Sri Lanka'daki saldırının arkasında Tamiller mi var?

Sri Lanka'daki saldırının arkasında Tamiller mi var?
TT

Sri Lanka'daki saldırının arkasında Tamiller mi var?

Sri Lanka'daki saldırının arkasında Tamiller mi var?

Eş zamanlı saldırılar uzun yıllardır uyuyan hücre konumundaki Tamillerin geçmiş eylemleriyle benzerlikler içermekle birlikte seçilen gün bakımından da dikkat çekiyor.
Sri Lanka (1972 öncesindeki ismiyle Seylan, İslami kaynaklarda ise Serendip), Hint yarımadasının açıklarında gözyaşı damlası görünümdeki ada ülkesi. On sekizinci yüzyıl sonundan bağımsızlığını kazandığı 1948 yılına kadar İngiltere'nin en önemli kolonilerinden biri. 1870'lerden itibaren dünyanın en önemli çay üreticisi. Fakat Sri Lanka tıpkı dün olduğu gibi terör olaylarıyla biliniyor.
Ülkede 25 yıl süren iç savaşın faili olan Tamil-Eelam Kurtuluş Kaplanları örgütü veya kısaca Tamil Kaplanları (Liberation Tigers of Tamil Eelam) 1976'da kuruldu. Sokak çatışmaları ve suikast eylemleriyle ün yaptı. Ne yazık ki bombalı yeleği de terör tarihine miras bıraktı. Örgüt, bağımsızlık talebiyle 1980'lerden 2009 yılına kadar süren iç savaşta dünya kamuoyunun önemli tartışma başlıklarından biri oldu.
Tamiller, Hindistan'ın güneybatısındaki Tamil Nadu eyaletinde ve Sri Lanka'nın kuzeyinde yaşayan etnik bir grup. Hindistan Başbakanı Rajiv Gandi ve Sri Lanka Cumhurbaşkanı Ranasinghe Premadasa cinayetlerinin faili olduğu belirtilen Tamil Kaplanları, Hindistan, ABD ve Avrupa Birliği tarafından “terörist örgüt” şeklinde kabul ediliyor.
Örgüt, 1987 yılının 21 Nisanında başkent Colombo'da bomba yüklü bir araçla saldırı düzenlemiş ve 106 kişinin ölümüne yol açmıştı. 20 Nisan 2009'da Sri Lanka hükümeti Tamillere “24 saat içinde şartsız silah bırakma ve teslim olma” çağrısında bulunmuş; akabinde örgütün bütün üst düzey kadrosunu imha etmişti.
Asya'daki diğer topluluklar arasında yaşanan toplumsal çatışmaların bir benzerinin yaklaşık 22 milyon nüfuslu Sri Lanka'da da çıkarılmak istendiğinin işaretleri uzun zamandır hissediliyordu. Mart 2018'de meydana gelen son olaylar, Sri Lanka'nın yeni bir sürecin içine çekilmeye çalışıldığını göstermişti.
22 Şubat'ta bir Budist ve Müslüman bir şoförün karıştığı kaza sonrasında çıkan kavgada Budist şoförün ciddi derecede yaralanması, 2018'deki olayların fitilini ateşlemişti. Bu gerginlik sonrasında yerel Sinhala Budistler ve Müslümanların devreye girmesiyle olaylar yatıştırılmıştı. Fakat yaralının hayatını kaybetmesiyle bir anda organize olan gruplar, 3 Mart'ta Müslümanların yoğun yaşadığı bölgelerden Ampara'da camilere saldırdı. Bölgede 10 günlük sokağa çıkma yasağı ilan edildi. 
Aslında radikal Budist grupların Müslümanlara saldırıları 2012'den sonra daha sistematik bir hal aldı. Bu saldırıları kışkırtan ve hâlihazırda çok küçük bir yüzdeye sahip olan aşırı Budistlerin söylemleri; Sri Lanka'nın Sinhala ve Budist bir ülke olduğu, Müslümanların ve Tamillerin bu homojenliği bozduğu yönünde.
Özetle ülkede bu kez de Asya'daki diğer toplulukları sarsan dinler çatışması üzerinden başka bir kargaşa isteniyor. Dünkü saldırılara bu pencereden bakmak ve sonrasını tahmin etmek hiç zor olmasa gerek. Asya'da artık küllenmiş bir ateş yeniden alevlendiriliyor.   



Trump, dünyayı değiştirmek için ‘deli adam teorisini’ nasıl kullanıyor?

ABD Başkanı Donald Trump (Reuters)
ABD Başkanı Donald Trump (Reuters)
TT

Trump, dünyayı değiştirmek için ‘deli adam teorisini’ nasıl kullanıyor?

ABD Başkanı Donald Trump (Reuters)
ABD Başkanı Donald Trump (Reuters)

ABD Başkanı Donald Trump'a geçen ay İran'a karşı savaşında İsrail'in yanında yer alıp almayacağı sorulduğunda şöyle demişti: “Olabilir. Katılmayabilirim de. Ne yapacağımı kimse bilmiyor.” Dünyaya İran'ın müzakerelere yeniden başlaması için iki haftalık bir ateşkesi kabul ettiğini söyledikten sonra nükleer tesislerini bombaladı.

BBC'ye göre şöyle bir tablo ortaya çıkıyor: ‘Trump'la ilgili en öngörülebilir şey öngörülemezliği’. Fikir değiştiriyor. Her zaman kendisiyle çelişiyor.

London School of Economics'te uluslararası ilişkiler profesörü olan Peter Trubowitz, “Trump oldukça merkezileşmiş bir politika oluşturma süreci inşa etti. Dış politikada Richard Nixon'dan bu yana tartışmasız en merkezileşmiş olanı” dedi. Bu da politika kararlarını Trump'ın kişiliğine, tercihlerine ve mizacına daha bağımlı hale getiriyor.

Trump bunu siyasi olarak kullandı; ‘öngörülemezliğini’ önemli bir stratejik ve siyasi varlık haline getirdi. Şimdi, bu kişilik özelliği Beyaz Saray'ın dış ve güvenlik politikasına yön veriyor ve tartışmalı bir şekilde ‘dünyanın şeklini değiştiriyor’.

Şarku’l Avsat’ın BBC'den aktardığına göre siyaset bilimciler bu teoriyi ‘deli adam teorisi’ olarak adlandırıyor. Bu teoriye göre bir dünya lideri rakibinden taviz koparmak için onu doğası gereği her şeyi yapabileceğine ikna etmeye çalışıyor. Söz konusu teori, başarılı bir şekilde kullanılırsa, bir tür zorlamaya dönüşebilir. Trump bunun işe yaradığına, ABD müttefiklerini istediği yere getirdiğine inanıyor. Ancak bu yaklaşım düşmanlara karşı işe yarayabilir mi?

Saldırılar ve şüphecilik

Trump ikinci dönemine Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'i kucaklayarak ve ABD'nin müttefiklerine saldırarak başladı. Kanada'nın ABD'nin 51. eyaleti olması gerektiğini söyleyerek Kanada'yı kızdırdı. Grönland'ı ilhak etmek için askeri güç kullanmayı düşünmeye hazır olduğunu söyledi. ABD'nin Panama Kanalı'nın mülkiyetini ve kontrolünü yeniden kazanması gerektiğini vurguladı.

Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) ile ilgili olarak, ittifakın tüzüğünün 5. maddesi her üyeyi diğer tüm üyeleri savunmakla yükümlü kılar. Trump, ABD'nin buna bağlılığı konusunda şüphelerini dile getirdi. Eski İngiliz Savunma Bakanı Ben Wallace, “Bence 5. madde çöküşün eşiğinde” dedi.

Sızan bir dizi mesaj, Trump'ın Beyaz Saray'ında Avrupalı müttefiklere yönelik ‘küçümseme kültürünü’ ortaya koydu. Trump'ın yardımcısı J.D. Vance, ABD'nin artık Avrupa'nın güvenliğinin garantörü olmayacağını belirtti.

Söz konusu karar, 80 yıllık transatlantik dayanışmanın yeni bir sayfa açması anlamına geliyordu. Konuyla ilgili olarak Trubowitz şunları söyledi: “Trump'ın yaptığı şey, ABD'nin uluslararası taahhütlerinin güvenilirliği konusunda ciddi şüpheler uyandırmak oldu. Avrupa'daki bu ülkelerin ABD ile güvenlik, ekonomi ya da başka alanlarda sahip oldukları ilişkiler artık her an müzakereye açık hale geldi. Trump'ın etrafındakilerin çoğunun öngörülemezliğin iyi bir şey olduğuna inandığını hissediyorum. Çünkü bu Trump'ın ABD'nin kaldıraç gücünü kullanarak kazanımlarını maksimize etmesini sağlıyor... Emlak dünyasında pazarlık yaparken öğrendiği derslerden biri de bu.”

Dalkavukluk ve yağcılık

Trump'ın yaklaşımı meyvesini verdi. Sadece dört ay önce Birleşik Krallık savunma ve güvenlik harcamalarını gayri safi yurt içi hasılasının (GSYH) yüzde 2,3'ünden yüzde 2,5'ine çıkaracağını açıkladı. Geçen ay NATO zirvesinde bu rakam yüzde 5'e yükseldi ve diğer tüm NATO üyelerinin yakında ulaşacağı büyük bir artış oldu.

University College London'da siyaset bilimi profesörü olan Julie Norman şöyle diyor: “Gün be gün ne olacağını bilmek çok zor. Trump'ın yaklaşımı her zaman bu olmuştur. Trump değişken mizacını transatlantik savunma ilişkilerini değiştirmek için başarıyla kullandı. NATO Genel Sekreteri Mark Rutte'nin geçen ay Lahey'deki NATO zirvesinde Trump'a hitaben söylediği gibi (On yıllardır hiçbir başkanın başaramadığı bir şeyi başaracaksınız) bazı Avrupalı liderler Trump'ın desteğini sürdürmek için ona dalkavukluk ve yağcılık yapıyor.”

Düşmanların dokunulmazlığı

‘Deli adam teorisi’ müttefikler üzerinde işe yarayabilirken, düşmanlar üzerinde işe yaramıyor gibi görünüyor. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Trump'ın yaklaşımından etkilenmemeye devam ediyor. Perşembe günü yaptıkları telefon görüşmesinin ardından Trump, Putin'in Ukrayna'ya karşı savaşı sona erdirme konusundaki isteksizliğinden duyduğu ‘hayal kırıklığını’ dile getirdi.

BBC'ye göre Trump, İran'da tabanına ABD'nin Ortadoğu'daki ‘sürekli savaşlara’ müdahil olmasına son vereceği sözünü verdi. Ancak ikinci döneminin şu ana kadarki ‘en öngörülemez’ tercihiyle İran'ın nükleer tesislerini vurdu. Asıl soru şu: Bu karar istenilen sonuca ulaşacak mı?

Birleşik Krallık eski Dışişleri Bakanı William Hague, bu kararın tamamen ters etki yaratacağına ve İran'ın nükleer silah edinme olasılığını arttıracağına inanıyor. Notre Dame Üniversitesi'nde uluslararası ilişkiler profesörü olan Michael Desch de bu görüşe katılıyor. “Bence artık İran'ın nükleer silah peşinde koşma kararı alması çok muhtemel” diyen Desch'e göre Trump'ın yaklaşımı şu ana kadar düşmanlar nezdinde ters tepti.