Kabataş-Mahmutbey metrosuna ilk araç indirildi

Kabataş-Mahmutbey metrosuna ilk araç indirildi
TT

Kabataş-Mahmutbey metrosuna ilk araç indirildi

Kabataş-Mahmutbey metrosuna ilk araç indirildi

İstanbul'un ikinci, Avrupa yakasının ilk sürücüsüz metrosu Kabataş-Mahmutbey hattının raylarına ilk vagonlar indirildi.
İstanbul'un ikinci, Avrupa yakasının ilk sürücüsüz metrosu Kabaştaş-Mahmutbey metro hattında ilk araç raylara yerleştirildi.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nden (İBB) alınan bilgiye göre, Kabataş-Mahmutbey metro hattı inşaatında çalışmalar hızla devam ediyor. Bu kapsamda hattın, Mecidiyeköy-Mahmutbey arasındaki kısımda kaba işleri büyük oranda tamamlandı. İnce işlerde özellikle elektromekanik ve teknik kısımlar da tamamlanma aşamasına getirildi.
Avrupa yakasının ilk sürücüsüz metro hattına araç sevkiyatı sürerken, ilk araçlar da Tekstilkent'te yapılan ve depo olarak da kullanılacak Giyimkent-Tekstilkent İstasyonuna getirilerek raylara indirildi.
Şubat ayı sonunda sinyal testlerine başlanacak
Dört vagondan oluşan ilk araç, başarılı bir şekilde raylara yerleştirildi. Her ay 8 (vagon) araçtan oluşan iki tren setinin Giyimkent-Tekstilken İstasyonuna sevkiyatı planlandı. Bu çalışmalar sürerken, raylara indirilen ilk tren, tüm iç testleri yapılarak ana hatta test sürüşüne hazır hale getirilecek. Ardından şubat ayı sonunda, metronun sürücüsüz sinyal testlerine başlanacak.
Kabataş-Mahmutbey metro hattı, tam otomatik sürücüsüz olarak yaklaşık 24,5 kilometre uzunluğunda çift hatlı güzergahta, ana hat tünel ve viyadükleri, 19 istasyonu, 2 kilometrekarelik depo sahası, bakım alanı ve binaları kapsıyor. Tüneller, TBM yöntemiyle açılırken, istasyon yapıları ise yine delme tünel, aç-kapa ve viyadük tipinde yapıldı.
8 ilçeyi birbirine bağlayacak
Metro hattı, Avrupa yakasında yerleşim olarak yoğun nüfusa sahip Beyoğlu, Beşiktaş, Şişli, Kağıthane, Eyüpsultan, Gaziosmanpaşa, Esenler ve Bağcılar olmak üzere 8 ilçeyi birbirine bağlıyor.
Kabataş-Mecidiyeköy-Mahmutbey metro hattı, Kabataş istasyonunda Kabataş-Taksim Füniküler hattı (F1) ve Eminönü-Kabataş tramvay hattıyla (T1), Karadeniz Mahallesi İstasyonunda Topkapı-Sultançiftliği tramvay hattıyla (T4), Mahmutbey İstasyonunda Bakırköy İDO-Kirazlı-Kayaşehir metro hattıyla (M3), Alibeyköy İstasyonunda Eminönü-Alibeyköy tramvay hattıyla (T5), Kağıthane istasyonunda Gayrettepe-İstanbul Havalimanı metro hattıyla (M11), Mecidiyeköy istasyonunda metrobüs ve Yenikapı-Hacıosman metro hattıyla (M2) beraber 6 ayrı noktada metro/tramvay/metrobüs hatlarına, Beşiktaş ve Kabataş istasyonlarında ise deniz yolu ulaşımına entegre olarak büyük bir ulaşım ağı oluşturuyor.
Günlük bir milyon yolcuya hizmet
Mahmutbey, Göztepe Mahallesi, Yüzyıl-Oruç Reis, Tekstilkent-Giyimkent, Karadeniz Mahallesi, Yeni Mahalle, Kazım Karabekir, Yeşilpınar, Veysel Karani-Akşemsettin, Çırçır Mahallesi, Alibeyköy, Nurtepe, Kağıthane, Çağlayan, Mecidiyeköy, Fulya, Yıldız, Beşiktaş ve Kabataş olmak üzere 19 istasyonlu metro hattında seyahat süresi ise 34 dakika olacak.
Saatte tek yönde 70 bin yolcu taşıma kapasiteli araçlarla günlük yaklaşık 1 milyon yolcuya hizmet vermesi öngörülen hat, toplu ulaşım entegrasyonuna katkı sağlarken, ilçeler arasındaki yolculuk mesafesini de önemli ölçüde düşürecek.
2019'un son çeyreğinde açılacak
Mecidiyeköy İstasyonunun bu metro hattının en önemli transfer noktası olacağı belirtilen hattın, hizmet vermeye başlamasıyla birlikte yolculuk süresi, Beşiktaş-Mecidiyeköy 5,5 dakika, Mecidiyeköy-Alibeyköy 7,5 dakika, Çağlayan-Gaziosmanpaşa 13 dakika, Beşiktaş-Sarıyer Hacıosman 25,5 dakika, Mahmutbey-Mecidiyeköy 26 dakika, Beşiktaş-Mahmutbey 31,5 dakika, Mahmutbey-Yenikapı 39,5 dakika, Mahmutbey-Sarıyer Hacıosman 45 dakika, Mahmutbey-Üsküdar 44,5 dakika, Mahmutbey-Kadıköy 52 dakika, Mahmutbey-Sabiha Gökçen Havalimanı 95,5 dakika olacağı hesaplanıyor.
Dört istasyonu otopark hizmeti verecek şekilde tasarlanan ve şubat ayı sonunda sürücüsüz sinyal testlerine başlanacak metro hattının, bu yılın son çeyreğinde açılması planlanıyor.



Çin, Trump ve Ortadoğu

Trump, Beyaz Saray'ın Devlet Yemek Salonu'nda Cumhuriyetçi senatörler için düzenlenen bir akşam yemeğinde konuşuyor, 18 Temmuz 2025 (AFP)
Trump, Beyaz Saray'ın Devlet Yemek Salonu'nda Cumhuriyetçi senatörler için düzenlenen bir akşam yemeğinde konuşuyor, 18 Temmuz 2025 (AFP)
TT

Çin, Trump ve Ortadoğu

Trump, Beyaz Saray'ın Devlet Yemek Salonu'nda Cumhuriyetçi senatörler için düzenlenen bir akşam yemeğinde konuşuyor, 18 Temmuz 2025 (AFP)
Trump, Beyaz Saray'ın Devlet Yemek Salonu'nda Cumhuriyetçi senatörler için düzenlenen bir akşam yemeğinde konuşuyor, 18 Temmuz 2025 (AFP)

Nebil Fehmi

Bir hafta önce, Changhua Üniversitesi ve Çin Halk Cumhuriyeti Dışişleri Merkezi tarafından düzenlenen, Kral Faysal İslam Araştırmaları Merkezi’nin şekillendirilmesine ortak olduğu uluslararası bir konferansa katıldım. Konferansa, Çin Komünist Partisi Başkan Yardımcısı başta olmak üzere üst düzey Çin katılımının yanı sıra, eski başbakanlar ve dışişleri bakanları da dahil olmak üzere 15'ten fazla uluslararası yetkili katıldı. Konferans, birçok uluslararası siyasi, ekonomik, sosyal, güvenlik ve teknolojik konuyu sistematik ve ilgi çekici bir şekilde ele aldı.

Çin'i anlamak, başkalarının seslerine kulak vermek ve bazı oturumlarda tartışmalara Arap sesini  ve anlatısını katmak açısından zengin ve faydalı bir deneyimdi. Konferanstan daha fazla ayrıntı ve müzakere gerektiren birkaç gözlemle ayrıldım. Bunların başında, daha sofistike bir sunum ve bağımsız bir yazı gerektiren ayrıntılara girmeden, kaydedilmesinin ve vurgulanmasının önemli olduğuna inandığım bir dizi gözlem geliyor.

İlk gözlemim, Donald Trump'ın şahsen var olmasa da çoğu oturum ve sunumlarda var olduğuydu. İkisi birbirinden ayrılamaz olsa da Amerikan politikalarından önceki kişiliğine bile güçlü bir vurgu vardı. Amerika Birleşik Devletleri'nin ağırlığı ve etkisi, Trump'a yönelik uluslararası ilginin başlıca caydırıcısı ve teşvik edicisidir. Amerikan Başkanının, daha önce müzakere tarzıyla ilgili kitabında övündüğü bir metodolojiye dayanarak, kişiliğini ve bununla ilişkili soruları ve dalgalanmaları uluslararası hesaplara dayatmayı başardığına inanıyorum. Böylelikle temel özellikleri kendisine olan benzersiz kişisel sadakatleri olan yetkililer atamadan önce, genellikle bağımsız ve nesnel pozisyonlara sahip olduğu varsayılan Amerikan kurumlarının pozisyonlarının ötesinde, ülkelerin hesaplarına önemli bir kişisel unsur kattı. Konferansta Amerikalı katılımcıların sayısının dikkat çekici biçimde çok sınırlı olmasına rağmen, Trumpizm'e yönelik hem olumlu hem de olumsuz ilgi oldukça dikkat çekiciydi.

Konferansa dair ikinci önemli gözlem, Çin'in Trump, ABD ve dünyayla ilişkilerinde artan kendine güvenidir. Çinlilerin en önemli gözlemleri, Trump'ın ilk döneminde ve Biden’ın başkanlığı sırasında iki Amerikan partisinin Çin'e yönelik tutumunun olumsuz bir yönelime sahip olduğuydu. Çin, Amerikan çıkarları için en önemli stratejik meydan okuma ve ulusal güvenliği için bir tehdit olarak görülüyordu. Bunlar, uzlaşmaya varılması zor alanlardır. Ancak Trump'ın yeni döneminde, Başkan, daha geniş anlaşma fırsatı sunan ticaret ve ekonomi konularına odaklanıyor. Çinli yetkililer, bu denkleme iyi hazırlandıklarını, bu nedenle gümrük ve vergi savaşından önemli ölçüde zarar görmeyeceklerini vurguladılar.

Çinli yetkililer, ikinci Trump yönetiminin uygulamalarının siyasi çekişmeler, ticari tehditler ve gümrük tarifeleri ile başladığını, ardından Cenevre ve Londra'da Amerikalı ve Çinli yetkililer arasında yapılan görüşmelerde ekonomik ve ticari konularda diyalog aşamasına geçtiğini de belirttiler. Şimdi Trump'ın Çin Devlet Başkanı Şi Cinping'in daveti üzerine Pekin'de gerçekleştirmeyi arzuladığı zirve için hazırlıklar sürüyor.

Genel olarak Çin'de ekonomik görüşmelerin zorlu olduğu hissi var, ancak yine de görüşmeler olumlu bir şekilde gelişiyor. Çinliler iki ülkenin ulusal güvenlik uzmanlarının yeni dönemde henüz bir araya gelmediklerine ve bunun ilişkilerde önemli bir boşluk bıraktığına dikkat çekiyorlar. Trump'tan ziyareti sırasında “Tek Çin” politikasına desteğini vurgulaması, Çin'in toprak birliğinin barışçıl yollarla tamamlanmasını kabul etmesini istiyorlar. Ayrıca Çin'in ABD’nin en büyük ticaret ortağı ilan edilmesini talep ediyorlar. Bunlar, Çin'in ABD ile ilişkilerinde kendisine ne kadar güvendiğini yansıtan iddialı talepler. Bunu başarmak için de Çin'in önerileri arasında iki ülkenin ulusal güvenlik kurumları arasındaki iletişimin etkinleştirilmesinin yanı sıra araştırma merkezleri, STK'lar, üniversiteler ve öğrenciler de dahil olmak üzere kültürel temasların ve ilişkilerin genişletilmesi de yer alıyor.

Arap dünyasının özel ilgi göstermesi gereken üçüncü önemli gözleme gelince, Çinli katılımcılar ve resmi olarak Arap-İsrail barışını destekleyenler, Filistin-İsrail anlaşmazlığının derinliğinin ve genel olarak İsrail'in, özellikle de mevcut hükümetinin yaklaşımlarının tehlikesinin yeterince farkında değiller. Hem de Çin'in kapsamlı Arap-İsrail barışını, yani işgalin sona erdirilmesini ve Filistinlilerin bağımsız bir devlet ile kaderlerini tayin etmelerine izin verilmesini destekleyen tutumuna rağmen.

Bazı Çinli akademisyenlerin ASEAN grubunun ve üye devletlerinin çatışmaları barışçıl yöntemler ve diyalog yoluyla çözme konusundaki deneyimlerine ve diyaloglarına defalarca atıfta bulunmaları dikkatimi çekti. Bu durum beni, Arap dünyasının yıllar içinde, çoğu Mısır ve Suudi Arabistan'ın başını çektiği, birçok barış girişimi sunduğunu belirtmeye yöneltti. Buna karşılık İsrail'in tek bir girişimde bile bulunmadığını ve hatta ilk barış anlaşmasından veya 2002 Beyrut Arap Zirvesi kararlarından bu yana hiçbir Arap girişimine olumlu yanıt vermediğini açık ve net bir şekilde ifade ettim.

Arap dünyasının, 1990'ların başında Madrid Barış Konferansı'nın sonuçlarından biri olan çok taraflı müzakerelerden bu yana bölgesel güvenlik konusundaki birçok görüşmeye olumlu yanıt verdiğini belirttim. Yıllar içinde Ortadoğu'da bölgesel bir güvenlik örgütü kurmanın kavramları ve gereklilikleri üzerine çok sayıda yazı ve öneriye kişisel olarak katkıda bulunduğumu, dolayısıyla, bu konuda çok sayıda ve çeşitli Arap deneyimleri ve fikirleri bulunduğunu anlattım.

Aynı zamanda Ortadoğu'da İsrailliler ve Filistinliler arasında ASEAN deneyiminin uygulanmasını talep edenlerin hayalperest olduklarını ve İsrail'in tutumunun ciddiyetini kavrayamadıklarını da son derece açık bir şekilde belirttim. Bunun nedeni, ASEAN ülkelerinin bir arada yaşamanın gerekliliğini ve önemini kabul etmesi, mevcut sağcı İsrail hükümetinin ise Filistin kimliğini tamamen reddetmesidir. İsrailli yetkililer, Filistinlilerin önündeki seçeneklerin, Gazze'de tanık olduğumuz gibi zorla göç ettirilmek ve bir kasırgayla yüzleşmek veya siyasi hakları olmayan vatandaşlar olarak İsrail egemenliği altında yaşamaya devam etmek olduğunu açıkça belirttiler. Bu tutumlar, İsrail-Filistin çatışmasının bölgesel bir güvenlik sistemi tartışmasını anlamsız ve son derece tehlikeli kılan, varoluşsal ve sıfır toplamlı bir çatışma olduğu anlamına geliyor

Bunu teyit eden ve yinelenen göstergeler arasında, Batı Şeria'nın Ürdün Nehri'ne ilhak edilmesi yönündeki bazı çağrılar, Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nin büyük bir kısmına İsrail egemenliğini dayatma planları geliştirildiğine dair söylentiler ve Filistinlilerin çıkarları ile Arap ulusal güvenliği pahasına İsrail perspektifinde bir Ortadoğu güvenlik sisteminin formüle edilmesi yer alıyor. Bütün bunlar, güçlü bir Arap duruşu, açık ve kesin bir itiraz gerektiriyor.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independet Arabia’dan çevrilmiştir.