Hrant Dink cinayeti tetikçisi Ogün Samast savunma yaptı: 'Bu olayı yapmamın en büyük sebebi Yasin'in beni tehdit etmesi'

Hrant Dink cinayetinin tetikçisi Ogün Samast, "silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek" suçundan yargılandığı davadaki ilk savunmasında, hiç istemediği cinayete Yasin Hayal'in tehditleri yüzünden dahil olduğunu öne sürdü

AA
AA
TT

Hrant Dink cinayeti tetikçisi Ogün Samast savunma yaptı: 'Bu olayı yapmamın en büyük sebebi Yasin'in beni tehdit etmesi'

AA
AA

Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink cinayetinin tetikçisi Ogün Samast, "silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek" suçundan yargılandığı davadaki ilk savunmasında, hiç istemediği cinayete Yasin Hayal'in tehditleri yüzünden dahil olduğunu öne sürdü.

İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmaya, tutuksuz sanıklar Ogün Samast ve Ersin Yolcu, Trabzon 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla bağlandı. Ali Fuat Yılmazer ve Ramazan Akyürek'in de aralarında bulunduğu bazı tutuklu sanıklar da tutuklu bulundukları cezaevlerinden duruşmaya SEGBİS aracılığıyla katıldı.

Dink ailesinin avukatı ve sanık avukatlarının hazır bulunduğu duruşmada ayrılan dava kapsamındaki ilk savunmasını yapan sanık Samast, iddianameye konu eylemleri daha önceki yargılandığı davada anlattığını, olayın üzerinden yaklaşık 19 sene geçmesi nedeniyle cinayete ilişkin sanıklar Erhan Tuncel ve Yasin Hayal arasında geçen konuşmaları hatırlamadığını iddia etti.

"Arkamız sağlam' konuşmalarını duydum"

Erhan Tuncel'in evine 2-3 kez gittiğini, burada Tuncel ve Yasin Hayal arasında "arkamız sağlam" konuşmalarını duyduğunu aktaran Samast, şu savunmayı yaptı:

"Ben bu olayı Erhan'ın bildiğini bilmiyordum. Biz Erhan'ın evine sohbet için gidiyorduk. Bir taraftan Yasin de beni tehdit ediyordu. 'İşten vazgeçersen sen de bedel ödersin.' diyordu. Bu olayı yapmamın en büyük sebebi Yasin'in beni tehdit etmesi. Yasin sıradan vatandaş değil. Bir sürü eylemi var. Hiç istemediğim olaya Yasin yüzünden dahil oldum."

Mahkeme heyeti başkanının, "Yasin Hayal seni askerden, jandarmadan, polisten herhangi biriyle tanıştırdı mı, herhangi bir kuruma gittiniz mi?" sorusunu yanıtlayan Samast, "Hayır tanıştırmadı ve gitmedik." dedi.

"Karman çorman bir dava oldu bu"

Erhan Tuncel'in evinde geçen konuşmaları net hatırlamadığını da öne süren Samast, "Olaydan sonra panik havası oldu. Ben de, 'Trabzon'a gideyim ne olacaksa olsun.' dedim. Karman çorman bir dava oldu bu. Biz örgütten de ceza aldık." diye konuştu.

Sanık Samast, Ramazan Akyürek'in avukatının "Ramazan Akyürek'le daha önce tanıştınız mı ve Hrant Dink'i öldürmeniz için doğrudan talimat aldınız mı?" sorusuna karşılık da, tanışmadıkları ve talimat almadığı yanıtını verdi.

Duruşmada söz verilen diğer sanıklar ise bir diyeceklerinin olmadığını beyan etti.

Ara kararını açıklayan mahkeme heyeti, dosyanın, mütalaasını hazırlaması için savcılığa gönderilmesine ve sanık Samast hakkında uygulanan yurt dışı çıkış yasağı yönündeki adli kontrol tedbirinin devamına karar verdi.

Tanık Ali Fuat Akdağ hakkında zorla getirme emri düzenlenmesini kararlaştıran heyet, sanıklar Tuncel ve Hayal'in avukatlarının olay yerinde keşif yapma talebini ise reddetti.

Duruşma 29 Mayıs'a ertelendi.

Davanın geçmişi

İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti, Dink cinayetine ilişkin kararını 26 Mart 2021'de açıklamıştı.

Bazı sanıklara değişen oranlarda hapis cezası veren heyet, aralarında FETÖ elebaşı Fetullah Gülen'in de bulunduğu 13 sanığın dosyasını ayırmış, ölen sanık Şeref Ateş hakkındaki davanın ise düşmesine karar vermişti.

Heyet, kararda bazı sanıklar hakkında başkaca suçlardan işlem yapılması için İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmasına hükmetmişti.

Mahkemenin suç duyurusu üzerine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca, 15 sayfalık yeni bir iddianame hazırlanmıştı.

İddianamede, Hrant Dink'in, azmettiriciler Yasin Hayal ve grubunca tasarlanıp tetikçi Ogün Samast tarafından öldürüleceğinden sanıklar Ramazan Akyürek, Ali Fuat Yılmazer, Faruk Sarı, Yahya Öztürk ve Adem Sağlam'ın önceden haberdar oldukları, görev, yetki ve konumları gereği cinayeti önleme yükümlülükleri bulundukları, cinayeti işleyecek örgüte operasyon yapmayıp Dink'e şahsi, fiziki ve mekânsal koruma sağlamayıp FETÖ'nün yıkıcı emelleri doğrultusunda hareket ettikleri belirtiliyor.

Sanıkların cinayetin önlenmesi ve müdahale edilmesi noktasında yetki ve sorumlulukları bulunmasına rağmen olay tarihine kadar görevlerini yerine getirmekte kasıtlı olarak ihmalli davrandıkları ve cinayetin işlenmesini sağladıkları anlatılıyor.

İddianamede, dönemin Trabzon Terörle Mücadele (TEM) Şube Müdürü sanık Yahya Öztürk ve komiser yardımcısı sanık Adem Sağlam'ın "anayasayı ihlal", "belli bir yükümlülüğün ihmaliyle kasten öldürmeye neden olmak" ve "silahlı terör örgütüne üye olmak" suçlarından ayrı ayrı ağırlaştırılmış müebbet ve 22 yıl 6'şar aydan 35'er yıla kadar hapisleri talep ediliyor.

Sanıklar Ramazan Akyürek, Faruk Sarı ve Ali Fuat Yılmazer'in "anayasayı ihlal" suçundan ayrı ayrı ağırlaştırılmış müebbet hapisleri öngörülen iddianamede, sanıklar Yasin Hayal, Zeynel Abidin Yavuz, Tuncay Uzundal, Erhan Tuncel, Ersin Yolcu, Ahmet İskender'in "terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme" suçundan 5'er yıldan 10'ar yıla kadar hapisleri isteniyor.

Samast hakkındaki yeni dava 11 sanıklı dosyayla birleşti

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca cinayetin tetikçisi Ogün Samast hakkında hazırlanan iddianamede de Arat, Delal, Hasrof ve Rahil Dink ile Sera Dink Nazarıan "müşteki" olarak yer alırken, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin suç duyurusunda bulunduğu kaydediliyor.

Yasin Hayal'in "suç örgütü yöneticisi olmak", Erhan Tuncel ve Ogün Samast'ın ise "suç örgütü üyesi olmak" suçundan ceza aldıkları ifade edilen iddianamede, Samast hakkında FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyesi olduğuna ilişkin somut delil elde edilemediği anlatılıyor.

İddianamede, Samast hakkında ele geçirilen bir kısım delillerin örgütün yönetici ve üyeleriyle belli bir irtibatının olduğunu, bu irtibatla şüpheliler Tuncay Uzundal, Zeynel Abidin Yavuz, Erhan Tuncel, Yasin Hayal, Ersin Yolcu ve Ahmet İskender'le Samast'ın Dink cinayetini işlerken ve sonrasında örgütün çıkar ve amaçları doğrultusunda hareket ettiğini ortaya koyduğu aktarılıyor.

Ogün Samast'ın "suça sürüklenen çocuk" olarak yer aldığı iddianamede, Samast'ın FETÖ kapsamında "silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek" suçundan 5 yıldan 10 yıla kadar hapsi isteniyor. Samast'ın, olay tarihinde yaşı 18'den küçük olduğu için bu suç üçte bir oranında düşürülürken, Terörle Mücadele Kanunu kapsamında yapılan yarı oranındaki artırımla yine aynı cezaya çarptırılması öngörülüyor.

Samast hakkındaki bu dava, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki "anayasayı ihlal", "belli bir yükümlülüğün ihmaliyle kasten öldürmeye neden olmak", "silahlı terör örgütüne üye olmak" ve "terör örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme" suçlarına ilişkin 11 sanığın yargılandığı dava dosyasıyla birleştirilmişti.

Samast 15 Kasım'da tahliye edilmişti

Dink cinayetinin tetikçisi Ogün Samast, İstanbul 2. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesince 25 Temmuz 2011'de Hrant Dink'e yönelik eyleminden dolayı "tasarlayarak öldürmek" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapse çarptırılmıştı. Olay tarihinde Samast'ın 16 yaşını bitirmiş, 17 yaşını tamamlamamış olduğunu belirten mahkeme, Samast'ın cezasını üçte bir oranında indirim uygulayarak 21 yıl 6 aya düşürmüştü.

Samast'ı "ruhsatsız silah taşımak" suçundan da 2 yıl hapis ve 900 lira adli para cezasına mahkum eden mahkeme, olay tarihindeki yaşını göz önüne alarak bu cezayı da 1 yıl 4 ay hapis ve 600 lira adli para cezasına çevirmişti.

Öte yandan Samast, cezaevindeyken hakkında Silivri 3. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından cezaevindeki gardiyanlara saldırdığı gerekçesiyle açılan dava kapsamında 5 yıl 1 ay 13 gün hapis cezasına çarptırılmıştı.

Samast, Bolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu'ndan koşullu salıverilme kapsamında 15 Kasım'da tahliye edilmişti.



Türkiye, İsrail ve Suriye'de uzlaşı arayışı

Türkiye-İsrail çatışmaları gerginliğin ötesinde, askeri çatışmanın gerisinde (AFP)
Türkiye-İsrail çatışmaları gerginliğin ötesinde, askeri çatışmanın gerisinde (AFP)
TT

Türkiye, İsrail ve Suriye'de uzlaşı arayışı

Türkiye-İsrail çatışmaları gerginliğin ötesinde, askeri çatışmanın gerisinde (AFP)
Türkiye-İsrail çatışmaları gerginliğin ötesinde, askeri çatışmanın gerisinde (AFP)

İsmail Derviş

ABD Başkanı Donald Trump'ın Ankara ile Tel Aviv arasında Suriye ile ilgili yaşanan gerilime ilişkin açıklamaları, başta İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu olmak üzere herkesi şaşırttı. Netanyahu’ya Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile yakın bir ilişkisi olduğunu söyleyen Trump, Netanyahu’nun makul olması gerektiğini belirterek, “Türkiye ile bir problemin varsa bunu çözebilirim” dedi.

Trump'ın bu ifadeleri, ABD için İsrail'in aşılamayacak bir kırmızı çizgi olması ve tüm dünyanın ABD tarafından İsrail’e Gazze Şeridi ve Lübnan'a karşı savaşında verilen sarsılmaz desteğe tanıklık etmesinden dolayı şaşırtıcıydı. Ancak mesele Türkiye ile olası bir çatışmaya ilişkin endişelere geldiğinde, Türkiye Washington'ın bölgedeki en önemli müttefiklerinden biri olduğundan olay başka bir boyut kazandı.

Türkiye ve İsrail arasındaki anlaşmazlıklara rağmen, Ankara ve Tel Aviv arasında diplomasi dilinin hâkim olduğu stratejik ve tarihi ilişki, gerginliğin azaltılmasına ve muhtemelen bir anlaşmaya varılmasına katkıda bulunabilir.

Çatışmaları önleyecek bir anlaşmaya varılması

Suriyeli bir kaynak Independent Arabia'ya yaptığı açıklamada: “Şu an bir anlaşmadan söz ediliyor, ancak bu anlaşma bir ayrılma anlaşması değil, bir çatışmasızlık anlaşması. Çünkü aslında Türkiye ile İsrail arasında Suriye'de bir çatışma yok, başka bir deyişle anlaşma, Suriye hava sahasında bir İsrail uçağı varsa, gideceği yerin bildirilmesi için sınırların çizilmesini öngörüyor” ifadelerini kullandı.

sdfrgt
Ankara ve Tel Aviv arasında, iki taraf arasında olası çatışmaların önlenmesini ve Suriye'nin orta kesimlerinde Türkiye’nin askeri üsler kurmasını garanti altına alan bir anlaşma imzalanabilir (AFP)

Suriyeli kaynak, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Genel olarak Suriye arenasında bir tür dengeye ihtiyaç var. Türkiye mevcut politikalarını sürdürerek İsrail'in Suriye topraklarını işgal etme girişimini engelleyebilir. Bunun için Şam ve Ankara hükümetleri arasında resmi bir anlaşma var. Bu da bunun her iki ülkenin de ortak çıkarına olduğu anlamına geliyor. İsrail ile Suriye'nin kuzeydoğusunda Türkiye'nin ulusal güvenliğini tehdit eden silahlı gruplar arasında doğrudan bir temas olması halinde, Türkler de onların ulusal güvenliklerini etkileyecektir.”

Suriyelilerin Türkiye'ye güveni

Şarku'l Avsat'ın  Indepenedent Arabia'dan aktardığına göre Birleşmiş Milletler (BM) Koordinatörü Ammar Ebu Halava yaptığı özel açıklamada, “Bugün Suriyeliler olarak Türkiye'nin siyasi diplomasisine güvenmemize bir engel yok. Çünkü Türkiye Suriye halkının isteklerini boşa çıkarmadı. Türkiye ister yardım elini uzatarak ya da sınırlarının istikrarını koruyarak olsun Suriye halkına karşı herhangi bir olumsuz davranışta bulunmadı. Türkiye de istikrarlı bir ülkedir ve Suriye'nin egemenliğinden ödün vermediği sürece Suriyeliler olarak bizim için uygun olan her türlü anlaşmaya açığız” ifadelerini kullandı.

Gelecekte bir çatışma yok

Öte yandan Türkiye ile İsrail arasında Suriye'de gelecekte bir çatışma yaşanmayacağını vurgulayan gazeteci yazar ve siyaset uzmanı Firas Rıdvanoğlu şunları söyledi:

“Suriye'de Türkiye ile İsrail arasında gelecekte bir çatışma olmayacak. ABD’nin, bizzat Başkan Trump’ın İsrail'den Türkiye ile bir çözüm bulmasını istediğinde ortaya koyduğu tutumuna tanık olduk. Trump’ın bu açıklamaları, İsrail'in Suriye dosyasında Türkiye'ye karşı duruşunun ABD tarafından reddedildiğinin bir göstergesidir. Çünkü Suriye dosyasında yapılacak herhangi bir hata büyük bir savaşa yol açabilir. Suriye'deki durum, Lübnan'ın güneyinde duruma benzemez. Zira Hizbullah bölgesel olarak desteklenmiyor olabilir, ancak Şam bölgede önemli bir düğüm noktası olduğundan Suriye'deki durum farklı. Bu yüzden ABD, İsrail'in iddialarını reddetti.”

İstikrar arayışı

Rıdvanoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Türkiye’nin Suriye’de kurmak istediği askeri üslere gelince, Türkiye bu üsleri nereye kuracağını İsrail'in isteklerine göre değil, kendine nasıl uygun geliyorsa ona göre seçecektir. Türkiye’nin bu üsleri Suriye'nin kuzeyi, güneyi, batısı ve doğusundaki tüm sınırlarını gözetlemek amacıyla Suriye'nin merkezinde kuracağı tahmin ediliyor. Öte yandan Suriye hükümeti İsrail ile bir çatışma istemiyor. Türkiye ile İsrail arasında da Suriye’de bir çatışma yaşanmasını istemiyor. Suriye açıkça istikrar istediği ve İsrail’in de bu istikrara hizmet etmek için ne yapması gerekiyorsa onu yapması gerektiği mesajını veriyor.

Güvenlik koordinasyonu

Türkiye ile İsrail arasında güvenlik alanında kesinlikle bir koordinasyon olduğuna ve bu koordinasyonun herkes için en iyisi olduğuna inanan Rıdvanoğlu, “İsrail'in Türk hükümeti aracılığıyla Suriye'ye mesajlar göndermesi mümkün olduğu gibi Suriye'nin de Türkler aracılığıyla İsrail'e mesajlar göndermesi mümkün. Ancak Türkiye’nin Suriye'deki askeri varlığına ilişkin karar, Ankara ve Şam arasında alınması gereken ortak bir karardır ve akıllıca alınmalıdır. Genel olarak uluslararası toplum, ABD ve Avrupa, Suriye'de istikrarın sağlanması yönünde bir eğilim gösteriyor” şeklinde konuştu.

Karşı karşıya gelme korkusu

Suriyeli akademisyen ve araştırmacı Abdurrahman en-Nayif, Independent Arabia’ya yaptığı özel açıklamada, Türkiye ve İsrail arasında Suriye'de yaşanan gerilimin her geçen gün arttığını ve Suriye'nin bir kez daha askeri çatışmaya sürüklenme korkusuyla uluslararası bir rekabet alanı haline geldiğini söyledi. Bu durumun İsrail'in güneydeki kara harekâtından Suriye'nin derinliklerindeki hava saldırılarına kadar uzanan ve Türkiye'nin Suriyelilerin acı çekmeye devam etmelerine neden olacağını ve ülkede istikrarın sağlanmasını engelleyeceğini düşündüğü provokatif hamlelerinden kaynaklandığını ifade eden Nayif, “Türkiye için Suriye'nin istikrara kavuşması kendi çıkarına, zira bu kendi sorunlarının bir kısmını çözecek. Ancak Ankara ile Tel Aviv arasında askeri bir çatışma yaşanmayacak. Çünkü Türkiye bölgesel bir güç ve NATO üyesi. İsrail ise provokasyon tutkusuyla mümkün olduğunca çok şey kazanmayı amaçlıyor” yorumunda bulundu.

dfrgt
Gözlemciler Türkiye'nin Suriye dosyasındaki en önemli aktörlerden biri olduğunda hemfikir (AFP)

İsrail'in düzenlediği saldırıların Türkiye'ye açık bir mesaj vermeyi amaçladığını düşünen Nayif’e göre bu saldırılar bölgesel barışı tehdit ediyor ve terörizmi körüklüyor. Ankara ise Suriye'nin istikrara kavuşmasını istiyor. Çünkü Suriye, özellikle Kürt meselesinde Türkiye'nin istikrarı için kilit bir faktör. Dolayısıyla Suriyeliler anlayış göstermeli, çünkü Suriye tükenmiş durumda.

Siyasette ticaret

Harmoon Araştırmalar Merkezi'nde araştırmacı olan Muhammed es-Sukkari, Beşşar Esed rejiminin düşmesi ve Şam’da yeni bir yönetimin kurulmasının Suriye dosyasındaki bölgesel aktörlerin değişmesine ve dönüşmesine katkıda bulunduğunu söyledi. Belki de en önemli değişikliklerden birinin Birinci Dünya Savaşı'ndan bu yana türünün ilk örneği olan İsrail ile Türkiye’nin coğrafi olarak yakınlaşması olduğunu vurgulayan Sukkari, “İsrail'in sadece çıkarları değil, Washington'daki siyasi itibarı da dahil olmak üzere çeşitli endişeleri var. Dosyayla ilgili güç dengelerini yeniden çizen bu itibar, siyaseti ticarete benzer bir durum olarak gören Trump'ın yaklaşımını etkileyebilir ve Suriye dosyasında İsrail ve Türkiye de dahil olmak üzere ittifaklarını geleneksel politikalardan uzaklaşarak bölgesel değişkenleri maksimize eden etkileşimli politikalara doğru yeniden formüle etmesine neden olabilir” değerlendirmesinde bulundu.

Trump'ın son açıklamalarının İsrail'in artık Suriye'deki tek güç olmadığının ve Türkiye'nin Suriye içindeki ağırlığını arttırarak yeni angajman kuralları çizebileceğine dair işaretler taşıdığına dikkati çeken Sukkari, “Ancak bu kez durum sadece İsrail'in değil, Türkiye'nin de işine geliyor. Bu da iki tarafı çatışmak yerine koordinasyon kurmaya itiyor. Washington'ın Suriye'de İsrail ve Türkiye arasındaki angajman kuralları meselesini çözmek istediğine ve Trump'ın yeni politikasına (bölgede barış) hizmet etmediği için yeni bir savaşa sürüklenmek istemediğine inanıyorum. Tüm bu gerçekler, ABD'nin arabuluculuğuyla Suriye meselesinde ve İsrail ile Türkiye’nin yeni varlığının niteliği konusunda siyasi bir anlaşmaya varma olasılığının arttığını gösteriyor. Mümkün olan en yüksek kazanımları elde edebilecek gerilimin sürekli tırmandırılması bağlamı dışında arabuluculuk dosyası çözüme kavuşturulmadan kuralların belirlenmesi zor olabilir. Türkiye'nin şüphesiz Suriye'nin orta kesimlerinde askeri üsler kurmaktan ziyade Şam ile Türkiye'nin nüfuzunu arttıracak bir ortak savunma anlaşması imzalamayı istiyor” ifadelerini kullandı.

Diğer oyuncular

Öte yandan siyasi uzman Nureddin el-Baba, Suriye'de Türkiye ile İsrail arasında tansiyonun düşeceğini ve öngörülebilir bir gelecekte bir çatışmaya dönüşmeyeceğini düşünüyor. Türkiye’nin Suriye'de askeri üsler kurmasının Türkiye ile İsrail arasında değil, Suriye ile Türkiye arasında bir anlaşmanın yapılmasını gerektirdiğini ifade eden Baba, “Temelde iki taraf arasında bir anlaşma imzalanana kadar iki taraf arasında bir çatışma yok ve her iki taraf da gelecekte çatışma niyetinde değil” değerlendirmesinde bulundu.

Suriye ve İsrail arasında Türkiye'den daha fazla arabuluculuk yapabilecek taraflar olduğunu söyleyen Baba, bu tarafların kimler olduğunu söylemekten kaçındı.

Türk akademisyen ve siyasi uzman Tuşkan Tarık, Ankara ile Tel Aviv arasında olası çatışmaların önlenmesini ve Türkiye tarafından Suriye'nin orta kesimlerinde askeri üsler kurulmasını garanti altına alan bir anlaşma imzalanmasının mümkün olduğunu söyledi. Türkiye ve İsrail arasında Suriye konusunda koordinasyon olduğuna dikkat çeken Tarık, Türkiye'nin Suriye ve İsrail arasında arabulucu rolü oynayabileceğini belirtti.

Türkiye'nin Suriye dosyasındaki en önemli aktörlerden biri olduğu, Şam'ın Türkiye'nin ülkedeki rolünden memnuniyet duyduğu, Türkiye ile stratejik bir ittifak kurmak istediği konusunda hemfikir olan gözlemciler, Ankara ve Tel Aviv arasında doğrudan askeri bir çatışma olmayacağını ve silahların başaramadığını diplomatik yollarla başarabileceklerini vurguladılar.