​Ortadoğu'da neler oluyor?

AFP
AFP
TT

​Ortadoğu'da neler oluyor?

AFP
AFP

Tanınmış Kudüslü gazeteci Nasıruddin en-Neşaşibi “Düşüncenin, bilimin ve siyasetin entelektüellerinden hiç birisi bu Doğu ülkelerinde Arap siyasetinin ana hatlarını keşfedemez. Ne ben ne de sen neler yaşandığını izah edemez ya da neler olacağını tahmin edemez” der kitabında (Nasıruddin en-Neşaşibi, Ortadoğu'da Neler Oldu? İkinci baskı, 1962, s. 411).
Neşaşibi'nin bu ifadesinin üzerinden 60 yıldan fazla bir süre geçmesine rağmen, durum değişmedi, belki de daha da kötüleşti.
Dün olduğu gibi bugün de neler olup bittiğini anlamak veya nelerin olacağını tahmin etmek mümkün gözükmüyor.
Kartlar öylesine karıldı ki dünyanın bu toprak parçasındaki kartlar hep karışık kalsın isteniyor. Anlama ve öngörme yeteneğinin önünde duran bir sis gibi kalması arzu ediliyor.
Ortadoğu'daki durum son derece belirsizdir. Gelecek tam bir serap gibi; uzaktan su görüyorsun, ama sudan eser yok.
Bu Doğu ülkelerinin durumunu tek tek gözden geçirirsek her birinin ne kadar anlaşılmaz olduklarını görürüz. Neler yaşanabileceğini öngörmek de mümkün değil. Her an her şey olabilir.
Durum son derece belirsiz duruyor. Bu, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonraki duruma benziyor, o zamanlar dünya siyasetinin kutupları dünyanın bu kısmının kaderini belirlerken, lüks puro dumanı, brendi ve Churchill votkası kokusu ile dolmuş kapalı odalarda haritalar üzerinde karalamalar yapıyorlardı.
Amerika ve Rusya'nın yanı sıra diğer güçler, bugün Ortadoğu'da yeni bir coğrafi gerçeklik oluşturmak amacıyla, keserek veya yapıştırarak satranç piyonlarını istedikleri yöne hareket ettiriyorlar.
Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra olduğu gibi, yeni Devletlerin doğuşunu ve eski Devletlerin ortadan kaybolduğunu görebilir miyiz?
Olabilir, her şey mümkündür. Mesela Suriye, herkes toprak bütünlüğünü koruma konusunda ısrar etse bile, parçalanmış bir varlıktır artık… Nusayri bir rejimden dolayı büyüyen mezhep düşmanlığı, Ortadoğu’daki son iç savaşa neden oldu, (Gerçekten de devrimden ziyade mezhep temelli bir iç savaştır). Bu mezhep nefreti körüklendi ve acı bir gerçeğe dönüştürüldü.
Suriye, tek bir potada çözülmesi mümkün olmayan uyumsuz bir mozaik haline getirildi.
Bugün, Suriye rejimini dışlamama, toprak bütünlüğü koruma, Suriye'yi Arap saflarına alma girişimlerine tanık oluyoruz.
Bu çaba bir süre başarılı olabilir. Ama bence uzun sürmeyecektir. Zira mezhep taassubu o kadar yerleşti ki bunu söküp atmak kolay olmayacaktır. Mezhepçilik kullanılmaya elverişlidir.
Bu ya da şu güç olması fark etmez, kendi çıkarı için rahatlıkla yönlendirebilir.
Suriye’de toprak bütünlüğünü kısmen de olsa sağlayan, mevcut rejim değil, Rusya’dır.
Rusya müdahalesi olmasaydı, -kabul etmekte zorlansak da- Suriye bugün milisler tarafından yönetilen ya da İran veya Türk etkisi altında kalan kantonlara dönüşecekti.
Suriye'nin geleceği son derece belirsiz… Orada her şey iki büyük devletin ne istediğine bağlı; ABD ve Rusya Federasyonu…
Aynı şey İran destekli mezhepçilikten harap olmuş ve iliğine kadar yolsuzluk kurdu tarafından kemirilmiş Irak için de söylenebilir.
Gerçekten de Irak nereye gidiyor?
İran'daki Molla rejiminin buradaki varlığı ve Şii milislerin içişlerine egemen olması, Irak'ın geleceğini tamamen karartmaktadır.
Mezhep ve etnik temelli bölünme senaryosundan tutun da mevcut durumun devamına kadar tüm senaryolar mümkündür.
İranlıların milisleriyle beraber buraya hâkim olmaları ve yolsuzluklar Irak'ı sırtlanların üzerine üşüştüğü bir kaplana dönüştürdü.
İran’daki molla rejimi devam ettiği sürece Irak’ın devlet olarak geleceği olmayacaktır.
İran’ın çıkarları mevcut durumun devamını gerekli kılıyor, Irak’taki yozlaşma bile sonuçta İran’ın çıkarınadır.
Yolsuzlukların devam etmesi, İran’ın Irak’taki serveti herhangi bir denetleme mekanizması olmadan yağmalaması anlamına gelmektedir. ABD gibi bir süper güç, -Irak’ın İran’a bir altın tepside teslim edilmesi gibi tarihi bir yanlışlığı kapatmak için dahi olsa- Irak’taki durumu onarmak için müdahale etse bile, molla rejimi ve milisleri Irak’ı kontrol ettiği sürece işe yaramayacaktır.
Burada genelleme yapmak dahi mümkündür, yani Irak’tan Suriye’ye, Lübnan ve Yemen’e kadarki bölgede etkili olan molla rejimi ayakta kaldığı sürece Ortadoğu’nun istikrar ve refahın tadını çıkaramayacağı rahatlıkla söylenebilir.
Ortadoğu’daki manzara gerçekten korkunç gözüküyor. Siyah boğanın derisinde beyaz bir nokta da görünmüyor değil, özellikle Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyinde etkin olan Suudi Arabistan ve BAE bizlere ümit veriyor.
Katar ise kendi komploları içinde boğulmuş durumda ve kendisini Türkiye'ye ve İran'a teslim ettikten sonra kendisini yönlendirebilecek bir gücü kalmadı.
Kuveyt didişen iki boğa arasında olduğunu düşünerek, sopayı ortasından tutmaya çalışıyor;
Suudi Arabistan ve İran. Yeni Suudi Arabistan'ın, çoğu Arap ülkesinde bulunmayan politik ve sosyal istikrar ışığında gelecek adına net bir stratejisi var.
Birçoğu bu istikrarı bozmaya çalıştı, bilakis krallığı mezhep ve bölgesel temelde bölme planları vardı, ancak gün yüzüne çıkamadan başarısız oldu.
Özellikle Suudi Arabistan ve BAE, Bahreyn ile birlikte, her türlü ideolojik kuruntuya, şiddete, yaygın siyasi, idari ve mali yolsuzluğa batmış Kuzey Arap ülkelerinin çoğunun aksine, net bir gelecek planına göre ilerliyor.
Bu, Suudi Arabistan ve BAE'nin yolsuzluktan tamamen uzak olduğu anlamına gelmez, zira yolsuzluğa bulaşmamış hiçbir ülke yoktur, ancak fark, Irak, Suriye veya Lübnan gibi ülkelerde yaygınlaşırken, Suudi Arabistan gibi ülkelerde gitgide azalmaktadır. Körfez İşbirliği Konseyi Örgütü ülkeleri, Katar hariç ideolojinin hegemonyasını ortadan kaldırdı, böylece gelecek daha öngörülebilir hale geldi.
Nasıruddin en-Neşaşibi yukarıda zikri geçen kitabını şu soruyla bitirir:
“Ortadoğu'da ne oldu?
Cevap: Hiçbir şey, kesinlikle hiçbir şey…” Soruyu başka bir şekilde tekrar soruyoruz:
Ortadoğu'da neler oluyor?
Cevap: Her şey ve hiçbir şey…
Her şey ve hiçbir şey…



ABD'nin Suriye'deki askeri varlığı konusunda tarihi anlaşma

Anlaşma sonuçlandığı takdirde, Suriye-ABD ilişkilerinde yeni bir değişimin habercisi olarak onlarca yılın ardından türünün ilk örneği olacak (AFP)
Anlaşma sonuçlandığı takdirde, Suriye-ABD ilişkilerinde yeni bir değişimin habercisi olarak onlarca yılın ardından türünün ilk örneği olacak (AFP)
TT

ABD'nin Suriye'deki askeri varlığı konusunda tarihi anlaşma

Anlaşma sonuçlandığı takdirde, Suriye-ABD ilişkilerinde yeni bir değişimin habercisi olarak onlarca yılın ardından türünün ilk örneği olacak (AFP)
Anlaşma sonuçlandığı takdirde, Suriye-ABD ilişkilerinde yeni bir değişimin habercisi olarak onlarca yılın ardından türünün ilk örneği olacak (AFP)

İsmail Derviş

ABD'nin Suriye politikası, Suriye yasaları açısından yasadışı bir askeri konuşlanma olmaktan çıkıp Şam'daki yeni hükümetle yeni bir siyasi-askeri anlayışa dönüşen radikal bir değişikliğe gidiyor. Independent Arabia'nın Suriyeli ve ABD’li kaynaklardan edindiği çapraz bilgiler, yakın gelecekte ABD'nin Suriye'deki askeri varlığının iki taraf arasındaki resmi bir anlaşmaya dayanan yeni bir sınırlandırmaya tanık olacağını doğruladı. ABD, coğrafi olarak sınırlandırılmış, siyasi ve ekonomik olarak genişletilmiş bir stratejik ortaklık karşılığında kuzeydoğudaki eski nüfuz alanlarından kademeli olarak çekilecek.

Şam ve Washington arasında kısa süre önce varılan anlaşma

Independent Arabia’ya konuşan Suriyeli bir güvenlik kaynağı, ABD’den askeri bir heyetin önümüzdeki birkaç gün içinde Şam'ı ziyaret edeceğini söyledi. Kaynağa göre heyet, Suriye yönetimi ile ABD’nin ülkedeki askeri üslerine ilişkin bir anlaşma imzalayacak ve böylece ABD'nin Suriye'deki varlığı Şam yönetiminin onayıyla meşrulaşacak.

Kaynağa göre ABD güçleri Suriye'nin kuzeydoğusundaki tüm üslerini boşaltacak. Deyrizor, Rakka ya da Haseke'de yakında asker bulundurmayacak. Ancak Suriye, Ürdün ve Irak arasındaki sınır üçgeninde yer alan et-Tanf Askeri Üssü’nde ABD askerleri konuşlandırılmaya devam edecek.

Kaynağa göre anlaşma tamamlandığı takdirde bu gelişme, son on yıllarda bir ilk olacak ve ABD Başkanı Donald Trump ile Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara'nın Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'da yaptıkları görüşmenin ardından Suriye-ABD ilişkilerinde yeni bir dönüşüme işaret edecek.

Independent Arabia’nın edindiği bilgilere, Fox News televizyon kanalının ABD’nin son haftalarda askerlerini Suriye’den çektiğini duyurduğu haberi eşlik etti. Fox News, haberinde ABD'li yetkililere dayandırdığı haberinde, yaklaşık 500 ABD askerinin birkaç hafta içinde Suriye'den çekildiğini, Deyrizor vilayetindeki iki askeri üssün kapatıldığını ve üçüncü bir üssün Suriye Demokratik Güçleri'ne (SDG) teslim edildiğini aktardı.

ABD Kongresi: Suriye potansiyel bir ortak

ABD Kongresi’nin Cumhuriyetçi Üyesi Marlin Stutzman Independent Arabia'ya yaptığı açıklamada, ABD'nin Suriye'deki asker sayısını azaltmaya başladığını söyledi. Stutzman, DEAŞ’la Mücadele Uluslararası Koalisyonu’nun (DMUK) misyonunda başarıya ulaştığına göre ABD askerlerinin önemli bir kısmının artık Suriye'den çekilebileceğini belirtti. Şam’daki yeni yönetimin, ABD yönetimine dostça yaklaşacağına inandıklarını ifade eden Cumhuriyetçi Kongre Üyesi, “Birkaç hafta önce Suriye'yi ziyaret ettim. Suriye'de gördüklerimi ABD vatandaşlarına aktarmak benim görevim” ifadelerini kullandı.

Stutzman, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Başkan Trump, Cumhurbaşkanı Şara ile bir araya gelerek Suriye'ye yönelik yaptırımların kaldırıldığını duyurdu. Bu, onlarca yıl süren diktatörlüğün ardından ülkeyi yeniden inşa etmek için gerçek bir fırsat. Biz de Suriye’nin yeni yönetimine ve Suriyelilere tam destek veriyoruz. Şu anda Kongre'de Caesar (Sezar) Yasası'nın resmen yürürlükten kaldırılması için çalışıyoruz.

ABD Dışişleri Bakanlığı: Geniş çaplı bir çekişme söz konusu değil

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre  ABD Dışişleri Bakanlığı Bölge Sözcüsü Michael Mitchell yaptığı açıklamada ABD’nin Suriye ile ilişkilerde iki ülke arasında iş birliği ve ortaklığa dayalı yeni bir dönem başlatmak istediğini belirtti. Suriye'den çekilme konusunda kısmi çekilmenin çoktan başladığını ifade eden Mitchell, “Ancak halen Suriye'nin kaosa ve mezhepçiliğe sürüklenmesini isteyenler var ve Washington, DEAŞ terör örgütünün geri dönme ihtimalinden endişe duyuyor. Bu yüzden şimdilik tam bir çekilme olmayacak” dedi.

Washington ve Şam ilk kez ABD'nin Suriye topraklarındaki askeri varlığını düzenleyen resmi bir anlaşma imzalamaya hazırlanırken analistler, ABD askerlerinin et-Tanf Askeri Üssü’nde kalmasının iki temel nedeni olduğunu düşünüyor. Bunlardan birincisi terör örgütü DEAŞ’la mücadele misyonunu sürdürmek, ikincisi ise İran yanlısı milislerin hareketlerini izlemek ve Tahran'ın kendisine bağlı ya da İsrail'i tehdit edebilecek gruplara kaçak yollarla silah sağlamak için kullanabileceği kara ikmal hattını kesmek. Yeni Suriye hükümetine yasal meşruiyet kazandıracak olan bu anlaşma -eğer gerçekten tamamlanırsa- sadece askeri bir düzenlemenin ötesinde ABD'nin Suriye'deki varlığının felsefesinde askeri caydırıcılıktan güvenlik, siyasi ve ekonomik ortaklığa doğru radikal bir dönüşüm olacak.

Analistler Washington'ın Suriye'deki güçlerini azaltma kararının üç ana faktöre bağlı olduğunu düşünüyor. Analistlere göre bunların başında ABD askerlerinin ana misyonlarının başarısı geliyor. Cumhuriyetçi Kongre üyesi Marlin Stutzman'a göre DEAŞ’la mücadele misyonu sonuca ulaştığı için artık Suriye’de aynı düzeyde asker bulundurmak gerekmiyor. İkinci faktörse Trump yönetiminin askeri maliyetleri azaltmayı ve kaynakları yeniden dağıtmayı amaçlayan politikası nedeniyle ABD Savunma Bakanlığı’nın (Pentagon) önceliklerindeki stratejik değişim. Üçüncü ve son faktör, Beşşar Esed rejiminin düşmesi ve Batı ile uzlaşan, ABD'ye açık olan ve İran ile müttefik olmayan yeni bir hükümetin kurulması. Böyle bir hükümetle doğrudan diyalog kurulabilir ve terörle mücadele de dahil olmak üzere birçok dosyada iş birliği yapılabilir. Böylece Suriye ve ABD arasındaki ilişki kalıcı bir ortaklığa dönüşebilir. Bu da ABD'nin Suriye'de enerji sektörü gibi hayati sektörlere doğrudan yatırım yapmasının önünü açabilir. Ancak ABD'nin Suriye'den çekilmesi ve Şam ile Washington arasındaki yakınlaşmanın sahadaki en büyük etkisi doğrudan Suriye’nin kuzeydoğusu dosyasına yansıyor. Bu hızlı gelişmeler, SDG ile olan ilişkiyi yeniden tanımlayacak ve ABD'nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın daha önce yaptığı açıklamalarda belirttiği gibi SDG ayrı bir güç olmaktan çıkıp Suriye'nin ulusal askeri yapısına dahil olacak.

Suriye on yıllardır uluslararası nüfuz mücadelelerinin yaşandığı bir arena ve ABD-Suriye husumetini yansıtan bir ayna oldu. Mevcut durum, iki tarafın ilişkilerinin tarihinde yeni bir aşama olurken daha önce eşi ya da benzeri görülmemiş dönüşümlerle dolu gibi görünüyor. Washington ve Şam arasında imzalanacak anlaşma sadece ABD'nin askeri konuşlanma haritasını yeniden çizmekle kalmıyor, aynı zamanda iki tarafın birbirini algılayışında, karşıt taraflardaki iki düşmandan istikrar, terörle mücadele ve yeniden yapılanmada potansiyel ortaklara doğru derin bir değişim yaşadıklarını da yansıtıyor. Her ne kadar ABD'nin Suriye'nin kuzeydoğusundan çekilmesi bir dönemin sona erdiğine işaret etse de et-Tanf Askeri Üssü’nün varlığını sürdürmesi, ABD'nin yeni araçlar ve farklı hedeflerle varlığını sürdüreceğinin sinyalini veriyor.