​İbni Haldun 6 asırdır gündemde

Tunus başkentinde İbni Haldun heykeli
Tunus başkentinde İbni Haldun heykeli
TT

​İbni Haldun 6 asırdır gündemde

Tunus başkentinde İbni Haldun heykeli
Tunus başkentinde İbni Haldun heykeli

Amerika’da Harvard Üniversitesi’nde 2016 yılında basılan Stephen Frederic Dale’nin yazdığı “Marekeş’in Portakal ağaçları: İbn Haldun ve Antropoloji" adlı eserinden sonra bugün başka bir ABD üniversitesi Princeton, yine İbn Haldun hakkında Robert Irwin’in yazdığı “İbni Haldun: Entelektüel Biyografi” adlı bir eser daha yayınladı.
Batı çevrelerinde pek çok kişi tarafından Sosyoji Bilimi’nin kurucusu sayılan İbni Haldun hakkında araştırmalar sürüyor. Irwin’in kitabı da devasa İbni Haldun kütüphanesine olumlu bir katkı oldu. Chicago Üniversitesi kütüphanesinde çevrimiçi İbnİ Haldun’un bibliyografyası hakkında 850'den fazla kitap ve makale olduğunu hatırlarsak Irwin’in dediği gibi bir insanın ömrü bunları okumaya yetmez.
Irwin’in kitabı iki yönden katkı sağlıyor: Eser, daha önce yeteri derecede yapılan İbni Haldun’un hayatındaki dış olayları anlatmak amacı taşımıyor aksine onun zihinse haritasını çizmeyi ve onun zihinsel haritasını oluşturan fikirlerin etkilerini çalkantılı bir dönemde geçirdiği zihinsel dönüşümleri incelemeyi hedefliyor. Onun Kuzey Afrika, İspanya ve Mısır’dan Tunus, Fas, Gırnata, Şam ve Kahire’de kaldığı sıkıntılı hayatında…
Birincisinden daha az önemli olmayan ikinci katkı ise, kitap İbn-i Haldun’u gerçek bağlamına koyuyor ki bu bağlam Arap- İslam düşüncesi bağlamıdır, İbni Haldun’un batı düşüncesiyle ilişkisi bağlamına değil. “Dünyada İslam” kitabının yazarı Malis Rathvin, New York Dergisinde yazdığı kitabın tanıtımında İbni Haldun’un batı tarihçileri tarafından hangi şekilde takdir edildiğini yazdı.
Arnold Toynbee, “Mukaddime” olarak bilinen “İbretler” kitabını  "hiç kuşkusuz herhangi bir zamanda veya yerde herhangi bir zihnin yarattığı türünün en büyük eseri" olarak nitelendirdi. Bir başka İngiliz tarihçisi Hugh Trevor Roper, İbni Haldun’un yazılarını "çeşitlilik bakımından zengin, derinlikli ve okyanus gibi" şeklinde nitelendirdi.
Yine “İslam Macerası: Dünya Medeniyetinde Vicdan ve Tarih” kitabının yazarı Amerikalı tarihçi Marshall Hodgson, İslam Medeniyetine dair yazılmış en iyi giriş kitabı olarak tanımlıyor.
Ancak tüm bu tarihçiler, Arap tarihçisine ilişkin yargılarını Batı düşüncesine yaklaşımları temelinde farklı şekillerde değerlendirdiler. Irwin’in büyük katkısı, konuyu Batı merkeziyetçiliğinin dışına çıkarmasıdır. Irwin’in dediği gibi İbni Haldun’u daha dikkat çekici kılmak için çağımızla bağlantılandırmaya karşı bir rağbet var. Oysa O’nun fikirlerinin, döneminin dini ve edebi kültürüne günümüzden daha sağlam bir şekilde ilgisi var.
İbni Haldun Tunus’ta doğumundan Kahire’de ölümüne kadar hayatı mutluluk ve kabus arasında gidip geldi. Kimi zaman gücün kıyılarına geldi ancak hayatı kaçak da yaşadı ve hapisle de karşılaştı. Onun hayatında iki büyük felaket bulunuyor. 17 yaşında 1348-1349 yıllarında Kuzey Afrika’yı saran veba yüzünden hem ebeveynlerini hem de bazı hoca ve arkadaşlarını kaybetti. Kahire’ye ulaşmak üzereyken - şöhreti ondan önce ulaşmıştı - eşi ve beş kızını taşıyan gemi İskenderiye yakınında battı. Onları çalıştığı yer olan Kahire’de karşılayacaktı. O esnada, Ezher Üniversitesi’nde dersler veriyor ve Maliki başkadılığı yapıyordu.
Hayatında diğer önemli bir olay ise, Timurlenk ve barbar ordusu Suriye ve Mısır’a saldırdığında İbni Haldun müzakereler için Şam’a gönderilen heyetin arasındaydı. Burada 35 gününü Tatar zorbasıyla geçirdi. Irwin bu muhteşem hikayeyi büyük şair Goethe’nin 1808 yılında Fransız fatihi Napolyonla görüşmesiyle karşılaştırır.
Irwin’in İbni Haldun’un ders halkalarında doğrudan ders vermenin kitap telif etmekten daha fazla tercih ettiğini ifade ediyor. Bu konuda gençliğinde ders aldığı matematik, mantık ve felsefe dersleri hocası Muhammed İbrahim el-Abli’den etkilendiğini belirtiyor. Irwin, O’na göre, sözlü aktarımın bilgiden önce geldiğini söylüyor. İbni Haldun, bilginin aktarımı olarak gördüğü kitaplara övgüde bulunmamıştır. Maltis Rathvin, "Bu, yazılı olmaktan ziyade sözlü kültüre ve yüz yüze yapılan ders halkalarına dayanan bir kültürde anlaşılır bir durum olduğunu söylüyor.
Yine İbni Haldun’un felsefi görüşü Batı felsefesinden farklıydı. Hegel’in tarihin sürekli ilerlediği konusundaki iyimser görüşüne karşılık medeniyetlerin çöküşüne yaklaştığını düşünen kötümser bir yaklaşıma sahipti.
14 yy. düşünürü olan İbni Haldun’un görüşleri hala bugün tartışılmaya devam ediyor. Robert Irwin, “ölümünde 6 asır sonra bile modern dünyanın ondan öğreneceği çok şey var” diyor.
 
 



Volkanın yakınından çıkan metal eşyalar, 3 bin 400 yıl öncesine ışık tutuyor

Somló Tepesi'nden Erken Demir Çağı metal buluntuları (Laszlo Gyorgy/Antiquity)
Somló Tepesi'nden Erken Demir Çağı metal buluntuları (Laszlo Gyorgy/Antiquity)
TT

Volkanın yakınından çıkan metal eşyalar, 3 bin 400 yıl öncesine ışık tutuyor

Somló Tepesi'nden Erken Demir Çağı metal buluntuları (Laszlo Gyorgy/Antiquity)
Somló Tepesi'nden Erken Demir Çağı metal buluntuları (Laszlo Gyorgy/Antiquity)

Macaristan'da volkanik bir tepenin yakınlarında ortaya çıkarılan metal eşya yığını, 3 bin 400 yıl önce Avrupa'da yaşamış eski bir nüfusun gizemlerinin çözülmesini sağladı.

Macaristan'ın batısındaki Somló volkanik tepesinde yapılan kazılarda, MÖ 1450'yle MÖ 800 arasındaki Geç Tunç Çağı ve MÖ 800'le MÖ 450 arasındaki Erken Demir Çağı'na tarihlenen mücevherler, silahlar ve süslemeler de dahil yüzlerce eser keşfedildi.

Kazılarda ayrıca deri kalıntıları ve kehribar boncukların yanı sıra yaban domuzu ve evcil domuz dişleri de dahil başka kadim malzemeler de ortaya çıkarıldı.

Antiquity adlı akademik dergide yayımlanan çalışmaya göre, bu eserlerin en eskilerinden bazıları MÖ 1400'le MÖ 1300 arasına tarihleniyor.

Bulgular, MÖ 13. ve 6. yüzyıllar arasında Batı Macaristan'da önemli bir insan varlığına işaret ediyor.

Son yıllarda Avrupa'nın pek çok yerinde erken dönem şehirciliğine yönelik araştırmalar artmış olsa da tepe yerleşimleri üzerine yapılan çalışma sayısı az.

Yaklaşık 431 metre yüksekliğindeki ve taşocakçılığı nedeniyle el değmemiş Macar tepesi yakınlarında daha önce yapılan bir kazıda, anıtsal mezar höyüklerinde Erken Demir Çağı'na ait mezar eşyaları bulunmuş ve bu da Somló gibi simgesel yapıların seçkin bir savaşçı lider sınıfının güç merkezleri olduğunu göstermişti.

Yeni çalışmada araştırmacılar, Geç Tunç Çağı ve Erken Demir Çağı'nda insanların yoğun olarak yaşadığı bir alan bulmak için havadan lazer tarama ve metal dedektörü araştırmaları yaptı.

MÖ 13. ve 6. yüzyıllar arasında burada yaşayan insanların seçkin savaşçılar tarafından yönetilen kabile veya klan temelli toplumlar olduğu sonucuna vardılar.

Son kazıda tepenin güneydoğu kesiminde 900 kadar metal obje bulundu. Bunlardan biri, Batı Macaristan'da bulunan, Geç Tunç Çağı'nın sonlarına ait ilk seramik kap örneği.

"Seramik kapların içindeki birikme bu döneme işaret etmiş ancak bu hiç belgelenmemişti" diyen araştırmacılar, bazı kaplarda Geç Tunç Çağı ve Erken Demir Çağı geçimlik gıdaları olarak bilinen mercimek ve parçalanmış küçük tohumlu tahıl birikintileri bulduklarını da sözlerine ekledi.

Çalışmada, "Ortaya çıkarılan zulalar, Somló Tepesi'nde kasıtlı ve karmaşık bir istifleme geleneğine tanıklık ediyor" diye yazdılar.

Büyük miktarlarda bronz topaklar, damlacıklar, döküm fıskiyeleri ve bir tarafı kavisli, bir tarafı düz olan parçalanmış külçeler, platoda tunç işleme atölyelerinin varlığına işaret ediyor.

Bulgular ayrıca bölgenin Geç Tunç Çağı'ndan Erken Demir Çağı'na nasıl geçtiği hakkında da fikir veriyor.

Araştırmada, "Erken Demir Çağı'na geçiş sırasında tepede yerleşim kesintisiz devam etmiş gibi görünüyor" dendi.

Independent Türkçe