13 ülkeden Maduro'nun yeni hükümetini tanımama kararı

Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro
Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro
TT

13 ülkeden Maduro'nun yeni hükümetini tanımama kararı

Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro
Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro

Peru’nun başkenti Lima’da toplanan Lima Grubu Dışişleri Bakanları Venezuela rejimine yönelik uluslararası baskıyı yoğunlaştırma yollarını görüştüler. Toplantı sonrasında, 14 üyeden oluşan Lima Grubu’nun Meksika dışındaki 13 üye devleti Maduro’nun radikal sosyalist hükümetini tanımayacağını açıkladı. Bakanlar, Maduro'ya iktidarı muhaliflerin kontrolündeki Ulusal Meclis'e teslim etmesi çağrısında bulunmuştu.
Peru Dışişleri Bakanı Nestor Popolizio, grubun Maduro’nun 10 Ocak’ta başlayacak görevinin hemen öncesinde “güçlü bir siyasi mesaj” verdiğini söyledi.
Maduro, geçtiğimiz 20 Mayıs’ta ana muhalefet partileri tarafından boykot edilen seçimlerde yeniden seçilmiş ve ABD de dahil olmak üzere, uluslararası toplum tarafından “sahte seçim” olarak nitelendirilen seçim sonuçları kınanmıştı.
Popolizio gazetecilere verdiği demeçte, “Ana mesaj, şüphesiz Venezuela’daki yeni rejimin meşruiyetini tanımamak” ifadelerini kullandı. Popolizio, Lima Grubu’nun bildiriyi yayınlamasının Venezuela’da demokrasiyi yeniden kurma vizyonuyla baskıya devam etmek için çok önemli olduğunu belirtti. Kanada’yı da içeren grup, Maduro’nun otoritesini, özgür seçimler yapılıncaya kadar geçici olarak, çoğunluğunu muhaliflerin oluşturduğu Ulusal Meclis’e devretmesi gerektiğini açıkladı.
Populizio, Nicolas Maduro’yu Devlet Başkanlığı’nı devralmama, (Ulusal) Meclis’in otoritesine saygı duyma ve yeni seçimler yapılıncaya kadar yetkilerini geçici olarak devretme çağrısında bulundu. Öte yandan Venezuela ise, Venezuelalı yetkililere ve varlıklara yaptırım uygulayan ABD’nin isteğiyle darbeye teşvik etmekle  suçlayarak Lima Grubu’nu eleştirdi.
Venezuela Dışişleri Bakanı Jorge Arreaza tarafından yapılan açıklamada Bakan, “Karakas’ın görüntülü görüşme yoluyla ABD’den emir aldıktan sonra darbeye teşvik etme konusunda anlaşan Amerika kıtasındaki bir grup ülke tarafından yayınlanan duyuruya çok şaşırdığını” belirtti.
2017’de Maduro’ya karşı düzenlenen protestoların ardından kurulan grubun üyesi olmayan ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun Washington’dan internet yoluyla ilk toplantıya bağlandığını iddia ediyor.
Brezilya’da Devlet Başkanı Jair Bolsonaro liderliğindeki aşırı sağcı hükümetin iktidara gelişinin, Maduro üzerindeki bölgesel baskıyı arttıracağı tahmin ediliyor. “Otoriter rejimlere” olan düşmanlığını vurgulayarak Washington’la dayanışma içerinde olacağını belirten Bolsonaro, Perşembe günü ülkesinin “gelecekte”  ABD askeri üssüne ev sahipliği yapmasının tartışmaya açık olduğunu söyledi.
Lima Grubu’nun hareketi, Venezuela’da herhangi bir yetkiye sahip olmayan Ulusal Meclis tarafından yayınlanan ve Meclis’in yönetimi devraldığında Maduro’yu tanımayacağını vurgulayan bildiriyle eş zamanlı olarak geliyor. Muhalefet milletvekili Dilsa Solorzano, “Seçimleri çalan bir adamla karşı karşıyayız. Sadece bir iktidar hırsızımız olacak. Venezuelalılar ve yabancılar Maduro’yu Devlet Başkanı olarak tanımıyorlar” dedi.
Öte yandan, Amerikan Devletleri Örgütü Genel Sekreteri Luis Almagro, uluslararası topluma, Twitter’da yayınlanan yorumlarda Maduro’yu tanımama çağrısında bulundu. Lima Grubu ise yayınladığı bildiride, Venezuela’da “anayasal olarak seçilmiş organ” olarak kabul ettiği Ulusal Meclis’e verdiği desteği vurguladı.
Washington, son dönemde, Venezuela’da ekonomik krizin kötüleşmesi nedeniyle artan göçmen akışıyla uğraşan Güney Amerika ülkeleri ile temaslarını hızlandırdı. Nitekim yalnızca Kolombiya’ya 1 milyon göçmen geldi.
Pompeo bu hafta Kolombiya’nın Cartagena kentini ziyaret ederek Kolombiya Cumhurbaşkanı Ivan Duque ile görüştü. Yetkililer, Maduro’nun “diktatörlüğünü” kınadılar ve hükümetini diplomatik olarak izole etmeye yönelik çabaları yoğunlaştırma konusunda anlaştılar.
Maduro ise 'Lima Grubu' olarak bilinen Latin Amerika ülkelerini 'Washington'dan aldıkları talimatla darbeyi teşvik etmekle' suçladı.
Meşru lider Guaido
Yeni yasama döneminde yemin ederek göreve başlayan meclisin yeni başkanı Juan Guaido "Biz, Nicolas Maduro'nun gayri meşru olduğunu yeniden dile getiriyoruz. 10 Ocak'tan itibaren, devlet başkanlığını ele geçireceğiz, netice itibariyle bu Ulusal Meclis, halkın tek meşru temsilcisidir" dedi.
Ekonomik krizin derinleştiği Venezuela'nın Devlet Başkanı Maduro ise 10 Ocak'ta yemin ederek başkanlığının ikinci altı yıllık dönemine başlayacak.
Venezuela'da 20 Mayıs'ta yapılan seçimleri çoğu muhalif parti boykot etmiş, uluslararası toplum ise seçimlerin meşruiyetine dair eleştirilerini dile getirmişti.
Maduro'yu yasa dışı ilan ettiği konuşmasında Guaido ayrıca, ordunun emir komuta zincirinin 'kırıldığını veya zorla ele geçirildiğini' ifade edip silahlı kuvvetlere 'demokrasiyi yeniden inşa çabalarına destek vermeye' çağrısı yaptı.
Guaido, 'özgür, adil seçimlerin yapılabilmesi ve geçiş hükümeti kurulması için koşulların sağlanması' sözü verdi.
ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada ise Ulusal Meclis üyelerinin yemin ederek göreve gelmelerinden 'memnuniyet duyulduğu' belirtildi ve "Her ne kadar Maduro rejimi ve müttefikleri Venezuelalıları bu haktan mahrum bıraksa da Ulusal Meclis, huzurlu, refah ve demokratik bir gelecek için Venezuela halkına umut olmalı" dendi.
AFP'nin haberine göre muhalif milletvekili Delsa Solorzano Maduro için 'işgalci' ifadesini kullandı ancak orduya yapılan çağrının 'darbe girişimine destek' anlamına gelmediğini söyledi.
Venezuela'da genelde Maduro'nun lehine karar alan Yüksek Mahkeme, 2016'da muhaliflerin kontrolüne geçen Ulusal Meclis'i anayasaya uymadığı gerekçesiyle alacağı kararların da hükümsüz, geçersiz olduğunu açıklamıştı.
AFP haber ajansına konuşan Inter-American Dialogue adlı düşünce kuruluşundan Peter Hakim, "Ulusal Meclis herhangi bir etki yaratacak karar alamaz. Yetki ve gücü elinden alındı" dedi.
8 Ağustos 2017’de kurulan Lima Grubu’nda Kanada’nın yanı sıra Orta ve Güney (Latin) Amerika ülkelerinden Meksika, Arjantin, Brezilya, Şili, Kolombiya, Kosta Rika, Guatemala, Honduras, Panama, Paraguay, Peru, Guyana ve Saint Lucia yer alıyor.



Güney Asya'da kırılgan barış

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Güney Asya'da kırılgan barış

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Kaswar Klasra

Hindistan ve Pakistan arasında, Hindistan yönetimindeki Keşmir'de gerçekleşen yeni bir terör saldırısıyla tetiklenen son şiddet patlaması, dünyanın dikkatini Güney Asya'daki gergin cephe hatlarına yeniden odakladı. ABD öncülüğündeki uluslararası arabuluculuk çabaları, iki nükleer silahlı komşuyu savaşın eşiğinden geri çekmeyi başarmış olsa da, bu ihtiyatlı sakinlik kalıcı bir barış olarak kabul edilemez.

İki ülke arasındaki anlaşmazlığın merkezinde yer alan Keşmir anlaşmazlığına bir çözüm bulunmaması nedeniyle, bölge 1 milyardan fazla insanın hayatını tehdit eden bir gerilimi tırmandırma döngüsünün esiri olmaya devam ediyor.

Bu hadise, on yıldan kısa bir sürede yaşanan üçüncü büyük tırmandırma sayılıyor ve her dalga bir öncekinden daha tehlikeli. Hindistan'ın Pakistan topraklarında faaliyet gösteren militanları sorumlu tuttuğu Pahalgam'daki saldırı, her iki taraftaki askeri tesisleri hedef alan bir dizi füze ve insansız hava aracı saldırısını tetikledi. Gerginliğin tırmanma hızı ve yoğunluğu, durumun kırılganlığını ve yarımadanın büyük bir felakete kaymaya hazır olduğunu teyit ederek, tehlike seviyesini yükseltti. Önceki örneklerde olduğu gibi, ABD, krizi kontrol altına almak için arabuluculu olarak müdahalede bulundu. Kendisine duyurulmayan Çin ve Körfez çabaları da destek verdi.

Bu model tanıdık hale geldi; Keşmir'de bir terör olayı gerçekleşiyor, onu Hindistan’ın yanıtı,  ardından Pakistan'ın askeri yanıtı takip ediyor.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Son şiddet dalgasını diğerlerinden ayıran husus yalnızca yoğunluğu değil, aynı zamanda kullanılan savaş araçlarının gelişmişliğiydi. Her iki taraf da geleneksel askeri güç kullanımının yanı sıra siber operasyonlara ve insansız hava araçlarına başvurdu. Bu çatışma, yapay zekanın, otonom insansız hava araçlarının ve siber savaşın savaş alanını yeniden şekillendirmeye başladığı Güney Asya'nın askeri tarihinde yeni bir bölümü işaret ediyor. Bununla birlikte, siyasi söylem durgun kaldı ve önemli bir dönüşüme sahne olmadı.

 Hindistan, çok daha büyük olan ekonomisi ve Batı'ya giderek daha yakın hale gelmesi sebebiyle stratejik bir ivmeye sahip olduğunu hissedebilir, fakat devam eden istikrarsızlık büyük hedeflerini tehdit ediyor. Tedarik zincirlerini Hindistan'a taşımayı düşünen küresel şirketler, çalkantılı bir bölgesel tablo karşısında tereddüt ediyor. Kalkınma veya kuzeydeki Çin tehdidi ile yüzleşmede kullanılabilecek kaynaklar kronik sınır krizi tarafından tüketiliyor. Dahası, Keşmir'de devam eden huzursuzluk, yerel halkı devletten daha da uzaklaştırıyor ve Yeni Delhi'nin son vermeye çalıştığı ayaklanmayı körüklüyor.

Pakistan’a gelince, yüksek gerilimin maliyeti onun için daha ağır. Uluslararası kredilere bağımlı ve yakın zamanda terörizm finansmanı artırılmış izleme listesinden çıkarılan kırılgan ekonomisi, her tırmandırmada ağır kayıplar yaşıyor.

Pakistan'ın Pahalgam saldırısıyla ilgili ortak soruşturma teklifi -Hindistan'ın bu tür girişimleri tekrar tekrar reddetmesine rağmen- ciddiye alınmayı hak ediyor. Bu tür konularda şeffaflık ve iş birliği, karşılıklı şüphe döngüsünü kırmaya yardımcı olabilir. Hindistan gerçekten sadece geçici bir ateşkes değil, uzun vadeli bir barışı hedefliyorsa, yanlış değerlendirme riskini azaltacak mekanizmalar kurmak için İslamabad ile ciddi bir diyaloğa girmelidir.

Sadece krizleri yönetmek yerine, iki ülke çatışmanın kökenlerini ele alma gibi daha zor bir göreve girişmelidir. Nükleer silaha sahip iki komşu arasındaki son gerginlik, Keşmir sorununun acilen ele alınması gereken bir nükleer patlama noktası olduğunu teyit etti. Bu kriz Hindistan ve Pakistan'daki 1 milyardan fazla insanın hayatını tehdit ediyor.

Uluslararası aktörler, özellikle de Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği ve Körfez ülkeleri, doğrudan askeri iletişim kanalları da dahil olmak üzere etkili bir kriz yönetim mekanizmasının kurulması için bu anı değerlendirmelidir

Pakistan, Keşmir sorununun çözümünün ancak diyalog yoluyla mümkün olduğunu kabul ederken, Hindistan askeri baskının siyasi bir çözüme alternatif olmadığını kabul etmelidir. Keşmir'de adil ve kalıcı bir çözüm sadece bölgeyi istikrara kavuşturmakla kalmayacak, aynı zamanda onlarca yıldır arzu edilen ekonomik ve ticari iş birliğinin ve ilişkilerin normalleşmesinin önünü açacaktır.

Dış baskıyla durdurulan son turun sonucu, sahadaki gerçekleri değiştirmedi. Her iki tarafın askeri kuvvetleri halen yüksek alarm durumunda ve resmi bir barış anlaşması imzalanmadı. Ancak, her iki başkent de kısa vadeli taktik hesapların ötesine geçmeye karar verirse, bu tırmandırma bir dönüm noktası olabilir.

Uluslararası aktörler, özellikle de Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği ve Körfez ülkeleri, doğrudan askeri iletişim kanalları, bağımsız soruşturma organları ve şeffaflığa yönelik karşılıklı taahhütler de dahil olmak üzere etkili bir kriz yönetim mekanizmasının kurulması için baskı yapmak üzere bu anı değerlendirmelidir. Aynı şekilde Pakistan ekonomisini ticaret ve yatırım teşvikleri yoluyla desteklemek, alışılmadık yöntemlere olan bağımlılığını azaltabilirken, Hindistan'ın daha ölçülü bir duruşu Keşmirliler ile genel olarak bölgenin sakinleri arasındaki güveni yeniden inşa edebilir.

Bu ganimet için yapılmış bir savaş değildi ve taraflardan hiçbiri zafer kazanmadı. Aksine bu savaş, Güney Asya'nın uçurumun eşiğinde olduğunun acı bir hatırlatıcısı ve Delhi ile İslamabad liderlerine kalıcı bir barış için gereken sıkı ve zorlu çalışmaya başlamaları yönünde acil bir çağrıydı.