Esed rejiminin düşmesi, Avrupa'ya giden doğal gaz boru hattı projesini yeniden gündeme getirdi

Bu projede doğal gaz tedariki Katar'dan başlayacak ve Suriye üzerinden Avrupa'ya ulaşacak

Proje 15 yıllık duraklamanın ardından yeniden gündemde (AFP)
Proje 15 yıllık duraklamanın ardından yeniden gündemde (AFP)
TT

Esed rejiminin düşmesi, Avrupa'ya giden doğal gaz boru hattı projesini yeniden gündeme getirdi

Proje 15 yıllık duraklamanın ardından yeniden gündemde (AFP)
Proje 15 yıllık duraklamanın ardından yeniden gündemde (AFP)

Suriye'de devrik Devlet Başkanı Beşşar Esed rejiminin düşmesi, durdurulan ve aralarında Avrupa'nın Rusya'ya alternatif aradığı bir dönemde Katar doğal gazının Suriye üzerinden Avrupa'ya ihracına kapıyı aralayan, Türkiye-Katar Doğal Gaz Boru Hattı Projesi’nin de olduğu birçok lojistik projenin yeniden gündeme gelmesi için önemli bir faktör olabilir gibi görünüyor.

Avrupa ve Asya arasındaki ticaret ve ulaşım yollarının kesiştiği Ortadoğu'da oldukça önemli stratejik bir konumu olan Suriye’nin Akdeniz'de büyük doğal gaz rezervlerine sahip olması, onu kaynaklarını kontrol etmek isteyen büyük güçlerin hedefi haline getiriyor.

Independent Arabia'ya konuşan petrol ve doğal gaz sektörü uzmanları, Suriye'de istikrarın sağlanmasının projenin hayata geçirilmesinin önündeki en büyük zorluk olduğunu belirtirken, bölgesel ve uluslararası taraflarla ilişkilerini geliştirmek isteyen Suriye’deki yeni yönetimle ilgili tüm bölgesel tarafların onayına ihtiyacı olduğunu da ekliyorlar. Uzmanlar, projenin bölgede yeni bir ekonomik aşama için sıçrama tahtası haline gelebileceğine işaret ettiler. Uzmanalar, Projenin enerji alanında yeni bir bölgesel iş birliği döneminin başlangıcı olabileceğini ve ilgili tüm taraflar için stratejik kazanımlar sağlayabileceğini vurguluyor.Ayrıca projenin faydalarından birinin de Avrupa'nın Rusya’dan tedarik edilen doğal gaza olan bağımlılığını azaltmak ve böylece Avrupa'da doğal gaz kaynaklarının çeşitlendirilmesini teşvik eden stratejik bir enerji alternatifi sağlamak olduğuna dikkati çektiler.

Projenin Suriye’deki yeni yönetime önemli ekonomik getirilerden faydalanma ve yeniden yapılanmaya katkıda bulunma fırsatı sunduğunu belirten uzmanlar, ayrıca boru hattının Katar, Türkiye ve komşu ülkeler başta olmak üzere, bölge ülkeleri arasında stratejik bir iş birliği alanı olması nedeniyle bölgesel ortaklığı da güçlendireceğinin altını çizdiler.

Yaklaşık 25 yıldır iktidarda olan Beşşar Esed, muhalif grupların geçtiğimiz haftalarda Şam'ın kontrolünü ele geçirmesinin ardından Rusya'ya kaçarak 1963 yılından beri iktidarda olan Baas Partisi rejiminin çöküşünün sinyallerini verdi.

Suriye'de eski rejimin düşmesinin hemen ardından, başta 15 yıllık bir çıkmazın ardından yeniden gündeme gelen Katar doğal gazını Avrupa'ya taşıyacak boru hattı olmak üzere daha önce iptal edilmiş olan büyük ekonomik projeler yeniden ele alınmaya başladı.

Hayata geçirilebilecek bir proje

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, uzun süredir askıya alınmış halde olan Katar-Türkiye Doğal Gaz Boru Hattı Projesi’nin onlarca yıllık Esed rejiminin düşmesinin ardından yeniden canlandırılabileceğini açıkladı.

Geçtiğimiz hafta Türkiye'nin başkenti Ankara’da yapılan kabine toplantısının ardından Bayraktar'a, Avrupa ülkeleri ve Türkiye'yi Suudi Arabistan, Ürdün ve Suriye üzerinden Katar'a bağlayabilecek bir doğal gaz boru hattı projesinin yeniden canlandırılması olasılığı soruldu. Suriye'nin güvenliğinin ve bölgesel istikrarın sağlaması halinde boru hattının hayata geçirilmesinin mümkün olabileceğini söyleyen Bakan Bayraktar, boru hattının güvenli olması gerektiğini ve öyle olacağını umduklarını belirterek, “Üretilebilecek birçok proje var” ifadelerini kullandı.

Elektriğin temel bir ihtiyaç olduğunun altını çizen Bakan Bayraktar, Suriye’de enerji altyapısının çok iyi olmadığına işaret ederek “Çok fazla yatırım yapılaması gerekiyor. Bu ihtiyaçları karşılamak için enerjiyi nasıl bir araca dönüştürebileceğimize bakmalıyız” şeklinde konuştu.

Katar, 2009 yılında 10 milyar dolarlık bir yatırımla doğal gazını Avrupa pazarlarına iletmek amacıyla Suudi Arabistan, Ürdün, Suriye ve Türkiye üzerinden Avrupa'ya doğalgaz taşıyacak bin 500 kilometrelik bir boru hattı inşa etme girişimini başlattı. Ancak proje, dönemin Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed tarafından reddedildi. Esed, Avrupa'nın başlıca gaz tedarikçisi olan müttefiki Rusya'nın çıkarlarını korumak amacıyla projeyi engelledi.

Projenin yeniden gündeme getirilmesi

Öte yandan enerji uzmanı ve Mısır Genel Petrol Şirketi eski Başkan Yardımcısı Medhat Yusuf, Suriye'deki mevcut durumun ve daha önce Rusya'nın Avrupa'ya doğal gaz tedarikini kontrol etmesini desteklemek için projeye karşı çıkan devrik Devlet Başkanı Esed'in Suriye'den kaçmasının, Katar doğal gazının Suudi Arabistan ve Suriye üzerinden önce Türkiye'deki Nabucco Doğalgaz Boru Hattı’na bağlanması, oradan da Avrupa’ya bir boru hattıyla taşınması projesinin yeniden canlanmasının önünü açtığını vurguladı.

Bu projeyi yeniden canlandırma fikri, başta zamanlama olmak üzere çeşitli faktörler çerçevesinde gündeme geldiğini düşünen Yusuf’a göre Avrupa ülkelerinin çeşitli kaynaklardan sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) tedarik ederek Rusya’dan doğal gaz tedarikine küresel doğal gaz fiyatların milyon termal birim (mmbtu) başına 50 doların üzerine çıktığı yüksek maliyetli alternatiflere yönelmesi de bu faktörler arasında yer alıyor.

Yusuf, Katar'ın en büyük doğal gaz ithalatçıları olan Japonya, Güney Kore ve Çin'in başını çektiği Uzak Doğu ülkeleriyle yapılan uzun vadeli sözleşmelerle kaçınılmaz tedariklere bağlı olması nedeniyle, mevcut fiyatlarla boru hattının maliyetinin çok yüksek seviyelere ulaştığı için projenin geliştirildiğini belirtti.

Rusya doğal gazının boykot edilmesinin ardından Katar doğal gazının bir kısmının Avrupa’ya yönlendirildiğine, ancak Batı Afrika ülkeleri ve Cezayir'den yapılan ithalatın yanı sıra ABD’den LNG tedarikine yönelen Avrupa’nın ihtiyaçlarını karşılamadığına dikkati çeken Yusuf, projenin yeniden gündeme gelmesinin, 2030 yılında yılda 142 milyon metrik tona eşdeğer üretim yapmayı hedefleyen Katar'ın önümüzdeki yıllardaki üretim beklentilerine ilişkin raporları çerçevesinde gerçekleştiğini kaydetti. Katar’ın mevcut doğal gaz üretiminin yıllık 77 milyon ton olduğunun tahmin edildiğini belirten Mısırlı eski yetkili, projenin şimdi başlanmasının 2030 yılında fiilen faaliyete geçmesi anlamına geleceğini ve böylece, beklenen bu miktarların Rusya'nın Avrupa'ya daha önce yaptığı doğal gaz tedarikinin tamamını karşılayacağını belirtti.

Mevcut durumun, bu projenin yüksek maliyetli olması bakımından halen ekonomik olarak uygulanabilir olup olmadığı yönündeki önemli bir soruyu gündeme getirdiğinin altını çizen Yusuf, iyi bir fizibilite çalışması yapmak için inşaat ve yönetim maliyetleri doğrultusunda Avrupa’nın ihtiyaçları ile niceliksel bir denge sağlamak üzere, diğer Körfez ülkelerinin üretimine bağlanılabileceğini söyledi.

Mısır Genel Petrol Şirketi eski Başkan Yardımcısı, Katar'ın bu alanda işini iyi bilen uzmanlara sahip olduğunu ve projedeki uzun güzergâh boyunca bölgesel çatışmalar ya da özel amaçlar nedeniyle sabotajlara maruz kalmadığı sürece boru hattının, geçtiği tüm ülkeler üzerinden işletebileceğini söyledi. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre Yusuf, Katar'ın bu projeyi hayata geçirip sorunsuz bir şekilde işletebilmesi ve Avrupa'ya yeterli miktarda doğal gaz taşıyabilmesi halinde, küresel piyasada bir tür yeterliliğin sağlanacağını, dolayısıyla LNG fiyatlarının düşeceğini ifade etti.

Ekonomik bir fırsat

Diğer taraftan yenilenebilir enerji uzmanı ve Arap Sürdürülebilir Enerji Konseyi Yönetim Kurulu üyesi Dr. Muhammed Salim Selman, Katar doğal gazının Avrupa'ya ihracatının büyük bir ekonomik ve stratejik fırsat olduğunu belirterek “Jeopolitik ve lojistik zorluklara rağmen güzergâhların çeşitlendirilmesi, mevcut altyapıdan yararlanılması ve bölgesel iş birliğinin geliştirilmesi, Katar ekonomisini desteklemek ve gelecekte Avrupa'nın enerji ihtiyacını karşılamak için yeni ufuklar açabilir” değerlendirmesinde bulundu.

Selman, projenin, LNG altyapısının güçlendirilmesi, güvenli boru hattı güzergahlarının araştırılması ve Doğu Akdeniz Gaz Forumu (EastMed Gas Forum/EMGF) bünyesinde doğal gaz alanındaki iş birliğinin genişletilmesinin yanı sıra siyasi ilişkilerin güçlendirilmesi ve gelecekteki herhangi bir projenin başarılı olabilmesi için potansiyel güzergâhlar üzerindeki ülkelerle stratejik ortaklıklar kurulmasını gibi çeşitli faydaları olduğunu açıkladı.

Katar'ın Avrupa'ya doğal gaz tedariki için Doha'nın özel tankerler kullanarak doğal gazı fiilen ihraç etmesi de dahil olmak üzere çeşitli yollar olduğunu söyleyen Dr. Selman, bu rotanın önünde bazı zorluklar olduğuna dikkati çekerek, bunların başında bazı Avrupa limanlarının sınırlı kapasitesi ve ABD ve Avustralya gibi diğer üreticilerle rekabetin geldiğini belirtti.

Projenin potansiyel rotalarından birinin Katar’dan Suudi Arabistan, Ürdün ve Suriye üzerinden Türkiye'ye uzanacak ve burada mevcut altyapıya bağlanarak doğal gazı Avrupa’ya ulaştıracak bir boru hattı olduğunu belirten Dr. Selman, bu rotanın avantajlarının Türkiye'deki mevcut şebekeleri kullanmak ve LNG sevkiyatına kıyasla uzun vadeli maliyetleri düşürmek olacağını söyledi.

Boru hattı güzergâhının hayata geçirilmesi için bölge ülkeleri arasında siyasi iş birliğine ihtiyaç duyulduğunu belirten Dr. Selman, bu güzergâhlardan birinin Suudi Arabistan, Irak ve Türkiye'den geçen doğalgaz boru hatları olduğunu kaydetti. Bu güzergâh çerçevesindeki projelerin Irak'la iş birliğini geliştireceğini ve İran ile Suriye'ye bir alternatif oluşturacağını ifade eden Dr. Selman, Fakat bu güzergahın yüksek maliyetinin aynı zamanda önündeki bir engel olduğunu ifade etti.

Proje için bir diğer potansiyel rotanın, çabaları koordine etmek için EMGF bünyesinde İdku ve Dimyat’taki LNG tesisleri gibi mevcut altyapıyı kullanarak Mısır üzerinden Avrupa'ya giden güzergâh olduğunu belirten Dr. Selman, “Bu rota Akdeniz üzerinden Avrupa'ya ihracatın maliyetini ve mesafesini en aza indirse de ticari anlaşmalar ve gelir paylaşımı yapılmasını gerektiriyor” diye konuştu.



Trump kabul etmez ama Çin'le ticaret savaşında gözünü ilk kırpan o oldu

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP
TT

Trump kabul etmez ama Çin'le ticaret savaşında gözünü ilk kırpan o oldu

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP

ABD Masters Turnuvası'nda golf izleme, bu oyunu bizzat oynama, masaları gezme ve Mar-a-Lago'da yemek yiyenleri selamlama arasında Donald Trump'ın Bertrand Russell'ı incelemek için çok az zaman bulduğunu tahmin etmek makul olur.

Bu üzücü çünkü Britanyalı filozofun 1922'de yayımlanan Çin Sorunu kitabını özümsemek, sadece bu pasajla bile ona ve Amerika'ya fayda sağlayabilir:

Çin ulusu dünyadaki en sabırlı ulus, yüzyılları diğer ulusların on yılları gördüğü gibi görüyor. Temelde yok edilemez ve beklemeye gücü yeter.

Mandarin dilinde Donald Trump'ın bile dikkatini çekebilecek bir başka kısa ifade de var: Birebir çevrildiğinde "Acı yemek" anlamına gelen "chi ku", şikayet etmeden acı çekmek manasında kullanılıyor.

Russell'ın gözlemlediği gibi, Çin'in kültürünü ve yaklaşımını böyle özdeyişler tanımlar. Bugün Pekin'in, ABD'nin dünyanın en kalabalık ülkesiyle ekonomik rekabetini çarpıcı bir şekilde tırmandırmasına karşı kullandığı stratejinin ardında onlar yatıyor.

ABD Başkanı halihazırda göz kırptı ya da göz kırpıyormuş gibi göründü. Cuma günü Çin, ABD'den ithal edilen mallara uygulanan vergiyi yüzde 84'ten yüzde 125'e çıkararak Trump'ın tarifelerine karşılık verdi. Hafta sonu ABD'nin akıllı telefonları, bilgisayarları ve diğer tüketici elektroniği ürünlerini kendi vergi artışlarından muaf tuttuğu açıklandı. Bu bir geri adım gibi görünüyordu.

ABD Ticaret Bakanı Howard Lutnick ise "Hayır" dedi. Bu ürünler belirli ülkelere uygulananların haricindeki vergilerle yakında karşılaşacaktı. Daha sonra Trump, bir sosyal medya paylaşımında bu ürünlere muafiyet tanınmadığını iddia ederek kararlı bir tavır sergiledi. Büyük harfler ortaya çıktı:

Tarifelere yönelik yürüteceğimiz ulusal güvenlik soruşturmalarında Yarı İletkenlere ve TÜM ELEKTRONİK TEDARİK ZİNCİRİNE bakıyoruz.

Yine de mevcut muafiyet, bir geri adım gibi görünüyordu.

Başkan Şi her zamanki gibi hiçbir şey söylemedi. Gelecek günlerde ve haftalarda daha fazlasını bekleyebiliriz: Bir tarafta kas gösterme ve bağırma, karşı cephede sakin metanet.

Bu, Çin'in sarsılmayacağı anlamına gelmiyor. Trump ve çevresinin hesaplarına göre Çin'in ABD'ye ihtiyacı var. Trump'ın sürekli atıfta bulunduğu bu devasa ticaret dengesizliği olmadan, Çin'in ihracatı için buna denk bir pazar yok. Şi ve çalışma arkadaşlarının, ülkelerinin hızla artan refahı, nüfusunu beslemesi ve aynı zamanda şişen orta sınıfın servetindeki artışı körüklemesi için ABD'ye bel bağladığını düşünüyorlar.

Ticaret söz konusu olduğunda, ABD-Çin mücadelesi yeni bir mesele değil. Hatta Trump ilk döneminde ikisi arasındaki eşitsizliğin üstesinden gelmeye çalıştı. Çin, dış ticareti teşvik etmeyi sürdürürken iç tüketimi ve kendi kendine yetmeyi artırma anlamına gelen "ikili dolaşım" veya "yeni kalkınma modeliyle" yanıt verdi.

Trump ikinci kez şansını deniyor. Ancak daha az odaklanmış bir şekilde, üç hedefi tek bir saldırıya dönüştürüyor: Federal geliri artırmak, Kanada ve Meksika gibi ülkeleri uyuşturucu tedariki gibi finansal olmayan nedenlerle cezalandırmak ve daha eşit bir ticaret dengesi sağlamak. Bu, üç danışman grubunu içeriyordu ve bir karmaşa reçetesi oluşturdu.

Aynı zamanda ekonomiyi siyasetle harmanlamaya çalıştı ve tarifeler söz konusu olduğunda ikisi birbiriyle kaynaşmıyor. Ekonomistlere her zaman tarifelerin kötü bir fikir olduğu, dayatılmaması ve bunlara cevap verilmemesi gerektiği öğretilir. Ancak Trump, Amerika'nın siyasi onayını aldığına ve çoğu Amerikalının kendisini destekleyeceğine inanıyor.

Trump bu hamlenin yaklaştığının sinyalini defalarca verdi. Çinliler hazırlık yapabilmiştir. Trump ilk salvoyu yaptığına göre, Amerika'nın üç hedefi vurmak için bir füze ateşlemeye çalışmasını izleyebilirler.

Trump, Çin'in ticaret fazlasına odaklanırken, ABD yönetiminin kendilerine önemli miktarda borçlu olmasından kaynaklanan kilit bir karta sahip olduklarının bilincindeki Çin, öncesinde Trump'ı ikinci bir devlet ziyaretine davet ederek muhtemelen eldeki tek kartını oynayan Birleşik Krallık'ın aksine, metanetini koruyup güvende kalabilir.

Çin, Amerikan dolarlarını doğrudan elden çıkarmasa da sertliğini başka yollarla ifade edebilir: ABD yatırımlarını yavaşlatarak, daha az yatırım yaparak ve sermayeyi başka yerlere yönlendirerek. Çin'in elindeki bir diğer güvence de üretimdeki küresel hakimiyetinin Amerika'nın finansal hizmetler ve yapay zekadaki hegemonyasıyla eşleşmesi. Dağınık ABD yaklaşımının artırdığı bölünmeden de faydalanabilirler. Avrupa, Pekin'e yaklaşmaya hazırlanma işaretlerini halihazırda gösteriyor.

Her iki süpergücün de canı yanacaktır, bunu yapmayacak kadar birbirlerine bağımlılar. Ancak ABD'nin yüksekten atmasını da bir zafer olasılığı gibi yorumlamak da bir hata olabilir. Bir uzlaşma sağlamak zorundalar. Bunun her iki lidere de itibar kaybettirmeden başarılması kritik önemde.

Trump ne söylerse söylesin ve Şi de ne söylemezse söylemesin, rekabetlerinin nereye varacağı neredeyse kesin.

Independent Türkçe