Beşir iktidarının son iki gününde neler yaşandı?

Sudan'In eski Devlet Başkanı Ömer el-Beşir, 1 Nisan’da parlamento önünde konuşma yaparken. (Reuters)
Sudan'In eski Devlet Başkanı Ömer el-Beşir, 1 Nisan’da parlamento önünde konuşma yaparken. (Reuters)
TT

Beşir iktidarının son iki gününde neler yaşandı?

Sudan'In eski Devlet Başkanı Ömer el-Beşir, 1 Nisan’da parlamento önünde konuşma yaparken. (Reuters)
Sudan'In eski Devlet Başkanı Ömer el-Beşir, 1 Nisan’da parlamento önünde konuşma yaparken. (Reuters)

Independent Arabia kaynakları, Sudan'ın eski Devlet Başkanı Ömer el-Beşir'in ev hapsinde tutulmasından ve daha sonra başkent Hartum'daki yüksek güvenlikli Kobar Hapishanesi'ne nakledilmesinden önce iktidarda geçirdiği son iki günün ayrıntılarını ortaya çıkardı.
Oturma eyleminin şiddetle bastırılması
Güvenilir kaynakların aktardığına göre Ömer el-Beşir, 9 Nisan'da güvenlik güçleri, polis, ordu ve hızlı destek güçlerinin liderlerinin bulunduğu Yüksek Güvenlik Komitesi'ne, Sudan Savunma Bakanı Avad bin Avf başkanlığında toplanmaları çağrısında bulundu.
Beşir, söz konusu toplantıda protestoculara ordunun genel merkezinin çevresine ulaşmalarına izin verilmesini eleştirdi ve oturma eyleminin 6 Nisan'dan bu yana devam etmesine yol açan bir iş birliği yapıldığına dair imada bulundu. Ne pahasına olursa olsun buna bir son verilmesini talep etti.
Yüksek Güvenlik Komitesi daha sonra oturma eyleminin bastırılmasına ilişkin planı onaylamak için bir toplantı düzenledi. Ancak katılımcılar oturma eyleminin şiddetle bastırılmasınıçok fazla zayiat verileceğinden, çok sayıda mağdurun olacağından ve bu durumun Sudan’a yönelik uluslararası müdahaleye gerekçe oluşturacağından dolayı reddetti.
Avad bin Avf ve İstihbarat Başkanı Salah Abdullah Kuş’un protestocular arasında ölümler ve mağduriyetler olması durumunda konunun Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne taşınmasından ve arananlar listesine dahil edilmekten korkmuş ve bundan dolayı oturma eylemini şiddetle bastırmaktan kaçınmış olmaları da muhtemel görünüyor.
Güvenlik Şefi, toplantı sırasında oturma eylemini şiddetle bastırma planının başarılı olup olmayacağını sorguladı ve başarılı olsa bile bunun krizin üstesinden gelinmesini sağlayamamasının yanı sıra yüksek siyasi ve ahlaki bir bedelinin de olacağını söyledi. Nitekim protestoların patlak vermesine neden olan kötü ekonomik koşullar halen olduğu gibi duruyordu ve çözüm ise rejimin iktidarı bırakmasına bağlıydı.
Yüksek Güvenlik Komitesi, iktidarın Beşir’den devralınmasını, Beşir’in ev hapsinde tutulmasını, cumhurbaşkanlığı muhafızlarının saraydan çekilmesini ve silahlarını bırakmasını vurgulayan tutumu kabul etti.
Beşir’e azledildiğine dair muhtıranın gönderilmesi
Yüksek Güvenlik Komitesi, o sırada Silahlı Kuvvetler Genel Müfettişliği görevinde bulunan Orgeneral Abdulfettah el-Burhan’ı, Askeri Sanayi Başkan Yardımcısı Orgeneral Ömer Zeynelabidin’i ve Hızlı Destek Kuvvetleri’ne bağı bir tugayı Beşir’in ikamet ettiği yere gönderdi. Bu kişiler Beşir’i ikamet yerindeki camide buldu. Namazın ardından el-Burhan, Beşir’e ‘ülkedeki durumun bir meçhule doğru sürüklendiğini ve kontrolden çıkabileceğini’ söyledi. Bundan dolayı Yüksek Güvenlik Komitesi’nin iktidarı devralmaya ve kendisine saygı gösterilerek evinde koruma altına alınmasına karar verdiğini bildirdi. Bu durum karşısında şaşkınlığını gizleyemeyen Beşir, caminin penceresinden dışarı baktı ve özel muhafız ekibinin orada olmadığını görünce “Allah mübarek kılsın… Size İslam dinine ve ülkeye sahip çıkmanızı tavsiye ediyorum” dedi.
11 Nisan’dan bu yana Beşir’in ordu merkezindeki ikametgahında 93 özel kuvvet unsuru görevlendirildi. Beşir normal bir şekilde hayatını sürdürdü, telefonunu kullandı, karargaha bağlı camide namaz kıldı, bahçede yürüdü, gazeteleri takip etti, televizyon izledi ve ailesi ile birlikte yemek yedi. Fakat öfkeli ve üzüntülüydü. Ailesine, yakınında bulunanların üçüncü taraflarla bir olarak kendisine ihanet ettiğini söylüyordu.
Yüksek Güvenlik Komitesi 19 Nisan Perşembe günü Beşir’in ikametgahına üç ordu subayından oluşan bir ekip gönderdi. Beşir’i camiden çıkarken buldular ve kendilerine eşlik etmesini istediler. Beşir, Hartum'daki yüksek güvenlikli Kobar Hapishanesi'ne nakledilmeden önce sağlık durumunun iyi olduğunu gösteren tıbbi testlerden geçti. Öfkeli ve şaşkın bir halde bulunan Beşir, kendisiyle iletişim kurmaya çalışan memurları geri çevirdi ve sorularını cevaplamayı reddetti.
Beşir’in hücresi, siyasi mahkumların bulunduğu bölümde yer alıyor. Hücresinde iki yatak, iki sandalye, bir elbise dolabı, bir televizyon ve bir klima var. Hücresinin önünde bir avlu mevcut. Sabah saatlerinde ve öğleden sonra burada gezinebiliyor. Ayrıca ailesinin kendisine yemek göndermesine ve hücresinde kitap bulundurmasına da izin veriliyor. Fakat telefon kullanamıyor.
Beşir’in bulunduğu hücrede kendisinden önce merhum İslami lider Hasan Turabi kaldığından dolayı buraya ‘Turabi Hücresi’ de deniyor. Turabi, John Garang liderliğindeki Sudan Halk Kurtuluş Hareketi ile bir mutabakat zaptı imzaladıktan sonra 2001'in şubat ayında  tutuklanmış ve iki yıl bu hücrede kalmıştı. İstihbarat Başkanı Salah Abdullah Kuş da 2012 yılında darbe girişimine katılmakla suçlandıktan sonra burada hapsedilmişti.
Pazar günü gelen bilgilerde Beşir’in yemek yemeyi ve ilaç almayı reddettiği, azledildikten sonra sağlığının ve psikolojik durumunun gittikçe kötüleştiği yer alıyordu. Tıbbi kaynaklar, ilaç almayı reddeden Beşir’in doğrudan damar yoluyla beslendiğini söylüyor. Ayrıca kaynaklar Beşir’in birkaç gün önce hafif bir felç geçirdiğini ve zorunlu ikametine nakledilmeden önce bir hastanede tedavi gördüğünü belirtiyor.
Beyt el-Diyafe’deki paralar
Savcılık tarafından yapılan açıklamada ordu, askeri istihbarat ve polis unsurlarının bulunduğu bir ekibin Beşir’in evine baskın düzenlediği ve baskın sırasında çok miktarda yerel ve yabancı türde para bulduğu bildirildi.
Yolsuzluk davalarını denetlemekten sorumlu olan Savcı Mu’tasım Abdullah Mahmud, Beşir’in evine düzenlenen baskında yer alan ekibin 6 milyonun üzerinde euro, 351 bin dolar ve 5 milyon Sudan sterlini (100 bin dolar) bulduklarını açıkladı. Mahmud, el-Beşir’in ordu merkezindeki ikametgahının da aranması ve bulunan paraların Sudan Merkez Bankası’nın hazinesine aktarılması yönünde talimat verdi. Ayrıca Döviz Yasası ve Kara Para Aklama Yasası uyarınca Beşir aleyhinde 10 yıl hapis istemiyle dava açılmasını emretti.
Geçiş Askeri Konsey Başkanı Abdulfettah el-Burhan, pazar günü devlet televizyonunda yayınlanan bir konuşmasında Beşir de de dahil olmak üzere tüm tutukluların taşınır ve tanışmaz mallarının hepsine el konulacağını ve bankalardaki hesaplarının da doldurulacağını bildirmişti.



Hizbullah savaşçılarını Lübnan ordusuna entegre etme fikri gerçeklerle çarpışıyor

21 Mayıs 2023 tarihinde Lübnan'ın Aramta kasabasında bir askeri tatbikata katılan Hizbullah savaşçıları (Reuters)
21 Mayıs 2023 tarihinde Lübnan'ın Aramta kasabasında bir askeri tatbikata katılan Hizbullah savaşçıları (Reuters)
TT

Hizbullah savaşçılarını Lübnan ordusuna entegre etme fikri gerçeklerle çarpışıyor

21 Mayıs 2023 tarihinde Lübnan'ın Aramta kasabasında bir askeri tatbikata katılan Hizbullah savaşçıları (Reuters)
21 Mayıs 2023 tarihinde Lübnan'ın Aramta kasabasında bir askeri tatbikata katılan Hizbullah savaşçıları (Reuters)

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn'ın Hizbullah savaşçılarının, 1990 iç savaşından sonra olduğu gibi Lübnan ordusuna entegre edilmesi önerisi siyasi çevrelerde ve uzmanlar arasında tartışma konusu oldu.

Ordunun çeşitli sebeplerle bu savaşçıları bünyesine katamaması nedeniyle öneri henüz yaygın kabul görmezken, uzmanlar bu meselenin doğuracağı sonuçlar konusunda uyarıda bulundu. Bunun ‘silahlarını devlete teslim etmesi karşılığında Hizbullah için bir teselli ödülü’ olduğunu belirten uzmanlar, ‘dini emir alan ve ideolojik inanca sahip olan unsurların orduda yer alamayacağını’ vurguladı.

Cumhurbaşkanı Avn basına verdiği demeçte, “Ordu içinde Hizbullah savaşçılarından oluşan bağımsız bir birim oluşturmak mümkün değil. Ancak 1990'ların başında Lübnan'daki iç savaşın sonunda çeşitli taraflarla olduğu gibi üyeleri orduya katılabilir ve kurslara tabi tutulabilir” ifadelerini kullandı.

Bu öneriyi yorumlayan Güçlü Cumhuriyet Bloğu Milletvekili Giyas Yazbek, ordunun ‘Hizbullah'ın dış uzantılarla ordusunu oluşturduğunu iddia ettiği 100 bin savaşçıyı absorbe edemeyeceğini’ söyledi. Şarku’l Avsat'a konuşan Yazbek, “Hizbullah'ın 25 bin savaşçısı olsa bile, şu anda subaylarının ve üyelerinin maaşlarını dış yardımlarla güvence altına almaya çalışan askeri kuruma bunları dahil etmek imkânsız” dedi.

Yazbek, ‘ordunun cumhurbaşkanı ve hükümetle birlikte geliştirdiği ulusal güvenlik stratejisinin henüz Lübnan'ın ordu ve güvenlik güçlerinin sayısına olan ihtiyacını belirlemediğini’ vurguladı. Yazbek, “Sınırlarımızı çizdiğimizde, savaşın nedenlerini ortadan kaldırdığımızda ve Lübnan'da siyasi bir çözüme doğru ilerlediğimizde, ordunun mevcut subay ve personel sayısı yeterli olacak ve artacaktır” şeklinde konuştu.

Hizbullah savaşçılarının durumu

Askeri uzman Halid Hamade'ye göre, ‘Taif Anlaşması'ndan sonra silahlı milislerin dağıtılmasında olduğu gibi bugün de Hizbullah savaşçılarının orduya alınması önerisi, Cumhurbaşkanı'nın Hizbullah'ı silahlarını devlete teslim etmeye ikna etme çabaları bağlamında Hizbullah için bir teselli ödülüdür.’

Hamade, ‘Hizbullah savaşçılarının orduya entegre edilmesinin, özellikle ateşkes anlaşmasının imzalanmasının ardından yaşanan gelişmelerden sonra, birçok engelle karşı karşıya olduğunu’ savundu.

fvdgh
Hizbullah Genel Sekreteri Haşim Safiyuddin'in 24 Şubat 2025 tarihinde Lübnan'ın güneyindeki Deyr Kanun en-Nahr kasabasında düzenlenen cenaze töreni sırasında Hizbullah üyeleri (Reuters)

“İç savaşın sona ermesinin ardından Lübnan devletinin yüzlerce milisi orduya ve güvenlik güçlerine katmayı başardığı doğrudur, ancak Hizbullah'ın durumuyla karşılaştırma yapmak artık mümkün değildir” diyen Hamade, Şarku’l Avsat'a yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Ulusal Mutabakat Belgesi imzalandığında milis liderleri belgeyi tanıdı, milislerin feshedildiğini duyurdu, silahlarını gönüllü olarak devlete teslim etti ve siyasi sürecin bir parçası oldu. Hizbullah ise ateşkes anlaşmasını tanımıyor ve silahlarını teslim etmeyi kabul etmiyor. Dolayısıyla siyasi sürecin bir parçası haline geldiğini ve artık askeri bir kanadı olmadığını kabul etmeden milislerini orduya dahil etmekten bahsetmek bağlamdan kopuktur.”

Hizbullah'ın ideolojisi

Yazbek'e göre Hizbullah'ın ideolojisi, savaşçılarının orduya entegrasyonunun önündeki en büyük engel. Yazbek, “Hizbullah, Lübnan'ı İran'ın uzantısı olan coğrafi bir nokta olarak görüyor. Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım'ın silahları teslim etmeyeceğini ve silahların devletin elinde olmasıyla ilgili konuşmalarla ilgilenmediğini açıklamasının da gösterdiği gibi bu doktrin halen varlığını sürdürüyor” ifadelerini kullandı.

ukıo
24 Şubat 2025 tarihinde düzenlenen cenaze töreninde eski Hizbullah Genel Sekreteri Haşim Safiyuddin'in tabutunu taşıyan Hizbullah savaşçıları (AP)

‘Lübnan iç savaşı sırasında milisleri olan ve devlet şemsiyesi altına giren liderlerin Lübnanlı liderler olduğunu, kararlarının Lübnanlıların kararı olduğunu’ hatırlatan Hamade, “Hizbullah ise organik olarak bölgesel bir otoriteye bağlıdır ve hem Lübnan içinde hem de dışında tehlikeli askeri ve güvenlik rolleri oynamıştır” dedi. Hizbullah'ın ‘Tahran'dan ayrıldığını, yerel bir siyasi bileşen olmayı kabul ettiğini ve askeri kolunu feshettiğini açıklamadığına, böylece savaşçılarının ordu içinde absorbe edilmesi konusunun tartışılabileceğine’ dikkat çeken Hamade sözlerini şöyle sürdürdü: “Veliyyül Fakih tarafından verilen ve uygulanması gereken meşru yetki çerçevesinde faaliyet gösteren askeri bir grup ile anayasal makamlar tarafından demokratik mekanizmalar çerçevesinde alınan siyasi bir karar çerçevesinde faaliyet gösteren başka bir grubu uzlaştırmak nasıl mümkün olabilir? İster sivil idarelerde ister güvenlik kurumlarında milislerin devlete entegre edilmesi deneyimi tekrarlanabilecek kadar başarılı oldu mu?”

Ordu disiplini

Bazılarının iddia ettiği gibi iç savaş sürecindeki milislerin orduya alınmadığını belirten Yazbek, ‘güvenlik ve askeri kurumlara alınanların Lübnan'ı yöneten Suriye rejimine yakın olduğunu, ülkenin egemenliği için savaşan ve Suriye işgaline karşı çıkanların ise kovalandığını, hapsedildiğini ve birçoğunun Lübnan'ı terk etmek zorunda kaldığını’ vurguladı. Yazbek ayrıca, ‘ordu personeli tarafından uygulanan disiplinin Hizbullah savaşçıları için geçerli olmadığını, çünkü milislerin orduyla, ordunun da onlarla uyumlu olmadığını’ belirtti.

Hamade, “Hizbullah savaşçılarının Lübnan ordusuna ve diğer devlet kurumlarına dahil edilmesinin artıları ve eksileri ne olursa olsun, doğru yol Hizbullah'ın silahlarını devlete teslim etmesiyle başlamalı. Hizbullah üyeleri Lübnan toplumundan izole edilmiş bir grup değildir ve topluma entegre edilmelidir. Ancak Hizbullah’ın silahlarını teslim etmesi için bir tür ayartma olarak özümsenmeleri konusunu gündeme getirmekte acele etmek hedefe ulaşılmasını sağlamayacaktır. Gerekli olan, Hizbullah’ın öncelikle devleti, silahların yalnızca devletin elinde olmasını, savaş ve barış kararının devletin elinde olduğunu ve bu konuda meydana gelebilecek herhangi bir düzenlemenin başlangıcı olarak uluslararası kararları uygulama ihtiyacını tanımasıdır” dedi.