Fas: Umut Kurbanlarının Ölüm Yolu -3-

Libya'dan Cezayir'e Tunus'tan Fas'a göç sorunu nasıl ortaya çıktı? Şarku'l Avsat'tan Afrika’dan Avrupa'ya göç dalgasına ilişkin araştırma dizimizin 3. Bölümü Fas ile devam ediyor.

Fas: Umut Kurbanlarının Ölüm Yolu -3-
TT

Fas: Umut Kurbanlarının Ölüm Yolu -3-

Fas: Umut Kurbanlarının Ölüm Yolu -3-

Fas’ta Krallık donanmasına bağlı sahil güvenlik güçleri neredeyse her gün Nador, el-Huseyma, el-Funeydik ve Tanca şehirlerinin açıklarında çoğunluğunu Sahraaltı Afrika ülkelerinden gelenlerin oluşturduğu kaçak göçmen gruplarını denizde boğulmaktan kurtarıyor.
Buna rağmen basit teknelerle Avrupa’ya geçmeye çalışan yüzlerce umut yolcusu denizde hayatlarını kaybetmekte.
Geçen Eylül ayı boyunca sosyal medyada sıradışı görüntüler kamuoyuna yansıdı. Bizzat göçmenlerin telefonları ile çekilen bu videolar; yasadışı göçün nasıl gerçekleştiğini ve onlarca göçmenin kapasitesini aşacak şekilde küçücük teknelere nasıl doldurulduklarını gösteriyor.
Videolar “ölüm yolculuklarını” bir sır olmaktan çıkararak belgelemiş oldu. İnsanları sanki tehlikelerle dolu bir yolculukta değil de çok eğlenceli bir deniz gezisindeymişler gibi gösteren bu videolar, kamuoyunda soru işaretleri yarattı ve son 10 yıl içerisinde büyük oranda gerilemiş olan “ölüm tekneleri” olaylarını tekrar gündeme getirdi.
Şarku'l Avsat’ın bu konuda hazırladığı röportaj kapsamında başvurduğu Kuzey Afrika İnsan Hakları Gözlemevi Başkanı Muhammed bin İsa şu bilgileri verdi: "Sahraaltı Afrika ülkelerinden gelen ve Fas’a giriş yapabilmek için temel olarak Fas-Cezayir sınırını kullanan göçmenler için Fas, önemli bir geçiş ülkesidir. Fas, göç alanında insani boyuta dayalı bir politika benimsemesinden bu yana göçmen sayısında büyük bir artışa tanıklık etti. Fas bu politika aracılığıyla oturma izni verdiği onbinlerce göçmenin statüsünü belirlemeye çalışmaktadır. Ancak Afrikalı göçmen gruplarının yanı sıra  Ortadoğu ve Asya’dan bazı göçmen gruplarının da Fas’ı tercih etmeye başlaması ülkenin kuzey sınırlarında bir baskı yaratmaktadır”.
Göçmenler Avrupa’ya geçme fırsatını yakalayana kadar Fas'a komşu İspanya egemenliğindeki Sebte ve Melilla şehirlerine yakın Fas sahil kentlerini çevreleyen ormanları sığınak olarak kullanıyor ve burada aylarca insan hakları örgütlerinin trajik ve insanlık dışı olarak nitelediği koşullarda yaşıyorlar. Ayrıca Rabat ve Kazablanka gibi büyük şehirlerde de çok sayıda göçmen yaşıyor.
Sebte yakınlarındaki ormanlarda yaşayan farklı uyruklar arasında %50’lik oranla Senegalliler birinci sırada yer alırken, onları %22 ile Gineliler, %10’la Gambiyalılar ve yine %10’la Maliler ve %5 ile Fildişi Sahili’nden gelenler takip ediyor. Kamerunlular ise %3’lük bir oranla son sırada yer alıyorlar.
Ama bu ölüm yolculuklarına sadece Afrikalı göçmenler katılmıyor. Bilakis bu olgu; Akdeniz’in Avrupa kıyılarına ulaşmak isteyen Faslı gençlerin oluşturduğu kalabalık gruplar arasından çok yaygın. Son zamanlarda hızlı teknelere sahip olan uyuşturucu kaçakçılarının da yüksek meblağlar karşılığında göçmenleri karşı kıyıya nakletmeye başlamalarıyla büyük bir çoğunluğu 13 ila 30 yaşlarında olan ve Fas’ın farklı şehirlerinden gelen gençler arasında  da göç olgusu hızlı bir şekilde yayılıyor.
Göçmenleri iç bölgelere nakletme çabaları
Bu çerçevede Şarku'l Avsat’ın görüştüğü Fas İnsan Hakları Örgütü’nün Nador Sorumlusu Amr El-Naci şu bilgileri verdi:”2018 yılının haziran aylarının sonundan itibaren göçmenlerin nakledilmesi için yapılan çalışmalar; Tanca ve Tetuan şehirleri ile diğer kuzey bölgelerini kapsayacak şekilde genişletildi. Göçmen dernekleri ve gözlemcilere göre nakledilen göçmenlerin sayısı 6500’ü aştı”.
Diğer yandan İnsan Hakları Örgütü; göçmenlerin Avrupa’ya ulaşmalarını engellemek için bilhassa Afrika ülkelerine baskı yapmayı sürdüren ve bunun için gerekli şartları zorlaştıran Avrupa’nın güvenlik politikalarını da eleştirdi. Göçü; uluslararası insan hakları sözleşmeleri tarafından güvence altına alınan yasal bir hak olarak niteleyen İnsan Hakları Örgütü, insanların seyahat etme hakkının suç olarak görülmesinin mümkün olmadığını belirtti.
Geçen Temmuz ayından itibaren Fas makamları; yüzlerce Afrikalı göçmeni ülkenin kıyı bölgelerinden iç ve güney bölgelerine nakletmeye başladı. Güvenlik güçlerinden bir kaynağın verdiği bilgilere göre bu nakil işlemi temel olarak Fas’ta oturma iznine sahip olmayan Afrikalıları hedef aldı. Ama bu uygulamanın; Fas makamları tarafından kendilerine Kazablanka, Rabat ve Agadir şehirlerinde ikamet etmeleri için oturma izni verilen ama Avrupa’ya geçme fırsatını elde etmek için kıyı bölgesindeki şehirlere taşınan Afrikalıları da kapsadığını da sözlerine ekledi. Bu göçmenlerin büyük bir çoğunluğunun karşı kıyıya geçmek için belki de hiç gelmeyecek bir fırsatı beklerken Nador ve Tanca banliyölerinde kötü şartlar içinde yaşadıklarına işaret etti.
Son haftalarda Fas’tan İspanya’ya giden “ölüm tekneleri” vakalarının yeniden gündeme gelmesiyle İspanya makamları; geçmişte İspanya ve Fas arasında imzalanmış olan ve Fas aracılığıyla İspanya’ya ulaştıklarının kanıtlanması halinde yasadışı göçmenlerin iade edilmesiyle ilgili eski anlaşmayı yürürlüğe sokma kararı aldı.
İspanya’nın bu kararının arkasında yatan neden; geçen haziran ayından itibaren İspanya-Fas sınırında eşi benzeri görülmemiş bir şekilde Afrikalı göçmenlerin baskısının artmasıdır. Bu bağlamda; geçen hafta Uluslararası Göç Örgütü tarafından yayınlanan rapor; bu yılın başından itibaren Avrupa’ya deniz yoluyla ulaşan 104 bin göçmenden 51 bininin İspanya kıyılarından Avrupa’ya giriş yaptıkları bilgisini verdi. Bu rakam son 3 yılda İspanya kıyılarına ulaşan toplam göçmen sayısından bile daha yüksektir. Ama bu tehlikelerle dolu yolculuk sırasında onlarca kişi de hayatını kaybetti. Fas’taki Afrikalı İşçiler Sendikası’nın Başkanı Marcel Amieto’ya göre ölüm teknelerinin kurbanlarının sayısında görülen bu büyük artışın nedeni; temel olarak Afrikalı göçmenleri denizin arkasında kendilerini bir cennetin beklediğine inandırmakta başarılı olan ve “hayal satıcıları” olarak adlandırdığı kişilerin propagandası.
Fas Yolculuğunun Rotası ve Maliyeti
İnsan Hakları Örgütü’nün hazırladığı rapora göre göçmenlerin %55’i ülkeye Fas-Cezayir sınırından giriş yapmaktadır. Bu rota çok uzun ve göçmenlerin Fas’a ulaşmaları 1 ay ile 6 ay arasında bir süreye ulaşmaktadır. Örgütün konuştuğu göçmenlerden bazıları; yolculuklarının güvenli olmadığı, birçoklarının çöllerde hayatlarını kaybettiği ya da bölgede faaliyet gösteren çetelerin saldırılarına maruz kaldıkları ve göçmenlerin geçebilmek için  bu çetelere ödeme yapmak zorunda kaldığı yönünde anlatılanları doğruladı.
Buna ek olarak çok düşük ücretler karşılığında uzun saatler çalıştırılarak istismara maruz kaldıklarını da belirttiler. Göçmenlerin %35’i genellikle birkaç gün süren ve 1 haftayı geçmeyen rotayı kullanarak Moritanya-Fas sınırından ülkeye giriş yaparken sadece %10’u hava yolu aracılığıyla Fas’a giriş yapmakta.
Göçmenlerin %50’si ana vatanlarından Fas’a yaptıkları yolculuğun maliyetini 500 ila 1000 avro olarak belirlerken %30’u 500 avrodan az, %20’si ise 1000 avrodan fazla ödediklerini belirttiler.
Bu göçmenlerin yaşam koşulları ile ilgili ise rapor şu bilgilere yer verdi: %65’i işgal altındaki Sebte şehrini çevreleyen ormanlarda bulunan mağaralarda ya da bu ormanlarda kurdukları plastik çadırlarda yaşarken Sahraaltı Afrika ülkelerinden gelen göçmenlerin %25’i çoğunlukla Tanca ve Fnideq şehirlerinde toplu konutlarda, %10’u ise yalnız başlarına kiraladıkları konutlarda yaşamaktadır.
Göçmenlerin %65’i yollarına devam edip Avrupa’ya göç etmek istediklerini, %30’u bir iş sahibi ve daha iyi yaşam koşullarına sahip olmaları halinde kalıcı olarak Fas’ta ikamet etmeye hazır olduklarını belirtti. Göçmenlerin sadece %5’i kendilerine anavatanlarında bir iş kurmalarını sağlayacak mali destek sunulması halinde ülkelerine dönmek istediklerini ifade etti.
Yine aynı rapora göre; göçmenlerin %60’ı mevcut koşullarda Güney İspanya’ya ulaşmak için en iyi yolun “ölüm tekneleri” olduğunu düşünmekte. Çünkü şehrin etrafını saran tel örgüler, günlük kontrol devriyeleri aracılığıyla İspanya-Fas güvenlik güçleri tarafından yoğun bir şekilde kontrol edilmekte. Bu da göçmenlerin kara yoluyla tel örgüleri geçerek İspanya’ya sızmalarının önüne geçmekte. Aynı şekilde göçmenlerin geçmişte büyük gruplar halinde tel örgüleri aşma çabaları hem çoğu zaman başarısızlıkla sonuçlanmış hem de aralarında bazı kişilerin yaralanmasına neden oluyor.
Fas’ın geçici İçişleri Bakanı Nureddin Butayyib son yaptığı açıklamada; Fas’ın geçen eylül ayına kadar 68 bin yasadışı göç girişimini engellemeyi ve bu alanda faaliyet gösteren 122 suç şebekesini çökertmeyi başardığını ifade etti. Buna karşılık Fas İnsan Hakları Örgütü; Sahraaltı Afrika ülkelerinden gelen Afrikalıları hedef alan ve onları ülkenin kuzeyinden güneyine nakletme uygulamalarının sona erdirilmesi, Fas’ın jandarma rolünü oynamaktan vazgeçmesi, göçmenlerin temel haklarına saygılı ve uluslararası insan hakları standartları ile uyumlu bir göçmen yasası belirlenmesi çağrısında bulundu. Ama Fas makamları; bu göçmen grupların nakledilmesinin temel amacının kendilerini insan kaçakçılığı şebekelerinden korumak olduğunu ısrar etmektedir. Yine bu bağlamda; Fas resmi olarak Avrupa’nın göçmenleri karşılamak için barınma merkezleri kurma talebini de kesin bir şekilde reddetti. Fas; bu önerinin sorunu çözmek yerine daha da içinden çıkılmaz bir hal almasına katkı sağlayacağına inanmaktadır. Bunun yerine Rabat, yasadışı göç dalgaları ile mücadele etmek için AB’den ek mali destek istedi.
Göçmenlerin yasadışı ve artan bir şekilde topraklarına akışını azaltmak için Fas, sınırlarda Afrikalı göçmenlere yönelik güvenlik önlemlerini arttırdı. Son olarak geçmişte vize uygulamadığı 3 Afrika ülkesi Kongo, Gine ve Mali vatandaşlarına Fas’a girebilmeleri için vize istemeye başladı. Şarkul Avsat’ın Afrikalı göçmenler arasında görüştüğü kaynaklar; Fas’a gelen Afrikalı göçmenlerin %70’ni karşılayan Uluslararası Beşinci Muhammed Havaalanı’nda bu uygulamanın yürürlüğe girdiğini onaylarken Fas- Moritanya sınırındaki El-Karkat sınır kapısından giriş yapanlardan vize istenmediğini  belirtti.
Şarku'l Avsat’a konuşan Layun şehrinde yaşayan Senegalliler Derneği’nin koordinatörü Ebu Bekir Nedyay şunları anlattı:” Afrikalıların Fas’a göçlerinin kendine has özellikleri bulunmaktadır. Çünkü Fas; Moritanya dışında tüm Batı Afrika ülkeleri vatandaşlarından vize talep etmektedir. Bu ülkelerin vatandaşlarının ülkeye giriş yaparken yasal pasaportlarını göstermeleri yeterlidir. Ama ülke içinde ikamet etme süreleri 3 ay ile sınırlı. Bu nedenle asıl sorun; Fas’a giriş yapan kişinin bir ziyaretçiden bir göçmene dönüştüğü ve pasaportunda belirlenmiş 3 aylık süre sona erse de Fas’ta kalmayı sürdürmeye karar verdiği zaman baş göstermekte. Çünkü o zaman yasal yollarla girdiği bir ülkede yasadışı bir şekilde yaşamaya başlamakta”.
Alman Konrad Adenauer Vakfı’nın Fas’ta göç ile ilgili hazırladığı çalışmaya göre, Fas’taki Afrikalı göçmenlerin büyük bir çoğunluğu yasadışı göçmenlere dönüşmeden önce ülkeye yasal bir şekilde giriş yapmakta. Yine aynı çalışmaya göre; Afrikalı göçmenlerin %12’si Fas’a yasadışı bir şekilde giriş yaparken hava yolunu kullanan %70’i  Kazablanka’daki Uluslararası Beşinci Muhammed havalimanından ülkeye giriş yapmakta. %22’si kara yoluyla özel araçlar ve otobüslerle giriş yaparken %7si yürüyerek giriş yapmakta.
Göçmenlerin %15’i 18 yaşın altında
Kuzey Afrika İnsan Hakları Gözlemevi’nin gerçekleştirdiği araştırma ise şu sonuçlara ulaştı:
Fas’ta bulunan göçmenlerin %15’i 18 yaş altında iken %40’ının yaş ortalaması 18 ila 25, %43’nün yaş ortalaması 26 ila 39 arasında değişmekte. Göçmenler arasında 40 yaş üstü olanların oranı ise sadece %2. Bu veriler; göç macerasına atılanların büyük bir kısmının gençlerden oluştuğunu gösteriyor. Göçmenlerin eğitim düzeyi ve ana vatanlarında yaptıkları meslekler ilgili ise araştırma verileri; %40’nın lise, %28’nin ilkokul, %10’nun üniversite, %7’sinin ortaokul diplomasına sahip olduklarını, eğitimsiz olanların oranının ise %15’e ulaştığını ortaya koyuyor. Aynı şekilde %70’nin bekar, %30’nun ise evli olduklarını öğreniyoruz.
Araştırmaya katılanların %45’i ana vatanlarında ticaretle uğraştıklarını, %20’si işsiz olduklarını, %25’i çiftçi, %10’u hizmet sektöründe çalıştıklarını belirtmiş. Afrikalı göçmenlere göç etme nedenleri sorulduğunda %75’i ülkelerindeki ekonomik nedenleri, %25’i ülkelerindeki güvenlik koşulları ve çatışmaları gerekçe göstermişler.
Pazartesi Mısır...
Libya: Umut Kurbanlarının Ölüm Yolu -1-
Cezayir: Umut Kurbanlarının Ölüm Yolu -2-



Trump ve Ortadoğu: İmkânsız emeklilik

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Trump ve Ortadoğu: İmkânsız emeklilik

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

İbrahim Hamidi

Donald Trump, Ortadoğu'dan emekli olduğunu defalarca duyurdu. Bu bölgedeki savaşların bitmek bilmediğini ve Washington'un yeterince kan ve servet harcadığını söyleyerek, ABD içine çekilmeyi seçti. Ancak Ortadoğu, her zamanki gibi, Beyaz Saray’ın efendisinin ruh hali nasıl olursa olsun kolayca ayrılmasına izin vermiyor. Emeklilik yasak. Kendisine gelmezseniz, bu inatçı bölge size gelecektir.

İşte İkinci Trump, dayattığı Gazze anlaşmasını kutlamak için bugün ABD'nin geçmişine ait olduğunu düşündüğü bir arenaya geri dönüyor. Anlaşmanın, dökülen kanı durdurması ve herkesi tüketen bir savaşı sona erdirmesi, ateşkes ve rehinelerin serbest bırakılmasının ardından Gazze'de daha karmaşık bir aşamaya ve bölgede daha fazla fırsata kapı açması bekleniyor. Siyasi ve insani bir sahnenin birleşimi, Trump'ı defalarca terk etmeye çalıştığı oyunun kalbine geri döndürüyor.

İronik olan şu ki, “Önce ABD” sloganını benimseyen Başkan, bir kez daha kendini uzaktan yönetmeye çalıştığı bölgenin kalbinde buluyor ama kendi tercihiyle değil, bölge gerçekte kendisini ona dayattığı için. Şu anda ikinci yılına giren Gazze'deki son savaş patlak verdiğinde Beyaz Saray'da olmadığı doğru, ancak İsrail'e açık destek, İran'a yönelik azami yaptırımlar ve İbrahim Anlaşmaları'nın İsrail ile kademeli normalleşmenin temeline dönüştürülmesi gibi politikalarının mirası güçlü kalmaya devam etti.

Trump, ikinci döneminin ilk yılında, Binyamin Netanyahu'ya verdiği siyasi ve askeri desteğe geri döndü ve İran nükleer tesislerinin hedef alınmasına katkıda bulundu.

Tüm bunlar, Gazze'nin enkazına dönüşünü yeni bir başlangıç değil, henüz kapanmamış bir yolun uzantısı yapıyor. Bu sahnenin arkasında, Ortadoğu'nun yeni bir haritası şekilleniyor: İsrail ve Suriye arasında güvenlik düzenlemeleri, Körfez'de İran'a karşı yatıştırma eğilimi ve İsrail'in iç dengeleri yeniden sağlama girişimleri.

Direniş ekseninin yenilgileri, özellikle “iki devletli çözüm” ve Filistin'in 150'den fazla ülke tarafından tanınmasıyla kazanılan ivme ile barış sürecine ilerleme şansı veriyor

Bu bağlamda, Gazze anlaşması daha geniş barış yolları açmak için bir fırsat olabilir. Onlarca yıldır bölge, Madrid'den Oslo'ya, Şarm el-Şeyh'ten Camp David'e kadar çok sayıda konferans ve anlaşmaya tanık oldu, ancak barış tamamlanmadı veya ertelendi. Bu sefer farklı olabilir, çünkü güç dengesi gerçekten değişti. İran ve direniş ekseni en zayıf anlarını yaşıyor; Hizbullah çok sayıda baskı altında, Esed rejimi çöktü ve Hamas savaştan bitkin ve bölünmüş bir şekilde çıktı.

İran Hilali’nin yenilgileri, özellikle “iki devletli çözüm” ve Filistin'in 150'den fazla ülke tarafından tanınmasıyla kazanılan ivme ile barış sürecine ilerleme şansı veriyor.

Gazze'de ateşkes ilan etmek, rehine takası ve İsrail'in çekilmesi barışı sağlamak için yeterli değil. Sonraki aşamalar en zorlu aşamalar olmaya devam ediyor: Hamas nasıl silahsızlandırılacak ve hangi silahını teslim edecek? Gazze'yi kim yönetecek? Yönetim ve temsil yeteneğine sahip bir Filistin otoritesi nasıl inşa edilecek?

Bunlar teknik detaylar değil, anlaşmanın gerçek bir barış anlaşması mı yoksa yeni bir ateşkes mi olduğunu, Gazze anlaşmasının Ortadoğu'da bir başka “kaçırılmış fırsat” olup olmadığını ve Trump'ın gezisinin, barış ve yeniden inşa zirvelerinin, inatçı bölgenin tarihini kasıp kavuran diğer girişimler gibi olup olmadığını belirleyecek temel sorular.

Ortadoğu kaybolanları affetmez ve kimsenin emekli olmasına izin vermez. Ortadoğu'nun yaraları derin ve sabırlı bir doktor, sabırlı bir Amerikan başkanı gerektiriyor

Ortadoğu, Washington ile ilişkilerini bazen savaşlarla, bazen de anlaşmalarla yeniden şekillendiriyor, ancak Washington'un ortadan kaybolmasına izin vermiyor. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize göre geri çekilenler tekrar çağrılıyor ve emekliliğini açıklayanlar bir kez daha kendilerini olayların tam kalbinde buluyor.

Trump kaçtığı sahneye geri dönüyor, ancak roller değişti. Bölge artık güç deneme arenası değil, siyaset ve mantığın test edildiği bir laboratuvar. Barış artık ahlaki bir slogan değil, varoluşsal bir zorunluluk; savaşlar herkesi tüketti, ekonomiler istikrar arıyor ve dünyanın her sabah şaşırtan değil, öngörülebilir bir Ortadoğu'ya ihtiyacı var.

Bu nedenle Trump artık bir seyirci olarak dönmüyor, seleflerinin yaptığı gibi barışı sağlamaya çalışan bir sahne yaratıcısı olarak dönüyor. Onu bitiş çizgisine getiren anlaşma, Washington'u tekrar ön plana çıkardı ve adını bölge için yeni bir sürece bağladı. Zaman değişti ve koşullar değişti, ancak Trump bu dönemin sayfalarını kendisi yazmayı, ya da en azından denemeyi seçti. Ortadoğu'nun geleceğini Amerikalı seleflerinden daha derinden şekillendirecek bir zirveye başkanlık etmek istedi.

Ortadoğu, kaybolanları affetmez ve kimsenin emekli olmasına izin vermez. Ortadoğu'nun yaraları derin ve sabırlı bir doktor, sabırlı bir Amerikan başkanı gerektiriyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarfından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


Netanyahu, Şarm eş-Şeyh Barış Zirvesi'ne katılmayı reddetti

Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, 2017 yılındaki Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu oturumları sırasında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yaptığı görüşmede (Reuters)
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, 2017 yılındaki Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu oturumları sırasında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yaptığı görüşmede (Reuters)
TT

Netanyahu, Şarm eş-Şeyh Barış Zirvesi'ne katılmayı reddetti

Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, 2017 yılındaki Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu oturumları sırasında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yaptığı görüşmede (Reuters)
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, 2017 yılındaki Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu oturumları sırasında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yaptığı görüşmede (Reuters)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun ofisi, Netanyahu'nun Şarm eş-Şeyh Barış Zirvesi’ne katılamayacağını duyurdu.

Netanyahu'nun ofisi tarafından bugün yapılan açıklamada, “Başbakan Netanyahu, ABD Başkanı Donald Trump'tan bugün Mısır'da düzenlenen konferansa katılmak üzere davet aldı. Başbakan, Başkan Trump'a daveti için teşekkür etti, ancak bayram nedeniyle zirveye katılamayacağını açıkladı” denildi.

Mısır Cumhurbaşkanlığı yaptığı açıklamada, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun dini bayram nedeniyle Şarm eş-Şeyh'teki barış zirvesine katılmayacağını duyurdu.

Bu arada Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, barış zirvesine katılmak üzere bugün Mısır'ın Şarm eş-Şeyh kentine geldi.

Mısır Cumhurbaşkanlığı bugün erken saatlerde Filistin Devlet Başkanı ve İsrail Başbakanı'nın Şarm eş-Şeyh'teki barış zirvesine katılacağını duyurmuştu.

Mısır Cumhurbaşkanlığı tarafından yapılan açıklamada, “Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirmek için yapılan anlaşmayı pekiştirmek ve bu anlaşmaya bağlılıklarını teyit etmek amacıyla barış zirvesine katılacaklar” denildi.

Mısır Cumhurbaşkanlığı, Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi'nin ABD Başkanı Donald Trump'tan ‘İsrail Başbakanı’yla birlikte İsrail'deyken bir telefon aldığını ve İsrail Başbakanı’nın da Cumhurbaşkanı’yla görüştüğünü’ belirtti.

Cumhurbaşkanlığı, ‘Netanyahu’nun Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın da katılacağı barış zirvesine katılacağı konusunda anlaşmaya varıldığını’ bildirdi.

İki Filistinli kaynak dün Şarku’l Avsat'a, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi'den resmi davet aldıktan sonra bugün Mısır'da düzenlenecek ve ABD Başkanı Donald Trump ile yaklaşık 20 ülkenin liderlerinin katılacağı Şarm eş-Şeyh Barış Zirvesi’ne katılacağını doğruladı.

Filistin Devlet Başkanlığı’na yakın bir kaynak, “Mısır, Abbas'ın Filistin halkının meşru ve tek temsilcisi sıfatıyla zirveye katılmasını çok istedi” dedi.

Mısır Cumhurbaşkanlığı tarafından yapılan açıklamada, “Şarm eş-Şeyh Barış Zirvesi bugün öğleden sonra Şarm eş-Şeyh'te, Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ve ABD'li mevkidaşı Donald Trump'ın eş başkanlığında, Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirmek amacıyla 20'den fazla ülkenin liderlerinin katılımıyla düzenlenecek” denildi.

Cumhurbaşkanlığı daha sonra yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirmek için imzalanan anlaşmayı kutlamak üzere 31 ülke ile uluslararası ve bölgesel kuruluşların Şarm eş-Şeyh Barış Zirvesi’ne katıldığını doğruladı.

Şarm eş-Şeyh, geçen hafta uluslararası arabuluculuk heyetleri ile Hamas ve İsrail heyetleri arasında toplantılara ev sahipliği yaptı. Söz konusu toplantılar, ‘Gazze'de ateşkes anlaşmasının’ açıklanmasıyla sona erdi.


Kral’ın konuşması sonrası Fas’ı ne bekliyor?

Fas Kralı beşinci yasama yılının ilk oturumunun açılışına başkanlık etmeye hazırlanırken, Rabat'taki Fas Meclisi binası önünde kalabalıklar toplandı, 10 Ekim 2025 (AFP)
Fas Kralı beşinci yasama yılının ilk oturumunun açılışına başkanlık etmeye hazırlanırken, Rabat'taki Fas Meclisi binası önünde kalabalıklar toplandı, 10 Ekim 2025 (AFP)
TT

Kral’ın konuşması sonrası Fas’ı ne bekliyor?

Fas Kralı beşinci yasama yılının ilk oturumunun açılışına başkanlık etmeye hazırlanırken, Rabat'taki Fas Meclisi binası önünde kalabalıklar toplandı, 10 Ekim 2025 (AFP)
Fas Kralı beşinci yasama yılının ilk oturumunun açılışına başkanlık etmeye hazırlanırken, Rabat'taki Fas Meclisi binası önünde kalabalıklar toplandı, 10 Ekim 2025 (AFP)

Abdurrahim et-Turani

Kral 6. Muhammed'in beşinci dönem meclis açılışında yaptığı konuşma (10 Ekim 2025 Cuma), Fas'ın son günlerde yaşadığı ‘uzun bekleyişe’ bir son verdi. Bu alışılmadık derecedeki uzun bekleyiş, ‘Z’ kuşağı gençlerin ve toplumun diğer kesimlerinin radikal değişim umutları ile siyasi sürecin gerçekliği arasındaki tabana tabana olan zıtlığı yansıtıyordu.

Konuşma, bekleme dönemini sona erdirirken hükümetin, meclisin ve diğer resmi kurumların kraliyet direktiflerine nasıl tepki vereceklerine dair yeni bir beklenti döneminin başlangıcı oldu.

Tüm sosyal sınıfların, özellikle sağlık, eğitim ve istihdam gibi temel hizmetlerin kötüye gitmesine karşı radikal bir çözüm beklendiği ve bu yüzden beklentilerin eşi benzeri görülmemiş bir seviyeye ulaştığına şüphe yok.

Bu yüzden Z kuşağı, hiç şüphesiz bu konuşmayı en heyecanla bekleyen kesimdi. Z kuşağı siyasi partiler, sendikalar, örgütlü kurumlar ve resmi medya gibi tüm geleneksel kanalları atlayarak taleplerini doğrudan kraliyet makamına iletti.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Kral, hükümete mutlak güveni geri kazandırmasa da ona ölümcül bir darbe de indirmedi. Daha çok, hükümeti sıkı bir nihai denetim altına almayı amaçlıyor gibiydi.

Beklentileri, hükümetin istifası ve yolsuzluk ve kötü yönetimle ilgisi olanların yargılanması gibi radikal taleplerini karşılayacak alışılmadık bir tepki üzerine odaklanmıştı. Bu talepler, geleneksel siyasi bağlamda gerçekleştirilmesi imkânsız olarak nitelendiriliyordu.

frgt
Kraliyet Sarayı tarafından 10 Ekim 2025’te yayınlanan tarihsiz bir fotoğrafta Kral 6. Muhammed’in Rabat'ta Fas Meclisi’nin açılışından önce kalabalığı selamladığı görülüyor (Reuters)

Öte yandan siyasi elitler Kral’ın konuşmasını büyük bir endişeyle bekliyorlardı. Temel soruları iki olasılığa indirgeniyordu. Kral hükümete olan güveni yeniden tesis edecek mi, yoksa siyasi manzarayı yeniden şekillendirecek kararlı bir darbe vuracak mı? Yani başka bir deyişle, halkın öfkesi ve Z kuşağının taleplerine yanıt olarak Başbakan Aziz Ahnuş hükümetini feshedip bakanlarını görevden almak gibi alışılmışın dışında bir karar alarak siyasi bir deprem yaratacak mı?

Bu beklenti, elit kesimin konuşmanın sadece rutin bir olay değil, mevcut hükümetin ve kalan bir yıl boyunca tüm siyasi manzaranın kaderini belirleyebilecek bir dönüm noktası olduğunun farkında olduğunu yansıtıyordu. Koşullu istikrar ya da radikal değişim konusunda net bir sinyal bekliyorlardı.

Ahnuş’un önündeki son şans

Kral 6. Muhammed’in konuşmasının ardından, başkent Rabat'a komşu Salé şehrinden bir ortaokul müfettişi, ‘Kral hükümete mutlak güveni geri kazandırmasa da ona ölümcül bir darbe de indirmedi” yorumunda bulundu. Kral’ın konuşması daha çok, hükümeti sıkı bir nihai denetim altına almak, yani hükümetin yapısını korurken çok katı yürütme ve etik koşullar dayatmayı amaçlıyor gibiydi.

Fas Kadınları Demokratik Derneği'nden genç aktivist Fatimat’uz-Zehra Fetuh, konuşmanın her zamanki gibi parlamentonun anayasal açılışında yapıldığını ve Z kuşağının talep ettiği hükümetin feshedilmesi veya görevden alınması gibi bir karar içermediğini göz ardı etmemek gerektiğini belirtti. Fetuh’a göre hükümetin yasama döneminin sonuna kadar görevde kalması, Eylül 2026'da yapılacak seçimler öncesinde kurumsal istikrar ilkesine hizmet ediyor.

Fas halkının büyük bir bölümü, özellikle ‘Z kuşağı ayaklanmasına’ sempati duyanlar, hükümetin feshedilmesi veya yolsuzluk ve ihmal nedeniyle bazı bakanların görevden alınması gibi acil ve güçlü kararlar alınmasını bekliyordu

Al Majalla’ya konuşan Fetuh, şunları söyledi:

“Kral, sorumluluklarını hafifletmek yerine, bu sorumluluğu onların omuzlarında bıraktı. Konuşma, özellikle sağlık, eğitim ve istihdam sektörlerinde temel projelerin derhal hızlandırılması gerektiği konusunda onlara net bir mesaj verdi."

Fas İşçi Sendikası'na bağlı Liman Sendikası'ndan Abdulkadir Karad ise Al Majalla’ya yaptığı açıklamada, “Konuşmanın gücü, Kral’ın onlara sınırsız yetki vermemiş olması, aksine tartışmaya açık olmayan şartların yer aldığı kesin bir uyarıda bulunmuş olması gerçeğinde yatıyor. Kral, Z kuşağı ayaklanmasını tetikleyen alanlarda, yani sağlık, eğitim ve istihdam alanlarında somut ve hızlı sonuçlar gösterilmesi gerektiğine doğrudan odaklandı. Bu da hükümetin toplumsal öfkenin ateşini söndürmeyi başarması gerektiği, aksi takdirde sonuçlarına katlanmak zorunda kalacağı anlamına geliyor” ifadelerini kullandı.

Kral’ın konuşmasının, Ahnuş hükümeti için son bir şans olarak görülebileceğini belirten Karad, “Sanki bu konuşma, acil sonuçlar ve gerekli dürüstlük şartına bağlı olarak güvenin yenilenmesi gibi” diye ekledi.

Mutlak duyarlılık

Ancak, siyasi elitlerin diğer tepkileri, özellikle hükümetin görevden alınması veya yolsuzluğun kınanması konusunda net ve kararlı kararlar alınmasını bekleyen kesimler arasında, sokaklarda beklenti ile karışık ihtiyatlı bir çekimserlik hali ve hayal kırıklığı şeklindeydi.

Beklendiği gibi, hükümet çoğunluğu ‘koşulsuz yanıtını’ açıklamak ve sağlık, eğitim ve istihdam alanlarında sosyal atölyelerle ilgili kraliyet direktiflerinin uygulanmasının ‘hızlandırılmasına’ yönelik taahhüdünü bir kez daha vurguladı. Bu açıklamaların asıl amacının, yaklaşan seçimler öncesinde zamanla yarışta baskıyı hafifletmek ve verimlilik göstermek olduğu herkes tarafından biliniyor.

Bu arada, parlamentoda temsil edilen çeşitli muhalefet partileri (Sosyalist Birlik Partisi, İlerleme ve Sosyalizm Partisi, Adalet ve Kalkınma Partisi ve Halk Hareketi) Kral’ın hesap verebilirlik ve dürüstlüğü vurgulayan konuşmasına övdüler. Bu talimatların, hükümetin projelerini yerine getirmedeki yetersiz performansına yönelik devam eden eleştirilerinin geçerliliğinin dolaylı bir şekilde kabulü olduğunu iddia ettiler.

Çatışmayı ertelemek mi?

Hükümet veya muhalefetteki elitlerin siyasi hesaplamalarının aksine, krizden en çok etkilenen grupların ilk tepkileri daha ölçülüydü. Fas halkının büyük bir bölümü, özellikle ‘Z kuşağı ayaklanmasına’ sempati duyanlar, hükümetin feshedilmesi veya yolsuzluk ve ihmal nedeniyle bazı bakanların görevden alınması gibi acil ve güçlü kararlar alınmasını bekliyordu.

Z kuşağı hareketi, kısmi çözümleri veya bürokratik vaatleri tolere edemez. Talepleri radikal ve acildir. Agadir'de 8 kadının bir devlet hastanesinde doğum yaparken ölmesi gibi trajik olayların da gösterdiği üzere esasen ‘hayat memat’ meselesidir.

Sokaktaki yorumlar, “sözlerin yeterli olmadığı” ve birkaç ay içinde istihdam yaratılması ve hastanelerde iyileştirmeler yapılması şeklinde somut başarılar görülmesi gerektiği, aksi takdirde konuşmanın herhangi bir değişiklik getirmediğinin kabul edileceği yönündeydi.

Sokaktaki yorumlar çoğu zaman ‘verilen sözlerin yeterli olmadığı’ ve birkaç ay içinde istihdam yaratılması ve hastanelerde iyileştirmeler yapılması şeklinde somut başarılar görülmesi gerektiği, aksi takdirde konuşmanın herhangi bir değişiklik getirmediğinin kabul edileceği yönündeydi.

Bu soğukluk, halkın beklentileri ile siyasi söylemlerin gerçekliği arasındaki büyük uçurumu yansıttı. Gençler ve vatandaşlar protesto için sokaklara döküldükten sonra, halk artık sadece ‘hızlanma’ veya ‘hükümetin vaatlerine’ güvenmeyi değil, reformların ciddiyetinin kanıtı olarak acil siyasi fedakarlıklar bekler oldu. Bu fedakarlıkların başında Milli Bağımsızlar Birliği (RNI) ve Özgünlük ve Modernite Partisi (PAM) liderliğindeki mevcut hükümetin görevden alınması geliyordu.

Tüm geleneksel medyayı atlayarak doğrudan Kral’a seslenen Z kuşağının hükümetin feshedilmesi ve yolsuzluk yapanların yargılanması şeklindeki taleplerine yanıt verilmemesi, hareketlerinin özünün kısmen göz ardı edildiği şeklinde bir algı yarattı. Zira bu durum, Kral’ın, değiştirilmesi talebinde bulundukları düzenin mekanizmalarını koruduğu anlamına geliyor.

ty6
Kazablanka'daki 5. Muhammed Meydanı'nda sağlık ve eğitim alanlarında reform talep eden gençlik protestosu sırasında ellerinde pankartlar tutan protestocular, 6 Ekim 2025 (AFP)

Öte yandan halk, yolsuzluk yapan ve başarısız olan yetkilileri görevlerinde tutarak onlara bir yıl içinde yetkinliklerini kanıtlama fırsatı verdiği için bu konuşmanın çatışmayı ertelediğine inanıyor. Sosyal medya sayfalarında açıkça ifade edilen ‘soğuk’ tepkinin kaynağı da bu ihtiyatlı beklenti.

Kendisini Fas Marksist-Leninist Hareketi’nin (MMLM) devamı olarak gören Fas Demokratik Yol Partisinden A.S. bu ihtiyatlı beklentinin Z kuşağı tarafından geçici ve hesaplı bir duraklama olarak yorumlanabileceğini ve bu duraklamanın muhtemelen yenilenmiş ve şiddetli bir öfke dalgasının habercisi olacağını söyledi.

Eğer önümüzdeki haftalarda sağlık ve eğitim alanlarında doğrudan etki edecek somut sonuçlar görülmezse, böyle bir öfke patlaması yaşanabilir. Çünkü gençler acil eylem taleplerinde referans olarak Kral’ın konuşmasının baskısına güvenecekler. Bu durum, konuşma, hükümeti en üst düzeyde denetime tabi tuttuğu ve çabalarını hızlandırmaya zorladığı için özellikle geçerli. Bu önlem, Z kuşağına hızlı sonuç talep etmek için meşru bir gerekçe sunuyor. Hükümet Kral’ın direktiflerine yanıt veremezse, başarısızlığı iki katına çıkacak ve geriye kalan desteği de kaybedecek.

Z kuşağı hareketi, kısmi çözümleri veya bürokratik vaatleri tolere edemez. Talepleri radikal ve acildir. Agadir'de 8 kadının bir devlet hastanesinde doğum yaparken ölmesi gibi trajik olayların da gösterdiği üzere esasen ‘hayat memat’ meselesidir.

Sağlık ve eğitim alanlarında yapısal reformlar uzun zaman gerektirse de, gençler hızlı ve somut sonuçlar bekliyor. Gelecekte herhangi bir eylemsizlik, doğrudan kraliyet direktifine karşı bir meydan okuma ve yolsuzluğun devamı olarak yorumlanacak. İlaç sıkıntısının giderilmesi, uzak bölgelere sağlık personeli sağlanması veya eğitim tesislerinde hızlı reformların tamamlanması konusunda herhangi bir gecikme, doğruca büyük bir başarısızlık olarak görülecek.

Kral’ın konuşmasının ardından, Fas'taki sosyal durum ve gelecekteki beklentiler tüm olasılıklara açık kalırken, durumun şiddete dönüşebileceğine dair ciddi endişeler var.

Gençlerin protesto gösterileri sırasında gözaltına alınması, Kral’ın konuşması beklenirken alınan şartlı bir karardı. Konuşma sona erdiğine göre artık Z kuşağı gençleri herhangi bir gecikme veya ertelemeyi kabul etmeyecek gibi görünüyor. Kazablanka'dan bir aktivist, gençlerin ‘sadece protestocular olarak değil, hükümetin ihmalkarlığını ve sorumluluktan kaçışını gösteren bir başka kanıt olarak, acil hızlanma ve hesap verebilirliği vurgulayan Kral’ın konuşmasındaki mesajın uygulayıcıları olarak da sokaklara dönmelerini’ beklediğini belirtti.

Bu da gençlerin yeni protesto hareketinin sadece hükümetin başarısızlığına karşı bir protesto değil, aynı zamanda hükümetin kraliyet direktiflerine uymamasına karşı bir protesto olacağı anlamına gelirken protestolara eskisinden daha güçlü bir ivme ve meşruiyet kazandırıyor.

Sosyal medya platformlarında Z kuşağı ayaklanmasının yol açtığı yaygın ve karmaşık tartışmaları görmezden gelmek imkansız. Bu platformlarda harekete destek verenler çoğunlukta. Buna karşın hareketin ve onun arkasındaki kişilerin dürüstlüğünü sorgulayacak kadar ileri giden birkaç şüpheci görüş de ortaya çıktı. Bu görüşler, Fas'ın bu hareket aracılığıyla hedef alınabileceğini öne sürüyor.

Sonuç olarak, Kral’ın konuşmasının ardından Fas'taki sosyal durum ve gelecekteki beklentiler tüm olasılıklara açık kalırken, durumun şiddete dönüşebileceğine dair ciddi endişeler söz konusu. Durum özellikle Faslı gençlerin, kısa sürede somut sonuçlar elde eden diğer ülkelerdeki benzer Z kuşağı hareketlerinin başarılarını yakından takip etmeleri nedeniyle daha da karmaşık hale gelebilir.