Analiz: Netanyahu; barışın cesedi üzerindeki zafer

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu
TT

Analiz: Netanyahu; barışın cesedi üzerindeki zafer

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu

Güvenlik, dünya genelindeki seçimlerin çoğunda belirleyici bir faktör.
İsrail’de de güvenlik, kazanan tarafın ve bir sonraki başbakanın adının belirlenmesinde oldukça önemli bir yere sahip; Fakat Başbakan Binyamin Netanyahu'nun kazanmasına kesin gözüyle bakılan 9 Nisan seçimlerine birkaç gün kala güvenlik sorunu, İsrail’in önceki yıllardaki başarılarının ön plana çıkarılması sonucu daha az gündeme geliyor.
Adayların İsrail seçimlerini seçmeni terörle korkutarak manipüle etmeleri sık sık karşılaşılan bir durum. Adaylar, 1981'de eski Başbakan Menahem Begin ve Likud Partisi’nin zaferini garantileyerek İşçi Partisi’nin iktidara gelmesini engelleyen bir hamleyle sandık gününe birkaç hafta kala Irak nükleer reaktörünü vurmak gibi siyasi hedeflerine ulaşmak için azami ölçüde yatırımlar yapıyorlar.
1996 yılında İsrail’i sarsan intihar saldırıları dalgasından yararlanmayı başaran Netanyahu, Hamas'ın o dönem başlattığı saldırılarla başa çıkamadığını söyleyerek rakibi Şimon Peres’in imajını sarsmıştı. Bununla birlikte yine aynı yıl Peres’in emriyle Gazap Üzümleri adı verilen operasyon sırasında Lübnan’da bulunan BM korumasındaki Kana Mülteci Kampı’na gerçekleştirilen katliam İsrail’in uluslararası toplum tarafından kınanmasına neden olmuştu.
Ancak, son haftalarda Gazze’deki gerginliğin artması ve İsrail hava saldırılarına karşılık bir dizi roket fırlatılması, son yıllarda diplomatik ve politik başarılar kazandığı ve yaklaşan seçimlerde Gazze Şeridi’nde yeni bir askeri maceraya atılmadan rahat bir zafer kazanacağını düşünen Netanyahu’nun seçim gündemine yarar sağlamışa benzemiyor.
İsrail medyası, Başbakan'ın ABD Başkanı Donald Trump ile görüşmesinden kısa bir süre önce Tel Aviv'in kuzeyine düşen roket için harekete geçtiğini ifade ediyor. Oysa Netanyahu, ABD’nin İsrail’in işgal altındaki Golan Tepeleri üzerindeki egemenliğini tanımasıyla başarı yakaladığı görüşmeyi küresel bir kutlamaya dönüştürmeye çalışıyordu. Netanyahu’nun ABD’den dönerken kendisine uçakta eşlik eden gazetecilerin sorularına verdiği cevaplar, İran’la yapılan nükleer anlaşmanın iptali ve ABD’nin büyükelçiliğini Kudüs’e taşımasının ardından İsrail’in Golan Tepeleri üzerindeki hakimiyetini tanımasıyla ilgili değil, Gazze ve İsrail’in Gazze’deki durumla ilgili atacağı beklenen adımlara yönelikti. Bununla birlikte Netanyahu'nun 4 milyon dolarlık komisyon aldığı öne sürülen Almanya'dan alınan pahalı denizaltıyla ilgili yolsuzluk, rüşvet ve sahtekârlık suçlamaları da İsrail halkının Netanyahu’ya olan desteğini azaltmadı.
Netanyahu Gazze meselesini bu kez daha sakin bir şekilde ele alıyor gibi görünüyordu. 31 Mart Cumartesi günü “Büyük Geri Dönüş Yürüyüşleri’nin” birinci yıldönümünde protestocuları Gazze ve İsrail’i ayıran çitten uzak tutmak için Hamas’la anlaşma yapılmasıyla sonuçlanan Mısır arabuluculuğuna daha duyarlı bir tutum sergiliyordu.
Netanyahu’nun bugünlerde seçim atmosferinin doğası gereği Gazze'ye yönelik yaklaşımı önemli bir nokta.
Öte yandan Netanyahu’nun rakibi Mavi ve Beyaz Koalisyonu’nun liderleri Benny Gantz, Kudüs'ün “doğusuyla birlikte İsrail'in ebedi başkenti olarak kalması” konusundaki konuşmasında geleneksel hak terminolojisini kullanmasına rağmen İsrail’in 2014’de Gazze’ye yönelik saldırıları sırasında yakaladığı “askeri başarılar” ve İsrail ordusu tarafından öldürülen silahlı kişilerin sayısıyla övündü.
Diğer yandan son anketlere göre dindar ve aşırı sağcı partilerle Likud arasındaki ittifak Likud partisi tarafından temsil edilen aşırılık yanlısı seçmeni ikna etmemiş gibi görünüyor. Söz konusu anketlere göre  Mavi ve Beyaz Koalisyonu bir sonraki Knesset'te (İsrail parlamentosu) 31 sandalye alırken, Likud Partisi 27 sandalyeyi geçemiyor. Fakat bununla birlikte Netanyahu, sağ kanattaki ittifakı sayesinde seçimlerin galibi olacak. Gantz’ın seçmenleri merkez sağla sınırlı kalırken, İşçi Partisi,  Meretz Partisi ve 1948 Filistin İslami Hareketi oyları Likud ve müttefiklerinin oylarının çoğunluğunu kazanmaya yetmiyor. Bu nedenle onların oyları da Likud ittifakına gidecek.
Öte yandan İsrailli yeni nesil seçmenlerin, 19 yıl önce Filistin Devlet Başkanı Yaser Arafat ile İsrail Başbakanı Ehud Barak arasındaki müzakerelerin başarısızlıkla sonuçlanmasıyla Filistin-İsrail barış görüşmelerinin sona ermesi, ardından ikinci intifadanın başlaması, Batı Şeria'da ayrılık duvarının inşası ve Filistin bölünmesi, ardından iki taraf arasındaki siyasi süreci belirsiz bir süreliğine öteleyen olayların ortaya çıkmasına neden olan gerçekleri anlamadıkları ortada. Yalnızca çatışmaları bilen yeni nesil seçmenlerin bu geçmişi, barışı gömmek zorunda olmadıkları bir cesede dönüştüren İsrail radikalizm yanlıları için önümüzdeki yıllarda doğal bir bahane olacak.



Sömürge dönemi acıları, Cezayir ile Fransa arasındaki ilişkileri ‘zehirlemeye’ devam ediyor

Cezayir’deki Fransız sömürge dönemini anlatan 1961 tarihli bir arşiv fotoğrafı (AFP)
Cezayir’deki Fransız sömürge dönemini anlatan 1961 tarihli bir arşiv fotoğrafı (AFP)
TT

Sömürge dönemi acıları, Cezayir ile Fransa arasındaki ilişkileri ‘zehirlemeye’ devam ediyor

Cezayir’deki Fransız sömürge dönemini anlatan 1961 tarihli bir arşiv fotoğrafı (AFP)
Cezayir’deki Fransız sömürge dönemini anlatan 1961 tarihli bir arşiv fotoğrafı (AFP)

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un 2017 yılında göreve gelişinden bu yana, Cezayir ile Paris arasındaki siyasi ilişkiler, Kuzey Afrika'daki en büyük ticaret ortakları olan iki ülke arasında normal ilişkilerin kurulmasını engelleyen Cezayir savaşı ve sömürge döneminde yaşanan acılar nedeniyle daha önce eşi benzeri görülmemiş bir soğukluğa tanık oluyor.
Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un Pazar günü Fransız gazetesi Le Figaro’ya yaptığı açıklamalar, iki ülke arasındaki ‘krizi’ daha da karmaşık hale getirdi. Macron açıklamasında,  geçtiğimiz günlerde “Fransa, bizim ebedi ve geleneksel düşmanımızdır” diyen Cezayir Çalışma ve Sosyal İşler Bakanı el-Haşimi Cabub’un sözlerinin ‘kabul edilemez’ olduğunu vurguladı.  Cabub’un sözleri, Fransa'yı oldukça rahatsız ederken daha önce yaptığı bir açıklamada, ‘Fransa ile yeni bir döneme başlandığını’ söyleyen ve bu yeni başlangıcı öven Cezayir Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbun için utanç kaynağı oldu.
Macron, Cezayir’de bazı kesimlerce yapılan itirazlara rağmen, Fransızlar ve Cezayirliler arasında ortak bir hafıza uzlaşısı oluşturmak istediğinin altını çizerek “Cezayir Cumhurbaşkanı Tebbun da aynı düşünceye sahip. Bazı tarafların itirazlarını hesaba katması gerektiği doğru” ifadelerini kullandı. Ortak hafıza dosyası ile ilgili çabalara değinen Fransa Cumhurbaşkanı, “Bunu inkar edecek değilim. İtiraf politikasının milletimizi daha güçlü kılacağına inanıyorum. Fransa-Cezayir sorununun arka planında bir Fransa-Fransa meselesi olduğu düşülmesin” şeklinde konuştu. Bir kesimin, Fransa’nın 1830’daki Cezayir işgalinin ‘kültürel yönleri de olduğunu’ düşündüğünü bir kesimin ise bunu istila, yağma ve katletme olarak gördüğünü söyleyen Macron, sömürge geçmişi ve bunun yansımalarının, halen Fransızlar arasında tartışmalara yol açan bir konu olduğuna işaret etti.
Macron açıklamalarını şöyle sürdürdü:
“Esasen bölünmüş hatıraları bir araya getirmedik ve homojen bir vatansever söylem inşa etmedik. Parçalanmış hatıralar, Kara Ayaklar’ın (Cezayir'de doğan ve Cezayir’in bağımsızlık savaşı sırasında ülkeden ayrılan Fransızlar) anılarıdır. Harkiler’in (Cezayir Bağımsızlık Savaşı'nda Fransa tarafında savaşan Cezayirliler) anılarıdır. Fransız ve Fransa saflarında savaşan askerlerin anılarıdır. Bağımsızlık savaşı sonrası Fransa’ya gelen Cezayirlilerin anılarıdır. Bu göçmenlerin çocuklarının anıları, çifte vatandaş olanların anılarıdır.”
Öte yandan Cezayirli Bakan Cabub’un açıklamaları Fransa ile Cezayir ilişkilerini daha da karmaşık hale getirdi. Cabub 8 Nisan’da Cezayir Meclisi’nde katıldığı bir oturumda Paris Hastaneleri Kurumu’nun geçtiğimiz yıllarda Fransa'daki yüzlerce Cezayirlinin sağlık harcamalarıyla ilgili Cezayir Sosyal Güvenlik Kurumu’nun biriken borçlarından şikâyet etmesine ilişkin konuşmasında Fransız hükümetini eleştirirken Paris Hastaneleri Kurumu’nun istediği rakamın abartılı olduğunu vurguladı.
Gözlemcilere göre Cabub, konuşmasını İslami eğilimli Barış Toplumu Hareketi’nin (MSP) lideri olarak yaptı. Cabub’un lideri olduğu MSP, Fransa Cezayir’i işgal ettiği için özür dilemedikçe ve bunun için tazminat ödemedikçe iki ülke arasında herhangi bir yakınlaşmaya şiddetle karşı çıkıyor.
Buna karşın Fransa’nın Avrupa İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Clement Beaune konuya ilişkin bir açıklamasında, ülkesinin, bazı haksız suçlamaların yapıldığı açıklamalara rağmen Cezayir ile ilişkilere sakin bir atmosferin hakim olmasını istediğini söyledi.
Bu gelişme, Cezayir'in Fransız heyetindeki ‘zayıf temsili’ reddetmesi nedeniyle Fransa Başbakanı Jean Castex’in Cezayir ziyaretinin ertelendiğinin duyurulmasıyla aynı zamana denk geldi. Başbakan Castex, Cezayir'in itirazına karşın yaptığı açıklamada, Cezayir ziyareti sırasında kendisine az sayıda bakanın eşlik etmesinin nedeninin yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınından kaynaklandığını söyledi. 
Öte yandan Cezayir Dışişleri Bakanı, geçtiğimiz hafta Fransız yetkilileri, Fransa’nın 1960'lı yıllarda Cezayir çölünde gerçekleştirdiği ‘nükleer testler için tazminat ödenmesi dosyasını daha fazla ciddiye almaya’ çağırırken bu dosya, halihazırda kriz yaşayan Fransa-Cezayir ilişkilerinde yeni bir krize kapıyı araladı. Cezayir, Fransa'yı Pasifik Okyanusu'nda bulunan Fransa Polinezyası’ndaki ve Cezayir'deki nükleer patlamalardan etkilenenlere tazminat ödenmesini öngören bir yasanın çıkarıldığı 2009 yılından bu yana nükleer deneylerden zarar gören kurbanlar için tazminat ödenmeyi ertelemekle suçluyor. Yüzlerce Cezayirli, radyasyonun çöl bölgesi sakinlerinin sağlığına, hayvanlarına ve hatta yer altı kaynak sularına verdiği zararı ispatlayan dosyalar hazırladılar. Konuyla ilgilenen insan hakları örgütleri, bu dosyaları Fransız yetkililere gönderdiler, ancak bir yanıt alamadılar.