Pentagon: Suriye’den keyfi olarak çekilmiyoruz!

Pentagon: Suriye’den keyfi olarak çekilmiyoruz!
TT

Pentagon: Suriye’den keyfi olarak çekilmiyoruz!

Pentagon: Suriye’den keyfi olarak çekilmiyoruz!

ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) Sözcüsü Sean Robertson, Suriye’de görev yapan ABD birliklerinin yeniden konuşlandırılmadığını ve ABD yönetimiyle koordinasyon doğrultusunda Pentagon’un, ABD birliklerini Suriye’nin kuzeydoğusundan kademeli olarak geri çekilme işlemlerini başlattığını vurguladı. 
Robertson, “Çekilme işlemi keyfi bir zaman çizelgesine tabi değil, müttefiklerimiz ve ortaklarımızla yapılan görüşmeler de dahil olmak üzere saha çalışma şartlarına bağlı” ifadelerini kullandı.
Şarku’l Avsat’a açıklamalarda bulunan Pentagon Sözcüsü, ABD güçlerinin, bu çekilme için belirlenen zaman çizelgesini açıklamadan, Suriye’den birliklerin çekilmesi için hazırlık yapmaya başladıklarına işaret etti. Robertson, ABD’nin, Amerikan askerlerinin güvenliğini sağlamak amacıyla koordineli bir çekilme gerçekleştirirken, aynı zamanda Suriye’deki koalisyon güçleri operasyonlarını da desteklemeye devam edeceğini vurguladı.
Geri çekilmeyi desteklemek için operasyonel güvenlik hedefleri doğrultusunda bir dizi lojistik önlem aldıklarını belirten Pentagon Sözcüsü Robertson, Amerikan askerlerinin hareketleri ya da geri çekilmeleriyle ilgili zaman çizelgesi hakkında konuşamayacağını, ancak şuana kadar Suriye’den hiçbir askeri personelin başka bir yerde konuşlandırılmadığını söyledi. Robertson, ABD'nin, askeri kazanımlar sağlamanın yanı sıra bölgede güvenlik ve istikrarı artırarak DEAŞ’ın yenilgisini kalıcı hale getirmek amacıyla ortakları ve müttefikleriyle çalışmaya devam edeceğinin altını çizdi.
Görevin değişmediğini vurgulayan Sözcü Robertson, Ortak Görev Gücü ve ABD kuvvetleri ile birlikte bölgesel müttefiklerinin şu anda son etki alanında DEAŞ’a karşı savaşmaya devam ettiğini vurguladı. Koalisyon güçlerinin kısa süre önce Deyr-i Zor’u DEAŞ’tan kurtarma operasyonunu gerçekleştirirken karmaşık saldırıların, patlayıcı cihazların ve bubi tuzaklı binaların kullanıldığı güçlü bir direnişle karşılaştığına dikkati çeken Robertson, savaş sırasında askerlerin kaçan sivilleri kurtarmaya devam ederken, DEAŞ’ın kendilerini korumak için yerleşim bölgeleri ve kamu tesislerinde saklandığına işaret etti.
Pentagon, ABD’nin askerlerini Suriye’den çekmesinden sonra dahi DEAŞ’a karşı savaşının bitmeyeceğini vurgulamış ve ABD’nin DEAŞ’ın konuşlandığından şüphelendiği yerleri vurabileceğini açıklamıştı.
Öte yandan önceki gün ABD birliklerinin Suriye’den çekilmesiyle ilgili basında yer alan haberler bir biriyle çelişti. ABD liderliğindeki Uluslararası DEAŞ’la Mücadele Koalisyonun Sözcüsü, ABD birliklerinin Suriye’den çekilmeye başladığını açıklarken bazı medya kuruluşlarında yer alan haberlere göre ABD’li yetkililer, Amerikan askerlerinin Suriye'den çekilmeye başlamadığını belirttiler.
Pentagon yetkilileri, onlarca ABD Kara Kuvvetleri unsurunun Suriye’deki birliklerin taşınmasına yardımcı olmak için Suriye'ye doğru hareket ettiğini, aynı şekilde ABD Donanması’nın da yüzlerce denizciyi, helikopteri ve uçağın çekilmesinde birlikleri desteklemek üzere bölgeye gittiğini belirttiler.
ABD birliklerinin Suriye’den çekilmeye başladığı duyurusu, Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton’ın ABD güçlerinin DEAŞ’ın yenilgisine kadar Suriye’nin kuzeydoğusunu terk etmeyeceğini ve ABD’nin müttefiki Kürt grupları korumaya devam edeceğini vurgulayan açıklamalarından birkaç gün sonra yapıldı. Bununla birlikte ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo geçtiğimiz hafta Kürt grupların ABD güçlerinin Suriye’den çekilmesinin ardından da emniyette olacaklarına dair güvence vermişti.
Başkan Trump’ın DEAŞ’ın mağlup edildiğini belirterek, ABD askerlerinin Suriye’den en kısa sürede geri çekmeye karar vermesi, bölge ve dünya genelinde şok etkisi yarattı. Bu durum, bazı generallerin ve ulusal güvenlik danışmanlarının eleştirilerine ve ABD Savunma Bakanı James Mattis’in istifasına neden oldu.
ABD yönetimi içindeki anlaşmazlığın temel noktası, geri çekilmeyle ilgili zaman çizelgesi ve geri çekilme şartlarıydı. ABD’li yetkililer başlangıçta, 14 Aralık’ta Başkan Trump ve Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında gerçekleşen telefon görüşmesinde kararlaştırıldığı üzere, tüm ABD güçlerinin bir hafta içinde Suriye'den çekilmeye hazırlandıklarını ve Türkiye’nin DEAŞ’a yönelik savaşı devralacağını söylediler.
Öte yandan ABD’li yetkililer, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD’nin Suriye’deki müttefikleri olan Kürt gruplarını hedef almayacağına dair güvence vereceğine inanırken, Erdoğan, bu hafta bu şartı kabul etmeyeceğini açıkça belirtti. DEAŞ’ın yeniden toparlanması ve Türkiye'nin terör örgütü ile mücadele kapsamında ABD’nin müttefiki olan Kürt gruplara operasyon düzenleme olasılığından endişe duyan Pentagon ise Suriye’den ayrılmak için dört aya kadar süre istedi.

 
 



Emperyal proje uğruna ulus devletlerin içeriden işgali

Irak’ın 1 buçuk milyondan oluşan eğitimli bir askeri kuvveti varken Haşdi Şabi’ye ihtiyacı var mı? (Reuters)
Irak’ın 1 buçuk milyondan oluşan eğitimli bir askeri kuvveti varken Haşdi Şabi’ye ihtiyacı var mı? (Reuters)
TT

Emperyal proje uğruna ulus devletlerin içeriden işgali

Irak’ın 1 buçuk milyondan oluşan eğitimli bir askeri kuvveti varken Haşdi Şabi’ye ihtiyacı var mı? (Reuters)
Irak’ın 1 buçuk milyondan oluşan eğitimli bir askeri kuvveti varken Haşdi Şabi’ye ihtiyacı var mı? (Reuters)

Refik Huri
Irak'ta ulus devlet projesi dışında bir çözüm yok. Bu projenin karşısında büyük engeller duruyor. Geleneksel yapı ve bunun devlet seviyesinin altında projelerde istihdam edilmesi, Irak’ı emperyal projesinin bir parçası haline getirmek isteyen bölgesel planla bağlantılı engeller.
Ulus devlete inanan ve onun için çalışan Başbakan Mustafa el-Kazimi'nin zorlanmadan, zaman ve emek vermeden, yeni nesle, “Ekim Devrimi” nesline güvenmeden bu engelleri aşması kolay değil.
Durum epey kompleksli ve yargı üzerinde bile baskı var. Nitekim Haşdi Şabi’nin askeri geçit törenleri ortasında yargı, Kerbela’da aktivistlere suikast düzenlemekle itham edilen Haşdi Şabi’nin Enbar Operasyonlar Komutanı Kasım Muslih’i serbest bıraktı. Kazimi’nin dediği gibi, Musul’un DEAŞ’ın eline düşmesinin arkasında nasıl ki “yanlış gidişat” yer alıyorsa, DEAŞ’ın coğrafi kontrolü sonrası evreyi organize eden negatif gidişat da Irak’ın çöküşüne yol açabilir.
Devlete meydan okuyan ve devletin güvenliğine karşı tehlikeli uygulamaları olan Haşdi Şabi ile mücadelede Kazimi'nin sonuna kadar gitmesini neyin engellediği kimsenin meçhulü değil. Yine Başbakan'ın, Şii dini mercii Ayetullah Ali es-Sistani'nin Musul'dan Bağdat'a yönelmeye hazırlanan DEAŞ'a karşı koymak için verdiği "Cihad Fetvası”nın 7’inci yıldönümünde yaptığı konuşmada, resmin tamamını çizmesi beklenmiyordu.
Kazimi, Haşdi Şabi’nin “canavarı durdurmak” için harcadığı çabaları övdü ve dini merciinin; “Fetvanın ulusal olmayan projeler çıkarına siyasi ve ekonomik olarak istismar edilmesine” yönelik uyarılarını tekrar etmekle yetindi. Kazimi’nin; “Silahlı kuvvetleri destekleyerek ve performansını ulusal askeri kurallara göre kontrol ederek yanlış gidişatı düzeltmeye ve ülkeyi doğru çizgiye getirmeye” çalışmanın altını çizmesi de doğaldı.
DEAŞ Hilafeti’ne karşı mücadelede bir “gereklilik” olan Haşdi Şabi, DEAŞ’a karşı zaferin  ardından Irak için “zararlı” olmaya başladı.
Bağdat’taki Yeşil Bölge ve havalimanlarının yanı sıra ABD kuvvetlerini içeren askeri üslere roketler ve insansız hava araçları ile saldırılar düzenlemeye devam ediyor. Son olarak Asaib Ehli'l Hak örgütünün lideri, roket saldırıları ortasında ABD kuvvetlerine karşı savaş kararının alındığını deklare etti.
Bu, elbette eğitim ve bilgi alanları başta olmak üzere ihtiyaç duyulan hizmetlerin yanı sıra kuvvetlerin çekilmesi konularını ABD ile müzakere eden hükümetin kararı değil. ABD’nin nükleer dosyayla ilgili müzakereler sırasında kendisinden bölgesel etkisini sınırlama ve “istikrar bozucu davranışlarını” durdurma talebine karşılık, ABD'yi güçlerini “Batı Asya”dan çekmeye zorlayarak denklemi tersine çevirmek isteyen İran'ın kararı.
Bu karar, Arap ülkelerini kontrol etmek, ulus devlet projelerini fıkhi bir ad taşıyan emperyal bir proje lehine sona erdirmek amacıyla bu ülkelerin ordularına alternatif askeri kuvvetler oluşturmaya dönük geniş stratejinin bir parçası.
Gerçekler konuşuyor; Cihad Fetvası’ndan 7 yıl sonraki sahne, Haşdi Şabi’nin Necef'e bağlı "dini mercii Haşdi Şabisi" ve Velayet-i Fakih'e bağlı "Velayet Haşdi Şabisi" olarak ikiye bölünmüş olduğunu gösteriyor.
Velayet-i Fakih’e bağlı Haşdi Şabi, Hizbullah Tugaylarının öldürülen lideri Mehdi Mühendis’in belirttiği gibi bir “ümmet ve mercii projesi”.
Bir diğer lider de; “Biz Velayet-i Fakih’e bağlıyız ve onun dışında hiç kimseden emir almayız” demişti.
Haşdi Şabi’nin meşru ve kanunen silahlı kuvvetler başkomutanlığına, bir komuta zincirine bağlı olması, kadrolu ve maaşlı olması durumu değiştirmiyor. Bu durum, Lübnan’daki Hizbullah ve Suriye’deki birçok milis grubu gibi İran’ın tesis ettiği, finanse ettiği ve silahlandırdığı milisler, Yemen’de desteklediği ve silahlandırdığı Husi Ensarullah örgütü için de geçerli.
Bu grupların tamamı bulundukları ülkelerde iktidarı kontrol ediyor ve sadece Devrim Muhafızlarının direktiflerine uyuyorlar. Yemen’de Husilerin yaptığı gibi meşruiyete karşı darbeler gerçekleştiriyorlar. Bunlar her şeyden önce, bir dini grubun tamamını arkasında toplamaya çalışan mezhepçi milis gruplar.
Uluslararası ve bölgesel güçler arasında, Mollalar Cumhuriyeti gibi projesi için savaşacak ve onu savunacak milis grupları olan kimse yok. ABD, Rusya, Türkiye ve İsrail işgal için ordularını, içeriden ve dışarıdan paralı askerler kullanıyorlar. İran’a gelince, Yemen, Irak, Suriye ve Lübnan'ı bu ülkelerin evlatlarından oluşan milis gruplarla "işgal ediyor".
Milisler Velayet-i Fakih’e inanıyor ve bunu ümmetin kaderi olarak görüyorlar. Ancak bu emperyal proje birçok zorluk ve engelle karşı karşıya. Bunlar bir kısmıyla, İran'ın jeopolitik çatışmadaki emellerini sınırlayan bölgesel ve uluslararası güçlerin çıkarlarıyla çatışmasından kaynaklanıyor. Bir kısmını da çok mezhepli ülkeler üzerinde tek bir mezhep veya dini grubun hegemonyasını reddeden yerel güçlerle mücadele oluşturuyor.
Bu noktada şu basit soruyu sormalıyız; Irak’ın 1 buçuk milyondan oluşan eğitimli bir askeri kuvveti varken Haşdi Şabi’ye ihtiyacı var mı?
Cevap daha da basit; katiyen yok.
Gelgelelim, Haşdi Şabi ve milisleri yaratan emperyal proje hala bunu empoze etme gücüne sahip, ama nihayetinde gelecek yalnızca ulus devletlerindir.