Tunus'ta ipler kimin elinde?

Hükümetin kalkınma ve istihdam sağlamadaki tekrarlı başarısızlıkları, çoğu sektörde protestoların dozunu artırdı (AFP)
Hükümetin kalkınma ve istihdam sağlamadaki tekrarlı başarısızlıkları, çoğu sektörde protestoların dozunu artırdı (AFP)
TT

Tunus'ta ipler kimin elinde?

Hükümetin kalkınma ve istihdam sağlamadaki tekrarlı başarısızlıkları, çoğu sektörde protestoların dozunu artırdı (AFP)
Hükümetin kalkınma ve istihdam sağlamadaki tekrarlı başarısızlıkları, çoğu sektörde protestoların dozunu artırdı (AFP)

Tunus Başbakanı Yusuf Şahid’in yatırımcı ve vatandaşlara ekonomik ve güvenliğe ilişkin güvence içeren ifadelerine rağmen, toplumsal ve siyasi göstergeler, bir yandan cumhurbaşkanı ve başbakanı bir yandan 2014 sonundaki seçimlerden bu yana Nida Partisi ve Nahda Hareketi liderleri, diğer yandan da sendikalar ve koalisyon hükümeti arasındaki medya savaşının başlamasıyla hala yüksek.
Yeni yıl arifesinde cumhurbaşkanı, başbakan, parti ve sendika liderleri ülkenin siyasi, güvenlik ve ekonomik geleceğini başkanlık kuruluşlarının sorumluluğuna bırakmayı hedefleyen yeni bir siyasi girişim başlattı. Ulusal ve bölgesel karar alma çevrelerindeki en büyük sorular ise; “8 yıl süren istikrarsızlık ve siyasi bölünmeden sonra Tunus’u kim yönetecek? Yürütme başkanları ve iki büyük lider arasındaki sürtüşmeyi onarmada başbakan, meclis başkanı, iktidar parti ve sendika liderlerinin varlığındaki yeni Kartaca Sarayı diyalogları başarıya ulaşabilecek mi? Yoksa “Tunus İstisnası” ve “tek Arap demokratik uzlaşma modeli” siyasi farklılıklar ve artan toplumsal huzursuzluk nedeniyle sona mı erecek?” çerçevesinde gelişti.
Birkaç hafta önce Cumhurbaşkanı ve Nida Tunus Partisi lideri el-Baci Kaid el-Sibsi, Başbakan Yusuf Şahid ve Nahda Hareketi lideri Raşid el-Gannuşi üst düzey siyasi yetkililer, Arap ve Batı ülkelerinden bazı yetkililerle Tunus’un içinde ve dışında ‘ülke tarihinin en tehlikeli siyasi krizini kontrol altına almak, normal koşullarda bu yıl başkanlık ve parlamento seçimlerinin düzenlenmesine olanak tanıyan yeni bir fikir birliğine varmak, ülkedeki siyasi partiler arasındaki anlaşmazlıkları ortadan kaldırmak amacıyla’ maraton görüşmeleri yaptı.
Ancak Nida Tunus Partisi’nin eski genel koordinatörü ve Sibsi destekçisi Rıza Belhac, ‘Başbakan Yusuf Şahid’in görevinin uzatılması veya parlamentoda güvenini yeniden sağlaması hususunda’ cumhurbaşkanı ve yandaşları ile Nahda hareketi lideri Gannuşi ve mevcut hükümetteki yandaşları arasındaki anlaşmazlığın çok büyük olduğunu vurguladı.
Bu çerçevede onursal Başkanı Tunus Cumhurbaşkanı’nın olduğu Nida Tunus Partisi’nin stratejik ve liderlik çalışmaları danışmanı Naci Colul, Cumhurbaşkanının ve Nisa Partisi’nin bir yakın ortağının, Yusuf Şahid ile ilişkileri koparmadan önce Nahda Hareketi liderliği ve hükümetteki destekçileri ile diyalog kanalları açmayı reddettiğini belirtti.
İstikrar Talepleri
Öte yandan Yusuf Şahid’i ve iki ay önce şekillendirdiği yeni koalisyon hükümetini destekleyen birçok tavır da mevcut. Bu duruma Kemal Mercan gibi sosyalist sol, liberal laik parti üyeleri de dahil. Aynı şekilde yeni koalisyon hükümetinde üç pozisyona sahip, solcu Tunus Projesi Hareketi Başkanı Muhsin Merzuk gibi Yusuf Şahid’in eski rakiplerinden bazıları da konu hakkında değerlendirmede bulundu. Bu çerçevede Merzuk, Şahid’in mevcut hükümette görevini sonlandırma karşılığında istikrar sağlanacağını belirtti. Aynı şekilde solcu el-Masar Partisi lideri Samir el-Tayyib de ülkeyi Ocak 2011 devriminden bu yana ortaya çıkan hükümet istikrarsızlığına itme tehlikeleri konusunda uyarıda bulundu.
Nahda Hareketi Şura Konseyi Başkanı Bakan Abdul Kerim el-Haruni, partisinin kurumlarının ülkedeki siyasi istikrarı destekleyen Yusuf Şahid ile dayanışma içerisinde olduğunu belirtti. El-Haruni, normal şartlarda mevcut yılın sonbahar döneminde yapılması kararlaştırılan başkanlık ve parlamento seçimlerinin uygulanabilirliği üzerine de bahis oynadı.
Eski Dışişleri Bakanı Refik Abdusselam da Şahid hükümetine desteğini yineledi. Ülkenin ihtiyaç duyduğu politik istikrarı destekleme çağrısı yapan Abdusselam, çalışma ortamını ve yaşam koşullarını iyileştirmek amacıyla iş adamları ve vatandaşlara da çağrı yaptı.
Koşulsuz Destek
Ancak Cumhurbaşkanı el-Baci Kaid el-Sibsi'ye yakın bazı tarafların uyguladığı baskı, bu sonbaharda yapılması kararlaştırılan seçimlerde Yusuf Şahid’in uzaklaştırılıp şansının azaltılmasını hedefliyor. Zira bu baskı aynı zamanda, siyasi ve partizan projeyi destekleyen politikacıların ve medya organlarının pozisyonlarında da bir değişikliğe neden oldu.
2018 yılının son haftasındaki sürprizlerden biri, Tunus cumhurbaşkanının ‘başbakan ve koalisyon hükümetindeki ortaklarını aleni bir şekilde ülkenin tanık olduğu grev, toplumsal ve ekonomik anlaşmazlıkların sorumlusu olmakla suçladığı’ siyasi bir toplantı düzenlemesi oldu. Toplantı, Şahid’in hedeflediği bir medya savaşıyla eş zamanlı olarak gerçekleşti. Yusuf Şahid, bir televizyon kanalına yaptığı açıklamada cumhurbaşkanının iddialarına yanıt vererek, iktidar partinin ve ülkenin içerisinden geçtiği siyasi krizin sorumluluğunun “yolsuzluk sembolleri” olduğuna dikkati çekti. Medya savaşı ayrıca, Şahid yanlısı bir partiyi, siyasi ve seçim projesi ortaya koymaya hazırlanan Nida Partisi’nden ayrılmış bazı eski bakan ve milletvekillerini de hedef aldı. Söz konusu savaş, Nahda Hareketi’ni, eski Adalet Bakanı Nureddin el-Buhayri'nin önderlik ettiği parlamento bloğunu ve eski Başbakan Ali el-Ureyd'ide kapsıyordu.
Aynı şekilde Cumhurbaşkanı, başbakan ve yandaşlarını “Nahda Hareketi’ne bağımlılıkla” suçlarken onları “Nahdavi” olarak nitelendirdi.
Ancak cumhurbaşkanlığı ve hükümet kuruluşlarındaki birçok taraf, aynı şekilde Nahda ve Nida liderlikleri hala ayrılık ve çatışma seçeneklerini uzak tutmaya çalışıyor. Bu bağlamda bazı kesimler, Nahda Hareketi lideri Raşid el-Gannuşi, iş adamları Nureddin el-Tabubi ve Samir Macul’un da varlığında başbakan ve meclis başkanı ile Kartaca Sarayı’nda bir araya geldi. Durum, tüm siyasi partileri içeren bir uzlaşma çizgisi bulma çabası olarak değerlendirildi. Ancak Nida Partisi’nin eski genel koordinatörü Rıda Belhac, toplantıyı Kartaca Sarayı’ndaki bazı karar vericilerin Yusuf Şahid’i uzaklaştırma ve cumhurbaşkanı ile başbakan arasındaki kopukluğu onarma seçeneğine tutunma çabası olarak yorumladı. Aynı zamanda Şahid de bir televizyon kanalına yaptığı açıklamada, yaklaşan başkanlık ve parlamento seçimleri de dahil olmak üzere bu yıl daha büyük bir rol oynamak istediğini söyledi.
Başbakan, Cumhurbaşkanı el-Sibsi'nin oğlu Hafız Kaid el-Sibsi'ye yönelik sert eleştirilerine rağmen, babası Kaid el-Sibsi ile ipleri koparmadı. Aralarındaki ilişkinin “değiştiğini ama bitmediğini” söyleyen Yusuf Şahid, yürütme organı başkanının yetkilerini tanımlayan anayasaya saygı gösterdiğini belirtti.
Ancak Cumhurbaşkanının siyasi danışmanı Nureddin bin Netişe, resmi sözcüsü Saida Kuraş ve medya yetkilisi Firas Kafraş, Şahid’in ve yandaşlarının ifadelerine karşı çıktı. Anayasanın, 2014 seçimlerini kazanan parti olarak başbakanlık pozisyonuna aday olan Nida Partisi liderliğine bağlı olması gerektiğini vurguladı.
Farklı Pozisyonlar
Söz konusu anlaşmazlıklar ortasında 3 ay içerisinde partinin seçim kurulunun düzenlenmesi için hazırlıklar sürerken Cumhurbaşkanı Kaid el-Sibsi'nin tavrı ‘Başbakan Yusuf Şahid’deki siyasi kararsızlık, Nida Partisi’nden ayrılanlar ve Nahda Hareketi’ndeki müttefikleri, diyalog, iç ve dış arabuluculuğu kabul etme ilkesi’ arasında değişiklik gösteriyor.
Çeşitli kaynaklar, Savunma Bakanı Kerim el-Zubeydi'nin farklı taraflar arasında uzlaşı sağlamak üzere sessiz çabalar sarf ettiğini belirtti.
Aynı şekilde Cumhurbaşkanı, Yusuf Şahid liderliğinde siyasi bir parti kurmayı planlayan hükümet ve muhalif liderleri ile bir araya geldi.
Nahda Hareketi liderliği ile olan ilişkisinde olumsuz gelişmelere değinen Cumhurbaşkanı Sibsi’nin bazı ifadeleri, “dost” olarak tanımladığı Gannuşi ile mevcut hat karşısında da açık bir kapı bıraktı. Cumhurbaşkanı,  Gannuşi’nin Yusuf Şahid yandaşlığı sebebiyle belirgin siyasi anlaşmazlıklarına rağmen onları birbirlerine bağlayan “ipi” koruyacağını söylemişti. Kaid el-Sibsi, hükümet ve parlamento çalışmalarını felç etmek veya anayasa çalışmalarını aksatmak için anayasal yetkilerini kullandığı hipotezlerini ise reddetti.
Ancak anayasal metinlerin içeriğinden bağımsız olarak Tunus’taki durum, ‘en önemli siyasi mutfağın hala Kartaca’da bulunan Cumhurbaşkanlığı sarayında olduğunu’ ve ‘askeri ve güvenlik kurumları, parlamento başkanlığı ve iktidar partisinin liderliği yönünde Tunus’un dış ilişkilerini kontrol ettiğini’ doğruluyor.
Cumhurbaşkanının üst düzey danışmanı ve ofis direktörü Selim el-Azabi'nin Nida Partisi’nden ayrılıp Yusuf Şahid’in ekibinde katılmasına rağmen, Cumhurbaşkanının stratejik ve liderlik çalışmaları danışmanı Naci Colul, siyasi liderlikler ve Tunus sendikaları arasındaki uzlaşının “Sendikalar Genel Birliği ile daha fazla  krize neden olan mevcut hükümetin liberal politikaları tarafından değil, Cumhurbaşkanı tarafından desteklenmesiyle ve Nida Partisi’nin merkezi politik ve toplumsal programlarına saygı gösterilmesiyle” mümkün olacağını vurguladı.
Geçtiğimiz kasım ayının başlarında özellikle Nida ve Nahda liderlikleriyle iyi ilişkiler kurması dolayısıyla Sibsi tarafından yeni ofis müdürü olarak atanan bakan ve iş kadını Selma el-Lumi de dahil Kartaca Sarayı’ndaki bazı isimler, daha büyük bir ulusal politik rol oynamaya aday gösterildi. Nida Partisi liderliğinde bazı kesimler ise üyeliğini dondurma kararına karşı çıkılan üyelerden biri olarak ve Şahid ile yeni bir sayfa açma hazırlığı yapan el-Lumi'nin partiye liderlik etme ve gelecek başkanlık seçimleri adayları arasında olma olasılığını uzak görmüyor.
Bu bağlamda Tunus'ta çok sayıda politikacı tarafından ortaya atılan soru şu; Mevcut siyasi çıkmazdan, Kartaca’daki cumhurbaşkanlığı sarayında, Kasbah’da, Nida ve Nahda liderliklerinde karar alıcılar arasındaki çekişmelerden nasıl kurtulabiliriz? Tunus, başkanlık ve parlamento seçimleri bitene kadar güçlü ve birleşik bir merkezi otorite olmadan ayakta kalabilecek mi?
 
Koalisyon yetkilileri, muhalefet ve sendikalar arasındaki karşılıklı suçlamalara rağmen, birçok kesimin ifadeleri, iki iktidar parti olan Nida ve Nahda içerisinde dünkü yoldaşlar arasında yeni bir uzlaşı köprüsü kurma arzularını ortaya koyuyor.
Şahid hükümetinin istikrarını destekleyen Nahda liderliğinin yayınladığı yeni bir bildiriye rağmen, eski Dışişleri Bakanı Refik Abdusselam da dahil olmak üzere bir dizi lider, kağıtları yeniden düzenlemek için kapıyı açan Kartaca Sarayı’na yeni siyasi mesajlar gönderdi. Bu çerçevede Şahid’in ve yandaşlarının yeni bir parti kurma olasılığını siyasi istikrarı desteklemek amacıyla memnuniyetle karşıladıklarını belirttiler. Ancak bu işbirliği, diğer siyasi partilerin hesapları pahasına stratejik bir ortaklık ve cumhurbaşkanı ile diyalog anlamına gelmiyor.
Gözlemciler ise söz konusu ifadeleri, mevcut hükümetin ve başkanın geleceği de dahil olmak üzere tüm güçlü dosyaları yeniden müzakere etme arzularını yansıtan bir bildiri olarak nitelendirdi.
Öte yandan Nahda Hareketi Şura Konseyi Başkanı Bakan Abdul Kerim el-Haruni, genişleyen konsey toplantısında hükümetin istikrarını destekleme kararı alındığını belirtti. Şahid’in gelecek seçim yarışında idari kurumları istemediğini söyleyen el-Haruni, bu durumun Nahda’nın Şahid ile kurduğu ilişkide başa dönüldüğünü, yani başkanlık seçimlerine aday olmaya veya parlamento seçimlerinde bir partiyi yönetmeye karar vermesi halinde başbakanlıktan çekilmesinin talep edileceğini belirtti.
Diğer taraftan Gannuşi ve Nahda’daki diğer liderlerin siyasi danışmanı eski Bakan Lutfi Zeytun’un, geçtiğimiz yaz ayının başlarından bu yana cumhurbaşkanlığı ve Nida Partisi liderliği konusunda olası bir kırılmaya karşı direniş gösterdiği belirtildi. Aynı şekilde Naci Colul, ülkenin tanık olduğu siyasi krizin çözümünün “tüm siyasi partilerden bağımsız isimleri içeren teknokratlar hükümetinin kurulmasıyla” sağlanacağını belirtti.
Ancak Colul, bazı sendika yetkilileri, Nida ve muhalif parti liderleri, mevcut başbakanın ve siyasi bakanların görevden alınmasını talep ederek, Mehdi Cuma’nın üstlendiği 2014 yılında olduğu gibi, siyasi ve seçim projelerine tam olarak adanma çağrısı yaptı.
Ancak sol görüşlü Tunus Projesi Partisi lideri Muhsin Merzuk, Nida Partisi’nden ayrılan bazı isimler ve İslamcı yandaşları, bu talebi reddederek, anayasanın ‘seçimlere katılma kararı almaları halinde başbakan ve bakanların istifa etme zorunluluğu’ getirmediğini savundu.
Kulislerde şu anda ülkenin en önemli siyasi partileri arasındaki Nahda Hareketi’ne karşı açık bir ittifak oluşturulması, İslamcıların yaklaşmakta olan seçimlerde şanslarını azaltmak amacıyla Sibsi, Şahid ve müttefiklerinin birleştirilmesi de dahil, gelecek aşamada ülkenin yönetimi üzerine yazılan senaryolar dağıtılıyor. Bu senaryoların sahipleri, siyasi İslam ve dini referanslarla, muhafazakar akım hareketliliği olarak tanımladıkları farklı dosyalarla seçim projelerinde Nahda’ya karşı oynayan “modernist ve laik” cepheleri canlandırmaya çalışıyor.
Aynı şekilde Nida Partisi kadroları ve yeni bir liderliğin seçilmesi arasındaki birlik konferansı hususunda da bahse giriyorlar.
Bu seçeneğin başarısızlığına dair oluşturulan tabloda, ikinci bir senaryo yani, Şahid’in yandaşlarının Sibsi liderliğindeki partinin kadrolarının çoğunluğunu miras alarak yeni bir parti kurma senaryosu da bulunuyor.
Ancak tüm politikacıların hesapları, genel bir şekilde Libya, Cezayir ve bölgedeki gelişmelere bağlı olarak toplumsal patlamalar ve güvenlik bozulmaları da dahil yeni unsurların ortaya çıkmasıyla çökebilir.



Trump ve Ortadoğu: İmkânsız emeklilik

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Trump ve Ortadoğu: İmkânsız emeklilik

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

İbrahim Hamidi

Donald Trump, Ortadoğu'dan emekli olduğunu defalarca duyurdu. Bu bölgedeki savaşların bitmek bilmediğini ve Washington'un yeterince kan ve servet harcadığını söyleyerek, ABD içine çekilmeyi seçti. Ancak Ortadoğu, her zamanki gibi, Beyaz Saray’ın efendisinin ruh hali nasıl olursa olsun kolayca ayrılmasına izin vermiyor. Emeklilik yasak. Kendisine gelmezseniz, bu inatçı bölge size gelecektir.

İşte İkinci Trump, dayattığı Gazze anlaşmasını kutlamak için bugün ABD'nin geçmişine ait olduğunu düşündüğü bir arenaya geri dönüyor. Anlaşmanın, dökülen kanı durdurması ve herkesi tüketen bir savaşı sona erdirmesi, ateşkes ve rehinelerin serbest bırakılmasının ardından Gazze'de daha karmaşık bir aşamaya ve bölgede daha fazla fırsata kapı açması bekleniyor. Siyasi ve insani bir sahnenin birleşimi, Trump'ı defalarca terk etmeye çalıştığı oyunun kalbine geri döndürüyor.

İronik olan şu ki, “Önce ABD” sloganını benimseyen Başkan, bir kez daha kendini uzaktan yönetmeye çalıştığı bölgenin kalbinde buluyor ama kendi tercihiyle değil, bölge gerçekte kendisini ona dayattığı için. Şu anda ikinci yılına giren Gazze'deki son savaş patlak verdiğinde Beyaz Saray'da olmadığı doğru, ancak İsrail'e açık destek, İran'a yönelik azami yaptırımlar ve İbrahim Anlaşmaları'nın İsrail ile kademeli normalleşmenin temeline dönüştürülmesi gibi politikalarının mirası güçlü kalmaya devam etti.

Trump, ikinci döneminin ilk yılında, Binyamin Netanyahu'ya verdiği siyasi ve askeri desteğe geri döndü ve İran nükleer tesislerinin hedef alınmasına katkıda bulundu.

Tüm bunlar, Gazze'nin enkazına dönüşünü yeni bir başlangıç değil, henüz kapanmamış bir yolun uzantısı yapıyor. Bu sahnenin arkasında, Ortadoğu'nun yeni bir haritası şekilleniyor: İsrail ve Suriye arasında güvenlik düzenlemeleri, Körfez'de İran'a karşı yatıştırma eğilimi ve İsrail'in iç dengeleri yeniden sağlama girişimleri.

Direniş ekseninin yenilgileri, özellikle “iki devletli çözüm” ve Filistin'in 150'den fazla ülke tarafından tanınmasıyla kazanılan ivme ile barış sürecine ilerleme şansı veriyor

Bu bağlamda, Gazze anlaşması daha geniş barış yolları açmak için bir fırsat olabilir. Onlarca yıldır bölge, Madrid'den Oslo'ya, Şarm el-Şeyh'ten Camp David'e kadar çok sayıda konferans ve anlaşmaya tanık oldu, ancak barış tamamlanmadı veya ertelendi. Bu sefer farklı olabilir, çünkü güç dengesi gerçekten değişti. İran ve direniş ekseni en zayıf anlarını yaşıyor; Hizbullah çok sayıda baskı altında, Esed rejimi çöktü ve Hamas savaştan bitkin ve bölünmüş bir şekilde çıktı.

İran Hilali’nin yenilgileri, özellikle “iki devletli çözüm” ve Filistin'in 150'den fazla ülke tarafından tanınmasıyla kazanılan ivme ile barış sürecine ilerleme şansı veriyor.

Gazze'de ateşkes ilan etmek, rehine takası ve İsrail'in çekilmesi barışı sağlamak için yeterli değil. Sonraki aşamalar en zorlu aşamalar olmaya devam ediyor: Hamas nasıl silahsızlandırılacak ve hangi silahını teslim edecek? Gazze'yi kim yönetecek? Yönetim ve temsil yeteneğine sahip bir Filistin otoritesi nasıl inşa edilecek?

Bunlar teknik detaylar değil, anlaşmanın gerçek bir barış anlaşması mı yoksa yeni bir ateşkes mi olduğunu, Gazze anlaşmasının Ortadoğu'da bir başka “kaçırılmış fırsat” olup olmadığını ve Trump'ın gezisinin, barış ve yeniden inşa zirvelerinin, inatçı bölgenin tarihini kasıp kavuran diğer girişimler gibi olup olmadığını belirleyecek temel sorular.

Ortadoğu kaybolanları affetmez ve kimsenin emekli olmasına izin vermez. Ortadoğu'nun yaraları derin ve sabırlı bir doktor, sabırlı bir Amerikan başkanı gerektiriyor

Ortadoğu, Washington ile ilişkilerini bazen savaşlarla, bazen de anlaşmalarla yeniden şekillendiriyor, ancak Washington'un ortadan kaybolmasına izin vermiyor. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize göre geri çekilenler tekrar çağrılıyor ve emekliliğini açıklayanlar bir kez daha kendilerini olayların tam kalbinde buluyor.

Trump kaçtığı sahneye geri dönüyor, ancak roller değişti. Bölge artık güç deneme arenası değil, siyaset ve mantığın test edildiği bir laboratuvar. Barış artık ahlaki bir slogan değil, varoluşsal bir zorunluluk; savaşlar herkesi tüketti, ekonomiler istikrar arıyor ve dünyanın her sabah şaşırtan değil, öngörülebilir bir Ortadoğu'ya ihtiyacı var.

Bu nedenle Trump artık bir seyirci olarak dönmüyor, seleflerinin yaptığı gibi barışı sağlamaya çalışan bir sahne yaratıcısı olarak dönüyor. Onu bitiş çizgisine getiren anlaşma, Washington'u tekrar ön plana çıkardı ve adını bölge için yeni bir sürece bağladı. Zaman değişti ve koşullar değişti, ancak Trump bu dönemin sayfalarını kendisi yazmayı, ya da en azından denemeyi seçti. Ortadoğu'nun geleceğini Amerikalı seleflerinden daha derinden şekillendirecek bir zirveye başkanlık etmek istedi.

Ortadoğu, kaybolanları affetmez ve kimsenin emekli olmasına izin vermez. Ortadoğu'nun yaraları derin ve sabırlı bir doktor, sabırlı bir Amerikan başkanı gerektiriyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarfından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


Netanyahu, Şarm eş-Şeyh Barış Zirvesi'ne katılmayı reddetti

Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, 2017 yılındaki Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu oturumları sırasında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yaptığı görüşmede (Reuters)
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, 2017 yılındaki Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu oturumları sırasında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yaptığı görüşmede (Reuters)
TT

Netanyahu, Şarm eş-Şeyh Barış Zirvesi'ne katılmayı reddetti

Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, 2017 yılındaki Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu oturumları sırasında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yaptığı görüşmede (Reuters)
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, 2017 yılındaki Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu oturumları sırasında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yaptığı görüşmede (Reuters)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun ofisi, Netanyahu'nun Şarm eş-Şeyh Barış Zirvesi’ne katılamayacağını duyurdu.

Netanyahu'nun ofisi tarafından bugün yapılan açıklamada, “Başbakan Netanyahu, ABD Başkanı Donald Trump'tan bugün Mısır'da düzenlenen konferansa katılmak üzere davet aldı. Başbakan, Başkan Trump'a daveti için teşekkür etti, ancak bayram nedeniyle zirveye katılamayacağını açıkladı” denildi.

Mısır Cumhurbaşkanlığı yaptığı açıklamada, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun dini bayram nedeniyle Şarm eş-Şeyh'teki barış zirvesine katılmayacağını duyurdu.

Bu arada Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, barış zirvesine katılmak üzere bugün Mısır'ın Şarm eş-Şeyh kentine geldi.

Mısır Cumhurbaşkanlığı bugün erken saatlerde Filistin Devlet Başkanı ve İsrail Başbakanı'nın Şarm eş-Şeyh'teki barış zirvesine katılacağını duyurmuştu.

Mısır Cumhurbaşkanlığı tarafından yapılan açıklamada, “Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirmek için yapılan anlaşmayı pekiştirmek ve bu anlaşmaya bağlılıklarını teyit etmek amacıyla barış zirvesine katılacaklar” denildi.

Mısır Cumhurbaşkanlığı, Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi'nin ABD Başkanı Donald Trump'tan ‘İsrail Başbakanı’yla birlikte İsrail'deyken bir telefon aldığını ve İsrail Başbakanı’nın da Cumhurbaşkanı’yla görüştüğünü’ belirtti.

Cumhurbaşkanlığı, ‘Netanyahu’nun Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın da katılacağı barış zirvesine katılacağı konusunda anlaşmaya varıldığını’ bildirdi.

İki Filistinli kaynak dün Şarku’l Avsat'a, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi'den resmi davet aldıktan sonra bugün Mısır'da düzenlenecek ve ABD Başkanı Donald Trump ile yaklaşık 20 ülkenin liderlerinin katılacağı Şarm eş-Şeyh Barış Zirvesi’ne katılacağını doğruladı.

Filistin Devlet Başkanlığı’na yakın bir kaynak, “Mısır, Abbas'ın Filistin halkının meşru ve tek temsilcisi sıfatıyla zirveye katılmasını çok istedi” dedi.

Mısır Cumhurbaşkanlığı tarafından yapılan açıklamada, “Şarm eş-Şeyh Barış Zirvesi bugün öğleden sonra Şarm eş-Şeyh'te, Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ve ABD'li mevkidaşı Donald Trump'ın eş başkanlığında, Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirmek amacıyla 20'den fazla ülkenin liderlerinin katılımıyla düzenlenecek” denildi.

Cumhurbaşkanlığı daha sonra yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirmek için imzalanan anlaşmayı kutlamak üzere 31 ülke ile uluslararası ve bölgesel kuruluşların Şarm eş-Şeyh Barış Zirvesi’ne katıldığını doğruladı.

Şarm eş-Şeyh, geçen hafta uluslararası arabuluculuk heyetleri ile Hamas ve İsrail heyetleri arasında toplantılara ev sahipliği yaptı. Söz konusu toplantılar, ‘Gazze'de ateşkes anlaşmasının’ açıklanmasıyla sona erdi.


Kral’ın konuşması sonrası Fas’ı ne bekliyor?

Fas Kralı beşinci yasama yılının ilk oturumunun açılışına başkanlık etmeye hazırlanırken, Rabat'taki Fas Meclisi binası önünde kalabalıklar toplandı, 10 Ekim 2025 (AFP)
Fas Kralı beşinci yasama yılının ilk oturumunun açılışına başkanlık etmeye hazırlanırken, Rabat'taki Fas Meclisi binası önünde kalabalıklar toplandı, 10 Ekim 2025 (AFP)
TT

Kral’ın konuşması sonrası Fas’ı ne bekliyor?

Fas Kralı beşinci yasama yılının ilk oturumunun açılışına başkanlık etmeye hazırlanırken, Rabat'taki Fas Meclisi binası önünde kalabalıklar toplandı, 10 Ekim 2025 (AFP)
Fas Kralı beşinci yasama yılının ilk oturumunun açılışına başkanlık etmeye hazırlanırken, Rabat'taki Fas Meclisi binası önünde kalabalıklar toplandı, 10 Ekim 2025 (AFP)

Abdurrahim et-Turani

Kral 6. Muhammed'in beşinci dönem meclis açılışında yaptığı konuşma (10 Ekim 2025 Cuma), Fas'ın son günlerde yaşadığı ‘uzun bekleyişe’ bir son verdi. Bu alışılmadık derecedeki uzun bekleyiş, ‘Z’ kuşağı gençlerin ve toplumun diğer kesimlerinin radikal değişim umutları ile siyasi sürecin gerçekliği arasındaki tabana tabana olan zıtlığı yansıtıyordu.

Konuşma, bekleme dönemini sona erdirirken hükümetin, meclisin ve diğer resmi kurumların kraliyet direktiflerine nasıl tepki vereceklerine dair yeni bir beklenti döneminin başlangıcı oldu.

Tüm sosyal sınıfların, özellikle sağlık, eğitim ve istihdam gibi temel hizmetlerin kötüye gitmesine karşı radikal bir çözüm beklendiği ve bu yüzden beklentilerin eşi benzeri görülmemiş bir seviyeye ulaştığına şüphe yok.

Bu yüzden Z kuşağı, hiç şüphesiz bu konuşmayı en heyecanla bekleyen kesimdi. Z kuşağı siyasi partiler, sendikalar, örgütlü kurumlar ve resmi medya gibi tüm geleneksel kanalları atlayarak taleplerini doğrudan kraliyet makamına iletti.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Kral, hükümete mutlak güveni geri kazandırmasa da ona ölümcül bir darbe de indirmedi. Daha çok, hükümeti sıkı bir nihai denetim altına almayı amaçlıyor gibiydi.

Beklentileri, hükümetin istifası ve yolsuzluk ve kötü yönetimle ilgisi olanların yargılanması gibi radikal taleplerini karşılayacak alışılmadık bir tepki üzerine odaklanmıştı. Bu talepler, geleneksel siyasi bağlamda gerçekleştirilmesi imkânsız olarak nitelendiriliyordu.

frgt
Kraliyet Sarayı tarafından 10 Ekim 2025’te yayınlanan tarihsiz bir fotoğrafta Kral 6. Muhammed’in Rabat'ta Fas Meclisi’nin açılışından önce kalabalığı selamladığı görülüyor (Reuters)

Öte yandan siyasi elitler Kral’ın konuşmasını büyük bir endişeyle bekliyorlardı. Temel soruları iki olasılığa indirgeniyordu. Kral hükümete olan güveni yeniden tesis edecek mi, yoksa siyasi manzarayı yeniden şekillendirecek kararlı bir darbe vuracak mı? Yani başka bir deyişle, halkın öfkesi ve Z kuşağının taleplerine yanıt olarak Başbakan Aziz Ahnuş hükümetini feshedip bakanlarını görevden almak gibi alışılmışın dışında bir karar alarak siyasi bir deprem yaratacak mı?

Bu beklenti, elit kesimin konuşmanın sadece rutin bir olay değil, mevcut hükümetin ve kalan bir yıl boyunca tüm siyasi manzaranın kaderini belirleyebilecek bir dönüm noktası olduğunun farkında olduğunu yansıtıyordu. Koşullu istikrar ya da radikal değişim konusunda net bir sinyal bekliyorlardı.

Ahnuş’un önündeki son şans

Kral 6. Muhammed’in konuşmasının ardından, başkent Rabat'a komşu Salé şehrinden bir ortaokul müfettişi, ‘Kral hükümete mutlak güveni geri kazandırmasa da ona ölümcül bir darbe de indirmedi” yorumunda bulundu. Kral’ın konuşması daha çok, hükümeti sıkı bir nihai denetim altına almak, yani hükümetin yapısını korurken çok katı yürütme ve etik koşullar dayatmayı amaçlıyor gibiydi.

Fas Kadınları Demokratik Derneği'nden genç aktivist Fatimat’uz-Zehra Fetuh, konuşmanın her zamanki gibi parlamentonun anayasal açılışında yapıldığını ve Z kuşağının talep ettiği hükümetin feshedilmesi veya görevden alınması gibi bir karar içermediğini göz ardı etmemek gerektiğini belirtti. Fetuh’a göre hükümetin yasama döneminin sonuna kadar görevde kalması, Eylül 2026'da yapılacak seçimler öncesinde kurumsal istikrar ilkesine hizmet ediyor.

Fas halkının büyük bir bölümü, özellikle ‘Z kuşağı ayaklanmasına’ sempati duyanlar, hükümetin feshedilmesi veya yolsuzluk ve ihmal nedeniyle bazı bakanların görevden alınması gibi acil ve güçlü kararlar alınmasını bekliyordu

Al Majalla’ya konuşan Fetuh, şunları söyledi:

“Kral, sorumluluklarını hafifletmek yerine, bu sorumluluğu onların omuzlarında bıraktı. Konuşma, özellikle sağlık, eğitim ve istihdam sektörlerinde temel projelerin derhal hızlandırılması gerektiği konusunda onlara net bir mesaj verdi."

Fas İşçi Sendikası'na bağlı Liman Sendikası'ndan Abdulkadir Karad ise Al Majalla’ya yaptığı açıklamada, “Konuşmanın gücü, Kral’ın onlara sınırsız yetki vermemiş olması, aksine tartışmaya açık olmayan şartların yer aldığı kesin bir uyarıda bulunmuş olması gerçeğinde yatıyor. Kral, Z kuşağı ayaklanmasını tetikleyen alanlarda, yani sağlık, eğitim ve istihdam alanlarında somut ve hızlı sonuçlar gösterilmesi gerektiğine doğrudan odaklandı. Bu da hükümetin toplumsal öfkenin ateşini söndürmeyi başarması gerektiği, aksi takdirde sonuçlarına katlanmak zorunda kalacağı anlamına geliyor” ifadelerini kullandı.

Kral’ın konuşmasının, Ahnuş hükümeti için son bir şans olarak görülebileceğini belirten Karad, “Sanki bu konuşma, acil sonuçlar ve gerekli dürüstlük şartına bağlı olarak güvenin yenilenmesi gibi” diye ekledi.

Mutlak duyarlılık

Ancak, siyasi elitlerin diğer tepkileri, özellikle hükümetin görevden alınması veya yolsuzluğun kınanması konusunda net ve kararlı kararlar alınmasını bekleyen kesimler arasında, sokaklarda beklenti ile karışık ihtiyatlı bir çekimserlik hali ve hayal kırıklığı şeklindeydi.

Beklendiği gibi, hükümet çoğunluğu ‘koşulsuz yanıtını’ açıklamak ve sağlık, eğitim ve istihdam alanlarında sosyal atölyelerle ilgili kraliyet direktiflerinin uygulanmasının ‘hızlandırılmasına’ yönelik taahhüdünü bir kez daha vurguladı. Bu açıklamaların asıl amacının, yaklaşan seçimler öncesinde zamanla yarışta baskıyı hafifletmek ve verimlilik göstermek olduğu herkes tarafından biliniyor.

Bu arada, parlamentoda temsil edilen çeşitli muhalefet partileri (Sosyalist Birlik Partisi, İlerleme ve Sosyalizm Partisi, Adalet ve Kalkınma Partisi ve Halk Hareketi) Kral’ın hesap verebilirlik ve dürüstlüğü vurgulayan konuşmasına övdüler. Bu talimatların, hükümetin projelerini yerine getirmedeki yetersiz performansına yönelik devam eden eleştirilerinin geçerliliğinin dolaylı bir şekilde kabulü olduğunu iddia ettiler.

Çatışmayı ertelemek mi?

Hükümet veya muhalefetteki elitlerin siyasi hesaplamalarının aksine, krizden en çok etkilenen grupların ilk tepkileri daha ölçülüydü. Fas halkının büyük bir bölümü, özellikle ‘Z kuşağı ayaklanmasına’ sempati duyanlar, hükümetin feshedilmesi veya yolsuzluk ve ihmal nedeniyle bazı bakanların görevden alınması gibi acil ve güçlü kararlar alınmasını bekliyordu.

Z kuşağı hareketi, kısmi çözümleri veya bürokratik vaatleri tolere edemez. Talepleri radikal ve acildir. Agadir'de 8 kadının bir devlet hastanesinde doğum yaparken ölmesi gibi trajik olayların da gösterdiği üzere esasen ‘hayat memat’ meselesidir.

Sokaktaki yorumlar, “sözlerin yeterli olmadığı” ve birkaç ay içinde istihdam yaratılması ve hastanelerde iyileştirmeler yapılması şeklinde somut başarılar görülmesi gerektiği, aksi takdirde konuşmanın herhangi bir değişiklik getirmediğinin kabul edileceği yönündeydi.

Sokaktaki yorumlar çoğu zaman ‘verilen sözlerin yeterli olmadığı’ ve birkaç ay içinde istihdam yaratılması ve hastanelerde iyileştirmeler yapılması şeklinde somut başarılar görülmesi gerektiği, aksi takdirde konuşmanın herhangi bir değişiklik getirmediğinin kabul edileceği yönündeydi.

Bu soğukluk, halkın beklentileri ile siyasi söylemlerin gerçekliği arasındaki büyük uçurumu yansıttı. Gençler ve vatandaşlar protesto için sokaklara döküldükten sonra, halk artık sadece ‘hızlanma’ veya ‘hükümetin vaatlerine’ güvenmeyi değil, reformların ciddiyetinin kanıtı olarak acil siyasi fedakarlıklar bekler oldu. Bu fedakarlıkların başında Milli Bağımsızlar Birliği (RNI) ve Özgünlük ve Modernite Partisi (PAM) liderliğindeki mevcut hükümetin görevden alınması geliyordu.

Tüm geleneksel medyayı atlayarak doğrudan Kral’a seslenen Z kuşağının hükümetin feshedilmesi ve yolsuzluk yapanların yargılanması şeklindeki taleplerine yanıt verilmemesi, hareketlerinin özünün kısmen göz ardı edildiği şeklinde bir algı yarattı. Zira bu durum, Kral’ın, değiştirilmesi talebinde bulundukları düzenin mekanizmalarını koruduğu anlamına geliyor.

ty6
Kazablanka'daki 5. Muhammed Meydanı'nda sağlık ve eğitim alanlarında reform talep eden gençlik protestosu sırasında ellerinde pankartlar tutan protestocular, 6 Ekim 2025 (AFP)

Öte yandan halk, yolsuzluk yapan ve başarısız olan yetkilileri görevlerinde tutarak onlara bir yıl içinde yetkinliklerini kanıtlama fırsatı verdiği için bu konuşmanın çatışmayı ertelediğine inanıyor. Sosyal medya sayfalarında açıkça ifade edilen ‘soğuk’ tepkinin kaynağı da bu ihtiyatlı beklenti.

Kendisini Fas Marksist-Leninist Hareketi’nin (MMLM) devamı olarak gören Fas Demokratik Yol Partisinden A.S. bu ihtiyatlı beklentinin Z kuşağı tarafından geçici ve hesaplı bir duraklama olarak yorumlanabileceğini ve bu duraklamanın muhtemelen yenilenmiş ve şiddetli bir öfke dalgasının habercisi olacağını söyledi.

Eğer önümüzdeki haftalarda sağlık ve eğitim alanlarında doğrudan etki edecek somut sonuçlar görülmezse, böyle bir öfke patlaması yaşanabilir. Çünkü gençler acil eylem taleplerinde referans olarak Kral’ın konuşmasının baskısına güvenecekler. Bu durum, konuşma, hükümeti en üst düzeyde denetime tabi tuttuğu ve çabalarını hızlandırmaya zorladığı için özellikle geçerli. Bu önlem, Z kuşağına hızlı sonuç talep etmek için meşru bir gerekçe sunuyor. Hükümet Kral’ın direktiflerine yanıt veremezse, başarısızlığı iki katına çıkacak ve geriye kalan desteği de kaybedecek.

Z kuşağı hareketi, kısmi çözümleri veya bürokratik vaatleri tolere edemez. Talepleri radikal ve acildir. Agadir'de 8 kadının bir devlet hastanesinde doğum yaparken ölmesi gibi trajik olayların da gösterdiği üzere esasen ‘hayat memat’ meselesidir.

Sağlık ve eğitim alanlarında yapısal reformlar uzun zaman gerektirse de, gençler hızlı ve somut sonuçlar bekliyor. Gelecekte herhangi bir eylemsizlik, doğrudan kraliyet direktifine karşı bir meydan okuma ve yolsuzluğun devamı olarak yorumlanacak. İlaç sıkıntısının giderilmesi, uzak bölgelere sağlık personeli sağlanması veya eğitim tesislerinde hızlı reformların tamamlanması konusunda herhangi bir gecikme, doğruca büyük bir başarısızlık olarak görülecek.

Kral’ın konuşmasının ardından, Fas'taki sosyal durum ve gelecekteki beklentiler tüm olasılıklara açık kalırken, durumun şiddete dönüşebileceğine dair ciddi endişeler var.

Gençlerin protesto gösterileri sırasında gözaltına alınması, Kral’ın konuşması beklenirken alınan şartlı bir karardı. Konuşma sona erdiğine göre artık Z kuşağı gençleri herhangi bir gecikme veya ertelemeyi kabul etmeyecek gibi görünüyor. Kazablanka'dan bir aktivist, gençlerin ‘sadece protestocular olarak değil, hükümetin ihmalkarlığını ve sorumluluktan kaçışını gösteren bir başka kanıt olarak, acil hızlanma ve hesap verebilirliği vurgulayan Kral’ın konuşmasındaki mesajın uygulayıcıları olarak da sokaklara dönmelerini’ beklediğini belirtti.

Bu da gençlerin yeni protesto hareketinin sadece hükümetin başarısızlığına karşı bir protesto değil, aynı zamanda hükümetin kraliyet direktiflerine uymamasına karşı bir protesto olacağı anlamına gelirken protestolara eskisinden daha güçlü bir ivme ve meşruiyet kazandırıyor.

Sosyal medya platformlarında Z kuşağı ayaklanmasının yol açtığı yaygın ve karmaşık tartışmaları görmezden gelmek imkansız. Bu platformlarda harekete destek verenler çoğunlukta. Buna karşın hareketin ve onun arkasındaki kişilerin dürüstlüğünü sorgulayacak kadar ileri giden birkaç şüpheci görüş de ortaya çıktı. Bu görüşler, Fas'ın bu hareket aracılığıyla hedef alınabileceğini öne sürüyor.

Sonuç olarak, Kral’ın konuşmasının ardından Fas'taki sosyal durum ve gelecekteki beklentiler tüm olasılıklara açık kalırken, durumun şiddete dönüşebileceğine dair ciddi endişeler söz konusu. Durum özellikle Faslı gençlerin, kısa sürede somut sonuçlar elde eden diğer ülkelerdeki benzer Z kuşağı hareketlerinin başarılarını yakından takip etmeleri nedeniyle daha da karmaşık hale gelebilir.