Rusya’nın ‘güvenli bölge’ alternatifi: Adana Mutabakatı

Suriye’nin kuzeyindeki YPG unsurları ve ABD birliklerine bağlı güçler (Reuters)
Suriye’nin kuzeyindeki YPG unsurları ve ABD birliklerine bağlı güçler (Reuters)
TT

Rusya’nın ‘güvenli bölge’ alternatifi: Adana Mutabakatı

Suriye’nin kuzeyindeki YPG unsurları ve ABD birliklerine bağlı güçler (Reuters)
Suriye’nin kuzeyindeki YPG unsurları ve ABD birliklerine bağlı güçler (Reuters)

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, geçtiğimiz yıl ABD Başkanı Donald Trump ile görüşmesinde, Suriye’nin güneyindeki muhalif birliklere desteğini kesmesi karşılığında işgal altındaki Golan Tepeleri’nde İsrail’in güvenliğini sağlayacak 1974 Ateşkes Anlaşması’nı yeniden gündeme getirmişti.
Trump’ın öneriyi kabul etmesi üzerine, Rus güçler Golan Tepeleri’nde konuşlandırılmış ve Birleşmiş Milletler Ateşkes Gözlem Gücü’nün (UNDOF) yeniden bölgeye gelmesi sağlanmıştı.
Erdoğan-Putin görüşmesi
Geçtiğimiz günlerde ise Putin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmesinde, Türkiye-ABD arasında anlaşmaya varılan 32 kilometre derinliğindeki bir 'güvenlik bölgesi' yerine, 1998’de imzalanan ve Ankara’ya, Suriye’nin kuzeyinde 5 kilometre derinliğine kadar PKK’ya operasyon hakkı tanıyan Adana Mutabakatı’nın fiilen uygulanmasını önerdi.
Adana Mutabakatı, Ankara-Şam askeri çatışmasının patlak vermesinden duyulan endişelerin artması üzerine, 20 Ekim 1998 günü Adana'da bir araya gelen iki ülke heyetleri tarafından imzalandı.
Ankara-Şam ilişkilerini yumuşaması
Bu anlaşmayla birlikte Ankara-Şam ilişkileri yumuşamaya başladı. Daha mutabakatın ilk dönemlerinde iki ülke, düşmanlığın bitirilerek ‘güven ilişkilerinin’ tesisi için yollar aramaya başladı. İşte bu süreçte Şam yönetimi, PKK lideri Abdullah Öcalan’a Suriye’yi terk etmesi çağrısında bulundu. Çağrıların ardından ülkeyi terk eden Öcalan, buradan Rusya’ya daha sonra Yunanistan’a oradan da Kenya’ya geçmişti. Türk istihbaratının Şubat 1999 operasyonuyla Kenya’dan getirdiği Öcalan, halen Türkiye’de tutuklu bulunuyor.
Bu olayı takip eden aylarda, iki ülke ilişkileri giderek gelişme kaydetti. 2000 yılında dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in Hafız Esed’in cenazesine katılması, PKK’nın Suriye’deki üst düzey iki komutanının tutuklanması, Suriye’de örgüte bağlı kampların kapatılması ve cezaevindeki örgüt mensuplarından 50’den fazla kişinin Türk yetkililere teslim edilmesi gibi gelişmeler, iki taraf arasındaki ticari ve ekonomik ilişkilerde yeni adımlar atılmasında önemli rol oynadı.
İlişkilerde 3. dönem
İlişkilerdeki 3. dönemin en önemli gelişmesi kuşkusuz Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed’in 2004 yılında Türkiye’ye yaptığı resmi ziyaretti. 1946 yılından bu yana bağımsız Suriye tarihinde ilk defa Suriyeli bir devlet başkanı Türkiye’ye geliyordu. 2005’te Eski Lübnan Başbakanı Refik Hariri suikastı sonrasında Suriye, bölge ülkeleri tarafından yalnızlaştırma politikasına tabi tutuldu. O dönem Şam’a yapılan ablukayı kırmak için elini uzatan ülke Türkiye oldu. Erdoğan ve Esed arasındaki ‘samimi ilişkiler’ iki ülkenin politikalarına ve ekonomisine de yansıdı.
Bu sıcak ilişkilerin bir yansıması olarak, o dönem, iki ülke arasındaki sınır hatlarının mayınlardan temizlenerek serbest ticari bölge haline getirilmesi ve giriş vizelerinin kaldırılması dahi gündeme gelmişti.
Ankara-Şam ilişkileri gelişme kaydettikçe, Suriye’nin PKK yanlılarına karşı duruşu da bu paralellikte sertleşiyordu. Ta ki Suriye’de iç savaşın patlak verdiği 2011 tarihine kadar. Ankara-Şam ilişkileri kesilmiş, bu sefer Şam-PKK ilişkilerinde sıcak gelişmeler gözlenmeye başlamıştı. 2012 yılına gelindiğinde Şam yönetimi, Türkiye ile olan sınır hattındaki rejim güçlerini geri çekti. Bölgede oluşan boşluğu ise PYD ve onun askeri kanadı YPG doldurdu.
2014’te ABD liderliğinde kurulan DEAŞ Karşıtı Uluslararası Koalisyon için Washington, örgüt unsurlarına karşı savaşmak için YPG’nin ana omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’ni (SDG) müttefiki olarak ilan etti. Washington’un müttefiki SDG, halihazırda Suriye topraklarının yüzde 33'ünü, neredeyse 3'te 1'ini kontrol ediyor.
Bu ortaklığın Ankara ve Moskova’yı endişelendirmesi üzerine 2016’nın sonlarında Halep’in doğu kırsalındaki bölgelerin Şam yönetimine bırakılmasına Moskova’nın yeşil ışık yakması Türkiye’nin sınır ötesi operasyonu için harekete geçmesine neden oldu.
Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve Ankara destekli Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) Fırat Kalkanı Harekatı kapsamında Suriye’de düzenlediği asker operasyonla El Bab ve Cerablus kentlerinde kontrolü ele geçirdi. Bu operasyonun temelinde Kürtlerin Fırat’ın doğusu ve batısı arasında bir koridor kurma planlarına engel olmaktı. 2018’de yine Moskova ile varılan anlaşmayla TSK, Afrin’e girdi. Bu operasyonun hedefi ise Kürtlerin Akdeniz’e uzanmalarına mani olmaktı.
Trump’ın çekilme kararı
ABD’nin 2020 yılına kadar Suriye’de kalacağı yönünde söylentiler dolaşıyordu. Ancak Trump, geçtiğimiz ay yaptığı açıklamasında, ABD birliklerini Suriye’den çekeceğini söyleyerek herkesi şaşırttı. Trump, Erdoğan’a çekilme sonrasında meydana gelen boşluğu doldurmak için Türkiye-Suriye sınırında 32 kilometre derinlikte oluşturulacak ‘güvenli bölge’ teklifinde bulundu. Ancak Putin, Erdoğan ile görüşmesinde sürpriz bir alternatif plan masaya koydu.
Putin, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Moskova’da yaptığı görüşmede, Türkiye ile ABD’nin Suriye’nin kuzeydoğusuna güvenli bölge kurulması planına alternatif olarak, 1998 yılında Türkiye ile Suriye arasında imzalanan Adana Mutabakatı’nı masaya koydu.<
Adana Mutabakatı’nın uygulanması ne anlama geliyor?
1-Adana Mutabakatı’nın 4 numaralı eki gereğince, Ankara’ya, Suriye’nin kuzeyinde 5 kilometre derinliğine kadar PKK’ya operasyon hakkı veriliyor.
2-Mutabakatın 3 numaralı eki gereğince, Şam, 1939 yılında Türkiye topraklarına katılan İskenderun (Hatay) hakkındaki bütün haklarından vazgeçti.
3-Mutabakat şartlarına göre, 1999’dan bu yana Türkiye’de tutuklu bulunan Abdullah Öcalan’ın liderliğindeki PKK terör örgütü olarak kabul ediliyor.
4-Ankara, mutabakata göre, YPG’yi, PKK’nın Suriye uzantısı olarak kabul etmesi sebebiyle, YPG’nin de bir terör örgütü olduğu anlamına geldiğini savunuyor.
5-Buna karşılık, Adana Mutabakatı’nın uygulanması, ortak bir komitenin kurulması ve iki ülkenin arasında aktif bir iletişim hattı oluşturulması gibi birçok prosedür gerektirmesi nedeniyle, Türkiye’nin  Suriye hükümetini resmen tanıması anlamına geliyor.
6-Mutabakatın uygulanması, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu tarafından da ifade edildiği gibi Rusya aracılığıyla ‘dolaylı temaslar’ yerine, iki ülke arasında doğrudan siyasi temaslar kurmak anlamına geliyor.
7-Aynı zamanda, Şam’ın İstanbul’da Konsolosluğu olduğu halde, Türkiye’nin Şam Büyükelçiliği ve Suriye’nin Ankara Büyükelçiliği’nin yeniden açılması anlamına geliyor. Mutabakata göre, her iki Büyükelçiliğe de güvenlik irtibat subayının atanması gerekiyor.
8-Mutabakatın uygulanması ayrıca, sınıra Suriye hükümet güçlerinin konuşlanması ve mevcut sınırların tanınması anlamına geliyor. İslami muhalif gruplar, Fırat Kalkanı bölgesindeki Cerablus’tan, İdlib’teki Babu'l Hava’ya (Cilvegözü) ve Akdeniz’deki Lazkiye sınırına kadar olan bölgeyi kontrol ediyor. YPG’nin ana omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ise, Halep’in kuzeyindeki Cerablus sınırından, Irak sınırı yakınındaki Fişhabur’u kontrolü altında tutuyor.
9-Mutabakat, Türk birliklerinin Suriye topraklarında sadece 5 kilometre derinliğe girmesine izin vermesi nedeniyle, Türkiye ile ABD arasında Suriye’nin 32 kilometre derinliğindeki güvenli bir bölge oluşturma planına alternatif olarak görülüyor.
10-Son olarak, mutabakatın uygulanması, YPG’yi Şam ile düşman bir konuma itiyor ve zaman zaman yürüttükleri müzakerelerin önünü kesiyor. Aynı zamanda, ABD ve Uluslararası Koalisyon tarafından Fırat Nehri’nin doğusunda kurulması desteklenen ‘öz yönetim’ projesinin yok sayılması anlamına da geliyor.



Polis şiddeti iddiası Tunus sokaklarını karıştırdı

Başkent Tunus'ta Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said'in politikalarına karşı düzenlenen protesto gösterisinden bir kare (EPA)
Başkent Tunus'ta Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said'in politikalarına karşı düzenlenen protesto gösterisinden bir kare (EPA)
TT

Polis şiddeti iddiası Tunus sokaklarını karıştırdı

Başkent Tunus'ta Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said'in politikalarına karşı düzenlenen protesto gösterisinden bir kare (EPA)
Başkent Tunus'ta Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said'in politikalarına karşı düzenlenen protesto gösterisinden bir kare (EPA)

Tunus’ta bir adamın polis kovalamacasının ardından ailesinin ifadesine göre kendisine uygulanan şiddet sonucu hayatını kaybetmişti. Reuters'a konuşan görgü tanıkları, Tunus polisi ile bir kişinin uğradığı şiddet sonucu hayatını kaybetmesini protesto eden öfkeli gençler arasında dün gece üst üste ikinci kez çatışmaların çıktığını söylediler.

Tunus’taki bu tür şiddetin karıştığı protesto gösterileri, ülkede 2011 yılındaki Arap Baharı ayaklanmalarını tetikleyen devrimin yıl dönümü yaklaşırken yetkililer arasında protestoların diğer bölgelere de sıçrayabileceği endişesini artırıyor.

Tunus, çeşitli alanlarda artan protestolar ve grevlerin yanı sıra Tunus Genel İşçi Sendikası'nın gelecek ay ülke çapında grev çağrısı yapmasıyla birlikte, siyasi ve sosyal gerilimin tırmandığı bir dönemden geçiyor.

Son haftalarda, binlerce protestocu, ülkenin güneydeki Gabes kentinde hava kirliliğinin başlıca kaynağı olduğunu söyledikleri bir kimya fabrikasının kapatılması talebiyle protesto gösterisi düzenledi.

Öte yandan polis şiddeti sonucu öldüğü iddia edilen adamın yakınları, şahsın ehliyetsiz motosiklet sürerken polis tarafından takibe alındığı, dövüldüğü ve hastaneye kaldırıldığını, ancak daha sonra hastaneden kaçtığını, ancak dün kafasındaki bir kanama nedeniyle hayatını kaybettiğini söyledi.

Olayla ilgili henüz resmi bir açıklama yapılmadı.

Yerel kaynaklar ve basın, Kayravan Valisi’nin durumu yatıştırmak amacıyla, dün hayatını kaybeden kişinin ailesini ziyaret ettiğini ve hangi şartlarda öldüğünü belirlemek ve sorumluları tespit etmek için soruşturma açma sözü verdiğini bildirdi.

İnsan hakları örgütleri, Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said'i muhaliflerini bastırmak için yargı ve polisi kullandığını iddia ediyor. Ancak Cumhurbaşkanı Said, hakkındaki bu suçlamaları kategorik olarak reddediyor.


(Video haber) Avustralya'da Yahudilerin Hanuka Bayramı kutlamaları sırasında silahlı saldırı: En az 10 ölü

Medyada dolaşan bir fotoğrafta saldırının failleri görülüyor.
Medyada dolaşan bir fotoğrafta saldırının failleri görülüyor.
TT

(Video haber) Avustralya'da Yahudilerin Hanuka Bayramı kutlamaları sırasında silahlı saldırı: En az 10 ölü

Medyada dolaşan bir fotoğrafta saldırının failleri görülüyor.
Medyada dolaşan bir fotoğrafta saldırının failleri görülüyor.

Avustralya'nın Sidney kentinde bir plajda Yahudilerin Hanuka Bayramı kutlamaları sırasında meydana gelen silahlı saldırıda en az 10 kişi öldü, çok sayıda  kişi yaralandı. İsrail gazetesi Yedioth Ahronoth'a göre olay sırasında yaklaşık 2 bin kişi panik içinde tahliye edildi ve birçoğu sığınaklara sığındı.

Öte yandan Avustralya polisi tarafından bugün yapılan açıklamada, olay nedeniyle Bondi Plajı'ndan uzak durulması çağrısı yapıldı. Polis daha sonra, silahlı saldırının ardından iki kişinin gözaltına alındığını duyurdu.

Şarku’l Avsat’ın Fransız Haber Ajansı AFP’den aktardığı  habere göre bir görgü tanığı, ‘siyah giysili iki kişinin’ plajda ateş açtığını söyledi.

dfgthy
Avustralya medyasında yayınlanan, saldırganlardan birine ait bir fotoğraf.

Avustralya medyası tarafından yayınlanan saldırganlardan birinin fotoğrafı

Öte yandan İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog, saldırıyı ‘Yahudilere yönelik acımasız bir saldırı’ olarak nitelendirerek kınadı.

uı89o
Kurtarma ekipleri, Sidney sahilinde meydana gelen silahlı saldırının ardından yaralı bir kişiyi taşıyor (AP)

Herzog, açıklamasında şunları söyledi:

“Sidney'deki kardeşlerimiz, Bondi Plajı'nda Hanuka'nın ilk mumunu yakmaya giden Yahudilere yönelik acımasız bir saldırıda kötü niyetli teröristler tarafından saldırıya uğradı.”

Görgü tanıkları, kutlamaya katılanların saldırı mahallinden panik halinde kaçtıklarını söylerken yerel medya, silahlı saldırganların olay yerinden kaçtığını ve yetkililerin yoğun bir arama çalışması yürüttüğünü bildirdi.


Hamas: Gazze’ye ve işgal altındaki topraklara her türlü vesayeti reddediyoruz

Gazze şehrinin doğusundaki El-Tuffah mahallesinde yıkılmış bir bina (EPA)
Gazze şehrinin doğusundaki El-Tuffah mahallesinde yıkılmış bir bina (EPA)
TT

Hamas: Gazze’ye ve işgal altındaki topraklara her türlü vesayeti reddediyoruz

Gazze şehrinin doğusundaki El-Tuffah mahallesinde yıkılmış bir bina (EPA)
Gazze şehrinin doğusundaki El-Tuffah mahallesinde yıkılmış bir bina (EPA)

Hamas, bugün (pazar) yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi üzerinde her türlü vesayet ve manda uygulamasını reddettiğini duyurdu. Hareket, yayımladığı bildiride, “Gazze’ye yönelik her türlü vesayet ve mandayı reddediyoruz. İşgal altındaki topraklarımızın herhangi bir karışı üzerinde de vesayeti kabul etmiyoruz; zorla yerinden etme girişimleri ve Gazze’nin yeniden mühendisliğine yönelik çabalarla uyumlu adımlara karşı uyarıyoruz” ifadelerini kullandı.

Açıklamada, “Ulusal birliğin sağlanması ve ulusal uzlaşı inşa edilmesi için seferber olunması, işgalin ve onu destekleyenlerin planlarıyla yüzleşmenin tek yoludur” denildi.

Hamas, arabuluculara ve ABD yönetimine de çağrıda bulunarak, İsrail’e baskı yapılmasını, anlaşmanın maddelerini uygulamaya zorlanmasını ve anlaşmaya yönelik süregelen ve sistematik ihlallerinin kınanmasını talep etti.

gth
Trump'ın planına göre Gazze'den çekilmenin aşamalarını gösteren harita (Beyaz Saray)

Öte yandan dün İsrailli yetkililer, ABD yönetiminin Gazze’de savaşı sona erdirmeyi hedefleyen planın ikinci aşamasını şekillendirmek üzere çalıştığını ve çok uluslu uluslararası bir gücün gelecek aydan itibaren Gazze’de göreve başlamasının planlandığını açıkladı.

Şarku’l Avsat’ın İsrail Kamu Yayın Kurumu’ndan (Kan 11) aktardığı habere göre Amerikalı yetkililer bu bilgileri son günlerde yapılan görüşmelerde İsrailli muhataplarına iletti.

ABD planına göre, barış komitesinin başkanlığını Birleşmiş Milletler’in eski Orta Doğu Özel Temsilcisi Nikolay Mladenov’un üstlenmesi, Gazze’de konuşlandırılması öngörülen uluslararası gücün komutasının ise bir ABD’li general tarafından yürütülmesi öngörülüyor.

Amerikalı yetkililere göre söz konusu gücün; güvenlik istikrarının korunması, geçiş sürecinin güvence altına alınması ve askeri operasyonların durmasının ardından Gazze’de yeni siyasi ve idari düzenlemelere zemin hazırlanması gibi görevler üstlenmesi planlanıyor.