NATO Dışişleri Bakanları'nın gündemi Türkiye ve Rusya

NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, dün Kongre üyelerine hitap ederken (AP)
NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, dün Kongre üyelerine hitap ederken (AP)
TT

NATO Dışişleri Bakanları'nın gündemi Türkiye ve Rusya

NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, dün Kongre üyelerine hitap ederken (AP)
NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, dün Kongre üyelerine hitap ederken (AP)

NATO’nun kuruluşunun 70. yıl dönümü dolayısıyla ABD Dışişleri Bakanlığı’nın ev sahipliğinde 3-4 Nisan tarihlerindeki iki günlük dışişleri bakanları toplantısı dün ABD’nin başkenti Washington’da başladı. Türkiye’nin toplantının ana gündem maddesi olması bekleniyor, zira Rus S-400 füze anlaşmasına bağlı kalması karşısında Washington, Türkiye’ye F-35 uçaklarının teslimini durdurarak sert yaptırımları yeniden yürürlüğe sokacağını duyurmuş ve gerginliği zirveye taşımıştı.
NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, dün ABD Kongresi’nde yaptığı konuşmada NATO’nun demokratik ittifakları güvence altına aldığına, Sovyetler Birliği ile denge sağladığına ve üye ülkelere koruma verdiğine işaret ederek yetmişinci yılını kutlayan paktın, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından barışı korumada sahip olduğu özlü role vurgu yaptı.
Konuşmasının devamında NATO’nun yeni bir silahlanma yarışı veya soğuk savaş istemediğini, bununla birlikte zorunluluk hallerinde kendini nasıl savunacağını bildiğini belirtti. Jens Stoltenberg, 29 üye ülkeye ‘birliği koruma’ çağrısı yaptıktan sonra eski Norveç Başbakanı’na kuruluşun ‘birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için’ ilkesine dayalı ‘resmî vaadini’ hatırlatarak, “Geçmişteki anlaşmazlıklarımızı geride bıraktık; gelecekteki anlaşmazlıklarımızı da aşmamız gerekir. Kişinin dostlarının olması iyi bir şeydir” ifadelerini dile getirdi.
Rusya’nın NATO’nun yüzleştiği ‘eşi görülmemiş zorluklar’ arasında olduğunu düşünen Stoltenberg, Moskova’ya Soğuk Savaş esnasında ABD ile imzaladığı Orta Menzilli Nükleer Silahlar Anlaşması’nı gözetme çağrısında bulundu.
Washington, şubat ayının başında bu anlaşmaya olan katılımını askıya alarak Moskova’yı anlaşmayı gözetmemekle suçlamış ve bu durum, Başkan Vladimir Putin’i Rusya’nın katılımını da askıya almaya sevk etmişti.
Stoltenberg konuya ilişkin, “Rusya, söz konusu anlaşmayı ihlal ediyor. Vakit tükeniyor. Ne yeni bir silahlanma yarışı ne de yeni bir soğuk savaş istiyoruz. Ama saf da değiliz. Taraflardan birinin anlaşmayı gözetmemesi, bizim güvenliğimizi tehlikeye sokacaktır. NATO, güvenilir ve etkili bir caydırıcı olmak adına gerekli önlemleri daima alacaktır” sözlerini sarf etti.
Genel Sekreter NATO’nun kuruluş tarihinde ilk defa olmak üzere Kongre önünde konuşma yaparken ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo da Türk mevkidaşı Çavuşoğlu ile bir görüşme gerçekleştirerek Rus füzeleri meselesini ele aldı. Çavuşoğlu, Washington’da NATO dışişleri bakanlarının resmi toplantılarının başladığı esnada ülkesinin Rusya ile olan füze anlaşmasından geri adım atmayacağını zira bunun karara bağlanmış bir mesele olduğunu açıklamıştı.
ABD, Türkiye’ye sert yaptırımlar uygulayacak
Şarku’l Avsat’ın askeri bir kaynaktan aldığı bilgilere göre Pentagon, bu anlaşmayı sonlandırmak için Ankara’ya temmuz ayının başına kadar süre verdi. Aksi takdirde Washington, Türkiye’ye yönelik sert yaptırımlar uygulayacak.
Bakanlar toplantısına hâkim olan bir diğer konu üyelerin NATO bütçesine katkısının artırılması ve GSYH’lerinden ödemelerini yüzde 2 oranında artırmaları oldu. Bu konuda özellikle ABD Başkanı Donald Trump ile yönetiminin üye çoğunluğu baskı yapıyor. Öyle ki Trump baskılarını, bu yükümlülüklere uyulmadığı ve iki önemli üye İtalya ile Almanya’nın mali yükümlülüklerini yerine getirmekten uzak durdukları bir durumda NATO’nun devamının ne kadar faydalı olduğunu sorgulamaya kadar vardırdı.
Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, basın temsilcileri ile yapılan bir telekonferansta dışişleri bakanlarının toplantı programını sunarken ABD’nin NATO Daimî Temsilcisi Kay Bailey Hutchinson, Washington’daki Yabancı Gazetecilik Merkezi’nde gerçekleştirdiği basın toplantısında NATO bakanlarının ele alacağı öncelikli dosyalar ve meselelerin şunlar olduğunu dile getirdi:
-Rusya’nın düşmanca tavrına, Ukrayna’ya müdahale ederek Kırım Yarımadası’nı topraklarına katmasına, Kerç Boğazı’nda Ukrayna gemilerine karşı son saldırısına ve Orta Menzilli Nükleer Silahsızlanma Anlaşmasına yönelik ihlallerine karşı mücadele etmek.
-Terörle mücadele ve NATO’nun Afganistan’da oluşturulup ABD veya herhangi bir NATO ülkesine ihraç edilme ihtimali bulunan terör ağlarının oluşturulmasını engellemek şeklindeki Afganistan misyonu
-Yüklerin paylaşılması, mali yükümlülüklerin yerine getirilmesi ve nefsi müdafaa için daha üst düzeyde bir bilinç yaratmak.
Almanya ve İtalyalı birçok basın temsilcisi, İtalya’nın mali yükümlülüklerini tam olarak yerine getirmediği ve Almanya’nın katkısını yüzde birin üzerine çıkarmadığı bir durumda bu iki ülkenin NATO ile olan ilişkisinin gelecekte nasıl olacağına dair sorular yöneltti. Bu sorulara yanıt olarak Hutchinson, İtalya’nın üzerine düşen payı ödemeye çalışarak katkısını yüzde 2’ye kadar artıracağını umut ettiğini zira önemli bir ortak olduğunu ve dört başka ülkenin yanı sıra Afganistan’da önemli bir role ve askeri üsse sahip olduğunu belirtti. Almanya’nın durumuna ilişkin soruya ise, “Almanya’nın tüm ülkelerimizde olumsuz etkileri görülen düşman Rusya tehlikesi ve aynı şekilde terörle ve terörist, elektronik vd. saldırılar ile mücadeleden ötürü savunma harcamalarının ne kadar önemli olduğunun farkına varması çok önemlidir” ifadelerini dile getirdi.
Konuşmasının devamında Hutchinson, Almanya Şansölyesi Angela Merkel’in geçtiğimiz hafta Başkan Donald Trump ile görüşerek yüzde 2 oranına yaklaşma taahhüdünde bulunduğunu ve bu oranın 2024 yılına kadar yüzde 1.5’a ulaşacağını, bunun da Şansölye Merkel tarafından sağlanacağını belirtti.
Hutchinson ülkesinin, herkesin daha önce Galler ve Varşova’da, en son da Brüksel’de taahhüt ettiği yüzde 2’lik yükümlülüğe bağlı kalma konusunda tüm müttefiklerden daha fazla çaba harcamalarını talep etmede ısrarcı olacağını yineledi.
Şarku’l Avsat’ın NATO ülkelerinden harcamalarını artırmalarının istenmesinin Amerika’nın İkinci Dünya Savaşı’nın ardından elde ettiği rolün, konumun ve siyasi, askeri ve ekonomik ayrıcalıkların tekrar gözden geçirilmesine yol açıp açmayacağı şeklinde soruya ise Hutcinshon, “Amerika, ittifaka bağlıdır ve NATO’nun temel üyelerinden biridir. Başkan’ın taleplerini aslan payını bizim ödediğimizi göz önünde bulundurarak onaylayacağız. Zira bu, halkımızı korumak için sırtlandığımız maliyetlerin bir parçasıdır. Avrupa’daki güçleri yani tek başına çalışan Amerikan güçlerinin yanı sıra NATO güçlerini destekleyici ön cepheye ek olarak bir Avrupa savunma girişimi var. Bunun için biz birlikte çalışıyor ve sadece, bu ittifakta yer alan her bir ülkenin bunun bir parçası olmak istediğini bilmek istiyoruz. Zira bu, ittifakı daha kenetlenmiş ve güçlü kılar” cevabını verdi.
Basın toplantısında Türkiye meselesine de geniş bir yer ayrıldı. Nitekim Hutchinson, “Müttefikler, Rus S-400 füzeleri meselesini çözmek için elden geldiğince çabalıyorlar. Bu konuda gerçekten endişeliler. Zira Rus yapımı füze savunma sisteminin NATO’nun füze savunma sistemleri ve uçaklarımız ile uyumlu işletilmesi mümkün değil. ABD, Türkiye’nin Rus füze sistemine yakın F-35 model uçaklarımızı satın almasından yana derin endişe duyuyor. Çünkü bilgi aktarımı veya iletişim olabilir ve hatta devre dışı bırakılabilir. Bu oldukça ciddi bir mesele ve Türkiye de önemli bir ittifak üyesi. Nitekim kuruluşundan bu yana NATO görevlerinde ağır bir yük yüklendiği gibi Afganistan’daki görevlerde de katılım gösterdi. Bundan dolayı biz Türkiye’nin ittifak içinde kalmasını arzuluyor ve NATO ile uyumlu olarak işletilemeyecek Rus savunma sistemini bulundurmamasını istiyoruz” ifadelerini kullandı. Hutchinson, NATO Genel Sekreteri’nin Kongre önünde yaptığı konuşmanın, Demokrat Parti ile Cumhuriyetçi Parti’nin NATO’yu desteklediğinin ve ABD ile halkının onu destekleme taahhüdünde bulunduğunun göstergesi olduğunu vurguladı.
Sözlerine devamla NATO sayesinde Avrupa ve Kuzey Amerika için barış ve ilerleme ile geçen bir 70 yılın söz konusu olduğunu söyleyerek, “Kimsenin ekonomilere canlılık veren güvenlik şemsiyesine karşı çıkacağını sanmıyorum zira yatırımlar, güvenli görülen bölgelerde gelişir” dedi. Ayrıca NATO’ya güç verebilecek ana yollardan birinin de riskleri tanımlama ve ona göre hareket etme becerisi olduğunu belirtti.



Zelenskiy: Barış planı NATO’ya katılım hedefimizden resmen vazgeçmemizi zorunlu kılmıyor

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy (AFP)
Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy (AFP)
TT

Zelenskiy: Barış planı NATO’ya katılım hedefimizden resmen vazgeçmemizi zorunlu kılmıyor

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy (AFP)
Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy (AFP)

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy, bugün (Çarşamba) yayımlanan açıklamalarında, Kiev ile Washington arasında müzakere edilen savaşı sona erdirmeye yönelik yeni önerinin, Ukrayna’yı NATO’ya katılım hedefinden resmen vazgeçmeye zorlamadığını söyledi.

Ukrayna’nın NATO’ya üyeliğinin ülkesinin tek taraflı kararıyla değil, ittifak üyelerinin iradesiyle belirleneceğini vurgulayan Zelenskiy “Biz kendi tercihimizı yaptık. NATO’ya katılımı engelleyecek anayasal düzenlemeleri gündemimizden çıkardık” dedi. Bu açıklama, Washington’un daha önce Kiev’i NATO’dan uzak tutmayı hedefleyen hukuken bağlayıcı bir planına dolaylı bir gönderme olarak yorumlandı.

Ukrayna lideri, Rusya ile savaşı sona erdirmeyi amaçlayan görüşmeler sırasında, topraklara ilişkin konularda Amerikalı ve Ukraynalı müzakerecilerin uzlaşmaya varamadığını belirterek, bu başlıkların liderler düzeyinde ele alınması çağrısında bulundu. Zelenskiy, “ABD tarafıyla Donetsk bölgesine ve Zaporijya Nükleer Santrali’ne ilişkin konularda mutabakata varamadık. Hassas meseleleri ele almak üzere ABD ile liderler düzeyinde bir toplantıya hazırız. Toprak gibi konular liderler seviyesinde görüşülmeli” dedi. Önerdiği toplantının Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i kapsayıp kapsamadığını belirtmedi; ancak Zelenskiy daha önce defalarca Rus liderle görüşme çağrısında bulunmuştu.

Öte yandan Zelenskiy, ülkesinin Rusya ile savaşın sona erdirilmesine yönelik bir anlaşmaya varılmasının ardından, mümkün olan en kısa sürede cumhurbaşkanlığı seçimlerine gideceğini açıkladı. Washington ile üzerinde uzlaşılan planın son taslağına göre, Moskova’ya sunulan belgede “anlaşmanın imzalanmasının ardından Ukrayna’nın en kısa sürede seçim düzenlemesi gerektiği” yönünde bir madde yer alıyor. Bu açıklama, Zelenskiy’nin salı günü gazetecilerle yaptığı görüşmede dile getirildi.


Macron'un Putin ile diyaloğu yeniden başlatma girişimi hakkında sorular

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron arasında gerçekleşen daha önceki bir görüşmeden (EPA)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron arasında gerçekleşen daha önceki bir görüşmeden (EPA)
TT

Macron'un Putin ile diyaloğu yeniden başlatma girişimi hakkında sorular

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron arasında gerçekleşen daha önceki bir görüşmeden (EPA)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron arasında gerçekleşen daha önceki bir görüşmeden (EPA)

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında gerçekleşen son telefon görüşmesi, Macron’un girişimiyle 1 Temmuz Salı günü yapıldı. Elysee Sarayı, görüşmenin iki saati aşkın sürdüğünü ve İsrail ile ABD’nin İran’daki nükleer tesisleri, uzmanları ve askeri liderlik kadrolarından isimleri hedef alan saldırılarından birkaç gün sonra, özellikle İran’ın nükleer dosyasına odaklandığını açıklamıştı.

Ancak görüşmede Ukrayna’daki savaş da ele alındı. Elysee’ye göre, tarafların yaklaşımları arasındaki derin fark nedeniyle temas adeta ‘sağırlar diyaloğu’ niteliği taşıdı. Buna rağmen Elysee’den yapılan açıklamada, Emmanuel Macron ile Vladimir Putin’in bu başlıkta temaslarını sürdürme kararı aldıkları belirtildi.

Macron, ABD Başkanı Donald Trump dışında, Putin’e yönelik diplomatik izolasyon kuralını bozan tek Batılı lider konumunda bulunuyor. Oysa Macron, son iki yılda Rusya’ya karşı sert çizginin öncülüğünü üstlenmiş, Moskova’ya yönelik mali ve ekonomik yaptırımların savunulmasında, Ukrayna’ya mali ve askeri destek sağlanmasında ve çatışmaların sona erdirilmesinin ardından Rusya’yı caydırmak amacıyla Ukrayna topraklarında asker konuşlandırmayı öngören bir ‘istekliler koalisyonu’ kurulması çağrılarında aktif rol oynamıştı.

xscdf
Rusya-Ukrayna savaşını sona erdirmek için Berlin'de bir araya gelen Avrupalı liderler aile fotoğrafı çektirdi, 15 Aralık 2025 (EPA)

Macron ayrıca, Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy için bir ‘referans noktası’ olmayı hedefledi. Son dönemde Zelenskiy’i üç kez Paris’e davet eden Macron, Ukrayna’ya dördüncü nesil 100 adet Rafale savaş uçağı tedarikini öngören bir mutabakat zaptını da Zelenskiy ile imzaladı.

Avrupa'nın genel görüşüne aykırı hareket ediyor

Macron bir kez daha Avrupa çizgisinin dışına çıktı. Brüksel’de düzenlenen ve Ukrayna’ya 90 milyar euroluk kredi verilmesini onaylayan son Avrupa Birliği (AB) zirvesinin ardından düzenlediği basın toplantısında Macron, Vladimir Putin ile doğrudan diyaloğun yeniden başlatılması çağrısıyla salondaki herkesi şaşırttı. Macron, çağrısını şu sözlerle gerekçelendirdi: “Vladimir Putin’le konuşan kişiler olduğunu görüyorum. Bu nedenle biz Avrupalıların ve Ukraynalıların, bu müzakereyi resmî biçimde yeniden açacak bir çerçeve bulmasının çıkarımıza olduğuna inanıyorum. Aksi takdirde kendi aramızda konuşmaya devam ederiz, müzakereciler ise Ruslarla baş başa pazarlık yapar. Bu ideal bir durum değil.”

Macron’un bu sözlerle, Alaska’da olduğu gibi Putin’le yüz yüze görüşmekten ya da onunla defalarca telefonla temas kurmaktan çekinmeyen ABD Başkanı Donald Trump’a atıfta bulunduğu belirtiliyor. Macron’un söz konusu ifadelerine Rusya Devlet Başkanı’ndan yanıt gecikmedi. Putin, pazar günü düzenlediği basın toplantısında Macron ile ‘diyaloğa hazır olduğunu’ söyledi. Bunun üzerine Fransa Cumhurbaşkanlığı kaynakları, “Kremlin’in bu girişime açık onay vermesi memnuniyet verici. Önümüzdeki günlerde ilerlemenin en uygun yolunu değerlendireceğiz” açıklamasını yaptı.

adfrg
Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, 18 Ağustos'ta Beyaz Saray'da ABD Başkanı Donald Trump, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer ile yüz yüze görüştü. (AP)

Macron’un girişiminin sürpriz etki yaratması üzerine Elysee kaynakları, olası eleştirilere karşı önlem alarak Moskova ile yapılacak her türlü temasın Zelenskiy ve Avrupalı ortaklarla ‘tam şeffaflık içinde’ yürütüleceğini ve hedefin Ukraynalılar için ‘sağlam ve kalıcı bir barış’ olduğunu vurguladı. Rusya ile diyaloğun neden kesildiğine ilişkin olarak Elysee Sarayı, “Ukrayna’nın işgali ve Putin’in savaşı sürdürme ısrarı, son üç yılda her türlü diyalog ihtimalini ortadan kaldırdı” değerlendirmesinde bulundu. Diyaloğun yeniden başlamasının ise ancak ateşkesin ana hatlarının netleşmesi ve barış müzakerelerinin başlamasıyla mümkün olacağı, bu aşamada Putin’le yeniden konuşmanın faydalı olacağı kaydedildi.

Macron'un girişiminin ardındaki gerekçe

Paris’teki Avrupalı diplomatik kaynaklar, Macron’un girişiminin geç de olsa, ABD’nin Rusya ile Ukrayna arasındaki arabuluculuk sürecini tek başına yürütmesinden duyulan Fransız-Avrupa kaygısını yansıttığını belirtiyor. Avrupalıların son haftalarda bu süreçte kendilerine bir yer açmayı başarmasına rağmen, Washington’un onları devre dışı bırakma eğilimi gösterdiği değerlendirmesi yapılıyor. Nitekim ABD Başkanı Donald Trump’ın geçen hafta The Atlantic sitesine yaptığı açıklamalar Avrupa başkentlerinde şok etkisi yarattı. Trump, Avrupalıların “çok konuşup hiçbir şey yapmadığını, bunun kanıtının da savaşın hâlâ sürmesi olduğunu” söylemişti. Öte yandan, ABD Ulusal İstihbarat Direktörü Tulsi Gabbard da geçen hafta X platformunda yaptığı paylaşımda Avrupalıları ve NATO’yu hedef alarak, ‘savaşı tırmandırmakla ve ABD’yi Rusya ile doğrudan bir çatışmaya çekmeye çalışmakla’ suçladı. Tüm bunların ardından söz konusu kaynaklar şu soruyu gündeme getiriyor: “Washington Kiev’e yardımları keserken, savaşın yükünü Ukrayna’yı destekleyerek esas olarak Avrupalılar taşıyorken, Avrupalıların Putin’le görüşme hakkı neden olmasın?” Kaynaklar, savaşın gidişatının AB ülkelerinin ve genel olarak kıtanın güvenliğini doğrudan ilgilendirdiğini, bu nedenle Putin’le dolaylı değil doğrudan bir diyaloğun gerekli ve önemli olduğunu vurguluyor.

Ancak Macron’un girişimi, AB içindeki ortakları nezdinde olumlu bir karşılık bulmadı. Ne Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy ne de Rusya’ya karşı Avrupa liderliği rolünü üstlenmek isteyen Almanya Başbakanı bu çağrıdan memnun kaldı. Almanya Hükümet Sözcü Yardımcısı Steffen Meyer, hükümetin Macron’un girişiminden ‘haberdar edildiğini’ söylemekle yetinirken, bu dosya nedeniyle ‘AB’nin zedelenmesine dair bir endişe bulunmadığını’ ifade etti.

Macron ve Napolyon Bonapart

Macron’a yöneltilen eleştiriler iki ana noktada toplanıyor. Bunlardan ilki, Rusya ve Vladimir Putin üzerindeki azami baskıyı savunma çizgisinden, Amerikalı müzakerecinin elde edemediği ya da elde etmesinin zor görüldüğü kazanımlara ilişkin ciddi soru işaretleri bulunmasına rağmen, Moskova ile diyaloğa yönelmesi. İkinci eleştiri ise Macron’un, Putin etrafında örülen Avrupa duvarını ve sıkı diplomatik izolasyonu delmiş olması. Eleştirmenlere göre bu girişim, Rus liderine Avrupa içindeki bölünmelerden ve AB ile ABD arasındaki görüş ayrılıklarından yararlanma imkânı sunuyor.

frgt
Brüksel'de Avrupa zirvesinin sona ermesinin ardından düzenlenen basın toplantısında konuşan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüşmeye açık olduğunu ifade etti. (AFP)

Le Monde gazetesi, Zelenskiy’nin Macron’un girişimini kendisiyle görüştüğünü ve bazı çekinceler taşıdığını kabul ettiğini yazdı. Şarku'l Avsat'ın Le Monde'den gazetesinden aktardığına göre bir Avrupalı diplomat, “Avrupa’daki herkes, bir gün Putin’le konuşmak zorunda kalınacağını biliyor. Karmaşık olan ise bu görüşmelerin en uygun çerçevesinin ne olacağı; Avrupa Troykası (Fransa, Almanya, Birleşik Krallık) içinde mi yoksa daha geniş bir formatta mı yapılacağı” ifadelerini kullandı. Bu soru, Macron’un yalnızca Fransa adına mı konuşacağı, yoksa Zelenskiy ve Avrupa’daki diğer liderlerden yetki alarak onların adına mı konuşacağı konusunu gündeme getiriyor.

Fransa, Almanya ve Birleşik Krallık liderleri arasında gizli bir rekabet olduğu kesin, ancak bu durum açıkça ortaya çıkmış değil. Her durumda, önümüzdeki günler ve haftalarda ne olacağını tahmin etmek için henüz erken. Putin’in son basın toplantısında Avrupa liderlerini ‘küçük domuzlar’ olarak nitelemesi, bu sürecin ne kadar kırılgan olduğunu gösteriyor. Rus basını ise 1812’de Napolyon Bonapart’ın Rusya’yı işgalinde uğradığı büyük yenilgiyi sık sık hatırlatıyor; o dönemde Napolyon’un ordusu büyük kayıplar vermiş ve bu macera onun düşüşünün başlangıcı olmuştu.


Gazze ateşkesinin mimarı Trump mı?

Trump, Şarm el-Şeyh'te imzaladığı Gazze anlaşmasının metnini gösteriyor (Arşiv - AFP)
Trump, Şarm el-Şeyh'te imzaladığı Gazze anlaşmasının metnini gösteriyor (Arşiv - AFP)
TT

Gazze ateşkesinin mimarı Trump mı?

Trump, Şarm el-Şeyh'te imzaladığı Gazze anlaşmasının metnini gösteriyor (Arşiv - AFP)
Trump, Şarm el-Şeyh'te imzaladığı Gazze anlaşmasının metnini gösteriyor (Arşiv - AFP)

ABD Başkanı Donald Trump, Gazze Şeridi’nde, Hamas ve İsrail’i ateşkese ikna etmede belirleyici bir rol oynadı. İki yıl süren savaşın sona erdirilmesini öngören ateşkes anlaşmasına giden süreçte Washington’un aktif diplomasisi öne çıktı. Savaş boyunca Filistinliler, can kayıpları ve maddi yıkımın yanı sıra sağlık, çevre ve altyapı alanlarında ağır bedeller ödedi.

Trump yönetiminin, Joe Biden döneminde yoğun çabalara rağmen sonuç alınamayan ateşkes girişimlerini başarıyla sonuçlandırdığına dikkat çekiliyor. Biden yönetiminin çabalarının, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu liderliğindeki hükümetle yaşanan görüş ayrılıkları nedeniyle başarısız olduğu, Netanyahu’nun ise Trump’ın yeniden iktidara dönüşünü beklediği ifade edildi. Ancak Trump’ın bu dönüşü, ilk başkanlık döneminde İsrail’e sunduğu Kudüs’ün başkent olarak tanınması, Golan Tepeleri üzerindeki İsrail egemenliğinin kabulü ve İbrahim Anlaşmaları gibi adımlarla bire bir örtüşmedi.

Hamas’ın tutumunun kabulü

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre Trump’ın, Filistin meselesi ve genel olarak bölgeye ilişkin birçok kararı Netanyahu ve hükümetine dayattığı belirtiliyor. Özellikle Gazze savaşı konusunda Trump’ın, Hamas’a sunulan ateşkes planına hareketin verdiği yanıtı kabul etmesi, İsrail tarafında şaşkınlık yarattı. Bu durum, Netanyahu hükümetini fiili durumu kabullenmeye zorladı ve sonuçta ateşkes anlaşmasına varıldı.

Her ne kadar bu gelişme Trump yönetiminin hanesine bir başarı olarak yazılsa da, İsrail’in son derece kırılgan olan ateşkesi sık sık ihlal etmesinin anlaşmayı tehlikeye sokabileceği uyarıları yapılıyor. Öte yandan, iki yıl süren savaşın Filistinli silahlı grupların, özellikle Hamas ve İslami Cihad’ın askeri kapasitesini büyük ölçüde tüketmesi, tarafları ABD’nin hedeflediği ateşkesin ikinci aşamasına geçmeye zorlayabilir. Bunun için arabulucuların desteği kritik önem taşıyor. Arabulucular, bir yandan Hamas ile İsrail arasında, diğer yandan ABD ile taraflar arasında görüş ayrılıklarını gidermeye çalışıyor. Bu çerçevede ABD’nin rolü, Netanyahu hükümetine anlaşmaya uyması yönünde baskı yapmak olarak öne çıkıyor. Nitekim Washington, İsrail’in Hamas’ın ihlallerini gerekçe göstererek Gazze’ye açılan geçişleri yeniden kapatma girişimlerini birçok kez engelledi; aynı zamanda ticari ve insani yardım taşıyan kamyon sayısının artırılması için baskı uyguladı.

Sembolik baskılar eleştirisi

Buna karşın, Filistinli gruplar ve Gazze’deki durumu yakından izleyen çevreler, bu baskıların bazı durumlarda sonuç verse de çoğu zaman tali konularla sınırlı kaldığını savunuyor. Asıl ihtiyaç duyulanın, Gazze halkı açısından hayati öneme sahip başlıklarda daha etkili baskı kurulması olduğu vurgulanıyor. Bu başlıklar arasında yaşanabilir nitelikte çadırların sağlanması, konteyner evlerin bölgeye sokulması ve ciddi bir yeniden imar sürecinin başlatılması yer alıyor. İsrail’in ise Hamas ve diğer grupların silahsızlandırılmasını, Hamas’ın Gazze’deki yönetimden çekilmesini istediği; bu konuların hâlen ateşkesin ikinci aşaması kapsamında yoğun müzakerelere konu olduğu belirtiliyor.

7ıko9
Trump'ın planına göre Gazze'den çekilmenin aşamalarını gösteren harita (Beyaz Saray)

Gazze halkının büyük bölümünün, Trump yönetiminin ateşkesi dayatmasının ardından daha somut ve kapsamlı başarılar beklediği ifade ediliyor. Diplomatik girişimler, arabulucular üzerinden kurulan baskı ve Trump’ın zaman zaman dile getirdiği tehditlere rağmen, ABD’nin anlaşmanın tam anlamıyla uygulanması ve Gazze’de yaşam koşullarının iyileştirilmesi konusunda henüz yeterli adımı atmadığı görüşü yaygın. Oysa Gazze’deki sıradan vatandaş için öncelik, siyasi taleplerden ziyade yaşam koşullarının düzelmesi ve yeniden imarın başlaması olarak öne çıkıyor.

İkinci aşama

Hamas ile Trump yönetimi arasında gerçekleştiği belirtilen ve İsrail için sürpriz olan doğrudan temaslar, ateşkesin ikinci aşamasına daha sorunsuz geçilmesi ihtimalini gündeme getirdi. Hamas’ın, arabulucular aracılığıyla sunduğu çeşitli önerileri doğrudan ABD’li yetkililerle ele almak istediği, ancak İsrail’in bu temaslara itiraz etmesi nedeniyle görüşmelerin ertelendiği kaydediliyor. Buna rağmen bazı sızıntılar, bu görüşmelerin gizli şekilde yapıldığına işaret etse de, ne Hamas ne de ABD tarafından resmi bir doğrulama geldi.

rgt
Hamas militanları, 20 Şubat 2025'te Han Yunus'ta İsrailli rehinelerin cesetlerinin Kızılhaç'a teslimi sırasında tabutlardan birini taşıyor (DPA)

Hamas’ın, Trump yönetiminin Ortadoğu’yu ABD ulusal güvenlik stratejisinde “askeri açıdan uzun vadeli angajman değil, ortaklık bölgesi” olarak tanımlayan yaklaşımını dikkatle analiz ettiği ifade ediliyor. Buna göre Washington, Trump döneminde, kendisini düşman olarak sınıflandırdığı aktörlere dahi, etkili ortaklar olabileceklerini kanıtlamaları hâlinde kapıyı tamamen kapatmıyor. ABD açısından belirleyici olanın, kimin yönettiğinden ziyade, işlevsel ve çıkar temelli ortaklık olduğu vurgulanıyor.

Çifte kazanç hesabı

Bu çerçevede Hamas’ın, Trump yönetiminin açtığı bu alanı, Orta Doğu’daki dış politika düğümlerini çözmek için devlet dışı aktörlerle temas kurma arayışında değerlendirmek istediği belirtiliyor. Böyle bir sürecin, Trump açısından Nobel Barış Ödülü hedefi doğrultusunda diplomatik bir kazanım, Filistin meselesi açısından ise İsrail’le çatışmanın geleceğini etkileyebilecek emsalsiz bir anlaşma doğurabileceği ifade ediliyor.

dfgthy
ABD Başkanı Donald Trump ve Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas, Gazze savaşını sona erdirmek için 13 Ekim 2025'te Mısır'ın Şarm el-Şeyh kentinde bir araya geldi (Reuters)

Ancak Hamas içinde, ABD’ye temkinli yaklaşan bir kanadın da bulunduğu aktarılıyor. Bu kesim, geçmişte verilen ancak hayata geçirilmeyen Amerikan vaatlerini hatırlatıyor. Örneğin, ABD vatandaşı olan İsrailli asker Eydan Alexander’ın, Trump’a jest olarak serbest bırakılmasının ardından sınır kapılarının açılması ve yardımların artırılmasına dair örtük bir anlaşma yapıldığı, ancak İsrail’in bu anlaşmayı uygulamadığı belirtiliyor. Benzer şekilde, İsrailli subay Hadar Goldin’in naaşının teslimine ilişkin mutabakatın da yerine getirilmediği hatırlatılıyor. Bu durumun, ABD’nin İsrail üzerinde gerçek ve etkili bir baskı kurmadığı sürece Gazze’de somut ve kalıcı kazanımlar elde etmesinin zor olacağına işaret ettiği değerlendiriliyor.