2018'de 41 milyar dolar kazanan Hollywood’un sırrı ne?

‘Aquaman’ yeni yılda da başarısını sürdürmeye kararlı
‘Aquaman’ yeni yılda da başarısını sürdürmeye kararlı
TT

2018'de 41 milyar dolar kazanan Hollywood’un sırrı ne?

‘Aquaman’ yeni yılda da başarısını sürdürmeye kararlı
‘Aquaman’ yeni yılda da başarısını sürdürmeye kararlı

Seversin ya da sevmezsin. Hatta onu sevenlerden nefret dahi edebilirsin. Fakat dünyanın en yaygın ve en yüksek gelirli film sektörü Amerikan sinemasıdır.
Bunun yaratıcılığın düşmanı, klişe ve boş bir sinema kültürü örneği olduğunu söyleyebilirsin. 1970'lerdeki kültürel ve siyasi alana hakim tanımlamalara benzer şekilde Amerikan emperyalizmini temsil ettiğine de inanabilirsin. Ancak Amerikan sineması, dünyanın büyük çoğunluğunun yakından takip ettiği sinema olmaya devam ediyor. Amerikan sinema sektörü, sinema salonlarının kapılarının açık kalmaya devam etmesinin nedenidir. Sinema salonlarına olan ilginin nedeni odur. 2018’de inanılmaz rakamlarda gelir elde eden Amerikan sineması, 11 milyar 900 milyon doları ABD’de olmak üzere dünya çapında yaklaşık 41 milyar 700 milyon dolar ciro yaptı. Bu rakamlarla sinemadan elde edilen kar oranı 2018’de önceki yıla kıyasla yüzde 7 arttı.
Sihirli lambadaki sır
Amerikan sineması çeşitli yapım türleri için başlı başına bir ölçüttür. Örneğin, artık genel ilgi odağının yıllardır uluslararası festivallerde yer alan ‘sanat sineması’, ‘alternatif sinema’ ve ‘bağımsız sinema’ gibi çeşitli isimlerle anılan sinema olmadığını ortaya koydu. Aslında Amerikan sineması hiçbir zaman tiran olmadı. Ancak gerçek şu ki kültürel ve niteleyici varlığının büyüklüğü, tüm uluslararası festivallerin gösterdiği çok sayıda filme karşın bugün olduğundan daha fazlaydı.
Amerikan sineması ile Mısır, Hindistan, Çin, İtalya veya Fransa'daki kitle filmleri arasındaki temel fark genellikle sinemanın kalitesi oldu. Kitlesel filmlerde hikaye, tüm filmlerin tek türün tekelinde olduğu toplumsal cinsiyet olayları ve sahnelerini içeriyorlar. Bu, sihirli lambanın içine gizlenmiş küçük bir sırdır.
Sanatsal filmlerde sık olmamakla birlikte anlatı, kişisel sorunlara ya da sosyal konularla ilgilidir. Sanatsal filmlerin ilk dönemlerindeki başarısı, koşullar veya bir tesadüf sonucu değildir. Çünkü genel izleyici kitlesi, ‘hikayeyi’, ‘kişisel sorunlara’, ‘komployu’, ‘düşünce ve araştırmaya’ tercih ediyordu. Kitlesel filmler, dünyadaki en yaygın sanatsal araçlar ve renkleri barındıran halk masalı özelliklerini ve öğelerini taşıyan bir anlatı izliyorlar.
Dahası Hollywood’un anlatı sanatını büyük bir başarı ile tesis eden Robert Ciudmak, John Houston ve Joseph H. Lewis, Alfred Hitchcock, John Wayne, Howard Hawks, Henry Hathaway gibi ilk dönem film yönetmenlerinin ardından Christopher Nolan, Ridley Scott, Martin Scorsese ve Steven Spielberg gibi üst düzey yönetmenlerin ellerinde bu sanatın bir hikaye anlatmanın ötesine geçtiğini kabul etmek gerekiyor.
Ancak bu durum dünyanın dört bir yanından sanatsal filmleri görmezden gelip kör kütük Amerikan filmlerine bağlı kalınması anlamına gelmiyor.
Bu iki kulvarda da başarı yakalanabileceğini en iyi şekilde kanıtlayan kişilerden biri olan İtalyan asıllı Amerikalı film yönetmeni Francis Ford Coppola, bunu ‘Baba’ üçlemesiyle net bir şekilde ortaya koymuştur.
Hollywood'un uzak ve yakın geçmişte yaptığı çalışmalar göz önüne alındığında, dünyanın en iyi filmlerinin bazılarının harika prodüksiyonlar olması gibi sinemanın mutlaka halkın isteklerine hitap etmesi veya hasılat rekorları kırması gerekmiyor. Dünyaca ünlü yönetmenler Francis Ford Coppola’nın ‘Kıyamet’ filmi, Peter Jackson’ın ‘Yüzüklerin Efendisi’ serisi ve Stanley Kubrick’in ‘Spartaküs’ adlı başyapıtında olduğu gibi...
Tüm bunların yanı sıra Amerikan sineması, yakın tarihinin çok önemli bir döneminde, komedi ve politika içerikli sinemanın bildiğinden çok daha fazla ve daha iyi bir şekilde sunmanın avantajını gördü. Yapımcı Alan C. Blomquist’in filmlerinden bahsediyoruz. Alan J. Pakula’nın yönettiği ‘Fahişe’ ve ‘Parallax Esrarı’ adlı filmler, Sydney Pollack’ın yönettiği ‘Akbabanın Üç Günü’ ve ‘Jerome Johnson’ ve Hal Ashby’nin yönettiği ‘Eve Dönüş’, ‘Şöhret Yolunda’ ve ‘Son Ayrıntı’ adlı filmleri ve yapımcılığını üstlendiği diğer birçok film.
Netflix gerçekleri
Geçmişteki bu komedi ve politika kombinasyonu, günümüzdekinden çok daha etkili olmuştur. Özellikle de ister beğenilsin ister beğenilmesin süper kahraman filmlerinin sinemalarda ve ekranlarda yoğun bir şekilde ilgi görmesinin başlıca sebebi budur.
Öte yandan bu yıl Oscar ödüllerine aday gösterilen filmlere bakıldığında, bu filmlerin bazılarının önceki yıllarda aday dahi sayılamayacağı gözler önüne seriliyor. Coen Kardeşler'in yönettiği ‘The Ballad of Buster Scruggs’ filmi, Adam McKay’ın yönettiği ‘Green Book’, Rob Marshall’ın yönettiği ‘Mary Poppins’ ya da Jason Reitman’ın yönettiği ‘The Front Runner’ gibi filmleri, yıllar önce Oscar’a aday gösterilen filmlerle karşılaştırın! O zamanlar bunun mümkün olmayacağını göreceksiniz.
Buna karşılık komedi filmi yapımcıları, ödül kazansın veya kazanmasın aday olmaktan memnun. Çünkü bir yandan küreselleşme koşulları altında evcilleşmiş geniş bir kitle üzerine bahis oynarken diğer yandan sinema tarihinin öncülerinin dahi hayal edemeyeceği, gerçek olmayan kahramanların aldatıcı fantezilerini armağan ediyorlar.
Diğer yandan hiç kuşkusuz, Disney ve Marvel şirketleri arasındaki ortaklık yalnız onları değil aynı zamanda fantastik film meraklılarını da sevindirdi. Disney ve Marvel tüm çizgi roman pazarını ellerinde bulunduruyorlar. Bu yıl da durum önceki yıllardan farklı değil. Bu da ilgili taraflar arasında dolaşan verilerle ispatlanıyor.
Disney, tarihinin en yüksek seviyesine imza atarak, Kuzey Amerika’daki pazar paylarının yüzde 27’sini satın aldı. Bu oran, Universal, Warner, Sony, Fox, MGM ve Paramount gibi diğer büyük şirketlerin gelirinin yaklaşık üçte ikisine veya üçte ikisinden fazlasına eşit.
Bu muazzam Amerikan başarısı, Wall Street'teki gözlemciler tarafından bir kara delik bulunmadığı sürece ABD dış politikasının başarısının ötesine geçmiş olacak. Bulunabilecek kara deliklere gelirsek, örneğin büyük sinema şirketlerinin hisse senetlerinde önemli ölçüde artış gözlemlenmedi.
Uzmanlar ve ekonomistler, yukarıda belirtilen yüksek gelirin iyi olduğunu ancak hisse senedi değerlerinde olumlu bir değişme neden olmadığı sürece yeni yıl da dahil olmak üzere sonraki yıllar da gerileme tehlikesiyle karşı karşıya kalacağını düşünüyorlar. Çünkü bunlar büyük yatırımcıların hisse senetlerinin gerçek piyasa değerlerini değerlendirmesiyle ve tepki bandının bu yükselişi geçip geçemeyeceği ile doğrudan bağlantılı.
Öte yandan ABD-Çin ilişkilerine dair endişeler de var.  Bu işin sonunda, Amerikan filmlerinin ABD pazarını geçmesinin ardından dünyanın en büyük ekonomisi olan Çin, filmlerden neler ithal edebileceğini belirlemeye devam edebilir. Ancak bununla birlikte sinemanın geleceği, ‘Netflix’, ‘Amazon’ gibi şirketlerin liderliğindeki ev yayıncılığının tehdidiyle karşı karşıya.
Bu alanda elde ettiği büyük başarı, Netflix'in 2018 ve 2019 yıllarında televizyon filmi ve dizi yapımcılığına 13 milyar dolar daha ayırmasının nedenini açıklıyor. Amazon ise bu yapımlar için 6 milyar dolar harcayacak.
Ancak bazılarının yarattığı korkuların aksine, sinema geçtiğimiz yıl son 5 yılın en büyük başarısını yakaladı. Televizyon yapımları, 20’inci yüzyılın ilk on yılından bu yana olduğu gibi sinema izleyicisinin büyük salonları doldurmaya devam etmelerini engellemedi.
Ulusal Sinema Salonları Sahipleri Derneği (National Association of Theatre Owners - NATO) tarafından yayınlanan son verilere göre 2018’de sinema salonlarının büyük bir kısmı doldu. Netflix ve Amazon yapımları, yıl boyunca sinema sevenlerin salonları doldurmalarını engellemedi.
Bunun temel nedenlerinden biri, Netflix ve Amazon'un geleneksel Hollywood şirketlerinin Kara Panter, Yenilmezler veya Aquaman gibi geniş kapsamlı kitle filmlerinden üretmemeleridir.
Bununla birlikte Hollywood, geçtiğimiz yıl gelirini artırmak için yalnızca yaz mevsimine güvenemeyeceğinin farkına vardı. Evet, yaz mevsimi bu konuda önemli bir dönem. Ancak Hollywood 2018'de, aynı türden diğer büyük filmleri yılın tüm aylarına yayarak, izleyicinin sinema salonlarını yılın 12 ayı doldurmasını sağladı.
Aynı durum 2019’da da devam ediyor. Aquaman’in gösterime girmesinden bu yana 2 hafta içinde 900 milyon dolar gişe hasılatı elde ederek yakaladığı büyük başarısı bunu açıkça ortaya koyuyor.



Emperyal proje uğruna ulus devletlerin içeriden işgali

Irak’ın 1 buçuk milyondan oluşan eğitimli bir askeri kuvveti varken Haşdi Şabi’ye ihtiyacı var mı? (Reuters)
Irak’ın 1 buçuk milyondan oluşan eğitimli bir askeri kuvveti varken Haşdi Şabi’ye ihtiyacı var mı? (Reuters)
TT

Emperyal proje uğruna ulus devletlerin içeriden işgali

Irak’ın 1 buçuk milyondan oluşan eğitimli bir askeri kuvveti varken Haşdi Şabi’ye ihtiyacı var mı? (Reuters)
Irak’ın 1 buçuk milyondan oluşan eğitimli bir askeri kuvveti varken Haşdi Şabi’ye ihtiyacı var mı? (Reuters)

Refik Huri
Irak'ta ulus devlet projesi dışında bir çözüm yok. Bu projenin karşısında büyük engeller duruyor. Geleneksel yapı ve bunun devlet seviyesinin altında projelerde istihdam edilmesi, Irak’ı emperyal projesinin bir parçası haline getirmek isteyen bölgesel planla bağlantılı engeller.
Ulus devlete inanan ve onun için çalışan Başbakan Mustafa el-Kazimi'nin zorlanmadan, zaman ve emek vermeden, yeni nesle, “Ekim Devrimi” nesline güvenmeden bu engelleri aşması kolay değil.
Durum epey kompleksli ve yargı üzerinde bile baskı var. Nitekim Haşdi Şabi’nin askeri geçit törenleri ortasında yargı, Kerbela’da aktivistlere suikast düzenlemekle itham edilen Haşdi Şabi’nin Enbar Operasyonlar Komutanı Kasım Muslih’i serbest bıraktı. Kazimi’nin dediği gibi, Musul’un DEAŞ’ın eline düşmesinin arkasında nasıl ki “yanlış gidişat” yer alıyorsa, DEAŞ’ın coğrafi kontrolü sonrası evreyi organize eden negatif gidişat da Irak’ın çöküşüne yol açabilir.
Devlete meydan okuyan ve devletin güvenliğine karşı tehlikeli uygulamaları olan Haşdi Şabi ile mücadelede Kazimi'nin sonuna kadar gitmesini neyin engellediği kimsenin meçhulü değil. Yine Başbakan'ın, Şii dini mercii Ayetullah Ali es-Sistani'nin Musul'dan Bağdat'a yönelmeye hazırlanan DEAŞ'a karşı koymak için verdiği "Cihad Fetvası”nın 7’inci yıldönümünde yaptığı konuşmada, resmin tamamını çizmesi beklenmiyordu.
Kazimi, Haşdi Şabi’nin “canavarı durdurmak” için harcadığı çabaları övdü ve dini merciinin; “Fetvanın ulusal olmayan projeler çıkarına siyasi ve ekonomik olarak istismar edilmesine” yönelik uyarılarını tekrar etmekle yetindi. Kazimi’nin; “Silahlı kuvvetleri destekleyerek ve performansını ulusal askeri kurallara göre kontrol ederek yanlış gidişatı düzeltmeye ve ülkeyi doğru çizgiye getirmeye” çalışmanın altını çizmesi de doğaldı.
DEAŞ Hilafeti’ne karşı mücadelede bir “gereklilik” olan Haşdi Şabi, DEAŞ’a karşı zaferin  ardından Irak için “zararlı” olmaya başladı.
Bağdat’taki Yeşil Bölge ve havalimanlarının yanı sıra ABD kuvvetlerini içeren askeri üslere roketler ve insansız hava araçları ile saldırılar düzenlemeye devam ediyor. Son olarak Asaib Ehli'l Hak örgütünün lideri, roket saldırıları ortasında ABD kuvvetlerine karşı savaş kararının alındığını deklare etti.
Bu, elbette eğitim ve bilgi alanları başta olmak üzere ihtiyaç duyulan hizmetlerin yanı sıra kuvvetlerin çekilmesi konularını ABD ile müzakere eden hükümetin kararı değil. ABD’nin nükleer dosyayla ilgili müzakereler sırasında kendisinden bölgesel etkisini sınırlama ve “istikrar bozucu davranışlarını” durdurma talebine karşılık, ABD'yi güçlerini “Batı Asya”dan çekmeye zorlayarak denklemi tersine çevirmek isteyen İran'ın kararı.
Bu karar, Arap ülkelerini kontrol etmek, ulus devlet projelerini fıkhi bir ad taşıyan emperyal bir proje lehine sona erdirmek amacıyla bu ülkelerin ordularına alternatif askeri kuvvetler oluşturmaya dönük geniş stratejinin bir parçası.
Gerçekler konuşuyor; Cihad Fetvası’ndan 7 yıl sonraki sahne, Haşdi Şabi’nin Necef'e bağlı "dini mercii Haşdi Şabisi" ve Velayet-i Fakih'e bağlı "Velayet Haşdi Şabisi" olarak ikiye bölünmüş olduğunu gösteriyor.
Velayet-i Fakih’e bağlı Haşdi Şabi, Hizbullah Tugaylarının öldürülen lideri Mehdi Mühendis’in belirttiği gibi bir “ümmet ve mercii projesi”.
Bir diğer lider de; “Biz Velayet-i Fakih’e bağlıyız ve onun dışında hiç kimseden emir almayız” demişti.
Haşdi Şabi’nin meşru ve kanunen silahlı kuvvetler başkomutanlığına, bir komuta zincirine bağlı olması, kadrolu ve maaşlı olması durumu değiştirmiyor. Bu durum, Lübnan’daki Hizbullah ve Suriye’deki birçok milis grubu gibi İran’ın tesis ettiği, finanse ettiği ve silahlandırdığı milisler, Yemen’de desteklediği ve silahlandırdığı Husi Ensarullah örgütü için de geçerli.
Bu grupların tamamı bulundukları ülkelerde iktidarı kontrol ediyor ve sadece Devrim Muhafızlarının direktiflerine uyuyorlar. Yemen’de Husilerin yaptığı gibi meşruiyete karşı darbeler gerçekleştiriyorlar. Bunlar her şeyden önce, bir dini grubun tamamını arkasında toplamaya çalışan mezhepçi milis gruplar.
Uluslararası ve bölgesel güçler arasında, Mollalar Cumhuriyeti gibi projesi için savaşacak ve onu savunacak milis grupları olan kimse yok. ABD, Rusya, Türkiye ve İsrail işgal için ordularını, içeriden ve dışarıdan paralı askerler kullanıyorlar. İran’a gelince, Yemen, Irak, Suriye ve Lübnan'ı bu ülkelerin evlatlarından oluşan milis gruplarla "işgal ediyor".
Milisler Velayet-i Fakih’e inanıyor ve bunu ümmetin kaderi olarak görüyorlar. Ancak bu emperyal proje birçok zorluk ve engelle karşı karşıya. Bunlar bir kısmıyla, İran'ın jeopolitik çatışmadaki emellerini sınırlayan bölgesel ve uluslararası güçlerin çıkarlarıyla çatışmasından kaynaklanıyor. Bir kısmını da çok mezhepli ülkeler üzerinde tek bir mezhep veya dini grubun hegemonyasını reddeden yerel güçlerle mücadele oluşturuyor.
Bu noktada şu basit soruyu sormalıyız; Irak’ın 1 buçuk milyondan oluşan eğitimli bir askeri kuvveti varken Haşdi Şabi’ye ihtiyacı var mı?
Cevap daha da basit; katiyen yok.
Gelgelelim, Haşdi Şabi ve milisleri yaratan emperyal proje hala bunu empoze etme gücüne sahip, ama nihayetinde gelecek yalnızca ulus devletlerindir.