​Nasif el-Nassar’dan Arap dönüşümlerine felsefi bakış

Lübnanlı filozof Nasif el-Nassar (Fotoğraf: Antonine Üniversitesi arşivi)
Lübnanlı filozof Nasif el-Nassar (Fotoğraf: Antonine Üniversitesi arşivi)
TT

​Nasif el-Nassar’dan Arap dönüşümlerine felsefi bakış

Lübnanlı filozof Nasif el-Nassar (Fotoğraf: Antonine Üniversitesi arşivi)
Lübnanlı filozof Nasif el-Nassar (Fotoğraf: Antonine Üniversitesi arşivi)

Arap ülkelerinde son yıllarda patlak veren kitle hareketleri, Arap düşüncesine, siyasi söylemlerde geniş bir yer tutan kafa karıştırıcı sorularla sunuldu. Aynı şekilde eski ve yeni nedenleri, kökenleri, mekanizmaları ve soru işaretlerini incelemek için meselenin köklerine inen felsefi yaklaşımdan uzak, sorunlu ve çelişkili algılarla yönetildi.
Kafa karıştırıcı bu soruların en başında devlet, demokrasi, özgürlük, eşitlik, siyasi ve sosyal adalet, din, ideoloji ve bu ikisinin değişim hareketleri içerisindeki yeri ile felsefenin, karışıklık durumunda ortaya çıkarak yeni bir düşünce ve toplumun kurucu vizyonunu oluşturma rolü yer alabilir.
Bu sorunlu tutumdan yola çıkan Lübnanlı filozof Nasif el-Nassar, “Nasihatler ve Hakikat: Felsefe ve Demokrasi Üzerine Ek Denemeler” adlı yeni kitabında yarım yüzyılı aşkın bir süredir yazılarında yer alan felsefi perspektifiyle Arap siyasi ve sosyal düşüncesi alanındaki sorunlara eleştirel bir bakış açısı getirdi. Nassar kitabında konuya ilişkin şu soruları dile getiriyor:
“Devlet otoritesini azaltmak, genişletmek veya güçlendirmek arasında hangisini seçilmeli? Halk nedir? Kişi kimliğini, onu oluşturan grupların kimliği ile nasıl bağdaştırabilir? Eşitlik nedir? Halk arasındaki derin uçurumlara rağmen eşitlik nasıl sağlanır? Demokrasi gerçeği nedir ve nasıl ele alınmalı?”
Burada Nassar'ın görüşüne göre felsefenin epistemolojik rolü, aydınlatıcı felsefe ile demokrasideki hakikat politikasının temel ilkelerinden biri olan eleştirel aklın dini, bilimsel, ideolojik, mitolojik ve ütopik söylemlerine dayanıyor. Ancak bununla birlikte demokratik toplum, dini meselelere müdahale edemez. Çünkü bir yandan düşünce ve inanç özgürlüğünü benimseyip diğer yandan dinin veya politikanın siyasallaşmasının önüne geçmek isteyemez.
Demokrasinin iddia ettiği gibi insan özgürce düşünme gücüne sahiptir. Bu, insan ve hakikat arasındaki ilişkide düşüncenin önceliğini ve onun her türlü vesayet ve baskıdan kurtarılması gerektiğini kesin bir şekilde vurgulayan “Cogito” (düşünen varlık) düşüncesi ile desteklenir. Ancak bununla birlikte insanın doğal onuruna saygıya dayalı olarak düşünce özgürlüğüne getirilen bir takım sınırlamalar vardır. Düşünce özgürlüğü, milli, etnik veya dini nefretin savunuculuğunu, başkalarının haklarının kötüye kullanılmasını haklı gösteremez. Bu da demokratik bir toplumda düşünce özgürlüğünün ahlaki bir mesele olduğu anlamına geliyor.
Her ne kadar düşünce özgürlüğü hakkının korunması gerekse de bu olgu, insan doğasının ilgili olduğu evrensel değerlerin kutsallığını aşamaz.
Kitabında demokraside ideolojik çatışma konusunu ele alan Nassar, ideolojiler döneminin sona erdiğine inanmanın yanlış olduğunu düşünüyor. “İdeoloji öldü” demenin doğru bir yaklaşım olmadığını vurgulayan Nassar, aynı şekilde ideoloji kavramını güçlü bir şekilde kullanmadan modern dünyanın siyasi hareketlerini anlamanın mümkün olmadığını söylüyor.
İdeolojinin rasyonel eleştirisi, onun gerçek varlığını kabul eder. Fakat ortadan kaldırılması fikrini reddeder. Bununla birlikte demokratik bir sistemde ulusal kimliğin temel alındığı iletişim ve yasa kurallarına tabidir. Barışçıl bir yaklaşım sergiler.
Felsefe sorusu, Nassar’ın kitabında öne sürdüğü en belirgin soru olmaya devam ediyor. Peki, ne felsefesi ve neden felsefe? Biz felsefenin neresindeyiz? Demokrasi savunmasında ne tür bir rol üstlenebilir?
Bu sorulara felsefe kavramı ile bilim, din, ideoloji, mutluluk ve sanat kavramları arasındaki ayrımdan başlayarak cevaplar bulunabilir. Felsefe, akıl merkezli ve rasyonel düşünceye dayalıdır. Eleştiri, felsefenin doğasında vardır. Bu sebeplerden dolayı felsefe, Kindi’nin dediği gibi “İnsan sanatlarının değer ve mertebe bakımından en üstünü”dür. Bu nedenle bilim veya ekonomideki hızlı ilerleme nedeniyle göz ardı edilemez veya din ya da ideoloji için yok sayılamaz.
Felsefe, birey, toplum, insan ve tüm insanlığın varlığında dinin ve ideolojinin amaçlarına uymayan nihai ilkeleri ortaya koymayı hedefler. Felsefe, insanın özünü kendi varlığı ve topluluklarında arar. Bilgi ilkeleri ve düşünce modellerinde eleştirel bir rasyonel düşünce olan felsefe, dinin tek başına tüm normatif meselelerde belirleyici referans olduğu iddiasına karşı hem din hem de ideolojiye ihtiyaç duyar.
Nasif el-Nassar'ın yeni kitabı, 1960'lardan bu yana üzerinde çalışılan mezhep merkezli düşünce ve ideolojik düşünce eleştirisinden, köktencilik düşüncesi eleştirisi ve otoriter düşünce eleştirisine kadar geniş kapsamlı felsefi bir projedir. Nassar, demokrasinin temelini felsefi ilkelere dayandırır.
Bize göre kitabın en önemli önermesi, düşünce, siyaset veya toplumdaki aydınlanma hareketlerini atlatmak için eleştirel rasyonelliği dışlayarak Arap dünyasında felsefi düşünceyi bulanıklaştırmaya çalışan köktencilik düşüncesinin yayıldığı bir dönemde felsefenin düşünce, siyaset ve toplumdaki merkezi rolünün yeniden ele alınmasıdır.



İsrail, Filistin Yönetimi liderlerinin hareketlerine yönelik kısıtlamaları sıkılaştırıyor

Filistin Başbakanı Muhammed Mustafa salı günkü kabine toplantısında (WAFA)
Filistin Başbakanı Muhammed Mustafa salı günkü kabine toplantısında (WAFA)
TT

İsrail, Filistin Yönetimi liderlerinin hareketlerine yönelik kısıtlamaları sıkılaştırıyor

Filistin Başbakanı Muhammed Mustafa salı günkü kabine toplantısında (WAFA)
Filistin Başbakanı Muhammed Mustafa salı günkü kabine toplantısında (WAFA)

İsrail, sahada gerilimin arttığı ya da Filistin Yönetimi'nin çeşitli siyasi kazanımlar elde etmeye çalıştığı dönemlerde yıllardır sürdürdüğü bir politikanın parçası olarak Filistinli yetkililerin iç ve dış hareketlerini kısıtlamaya geri döndü.

Gazze savaşının başlamasından bu yana İsrail bu yaklaşımını yoğunlaştırdı. İsrail makamları dün Filistin Başbakanı Muhammed Mustafa'nın Batı Şeria'daki Ramallah ve Nablus vilayetlerinde bir dizi kasaba ve köyü ziyaret etmesini engelledi.

Duvar ve Yerleşim Direniş Komisyonu’nun Facebook sayfası üzerinden yapılan paylaşımda, “İsrail işgal yetkilileri, önceden uyarıda bulunmaksızın, Başbakan Muhammed Mustafa'nın Nablus vilayetindeki Duma ve Kusra kasabalarını, Ramallah vilayetindeki Berka ve Deyr Dibvan kasabalarını ziyaret etmesini engelledi” denildi.

Paylaşımın devamında, “Bu keyfi adım, işgal makamları tarafından Filistin hükümetine karşı alınan bir dizi ırkçı tedbirin devamı niteliğinde olup, hükümet ile Filistin vatandaşları arasındaki güveni sarsmaya yönelik umutsuz bir girişimdir” ifadesi yer aldı.

Abbas'ın seyahatinin engellenmesi

Geçtiğimiz günlerde İsrail, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın Suriye'ye yapacağı ziyarete hazırlık amacıyla Ürdün'e gitmesini de engellemeye çalıştı. Ancak yoğun çabaların ve çeşitli tarafların temaslarının ardından Abbas, İsrail'in oyalamasının ardından Ürdün'e karayoluyla gitmek zorunda kaldı.

y6jukı
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas (Reuters)

Filistin Yönetimi bu konuda resmi bir açıklama yapmadı. Bazı yetkililer son dakikaya kadar ve birden fazla kez Abbas'ın hava yoluyla seyahat edeceğini teyit etmeye çalıştı, ancak sonunda yıllardır nadiren gerçekleşen bir şey olarak Abbas karayoluyla gitti.

İsrail'in bu kısıtlamasının, Filistin Devlet Başkanı'nın Suriye'yi ziyaret etme ve İsrail'in halen ‘terörist’ olarak tanımladığı ve ülkesinin topraklarına saldırdığı Suriyeli mevkidaşı Ahmed eş-Şera ile görüşme niyetinden mi yoksa Filistin'in ‘iki devletli çözüm’ çerçevesinde bir Filistin devletinin uluslararası alanda tanınması için başta Fransa olmak üzere Avrupa ülkeleriyle ve Suudi Arabistan'la koordinasyon içinde hareket etmesinden mi kaynaklandığı bilinmiyor.

Elbette bu tutum İsrail hükümetini ve Başbakanı Binyamin Netanyahu'yu kızdırdı ve Fransa'nın çabalarına ve Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un açıklamalarına saldıran açıklamalar yapmasına neden oldu.

Sessiz kalmak

Filistin hükümeti Mustafa'nın Batı Şeria'daki bazı kasabaları ziyaret etmesinin engellenmesi konusunda sessiz kalırken, Filistin Devlet Başkanlığı da Suriye ziyareti öncesinde Başkan Abbas'a karşı İsrail tarafından yapılan girişimler konusunda sessiz kaldı.

dfrgthy
İsrail askerleri askeri operasyonlar sırasında Batı Şeria sokaklarında (İsrail ordusu)

İsrail'de hiçbir resmi kurum İsrail'in attığı bu adımlar hakkında yorum yapmazken, bazı medya kuruluşları Netanyahu hükümetinden resmi bir yorum almaksızın Filistin Devlet Başkanı'nın Suriye ziyaretini engelleme girişimlerini haber yaptı.

Gözlemciler, Filistinli yetkililerin hareketlerine getirilen bu kısıtlamanın, İsrail'in 7 Ekim 2023'ten bu yana Batı Şeria şehirlerine uyguladığı siyasi ve fiziki kuşatma çerçevesinde gerçekleştiğini düşünüyor.

Geçtiğimiz birkaç ay içinde Batı Şeria bir dizi yoğun askeri operasyona maruz kaldı. İsrail ordusu gece gündüz baskınlar düzenliyor, daha fazla kontrol noktası kuruyor, bölge sakinlerine yaptırımlar uyguluyor ve bir bölgeden diğerine veya bir vilayetten diğerine hareketlerini kısıtlıyor. İsrail polisi çeşitli yollarda konuşlanmış durumda ve Filistinlilere hiç de azımsanmayacak miktarlarda trafik cezaları uyguluyor.

Batı Şeria'nın coğrafi yapısının değiştirilmesi

İsrail askeri operasyonları üç aydır ağırlıklı olarak Cenin Mülteci Kampı’nda, aynı süre zarfında Tulkerim Mülteci Kampı’nda ve yaklaşık 70 gündür Tulkerim vilayetindeki Nur Şems Mülteci Kampı’nda yoğunlaştı. Bu operasyonlar, ‘silahlı terörizmin yuvası’ olarak tanımlanan bu kampların coğrafi yapısını değiştirmeye yönelik olarak evleri buldozerle yıkmayı ve yeni yollar inşa etmeyi içeriyor.

Söz konusu operasyonlar, yaklaşık 18 aydır acımasız bir savaşa maruz kalan Gazze Şeridi'nde yaşananların bir tekrarı olarak on binlerce Filistinlinin bu kamplardan göç etmesine neden oldu. Diğer vilayetlerdeki köyler, kasabalar ve kamplar da her gün daha fazla yerleşim karakolu kuran, yerleşim yolları inşa eden, Filistinli çiftçilere ait ekipmanlara el koyan ve onlara saldırarak aralarında çok sayıda kişinin yaralanmasına neden olan yerleşimcilerin saldırılarına maruz kalıyor.

DFRGTYH
Batı Şeria'nın El Halil kentinde Yahudi yerleşimine bakan bir tepede yürüyen Filistinli adam, 3 Nisan 2025. (AFP)

İsrailli yerleşimciler dün sabah Nablus'un doğusundaki Beyt Decen köyünde bir elektrik hattını uzatmak için çalışırken Filistinlilerin ekipmanlarına ve üç kamyona el koydu. Başka bir grup yerleşimci de Ürdün Vadisi'nin kuzeyinde mahsulleri sulamak için kullanılan su pompalarını çaldı.

Filistinlilere göre yerleşimciler tarafından gerçekleştirilen bu saldırıların çoğu İsrail ordusunun koruması altında gerçekleştiriliyor. Bu durum, Tel Aviv'de yerleşimi ve yerleşimcileri teşvik eden Bezalel Smotrich ve Itamar Ben-Gvir gibi aşırılık yanlısı bakanların yer aldığı aşırı sağcı hükümet altında bu tür saldırıları meşrulaştırarak İsrail'de açık ve net bir yaklaşım değişikliğine işaret ediyor.