arttığını gösteriyor. Mümkün olan en yüksek kazanımları elde edebilecek gerilimin sürekli tırmandırılması bağlamı dışında arabuluculuk dosyası çözüme kavuşturulmadan kuralların belirlenmesi zor olabilir. Türkiye'nin şüphesiz Suriye'nin orta kesimlerinde askeri üsler kurmaktan ziyade Şam ile Türkiye'nin nüfuzunu arttıracak bir ortak savunma anlaşması imzalamayı istiyor” ifadelerini kullandı.

Diğer oyuncular

Öte yandan siyasi uzman Nureddin el-Baba, Suriye'de Türkiye ile İsrail arasında tansiyonun düşeceğini ve öngörülebilir bir gelecekte bir çatışmaya dönüşmeyeceğini düşünüyor. Türkiye’nin Suriye'de askeri üsler kurmasının Türkiye ile İsrail arasında değil, Suriye ile Türkiye arasında bir anlaşmanın yapılmasını gerektirdiğini ifade eden Baba, “Temelde iki taraf arasında bir anlaşma imzalanana kadar iki taraf arasında bir çatışma yok ve her iki taraf da gelecekte çatışma niyetinde değil” değerlendirmesinde bulundu.

Suriye ve İsrail arasında Türkiye'den daha fazla arabuluculuk yapabilecek taraflar olduğunu söyleyen Baba, bu tarafların kimler olduğunu söylemekten kaçındı.

Türk akademisyen ve siyasi uzman Tuşkan Tarık, Ankara ile Tel Aviv arasında olası çatışmaların önlenmesini ve Türkiye tarafından Suriye'nin orta kesimlerinde askeri üsler kurulmasını garanti altına alan bir anlaşma imzalanmasının mümkün olduğunu söyledi. Türkiye ve İsrail arasında Suriye konusunda koordinasyon olduğuna dikkat çeken Tarık, Türkiye'nin Suriye ve İsrail arasında arabulucu rolü oynayabileceğini belirtti.

Türkiye'nin Suriye dosyasındaki en önemli aktörlerden biri olduğu, Şam'ın Türkiye'nin ülkedeki rolünden memnuniyet duyduğu, Türkiye ile stratejik bir ittifak kurmak istediği konusunda hemfikir olan gözlemciler, Ankara ve Tel Aviv arasında doğrudan askeri bir çatışma olmayacağını ve silahların başaramadığını diplomatik yollarla başarabileceklerini vurguladılar.