Batı Şeria’nın hali: İsrail işgal ediyor, Hamas iktidar için yarışıyor

Batı Şeria'da yönetime bağlı güvenlik personeli ile sivil giyimli Hamas üyesi arasında yaşanan bir arbede (AFP)
Batı Şeria'da yönetime bağlı güvenlik personeli ile sivil giyimli Hamas üyesi arasında yaşanan bir arbede (AFP)
TT

Batı Şeria’nın hali: İsrail işgal ediyor, Hamas iktidar için yarışıyor

Batı Şeria'da yönetime bağlı güvenlik personeli ile sivil giyimli Hamas üyesi arasında yaşanan bir arbede (AFP)
Batı Şeria'da yönetime bağlı güvenlik personeli ile sivil giyimli Hamas üyesi arasında yaşanan bir arbede (AFP)

Batı Şeria, Gazze Şeridi’nden farklıdır. Doğrudan İsrail işgali altında olan ve Filistin yönetimi de dahil olmak üzere yaşamın tüm yönleriyle kontrol altında olduğu Batı Şeria’da çatışmaların önüne geçilemez.
Batı Şeria’da kaos var. Filistinliler ile İsrailliler arasında örgütlenemeyen bir müdahale, Filistin polisi ve güvenlik güçlerine karşılık İsrail askerleri, sokaklarda vatandaşlara karşılık yerleşimciler, ayrı sokaklar ve farklı ortak alanlar... Çoğu zaman, alışveriş merkezlerinde, uzak tesislerde, sanayi bölgelerinde, belirli turistik yerlerde ve gecekondu mahallelerinde istenmeyen bir karmaşa mevcut.
Her cadde, her meydan ve her köşe başında, her gün hatta her an, önceden planlı veya aniden gelişen bir şekilde doğrudan bir gerginlik yaşanabilir. Bu gerginlikler artık hayatın bir parçası haline gelmiş durumda. Ancak buradaki çatışma, Gazze ya da Lübnan'daki çatışmalardan daha zor, daha kötü ve daha karmaşık. Buradaki gerginlik bir güvenlik servisi tarafından tahmin edilemeyen veya hemen ele anlaşılamayan bir durum meydana gelmesine neden olabiliyor. Gelişmiş İsrail güvenlik servisleri, onlarca yıldır ayaklanmaları ve ara ara yapılan saldırıları engellemek için her sokağı, her köşeyi, her taşı, her telefonu ve herkesi yakından izliyor.
Burada İsrail, Filistin yönetimi, Fetih, Hamas, İslami Cihad, halkçılar ve demokratlar gibi her biri bu küçük bölgeyi kontrol etmek isteyen güçlerin katkısıyla durmayan ve bitmek bilmeyen açık bir savaş var.
Filistin-İsrail çatışmasının Batı Şeria'da otorite kurma, müzakerelerde bulunma ve her şeyi kontrol etme teşebbüsleri silahlı saldırıların, baskınlar ve bombalamalar yoluyla farklı bir yöne evirildiği söylenebilir. Ayrıca her ne kadar açıkça belirtilmemiş olsa da bir Filistin-Filistin çatışması da var. Bu çatışma en büyük Filistinli gruplar olan Fetih ve Hamas arasında daha belirgin durumda.
Egemenlik ve nüfuz mücadelesi veren Filistinli grupları şöyle sıralamak mümkün:
En yaygın olan Fetih Hareketi

“Fetih” adı, “Filistin Ulusal Kurtuluş Hareketi'nin” baş harflerini ifade eder. Hareket, 1950'lerin sonlarında sürgünde kuruldu. Ancak kamuoyu tarafından 1965'te tanındı. Fetih’in askeri kanadı “Fırtına” 31 Aralık 1964'te İsrail’e karşı ilk operasyonunu gerçekleştirdi. Operasyon, 1 Ocak 1965'teki bir numaralı askeri bildiride duyuruldu. Ayrıca Fırtına kuvvetlerinin genel komutanlığı tarafından ilk siyasi açıklama da yayınlandı. İsrail'e karşı gerçekleştirdiği askeri operasyonlar “Fetih” hareketinin yıldızının parlamasına neden oldu.
1967’de Yaser Arafat (Ebu Ammar) işgal altındaki Filistin topraklarına girerek Batı Şeria'da Fetih’e bağlı askeri hücreler kurdu. Böylece Arafat efsanesi Filistinliler arasında yayılmaya başladı. Direnişçiler tarafından gerçekleştirilen operasyonlardaki artışın ardından İsrail 21 Mart 1968'de Ürdün’ün Kerame şehrine büyük çaplı bir saldırı başlattı. Kerame Savaşı’nı Ürdün ordusu ile birlikte hareket eden Fetih kazandı. Bu, Arafat ve hareketi için ahlaki bir zaferdi. Fetih, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) yürütme kurulunu ele geçirdi. Arafat, tüm Filistinli grupların bir araya geldiği FKÖ’nün yürütme kurulu başkanlığına getirildi. Fetih 1974'te genişlemeye başladı. 1974 yılında Rabat’ta düzenlenen 7’inci Arap Birliği Zirvesi’nde Filistin halkının tek meşru temsilcisi olarak kabul edildi. Aynı yıl Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu da Fetih’i Filistinlilerin tek meşru temsilcisi olarak tanıdı ve Filistin, BM gözlemci üyeliğine kabul edildi.
Fetih en önemli adımını 1993’te attı. FKÖ'yü kontrol eden hareket, Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nde Filistin yönetimini kurdu. Bu, henüz kurulamayan Filistin Devleti’ne doğru atılmış geçici bir adımdı. Fetih kadrolarının çoğu yönetime katıldı. Fetih lideri, Filistin Yönetimi'nin de başkanı oldu. Böylece yönetimin, hareketin kazanımlarından biri olduğu ortaya çıktı.
Fetih, o tarihten bu yana FKÖ’yü veya yönetimi kaybetmedi. Hamas hareketi ile “meşruiyet” uğruna bir dizi çatışma yaşadı.
İlk rakip Hamas
Kısa adıyla “Hamas” olarak bilinen “İslami Direniş Hareketi”, 1987’deki ilk İntifada’nın ardından kuruldu. Daha sonra kendini “Müslüman Kardeşler’in” Filistin'deki kanadı olarak ilan etti. Ancak geçen yıl Mısır yönetimi ile yakınlaşmak için yeni bir belge yayınlayarak Müslüman Kardeşler’le ilişkisini kestiğini duyurdu. Hareket, 1991 yılının sonunda askeri kanadı “Şehit İzzettin Kassam Tugayları’nın” kurulduğunu duyurdu. Kassam Tugayları’nın faaliyetleri genişlemeye ve artmaya başladı. Hareket 1994'te İsrail'e karşı “tam kapsamlı bir savaş” ilan etti. İki yıl sonra Hamas, Gazze'de suikasta uğrayana kadar İsrail güvenlik servislerini endişelendiren bir kahraman olan Mühendis Yahya Ayyaş tarafından yönetilen birkaç bombardıman gerçekleştirdi.
Hamas, rahmetli Başkan Yaser Arafat'ın öz-yönetim otoritesiyle karşı karşıya geldi. Ancak Hamas, daha kamusal ve sembolikti. 2000 yılında “2’inci İntifada” başladı. Hamas, İsrail’de birkaç büyük operasyon gerçekleştirdikten sonra İsraillilerle çatışmaya girdi. Hamas’ın operasyonları en fazla ölü sayısının yaşandığı operasyonlar olarak kayıtlara geçti. İsrail, bu operasyonlara Hamas’ın kurucusu Şeyh Ahmed Yasin ve İzzettin Kassam Tugayları’nın baş komutanı Salah Şehade dahil olmak üzere Hamas’ın önde gelen isimlerine ve liderlerine yönelik bir dizi suikastla karşılık verdi.
Hamas'ın siyasi ve ideolojik hareketi, “Denizden nehire” (yani tüm Filistin) kurtuluş fikri üzerine inşa edilmişti.
Hamas, 2007’de Gazze Şeridi’ndeki savaşı hızlıca aştıktan sonra burayı kontrolü altına aldı. Fakat gözü tüm Filistin’in meşruiyetinde kaldı.
Rekabetin boyutlarına dair herhangi bir istatistik yok
Batı Şeria’da ya da oldukları her yerde Fetihliler ile Hamaslılar arasında dur durak bilmeyen sonsuz bir rekabet vardı. Fakat Hamas, 2007 yılında Gazze Şeridi’nin kontrolünü ele geçirdiğinde Filistin yönetimi Batı Şeria'da Hamas’a karşı acımasız bir savaş başlattı. Bu, Hamas’ın iktidarı zayıflatmaya yönelik potansiyel riskin oluşmasına karşı “önleyici” bir savaştı. Ancak bununla birlikte Batı Şeria'daki iktidarın zayıflamasının her iki tarafın da ortak endişesi olduğu bir sır değildi.
2007'den bugüne kadar yaşanan olaylar dizisi, Batı Şeria'da İsrail'le bir çatışmanın fitilini ateşlemeye yönelik güçlü bir kararlılık gösteriyor. Filistin yönetiminin hareketin zayıflamasının ardından attığı adımlarla Batı Şeria’daki karmaşa daha da artıyor. Bu amaçla, Filistin yönetimi Hamas'ın silah ve para kanallarını takip ederek, camilerde konuşmalarını engelleyerek, yardım derneklerini yasaklayarak ve hareketin herhangi bir faaliyeti öncesinde izin almasını şart koşarak İsrail tarafından da hedef alınan Hamas’ın yapısını yıktı. Ancak Hamas pes etmedi ve iki paralel çizgide faaliyetlerini sürdürdü. Bu çizgilerden ilki altyapısını Filistin yönetimini tehdit edebilecek şekilde yeniden inşa etmekti. İkincisi ise Filistin meşruiyetinin şemsiyesi olan FKÖ’ye girmekti.
Hamas gerilim dalgasıyla geliyor
İlk çizgi, İsrail ile silahlı bir çatışmaya girmeyen Filistin Yönetimi’nin talebi dışında Batı Şeria'da Hamas’ın bazı operasyonlar gerçekleştirmesiydi. Bu operasyonların en ciddisi 2014 yılında, Hamas’ın el-Halil’de 3 yerleşimciyi öldürmesiyle yaşandı. Bu olay, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas tarafından Batı Şeria'da iktidarı devirmeyi amaçlayan bir güç girişimi olarak görüldü. Bu operasyon öncesinde ve sonrasında Filistin yönetimine karşı Batı Şeria'da çeşitli operasyonlar gerçekleştiren Hamas, sürekli olarak Batı Şeria'da direnişin ve ayaklanmaların başlatılmasını savundu.
Hamas, Batı Şeria'da fitili ateşlemek istediğini inkar etmiyor. Hatta Siyasi Büro Başkanı Haniye iki gün önce, Hamas’ın kuruluşunun 31’inci yıl dönümü münasebetiyle Gazze’de düzenlenen etkinliklerde yaptığı konuşmada işgal altındaki Batı Şeria’nın İsrail ile yaşanan çatışmayı çözmek için en önemli ve en derin arena olduğunu söyledi.
Haniye’nin bu açıklaması Hamas’ın Batı Şeria, Ramallah çevresi ve kuzeyde gerçekleştirdiği bir dizi operasyonun ardından bölgenin yeni bir çatışmanın eşiğine geldiği bir dönemde gerçekleşti. Batı Şeria'da ve hatta Gazze'deki bu türden çatışmalar, Hamas'a Batı Şeria'daki rolünü yeniden kazandırmaya yönelik itici bir güç sağlıyor. Bu da Hamas’ın neden birkaç gün önce el-Halil ve Nablus'da istisna bir adım atarak 31’inci kuruluş yıl dönümü kutlama törenleri düzenlediğini açıklıyor.
Neden Batı Şeria?
Hamas, Gazze’de uzlaşıya varma çabasını sürdürürken Batı Şeria’da ise bunlar yaşanıyor. Bu denklem ise Filistin yönetimini sürekli olarak tedirgin ediyor.
Batı Şeria'daki Filistin Emniyet Teşkilatı Sözcüsü Adnan ed-Damiri konuya ilişkin şunları söyledi:
"Hafızasını kaybetmemiş ve bilincini yitirmemiş olanlar, Hamas’ın 2007 yılında Gazze'de yaptığı darbenin başlangıcını ve darbeye zemin hazırlarken kullanılan yöntemleri hatırlasın. Filistin yönetiminn ve güvenlik güçlerinin nasıl aşıldığını, hangi sloganlar atıldığını hatırlasınlar... Kadınların, çocukların ve camilerin nasıl kullanıldığını... Bu süreçte Hamas'ın müttefiki veya müttefiklerinin kimler olduğunu...”
Bu durum, Hamas’ın Batı Şeria'daki otoriteye zarar vermeye çalıştığı suçlamalarına ayna tutuyor. Hamas'a yönelik bu suçlamalar, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun Hamas'a neden arabulucular aracılığıyla Gazze'deki anlaşmayı koruyamayacakları ve Batı Şeria'da çatışmaların fitilini ateşleyemeyecekleri mesajı gönderdiğini açıklıyor.
İsrail, Hamas'ın kontrolü ele geçirmesi için Batı Şeria'daki güçlerini yeniden yapılandırmaya çalıştığını kabul ediyor. Kulislerde hareketin üye alımları, fon transferi ve kaçakçılığı gibi örgütsel faaliyetlerinden bahsediliyor. Fakat birçoğu Hamas'ın popülaritesini sadece bir iktidar boşluğunun başlangıcı olarak görüyor. Ancak Batı Şeria sokaklarında yürüyen “Kassam Tugayları” üyeleri algısı bir fanteziden ibaret gibi duruyor.



Suriye: Gürültünün ortasında hukuk devleti talepleri

Fotoğraf: SANA
Fotoğraf: SANA
TT

Suriye: Gürültünün ortasında hukuk devleti talepleri

Fotoğraf: SANA
Fotoğraf: SANA

Aliya Mansur

Yeni Suriye ulusal logosunun (görsel kimlik) lansman töreni, Suriye'deki her etkinlik gibi Suriyeliler arasında geniş çaplı bir tartışmanın eşlik ettiği, etkileyici ve güzel bir etkinlikti. Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara'nın katıldığı Halk Sarayı'ndaki görkemli törene, “Suriye Demokratik Güçleri”nin kontrolü altındaki Rakka ve Haseke hariç olmak üzere Suriye'nin çeşitli bölgelerinde aynı anda düzenlenen kutlamalar eşlik etti. Gösteriler ve sloganlar Suriye devriminden sahneleri çağrıştırdı.

Şara'nın tören sırasında yaptığı etkileyici konuşma Suriye'nin birliğinin ve çeşitliliğinin altını çizdi ama daha tören bitmeden önce Suriyeliler arasında şu tartışma başlamıştı; bu ulusal logo gerçekten Suriyeli mi yoksa başka ülkelerden “ilham mı” alındı? Bazıları bunun bir alkollü içecek şirketnin ticari logosu olduğunu söyleyecek kadar şüphelerinde ileri gittiler.

Suriye şahininin “çalıntı” olduğu suçlamaları - ki bu kesinlikle doğru değil - ve bunlara verilen karşılıklar arasında meselenin özü neredeyse kayboldu. Oysa meselenin özü şu: Nasıl bir Suriye istiyoruz? Hukuk devleti olan bir Suriye mi yoksa halkın ruh hallerinin dalgalanmalarına tabi bir Suriye mi?

Konuya ilişkin yorumunda Anayasa Bildirgesi Taslağı Komitesi üyesi Dr. Ahmed el-Karbi, resmi logoların kabulü tartışılırken yasal temellere dayanmanın gerekliliğini vurguladı. Anayasa Bildirgesi'nin 5. maddesinde açıkça “devletin logosu kanunla belirlenir” ifadesinin yer aldığına ve hukuka dayalı bir devletin anayasal çerçevelere uygun olarak onaylanmamış bir logoya indirgenemeyeceğine işaret etti.

Suriye'deki tartışma ve çekişmenin özü bu olmak yerine, bazı Suriyeliler binlerce yıllık Suriye anıtlarına kazınmış olan Suriye şahininin kökeni ve sembolizmiyle ilgili suçlamalarda bulunmakla meşgul oldular.

Esed rejiminin devrilmesinden ve Şara'nın yönetime gelmesinden bu yana, Suriye halkı hükümetin, özellikle de Başkan Şara'nın her eylemini mutlak biçimde destekleyenler ile hükümetin yaptığı her eylemi veya açıklamayı mutlak biçimde reddedenler arasında bölündü. İki grup arasında, bir şeyleri düzeltmek amacıyla eleştirenlerin ve teşvik etmek amacıyla destekleyenlerin sesleri kayboldu.

Esed rejiminin devrilmesinden bu yana 7 ay geçti ve yeni otoritenin en belirgin özelliği Suriyelilerle ilişkilerinde şeffaf olmamak

Şarku'l Avsat'ın Al Majalla'dan aktardığı analize göre Esed rejiminin devrilmesinden bu yana yedi ay geçti ve yeni otoritenin en belirgin özelliği Suriyelilerle ilişkilerinde şeffaf olmamak. Bu da yorumlara kapıyı açıyor ve Suriye halkının doğasını ve doğruluğunu bilinmediği söylentilerin yayılmasına katkıda bulunuyor.

17 Mayıs'ta Suriye Cumhurbaşkanlığı, eski rejim tarafından işlenen ihlallerle ilgili gerçekleri ortaya çıkarmak, sorumlularından hesap sormak, mağdurlara tazminat ödemek ile görevli bir geçiş adaleti komisyonu kurulacağına dair bir kararname yayınladı. Kararname, Abdulbasıt Abdullatif'in komisyon başkanı olarak atanmasını ve duyuru tarihinden itibaren 30 günü geçmeyecek bir süre içinde bir çalışma grubu oluşturma ve iç yönetmelikler hazırlama görevini üstlenmesini öngörüyordu.

Bu kararnamenin yayınlanmasının üzerinden yaklaşık bir buçuk ay geçti, yani komisyonun kurulması için öngörülen 30 günlük süre geçti. Peki bu komisyon hangi aşamada? Cevap yok. Bu sadece şeffaflığın eksik olduğunu değil, aynı zamanda hükümetin kendi yayınladığı kararnamelere ve mevzuata, örneğin Anayasa Bildirgesi'nin 5. maddesine bağlı olmadığının da bir örneği.

İşte meselenin özü de budur: Nasıl bir Suriye istiyoruz?

Hukuk ve kurumlar devleti Suriye'nin sesi, iki grubun kopardığı gürültü arasında neredeyse duyulmuyor. Bir tarafta destekçiler var ve bunların çoğu Suriyelilerin “Aralık 2024 devrimcileri” olarak adlandırdığı, devrimin 14 yılı boyunca önemli bir rol veya sese sahip olmayan, şimdiyse hükümetin sağ tarafında yer alan kişiler. Diğer taraftaki hükümetin muhalifleri arasındaysa, hükümetin her türlü eylemini çarpıtmakla meşgul olan, çoğunluğu eski rejim kalıntısı ve solcu olan sesler bulunuyor. İkisi arasında aklın sesi kayboluyor.

Suriye'nin istikrarı sadece Suriye için değil, bölge için de bir öncelik. İstikrarlı bir Suriye, komşu ülkelerin istikrarının başlangıcıdır ve bir vatandaşlık devleti ve hukukun üstünlüğünün inşası, Suriyelilerin onlarca yıllık geleceğinin temel taşıdır. Sağlam olmayan temeller üzerine inşa edilen her yapı, özellikle Suriye'nin düşmanları hâlâ pusuda beklediğinden, çökme riski altındadır. Hukukun üstünlüğü, adalet, özgürlük, vatandaşlık ve şeffaflık, istediğimiz devleti inşa etmek için önceliklerdir.