Afrika kökenli uluslararası ilişkiler için yeni bir mühendislik olarak Putin'in dış politikası

Afrika yeni paradigmanın aynası görevi görüyor

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Moskova'da Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika'dan oluşan BRICS ülkelerinin zirveye telekonferans yöntemiyle katıldığı sırada, 21 Kasım 2023 (AFP)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Moskova'da Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika'dan oluşan BRICS ülkelerinin zirveye telekonferans yöntemiyle katıldığı sırada, 21 Kasım 2023 (AFP)
TT

Afrika kökenli uluslararası ilişkiler için yeni bir mühendislik olarak Putin'in dış politikası

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Moskova'da Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika'dan oluşan BRICS ülkelerinin zirveye telekonferans yöntemiyle katıldığı sırada, 21 Kasım 2023 (AFP)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Moskova'da Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika'dan oluşan BRICS ülkelerinin zirveye telekonferans yöntemiyle katıldığı sırada, 21 Kasım 2023 (AFP)

Sergey Eledinov

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Valday Uluslararası Tartışma Kulübü'nün 22. Yıllık Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, Rusya dış politikası için uluslararası topluma, egemenlik, çok kutupluluk ve Batı küreselleşmesinin reddi ilkelerine odaklanan pragmatik bir medeniyet kavramına dayanan yeni bir ideolojik çerçeve duyurdu.

Afrika, bu jeopolitik yapıda yalnızca siyasi bir hedef değil, bu doktrini uygulamak ve test etmek için gerçek bir arena olma özelliği taşıyor.

Afrika kıtası, zengin tarihi ile yeni ideoloji için verimli bir zemin sunuyor. Çeşitli kültürler, gelenekler ve siyasi ifade biçimleri arasında, Valday Uluslararası Tartışma Kulübü’nün ilkeleri somut bir deneysel boyut kazanmaya başlıyor.

Mevcut uluslararası durum hakkında konuşan Başkan Vladimir Putin, tek kutupluluk döneminin geri dönülmez bir şekilde sona erdiğini vurguladı.

Putin, dünyanın artık hegemonya mantığıyla değil, etkileşim ve güç merkezlerinin çoğalması mantığıyla yönetildiğini, bunun da insanlığın olgunluğunu ve büyük dönüşümlerini yansıtan doğal bir süreç olduğunu belirtti.

Putin, ‘çok kutupluluk’ teriminin arkasında, daha derin ve esnek bir ifade olan ‘çok merkezlilik’ terimini ortaya attı. 1990'lı yılların sonları ile 2000'li yılların başlarında ortaya çıkan kutupluluk kavramı, birkaç ‘güç kutbu’ arasında göreceli bir denge kurulmasını ifade ediyor. Esasen bu kavram, Batı'nın küresel düzeyde değerleri, standartları ve meşruiyet ölçütlerini tanımlama konusundaki kolektif tekelini reddetmeye dayanıyor.

‘Çok kutupluluk’ terimi ise, bu reddi aşarak yeni bir dünya vizyonu inşa eden eksiksiz bir ideolojidir. Çok kutupluluk, devletlerin ittifaklarını ve dış politikalarını seçme özgürlüğünü yansıtırken, bölgesel bloklar, ekonomik entegrasyon ve savunma girişimleri gibi çeşitli çekim merkezleri oluşturur. Çok kutupluluk, hiyerarşik olmayan, çeşitliliğe açık ve tek tip standartlardan uzak, yatay bir iş birliği sisteminin oluşumuna dayanır. Bu ağdaki her birim, gücü siyaset, kaynaklar veya entelektüel vizyona dayalı olsun, bağımsız bir etki merkezi olarak işlev görür.

Moskova bu bağlamda ne Afrika’ya kendi modelini dayatmaya çalışıyor ne de uzaktan destek sağlamakla yetiniyor. Daha ziyade karşılıklı etkileşim yoluyla egemenliğin çatışma aracı olmaktan ziyade koordinasyon için etkili bir araç haline nasıl gelebileceğini öğreniyor.

Çok kutupluluk ve çok merkezlilik, Afrika bağlamına yabancı ifadeler değil. Afrika kıtası bu vizyonu bağımsızlık sonrası dönemden bu yana, yeni ortaya çıkan devletlerin hayatta kalması ve siyasi varlığını güçlendirmesi için gerçekçi bir strateji çerçevesinde içgüdüsel olarak benimsedi. Eski Gana Cumhurbaşkanı Kwame Nkrumah'ın savunduğu ‘Afrika sosyalizmi’ ve Eski Kenya Devlet Başkanı Jomo Kenyatta'nın desteklediği ‘Afrika kapitalizmi’, bu yaklaşımı farklı entelektüel çerçeveler içinde formüle etmeye yönelik ilk girişimlerdi. Eski Gine Devlet Başkanı Ahmed Sekou Touré, Fransa ile bağlarını koparıp komşu devletler arasında federal bir birlik kurarak bu girişimleri somutlaştırdı. Tüm bunlar iş birliğine dayalı egemenliğin erken bir modeli ve çok merkezciliğin erken bir somutlaşması olarak değerlendirilebilir.

Moskova, ne Afrika’ya kendi modelini dayatmaya çalışıyor ne de uzaktan destek sağlamakla yetiniyor. Daha ziyade karşılıklı etkileşim yoluyla egemenliğin çatışma aracı olmaktan ziyade koordinasyon için etkili bir araç haline nasıl gelebileceğini öğreniyor.

Senegal Cumhurbaşkanı Abdoulaye Wade, 2000’li yılların başlarında, uluslararası ortaklıkları çeşitlendirerek ekonomik alanda bu yolu yeniden canlandırdı. Dakar Limanı’ndaki konteyner terminalini işletme imtiyazının Fransa merkezli Bolloré şirketinden Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) şirketi DP World'e devredilmesi, onlarca yıllık bağımlılığı sona erdiren ve çok sayıda güç merkezi arasında rekabetin önünü açan bir dönüm noktası oldu.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Çin'in Afrika ekonomisine girişi, çok taraflılığı daha da ileriye taşıdı. Pekin, 2000’li yılların başlarında Batı'nın tekelini kıran ilk dış güç olarak, pratik çok kutupluluk çağını başlattı. Çin bu dönüşümün ekonomik başlatıcısı olsa da Rusya onun siyasi mimarı olmaya çalışıyor. İki güç kutbu olarak Çin ve Rusya’nın Afrika kıtasındaki ortaklığına, Çin'in pragmatizmi ile Rusya'nın egemenliğini birleştiren tamamlayıcı bir boyut kazandırarak, Afrika'nın kalbinde çok kutupluluk ve çok merkezlilik kavramlarını açıkça somutlaştırıyor.

Çok sayıda uluslararası merkez ve kurum

Çok kutupluluk, mevcut uluslararası kurumlara karşı çıkmaktan kaynaklanmıyor, aksine bu kurumları, bağımsızlığın izolasyon olarak değil, eşit şartlarda ve karşılıklı çıkarlar temelinde müzakere etme yeteneği olarak anlaşıldığı yeni bir iş birliğine dayalı egemenlik mantığına entegre etmeyi amaçlıyor.

Rusya Devlet Başkanı Putin, Birleşmiş Milletler'in (BM) mevcut tek küresel yapı olduğunu vurgulayarak, bu yapının zayıflatılmasının tam bir kaosa yol açacağı uyarısında bulundu. Bu açıklama, Afrika kıtasındaki ülkelerin uzun süredir BM Güvenlik Konseyi’nde (BMGK) adil temsil talep etmesi temelinde özel bir önem taşıyor. Söz konusu ülkeler, göçten gıda güvenliğine kadar küresel krizlerin en ağır yükünü kendilerinin üstlendiğini savunuyorlar.

Sahel Devletleri İttifakı (AES) ülkeleri geçtiğimiz eylül ayında Uluslararası Ceza Mahkemesi’nden (UCM) çekildiklerini ve yetkilerini ‘Sahel İnsan Hakları Mahkemesi’ne devrettiklerini açıkladılar. Bu karar, koalisyonun kurulmasının doğal bir uzantısıydı. AES’in kurulmasının ardından, bölgesel bir blok olarak Batı Afrika Ülkeleri Ekonomik Topluluğu (ECOWAS) tarafsızlığını yitirip Batı'nın elinde bir araç haline gelince AES ülkeleri, ECOWAS’tan da çekildi.

Senegal Başbakanı Ousmane Sonko, 8 Ekim 2025'te ‘Senegal'e Yatırım Forumu’nda Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) ülkenin kalkınma yollarını ve modellerini belirleme yetkisine sahip olmadığını açıkladı.

AES’in UCM’den çekilmesi, Rusya’nın etkisiyle medyada geniş çapta tanıtılıyorsa, Sonko'nun açıklamaları, egemenlik ve eşitlik temelinde uluslararası kurumlarla ilişkileri yeniden şekillendiren, acil hesaplamaların ötesinde yeni bir Afrika kimliği vizyonuna uzanan daha geniş bir Afrika eğilimini ifade ediyor. Sonko’nun açıklamaları, Afrika’nın küresel sistemdeki yerine ilişkin yeni bir stratejik vizyon için acil meselelerin ötesine geçen bir çerçevede, egemenlik ve eşitlik temelinde uluslararası kurumlarla ilişkilerin yeniden tanımlanmasına yönelik daha geniş bir Afrika eğilimini yansıtıyor.

Yeni ideolojinin en yüksek değeri ve temel unsuru olarak egemenlik

Valday Uluslararası Tartışma Kulübü'nün 22. Yıllık Toplantısı, egemenliği sadece bir siyasi ilke olarak değil, yeni dünya düzeninin özünü ve bir devlet için en yüksek siyasi olgunluk biçimini somutlaştıran ahlaki ve medeniyet kategorisi olarak sunuyor. Putin, burada yaptığı konuşmada, egemenliğin halkların kendileri olabilme, kendi kararlarını verebilme ve bu kararların sorumluluğunu üstlenebilme yeteneğinin bir ölçüsü olduğunu söyleyerek bunu açıkça ifade etti.

Afrika bağlamında egemenlik, soyut bir teorik kavram değil, siyaset, hukuk, ekonomi ve kültür alanlarında kendi kaderini tayin etme hakkından yoksun olan resmi bağımsızlık yapısına karşı mücadelenin özünü temsil eden, yaşanmış ve somut bir deneyimdir. Putin, egemenliği, Batı'nın birleşme mantığına karşı, uluslararası ilişkilerde haysiyet ve adaletin bir ölçüsü olarak sunmuyor. Herkesi tek bir standarda tabi tutmanın düzen yaratmadığını, aksine diktatörlük getirdiğini vurgulayan Putin, Soğuk Savaş'ın sona ermesinden bu yana uluslararası sistemin dayandığı temelleri yeniden gözden geçirme çağrısında bulundu.

Bu görüş kapsamında egemenlik, ihraç edilebilir bir kaynak, takas edilebilir bir hizmet ve siyasi ve ekonomik olarak yatırılabilir bir değer olarak görülen daha geniş bir projenin parçası. Moskova, ortaklarına güvenlik ve askeri kurumların reformu, ekipman temini, altyapı projelerinin uygulanması ve katılımcı nitelikteki enerji girişimleri dahil olmak üzere kapsamlı egemenlik desteği sunuyor.

Moskova, Afrika'yı uluslararası sistemin sadece bir uzantısı olarak değil, temel bir ayağı olarak görüyor.

Rusya, Afrika’da bu modeli iki ilkeyle pekiştiriyor. Bunlardan birincisi müdahale etmeden yardım, ikincisi bağımlılık olmadan iş birliği. Bu ilkeler, kıtadaki ülkelerle olan ortaklığına hegemonyaya değil, eşitliğe dayalı pragmatik bir karakter kazandırıyor. Putin, bağımsızlıklarından ödün vermeden iş birliği yapabilen ülkeler, egemenliklerini artırmak ve bunu kalkınma ve siyasi bilgelik için bir kaldıraç haline getirecek gerekli araçlara sahip olacağı için egemenliğin ittifaklarla bağdaşmaz olmadığını, aksine ittifaklar sayesinde güçlendiğini vurguladı.

Bu mantık, AES’in deneyiminde açıkça görülüyor. 2023 yılının eylül ayında Burkina Faso, Mali ve Nijer, acil dış tehditler karşısında Liptako-Gourma Sözleşmesi’ni imzalayarak yeni bir bölgesel ittifak kurdu. AES geçtiğimiz yıl ekim ayında, kolektif egemenliğin gelişmiş özelliklerine sahip bir konfederasyona dönüştü.

BMGK’nın 22 Ocak 2025 tarihinde Afrika'da terörle mücadele konulu toplantısı sırasında, Rusya'nın BM Daimi Temsilcisi Büyükelçi Vassily Nebenzia, Moskova'nın AES içinde bir ortak güç kurulmasını memnuniyetle karşıladığını ve bunu terörist tehditlere karşı çabaları koordine etmek için gerekli bir adım olarak gördüğünü ifade etti.

AES, 8 Ekim 2025'te birleşik parlamentonun kurulduğunu duyurdu. Parlamentonun önümüzdeki ayında çalışmalarına başlaması bekleniyor.

Barışın garantörü olarak silahlı egemenlik

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin konuşmasında, “Dünya düzeni sloganlarla değil, devletlerin çıkarlarını bağımsız olarak savunma becerisiyle korunur” ifadelerini kullandı. Putin, bu açıklamasıyla, barışın sözlerle değil, güçle sağlanacağı fikrine açık bir meşruiyet kazandırdı.

yju
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Güney Afrika Devlet Başkanı Cyril Ramaphosa'nın 18 Ekim 2024'te Moskova'da düzenlenen BRICS İş Forumu'nda katılımcılara hitap ettiği konuşmasını dinlerken (AFP)

Egemenlik artık sadece resmi bir hak değil, bir tür sorumluluk ve iktidarın bir işlevi haline geldi. Onu koruma yeteneği ortadan kalktığında, anlamını yitirir ve gerçeklikle hiçbir ilgisi olmayan boş bir beyan haline gelir.

Bu fikir, Thomas Sankara, Kwame Nkrumah ve Muammer Kaddafi'nin konuşmalarında ve yazılarında sıkça rastlanan bir tema olsa da her biri bunu kendi tarzında ve kendine özgü tarihsel bağlamında ifade etti. Ancak, paylaştıkları ilke oldukça açık. O da devletin kendini savunma kapasitesi olmadığı sürece egemenlik anlamsızdır ilkesi.

Afrika bağlamında, bu fikir açıkça yankı buluyor. ‘Disiplinli dünya’ sloganı altında şekillenen Batı modelleri, yalnızca daha fazla kriz ve kırılganlığa yol açtı. Öte yandan Rusya, ‘silahlı egemenlik’ terimine dayanan farklı bir vizyon sunuyor. Zira Rusya’nın vizyonuna göre güvenlik yurt dışından ithal edilmez, devletin kendisini korumasını sağlayan ulusal bir çabanın sonucu olarak içeriden oluşturulur.

Silah temin edilmesi, askeri birliklerin gönderilmesi, ordu ve güvenlik güçlerini eğitmek için danışman ve eğitmen sağlanması ve istihbarat alanında teknik destek, egemenliğin korunması için gerekli ulusal altyapının sağlamlaştırılmasına katkıda bulunan temel unsurlar arasında yer alıyor.

Küresel düzen sloganlarla değil, devletlerin çıkarlarını bağımsız bir şekilde savunabilme yetenekleriyle ayakta tutulur.

Valday Uluslararası Tartışma Kulübü vizyonu, güç temelli bir sistem ilkesiyle sınırlı kalmayıp, ordunun etkili bir ulusal kurum ve siyasi eğitim ve ulusal bilinç oluşturma aracı olarak statüsünü de geri kazandırıyor.

Afrika egemenliğinin en önemli sembollerinden Thomas Sankara, “Siyasi bilinci olmayan bir asker potansiyel bir suçludur” der.

Moskova, güvenlik kurumlarını ulusal uyum ve siyasi kalkınmayı sağlamak için bir araç olarak gören farklı bir model sunuyor. Bu modelde egemenlik, statik bir kavram olmaktan çıkıp dinamik ve sürekli değişen bir kavram haline gelirken bağımsızlık ve onun pekiştirilmesi fikri etrafında şekillenen bir toplumsal mobilizasyon süreci ortaya çıkıyor.

Orta Afrika Cumhuriyeti'nde, silahlı kuvvetler ve güvenlik kurumları, memurları gelecekteki sivil kadrolar olarak yetiştirerek hükümet kurumlarının yeniden inşasına katkıda bulunuyorlar. AES ülkelerinde, askeri yapılar devletin yeniden inşasının çekirdeği ve siyasi olgunluğu yansıtan yeni bir kimliğin taşıyıcıları haline geliyor.

Rusya, savaş ihraç etmediğini, aksine ordunun rolünü şiddet aracı olarak değil, devlet inşasının bir direği olarak gören yeni bir siyasi vizyon sunduğunu ısrarla vurguluyor.

Bir güç biçimi olarak açılım

Putin'in Valday Uluslararası Tartışma Kulübü’nün 22. Yıllık Toplantısı’ndaki konuşması çok önemli bir noktaya değindi. Rusya'nın ABD’ye uranyum ihracatı devam ediyor ve hatta 800 milyon doları aştı.

Bu sadece bir istatistik değil, ulusal çıkar ve egemenliğin çelişkili kavramlar olarak değil, birbirini karşılıklı olarak destekleyen ve güçlendiren kavramlar olarak görüldüğü egemen pragmatizm mantığını benimseyen yeni bir aşamanın başlangıcının ideolojik bir işaretidir.

Rusya, kaynakların bir hakimiyet veya zorlama aracı değil, rasyonel bir arada yaşama yoluyla dayanıklılığı artıran karşılıklı destek için bir araç olduğunu gösteriyor.

Afrika bağlamında bu mantık belirgin bir yankı buluyor, zira Rusya şunlara işaret ediyor:

  • Batı'nın baskısı altında bile, karşılıklı yarar ve stratejik sürdürülebilirlik temelinde ilişkiler kurulabilir.
  • Afrika'nın sadece bir hammadde kaynağı olarak görülmemelidir.

Bu durum Afrika bağlamında açıkça görülüyor, zira Moskova Afrika'yı bir ‘zenginlik deposu’ olarak değil, kaynakların sömürü aracı olarak değil, teknoloji, lojistik, enerji ve eğitim alanlarında ortak kalkınmanın temeli olarak yatırıldığı yeni bir iş birliği modeli için bir alan olarak görüyor.

Valday Uluslararası Tartışma Kulübü’nün 22. Yıllık Toplantısı yalnızca siyasi açıklamalar için bir platform değil, Rusya'nın ideolojik olgunluk aşamasına geçişinin bir göstergesiydi. Putin’in konuşmasında ilk kez ortaya atılan merkezi çoğulculuk kavramı, yeni dönemin küresel dili haline gelmek üzere.

Afrika bu çerçevede Rusya’nın dış politikasının bir yansıması olarak değil, küresel sistemin kendisinin dönüşümünün, yani bağımlılıktan özerkliğe, dışsal dayatmalardan kalkınmayı yönlendiren ve geleceği şekillendiren içsel bir mantığa geçişin somut bir örneği olarak öne çıkıyor.

Valday Uluslararası Tartışma Kulübü’nün mantığına göre Afrika, küresel politikada marjinal bir aktör değil, aksine öncü ve modern dünyanın anlamını yeniden tanımlayan yeni bir merkez. Kıtanın, çok kutupluluğun somut bir şekilde şekillendiği bir alan haline gelmesi beklenirken, çok sayıda merkezin varlığı bu dönüşümün somut bir kanıtı olarak karşımıza çıkıyor.



“Onaylıyorum”dan imparatorluklara dijital kimliğin çöküşü: Veriler kimin, bedelini kim ödüyor?

Dijital gölge ekonomi, veri toplayan ve bu verileri satan aracı kuruluşlardan model eğitimine, deepfakelere, şantaja ve dolandırıcılığa kadar bir olgu haline geldi. (Reuters)
Dijital gölge ekonomi, veri toplayan ve bu verileri satan aracı kuruluşlardan model eğitimine, deepfakelere, şantaja ve dolandırıcılığa kadar bir olgu haline geldi. (Reuters)
TT

“Onaylıyorum”dan imparatorluklara dijital kimliğin çöküşü: Veriler kimin, bedelini kim ödüyor?

Dijital gölge ekonomi, veri toplayan ve bu verileri satan aracı kuruluşlardan model eğitimine, deepfakelere, şantaja ve dolandırıcılığa kadar bir olgu haline geldi. (Reuters)
Dijital gölge ekonomi, veri toplayan ve bu verileri satan aracı kuruluşlardan model eğitimine, deepfakelere, şantaja ve dolandırıcılığa kadar bir olgu haline geldi. (Reuters)

Yaklaşık 12 yıl önce Amerikalı yıldız Scarlett Johansson’ın ‘Her’ adlı filmde bir yapay zekâ sistemine kadın sesiyle hayat vermesi, izleyici için insan ile makine arasındaki geleceğe dair romantik bir hikâyeden ibaretti. Ancak aradan geçen on yılı aşkın sürenin ardından Johansson, kendisine ‘ürkütücü biçimde benzeyen’ bir sesin ticari bir yapay zekâ ürününde kullanıldığını açıkladı. Johansson, yakın çevresindeki kişilerin dahi gerçek ses ile kopyalanmış sesi ayırt edemediğini söyledi.

Yaşananlar, yalnızca sanatsal bir anlaşmazlık ya da seslendirme haklarına ilişkin bir tartışma olarak görülmedi. Olay, seslerin, yüzlerin ve insani özelliklerin artık sahiplerine ait olmaktan çıktığını, bireylerin iradesi dışında çıkarılabilen, dolaşıma sokulabilen ve çoğaltılabilen birer meta haline geldiğini gösteren dönüm noktası olarak değerlendirildi.

dfv

ABD Başkanı Donald Trump, yapay zekâ ile üretilen mahrem görüntüleri hedef alan yeni bir yasayı imzaladı. Yasa, söz konusu içeriklerin platformlardan kaldırılmasını zorunlu kılıyor ve bunların yayılmasına yönelik yaptırımları ağırlaştırıyor. Düzenleme, teknik sektöre yönelik bir müdahaleden ziyade, zararın artık teorik olmadığının ve yapay zekânın laboratuvarların ötesine geçerek insanların hayatına, itibarına ve kişisel güvenliğine doğrudan etki ettiğinin siyasi düzeyde kabulü olarak yorumlandı.

vfgh
Dijital gölge ekonomi, insanların verilerinin karaborsada alınıp satılması nedeniyle insanlık için bir tehdit haline geldi. (Shutterstock)

Bu noktadan itibaren daha geniş bir soru gündeme geliyor: Ses, görüntü ve davranışsal veriler devasa bir ekonomik yapının hammaddesine dönüşmüşken, bunların kaderi üzerinde söz hakkı kime ait? Bu değerden kim kazanç sağlıyor? Kötüye kullanım durumunda bedeli kim ödüyor?

Şarku’l Avsat, bu dosya çalışmasıyla ‘dijital gölge ekonomi’ olarak tanımlanabilecek yapının izini sürdü. Veri toplama süreçlerinden satış aracılarına, yapay zekâ modellerinin eğitilmesinden deepfake, şantaj ve dolandırıcılığa kadar uzanan bu zincirin, yüz ve ses ‘mülkiyeti’ konusunda küresel ölçekteki hukuki boşluk nedeniyle yanıtsız sorular yarattığına dikkat çekildi.

* Gölgelerde çılgınca işleyen bir ekonomi

Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı’nın (UNCTAD) raporu, bu dönüşümün arka planını ortaya koyuyor. Küresel gayrisafi yurt içi hasılanın (GSYİH) yaklaşık yüzde 75’ini temsil eden 43 ekonomide, şirketler arası e-ticaret hacmi 2016’da 17 trilyon dolar seviyesindeyken, 2022’de 27 trilyon dolara yükseldi. Bu, altı yıl gibi kısa bir sürede yaklaşık yüzde 60’lık bir artış anlamına geliyor.

Ancak asıl büyüme, ticaretin ötesinde ortaya çıkan devasa veri akışında yaşanıyor. Akıllı telefonlar, saatler, otomobiller, kameralar ve akıllı evler dahil internete bağlı her cihaz; konum, davranış, görüntü ve ses verilerinin potansiyel bir toplama noktası hâline geliyor. Bu süreç, kullanıcılara ‘kişiselleştirme’ ve ‘kolaylık’ olarak sunulurken, perde arkasında önemli bir aktör öne çıkıyor: ‘Veri simsarları (Data Brokers)’. Bu kişi ve şirketler, bireylere ait büyük miktarda bilgiyi toplayarak kapalı ya da yarı kapalı piyasalarda yeniden satışa sunuyor.

Piyasa araştırmalarına göre veri simsarları pazarı 2024 itibarıyla 250 ila 280 milyar dolar büyüklüğe ulaştı. Grand View Research, Market Research Monitor ve SNS Insider gibi platformların raporları, yıllık büyüme oranının yüzde 7’nin üzerinde seyrettiğini ve pazarın on yıldan kısa sürede yarım trilyon doları aşabileceğini gösteriyor. Ancak uzmanlara göre asıl risk, pazarın büyüklüğünden çok, insanın bu sistem içinde nasıl fiyatlandırıldığı.

ABD Kongresi’nin resmi internet sitesinde yayımlanan bir oturum kaydı, ‘dijital kimliğin’ ne kadar ucuzladığını ortaya koyan çarpıcı bir örnek sunuyor. Oturumda, veri simsarları sektörünün ‘herhangi bir kişiye ait, ne kadar hassas olursa olsun bilgileri, isim başına 7,9 sent karşılığında satabildiği’ ifade edildi. Aynı kayıtlarda, cinsel saldırı mağdurlarına ait listelerin dahi aynı fiyatla ticarete konu edildiği belirtildi.

asdfrg
Dijital gölge ekonomi, veri toplayan ve bu verileri satan aracı kuruluşlardan model eğitimine, deepfakelere, şantaja ve dolandırıcılığa kadar bir olgu haline geldi. (Reuters)

Veri mülkiyetine ilişkin başka bir kongre oturumunda ise Financial Times’a dayandırılan tahminler paylaşıldı. Buna göre bazı veri listelerinin kişi başına ‘finansal değeri’ bir sentin dahi altına düşebiliyor. Örneğin otomobil satın alanlara ait listeler isim başına yaklaşık 0,0021 dolar, sağlık verisi listeleri ise yaklaşık 0,26 dolar seviyesinde fiyatlandırılıyor.

Bu düşük meblağlar, milyarlarca kaydın toplanması ve çok katmanlı aracılar üzerinden yeniden satılmasıyla birlikte milyarlarca dolarlık bir gelire dönüşüyor. Interpol kaynaklarına göre veriler, ‘pazarlama kaydı’ olmaktan çıkıp suç piyasasında istismar edilebilir bir kimliğe dönüştüğünde -kimlik hırsızlığı, siber saldırı, şantaj, ses ve video sahteciliği gibi alanlarda- değerleri katlanarak artıyor.

* ‘Ücretsiz hizmet’… En büyük yanılsama

G&K şirketinde yönetim bilimleri ve bilgi teknolojileri danışmanı olan Asım Celal, kişisel verilerin son yirmi yılda geçirdiği dönüşümü tek bir cümleyle özetliyor: “Platformlar size ücretsiz bir hizmet sunmaz; sizden bilgilerinizi satın alır.”

Celal, Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmede, veri ihlali ve ticaretinin artık teknolojinin yan ürünü olmaktan çıktığını, pazarlama ve ekonomik karar alma süreçlerinin temel kapılarından biri hâline geldiğini söyledi. Buna göre şirketler, kullanıcıların satın alma alışkanlıklarını, ilgi alanlarını ve günlük davranışlarını bu yolla analiz ediyor; ardından onları yüksek hassasiyetle hedefleyebiliyor ya da ürünü bizzat bu davranış kalıplarına göre yeniden tasarlıyor.

Bu modelde değer, yalnızca abonelikte ya da görünen kullanıcı sayısında değil, kullanıcıların sürekli veri üretebilme kapasitesinde yatıyor. Kullanıcı gezinir, tıklar, izler, durur, yeniden dener; her hareket kaydedilir, analiz edilir ve bütüncül bir dijital profile dönüştürülür. Böylece örtük bir denklem ortaya çıkar: Ücretsiz gibi görünen bir hizmet karşılığında, kesintisiz bir bilgi aktarımı.

Teknolojik gelişim ve yapay zekâ alanında uzman olan Hişam en-Natur’a göre bu denklem, modern dijital ekonominin özünü oluşturuyor. En-Natur, “Kullanıcısı olmayan bir şirketin değeri sıfırdır” ifadesinin, teknolojinin değersizliğinden değil, verinin asıl yakıt olmasından kaynaklandığını vurguladı.

En-Natur, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, mevcut tabloyu ‘algoritmalar savaşı’ olarak nitelendirdi. Şirketlerin, insanı daha iyi anlayan ve davranışlarını daha isabetli öngörebilen daha akıllı ve hızlı modeller geliştirmek için rekabet ettiğini belirtti. Çünkü veriyi önce toplayan ve analiz eden, kârda ve piyasa hâkimiyetinde de öne geçiyor.

* Büyük bir Arap bloğu yasama yetkisini bekliyor

Bu dönüşüm, Arap dünyasında dikkat çekici bir paradoksu da ortaya koyuyor. Uluslararası yayınlarda yer alan araştırmalara göre, Arap ülkelerinde internet ve sosyal medya kullanıcılarının sayısı, Avrupa Birliği’ndeki (AB) kullanıcı sayısına yaklaşmış durumda ve büyüme oranları daha yüksek seyrediyor. Bu tablo, bölgenin sayısal büyüklük ve etkileşim açısından ciddi bir dijital kitle oluşturduğunu gösteriyor.

dfgth
Dijital gölge ekonomi, veri toplayan ve bu verileri satan aracı kuruluşlardan model eğitimine, deepfakelere, şantaja ve dolandırıcılığa kadar bir olgu haline geldi. (Reuters)

Ancak Asım Celal’e göre bu kitlenin asıl belirleyici unsurdan (birleşik ve etkili bir yasal çerçeve) yoksun olduğu görülüyor. Celal, büyük teknoloji şirketlerinin kullanıcı sayısından ziyade, uygulanabilir yasalar, yaptırımlar ve kısıtlamalardan etkilendiğini vurguladı. AB’nin, dil ve kültür çeşitliliğine rağmen, veri koruma alanında katı kurallar getirmeyi başardığını; bu sayede şirketlerin ya politikalarını değiştirmek ya da yüz milyonlarca euroya varan cezalarla karşı karşıya kalmak zorunda kaldığını hatırlattı.

Buna karşılık, Arap ülkelerinin çoğunda parçalı ve etkisi sınırlı düzenlemeler yürürlükte bulunuyor. Bu durum, kullanıcıların oluşturduğu ekonomik ağırlığın somut bir etki gücüne dönüşmesini engelliyor. Celal, bazı Körfez ülkelerinde olduğu gibi yapay zekâ ve teknoloji alanındaki yatırımların ekonomik açıdan önemli olduğunu, ancak tüketicinin korunması için tek başına yeterli olmadığını belirtti. Ona göre, şirketlerin çıkarları üzerinde gerçek baskı kurabilecek ortak ve bağlayıcı bir hukuki çerçeve olmadan bu yatırımların etkisi sınırlı kalıyor.

* Küresel uyum sözleşmesi

Bu denklemin merkezinde, kullandığımız her site ve uygulamada karşımıza çıkan küçük bir buton yer alıyor: ‘Onaylıyorum / Kabul ediyorum’. Uzmanlara göre bu ifade, devasa bir tuzağın kapısını aralıyor. Asım Celal, yaşananın hukuki anlamda özgür bir rıza olmadığını, temel hizmet sözleşmelerine benzeyen bir ‘dayatma sözleşmesi’ niteliği taşıdığını belirtti. Buna göre kullanıcı, uzun ve karmaşık şartları kabul etmek ya da hizmetten tamamen mahrum kalmak dışında gerçek bir seçeneğe sahip değil.

cdfg
Dijital gölge ekonomi, veri toplayan ve bu verileri satan aracı kuruluşlardan model eğitimine, deepfakelere, şantaja ve dolandırıcılığa kadar bir olgu haline geldi. (Reuters)

Uluslararası Teknoloji Yönetimi Birliği yönetim kurulu üyesi olan Dr. Muhammed Azzam ise daha ileri bir değerlendirmede bulundu. Azzam’a göre teknoloji, bireylerle devletler ve şirketler arasında ‘yeni bir dijital toplumsal sözleşme’ dayatmış durumda.

Azzam, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, tabloyu daha sert bir ifadeyle tanımladı. Büyük teknoloji platformlarının ‘modern çağın imparatorluklarına’ dönüştüğünü savunan Azzam, gücün artık geleneksel devletlerin değil, veriye sahip şirketlerin elinde toplandığını ileri sürdü.

* Gizli oyuncu

Büyük platformlar verileri açık biçimde toplarken, veri simsarları bu süreci gölgede yürütüyor. Bilgi teknolojileri uzmanı Eşref el-Amayira, bu aracıların farklı kaynaklardan çok büyük miktarda veri topladığını ve bunları çoğu zaman kullanıcının bilgisi ya da itiraz edebilme imkânı olmaksızın reklamcılara, şirketlere ve başka taraflara yeniden sattığını belirtti.

El-Amayira, Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmede, asıl riskin burada yattığını vurguladı. Kullanıcının, işlem yaptığı platformu bildiğini ancak verilerini daha sonra satın alan aracıdan, bu verilerin hangi amaçlarla kullanılacağından haberdar olmadığını ifade etti. Etkili denetim mekanizmalarının yokluğunda, söz konusu verilerin ticari kullanımın ötesine geçerek siyasi, güvenlik amaçlı ya da organize suç faaliyetlerine yönlendirilebileceğine dikkat çekti.

Hişam en-Natur ise sorunun, bireysel veriler karşılığında ödenen düşük meblağlardan ziyade, ortaya çıkan kümülatif etki olduğunu savundu. En-Natur’a göre tek başına değersiz görünen bir fotoğraf, bir ses kaydı ya da bir konum bilgisi; binlerce başka sinyalle birleştirildiğinde, reklamların yönlendirilmesinde, yapay zekâ modellerinin eğitilmesinde ya da son derece ayrıntılı davranış profillerinin oluşturulmasında büyük bir değere dönüşüyor.

* Yapay zekâ geçmişi yutuyor

Uluslararası araştırmalar, 2024 itibarıyla küresel veri hacminin 150 zettabaytı aştığını, yani trilyonlarca gigabayta eşdeğer devasa bir büyüklüğe ulaştığını ortaya koyuyor. Bu veriler, son yıllarda tıp, eğitim ve analitik alanlarında yüksek doğrulukta hizmetler sunan yapay zekâ modellerinin eğitiminde temel girdi hâline geldi. Uzmanlar, yapay zekânın artık yalnızca metinlerle sınırlı kalmadığını, yüzler ve seslerin de yeni değer ve risk kaynakları haline geldiğini vurguluyor.

Uluslararası raporlar, deepfake içeriklerin yüzde 98’inin pornografik nitelikte olduğunu ve mağdurların yüzde 99’unun kadın olduğunu ortaya koyuyor. DeepTrace ve Home Security Heroes’un verilerine göre, bu tür içeriklerin sayısı 2019-2023 arasında yüzde 550’den fazla arttı.

Ocak 2024’te, şarkıcı Taylor Swift, geniş çapta yayılan sahte fotoğraflarıyla çarpıcı bir örnek oldu; bu durum, X platformunun Swift’in ismiyle aramaları geçici olarak kısıtlamasına yol açtı.

Ancak Muhammed Azzam, etik ve hukuki soruların hâlâ yanıtlanmadığını vurguluyor. Azzam’a göre, bireyler geçmiş verilerinin kullanımına itiraz etme hakkına sahip mi? Platformlar, geçmişte sosyal medya bağlamında üretilmiş içerikten herhangi bir karşılık ödemeden faydalanabilir mi?

Azzam, yapay zekânın yeni suçlar icat etmediğini, ancak mevcut suçlara daha hızlı ve etkili araçlar sunduğunu belirtiyor. Buna kimlik hırsızlığı, sahtecilik, deepfake ve şantaj gibi alanlar da dahil.

* Veri ve organizasyon?

Bu karmaşık tablo içinde kullanıcı davranışları da değişiyor. Bilgi teknolojileri uzmanı Eşref el-Amayira, birçok kişinin daha güvenli veya daha az müdahaleci olduğunu düşündükleri platformları tercih ettiğini, bu algının kimi zaman kısmi veya gerçek garantilerle desteklenmediğini belirtti. El-Amayira, siyasi kriz dönemlerinde kullanıcıların belirli platformlardan uzak durması gibi örnekler vererek, takip veya sorumlu tutulma korkusunun kullanım alışkanlıklarını nasıl etkilediğini gösterdi.

sddfv
Dijital gölge ekonomi, insanların verilerinin karaborsada alınıp satılması nedeniyle insanlık için bir tehdit haline geldi. (Getty Images)

Ancak uzmanlar, bu bireysel dönüşümün tek başına yeterli olmadığını vurguluyor. El-Amayira ve diğer gözlemcilere göre, gerçek güç artık yalnızca veri toplamakta değil; veriyi düzenleme, koruma ve kötüye kullanım durumunda sorumluları hesap verebilir hâle getirme kapasitesinde yatıyor. Yani etkili bir hukuki ve denetleyici çerçeve olmadan, kullanıcı davranışlarındaki değişim tek başına yeterli korumayı sağlayamıyor.

* Yüzlerimizin sahibi kim?

Sonuç olarak, yüzünüz, sesinizin bir örneği veya günlük davranışlarınızın bir parçası birkaç sent karşılığında satılabilir. Ancak bu küçük miktarlar, milyarlarca insanın verisi bir araya geldiğinde ve yapay zekâ modellerinde yeniden işlendiğinde, ekonomik değeri trilyonlarca dolara ulaşabiliyor.

Ancak bu ticaretin gerçek bedeli yalnızca maddi değil. İtibarınız zarar görebilir, işinizi kaybedebilir veya sizin bilginiz dışında verilerinizden öğrenen bir algoritma yüzünden sizin adınıza kararlar alınabilir.

Artık dosyaların kopyalanması gibi yüzler ve sesler de kopyalanabilir hale gelmişken, soru sadece gizliliği nasıl koruyacağımız değil; insanı, dijital gölge ekonominin küçük bir kalemi hâline gelmekten nasıl koruyacağımızdır.


Altın, tarihinde ilk kez 4 bin 500 dolar eşiğini aştı

Çin’in doğusundaki Jiangsu eyaletine bağlı Lianyungang kentinde bir mağazada satışa sunulan altın takıları düzenleyen bir satıcı (AFP)
Çin’in doğusundaki Jiangsu eyaletine bağlı Lianyungang kentinde bir mağazada satışa sunulan altın takıları düzenleyen bir satıcı (AFP)
TT

Altın, tarihinde ilk kez 4 bin 500 dolar eşiğini aştı

Çin’in doğusundaki Jiangsu eyaletine bağlı Lianyungang kentinde bir mağazada satışa sunulan altın takıları düzenleyen bir satıcı (AFP)
Çin’in doğusundaki Jiangsu eyaletine bağlı Lianyungang kentinde bir mağazada satışa sunulan altın takıları düzenleyen bir satıcı (AFP)

Altının ons fiyatı, bugün (Çarşamba) ilk kez 4.500 dolar seviyesinin üzerine çıkarak rekor kırdı. Gümüş ve platin de yeni zirvelerini gördü. Jeopolitik ve ticari risklerden korunmak isteyen yatırımcıların değerli metallere yönelmesi ile ABD’de 2026 yılı boyunca faiz indirimlerinin süreceğine dair beklentiler fiyatları destekledi.

Spot altın, TSİ 08.03 itibarıyla ons başına 4 bin 481,90 dolarda yatay seyrederken, seansın erken saatlerinde 4 bin 525,19 dolarla tarihi zirvesini gördü. Şubat vadeli ABD altın kontratları ise yüzde 0,1 artışla 4 bin 509,20 dolara yükseldi.

Gümüş yüzde 0,7 artışla 71,95 dolara çıkarken, gün içinde 72,70 dolarla tüm zamanların en yüksek seviyesini test etti. Platin yüzde 2,1 yükselerek 2 bin 323,95 dolara ulaştı; seans içinde 2 bin 377,50 dolarla rekor kırdı. Paladyum da yüzde 3 artışla bin 919,17 dolara çıkarak son üç yılın zirvesini gördü.

“Tasty Live” küresel makroekonomi bölüm başkanı Ilya Spivak, değerli metallerin giderek daha fazla spekülatif işlemlerle ilişkilendiğini belirterek, küreselleşmenin zayıfladığı bir ortamda egemenlik riski taşımayan “nötr” varlıklara talebin arttığını, özellikle ABD–Çin gerilimlerinin bu eğilimi güçlendirdiğini söyledi. Spivak, yıl sonuna doğru likiditenin azalmasının son fiyat hareketlerini büyüttüğünü, ancak yükseliş eğiliminin sürebileceğini ifade ederek, altının 6–12 ay içinde 5 bin  doları hedefleyebileceğini; gümüşün ise psikolojik seviyelerin etkisiyle 80 dolara yönelebileceğini öngördü.

Altın, yılbaşından bu yana yüzde 70’in üzerinde değer kazanarak 1979’dan bu yana en güçlü yıllık performansını sergiledi. Bu yükselişte güvenli liman talebi, ABD’de faiz indirimleri beklentisi, merkez bankalarının yoğun alımları, dolardan uzaklaşma eğilimi ve borsa yatırım fonlarına (ETF) güçlü girişler etkili oldu. Piyasalar gelecek yıl iki faiz indirimi olasılığını fiyatlıyor.

Gümüş ise aynı dönemde yüzde 150’nin üzerinde artışla altını geride bıraktı. Güçlü yatırım talebi, ABD’de “kritik maden” listesine dahil edilmesi ve devam eden alımlar yükselişi destekledi.

“KCM Trade” baş piyasa analisti Tim Waterer, bu hafta altın ve gümüşte görülen sert yükseliş ve yeni rekorların, ABD’de faizlerin düşeceği beklentisi ve artan küresel borçlar karşısında bu metallerin güvenli liman cazibesini yansıttığını söyledi.

Otomobillerde emisyonları azaltmak için kullanılan katalitik konvertörlerde önemli rol oynayan platin ve paladyum da, maden arzındaki sıkıntılar, gümrük tarifelerine ilişkin belirsizlikler ve yatırım talebinin kısmen altından bu metallere kaymasıyla güçlü kazançlar elde etti. Platin yılbaşından bu yana yaklaşık yüzde 160, paladyum ise yüzde 100’ün üzerinde yükseldi.

Spivak, platin ve paladyum piyasalarındaki hareketlerin büyük ölçüde önceki kayıpların telafisi olduğunu vurgulayarak, bu piyasalarda düşük likiditenin sert dalgalanmalara yol açabildiğini; likidite geri döndüğünde ise fiyatların genel olarak altınla birlikte hareket ettiğini kaydetti.


Musk, tazminat paketiyle ilgili mahkeme kararı sonrasında 700 milyar dolarlık net servete ulaşan ilk kişi oldu.

Elon Musk (Reuters)
Elon Musk (Reuters)
TT

Musk, tazminat paketiyle ilgili mahkeme kararı sonrasında 700 milyar dolarlık net servete ulaşan ilk kişi oldu.

Elon Musk (Reuters)
Elon Musk (Reuters)

Forbes Milyarderler Endeksi dün, Tesla CEO'su Elon Musk'ın, Delaware Yüksek Mahkemesi'nin geçen yıl geçersiz kılınan 139 milyar dolarlık Tesla hisse senedi opsiyonlarını yeniden geçerli kılmasıyla net servetinin 749 milyar dolara yükseldiğini gösteren ilk kişi olduğunu açıkladı.

Yüksek Mahkeme, cuma günü, alt mahkemenin iki yıl önce "makul olmayan" gerekçesiyle iptal ettiği Elon Musk'ın 2018 tarihli 56 milyar dolarlık tazminat paketini yeniden yürürlüğe koydu.

Yüksek Mahkeme, tazminat paketini geçersiz kılan 2024 tarihli kararın kusurlu ve Musk'a karşı haksız olduğunu belirtti.

dfrgthy
Elon Musk, üzerinde Tesla marka bir otomobilin resminin gösterildiği ekranın önünden geçiyor (Reuters)

  Birkaç gün önce Musk, havacılık ve uzay alanındaki girişim şirketi SpaceX'in halka arz edilebileceğine dair haberlerin ardından, net serveti 600 milyar doları aşan ilk kişi oldu.

Kasım ayında Tesla hissedarları, Musk için ayrı olarak 1 trilyon dolarlık bir tazminat planını onayladı; bu, yatırımcıların elektrikli otomobil üreticisini yapay zeka ve robotik devine dönüştürme vizyonunu desteklemesiyle tarihin en büyük maaş paketi oldu.

Forbes'un milyarderler listesine göre, Musk'ın serveti, Google'ın kurucu ortağı ve dünyanın en zengin ikinci kişisi olan Larry Page'in servetini yaklaşık 500 milyar dolar aşmış durumda.