BM, uluslararası sistemde çok taraflılık zorluğuyla karşı karşıya

Kofi Annan, 2007 yılında Viyana ziyareti sırasında (AFP)
Kofi Annan, 2007 yılında Viyana ziyareti sırasında (AFP)
TT

BM, uluslararası sistemde çok taraflılık zorluğuyla karşı karşıya

Kofi Annan, 2007 yılında Viyana ziyareti sırasında (AFP)
Kofi Annan, 2007 yılında Viyana ziyareti sırasında (AFP)

2019 yılında uluslararası sistem, Soğuk Savaş’ın 1990’ların başlarında sona ermesinden bu yana benzeri görülmemiş zorluklarla karşı karşıya. Donald Trump’ın ABD Başkanı seçilmesi, dünya genelinde yeni bir lider türü ortaya çıkardı.
Uluslararası sistem dahilindeki ülkeler de tıpkı Trump’ın ‘Önce Amerika’ sloganı gibi bir slogan benimsedi. Gözlemcilerin gözünde bu durum, 2. Dünya Savaşı’nın sona ermesinden bu yana ABD’nin önderlik ettiği çok taraflı diplomasi ilkelerinin de azalması olarak yorumlandı.
Avrupalı diplomatların Şarku’l Avsat’a aktardığına göre, Birleşmiş Milletler’in (BM) 2019 yılında karşı karşıya kalacağı başlıca zorluklar, insan hakları kuruluşuna karşı saldırıların yanı sıra hala çok taraflılık meselesi olmaya devam edecek. Ortaya çıkan çok kutuplu dünyanın tehditler taşıdığını çünkü dünyanın diyalog değil muhalefet dünyası olduğunu söyleyen diplomatlar, ‘Bu tehditlerin üstesinden gelmek ve bu tehditleri azaltmak için en iyi planlar, uluslararası ortaklar teşvik edilerek BM’yi yeniden bir tartışma alanına dönüştürmek’ olduğunu belirtti.
Bu çerçevede Birlemiş Milletler Üniversitesi’nde üst düzey bir profesör, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, “Trump yönetimi, 2019 yılında BM’ye saldırılarını artıracak” ifadelerini kullandı. ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton’ın birden fazla BM kuruluşunu zayıflatmak için daha fazlasını yapmak istediğini söyleyen profesör, “ABD, BM bütçesinde daha büyük kesintiler için daha güçlü şekilde hareket edecek” dedi.
Haley: Çoğulculuk hayır işi değil
Bu iki görüşe aykırı olarak devletler, dünyanın en yüksek karar alma forumu olan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ndeki (BMGK) ortak eylem konusunda bile farklı bir yaklaşım benimsiyor. ‘Çoğulculuk ve BM’nin rolü’ konulu bir oturumda konuşan ABD’nin BM Daimi Temsilcisi Nikki Haley, ABD’nin BM bütçesine yalnızca barışı koruma operasyonları için yıllık 7 milyar dolarlık büyük bir katkı sağlayan tek ülke olduğunu vurguladı. “Çoğulculuğa yaptığımız yatırım karşılığında ulaşmayı umduğumuz meşru beklentilerimiz var. Bu iş bir hayır işi değil” diyen Haley, BMGK’nın Kuzey Kore nükleer programı konusunda dikkate şayan bir birlik sağladığını söyledi. Haley, ayrıca çoğulculuğun özünde veya görünüşünde iyi olmadığını, çünkü ‘barış, güvenlik ve insan hakları hedeflerini desteklemede başarısızlık yaşandığını’ belirtti.
Haley, Trump’ın Kuzey Kore lideri Kim Jong-un ile ateşli söyleminin zirveye yükseldiği aynı portreyi yansıtıyor. ABD Temsilcisi, Pyongyang rejiminin vidalarını sıkmak için başta Çin ve Rusya olmak üzere BMGK üyeleri ile sıkı bir şekilde çalışıyordu. Ancak Trump ve Kim arasındaki dostane görüşmeden sonra işler başka bir yöne çevrildi. Hedefteki somut sonuçlardan sonra Kuzey Kore nükleer tesislerinin sökülmesi alenen görülmedi. Bu nedenle Birleşmiş Milletler Üniversitesi’nde üst düzey profesör, “BMGK’ya yönelik en büyük tehdit, ABD ile Kuzey Kore arasındaki mevcut görüşmelerin çökmesi halinde Kuzey Kore konusunda yeni bir kriz olasılığıdır” dedi. Bu durumda Washington’un daha fazla yaptırımla Pyongyang’ı cezalandırmak isteyeceğini söyleyen profesör, “Çin ve Rusya işbirliği yapmayı reddedecek. Bu da New York’ta büyük bir diplomatik anlaşmazlığa neden olabilir” ifadelerini kullandı.
İpleri kim İran’a bıraktı?
2019 yılı, İran’a yönelik uluslararası yönelimlerde belirleyici bir rol oynayabilir. Eğer ABD Başkanı izin vermeseydi, 2015 yılında Ortadoğu’daki istikrarsızlaştırıcı müdahalesinden ve bölge ülkelerine balistik füze tehdidinden vazgeçmesi için ipleri İran’a bırakan (ABD, İngiltere, Fransa, Rusya, Çin ve Almanya’dan oluşan 5+1 grubunun kurulduğu) Kapsamlı Ortak Eylem Planı (Nükleer Anlaşma) imzalanamazdı. Ancak Trump, daha sonra ABD’nin anlaşmadan tek taraflı olarak ve tereddüt etmeden geri çekilmesine karar verdi. ABD yönetimi hiçbir zaman İran’a ve Irak, Suriye, Yemen ve bölgedeki diğer ülkeler başta olmak üzere Ortadoğu’daki kötü faaliyetlerine karşı kör olmadı. İran rejimine karşı sert yaptırımlar uyguladı. Ancak Avrupa ülkeleri, özellikle de Fransa ve Almanya, İran’ın davranışlarının değişeceğini ummaya hala devam ediyor.
Rusya, veto, Esed, yeniden yapılanma
Kuzey Kore ve İran ile yaşanan krizin bir benzeri olarak Suriye savaşı, özellikle de Devlet Başkanı Beşşar Esed’in Suriye’ye karşı işlediği suçları kınamak için uluslararası uzlaşıyı bozmak üzere Rusya’nın veto hakkını 12 defa kullanması sonrasında çok taraflı uluslararası eylemin karşı karşıya kaldığı büyük zorlukları özetliyor. Bu nedenle Birleşmiş Milletler Üniversitesi profesörü, BM’nin Suriye meselesinde hareket edemediğini belirtti. Rusya’nın ABD, İngiltere ve Fransa’yı Esed’in varlığıyla yeniden yapılanmayı desteklemeye ikna etmeye çalıştığını söyleyen profesör, ama 3 batı ülkesinin konuya dair isteksiz olduğunu vurguladı. Ancak Avrupa’ya yönelik yeni bir mülteci dalgası bu hesapları değiştirebilir.
Aynı şekilde uluslararası toplum, Ukrayna’nın ayrılmaz bir parçası olduğu konusunda ısrar etmesine rağmen Rusya ve Devlet Başkanı Vladimir Putin, Kırım konusundaki kararı durdurmak için herhangi bir pratik adım ortaya koyamadı.
Guterres: İklim en büyük tehdittir
İnsanlığın geleceği ile ilgili başlıklar ve ana konular arasında da farklılıklar var. Bu çerçevede BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, iklim değişikliğine dikkati çekerek, bunun tüm dünya için bugün en büyük tehdit olduğunu belirtti. BM Genel Sekreter Sözcüsü Stephane Dujarric’in Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamaya göre Guterres, iklim değişikliğinin acil olarak ele alınması gereken bir zorluk olduğunu belirtti. Küresel ısınmayla mücadele etmek için şu an yapılandan çok daha hızlı hareket edilmesi gerektiğini vurgulayan Dujarric, BM Genel Kurulu’nun 74. üst düzey oturumuyla gelecek Eylül ayında durumun çözümünün ele alınacağını söyledi. Yetkili ayrıca, “Geleceğimizi tehlikeye atmamak için bu savaşta daha fazla ilerleme gösterebilmeliyiz” dedi.
Aynı şekilde ABD ve Avusturalya, İsrail, Bulgaristan da dahil 30 ülkenin dünyadaki mülteci sayısının 21 milyonun üzerinde rekor bir seviyeye ulaşmasının ardından Fas’ın Marakeş şehrinde imzalanan küresel anlaşmadan uzaklaştı. 2015 yılında Almanya sınırlarını açarak mülteci krizini büyütmekle suçlanan Almanya Başbakanı Angela Merkel de çoğulculuğun, bu dünyayı daha iyi bir yer haline dönüştürmenin tek yolu olduğuna dikkati çekti.
Yemen: Ortadoğu krizini iyileştirme ışığı
İklim meselesi, 2019 yılındaki zorlukların sadece bir yönü... Ancak diğer taraftan Guterres, dünyadaki sorunlara tek taraflı çözüm inancı çerçevesinde Yemen’de, Suriye’de, Kıbrıs’ta veya Batı Sahra’da diplomatik açıdan hala geniş çaplı adımlar atılacağını umduğunu söyledi.
Birleşmiş Milletler Üniversitesi profesörü, konuya ilişkin Stockholm’da yapılan barış görüşmelerinin başarısından sonra Yemen’de bir umut ışığı olduğuna dikkati çekti. BM’nin Yemen’in yeniden imarını denetleme görevini üstendiğini söyleyen profesör, “Bu faaliyet zor ve tehlikelidir. Ancak Ortadoğu’da bölgesel krizi iyileştirme adımını temsil ediyor” dedi.



AB-ABD ilişkileri raporu: Avrupa, Truman Show’a döndü

Trump, AB ülkelerine Ukrayna savaşına finansmanlarını artırma baskısı da yapmıştı (Reuters)
Trump, AB ülkelerine Ukrayna savaşına finansmanlarını artırma baskısı da yapmıştı (Reuters)
TT

AB-ABD ilişkileri raporu: Avrupa, Truman Show’a döndü

Trump, AB ülkelerine Ukrayna savaşına finansmanlarını artırma baskısı da yapmıştı (Reuters)
Trump, AB ülkelerine Ukrayna savaşına finansmanlarını artırma baskısı da yapmıştı (Reuters)

Avrupa Dış İlişkiler Konseyi (EFCR) ve Avrupa Kültür Vakfı'nın ortak raporunda, ABD Başkanı Donald Trump'ın Avrupa'ya karşı "kültür savaşı" yürüttüğü savunuldu.

Bugün yayımlanan raporda, Trump'ın popülist ve radikal sağcılarla ittifaklar kurarak Avrupa Birliği (AB) politikasının "ideolojik ağırlık merkezini değiştirmeyi" hedeflediği yorumu yapılıyor:

Trump ve yandaşları bunu ancak Avrupalılar müsaade ettiği için yapabiliyor. Birincisi, Trumpçılar toplumlardaki kutuplaşmayı ve Avrupa'da yükselen "yeni sağ"ı kullanıyor. İkincisi, Avrupalı liderler arasındaki bölünme ve tereddütlerden yararlanıyorlar.

Trump'ın Avrupalı müttefikleri arasında Macaristan Başbakanı Viktor Orban, Slovakya lideri Robert Fico ve İtalya Başbakanı Giorgia Meloni gibi isimlerin yer aldığı belirtiliyor. Cumhuriyetçi liderin, sağ ittifaklarla gümrük vergisi tehditlerinden ifade özgürlüğü tartışmalarına, güvenlik harcamalarından göç meselesine kadar birçok konuda AB'deki krizleri körüklediği savunuluyor. 

ABD Başkan Yardımcısı JD Vance'in, Avrupa'nın "temel ortak değerlerden uzaklaştığı" yorumunu şubatta yaptığı da hatırlatılıyor. ECFR'den Pawel Zerka, Vance'in açıklamasının kültür savaşının açıkça ilan edildiği an olduğunu söylüyor: 

Trump, Avrupa’ya karşı kültür savaşı yürütüyor.

Zerka, Trump'ın o zamandan bu yana AB liderlerini Ukrayna'nın geleceği hakkındaki görüşmelerden dışladığına, kıtadaki ana akım siyasi partilere saldırdığına ve gümrük vergisi görüşmelerinde Brüksel'i zorladığına dikkat çekiyor. 

Avrupa Komisyonu'na bağlı Avrobarometre (Eurobarometer) kuruluşunun anket verilerine göre vatandaşların AB'ye güveni 2007'den bu yana en yüksek seviyede. Neredeyse tüm AB ülkelerinde, blokun değerlerine bağlılık görüldüğü aktarılıyor. 

Romanya, Polonya ve Çekya hariç tüm ülkelerde çoğunluğun, AB'nin Avrupa vatandaşlarını küresel krizlerden ve güvenlik risklerinden korumakta daha aktif rol üstlenmesi gerektiğini söylediği belirtiliyor. 

Raporda, AB'nin durumu Truman Show'a da benzetiliyor. Jim Carrey'nin canlandırdığı Truman Burbank'in, bir film setinin içinde sıkışıp kaldığı ve başkaları tarafından kurgulanmış bir gerçeklikte yaşadığını anladığı 1998 yapımı filme işaretle şöyle deniyor: 

Avrupa, Truman Show'da sıkışıp kalmış durumda, Trump'ın Amerikası da yönetmen koltuğunda oturuyor.

"Avrupa, Trump'ın Amerikası'yla bir kültür savaşı içindedir" ifadesine yer verilen çalışmada, AB liderlerine "kendi senaryosunu yazan bir Avrupa'yı savunmaları" için harekete geçme çağrısında bulunuluyor. 

Independent Türkçe, Guardian, BBC


Cumhurbaşkanı Erdoğan: Gazze'de son 23 aydır her saat bir çocuk acımasızca hayattan kopartılıyor

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan BM Genel Kurulu'na hitabında Gazze'den fotoğraflar gösterdi (AFP)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan BM Genel Kurulu'na hitabında Gazze'den fotoğraflar gösterdi (AFP)
TT

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Gazze'de son 23 aydır her saat bir çocuk acımasızca hayattan kopartılıyor

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan BM Genel Kurulu'na hitabında Gazze'den fotoğraflar gösterdi (AFP)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan BM Genel Kurulu'na hitabında Gazze'den fotoğraflar gösterdi (AFP)

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurul Salonu'nda BM'nin 80. Genel Kurulu görüşmelerinde katılımcılara hitap etti. ABD Başkanı Donald Trump'ın ardından Birleşmiş BM Genel Kurulu'nda konuşan Erdoğan yaklaşık 40 dakika süren konuşmasının geniş bir bölümünü Gazze'ye ayırdı. Erdoğan, İsrail'in 23 aydır Gazze'de her saat başı bir çocuğu öldürdüğünü söyledi.

Konuşmasının başında, "Filistin'i tanıyan devlet sayısının giderek arttığı bir dönemde Filistin Devlet Başkanı Sayın Mahmud Abbas'ın bugün bizzat aramızda olamayışından duyduğum üzüntüyü ifade etmek istiyorum" diyen Erdoğan, Trump yönetiminin Abbas ve heyetine vize vermeme kararını eleştirdi.

İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırıları için "soykırım" ifadesini kullanan Erdoğan, şöyle konuştu:

Erdoğan, New York'taki BM Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada, İsrail'in 23 aydır Gazze'de her saat başı bir çocuğu öldürdüğünü söyledi.

Tüm ülkeleri Filistin Devleti'ni tanımaya çağıran Erdoğan, “Gazze'de 700 günü aşkın süredir soykırım devam ediyor. Gazze'de ölen sivillerin sayısı 65 bini geçti, enkaz altında kaç kişi olduğu bilinmiyor... (Dünyanın başka yerlerinde) Bir çocuğun eline küçük bir diken batsa anne babaların yüreği yanıyor ama Gazze'de çocuklar anestezi yapılmadan ampute ediliyor. Ölenlerin 20 binden fazlası çocuk. İsrail tarafından, Gazze'de son 23 aydır her saat bir çocuk acımasızca hayattan kopartılıyor.  Bu insanlığın dip noktasıdır.” dedi.

“Gazze halkı açlık silahıyla öldürülüyor” diyen Erdoğan, “Gazze'de devam eden vahşetin hiçbir gerekçesi olamaz. Gazze'de devam eden soykırımla insanlık için en karanlık dönemi yaşıyoruz... Gazze'de her şey hedef alınıyor ve yok ediliyor” şeklinde konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail'in kontrolden çıktığını ve Netanyahu'nun rehineleri umursamadığını belirtti.

Avrupa'nın benimsediği değerlerin Gazze'de devam eden olaylar nedeniyle aşındığını ifade eden  Erdoğan, “Gazze'de soykırım yapanların hesap vermesi gerektiğini” vurguladı.

Suriye konusunda Erdoğan, Suriye'nin maruz kaldığı adaletsizliklerin Esad rejiminin düşüşüyle sona erdiğini değerlendirdi. “Terörizmden arındırılmış, birleşik bir Suriye için” çalışmaların yapılacağını teyit eden Erdoğan, “Suriye'nin istikrarının tüm komşu ülkelerin çıkarına olduğunu” vurguladı.


Büyük Rönesans Barajı'nın açılışı ve Mısır ile Etiyopya arasında karşılıklı çıkar arayışı

Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed, Büyük Etiyopya Rönesans Barajı'nın açılış töreninde konuşma yapıyor, 9 Eylül 2025 (AFP)
Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed, Büyük Etiyopya Rönesans Barajı'nın açılış töreninde konuşma yapıyor, 9 Eylül 2025 (AFP)
TT

Büyük Rönesans Barajı'nın açılışı ve Mısır ile Etiyopya arasında karşılıklı çıkar arayışı

Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed, Büyük Etiyopya Rönesans Barajı'nın açılış töreninde konuşma yapıyor, 9 Eylül 2025 (AFP)
Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed, Büyük Etiyopya Rönesans Barajı'nın açılış töreninde konuşma yapıyor, 9 Eylül 2025 (AFP)

Amr İmam

Etiyopya’nın inşa ettiği Büyük Rönesans Barajı'nın kısa bir süre önce açılışının resmi olarak gerçekleşmesi, son on yılda Nil havzasında su paylaşımı konusunda en önemli anlaşmazlık olan Mısır ve Etiyopya arasındaki anlaşmazlığın sonuna gelineceği konusunda spekülasyonlara yol açtı. İki ülke arasındaki bu anlaşmazlık şimdiye kadar siyasi ve diplomatik alanlarla sınırlı kalırken 2011 yılında barajın inşasına başlanmasından itibaren 14 yıl boyunca, başarısız müzakereler ve bitmek bilmeyen suçlamalarla dolu bir süreç yaşandı.

Mısır, kendisine yılda 55,5 milyar metreküp su garantisi veren 1959 tarihli Nil Su Paylaşımı Anlaşması'na dayanarak halihazırda kronik olarak su kıtlığı çektiğinden, barajı sınırlı su kaynaklarına bir tehdit olarak görüyor.

Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, bu tehdidi, tatlı su ihtiyacının yüzde 90'ından fazlasını Nil Nehri'nden karşılayan, nüfus yoğunluğu yüksek ülkesi için bir beka sorunu olarak gördüğünü defalarca kez ifade etti.

Öte yandan Etiyopya, Nil Nehri'nin ana kolu olan Mavi Nil'in sularını, halkının yaşam koşullarını iyileştirmek için bir kaynak olarak kullanma hakkına sahip olduğunu düşünüyor. Etiyopya halkının yüzde 60'ından fazlası elektriğe erişimi bulunmuyor.

Bugün, baraj gerçeğe dönüştü ve artık bunun geri dönüş yok.

Bu yeni gerçeklik, her iki ülkenin ilişkilerine yeni bir yaklaşım benimsemelerine ilham verebileceği ve milyarlarca dolarlık hidroelektrik barajını bir çatışma kaynağından bir iş birliği kaynağına dönüştürebileceği olasılığını dikkate almayı gerektiriyor. Ancak bunun gerçekleşmesi için Kahire ve Addis Ababa'nın karşılıklı fayda temelinde pragmatik bir yaklaşım benimsemesi gerekiyor.

Bu yaklaşım, sadece Afrika içinde değil, Afrika dışında da su konularında gelecekteki iş birliğinin önünü açabilir.

Bu anlaşmazlık şimdiye kadar siyasi ve diplomatik alanlarla sınırlı kalırken 14 yıl boyunca tekrar tekrar başarısızlıkla sonuçlanan müzakereler ve bitmek bilmeyen suçlamalarla dolu bir süreç yaşandı.

Tarafların karşılıklı faydası

Etiyopya’nın verilerine göre Büyük Rönesans Barajı yıllık 5 bin 150 megavat elektrik üretecek. Etiyopya barajın on iki türbinini de kurup çalıştırmayı başarırsa bu hedefe ulaşılabilir, ancak bu en azından yakın vadede mümkün değil gibi görünüyor.

Bu umut edilen büyük çaplı enerji üretimi, özellikle Etiyopya'nın yağmur mevsimi sırasında Mısır için de yararlı olabilir. Çünkü Mısır'ın fosil yakıtlara bağımlılığını azaltabilir ve yenilenebilir enerji hedeflerini destekleyebilir. Mısır'da doğal gaz üretiminin azalması, genişleyen elektrik santrallerine güç sağlamak ve nüfusa kesintisiz elektrik tedariki sağlamak için alternatif kaynakların çılgınca aranmasına yol açtı.

Bu durum, Kahire'ye milyarlarca dolara mal oluyor. İsrail ile kısa bir süre önce imzaladığı doğalgaz ithalatı anlaşması da bunu kanıtlıyor. Mısır, söz konusu anlaşma uyarınca 2040 yılına kadar İsrail’in Akdeniz kıyısındaki bir sahadan 130 milyar metreküp gaz ithal etmek için 35 milyar dolar ödeyecek.

fvghy
Etiyopya, 2011 yılında Büyük Etiyopya Rönesans Barajı'nın inşaatına başladı. Barajın aşağı havzasında bulunan ve bu durumdan etkilenen ülkeler arasında Mısır ve Sudan bulunuyor. (AFP)

Güç paylaşımı anlaşması, barajın ürettiği elektriği 132 milyonluk nüfusunun yarısından fazlasına dağıtmak için gerekli elektrik altyapısını tamamlamak üzere milyarlarca dolarlık ek finansmana ihtiyaç duyan Etiyopya’ya önemli gelirler sağlayabilir.

Bu anlaşma, özellikle yaz aylarında yükselen sıcaklıklar nedeniyle, çoğu toprakları çöl ile kaplı olan bir ülke üzerinde küresel ısınmanın en sert etkilerinden biri olan Mısır'ın enerji ağının istikrarını sağlamaya da yardımcı olabilir.

İyi niyetin artması

Bu iş birliği doğal olarak her iki tarafın da bazı önlemler almasını gerektiriyor. Etiyopya'dan, Büyük Etiyopya Rönesans Barajı rezervuarındaki su seviyeleri konusunda daha fazla şeffaflık göstermesi isteniyor.

Son 14 yıldır barajın inşaatına ilişkin verileri gizli tutan Etiyopya, barajın rezervuar seviyeleri konusunda daha şeffaf olmalı.

Baraj 145 metreden yüksek ve büyük bir kentin büyüklüğüne eşdeğer bir rezervuara sahip. Şu anda 174 milyar metreküp su depoluyor. Bu miktar, Nil Nehri üzerinde bulunan Mısır ve Sudan'ın yıllık kotalarından yıllar boyunca barajın rezervuarını doldurmak için kesilen miktara eşit.

Ortak sel yönetimi, özellikle Etiyopya barajın koordineli işletilmesini kabul ederse, Mısır'ın su kıtlığı konusundaki endişelerini de hafifletebilir. Addis Ababa, Mısır’ın bu talebini, yıllardır süren anlaşmazlık boyunca inatla görmezden geliyor.

Mısır ve Etiyopya ayrıca su kotaları, kuraklık yönetimi ve enerji paylaşımını ele alan yasal olarak bağlayıcı bir anlaşmaya varmalı. Ancak böyle bir anlaşma, Etiyopya'nın adil su kullanımı taahhüdünde bulunmasını gerektiriyor. Böyle bir taahhüt, muhtemelen Afrika Birliği veya her iki tarafla da yakın ilişkileri olan ülkelerin arabuluculuğunda yüksek düzeyli diplomasinin başlatılmasına da ihtiyaç duyuyor. Taahhüt, 2015 yılında Hartum’da Sudan ile birlikte iki ülke tarafından imzalanan ilkeler bildirgesine dayandırılmalı.

İki ülke arasındaki bu sözleşme, Mısır'ın Nil Nehri üzerindeki tarihi haklarını ele alabilir ve aynı zamanda Etiyopya'nın istediği kalkınmayı sürdürmesine olanak tanıyarak barajı ortak bir kaynak yönetim aracına dönüştürebilir.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre iki ülke arasındaki bu sözleşme, Mısır'ın Nil Nehri üzerindeki tarihi haklarını ele alabilir ve aynı zamanda Etiyopya'nın istediği kalkınmayı sürdürmesine olanak tanıyarak barajı ortak bir kaynak yönetim aracına dönüştürebilir.

İki ülke arasındaki bu iş birliği çerçevesi, bir dizi nedenden ötürü büyük bir başarı şansı da barındırıyor. Hem Mısır hem de Etiyopya, Afrika Birliği (AfB) ve Nil Havzası Girişimi üyesi ülkeler. Bu iki bölgesel örgüt, Afrika kıtası veya Nil Havzası dışındaki güçlerin müdahalesinden uzak, iki ülke arasında diyalog için bir platform sağlayabilir.

Sorunu ele alma konusunda zihniyet değişikliği, her iki ülkeye de birbirlerine olan acil ihtiyaçlarını ortaya çıkarabilir. Mısır'ın acil elektrik ihtiyacı ve Etiyopya'nın acil finansman ihtiyacı, iki ülkeyi birbirine yaklaştırabilir ve engelleri aşmalarına yardımcı olabilir. Ortak altyapı projeleri veya ticaret anlaşmaları da iki ülkenin çıkarlarını birleştirebilir ve onları bugünün düşmanlarından yarının dostlarına dönüştürebilir.

Her iki tarafın da pragmatik bir yaklaşım benimsemesi, Rönesans Barajı'nın tamamlanmasının ardından Mısır ve Etiyopya'nın bölgesel konumunu yeniden belirleyebilir. Ancak bu, özellikle Addis Ababa ve Kahire'nin barajı rekabetin değil ortaklığın sembolü haline getirmeyi başarması durumunda geçerli.

Bazı zorluklar

İki ülke arasındaki güvensizliğin devam etmesi ve bu durumun Büyük Rönesans Barajı'nın iki ülke arasında bir buluşma noktası haline gelmesini büyük ölçüde zorlaştırması nedeniyle, önceki algımız sadece bir hayalden ibaret olabilir. Etiyopya, Mısır'ı Nil sularının paylaşımına ilişkin ‘sömürge dönemi anlaşmasına’ bağlı kalarak kendi gelişimini engellemeye çalıştığıyla suçluyor.

Mısır ise Etiyopya'nın Rönesans Barajı’nı inşa etme nedenlerinin, kalkınma hedeflerinin çok ötesinde olduğuna inanıyor. Etiyopya, Mısır halkını yaşam kaynağı olan Nil sularından mahrum bırakarak, Afrika kıtası dışındaki belirli güçlerin çıkarları için Mısır'ı boyun eğdirme planını etkili bir şekilde uyguluyor.

fgthy
Goba bölgesindeki Büyük Rönesans Barajı'ndan geçen Mavi Nil Nehri’den bir görünüm, Aralık 2019 (AFP)

Kahire’nin bu şekilde düşünmesinin kendi içinde birtakım nedenleri var ve bu abartılı ya da alarm hali bir yaklaşım değil. Gerçek şu ki Etiyopya, halkına elektrik sağlamak, gelir elde etmek ve refahı sağlamak için Büyük Rönesans Barajı büyüklüğünde bir baraja ihtiyaç duymuyor. Etiyopya hükümeti, baraj ile ilgili müzakere turları sırasında barajın inşasının ayrıntıları hakkında bilgi talep eden Mısır'ın bu taleplerini reddetti.

Mısır, ülkenin varlığı Nil Nehri'ne bağlı olduğundan ve geleceği de nehrin akışının devamına bağlı olduğundan, su konusuna olağanüstü önem veriyor. Mısır'ın nehirden aldığı su miktarı, nüfusu artmaya devam etmesine ve su kıtlığı sorunu daha da kötüleşmesine rağmen, on yıllardır sabit kalmıştır. Ayrıca Mısır, iklim değişikliğinden en çok etkilenen ülkelerden biri. Ayrıca, beton yapı Mısır'ın ana tatlı su kaynağının akışını engelleyebileceği gerekçesiyle Kahire’nin barajın yönetimine katılma yönündeki taleplerini de reddetti. Kahire ayrıca, son yıllarda barajın inşası, doldurulması ve işletilmesi konusunda yapılan bitmek bilmeyen müzakereler sırasında Etiyopya'yı ‘kötü niyetli olmakla’ suçladı.

Mısır, ülkenin bekası Nil Nehri'ne ve geleceği de nehrin akışının devamlılığına bağlı olduğundan, su konusuna olağanüstü önem veriyor. Mısır'ın nehirden aldığı su miktarı, nüfusu artmaya devam etmesine ve su kıtlığı sorunu daha da kötüleşmesine rağmen, on yıllardır sabit kaldı. Ayrıca Mısır, iklim değişikliğinden en çok etkilenen ülkelerden biri.

Mısır ve Sudan'ın 3 Eylül'de yayınladıkları ortak bildiride, Büyük Rönesans Barajı'nı ‘tek taraflı bir proje’ olarak nitelemeleri, iki ülkenin Etiyopya barajı hakkındaki şüphelerini ve Addis Ababa'nın niyetlerine olan güvensizliklerini açıkça göstermiş olabilir.

Etiyopya, Büyük Etiyopya Rönesans Barajı'nın gelecekte Nil Nehri üzerinde inşa etmeyi planladığı bir dizi barajdan sadece biri olduğunu açıklayarak bu endişeleri daha da artırdı.

İki ülkenin aralarında uzun süredir devam eden güvensizliği ortadan kaldırmak için, rekabetçi olmayan ve iş birliğine dayalı su politikaları yerine ekonomik karşılıklı bağımlılık ve bölgesel istikrara öncelik vermeleri gerekiyor.

Stratejik uyum, özellikle ülkeler bu rekabetleri aşabilirlerse, tarihsel rekabetlerin ötesine geçme potansiyeline sahip. Bu konuda başarılı olmaları, bağlayıcı bir anlaşmaya varma, karşılıklı ekonomik faydalar sağlayan bir gelecek öngörme ve sürdürülebilir diplomatik liderlik sergileme becerilerine bağlı.

Ancak, bu başarıya ulaşmak ve istenen dönüşümü gerçekleştirmek için her iki ülkenin de cesur adımlar atması ve kararlar alması gerekiyor.