Macron’un Afrika gezisi… Siyasi ve stratejik endişeler ve ekonomik ortaklık arayışları

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed ile
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed ile
TT

Macron’un Afrika gezisi… Siyasi ve stratejik endişeler ve ekonomik ortaklık arayışları

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed ile
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed ile

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Doğu Afrika turu kapsamında sırasıyla Cibuti, Etiyopya ve Kenya’yı ziyaret etti. Bu üç ülke arasında Cibuti, bir zamanlar Fransız sömürgesi iken Etiyopya İtalya’ya tâbi, Kenya ise uzun yıllar İngiltere sömürüsü altında idi. Ancak bu tarihsel farklılık, Paris’i bu üç ülkede varlık gösterip Cibuti’deki geleneksel çıkarlarını savunma, Etiyopya ile ilişkileri güçlendirme ve Kenya ile yeni kanallar açma çabasından alıkoymuyor.
Bu üç ülke arasındaki ortak bağ, Fransa’nın Doğu Afrika’da Çin nüfuzunun temsil ettiği tehdidi hissetmesidir. Bilindiği üzere Pekin, ‘İpek Yolu’ adını verdiği uluslararası programı kapsamında Doğu Afrika’da çeşitli duraklar inşa etmeye çalışıyor. Fransa’nın sömürge döneminden gelen geleneksel nüfuzu, Kuzey Afrika, sahil ülkeleri ve bazı Batı Afrika ülkelerine odaklanıyorken Paris bugün de yüzünü Doğu Afrika’ya dönmüş durumda. Bu yönelişte bölgenin, ekonomik açıdan olduğu gibi Kızıldeniz’e yakınlığı ve Körfez bölgesine komşuluğundan ötürü taşıdığı siyasi ve askeri önemi de etkili.
Macron’a göre bölgenin 3 sorunu
Tüm bunlara ek olarak bu bölge, Somali merkezli Eş-Şebab örgütü ile başlayıp son olarak Kenya başkentinin kalbine saplanan terör faaliyetleri ile boğuşuyor. Fransa Cumhurbaşkanı, kendisine eşlik eden gazetecilere yaptığı konuşmada söz konusu bölgenin başlıca şu üç tehlike ile yüzleştiğini söyledi. Bunlar, demografik meydan okuma, İslamcı terör tehlikesi ve kalkınma sorunu.
Paris’in varlığını ve etkinliğini güçlendirmek için kullanma imkânına sahip olduğu elindeki ‘evrak’ hakkında Macron, Fransa’nın orada ‘bir sömürge geçmişinin’ olmadığını, dolayısıyla ona ‘diğer Afrika bölgelerinde olduğundan daha iyi bir ortak’ gözüyle bakılabileceğini vurguladı.
Macron, bu tehlikelerin Elysee Sarayı için öncekinden daha fazla olduğunun farkında. Bunun göstergesi de şudur ki Fransa Cumhurbaşkanlarından hiçbiri 1963 yılında bağımsızlığını elde eden Kenya topraklarına adım atmamıştı. Aynı şekilde Etiyopya’ya başkanlık düzeyindeki son ziyaret de 1966 yılında General de Gaulle döneminde gerçekleşti. Tarihi açıdan Macron, ülkesinin Doğu Afrika’ya milyarlık yatırımlar yapan, aynı zamanda mesela Cibuti’de askeri üs inşa eden Çin’e rakip olabileceğini düşünüyor. Çin’in söz konusu askeri üssü Fransa’nın en büyük üssü olan hava-deniz askeri üssünün çok uzağında olmadığı gibi 4 bin kişilik ABD üssünden de uzak değil. ABD üssünden Yemen veya Somali’deki bölgeleri vuran insansız hava uçakları havalanıyor. Bu unsurlar, Cibuti’nin kazandığı yükselen önemi ortaya koyuyor. Fransız üssünde ise bölgenin güvenliğini sağlamak ve kaçakçılık ve korsanlıkla mücadele etmek ile yükümlü deniz birimleri konuşlandırılıyor. Macron Cibuti’de yaptığı basın açıklamasında dile getirdiği, “Cibuti, Somali’de güvenliği sağlama konusunda kilit rol oynadı ve biz işbirliğimizi sürdürmeyi arzuluyoruz” sözleri ile bu yönü vurguladı.
Paris’in Pekin kaygısı
Bununla birlikte Paris, Çin’in bölgede özellikle askeri varlığı olmak üzere ekonomik ve ticari etkinliğinin de büyümesinden ötürü kaygılı. Bundan dolayı Macron, ‘Çin’in ortaklıklarının aksine’ ‘dengeli bir ortaklık’ kurulmasını ve Pekin’in tutumunun tersine diğer tarafa ‘saygılı’ olunmasını savunuyor. Paris, Pekin’i üstü kapalı olarak borçlar ve Afrikalıların yükünü kaldıramayacağı bu denli büyük yatırımlar üzerinden ortaklarını ‘rehin alma niyeti’ gütmekle suçluyor. Bu söz konusu girişimlerden biri, Çin’in 2016 yılında Cibuti ve Addis Ababa arasında yaptığı demiryolu hattı iken diğeri 2017 yılında altyapı ve askeri üs için yaptığı büyük yatırımlar. Kaybolan zamanı geri kazanma çabası uğruna Cibuti’de ekonomik, kültürel ve savunma amaçlı sözleşmeler imzalandı.
Etiyopya durağında Macron, öncelikle Etiyopya’daki ilk Hıristiyan kiliselerini barındırmakla meşhur tarihi Lalibella bölgesine gitti. Bu bölge, UNESCO İnsani Miras listesinde yer alıyor ve doğal etkenler nedeniyle yok olma tehlikesi ile karşı karşıya.
Addis Ababa, bölgenin onarımı ve korunması için Fransa’nın desteğini talep etti ki bu durum, Fransa-Etiyopya anlaşmasının konusunu teşkil ediyor. Ancak kültürel miras meselesi, Paris’in ekonomik, askeri ve savunma amaçlı hedefleri de içerecek şekilde genişletmek istediği işbirliğinin yalnızca bir parçası. Paris, nüfusu yüz milyonu aşan ve Stalin yönetimi ile birlikte içe kapanık on yıllar geçiren bir ülke ile sıkı ilişkiler kurmayı ve açılım başlatmayı hedefliyor.  Macron, kendisini geçtiğimiz güz Paris’te ağırladığı Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed ile güçlü bağlar kurmak istiyor. Nitekim tüm oluşumları içeren bir hükümet oluşturan ve Eritre ile barış imzalayarak ekonomiyi boyunduruğundan kurtaran Ahmed’in şahsında ümit vaat eden bir yetkili görüyor. Macron, Ahmed’in etnik ve dini çekişmeleri sakinleştirmede oynadığı role ve ülkesinin Afrika Boynuzu’ndaki öncü konumuna da işaret etti.
Özetle Macron için Abiy Ahmed, kendisiyle işbirliği gerçekleştirmek istediği Afrikalı bir ‘devlet adamı’. Macron’un Etiyopya’daki en büyük başarısı belki de kültürel ve ekonomik anlaşmaların yanı sıra iki ülkenin bir savunma anlaşması imzalamasıdır. Tüm bunlar, gelecekte daha sıkı ilişkilerin habercisi.
Fransa-Kenya ilişkileri
Bugün sona erecek Kenya ziyaretinin ise biri ikili diğeri küresel olmak üzere iki boyutu var. Macron ve Kenya Cumhurbaşkanı Uhuru Kenyatta, Afrika’daki iklim değişikliklerini konu alan ‘Tek Gezegen Zirvesi’ne başkanlık edecek. Aynı zamanda Macron, BM Çevre Konferansı’nın açılışına da katılacak.  
Bununla beraber Macron’un Nairobi ziyaretinin ticari önemi, öncelikle üç milyar euro tutarındaki ikili anlaşmaların imzalanmasında kendini gösteriyor. Dün iki lider, Fransa ve Kenya ortaklığı ile yerel olarak üretilen Peugeot 3008’in son modelini açıkladı ki bu da iki taraf arasındaki umut verici işbirliğini müjdeliyor. Söz konusu sözleşmeler, enerji, altyapı, eğitim ve sürdürülebilir kalkınma sektörlerini kapsıyor.



Taliban dünyaya açılıyor: Stratejik zafer

İktidarda beşinci yılına giren Taliban'ın kadınlara yönelik sürekli yeni yasaklar getirmesi uluslararası kamuoyunun tepkisini çekiyor (AFP)
İktidarda beşinci yılına giren Taliban'ın kadınlara yönelik sürekli yeni yasaklar getirmesi uluslararası kamuoyunun tepkisini çekiyor (AFP)
TT

Taliban dünyaya açılıyor: Stratejik zafer

İktidarda beşinci yılına giren Taliban'ın kadınlara yönelik sürekli yeni yasaklar getirmesi uluslararası kamuoyunun tepkisini çekiyor (AFP)
İktidarda beşinci yılına giren Taliban'ın kadınlara yönelik sürekli yeni yasaklar getirmesi uluslararası kamuoyunun tepkisini çekiyor (AFP)

İktidarda beşinci yılına giren Taliban'ın kadınlara yönelik sürekli yeni yasaklar getirmesi uluslararası kamuoyunun tepkisini çekiyor (AFP)

Taliban yönetimindeki Afganistan diğer ülkelerle diplomatik ilişkilerini geliştirmeye çalışıyor. 

Washington Post'un (WP) analizinde, iktidardaki dördüncü yılını doldurmasına rağmen Taliban'ın sadece Rusya tarafından tanındığına dikkat çekiliyor. 

Ancak Avrupa'daki göçmen karşıtlığı ve Orta Asya'daki militan gruplara ilişkin endişeler nedeniyle Batılı ülkelerin Taliban'la daha fazla iletişim kurmaya başladığı belirtiliyor.

ABD Başkanı Donald Trump'ın geçen haftaki açıklamasında Bagram Hava Üssü'nü geri almak istediklerini duyurması tartışma yaratmıştı. Afganistan Genelkurmay Başkanı Fasihuddin Fıtrat ise "Tek karış toprak için bile pazarlık yapılmayacak" demişti.

Ancak CNN'in haberinde, Trump yönetiminin üssü geri almak için marttan bu yana Taliban'la gizli görüşmeler yürüttüğü belirtilmişti. WP, Taliban yönetiminin görüşmelere dair bilgi paylaşmayı reddettiğini aktarıyor. Öte yandan Washington'la müzakerelerin bile Taliban'ın "inkar edilemez bir aktöre" dönüştüğünü gösterdiği yorumu paylaşılıyor. 

Eski Pakistan Dışişleri Bakanı Aziz Ahmed Chaudhry, "Taliban, henüz resmi şekilde tanınmasa da Afganistan'ın yöneticisi olarak muamele görüyor" diyor. 

Avrupa'da göçmen karşıtı partilere desteğin artmasıyla Afgan göçmenlerin sınır dışı işlemleri için Taliban'la görüşmelerin sıklaştığı belirtiliyor. ABD dahil birçok ülkenin, Afganistan-Pakistan sınırında faaliyet gösteren IŞİD'in Horasan koluyla (IŞİD-H) mücadelede Taliban'la iletişime geçtiği de aktarılıyor. 

Görüşmelerin Taliban için "stratejik zafer" anlamına geldiğine dikkat çekilen analizde, dışarıya açılma hamlelerinin örgütte ihtilaf yarattığı da vurgulanıyor. Kandahar'daki muhafazakar kadronun Batı ülkeleriyle iletişimi sınırlı tutmak istediği belirtiliyor. 

Analizde, Çin'in de bölgede daha aktif hale gelmeye başladığına işaret ediliyor. Afganistan ve Pakistan yönetiminden temsilciler, Çin'in başkenti Pekin'de mayısta bir araya gelerek, karşılıklı ilişkileri maslahatgüzarlıktan büyükelçilik seviyesine çıkarma kararı almıştı. Pekin'in hem bölgedeki nüfuzunu hem de IŞİD-H bağlantılı militanlara karşı güvenliği artırmak için böyle bir hamle yaptığı yazılıyor.

Rusya'nın temmuzda duyurduğu Taliban'ı tanıma kararının da güvenlik endişeleriyle alındığı belirtiliyor. Moskova'daki konser salonuna geçen yıl martta düzenlenen saldırıda en az 139 kişi yaşamını yitirmiş, olayı IŞİD-H üstlenmişti. 

Independent Türkçe, Washington Post, CNN


AB-ABD ilişkileri raporu: Avrupa, Truman Show’a döndü

Trump, AB ülkelerine Ukrayna savaşına finansmanlarını artırma baskısı da yapmıştı (Reuters)
Trump, AB ülkelerine Ukrayna savaşına finansmanlarını artırma baskısı da yapmıştı (Reuters)
TT

AB-ABD ilişkileri raporu: Avrupa, Truman Show’a döndü

Trump, AB ülkelerine Ukrayna savaşına finansmanlarını artırma baskısı da yapmıştı (Reuters)
Trump, AB ülkelerine Ukrayna savaşına finansmanlarını artırma baskısı da yapmıştı (Reuters)

Avrupa Dış İlişkiler Konseyi (EFCR) ve Avrupa Kültür Vakfı'nın ortak raporunda, ABD Başkanı Donald Trump'ın Avrupa'ya karşı "kültür savaşı" yürüttüğü savunuldu.

Bugün yayımlanan raporda, Trump'ın popülist ve radikal sağcılarla ittifaklar kurarak Avrupa Birliği (AB) politikasının "ideolojik ağırlık merkezini değiştirmeyi" hedeflediği yorumu yapılıyor:

Trump ve yandaşları bunu ancak Avrupalılar müsaade ettiği için yapabiliyor. Birincisi, Trumpçılar toplumlardaki kutuplaşmayı ve Avrupa'da yükselen "yeni sağ"ı kullanıyor. İkincisi, Avrupalı liderler arasındaki bölünme ve tereddütlerden yararlanıyorlar.

Trump'ın Avrupalı müttefikleri arasında Macaristan Başbakanı Viktor Orban, Slovakya lideri Robert Fico ve İtalya Başbakanı Giorgia Meloni gibi isimlerin yer aldığı belirtiliyor. Cumhuriyetçi liderin, sağ ittifaklarla gümrük vergisi tehditlerinden ifade özgürlüğü tartışmalarına, güvenlik harcamalarından göç meselesine kadar birçok konuda AB'deki krizleri körüklediği savunuluyor. 

ABD Başkan Yardımcısı JD Vance'in, Avrupa'nın "temel ortak değerlerden uzaklaştığı" yorumunu şubatta yaptığı da hatırlatılıyor. ECFR'den Pawel Zerka, Vance'in açıklamasının kültür savaşının açıkça ilan edildiği an olduğunu söylüyor: 

Trump, Avrupa’ya karşı kültür savaşı yürütüyor.

Zerka, Trump'ın o zamandan bu yana AB liderlerini Ukrayna'nın geleceği hakkındaki görüşmelerden dışladığına, kıtadaki ana akım siyasi partilere saldırdığına ve gümrük vergisi görüşmelerinde Brüksel'i zorladığına dikkat çekiyor. 

Avrupa Komisyonu'na bağlı Avrobarometre (Eurobarometer) kuruluşunun anket verilerine göre vatandaşların AB'ye güveni 2007'den bu yana en yüksek seviyede. Neredeyse tüm AB ülkelerinde, blokun değerlerine bağlılık görüldüğü aktarılıyor. 

Romanya, Polonya ve Çekya hariç tüm ülkelerde çoğunluğun, AB'nin Avrupa vatandaşlarını küresel krizlerden ve güvenlik risklerinden korumakta daha aktif rol üstlenmesi gerektiğini söylediği belirtiliyor. 

Raporda, AB'nin durumu Truman Show'a da benzetiliyor. Jim Carrey'nin canlandırdığı Truman Burbank'in, bir film setinin içinde sıkışıp kaldığı ve başkaları tarafından kurgulanmış bir gerçeklikte yaşadığını anladığı 1998 yapımı filme işaretle şöyle deniyor: 

Avrupa, Truman Show'da sıkışıp kalmış durumda, Trump'ın Amerikası da yönetmen koltuğunda oturuyor.

"Avrupa, Trump'ın Amerikası'yla bir kültür savaşı içindedir" ifadesine yer verilen çalışmada, AB liderlerine "kendi senaryosunu yazan bir Avrupa'yı savunmaları" için harekete geçme çağrısında bulunuluyor. 

Independent Türkçe, Guardian, BBC


Cumhurbaşkanı Erdoğan: Gazze'de son 23 aydır her saat bir çocuk acımasızca hayattan kopartılıyor

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan BM Genel Kurulu'na hitabında Gazze'den fotoğraflar gösterdi (AFP)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan BM Genel Kurulu'na hitabında Gazze'den fotoğraflar gösterdi (AFP)
TT

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Gazze'de son 23 aydır her saat bir çocuk acımasızca hayattan kopartılıyor

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan BM Genel Kurulu'na hitabında Gazze'den fotoğraflar gösterdi (AFP)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan BM Genel Kurulu'na hitabında Gazze'den fotoğraflar gösterdi (AFP)

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurul Salonu'nda BM'nin 80. Genel Kurulu görüşmelerinde katılımcılara hitap etti. ABD Başkanı Donald Trump'ın ardından Birleşmiş BM Genel Kurulu'nda konuşan Erdoğan yaklaşık 40 dakika süren konuşmasının geniş bir bölümünü Gazze'ye ayırdı. Erdoğan, İsrail'in 23 aydır Gazze'de her saat başı bir çocuğu öldürdüğünü söyledi.

Konuşmasının başında, "Filistin'i tanıyan devlet sayısının giderek arttığı bir dönemde Filistin Devlet Başkanı Sayın Mahmud Abbas'ın bugün bizzat aramızda olamayışından duyduğum üzüntüyü ifade etmek istiyorum" diyen Erdoğan, Trump yönetiminin Abbas ve heyetine vize vermeme kararını eleştirdi.

İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırıları için "soykırım" ifadesini kullanan Erdoğan, şöyle konuştu:

Erdoğan, New York'taki BM Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada, İsrail'in 23 aydır Gazze'de her saat başı bir çocuğu öldürdüğünü söyledi.

Tüm ülkeleri Filistin Devleti'ni tanımaya çağıran Erdoğan, “Gazze'de 700 günü aşkın süredir soykırım devam ediyor. Gazze'de ölen sivillerin sayısı 65 bini geçti, enkaz altında kaç kişi olduğu bilinmiyor... (Dünyanın başka yerlerinde) Bir çocuğun eline küçük bir diken batsa anne babaların yüreği yanıyor ama Gazze'de çocuklar anestezi yapılmadan ampute ediliyor. Ölenlerin 20 binden fazlası çocuk. İsrail tarafından, Gazze'de son 23 aydır her saat bir çocuk acımasızca hayattan kopartılıyor.  Bu insanlığın dip noktasıdır.” dedi.

“Gazze halkı açlık silahıyla öldürülüyor” diyen Erdoğan, “Gazze'de devam eden vahşetin hiçbir gerekçesi olamaz. Gazze'de devam eden soykırımla insanlık için en karanlık dönemi yaşıyoruz... Gazze'de her şey hedef alınıyor ve yok ediliyor” şeklinde konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail'in kontrolden çıktığını ve Netanyahu'nun rehineleri umursamadığını belirtti.

Avrupa'nın benimsediği değerlerin Gazze'de devam eden olaylar nedeniyle aşındığını ifade eden  Erdoğan, “Gazze'de soykırım yapanların hesap vermesi gerektiğini” vurguladı.

Suriye konusunda Erdoğan, Suriye'nin maruz kaldığı adaletsizliklerin Esad rejiminin düşüşüyle sona erdiğini değerlendirdi. “Terörizmden arındırılmış, birleşik bir Suriye için” çalışmaların yapılacağını teyit eden Erdoğan, “Suriye'nin istikrarının tüm komşu ülkelerin çıkarına olduğunu” vurguladı.