ABD’den ortak tavır için Suriye toplantısı

İdlib kırsalında bulunan mülteci kampından bir çocuk
İdlib kırsalında bulunan mülteci kampından bir çocuk
TT

ABD’den ortak tavır için Suriye toplantısı

İdlib kırsalında bulunan mülteci kampından bir çocuk
İdlib kırsalında bulunan mülteci kampından bir çocuk

Washington, önümüzdeki iki gün içerisinde bir Suriye toplantısına ev sahipliği yapacak. Suriye dosyasının Birleşmiş Milletler (BM) Suriye Özel Temsilcisi Staffan de Mistura’dan Norveç'in Pekin Büyükelçisi Geir Pedersen’e devredilmesi vesilesiyle yapılacak toplantıda müttefik ülkelerin ortak tutumu belirlenecek.
ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey’in İngiltere, Fransa, Almanya, Suudi Arabistan, Mısır ve Ürdün’den oluşan Küçük Grup’taki mevkidaşlarıyla gerçekleştirilecek toplantıya başkanlık yapması kararlaştırıldı.  Toplantı, Pompeo’nun göreve gelmesi ile Jim Jeffrey ve Joel Roban’nın Suriye ile ilgili görevlendirilmelerinden bu yana Başkan Donald Trump'ın Suriye dosyasına verdiği önemi gösteriyor.
Toplantının ana konusu, 2254 sayılı karar ve bu yılın başlarında Soçi'de gerçekleştirilen Ulusal Diyalog Konferansı bildirisi kapsamında “Anayasa Komisyonu’nun geleceği” olacak.
De Mistura, Astana sürecinin garantörü olan 3 ülkeden, hükümet ve muhalefet listelerinin 50’şer aday içermesine dair onay almıştı.  Ancak Şam, 50 sivil toplum temsilcisini içeren üçüncü listeyi reddetti. Washington, belirli bir takvim dahilinde ve Şam'ın onayını beklemeksizin, oluşturduğu listeye göre komisyonu toplaması için De Mistura’ya şiddetli baskı yapıyor. Buna karşılık Moskova ise komisyonun oluşturulması için herhangi bir takvimin dayatılmasını reddediyor.
Ekim ayının sonunda gerçekleştirilen Rusya-Fransa-Türkiye-Almanya zirvesi, şartlar elverdiği takdirde, yıl sonuna kadar Suriye Anayasası Komitesi’nin kurulmasını garanti altına alan bir bildiri yayınlamıştı. Berlin ve Paris bunu, Soçi anlaşması ile birlikte Moskova tarafından gösterilen “esneklik” olarak değerlendirdi.
Geçen hafta üç garantör ülke temsilcisinin katılımı ile gerçekleştirilen Astana toplantısında Anayasa Komisyonunun oluşturulması için bir girişimde bulunuldu. Cenevre ve Moskova arasında gerçekleştirilen uzun süren görüşmelerden sonra De Mistura, garantör ülkelerin bir toplantısına başkanlık etmek için Kazakistan başkentine gitti. Toplantı bittikten sonra uluslararası elçinin değerlendirmesi, Moskova'nın değerlendirmesinden farklıydı. De Mistura, toplantının komitenin kurulması için son fırsat olduğunu belirterek üzüntü duyduğunu dile getirirken, Astana'daki Rus heyetinin başkanı Alexander Lavrentiev, garantör devletlerin üçüncü listenin oluşturulmasına yönelik mekanizmalar üzerinde anlaşmaları ile zayıf bir ilerleme sağlandığını söyledi. Washington ise Astana sürecinin çıkmaza girdiği değerlendirmesinde bulundu. Bundan dolayı, Küçük Grup devletleri arasında gerçekleştiren toplantı ABD’yi, dosyanın iki hafta içerisinde Pedersen’e devredilmesinden önce müttefik ülkelerin birleşik tutumunu seferber etmeye sevk etti.
De Mistura ve Pedersen’in, De Mistura’ın Noel tatili öncesinde Güvenlik Konseyi'ne son brifinglerini sunmasının öncesinde, önümüzdeki günlerde ikili istişarelerde bulunmak için New York'a geçmeleri kararlaştırıldı. Washington, De Mistura'ya ve bundan dolayı BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’e “Şam'ı anayasa komisyonunu toplamamakla sorumlu tuttukları ek bir adım” atmaları yönünde baskı yapıyor. BM ekibi ise Pedersen’in görevini zorlaştırmaksızın, Moskova ve Washington ile koordine içinde uygun bir dili benimsemeye çalışıyor.
Rusya-Ukrayna gerginliğinin ardından, Trump’ın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile olan görüşmesini iptal etmesinden sonra hesaplar değişti. Washington’un kuzeydoğu Suriye'deki askeri varlığını yoğunlaştırarak ya da Şam ve İran'ın varlığına karşı yaptırımlar uygulayarak Suriye’deki konumunu güçlendirmesi bekleniyor.
Tel Aviv’in “Suriye'nin güneyindeki İran mevzileri” dediği alanların İsrail tarafından füzeler ile vurulması dikkat çekiciydi. Bu, Moskova’nın Suriye'ye S-300 füze sistemi konuşlandırmasından bu yana bir ilkti.
Öte yandan, Lübnan'da uluslararası bir elçi olarak görev yapmış olan Pedersen, bir BM ekibi oluşturmaya odaklanmış durumda. Batılı ülkeler, bir Arap kadının uluslararası elçi yardımcısı olarak görevlendirilmesinin yanı sıra ekibini çeşitlendirmesi için Pedersen’e baskı yapıyor. Diplomatlar, Anayasa Komisyonunun başarısız olması durumunda Pedersen’in, politik bir süreci başlatmak ve 2254 sayılı kararı uygulamak için yeni bir çıkış arayabileceğini düşünüyor.



Lübnan açıkladı: Hamas İsrail'e roketli saldırı düzenleyenleri teslim etmeye hazır

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn cuma günü gerçekleşen Yüksek Savunma Konseyi toplantısına başkanlık etti (Lübnan Cumhurbaşkanlığı)
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn cuma günü gerçekleşen Yüksek Savunma Konseyi toplantısına başkanlık etti (Lübnan Cumhurbaşkanlığı)
TT

Lübnan açıkladı: Hamas İsrail'e roketli saldırı düzenleyenleri teslim etmeye hazır

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn cuma günü gerçekleşen Yüksek Savunma Konseyi toplantısına başkanlık etti (Lübnan Cumhurbaşkanlığı)
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn cuma günü gerçekleşen Yüksek Savunma Konseyi toplantısına başkanlık etti (Lübnan Cumhurbaşkanlığı)

Lübnan’ın Hamas’a topraklarını ulusal güvenliğini etkileyecek ve egemenliğini ihlal edecek eylemler için kullanmaması yönünde yaptığı resmi uyarı, Lübnan-Filistin ilişkilerinin Kahire Anlaşması'nın iptaline yol açacak yeni bir aşamaya girmek üzere olduğu anlamına geliyor. Kahire Anlaşması 1987 yılında dönemin Cumhurbaşkanı Selim el-Hus hükümeti tarafından iptal edilmiş, ancak Filistin koalisyonu güçlerini kucaklayan eski Suriye rejiminin, dönemin Filistin Devlet Başkanı Yaser Arafat'a karşı savaşındaki baskısıyla yeniden yürürlüğe girmişti.

Lübnan hükümeti ile Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) arasında 1969 yılında Mısır'ın himayesinde imzalanan Kahire Anlaşması, Filistinli grupların her türlü silaha sahip olmasına izin verdiği için Lübnan’ın egemenliğinin ihlali anlamına geliyordu. Bu durum daha sonra 1975 baharında patlak veren iç savaşta Filistinli grupların Hıristiyan gruplara karşı ulusal hareketin yanında yer almasına izin vererek Lübnanlılar arasındaki uçurumu derinleştirdi.

Ancak Suudi Arabistan'ın himayesinde Taif Anlaşması'nın imzalanmasıyla siyasi koşullar değişti. Taif Anlaşması savaşın sona ermesinin bir sonucu olarak silahların meşru otoritenin elinde toplanmasını öngörüyordu. Bunu takiben, 2006 baharında Meclis Başkanı Nebih Berri'nin daveti üzerine düzenlenen ilk Ulusal Diyalog Konferansı'nda siyasi partiler Filistinlilere ait silahların kampların içinde ve dışında toplanması konusunda anlaştılar, ancak Suriye rejimi bu anlaşmanın uygulanmasını engelledi.

Yasadışı silahların toplanması ve bu silahların sadece devletin elinde bulunmasına ilişkin aynı tutum Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) 1701 sayılı kararının tüm hükümleri için de geçerli. Hizbullah'ın Gazze Şeridi’ne verdiği tek taraflı destek ve İsrail’in tepkisini yanlış hesaplaması sonucu ortaya çıkan daha önce eşi ve benzeri görülmemiş yıkımın ardından Lübnan ve İsrail arasında ateşkesin uygulanması için ABD ve Fransa tarafından desteklenen anlaşmaya verilecek bir yanıt olarak da uygulanmalı. Hizbullah'ın, Lübnan ordusunun Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Barış Gücü’nün (UNIFIL) desteğiyle uluslararası sınıra konuşlanmasının önünü açmak için Litani Nehri’nin güneyinden çekilme talebinin yanı sıra İsrail de ele geçirdiği birçok mevkiyi koruyarak bu konuşlanmayı engelledi.

Dolayısıyla Hamas dosyası durup dururken yeniden açılmadı. Aksine, Gazze'nin Lübnan'ın egemenliğini ihlal etmesine verdiği destek, son olarak Litani Nehri’nin kuzeyinden İsrail’in Metulla ve Kiryat Shmona yerleşim birimlerine roketli saldırı düzenlenmesi ve Lübnan ordusu tarafından basılan ve çok sayıda roket ve bunları fırlatmak için kullanılan rampalar bulunan deponun arkasında Hamas'ın olması nedeniyle ortaya çıktı.

Lübnan hükümetinin, Cumhurbaşkanı Joseph Avn'ın başkanlığında, Başbakan Nevvaf Selam'ın da katıldığı Yüksek Savunma Konseyi toplantısının tavsiyesine dayanarak Hamas'a yaptığı uyarı, istisnasız tüm Filistinli gruplar için geçerli bir uyarıydı. Uyarı, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın (Ebu Mazen) 21 Mayıs'ta Beyrut’a yapacağı ve Filistinlilere ait ağır ve daha hafif silahları kamplardan toplamayı amaçlayan ziyaretinin de önünü açıyor. Çünkü artık Hamas’ın Lübnan'ın güneyde istikrarı yeniden tesis etmek için savaşı sona erdirme çabalarıyla çelişen kendi gündemi çerçevesinde Lübnan’ın güneyini roket fırlatmak için kullanmasına artık izin verilmiyor.

Şarku’l Avsat'ın edindiği bilgiye göre Lübnan Devlet Güvenliği Başkan Yardımcısı Tuğgeneral Hasan Şakir, Hamas'ın Lübnan'daki temsilcisi Ahmed Abdulhadi'yi beraberinde Hamas yetkililerinden Eymen Şanaa ile birlikte Devlet Güvenliği Başkanlığı’ndaki ofisinde kabul etti. Tuğgeneral Şakir, Lübnan Askeri İstihbarat Başkanı Tuğgeneral Toni Kahveci’nin de hazır bulunduğu görüşmede, Abdulhadi'den Lübnan hükümeti tarafından Yüksek Savunma Konseyi’nin cuma günü yapılan toplantıdan çıkan tavsiyesi üzerine alınan kararları Hamas yönetimine bildirmesini istedi.

Tuğgeneral Şakir’in Abdulhadi'nin şahsında Hamas yönetimine iletilmesini istediği mesaj, Hamas'ı, Lübnan topraklarından egemenliği ve ulusal güvenliği ihlal eden herhangi bir saldırı gerçekleştirmekten kaçınması, mültecilerin ikamet koşullarına uyması, Lübnan yasalarına saygı göstermesi ve halen saklanmakta olan dört şüpheliyi teslim etmesi konusunda uyarı niteliğindeydi.

Öte yandan Hamas’ın mesaja yanıt verdiğini ve aranan dört kişiyi teslim etmeye hazır olduğunu ifade eden Abdulhadi, Hamas'ın Yüksek Savunma Konseyi'nin tavsiyelerine, hükümetin kararlarına ve ateşkes anlaşmasına atıfta bulunarak yaptığı tüm anlaşmalara uyduğunu ve Lübnan'ın ulusal güvenliğine zarar verecek eylemlerden kaçındığını söyledi.

Lübnan topraklarından gerçekleşen roketli saldırıların Hamas'ın merkezi bir kararı değil, bireysel bir eylemin sonucu olduğunu ve amaçlarının Lübnan'da onurlu bir şekilde yaşamak, geri dönüş hakkına sahip olmak, Lübnan yasalarına uymak ve ülkenin güvenlik ve istikrarını zayıflatacak herhangi bir eylemden kaçınmak olduğunu vurgulayan Abdulhadi, Hamas'ın roketli saldırılardan eyleme karışanların tutuklanmasından sonra haberdar olduğunu belirtti.

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre aranan dört kişi de Filistin uyruklu ve bunlardan bazılarının Sayda yakınlarındaki Ayn el-Helva ve Miye Miye kamplarında saklanıyorlar. Gözaltına alınan ve iki Filistinli, birinin ise annesi Filistinli olan Lübnanlı üç kişiyle ilgili soruşturmalar ise devam ediyor.

Silah toplama kararının alındığını ve bundan geri dönülmeyeceğini vurgulayan kaynaklar, Lübnan güvenlik güçlerinin Filistinlilerin kampların dışına dağılma girişimlerine karşı koyacağını ve roket saklamak için bir sığınağa dönüştürüldüğünden şüphelenilen her yere baskın düzenleyeceğini aktardılar.

Kaynaklar, Filistinli mültecilerin yaşadığı kampların güvenliğinin Lübnan güvenlik güçlerine emanet edileceğini ve özellikle İran liderliğindeki direniş ekseninin gerilemesi ve içe kapanmasıyla birlikte bölgedeki rollerini kaybetmelerinin ardından silahların artık çatışmalarda kullanılmak ve komşu ülkelerin güvenlik ve istikrarına zarar vermekten başka bir işlevi kalmadığını belirttiler.

Hizbullah’ın silahlarının toplanması meselesinin Yüksek Savunma Konseyi toplantısında gündeme gelmediğini, ancak bunun tartışılmadığını düşünenlerin yanıldıklarını belirten kaynaklar, Filistinlilere ait silahların Hizbullah'ın silahlarıyla hiçbir bağlantısı olmadığına dikkati çekerek, Hizbullah’ın Litani Nehri’nin güneyinden çekilmeyi kabul ettiği sürece Cumhurbaşkanı Avn'ın silahların devletle sınırlandırılması konusundaki ısrarına olumlu yaklaşması, ateşkesi ihlal etmemesi, BMGK’nın 1701 sayılı kararının uygulanmasını desteklemesi ve karşılık vermekten kaçınması gerektiğini ifade ettiler. Tüm bunların İsrail'i geri çekilmeye zorlamak için devlet tarafından benimsenen diplomatik seçeneği desteklemek üzere Hizbullah’ın silahlarını müzakere masasına koymayı gerçekten istediğinin bir göstergesi olduğunu vurgulayan kaynaklar, bu yüzden Hizbullah'ın terör kartını ve angajman kurallarını kaybettikten sonra silahlarını elinde tutmaya çalışmasının yersiz olacağını söylediler.