Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, ATO Congresium'da düzenlenen 4. Uluslararası Medya ve İslamofobi Forumu'nda, Gazze'de büyük zulmün yaşandığını, İslam dünyasının bu kötülüğü engelleyemediğini söyledi.
Kudüs'ü fetheden Hz. Ömer'in burayı "selam yurdu" haline getirdiğini ancak Haçlı seferleriyle Kudüs'te tekrar zulmün hakim olduğunu belirten Erbaş, Selahattin Eyubbi'nin Kudüs'ü tekrar fethetmesiyle yaklaşık 800 yıl barışın sağlandığını, İngiltere'nin desteğiyle bölgeye gelen siyonistlerin Filistin'in huzurunu bozduğunu ifade etti.
İslam karşıtlığı ve düşmanlığı tezahürleriyle her geçen gün daha sık karşılaştıklarını vurgulayan Erbaş, şöyle konuştu:
"Maalesef bugün de Batı dünyasında İslam bağnaz, gelişime kapalı, korku ve nefret uyandıran bir din olarak lanse edilmektedir. Kitle iletişim araçlarının da etkin bir şekilde kullanıldığı bir alanda esasen kendi meşum projelerinin bir tezahürü olarak meydana gelen terör olaylarına, Müslümanları zan altında bırakacak bir bakışla yer verilmektedir. Ne yazık ki bu basmakalıp düşüncelerden, algı oyunlarından çok sayıda insan etkilenmekte yapay korku ve nefret söylemleriyle ayırımcılık ve kültürel ırkçılık alabildiğine körüklenerek tüm Müslümanlara karşı düşmanca tavır alınmaktadır."
Batı'da süregelen ayrımcılık, psikolojik baskı ve fiziksel saldırı olaylarında medyanın büyük rol oynadığını dile getiren Erbaş, "Bir sanal korku üretim mekanizması haline getirilen medya vasıtasıyla, çarpıtılmış İslam imajı çerçevesinde Müslümanlara karşı yürütülen ötekileştirici ve ırkçı faaliyetler hız kesmeden sürdürülmektedir." diye konuştu.
Kavramlar üzerinden oluşturulan algıyla İslam küresel ölçekte mahkum ediliyor"
Medya araçları vasıtasıyla gündemlerin belirlendiğini, üretilen yeni kavramlara yeni anlamlar yüklendiğinin altını çizen Erbaş, şöyle devam etti:
"Kavramlar, bir taraftan üretildikleri sosyo-kültürel bağlamlarda şekillenirken diğer taraftan da medya vasıtasıyla bir yönlendirme içerisine sokularak anlam kaymalarına maruz bırakılmaktadır. Kavramlar üzerinden oluşturulan algıyla da İslam dini ve Müslümanlar küresel ölçekte mahkum edilmeye çalışılmaktadır. Medya bugün Batı dünyasında, İslam'a ve Müslümanlara yönelik nefret söylemlerinin olumsuz algı ve davranışların üretilmesinde ve yaygınlaştırılmasında en etkin faktörlerden biridir. Günümüzde artık sanal dünyanın moderatörleri, bu şiddeti canlı ve etkili kılmak için, internet ve sosyal medyayı dinamik bir şekilde kullanmaktadır."
Son yıllarda özellikle Avrupa medyasının Müslüman karşıtı ırkçılığın yeniden oluşturulması ve normalleştirilmesini hedeflerine eklediğini belirten Erbaş, bu yaklaşımın, aynı zamanda İslam ve Müslüman karşıtlığı anlamında bir ideolojinin doğuşunda da birinci derecede tesirli olduğunu söyledi.
Erbaş, "Bu bağlamda İslamofobinin, hep çatışma durumunda olacağı bir öteki inşa etme çabasıyla Batı'nın kendi siyasi, dini, iktisadi ve sosyo-kültürel şartlarında İslam'ı ve Müslümanları kötülemenin devamlı surette güncelleştirilen bir dili olarak icat edildiğini söyleyebiliriz. Güncelleştirme, tarihsel algı üzerinden üretilmekte, bilinçaltındaki tarihsel ön yargılar, mevcut anlam ve söylemlere yeni boyutlar eklenerek tekrar dolaşıma sokulmaktadır." açıklamasını yaptı.
"Bütün farklılıklar, kültürel zenginlik olarak görülmelidir"
İslam dininin can taşıyan her varlığa merhametle yaklaşmayı hayatın ana ilkesi olarak belirlediğini anımsatan Erbaş, dini, dili, ırkı, cinsiyeti, ne olursa olsun onurlu ve güvenli bir hayatın tüm insanların en temel hakkı olduğunu dile getirdi.
Bu hakkın asla ihlal ve ihmal edilemeyeceğini vurgulayan Erbaş, şunları kaydetti:
"Bu sebeple bütün farklılıklar, birlikte yaşama noktasında kültürel bir zenginlik olarak görülmelidir. Başkalarının haklarını çiğnemedikçe, herkes toplum içinde kendi tercihine göre hayat sürme hakkına sahiptir. Peygamber efendimiz de yaptığı tebliğde, herhangi bir ayırım, sınıf farkı gözetmeksizin bütün insanlığı muhatap almıştır. Dolayısıyla çatışmacı söylem ve icraatların, ayırımcılığın, şiddetin, nefretin İslam düşüncesinde asla yeri yoktur. İslam medeniyeti bütün insanlığı kucaklayan barış ve merhamet medeniyetidir. İnanç, fikir, düşünce hürriyeti, medeniyetimizin en bariz özelliklerindendir. Bu nedenle Batı'nın sorunlu İslam algısı karşısında, dinimizin ve medeniyetimizin temel değerlerini, evrensel ilkelerini insanlığa duyurmak, üzerimizdeki en hayati sorumluluktur. Bunu yaparken de küresel ve yerel boyutlarıyla medya unsurunu dikkate alma ve bilişim çağının araçlarını etkili bir şekilde kullanma mecburiyetimiz olduğunu vurgulamak isterim."