'Çingene Kızı'nın gizemli hikayesi

'Çingene Kızı'nın gizemli hikayesi
TT

'Çingene Kızı'nın gizemli hikayesi

'Çingene Kızı'nın gizemli hikayesi

Gaziantep'in Nizip ilçesine bağlı Belkıs Mahallesi sınırlarındaki 20 bin dönüm arazi üzerine kurulu Zeugma Antik Kenti'nde, 1998 yılında çıkarılan ve şehrin önemli simgelerinden biri haline gelen "Çingene Kızı" mozaiğinin yıllar önce yurt dışına kaçırılan kayıp parçaları, uzun bir aradan sonra evine dönüyor.
AA muhabirinin derlediği bilgiye göre, Nizip ilçesine 10 kilometre mesafedeki Belkıs Mahallesi yakınlarındaki Fırat Nehri kıyısında, milattan önce 2'nci ve 3'üncü yüzyıllara tarihlenen muhteşem mozaiklerle süslenmiş Roma evlerini bünyesinde barındıran Zeugma Antik Kenti'nden çıkarılan mozaiklerin simgesi haline gelen ''Çingene Kızı''nın bulunma hikayesi de kendisi kadar etkileyici.
Çingene Kızı mozaiği, Zeugma Antik Kenti kazılarına o dönem başkanlık eden emekli öğretim üyesi Rifat Ergeç ve ekibi tarafından, 1998 yılındaki kurtarma kazıları sırasında, bir vatandaşın gösterdiği Kelekağzı bölgesinde açılan yaklaşık 15 metrekarelik tahrip edilmiş mozaiğin üzerindeki kırık bir sütunun kaldırılmasıyla tesadüfen bulundu.
Bir villanın yemek odasının zeminindeki birçok bölümü tahrip edilmiş mozaiği, kaçakçıların, üzerindeki sütun nedeniyle fark etmediği belirlenmişti. Kulağındaki küpeler, iri gözleri ve başındaki bağ nedeniyle "Çingene Kızı" olarak adlandırılan mozaik, bulunduğu günden itibaren Gaziantep'in tanıtımına büyük katkı sağlıyor.
1960'lı yıllarda kaçak kazılar sırasında parçalanan ve yasa dışı yollarla yurt dışına kaçırılan Çingene Kızı mozaiğinin 12 kayıp parçasının ise yıllar sonra ABD'nin Bowling Green State Üniversitesinde dekorasyon amaçlı sergilendiği tespit edildi.

2012 yılında istendi

Dr. Stephanie Hooper tarafından 2012 yılında yapılan araştırmada, Bowling Green State Üniversitesince 35 bin dolar karşılığında satın alınan mozaiklerin, Zeugma Antik Kenti kökenli olduğu belirlendi.
Kültür ve Turizm Bakanlığının bundan haberdar olması üzerine, antik kentin kazı başkanı Prof. Dr. Kutalmış Görkay'dan konuyu incelemesi ve bir rapor hazırlaması istendi.
Görkay'ın hazırladığı raporda, üniversitede sergilenen eserlerin, Çingene Kızı mozaiğinin bordüründen çalınan parçalar olduğunu ortaya koyması üzerine Bakanlık, 2012 yılında resmi olarak mozaiklerin Türkiye'ye iadesini istedi.
Yaklaşık 5,5 yıl süren görüşmeler sonucu 15 Mayıs'ta Kültür ve Turizm Bakanlığı ile ABD’nin Bowling Green Eyalet Üniversitesi arasında Zeugma mozaiklerine ait 12 parçanın Türkiye’ye getirilmesine ilişkin protokol imzalandı.
Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, bir süre önce konuk olduğu Anadolu Ajansı (AA) Editör Masası'nda, "Çingene Kızı"na ait mozaik parçalarının 26 Kasım'da Chicago'dan Gaziantep'e getirileceğini açıkladı. Eserler, Türkiye'ye götürülmek üzere Türk yetkililer tarafından törenle teslim alındı.
Gaziantep'te büyük heyecana sebep olan bu haber üzerine, Çingene Kızı mozaiğinin sergilendiği Zeugma Mozaik Müzesi'nde geçici sergileme alanı oluşturulması için başlatılan çalışmalar sürüyor.
Bir süre müzedeki geçici platformda sergilenecek parçalar, daha sonra restore edilerek orijinal yerlerine yerleştirilerek ziyarete açılacak.



Dişlerin neden hassas olduğu ortaya çıktı: 465 milyon yıl önce yaşayan balıkların zırhından evrimleşmiş

Kedi köpekbalığıgiller familyasındaki bir hayvanın derisindeki diş benzeri dentiküllerin sinir sistemine bağlı olması, duyusal amaç taşıdıklarını gösteriyor (Yara Haridy)
Kedi köpekbalığıgiller familyasındaki bir hayvanın derisindeki diş benzeri dentiküllerin sinir sistemine bağlı olması, duyusal amaç taşıdıklarını gösteriyor (Yara Haridy)
TT

Dişlerin neden hassas olduğu ortaya çıktı: 465 milyon yıl önce yaşayan balıkların zırhından evrimleşmiş

Kedi köpekbalığıgiller familyasındaki bir hayvanın derisindeki diş benzeri dentiküllerin sinir sistemine bağlı olması, duyusal amaç taşıdıklarını gösteriyor (Yara Haridy)
Kedi köpekbalığıgiller familyasındaki bir hayvanın derisindeki diş benzeri dentiküllerin sinir sistemine bağlı olması, duyusal amaç taşıdıklarını gösteriyor (Yara Haridy)

Dişlerin hassas olmasının nedeninin, yaklaşık 465 milyon yıl önce yaşayan balıkların vücudunu saran bir tür zırhtan evrimleşmesi olduğu bulundu. 

İnsanlar ve diğer hayvanların dişleri mineyle kaplı ancak soğuk bir içeceği veya ağrıyı algılayan kısma dentin adı veriliyor. Dişin iç tabakası olan dentin, sinirlere duyusal bilgi taşımaktan sorumlu. 

Bilim insanları uzun zamandır dişin evrimsel kökenini saptamaya çalışıyor. Ortaya atılan teorilerden birine göre diş, milyonlarca yıl önce yaşayan balıkların zırhlı dış iskeletlerindeki çıkıntılardan evrimleşmiş olabilir. Ancak odontod adı verilen bu yapıların gerçek işlevi bilinmiyordu.

Bulguları önde gelen hakemli dergi Nature'da dün (21 Mayıs) yayımlanan çalışmayı yürüten ekip, başka bir soruya cevap ararken bu gizemi aydınlattı. Odontodun dentin içerdiğine dair işaretler tespit eden araştırmacılar, balıkların bu sayede çevrelerini algıladığını düşünüyor.

Chicago Üniversitesi'nden Dr. Yara Haridy, fosil kayıtlarındaki en eski omurgalı canlıyı ararken 541 milyon ila 443 milyon yıla ait örnekleri bilgisayarlı tomografiyle inceledi. 

Bilim insanları, en eski balık olduğu düşünülen Anatolepis heintzi adlı türü analiz ederken, dış iskeletinde çok sayıda gözenek olduğunu fark etti. Bu gözenekler dentin gibi görünen bir maddeyle doluydu. 

Daha sonra örneği diğer türlerin fosilleri ve hâlâ yaşayan yengeç, salyangoz ve balıklarla karşılaştırdılar. Bu analizin sonucunda A. heintzi'nin gözeneklerinin, eklembacaklılarda görülen sensila adlı duyu organlarına daha çok benzediği ortaya çıktı. 

Araştırmacılar bu nedenle A. heintzi'nin omurgalı bir balık değil, omurgasız bir eklembacaklı olduğu sonucuna vardı. 

Yengeç, akrep ve örümcek gibi günümüz eklembacaklılarında sensila, sıcaklık, titreşim ve hatta koku algılamada kullanılıyor.

Dr. Haridy, bazı modern balıklarda odontodlar olduğunu, köpekbalıkları ve bazı yayıngillerinse derilerinin zımpara kağıdı gibi hissedilmesine neden olan dentikül adlı küçük yapılarla kaplı olduğunu söylüyor.

Bilim insanları modern türlerdeki bu yapılar, A. heintzi'deki sensila ve 465 milyon yıl önce yaşayan balıklardaki odontod arasında çarpıcı benzerlikler tespit etti. Dr. Haridy eski balık türlerindeki duyusal organın işlevini şöyle açıklıyor:

Bu hassas dokularla kaplı olduğu için belki bir şeye çarptığında basıncı hissedebiliyordu ya da suyun çok soğuduğunu ve başka bir yerde yüzmesi gerektiğini algılıyordu.

Ekip ayrıca avlanma riskinin yüksek olduğu bir ortamda yaşayan bu balıkların tehlikeden kaçınmak için bu duyusal yapılara ihtiyaç duyduğunu düşünüyor.

Bulgular dış iskeletteki bu duyusal yapıların omurgalı ve omurgasızlarda ayrı ayrı geliştiğine ve insanlarla hayvanlardaki dişlerin buradan evrimleştiğine işaret ediyor.

Dr. Haridy "Omurgalılar ve eklembacaklılardaki sert kısımların ayrı ayrı evrimleştirdiğini biliyorduk ve şaşırtıcı bir şekilde sert iskeletlerine entegre edilmiş benzer duyusal mekanizmaları da bağımsız olarak geliştirmişler" ifadelerini kullanıyor. 

Araştırmacılar zaman içinde balıklarda çene geliştiğini ve ağızlarının yakınında sivri yapılara sahip olmanın avantaj sağladığını söylüyor.

Dr. Haridy "Yavaş yavaş çeneli bazı balıkların ağzının kenarında sivri odontodlar oluştu ve nihayetinde bazıları doğrudan ağzın içinde gelişti" diyerek ekliyor:

Diş ağrısı aslında balık atalarımızın hayatta kalmasını sağlamış olabilecek eski bir duyusal özellik!

Independent Türkçe, Science Alert, CNN, Live Science, Nature