Lübnan’da Maruniler toplandı

Lübnan Dışişleri Bakanı Cibran Basil ile milletvekili Süleyman Frangieh Maruni toplantısında tokaşırken
Lübnan Dışişleri Bakanı Cibran Basil ile milletvekili Süleyman Frangieh Maruni toplantısında tokaşırken
TT

Lübnan’da Maruniler toplandı

Lübnan Dışişleri Bakanı Cibran Basil ile milletvekili Süleyman Frangieh Maruni toplantısında tokaşırken
Lübnan Dışişleri Bakanı Cibran Basil ile milletvekili Süleyman Frangieh Maruni toplantısında tokaşırken

Lübnan'daki Maruni Hristiyanlar, ülkede sistem değişikliğine gidilebileceği yönündeki endişeleri üzerine geniş katılımlı toplantı düzenledi.
Lübnan Maruni Patriği Mar Beşara Butrus er-Rai'nin çağrısı üzerine başkent Beyrut'un doğusundaki Bkerke'de yer alan Maruni Patrikhanesi'nde düzenlenen toplantıya, parlamentodaki Maruni vekillerin yanı sıra kendilerine mensup çok sayıda siyasi yetkili katıldı.
Maruni liderler anayasanın uygulanması istediler ve herhangi bir önerinin yeni bir geleneğe dönüştürülmemesi gerektiğini vurguladılar. Sorunların anayasa çerçevesinde çözülmesi gerektiğini söyleyen Maruni liderler, hükümetin kurulmasını engelleyen ve Cumhurbaşkanı ile Başbakanın işbirliğini tehdit eden bütün yöntemleri reddettiklerini açıkladılar.
Toplantıda Hristiyanların konumuyla ilgili geniş tartışmalar yaşandı. Tartışmalarda iki fikir ortaya atıldı. Bunlardan Cibran Basil tarafından temsil edilen birinci görüşte, Özgür Yurtsever Hareketi’nin bir sonraki hükümette garantörlerin üçte birini almakta ısrarlı. Lübnan Kuvvetleri ve el- Marda hareketi ise üçlü bir yönetim şekli öneriyor. Öneriler arasında uzmanlardan oluşan “küçültülmüş hükümet “kurma da var.
Kaynakların Şarku’l Avsat’a Basil’ın üçlü hükümetin sistemi ve Cumhurbaşkanlığı güçlendireceğini söylerken buna karşı olan Adnan Vefrince’ye göre ise, Bkerke’de kabul edilen kırmızı çizgilerin korumanın devleti güçlendirmenin tek yolu olduğunu belirtti.
Sonuç bildirgesi
Söz konusu toplantının ardından yayımlanan yazılı açıklamada, Lübnan'da son zamanlarda açıktan veya gizliden rejim değişikliğinin yanı sıra kurucu kongre düzenleme ve Hristiyan-Müslüman arasındaki ortak yaşama darbe indirecek üçlü bir yönetim şekli gibi önerilerin konuşulduğuna dikkat çekildi.
Başta Cumhurbaşkanlığı olmak üzere anayasal kurumların dengeleri ve yetkilerine herhangi bir şekilde dokunulması reddedilen açıklamada, "Devlet yetkililerine verilen yetkilere saygı göstermenin yanı sıra Cumhurbaşkanlığı, hükümet ve parlamento arasında dengeli iş birliği, anayasayı koruyacak, ülke ve halkın çıkarlarına hizmet edecek ve devletin bağışıklığını güçlendirecektir." ifadeleri kullanıldı.
Hükümetin bir an önce kurulması çağrısı yapılan açıklamada, ülkenin sosyal, ekonomik ve siyasi krize maruz kalmaması için Cumhurbaşkanı Mişel Avn ile hükümeti kurmakla görevlendirilen Başbakan Saad el-Hariri'nin iş birliği yapmasının zorunlu olduğu kaydedildi.
Lübnan'ın dini yapısı
Lübnan'ın 2017 sayımına göre 6 milyon 300 binlik nüfusunun  yüzde 27'si Sünni, yüzde 27'si Şii olmak üzere toplam yüzde 54'ünü Müslümanlar oluşturuyor. Toplumun 40.5'ini Hristiyanlar (Yüzde 21'i Maruni Katolik, yüzde 8'i Grek Ortodoks, yüzde 5'i Grek Katolik, yüzde 6.5'i diğer), yüzde 5.6'sını ise Dürziler oluşturuyor. Ülkede 18 ayrı dini grup resmi olarak tanınıyor.



Yemen hükümeti, İran füze ve İHA üretiminin Husi bölgelerine aktarılmasına karşı uyardı

Yemen Enformasyon Bakanı Muammer el-İryani (Şarku'l Avsat)
Yemen Enformasyon Bakanı Muammer el-İryani (Şarku'l Avsat)
TT

Yemen hükümeti, İran füze ve İHA üretiminin Husi bölgelerine aktarılmasına karşı uyardı

Yemen Enformasyon Bakanı Muammer el-İryani (Şarku'l Avsat)
Yemen Enformasyon Bakanı Muammer el-İryani (Şarku'l Avsat)

Uluslararası tanınırlığa sahip Yemen hükümeti dün, İran'ın başta füze ve insansız hava aracı (İHA) üretimi ve geliştirilmesi olmak üzere askeri sanayi programının bazı bölümlerini Yemen'de Husilerin kontrolündeki bölgelerde, özellikle de Sada, Hacca ve Sana kırsalında yerelleştirme eğilimine karşı uyarıda bulundu.

Uluslararası tanınırlığa sahip Yemen hükümetinin Enformasyon Bakanı Muammer el İryani “X” platformundaki hesabında, “Bu göstergeler karşısında uluslararası kayıtsızlık bölgeye ve dünyaya çok pahalıya mal olacak ve İran'a, Yemen'i yasaklanmış programlarını geliştirmek için bir arka bahçe atölyesine, İran Devrim Muhafızları için gelişmiş bir füze üssüne ve bölgesel güvenliğe karşı tehditler başlatmak için bir platforma dönüştürerek, tehlikeli bir gerçekliği pekiştirme fırsatı verecektir” ifadelerini kullandı.

İryani şöyle devam etti: “Bu, Yemen'de ya da hayati çevresinde istikrara izin vermeyen bir gerçekliğin tesis edilmesi ve dünyanın en önemli deniz yollarından birinde uluslararası seyrüsefer ve ticarete karşı kalıcı bir cephe açılması anlamına gelmektedir. Bu artan tehdit sadece komşu ülkeleri etkilemekle kalmamakta, aynı zamanda küresel ekonomi, tedarik zincirleri ve enerji fiyatları için de doğrudan bir tehdit oluşturmaktadır. 12 günlük savaş sırasında Devrim Muhafızları tarafından kullanılan füze sistemleri, balistikten hipersonik ve kamikaze saldırısına kadar çeşitli tipleriyle, Husi füze sisteminin gerçek kaynağının pratik kanıtını temsil ediyordu. Bu çatışma, füze atma, çoklu saldırı yolları ve radarları atlatmak için alçak irtifa İHA’ların kullanımı da dahil olmak üzere, DMO tarafından benimsenen saha taktiklerinin, komşu ülkelere ve ticari gemilere yönelik saldırılarda Husi taktiklerinin birebir kopyası olduğunu gösterdi; bu da aynı operasyonel doktrini yansıtıyor ve Yemen'deki DMO uzmanlarının varlığı ve uluslararası nakliye hatlarına saldırılar da dahil olmak üzere operasyonları doğrudan sahada yönlendirmeleri konusunda uluslararası raporların belgelediklerini doğruluyor.”

El-İryani bu verilerin, Husilerin “askeri sanayileşme” iddialarını çürüttüğünü ve Husilerin kontrolündeki bölgelerde stratejik askeri karar alma mekanizmasının tamamen Tahran'ın komutası altında olduğunu kanıtladığını vurguladı.

Uluslararası toplumu bu tehditlerle ciddi bir şekilde ilgilenmeye çağıran el-İryani, rehavetin İran'a Yemen'i yasaklanmış programları için bir üsse dönüştürme fırsatı vereceğini, bölgesel güvenliği tehdit edeceğini, herhangi bir siyasi çözüme kapıyı kapatacağını ve dünyanın en önemli deniz yollarından birinde uluslararası seyrüsefer ve ticarete karşı kalıcı bir cephe açacağını vurguladı.