Ruhani: Irak, bölge ülkelerinin yakınlaşması rolünü üstlenecek potansiyele sahip

Ruhani: Irak, bölge ülkelerinin yakınlaşması rolünü üstlenecek potansiyele sahip
TT

Ruhani: Irak, bölge ülkelerinin yakınlaşması rolünü üstlenecek potansiyele sahip

Ruhani: Irak, bölge ülkelerinin yakınlaşması rolünü üstlenecek potansiyele sahip

İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Bağdat ziyaretinde, Irak’ın bölge ülkelerinin yakınlaşması rolünü üstlenecek potansiyele sahip olduğunu söyledi.
Ruhani, Pazartesi Bağdat Havalimanı’na indikten sonra resmi protokol ve karşılama törenine geçmeden Irak’ın Kazımiye şehrindeki İmam Kazım türbesini ziyaret etti.
İran Cumhurbaşkanı Ruhani daha sonra Iraklı mevkidaşı Berhem Salih tarafından Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda resmi törenle karşılandı.
Irak Cumhurbaşkanı Salih, ikili görüşmenin ardından düzenlenen basın toplantısında, Irak’ın bölgede ve uluslararası alanda yaşanan çatışmalarda tarafsız bir konumda olduğunu vurguladı. Salih ayrıca DEAŞ'la mücadelede Irak'a desteğinden dolayı İran'a teşekkür etti.
“Irak bölge ülkeleriyle işbirliği yapmakta kararlı”
Salih, “DEAŞ'a karşı kazanılan zafer henüz tamamlanmadı. Bunun gerçekleşmesinde bölge ülkelerinin iş birliği gerekli” diyerek, Irak’ın bölge ülkeleriyle daha fazla iş birliği yapmakta kararlı olduğunu ifade etti.
Bağdat’ın bölge ülkeleri için buluşma noktasını temsil ettiğini belirten Salih, “Irak'ın bölgesel ve uluslararası hesaplaşma alanı olmasını istemiyoruz. Bölge ülkeleri Irak'ın istikrarının önemi ve bunun desteklenmesinin gerekliliğini idrak ediyor. Bundan dolayı da ümitvarım. İran ile iki halkın yararına olacak önemli anlaşmalar yapmayı temenni ediyoruz” diye konuştu.
Irak Cumhurbaşkanlığı Ofisinden yapılan yazılı açıklamada, Ruhani ve Salih arasında gerçekleşen ikili görüşmede, bölgede ve uluslararası alanda yaşanan son gelişmelerin ve DEAŞ terör çetelerine karşı mücadelenin ele alındığı bildirildi.
Ruhani de basın toplantısında yaptığı açıklamada, Irak’ın bölge ülkelerinin yakınlaşması rolünü üstlenecek potansiyele sahip olduğunu söyledi.
Irak Cumhurbaşkanı Salih ile verimli bir görüşme gerçekleştirdiğini belirten Ruhani, “Irak ile olan ilişkilerimizden vazgeçmeyeceğiz ve bu ilişkileri daha fazla geliştirmek istiyoruz. İki ülke arasındaki ortak işbirliği geniş bir yelpazeyi kapsamakta” dedi.
İran’ın DEAŞ’la mücadelesinde Irak’a verdiği desteğe değinen Ruhani, ülkesinin terörle mücadelede Irak ordusu ve halkının yanında durmaktan memnuniyet duyduğunu kaydetti.
İran Cumhurbaşkanı Ruhani, “Irak, bölgede önemli bir ülke. Irak'ın güvenliği bölgenin güvenliği ve istikrarı demek. Irak'ın yanında durmamız başka ülkeleri karşımıza aldığımız anlamına gelmiyor. Irak'ın güvenliği, istikrarı ve demokrasisi bizim için önemlidir. Irak, bölge ülkelerinin yakınlaşması rolünü üstlenecek potansiyele sahip” açıklamasında bulundu.
Ruhani, Iraklı mevkidaşı Salih ile yaptığı görüşme sonrasında gazetecilere yaptığı açıklamada, “Ticaret ve yatırım dahil tüm alanlarda işbirliği için elverişli koşullara sahibiz” dedi.
İran ekonomik yaptırımları Irak üzerinden aşmaya çalışacak
Reuters’in haberine göre, Ruhani’ye eşlik eden heyetteki İranlı bir yetkili, ABD’nin İran’a yönelik ekonomik yaptırımları delmek için Irak’ın bir başka kanal olduğunu ve söz konusu ziyaretin İran ekonomisine fırsatlar sağlayacağını söyledi.
Öte yandan İranlı yetkililerin, Ruhani’nin Bağdat temasları kapsamında Iraklı Şiilerin en büyük dini otoritesi kabul edilen Ayetullah Ali es-Sistani ile görüşeceği yönündeki açıklamasına, Sistani’nin ofisi tarafından resmi olarak henüz doğrulanmış değil.
Ruhani, Cumhurbaşkanı olarak 2013’ten bu yana Irak'a ilk ziyaretini gerçekleştiriyor.



İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
TT

İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)

Refik Huri

İran'ın tarihi geriye dönük olarak düzeltmenin imkânsız bir iş olduğunu kabul etmesi kolay değil. Coğrafyayla oynaması ve Ürdün Kralı İkinci Abdullah'ın Arap ve Sünni ayından Şii Hilali koparmak olarak adlandırdığı projeyi gerçekleştirmek umuduyla, Hegel'in tarihin kurnazlığı olarak adlandırdığı şeye karşı koymaya devam etmesi bir yanılsamadır. Hiçbir orta güç, bölgesel projesine hizmet etmek için savaşlara, kaosa ve istikrarsızlığa İran kadar bel bağlamamıştır. Donald Trump'ın Beyaz Saray'a dönmesinden önce bile, Mollaların yönettiği İslam Cumhuriyeti kadar fırtınanın ortasında duran bir bölgesel güç daha yoktur.

İran, onlarca yıl içinde İslami direniş adı altında silahlı mezhepçi örgütler kurarak en tehlikeli siyasi, askeri, güvenlik ve ideolojik yatırımı yaptı. Ardından bu örgütleri kendisini korumaya, İsrail ve en başta ABD olmak üzere Tahran'ın bütün düşmanlarına karşı vekaleten savaşmaya teşvik etti. Direniş ekseni ve arenalar birliği stratejisi aracılığıyla İsrail ile yaşanan çatışmada kendisini askeri bir aktör olarak dayattı. ABD'ye karşı olan ve onu Batı Asya’dan çıkarmak isteyen, ama bir anlaşma şansı varsa Washington’dan yana oynayan bir oyuncu, Arap sahnesinde bölgesel bir siyasi aktör olarak empoze etti. Çin, Rusya ve Kuzey Kore ile Richard Fontaine ve Andrea Kendall Taylor'ın kargaşa ekseni adını verdiği bir tür örtülü ittifaka da ulaşmış durumda. Kargaşa ekseni, ABD öncülüğündeki uluslararası sisteme karşı duruş ve çok kutuplu sisteme çağrıdır. Çoğulcu bir sistemin yokluğunda, kargaşa ekseninin kaos yaratmak için bir sistem projesine ihtiyacı yoktur.

Ancak İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'nin İslam Cumhuriyeti'nin gücünün en önemli bileşeni olarak kabul ettiği direniş ekseninin nispeten düşük maliyeti, jeopolitik ve stratejik olarak maliyetli hale geldi. Zira öncelikle Hamas, İsrail'i sarsan Aksa Tufanı operasyonunun Filistin'i özgürleştirme dalgasının başlangıcı olacağını sandı. İkincisi, Hizbullah Güney Lübnan cephesi üzerinden Hamas'a destek savaşı başlatmaya karar verdi. Üçüncüsü, İran Suriye'de yayıldı. İlk önce Gazze’nin yapıları ve halkı bir imha savaşına maruz kaldı. Ardından Hizbullah ağır darbe aldı. Son olarak da Suriye'de Esed rejimi devrildi, böylece İran Suriye köprüsünü, Filistin kalesini, Arap derinliğini ve Lübnan arenasını kaybetti.

Esasında İran'ın bölgesel projesi, Velayet-i Fakih yönetimine giden yolda bir aşama olan Filistin'i kurtarma projesinden daha büyük ve her iki proje de şu anda çıkmaza girmiş durumda. Filistin'i kurtarma projesi sadece İsrail ve kıyamet silahlarına değil, ABD ve Avrupa duvarlarına tosladı ve Rusya ile Çin tarafından da kabul edilebilir bir proje değil. Ayrıca 22 Arap ülkesini temsil eden Arap Zirvesi, 2000'li yılların başındaki Beyrut Zirvesi'nden itibaren barışın stratejik bir tercih olduğunu teyit etti. İran'ın bölgesel projesi, ABD'yi askeri, güvenlik ve hatta ekonomik olarak Ortadoğu'dan çıkarmak gibi zorlu bir meydan okuma ile çatışıyor. Aynı zamanda kendi halkı, liderleri, ittifakları ve önemli stratejik konumu bulunan büyük ve güçlü bir Arap dünyasıyla da çatışıyor.

Filistin’i gerçekten kurtarmak isteği bir yana, kurtarma gücüne sahip olmayan Tahran, İsrail ile anlaşmazlık yoluyla da olsa iki devletli çözüm yoluna taş koymaya katkıda bulunuyor.  Binyamin Netanyahu hükümeti Filistin devletinin kurulmasını reddediyor ve Batı Şeria ile Gazze'yi ilhak etmeyi amaçlıyor. Mollalar rejimi, Batı Şeria ve Gazze'de kurulacak Filistin devleti projesini engellemede İsrail’in ağırlığına ek ağırlık katıyor. Nitekim İsrail, Filistin devletinin kurulmasının Filistin'de bir İran terör üssü kurma projesi olduğunu iddia etmeye başladı. Netanyahu’ya göre sorun, İran'ın Suriye'den çekilmesinden ve İsrail'in Suriye ordusundan kalan stratejik silahları imha eden hava saldırıları düzenlemesinden ve Tahran adına savaşan örgütlerin zayıflatılmasından sonra bile devam ediyor. Hiçbir şey onun bu tutumunu değiştirmiyor. Oysa Irak’ın nükleer reaktörünü yerle bir eden saldırıyı düzenleyen 69. Filo'ya komuta eden pilotun İngiliz dergisi The Economist’e verdiği röportajda da söylediği gibi İsrail için en büyük tehdit İran değil, Filistinlilerle geçinememek ve birlikte yaşayamamaktır. Çünkü İsrail'in karşı karşıya olduğu asıl zorluk, ‘askeri gücünü stratejik kazanımlara ve barışa dönüştürmektir’, aksi takdirde kan daha uzun yıllar akmaya devam edecektir.

Büyük açmaz ikilidir; İran'ın bölgesel projesi, kendi kapasitesinden, Batı ile çatışmasından ve İsrail ile vekiller üzerinden savaşmasından daha büyüktür. Keza İsrail'in bölgesel projesi, Tel Aviv'in ekonomik, askeri ve sosyal olarak taşıyabileceğinden daha büyüktür. Batı ve Doğu'nun İsrail'in aşırılığına ve Filistin devletinin kurulması fırsatının kaçırılmasına yönelik sabrını zorlamaktadır. General Şaron'un dediği gibi, Washington'un hizmetinde olan “yüzen bir uçak gemisi” konumundan çıkıp Amerikan korumasına ihtiyaç duyan İsrail'in yükünü ABD'nin ne kadar süre ve ne ölçüde taşıyacağı da bilinmemektedir. Buradaki ders, herkesin göreceği şekilde duvara asılı olan Amerikalı stratejik analist Anthony Cordesman'ın şu sözüdür: “Savaşlar riskleri ortadan kaldırmakla ilgili değil, riskleri yönetmekle ilgilidir.”

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.