Irak basını özgür mü?

Irak basını özgür mü?
TT

Irak basını özgür mü?

Irak basını özgür mü?

Irak’ta, 2003’ten önce on yıllardır totaliter bir rejim tarafından baskı altında kalmış basının durumu ile yeni halini  karşılaştırdığımızda, sorun kapanmış gibi görünse de çok dikkatli şekilde bakıldığında mesele böyle değil.
Bağdat’ta faaliyet gösteren basın yayın organları, uydu kanalları ve web siteleri, bazen iftira sınırlarına ulaşan ve hükümet tarafından da hesaba çekilmeyen haberlere imza atma özgürlüğüne sahip oldukları doğru. Öyle ki, iki hafta önce hükümetin Irak Medya-Basın Kurulu aktivistlerden ve gazetecilerden medyada "ulusal ve dini simgelerin kötüye kullanımını durdurmayı" içeren bir genelgenin yayınlanmasından dolayı eleştiri aldı. Ancak bu durum, Irak’ta genel olarak basın özgürlüğü olduğu anlamına gelmiyor. Zira, Bağdat’ta özgürlük varken Irak’ın diğer eyaletlerinde basına açık bir baskı var.
Daha önce Irak el-Hurra adlı Amerikan televizyonunda program yapan gazeteci Ali Abdulemir Acam, Şarku’l Avsat’a şunları söyledi: “Bağdat'taki basın özgürlüğü ile diğer iller arasındaki farklılık ilk bakışta tuhaf görünüyor. Ancak bu son derece önemli bir gerçek. Bu da hükümetin Bağdat’a yoğunlaşan, ondan uzaklaştıkça neredeyse kaybolan kısa menzilli özgürlük anlayışını ortaya çıkarıyor. Evet Bağdat’tan uzaklaştıkça basın özgürlüğü geriliyor.”
Irak Basın Özgürlüğünü Savunma Derneği Başkanı Mustafa Nasır, basın özgürlüğünün bir dizi kritere dayandığını belirterek bu kriterlerin; basının anayasal koruma altında olması ve basın mensuplarının görevlerini yaparken karşılaşacakları tehlikenin en aza indirilmesi olduğunu söylüyor. Nasır, Şarku’l Avsat’a “buna göre Irak, bu kriterlerden yoksun ülkelerin bile gerisine düşmüş görünüyor” ifadelerini kullandı.
“Bütün eyaletlerdeki gazeteciler diktatörlük döneminden miras kalan bir dizi yasa ile karşı karşıya kalıyorlar ki bu çok tehlikeli. Bu kanunlar uygulanırsa gazeteci müebbed hapis cezasına bile çarptırılabilir. Diğer eyaletlerde kesinlikle bir baskı var. Bağdat ise siyasi blokların iradeleriyle savaştılar ve diğer şehirlere göre daha daha deneyimli hale geldi.”
Mustafa Nasır Bağdat gazetecilerinin olumlu yanlarından birine dikkat çekerek şunları söyledi: “Bağdat’ta yetkili mahkemeler, gazetecilerin lehine olan kararlar konusunda gazetecilerden çekiniyorlar. Diğer şehirlerde ise yargı hükümleri genellikle gazetecilerin aleyhine gerçekleşiyor. Bu da oradaki gazetecilerin kamuoyu oluşturmadaki tecrübesizliklerinden kaynaklanıyor.”
Nasır, Kürdistan özerk bölgesinde 25 Eylül referandumu öncesinde hükümetin basın üzerindeki baskısından sonra bölgenin basın açısından en tehlikeli bölge durumuna düştüğünü söylüyor. Nasır, Kürdistan’ın mevcut yasalarının Bağdat’ta  yürürlükte olan yasalardan daha bilinçli olduğunu itiraf etmesine rağmen yine de adam kaçırma, sindirme, suikast olaylarının diğer şehirlerden çok da farklı olmadığını belirtiyor.
Mustafa Nasır’a göre hükümet gazeteci, blog sahipleri ve yayıncılara Saddam kanunlarını uyguluyor.
Bağdat ile diğer iller arasındaki basın arasındaki farkla ilgili olarak Basralı gazeteci Şihab Ahmed, Şarku’l Avsat’a şu açıklamalarda bulundu: “Güney illeri özellikle de Basra’da basın, hükümet tarafından ciddi bir gözetim altında tutuluyor. Eğer muhalif iseler aleni tehditler alıyorlar. Özellikle Basra’da başlayan ve üç ay süren protestolar esnasında yaptıkları yayınlarda gazeteciler, şiddetli baskıya uğradılar. Emniyet güçleri tarafından saldırı, tutuklama, göz yaşartıcı bombalara maruz kaldılar.”
Şihab kızgın bir ifadeyle “güney eyaletlerinde basın özgürlüğüyle ilgili söylenen her şey hayal. Aksine zorluklar ve kısıtlamalar gün be gün artıyor” diyor.
Yarı resmi Sabah gazetesi eski Yazı İşleri Müdürü Felah Meşal de bu konuda kötümser düşünüyor. Meşal, Irak’ta iş adamları ve siyasilerin çıkarlarına uygun hareket eden perişan bir basın olduğunu söylüyor.
Meşal, Irak genelinde basın özgürlüğünün olmadığını söylemesine rağmen çok sayıda medya platformu bulunduran Bağdat’ta durumun biraz daha iyi olduğunu kabul ediyor. Meşal, “basın sahasında hakim olan korkunun, bütün basının ticaret mafyası ve siyasetçilerin elindeki elektronik ordular tarafından siyasileştirimesi olduğunu” düşünüyor.
 



Gazze'deki "güvenlik bölgesi" Gazze Şeridi'nin %50'sinden fazlasını kapsıyor

 Yerlerinden edilmiş Gazzeliler eşyalarıyla birlikte Netzarim Koridorunu geçerken  (AFP)
Yerlerinden edilmiş Gazzeliler eşyalarıyla birlikte Netzarim Koridorunu geçerken  (AFP)
TT

Gazze'deki "güvenlik bölgesi" Gazze Şeridi'nin %50'sinden fazlasını kapsıyor

 Yerlerinden edilmiş Gazzeliler eşyalarıyla birlikte Netzarim Koridorunu geçerken  (AFP)
Yerlerinden edilmiş Gazzeliler eşyalarıyla birlikte Netzarim Koridorunu geçerken  (AFP)

Gazze'nin bazı bölgelerini tamamen kontrol altına alan İsrail, bu dar, yoğun nüfuslu ve savaşın harap ettiği şeridi yaşanmaz hale getirme tehdidiyle haritayı yeniden çiziyor. İsrail ordusu, bölgenin yaklaşık yüzde 30'unu Filistinlilerin girmesinin yasak olduğu “operasyonel güvenlik bölgesi” haline getirdiğini belirtti.

Şarku’l Avsat’ın AFP'den aktardığına göre İsrail ordusu tarafından yayınlanan haritalara dayanarak ajansın yaptığı hesaplamalara göre söz konusu alan 187 kilometrekare, yani Gazze'nin 365 kilometrekarelik yüzölçümünün yarısından biraz fazla.

BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği (OHCHR) sözcüsü Ravina Shamdasani, “İsrail ordusu, aslında zorla yerinden etme emirleri olan sözde tahliye emirlerine giderek daha fazla başvuruyor” dedi.

Shamdasani, “Bu durum Gazze'deki Filistinlilerin, hayati hizmetlerin çok az olduğu ya da hiç olmadığı, giderek daha küçük alanlara zorla göç ettirilmesine yol açmıştır” değerlendirmesinde bulundu. BM tahminlerine göre Gazze'deki sivil yapıların yüzde 80'i tamamen ya da kısmen yıkılmış durumda.