FKÖ: Trump uluslararası hukuku baltalıyor

FKÖ: Trump uluslararası hukuku baltalıyor
TT

FKÖ: Trump uluslararası hukuku baltalıyor

FKÖ: Trump uluslararası hukuku baltalıyor

Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) Genel Sekreteri Saib Ureykat, ABD yönetiminin mevcut kararlarının İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana ortaya koyulan uluslararası kararları baltaladığını belirtti.
Ureykat, Ölü Deniz’deki Dünya Ekonomi Forumu’nda Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada “Güvenlik, istikrar ve barışı sağlamadan ekonomik büyüme gerçekleşemez. Barış ve güvenlik arayanların, İsrail işgalini son erdirmekten, 1967 sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan Filistin Devleti’nin bağımsızlığından, mültecilerin geri dönüşü, esir ve tutukluların serbest bırakılmasından başka seçeneği yok” ifadelerini kullandı.
ABD Başkanı Donald Trump yönetiminin politikalarına değinen Saib Ureykat, “1945’ten bu yana Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), Genel Kurulu, BM tüzüğü, İnsan Hakları Konseyi ve dört Cenevre anlaşmasından gelen uluslararası kurum ve kararları baltalıyor” dedi. Ureykat, Başkan Trump’ın, politikaları aracılığıyla “zorla alınanların zorla tutulabileceğini” gösterdiğini söylerken, söz konusu politikaların tek bir soruya neden olduğunu vurguladı. Bu çerçevede “DEAŞ’tan sonra sırada ne var?” diyen Saib Ureykat, Trump’ın bölge ve halklarıyla ilgili kararlarının şiddete, kaosa ve aşırılığa yol açabileceğine dikkati çıktı.



İsrail Suriye'den ne istiyor?

Şara, Netanyahu'nun Suriye'nin güneyinin silahsızlandırılması talebine Dürzilerin temsilcileriyle bir araya gelerek yanıt verdi (SANA)
Şara, Netanyahu'nun Suriye'nin güneyinin silahsızlandırılması talebine Dürzilerin temsilcileriyle bir araya gelerek yanıt verdi (SANA)
TT

İsrail Suriye'den ne istiyor?

Şara, Netanyahu'nun Suriye'nin güneyinin silahsızlandırılması talebine Dürzilerin temsilcileriyle bir araya gelerek yanıt verdi (SANA)
Şara, Netanyahu'nun Suriye'nin güneyinin silahsızlandırılması talebine Dürzilerin temsilcileriyle bir araya gelerek yanıt verdi (SANA)

İbrahim Hamidi

Bu soru Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nde, Lübnan'da, Yemen'de ve İran'da soruluyor. Ancak Suriye'de, komşuluk, tarih ve bağlamla ilgili birçok nedenden dolayı bu sorunun bazı yan boyutları da var.

Beşşar Esed rejiminin geçtiğimiz yılın sonlarında düşmesi, İran ve ‘direniş ekseni’ için en büyük darbe olduğu şüphe götürmez bir gerçek. Zira Suriye, Lübnan'daki Hizbullah'ın silah koridoru, Irak'ın arka bahçesi, Tahran'ın desteklediği Filistinli silahlı grupların karargahı ve Husiler ile İran Devrim Muhafızları Ordusu’na (DMO) bağlı milislerin eğitim kamplarının merkeziydi. Bu yüzden Heyet-i Tahriru’ş-Şam’ın (HTŞ) geçtiğimiz yıl kasım ayı sonlarında Saldırganlığı Caydırma Operasyonu’nu başlatmasının ardından İsrail'in, Esed adına Suriye'ye askeri müdahalede bulunmasını önlemek için İran'a saldırması şaşırtıcı değildi. İsrail ayrıca, kasım ayında Halep düştüğünde rejimi desteklemek için sınırı geçmeye çalışan Iraklı milislere de saldırılar düzenledi. Aslında İsrail, kasım ayında, Saldırganlığı Caydırma Operasyonu başlamadan önce 2011 yılından bu yana İdlib kırsalında bu türden ilk saldırı olarak, Hizbullah ve DMO’nun Serakib'deki operasyon odasını yok eden cerrahi saldırılar düzenlemişti.

Fakat HTŞ'nin geçtiğimiz yıl aralık ayında Şam'a girmesi, İsrail'i Suriye ve Esed rejimi konusunda 50 yıldır süren ‘belirsizlik halinden’ çıkardı. Golan Tepeleri, 1974 yılında iki ülke arasında Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşmasının imzalanmasından bu yana onlarca yıldır tarafsız ve sessiz bir cephe oldu ve stratejik silahlar kontrol altındaydı. Füzeler, kimyasal silahlar ve varil bombaları güney cephesinde veya İsrail ile savaşta değil, Suriyelilere karşı kullanıldı.

Suriye belirsizliği ile karşı karşıya kalan İsrail, kısa sürede 700 saldırı düzenleyerek Suriye’nin karada, havada ve denizde tüm stratejik askeri varlıklarını yok etti ve Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması kapsamında Golan Tepeleri'nde ilan edilen tampon bölgeyi işgal etti.

İsrail, Suriye’nin yeni yönetimi üzerindeki belirsizlik karşısında neler yaptı?

  1. İsrail kısa bir süre içinde 700 hava saldırısı düzenleyerek Suriye’nin karada, havada ve denizde bulunan tüm stratejik askeri varlıklarını yok etti.
  2. Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması kapsamında Golan Tepeleri'ndeki tampon bölgeye girerek burayı işgal etti.
  3. Golan Tepeleri'nin kuzeyinden güneyine kadar tampon bölgeye paralel olarak Suriye topraklarında 7 kilometre derinliğinde bir şerit işgal etti.
  4. Golan Tepeleri’ndeki en yüksek stratejik zirve olan Cebel eş-Şeyh Gözlemevi’ni işgal etti.
  5. Şam ile Golan Tepeleri arasındaki bölgeyi güvenlik bölgesi ilan ederek Suriye ordusunun bu bölgeye girmesini yasakladı.
  6. Güneydeki üç il ve Suriye topraklarının çoğunda hava hakimiyetini ele geçirdi.
  7. Ankara'nın Türk askeri üsleri olarak kullanmak istediği Suriye'nin merkezindeki tesisleri ve havaalanlarını imha etti.
  8. Başbakan Binyamin Netanyahu, Suriye'deki son gelişmelerle birlikte ‘Dürzileri korumak’ istediğini açıkladı ve İsrail ordusu, Şam'a bu yönde baskı yapmak için Suriye'nin egemenliğinin merkezi olan Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın girişini ve Savunma Bakanlığı binasını vurdu.
  9. Tel Aviv, Golan Tepeleri'nden Suveyda’ya insani yardım koridoru kurmak istediğini açıkladı.

Yeni Suriye yönetimine gelince, yönetimin liderleri Şam'a ulaştıklarında ‘İsrail dahil hiçbir komşu ülkeye tehdit oluşturma niyetleri olmadığını’ açıkladılar. Cumhurbaşkanı Ahmed Şara daha sonra Paris ziyareti sırasında İsrail ile ‘dolaylı müzakerelerin’ sürdüğünü doğrularken Suriye Dışişleri Bakanlığı Paris'te İsraillilerle görüşmeler yapıldığını duyurdu. Beyaz Saray tarafından yapılan ve ABD Başkanı Donald Trump'ın 14 Mayıs'ta Riyad'da Şara ile yaptığı görüşmede, Suriye’nin İbrahim (Abraham) Anlaşmaları'na katılmasını istediğini belirten açıklamasına itiraz edilmedi.

Suriye'nin ilk görüşü, Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması’nın uygulanmasını teyit etmek veya benzer bir anlaşmaya varmak için müzakere masasına oturmak ve ardından iki taraf arasında barışçıl bir sürece yol açabilecek bir siyasi süreç başlatmaktı. Bu süreç, Suriye'nin İbrahim Anlaşmaları’na katılmasıyla sonuçlanabilirdi. Bunun yanında Suriye'nin, anlaşmaya katılan diğer Arap ülkelerinden farklı olduğu göz önünde bulundurulmalı. İsrail, Suriye’deki Golan Tepeleri'ni işgal etmiş durumda ve iki ülke arasında bazı temas hatları var. Bununla birlikte İsrail ordusu Suriye topraklarının derinliklerine girmiş durumda.

İsrail'in genişleyen talep listesi karşısında Şam'ın ‘Tel Aviv ne istiyor? Müzakere koşullarını iyileştirmek mi istiyor, yoksa yayılmacı emelleri mi var? Suriye'yi parçalamak ve bölmek mi istiyor?’ sorularını sıralaması oldukça doğal.

Bunlar Şam'da kapalı kapılar ardında sorulan ciddi sorular. Temasların kapsamı genişledikçe, müzakere toplantıları yapıldıkça ve Suriye'nin güneyinde saha testleri yapıldıkça İsrail'in gerçek hedeflerini ve Netanyahu'nun hedeflerinin ordu ve istihbarat servislerinin hedefleriyle aynı olup olmadığını anlamakta daha fazla belirsizlik ve kafa karışıklığı ortaya çıkıyor gibi görünüyor.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı habere göre İsrailliler, Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması’nın yenilenmesiyle ilgilenmediklerini, bunun geçmiş bir döneme ait olduğunu ve 1974'te imzalanmasına yol açan koşulların şu anki durumdan tamamen farklı olduğunu düşündüklerini söylediler. Başka bir deyişle, Hafız Esed ve ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger tarafından müzakere edilen anlaşma onlarla birlikte toprağa gömüldü. Daha da tehlikelisi, Şam'ın dış mahalleleri ile ayrılık hattı arasındaki bölgenin ağır silahların ve Suriye ordusunun bulunmadığı bir bölge olmasını ve ‘Suriye'nin güneyinde 7 Ekim'in tekrarlanmasını önlemek’ için hareket özgürlüğü, saldırı ve hava kontrolü ile erken uyarı düzenlemeleri ve önlemleri içermesini öneriyor olmaları.

Sahi İsrail Suriye'de ve Suriye'den ne istiyor?


Moskova, otoritesi zayıflayan Hafter'in oğullarına mı açılıyor?

Rusya Savunma Bakan Yardımcısı Yunus-Bek Yevkurov, Moskova'da Libya Ulusal Ordusu Genelkurmay Başkanı Halid Hafter'i karşılarken (Sosyal medya)
Rusya Savunma Bakan Yardımcısı Yunus-Bek Yevkurov, Moskova'da Libya Ulusal Ordusu Genelkurmay Başkanı Halid Hafter'i karşılarken (Sosyal medya)
TT

Moskova, otoritesi zayıflayan Hafter'in oğullarına mı açılıyor?

Rusya Savunma Bakan Yardımcısı Yunus-Bek Yevkurov, Moskova'da Libya Ulusal Ordusu Genelkurmay Başkanı Halid Hafter'i karşılarken (Sosyal medya)
Rusya Savunma Bakan Yardımcısı Yunus-Bek Yevkurov, Moskova'da Libya Ulusal Ordusu Genelkurmay Başkanı Halid Hafter'i karşılarken (Sosyal medya)

Kerime Naci

Libya Ulusal Ordusu (LUO) Genelkurmay Başkanı Halid Hafter, geçtiğimiz cuma akşamı Rusya'ya geldi. Hafter burada, Rusya’nın Afrika kıtasındaki askeri varlığını denetlemenin yanı sıra Libya ve Suriye dosyalarının koordinasyonunda başlıca askeri yetkili olarak kabul edilen Rusya Savunma Bakan Yardımcısı Korgeneral Yunus-Bek Yevkurov tarafından karşılandı.

(Mareşal Halife Hafter liderliğindeki) LUO Başkomutanlığı tarafından yapılan açıklamada, bu ziyaretin iki ülke arasında eğitim, uzmanlık alışverişi ve savunma kapasitelerinin geliştirilmesi alanlarında ortak koordinasyon olanaklarının araştırılması çerçevesinde gerçekleştirildiği belirtildi.

Ziyaret, Libya'nın doğu kutuplarına doğru kayan momentumun ortasında gerçekleşti. Türkiye, ABD ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Hafter'in, oğlu Saddam'ı yardımcısı olarak atamasının hemen ardından (Hafter'in karargahı olan) er-Recme Askeri Üssü ile ilişkilerini güçlendirmek için harekete geçti.

Türkiye Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT), Libya Temsilciler Meclisi’nin Türkiye ile Libya arasındaki deniz yetki anlaşmasını değerlendirme oturumunu yapmadan önce, ilk kez Libya'nın doğusuna giderek Halife Hafter ile görüştü. Bu ziyaret, ABD Maslahatgüzarı Jeremy Brent'in önderliğinde Bingazi, Sirte ve Trablus'ta yürütülen diplomatik çabaların ardından gerçekleşti. Brent, güvenlik ve askeri alanlarda iş birliğini ve ortak koordinasyon mekanizmalarını güçlendirmek amacıyla Genelkurmay Başkanı Halid Hafter ile bir toplantı düzenlemişti.

Uluslararası meşruiyet

Gözlemciler, Moskova'nın hamlelerini, özellikle Türkiye'nin geçtiğimiz yılın sonlarında kaybettiği, Rusya'nın geleneksel müttefikleri olan Hafter ve oğullarının liderliğindeki er-Recme Askeri Üssü’ne siyasi, ekonomik ve askeri açılımından sonra, Libya'nın doğusundaki nüfuzunuzu kaybetme korkusu olarak değerlendirdiler. Afrika kıtasına olan ana bağlantısı olan Suriye'den sonra, Rusya'nın rolünün arttığı ve Avrupa ve ABD’nin nüfuzunun belirgin bir şekilde azaldığı Afrika Sahel ülkelerine yakın olan Libya'nın doğusuna odaklandı.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre Bingazi Üniversitesi siyaset bilimi profesörü Mahmud el-Kadiki, Halid Hafter'in Moskova ziyaretinin LUO’ya yeni bir ivme ve ek bir meşruiyet kazandırmayı amaçladığı değerlendirmesinde bulundu.

Prof. Kadiki, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Halid Hafter'in Moskova ziyareti rastgele değil, kasıtlı olarak atılmış bir adım. Bu adım özellikle uluslararası sahnede Libya’nın doğusunu canlandırmayı amaçlıyor. Bu, Halid ve Saddam'ın önderlik ettiği bölgesel bir açılım ve LUO’nun son derece karmaşık bir bölgesel ortamda Libya devletinin kazanımlarını koruma yeteneğine sahip olduğunu kanıtlıyor.”

Rusya'nın, Türkiye'nin doğu Libya kampıyla diplomatik kanallar açmasından endişe duyduğunu söyleyen Prof. Kadiki, “Türkiye'nin bu açık tutumu, Rusya'nın doğudaki kazanımlarını korumaya yönelik stratejisinin bir kısmını sarstı. Bunun yanında ABD’nin doğu ve batı Libya'da sorunsuz bir şekilde ilerleyen baskısı da söz konusu” yorumunda bulundu.

Moskova'nın Libya’nın doğusu ile olan ortaklığının, Türkiye'nin er-Recme Askeri Üssü’ne dönük hamlelerinden etkilendiğini, ancak bunun Türkiye ile Bingazi arasında yıllardır süren gergin ilişkilere rağmen ilişkilerin kopması anlamına gelmediğini belirten Prof. Kadiki, Türkiye'nin Libya'nın doğusuna yönelik yeniden konumlanmasının, Hafter'in geleneksel müttefiki Moskova'yı endişelendirdiğini belirtti.

Halid Hafter'in LUO Genel Komutanlığı’nın siyasi ve askeri yüzü olarak öne çıkmasının, özellikle Türkiye'nin Bingazi'ye doğru hamlesinden sonra, Rusya'nın Libya’nın doğusunda yeniden konumlanma ihtiyacıyla örtüştüğünü düşünen Prof. Kadiki, “Hafter'in oğulları diplomatik hamleleriyle uluslararası sahnede kişisel varlıklarını göstermek değil, genel liderliğin Libya ordusunun uluslararası arenada meşruiyetini güçlendirme arzusunu yansıtmak istiyorlar” ifadelerini kullandı.

Genel Komutanlığın Saddam veya Halid Hafter aracılığıyla, Libya devletinin ve özellikle ordunun kazanımlarını korumaya devam edecek yeni bir nesil getirmeye çalıştığını düşünen Prof. Kadiki, “Bu adımlar, Genel Komutanlığın sadece bir askeri kurum değil, aynı zamanda Libya'nın doğusunda daha önce yaşanan karmaşık olaylar ışığında uluslararası meşruiyetin önemini kabul eden siyasi bir aktör olduğunu da gösteriyor” şeklinde konuştu.

Rusya'nın geleneksel müttefiki Hafter ile ilişkiler kurma hamlesini ‘doğal’ olarak nitelendiren Prof. Kadiki, “Rusya, Moskova'da Savunma Bakan Yardımcısı ile Halid Hafter arasında gerçekleşen görüşmeyle, göz ardı edilemeyecek bir ortak olduğunu kanıtladı” dedi.

Halid Hafter’in Moskova ziyaretinin amacının, Hafter'in oğullarını önümüzdeki dönemde Moskova'nın ortakları olarak tanıtmak olduğunu vurgulayan Prof. Kadiki, “Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin daha önce Saddam ve babasıyla görüşmüştü. Şimdi de Rusya’nın Savunma Bakan Yardımcısı, Halid ile baş başa bir görüşme gerçekleştirdi. Bu hamle, Moskova'nın doğu Libya'ya uzun vadeli bir yatırım yapmaya meyilli olduğunu gösteriyor” değerlendirmesinde bulundu.

Genel Komutanlığın, bir haftadan kısa bir sürede birden fazla bölgesel tarafı (Türkiye, Mısır, ABD, BAE ve Rusya) çekerek, ülkenin çıkarlarını güvence altına almak ve dış kararlarının tek bir uluslararası tarafa bağımlı olmasını önlemek için diplomatik beceriyle Libya'nın çıkarlarını yönettiğini kanıtladığını düşünen Prof. Kadiki, Hafter'in oğullarının Moskova ziyaretlerinin, ABD ve Türkiye'nin Libya'nın doğusunda nüfuz için rekabet ettiği kritik bir dönemde gerçekleşmesi nedeniyle, askeri mesajlardan çok daha derin siyasi mesajlar içerdiğini de sözlerine ekledi.

Saddam Hafter, geçtiğimiz mayıs ayında babasıyla birlikte Rusya’nın daveti üzerine Zafer Bayramı'nın 80. yıldönümü kutlamalarına katılmak amacıyla Moskova'yı ilk kez ziyaret etmişti. Rusya Devlet Başkanı Putin, Rusya Savunma Bakan Yardımcısı General Yunus-Bek Yevkurov'un da hazır bulunduğu kapalı bir toplantıda Hafter ile görüşme fırsatını kaçırmadı.

Nüfuz alanının genişlemesi

Öte yandan Güvenlik Çalışmaları ve Barış Araştırmaları Platformu Başkanı İbrahim Nasır, Halid Hafter’in Moskova ziyaretini ‘Hafter'in oğullarının babalarının misyonunu tamamlamaya hazırlık niteliğinde ve önemli’ olarak nitelendirdi. Nasır’a göre er-Recme Askeri Üssü’nden Moskova'ya gelen bu genç adamın  varlığı, Rusya'nın özellikle Suriye'deki müttefiki eski Devlet Başkanı Beşşar Esed rejiminin düşüşünden sonra Libya'daki nüfuzunu gelecekte de sürdüreceğinin bir işaretiydi ve Rusya, odak noktasını hızla Afrika'ya açılan ana kapısı haline gelen Libya'ya kaydırdı.

Rusya'nın düşüşünden önce Afrika'daki genişlemesi için Suriye rejimine güvendiğini vurgulayan Nasır, ancak Putin’in Libya’nın doğusunda artan nüfuzundan yararlanabilmesi için artık Libya'ya odaklanmaya başladığını belirtti. Hafter'in oğlunun Moskova ziyareti ve Rusya Savunma Bakan Yardımcısı tarafından resmi olarak kabul edilmesinin, bu genç komutanın Libya sahnesinde Rusya gibi etkili ülkelerle iletişim kurmaya uygun kişisel özellikleriyle ilgili olduğunu söyleyen Nasır, “Bu, Libya sahnesinde şekillenmeye başlayan gerçekliğin ve Hafter'in oğullarının babalarının yerini almaya hazırlandıklarının bir yansımasıdır” yorumunda bulundu.

Prof. Kadiki’nin Moskova'nın hamlesinin Türkiye'nin Libya'nın doğusuna açık tutumuna yanıt olarak geldiği yönündeki açıklamasına bir yanıt olduğu şeklindeki değerlendirmesini yorumlayan Nasır, Türkiye'nin Libya’Nın doğusuyla ilk kez yakınlaşma hamlesinde bulunmadığını, Halife Hafter'in daha önce Türkiye'yi ziyaret ederek savunma sanayii ile eğitim ve rehabilitasyon faaliyetlerine dair konuları görüştüğünü hatırlattı. Nasır’a göre Türkiye, Halife Hafter'in Libya'nın doğusunda dayattığı gerçeklikten yararlanmak istiyor. Nasır, Washington'ın Libya'daki hamlelerine dair ise Libya sahnesini açık bir alan olarak gördüğü ve Trablus, Bingazi ve Sirte ile temaslarının Libya genelindeki nüfuzunu teyit ettiği değerlendirmesinde bulundu.

Halid Hafter’in Moskova ziyaretinin er-Recme Askeri Üssü için uluslararası meşruiyet arayışının bir parçası olduğunu düşünen Nasır, Rusya'nın Libya'da etkili bir ülke olduğuna, Libya'nın da Rusya-Afrika iletişim zincirinin halkalarından biri olduğuna inanıyor. Nasır, Hafter'in, Rusya, Türkiye, Mısır ve bazı Körfez ülkeleriyle köprüler kurarak, çatışmanın diğer taraflarından farklı bir düzeye ulaşabildiğini ve batı Libya'daki kaostan yararlandığını söyledi.

Taktiksel bir hamle

Afrika meseleleri uzmanı ve araştırmacı Muhammed Abdulkerim, Halid Hafter’in Moskova ziyaretinin, babasının yaklaşımının bir devamı olduğu değerlendirmesinde bulundu. Abdulkerim’e göre Halid’in babası Halife Hafter, ülkesinin siyasi ve güvenlik hayatındaki varlığına ve rolüne daha fazla meşruiyet kazandırmak amacıyla, güçlü ülkelerin desteğini kazanmak için daha önce mümkün olan her kapıyı çalmıştı.

Bu ziyaretin Libya'nın dış politikası üzerinde uzun vadeli stratejik etkileri olacağını düşünmeyen Abdulkerim, aksine Hafter ve oğullarının başlattığı bu hamleleri esasen Rusya'ya çeşitli hizmetler sunarak, karşılığında Rusya'nın uluslararası veya yarı uluslararası araçlarla Hafter'in kampına destek vermesini sağlamak üzerine kurulu ‘taktiksel bir hamle’ olarak görüyor.

Hafter'in oğullarının yavaş yavaş babalarının rollerini üstlendiğine dair işaretler olduğunu belirten Abdulkerim, “Halife Hafter'in sağlığının bozulduğuna ve Libya'nın lideri olarak kabulünün azaldığına dair net işaretler ortaya çıktığında bu görüş daha da somutlaşacak” ifadelerini kullandı.

Abdulkerim, Saddam Hafter'in, özellikle de sonuncusu Mısır'a olmak üzere birçok önemli uluslararası ziyarette babasına eşlik etmesinden dolayı babasının siyasi ve askeri uzantısı olmaya devam ettiğini de sözlerine ekledi.

Mareşal Hafter sonunda oğlu Saddam'ı yardımcısı olarak atarken, oğlu Halid, Korgeneral Abdurrazık en-Nazuri'nin yerine LUO Genelkurmay Başkanlığı’na getirildi.


Husiler: Ben Gurion Havaalanı'nı füzeyle başarıyla vurduk

Ben Gurion Havaalanı (Arşiv-Reuters)
Ben Gurion Havaalanı (Arşiv-Reuters)
TT

Husiler: Ben Gurion Havaalanı'nı füzeyle başarıyla vurduk

Ben Gurion Havaalanı (Arşiv-Reuters)
Ben Gurion Havaalanı (Arşiv-Reuters)

Husiler dün akşam, Tel Aviv'deki Ben Gurion Havalimanı'nı "Filistin 2" hipersonik balistik füzesiyle hedef alan bir askeri operasyon düzenlediklerini duyurdu.

Husi ordu sözcüsü Yahya Sari video açıklamasında, “operasyonun hedefini başarıyla vurduğunu, milyonlarca Siyonist işgalcinin sığınaklara kaçmasına ve havaalanı operasyonlarının askıya alınmasına neden olduğunu” iddia etti.

Seri, operasyonun “ezilen Filistin halkı ve sevgili mücahitleri için bir zafer olduğunu, Siyonist düşmanın Gazze Şeridi'ndeki kardeşlerimize karşı işlediği soykırım ve açlık suçlarına bir yanıt olduğunu” ifade etti.

Şarku’l Avsat’ın aldığı bilgiye göre Ekim 2023'ten bu yana Husi milisler, Filistin'in Gazze Şeridi'ni desteklemek amacıyla İsrail'deki hedeflere saldırmaya devam ediyor.