Japonya Başbakanı Kişida’dan BAE için özel makale

Japonya Başbakanı Kişida BAE için yazdı: ‘Japonya ve BAE arasında önümüzdeki elli yıl için beklentiler’

Japonya Başbakanı Kişida’dan BAE için özel makale
TT

Japonya Başbakanı Kişida’dan BAE için özel makale

Japonya Başbakanı Kişida’dan BAE için özel makale

Fumiyo Kişida

Japonya Başbakanı Fumiyo Kişida, Birleşik Arap Emirlikleri'ne (BAE) yaptığı ilk ziyareti vesilesiyle BAE Haber Ajansı (WAM) için özel bir makale kaleme aldı. Makalede, iki ülke arasındaki ilişkileri güçlendirme ve ortaklıklarını genişletme arzusunu dile getirdi. Şarku’l Avsat okurları için Kişida’nın makalesini tercüme ettik.

Makalenin tam metni:

“Japonya'nın stratejik ortağı Birleşik Arap Emirlikleri'ne (BAE) ilk kez başbakan olarak ziyaret etme fırsatı bulduğum için çok memnunum.

Japonya ve BAE arasındaki diplomatik ilişkiler geçtiğimiz yıl 50. yılını geride bıraktı. 1960'lardan beri, Japon şirketleri Abu Dabi'deki petrol sektörünün gelişimine dahil olmuştur. BAE'den sabit petrol ve gaz tedariki, Japonya'nın ekonomisini yıllarca destekledi. 1990'lardan beri, birçok Japon şirketi Dubai metrosu ve deniz suyu arıtma tesisleri de dahil olmak üzere BAE’nin altyapısının inşasına katkıda bulundu.

BAE, Ortadoğu ve Afrika’da yaklaşık 4 bin 500 kişi ile en büyük Japon göçmen topluluğunu ve yaklaşık 340 şirket ile en büyük Japon şirket topluluğuna ev sahipliği yapmaktadır.

BAE’nin bölge için bir merkez ve kapı olarak rolü güçleniyor. Aynı zamanda, Japonya ve BAE arasındaki iş birliği, enerji ve ekonomi gibi geleneksel alanlar ötesine genişledi ve iklim değişikliği, eğitim, bilim ve teknoloji, uzay ve savunma gibi geniş bir yelpazeyi kapsıyor. İşbirliğimiz sadece Ortadoğu bölgesinde değil, aynı zamanda Afrika'da ve uluslararası alanda da derinleşiyor ve genişliyor.

Bu çok yönlü iş birliğini güçlendirmek için ülkelerimiz geçtiğimiz Eylül ayında Kapsamlı Stratejik Ortaklık Girişimi'nin (CSPI) Uygulanmasına İlişkin Ortak Deklarasyonu imzalamış ve bu çerçevede somut tartışmalar yürütülmektedir.

Japonya ve BAE arasındaki iş birliğinin bazı örnekleri eğitim alanındadır. Japonya, gençlerin geleceğini şekillendirecek olan ve iki ülke arasındaki iş birliğini artıracak ve BAE'deki insan kaynakları gelişimini destekleyecektir.

Bu bağlamda Japonya, BAE ile birlikte üniversite öğrencileri ve mezunlarının Japonya'da eğitim görmelerini teşvik etmek, iki ülke arasında lise öğrencileri değişim programları yürütmek ve genç BAE vatandaşlarını Japon şirketlerinin eğitim programlarına kabul etmek için çalışmaya devam etmektedir. Eğitim alanındaki bu paylaşımların ve insan kaynağının gelişimini destekleyici çabaların, ekonomi ve ticaret başta olmak üzere birçok alanda geleceğe yönelik gelişme arayışındaki ikili ilişkilerimizin temellerinin sağlamlaştırılmasına katkı sağlayacağına eminim.

Kültürel alanda, BAE halkının Japonya'ya olan ilgisini, diplomatik ilişkilerin 50. yıl dönümünü kutlamak için düzenlenen çeşitli etkinliklerle bir kez daha takdir ettik. Bu etkinliklerin en iyi örneklerinden biri, Dubai Expo 2020'de Japonya’nın elde ettiği başarıydı.

BAE gençliği Japon kültürü ve diline büyük ilgi gösterdi ve ‘manga’ ve ‘anime’ çizgi romanlarına olan ilgileri çoğu için bir başlangıç ​​noktası oldu.

Dijital sporlar da dahil olmak üzere içerik ve yaratıcı endüstrilerde alışverişi teşvik etmenin yanı sıra Japonca dil eğitimine verdiğimiz desteği güçlendirmeye devam edeceğiz.

Turizm sektöründe, Japonya Ulusal Turizm Örgütü Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesindeki ana ofisini 2021 yılının Kasım ayında Dubai'de açtı.

Umuyoruz ki, 2021 Kasım'ında kabul edilen BAE vatandaşlarına yönelik tam vize muafiyeti, daha fazla vatandaşın Japonya'yı ziyaret etmeye teşvik etmesine yardımcı olur. Bu ziyaretlerde Japonya'nın cazibesini deneyimlemek için Japon mutfağından geleneksel ‘washoku’ yemeklerinin tadını çıkarmak, dört mevsimde değişen doğal güzellikleri görmek ve ünlü hızlı trenlerden olan ‘Shinkansen’ gibi sosyal altyapıları deneyimlemek mümkün olacaktır.

İkili ilişkilerimiz, uzay sektöründeki işbirliğimiz ile genişlemeye devam ediyor. Japonya, BAE'nin uzay araştırmaları politikasına uzun yıllardır katkıda bulunuyor. BAE'nin ilk yerli uydusu ‘KhalifaSat’ 2018 yılında ve Mars'ı keşfedecek olan ‘Hope Probe’ 2020 yılında Japon H-IIA roketleri ile fırlatıldı.

Geçtiğimiz Nisan ayında, BAE'nin Mohammed bin Rashid Space Center ve Japonya'nın yeni uzay şirketi Ispace ile iş birliği içinde fırlatılan Rashid uzay aracı, dünyanın ilk özel uzay aracı olarak Ay'a iniş girişiminde bir dönüm noktası oldu. Gelecek odaklı çabaların önümüzdeki yıllarda daha büyük başarılara yol açacağına inanıyorum ve Japonya, uzay alanında daha fazla iş birliğini desteklemeye kararlı.

BAE, bu yıl Kasım ayında COP28'i ağırlayacak ve 2050 yılına kadar net sıfır emisyona ulaşma arayışını ilan eden ve büyük bir enerji ihracatçısı olan ilk ülkedir. Japonya, BAE'nin dünya enerji güvenliğini sağlamak için sorumlu bir şekilde çalışmasına ve iklim değişikliğiyle mücadelede öncülük etmesini takdir ediyor. Japonya, COP28'in başarılı olmasını sağlamak için BAE ile yakın iş birliği içinde çalışacaktır.

Bu bağlamda, ziyaretim sırasında ‘Küresel Yeşil Enerji Merkezi’ girişimini önermeyi planlıyorum. Bu girişim, bir yanda BAE ve Ortadoğu'nun coğrafi avantajları, düşük maliyetli yenilenebilir enerji kaynakları ve güçlü yatırım yetenekleri, diğer yanda en son Japon dekarbonizasyon teknolojileri olmak üzere iki ülkemizin güçlü yönlerini birleştirmeyi hedefliyor. Bu iki ülkenin güçlü yönlerinden tam olarak yararlanarak, birlikte Ortadoğu'yu yeni nesil yakıt ve mineral tedarik zincirinde küresel bir merkeze dönüştürebiliriz. Bu girişim kapsamında iki ülke, çok katmanlı bir yaklaşımla hidrojen ve amonyak üretimi ve kullanımı ile karbon geri dönüşümü ile ilgili alanlarda iş birliği yapabilecek.

COP28 ve ötesine giden yolda, dekarbonizasyon alanı da dahil olmak üzere inovasyonu teşvik etmek de çok önemlidir. Japonya, bu amaçla bir ‘Japonya-BAE İnovasyon Ortaklığı’ önerme niyetindedir.

Bu yılın Ocak ayında üzerinde anlaşmaya varılan Japonya-BAE Yüksek Teknoloji Koordinasyon Planı aracılığıyla dekarbonizasyon teknolojileri alanında kaydedilen ilerlemeyi memnuniyetle karşılarken, Japonya, BAE ile endüstriyel işbirliği için genişletilmiş bir çerçeve oluşturmaya hazır.

Özellikle Japonya, küresel yarı iletken tedarik zincirinin esnekliğini artırmak için kendisine ve yarı iletken endüstrisine yönelik genişleyen doğrudan yabancı yatırım akışını desteklemek için daha büyük çaba gösterecektir.

Japonya ve BAE, bu yıl Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin daimî olmayan üyeleriydi.

Bu yıl Japonya'nın ev sahipliği yaptığı Yedi Büyük Sanayileşmiş Ülkeler Grubu'nun (G7) Hiroşima zirvesinde, tüm ülkelerin, devletlerin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı gibi Birleşmiş Milletler Şartı'nda yer alan ilkelere bağlı kalması gerektiği vurgulandı.

Japonya ayrıca bölgesel ve küresel barış, istikrar ve refahı sağlamak için Hint-Pasifik bölgesinde hukukun üstünlüğüne dayalı özgür ve açık bir uluslararası düzeni korumayı ve güçlendirmeyi öngören ‘özgür ve açık bir Hint-Pasifik’ vizyonunu destekliyor.

Japonya, bu vizyonun hedefine ulaşmak için istisnasız tüm ülkelerle iş birliği yapıyor ve BAE'nin de hukukun üstünlüğüne ve hoşgörüye büyük önem vermesi nedeniyle Japonya, BAE ile bu konuda yakın çalışabilmeyi çok istiyor. Kuruluşundan bu yana ikili ilişkilerimizin tarihi göz önüne alındığında, iki ülke arasındaki daha fazla iş birliği için büyük potansiyele tamamen güveniyorum.

Gelecek 50 yıl boyunca, BAE Devlet Başkanı olan Sayın Şeyh Muhammed bin Zayed Âl Nahyan ile çalışmak için kararlıyım ve bu olasılığı somut bir gerçeklik haline getirmek için çaba göstereceğim. Gelecek ziyaretimde, Sayın Devlet Başkanı ve BAE halkıyla ikili ilişkilerimizi güçlendirmenin yollarını tartışmayı dört gözle bekliyorum.

* Japonya Başbakanı Fumiyo Kişida

 



Şam'a güçlü destek veriliyor, bundan sonrası Şara’ya bağlı

Eski Suriye devlet başkanı Hafız Esed'in yüzü “özgürlük” kelimesi ve yeni Suriye bayrağı ile kapatılmış (AFP)
Eski Suriye devlet başkanı Hafız Esed'in yüzü “özgürlük” kelimesi ve yeni Suriye bayrağı ile kapatılmış (AFP)
TT

Şam'a güçlü destek veriliyor, bundan sonrası Şara’ya bağlı

Eski Suriye devlet başkanı Hafız Esed'in yüzü “özgürlük” kelimesi ve yeni Suriye bayrağı ile kapatılmış (AFP)
Eski Suriye devlet başkanı Hafız Esed'in yüzü “özgürlük” kelimesi ve yeni Suriye bayrağı ile kapatılmış (AFP)

Jerome Drevon'un “Cihattan Politikaya” adlı kitabı, Selefi cihatçı Heyet Tahrir eş-Şam'ın (HTŞ) silahından vazgeçmeden siyasi bir harekete dönüşme yeteneği konusunda bir miktar kesinlik sunuyor. Ancak, bu günlerde gündeme getirilen ve güvenilir yanıtlar elde edilmesi uzun zaman alabilecek sorular, Ebu Muhammed el-Colani'nin geçirdiği dönüşüm süreci ile ilgili. Bu süreç, Bağdat'taki ABD güçlerinin yönettiği hapishanede mi yoksa el-Nusra Cephesi ve el-Kaide liderliğiyle kopuş sonrası dönemde mi başladı? Eski ABD Büyükelçisi Robert Ford, İdlib'de Colani ile yaptığı görüşmeler ile bu dönüşümde aktif bir rol oynadı mı? Yoksa, bu yavaş değişime İdlib Emiri ile dönemin istihbarat başkanı ve halihazırda Dışişleri Bakanı olan Hakan Fidan ve şu anda İstihbarat Başkanı ve o dönemde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın danışmanı olan Profesör İbrahim Kalın’ın yaptığı bir dizi görüşme, diyalog ve düzenleme mi katkıda bulundu?

Hangisi olursa olsun, Colani gerçek adı olan Ahmed eş-Şara’ya geri dönmek için Beşşar Esed rejiminin devrilmesi ile birlikte Şam'a varana kadar bekledi. Şara'nın söylemleri dışında sahada olup bitenler ve olmaya devam edenler, Savunma Bakanlığı'na katılan Selefi cihatçı grupların liderleri ve kadroları arasındaki dönüşümün gerçekliği hakkındaki soruları gündeme getiriyor. Zira bunlardan bazıları azınlıklara karşı katliamlar yaptı, bazıları da restoranlarda, kafelerde, gece kulüplerinde ve kadınların giyimi konusunda sosyal özgürlükleri kısıtladı.  

Düşünce ve ayrıntılardan bağımsız olarak, ABD, Suudi Arabistan, Katar, BAE ve Türkiye’nin desteği, açık bir fırsata ve yaklaşan bir tehdit ile yüzleşmeye bahis oynamaktan başka bir şey değil. Amerikalılar, Araplar, Türkler ve Avrupalıların hemfikir olduğu husus, Başkan Şara'nın istediklerine ve sunabileceklerine güvenmek ve bunlar üç noktada özetlenebilir. Birincisi, İran'ı Suriye'den ve orada herhangi bir etkiye sahip olmaktan uzak tutmak, İran silahlarını Lübnan'daki Hizbullah'a kaçırmak için kullanılan Suriye koridorunu kapatmaktır. Nitekim Suriye güvenlik servisleri, İsrail'in bombalamadığı tüm sevkiyatlara el koyuyor. İkincisi, güvenliği temin etmek, geçiş adaletini sağlamak, Suriye toplumundaki çeşitliliğe açık olmak, deneyim veya yeterlilik sahibi olmayan sadık kişiler yerine nitelikli bireyleri atamaktır. Üçüncüsü, sahte bir “sosyalist ekonomi” kisvesi altındaki “çete ekonomisinden” liberal bir ekonomiye geçiş yapmak, on yıllardır Moskova ve Tahran'ı taklit edip ekonomik abluka ve yaptırımlar kâbusu içinde yaşadıktan sonra Araplara ve Batı'ya açılmaktır. Zira abluka ve yaptırımlar Suriyelilerin yüzde 90'ını yoksulluk sınırında veya altında yaşamaya mahkum etti.

Trump yönetiminin isteklerine gelince, Suriye ile İsrail arasındaki ilişkilerin normalleşmesidir. Yaptırımların kaldırılmasında ve destek sağlanmasında acele edilmesinin nedeniyse, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio'nun Kongre'de yaptırımların kaldırılmasını savunurken söylediği gibi, yeni Suriye yönetiminin başarısız olmasından ve birkaç hafta içinde “kaos ve iç savaş” patlak vermesinin duyulan “korkunun gücü”dür. Ama bundan sonrası yeni Suriye yönetimine bağlı. Etkili bir yargı sistemi ve insan hakları, sosyal özgürlükler ve para transferlerinde özgürlük konusunda güçlü garantiler olmadan, 2011’den önceki durumuna dönmek için yaklaşık 500 milyar dolara ihtiyaç duyan bir ülkeye yatırım akışı olmayacak. Liberal veya neoliberal gibi rejimin türünü açıklayan yasalar olmadan, ortaklıklar ve özelleştirme için verilecek garantiler, Suriyeli, Arap ve uluslararası özel sektör lehine kamu sektöründen ne ölçüde vazgeçileceği açıklanmadan ekonomik kalkınmaya bahis oynanmayacak.

Yeni Suriye yönetiminin, İdlib'deki hükümet deneyimine benzer belirli siyasi, ekonomik ve sosyal seçeneklere sahip olduğu anlaşılıyor. Ancak bu yönetim, daha önce inanmadığı ve yönetme konusunda hiçbir deneyiminin olmadığı başka seçenekleri de takip etmek zorunda. “Ülkeyi özgürleştiren kararları verir” şeklindeki tehlikeli çerçevenin dışındaki yeteneklere ve liyakatli kişilere açılmaktan kaçış yok. Zira yurtdışından ve Suriye kamuoyundan gelen baskı altında açıklanan kararlar, etkili bir komite veya organ olmadan sadece birer başlık olmayı sürdürüyorlar. Bunlara geçiş adaleti, kayıp kişilerin aranması ve toplu mezarların ortaya çıkarılması, sahil bölgesindeki katliamlarının araştırılması, silahı yasa gibi görüp istedikleri gibi hareket eden, çoğunluğun parçası olmayan herkes öldürülmesi gereken bir “kâfir”miş gibi davranan silahlı grupların etkili bir şekilde durdurulması dahildir. Bunun anahtarı, sokaklarda barışçıl, birleştirici devrimi başlatan erkek ve kadınlara, genç erkek ve kızlara iade-i itibarda bulunmaktır. Yani devrimle övünüp son aşamasına odaklanırken, aynı zamanda devrimcilere ve “Suriye halkı birdir” sloganına iade-i itibarda bulunmaktır. Zira devrim, Suriyelilerin tutuklama, öldürülme, yıkım, nüfusun yarısının şehirlerinden, kasabalarından, köylerinden ve evlerinden yerinden edilmesi ile bedelini ödediği bir şeydir. Devrimciler, yalnızca yüz binlerce kişiden oluşan ama bir unsurunun aylık maaşı 10 doları geçmeyen bir ordunun kendisini savunmadığı ve aşamalı olarak çöken bir rejimi devirmek için son darbeyi vuranlar değildir.

Devrimden daha önemli tek şey bir devlet kurmaktır. Troçki'nin ısrarla vurguladığı kalıcı devrim, devletin kurulmasını engeller ve sürekli çatışmalara ve savaşlara giden yolu açar. Devrimin başarılı olduğu herhangi bir ülke için en tehlikeli durum, devrimin ne bir devlet ya da rejim olamayarak, ne de devrim olarak kalamayarak melez bir şeye dönüşmesidir.

Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.