​ABD İran’ın tehditlerine karşı uçak gemisi yolluyor

Amerikan Deniz Kuvvetleri’nin 29 Nisan’daki Akdeniz turu esnasında fotoğrafını yayınladığı Abraham Lincoln Uçak Gemisi Taarruz Grubu
Amerikan Deniz Kuvvetleri’nin 29 Nisan’daki Akdeniz turu esnasında fotoğrafını yayınladığı Abraham Lincoln Uçak Gemisi Taarruz Grubu
TT

​ABD İran’ın tehditlerine karşı uçak gemisi yolluyor

Amerikan Deniz Kuvvetleri’nin 29 Nisan’daki Akdeniz turu esnasında fotoğrafını yayınladığı Abraham Lincoln Uçak Gemisi Taarruz Grubu
Amerikan Deniz Kuvvetleri’nin 29 Nisan’daki Akdeniz turu esnasında fotoğrafını yayınladığı Abraham Lincoln Uçak Gemisi Taarruz Grubu

İran veya müttefiklerinin deniz ve kara güçlerini gönderdiğine ve Amerikan güçlerine karşı muhtemel bir saldırı hazırlığı içerisinde olduğuna dair haberlerin gelmesinin ardından Beyaz Saray, pazar akşamı dikkat çekici bir karar ve kesin bir mesajla uçak gemisi ve bomba fırlatıcılarından oluşan bir ekipmanın Ortadoğu’ya yönlendirilmesini emretti. Bunun üzerine Pentagon, USS Abraham Lincoln uçak gemisini gönderdi.
ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Avrupa gezisinde kendisine eşlik eden gazetecilere dün sabah, “ABD, İran tarafından bir tırmanış gözlemledi. Bu durumda Amerika’nın çıkarlarına yönelik saldırılardan İranlıları sorumlu tutacağız. İster Şii milisler ister Hizbullah üzerinden böyle bir şey yaparlarsa Tahran’ı sorumlu tutar ve İran yönetimini doğrudan bunun sorumlusu sayarız” açıklamasında bulundu.
Pompeo, Tahran ile Washington arasında tırmanışa geçen uygulamalar hakkında detay vermeyi reddetmekle birlikte Washington’un, alabilecekleri önlemlere karşı nasıl cevap verileceğini İranlılar anlasın diye açıkça iletişim kurmak için iyi bir nedeni olduğuna işaret etti. Ayrıca Amerikan hareketliliği ve İran tehditlerinin Gazze ve İsrail arasında yükselen şiddet olayları ile bağlantılı olmadığını da belirtti.
Reuters haber ajansının dün Amerikalı bir yetkiliden aktardığına göre donanmanın gönderimine ilişkin emirler, İran güçleri ve ajanlarının, bölgedeki Amerikan güçlerine yönelik olası saldırılara muhtemel hazırlıkları olarak görülen durum için caydırıcı olarak verildi. Bununla birlikte yetkili, “ABD, yakın zamanda İran’dan yana herhangi bir saldırı beklemiyor” dedi.
ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton, pazar akşamı yaptığı açıklamasında ABD’nin USS Abraham Lincoln Uçak Gemisi Taarruz Grubunu ve CENTCOM (Merkez Kuvvetler Komutanlığı) bölgesindeki saldırı güçlerini endişe verici ve artan birçok göstergeye yanıt olarak konuşlandırdığını belirtti. Bolton, söz konusu endişe verici ve artan uyarılara dair detay vermemekle birlikte donanmanın beraberinde bir mesaj taşıdığını belirtti.
Açıklamada belirtildiğine göre bu mesaj, söz konusu ardışık Amerikan güçlerinin, Washington ve müttefiklerinin çıkarlarına yönelik herhangi bir saldırıya ‘hiç de yumuşak olmayan bir güçle’ karşılık vereceğidir.
Bolton, Beyaz Saray’ın İran ile bir savaş peşinde olmadığını, ancak ister ajanları ister Devrim Muhafızları ve ister rejim ordusu güçleri tarafından gelecek herhangi bir saldırıya karşı koymak için de tamamen hazır olduğunu vurguladı.
USS Abraham Lincoln Uçak Gemisi Taarruz Grubu ve ona bağlı bir dizi gemi ve uçak, Akdeniz’de yoğunlaşıyor. Beyaz Saray tarafından duyurulan son gelişmeler, CENTCOM’un Lincoln uçak gemisini Kızıldeniz ve belki Arap Körfezi bölgesine yönlendireceğini haber veriyor.
Aynı şekilde Bolton’un Amerikan saldırı ekiplerinin konuşlandırılmasına ilişkin açıklamaları da Arap yarımadasında saldırı uçaklarının yayılma ihtimaline işaret ediyor. Bu önlem, Başkan Donald Trump Yönetimi’nin son aylarda İran’a yönelik baskıyı artırmak için gerçekleştirdiği hareketler zincirinin en yeni halkası.
Analistler, Bolton’un ek önlemler ve bölgede ek askeri kaynakların konuşlandırılmasına dair sert bir tonla yaptığı açıklamanın, Hürmüz Boğazı’ndaki denizciliği korumak için yapılmasından yana endişelerini dile getirdi. Hatırlanacağı üzere İranlı yetkililer, ilgili ülkelere dünyanın en önemli petrol ulaşım yolu olan Hürmüz Boğazı’ndaki belirleyici konumunu hatırlatmak adına dolaylı yoldan göndermelerde ve belirgin açıklamalarda bulunmuş ve pek çok ülkenin petrol malzemeleri için en önemli deniz koridoru haline gelen bu boğazı günde 18.5 milyon varil petrol taşıyan petrol gemilerine kapatmakla tehdit etmişti.
Analistlerin açıklamalarına göre teorik bakımdan İran’ın petrol gemilerine karşı koymak için demiz gemilerini yayması veya boğazın kapanmasına yol açmak için mayın döşemesi mümkün. Öte yandan Amerikan ordusu, Bahreyn’deki Amerikan donanmasının beşinci filosunun merkezi de dahil olmak üzere bölgede güçlü bir askeri varlığa sahip. Bu yüzden uzmanlar, İran’ın boğazı kapatmaya yönelik tehditlerini uygulamaya sokmasını pek muhtemel görmüyor. Hele de İran, benzer tehditleri defalarca dillendirmişken.
Bir Pentagon yetkilisi, Beyaz Saray’ın uçak gemisi ve başka askeri kaynaklar göndermesine ilişkin kararı ile İran’a bağlı milislerin bölgedeki Amerikan deniz ve kara güçlerine karşı bir saldırıya hazırlandığına dair belirgin göstergelere karşı koymayı hedeflediğini ifade etti. Yetkili, hedef alınan güçlere dair bir açıklama yapmayı reddetti.
Bu gelişmeler, Washington’un zenginleştirilmiş İran uranyumunu satın almaya ilgi duyanlara yönelik yaptırımlar uygulamasının gerginliği artırmasından sonra yaşanıyor. Müttefik olan Avrupalı ülkeler, Trump Yönetimi’nin İran ekonomisini felç etmek için attığı adımlar ve İran ürünlerini satın almak isteyen ülkelere yaptırım uygulamakla tehdit etmesinden doğan sıkıntıları dile getirdi. Fransa, Almanya ve İngiltere Dışişleri Bakanları ile AB Sorumlusu, yaptıkları bir açıklamada kendilerinin halen 2015 yılında İran ile imzalanan nükleer anlaşmanın gereklerine göre hareket ettiklerini ve bu nükleer anlaşmanın Ortadoğu bölgesinde istikrar ve güvenin artması için bir anahtar olacağına inandıklarını belirtti.
İran ile ABD arasındaki gerginliğin boyutu, Donald Trump’ın nükleer anlaşmadan çekilmesinin birinci yıldönümünden önceki üç haftada arttı. Washington, üç hafta önce İran ordusuna denk askeri teşkilat olan Devrim Muhafızları’nı terör listesine dahil etmekle Tahran’a yönelik baskılarını şiddetlendirmeye başladı. Daha sonra 6 ay önce başlayan yaptırımlarda 8 ülkeye tanıdığı petrol muafiyetini sona erdirdi.
ABD, daha da ileriye giderek uranyum zenginleştirmesini durdurmak amacıyla nükleer anlaşmanın taraflarına anlaşma çerçevesinde İran ile işbirliği yapması için tanıdığı muafiyetlerde de birtakım değişikliklere gidildiğini duyurdu.
ABD’nin geçen yıl sekiz İran petrolü müşterisine tanıdığı muafiyetleri sonlandıracağını açıklaması ve müşterilerden ya 1 Mayıs’ta alımlarını durdurmaları ya da yaptırımlarla yüzleşmelerini talep etmesinden sonra İran Devrim Muhafızları, geçen ayın sonlarında Hürmüz Boğazı’nı kapatmakla tehdit etti. Avrupalı hükümetler, Washington’un İran’a yönelik yaptırımları yeniden devreye sokmasına karşı çıktı.
Trump Yönetimi’nin üst düzey bir yetkilisi, İran tarafının Hürmüz Boğazı’nda herhangi bir düşmanca hareketinin haklı bir gerekçesi olmayacağını ve kabul edilmeyeceğini söyledi.
İran, daha önce de su koridorunu kapatmakla tehdit etmiş ancak uygulamamıştı.



Trump'ın karşı çıktığı sosyalist Müslüman Mamdani'ye Sanders'tan destek

83 yaşındaki Sanders, 2016 ve 2020'de Demokrat Parti'nin adayı olmak için mücadele edip Hillary Clinton ve Joe Biden'a kaybetmişti (AFP)
83 yaşındaki Sanders, 2016 ve 2020'de Demokrat Parti'nin adayı olmak için mücadele edip Hillary Clinton ve Joe Biden'a kaybetmişti (AFP)
TT

Trump'ın karşı çıktığı sosyalist Müslüman Mamdani'ye Sanders'tan destek

83 yaşındaki Sanders, 2016 ve 2020'de Demokrat Parti'nin adayı olmak için mücadele edip Hillary Clinton ve Joe Biden'a kaybetmişti (AFP)
83 yaşındaki Sanders, 2016 ve 2020'de Demokrat Parti'nin adayı olmak için mücadele edip Hillary Clinton ve Joe Biden'a kaybetmişti (AFP)

ABD Başkanı Donald Trump, New York Belediye Başkanlığı yarışına müdahil olmaya çalışırken solcu Demokrat aday Zohran Mamdani, bir dönem Demokratların başkan adayı olmak için kampanya yürüten Bernie Sanders'ın etkinliğine katıldı. 

Düzenlediği "Oligarşiyle Mücadele" turu kapsamında 20 eyaleti dolaşmaya başlayan bağımsız Vermont Senatörü Bernie Sanders, New York'un Brooklyn bölgesindeki belediye binasında halkla bir araya geldi. 

Cumartesi düzenlenen toplantıya katılan yaklaşık 1700 kişiye konuşan Sanders, mevcut New York Belediye Başkanı Eric Adams ve eski New York Valisi Andrew Cuomo'nun bağımsız aday olmasına tepki gösterdi. 

Zohran Mamdani'nin 4 Kasım'daki seçimlerde Cumhuriyetçi Parti'nin adayı Curtis Sliwa'nın yanı sıra bu iki siyasetçiyle mücadele edecek olmasını "New York eyaletindeki önemli Demokrat liderler nasıl Demokratların adayını desteklemiyor, anlamakta güçlük çekiyorum" diye yorumladı.  

ABD'deki oligarşiyi hedef alarak "Servete sahipler, güce sahipler ama halk bizim yanımızda" diyen Sanders, Mamdani için "Demokrat Parti'nin geleceği" ifadesini kullandı. 

Diğer yandan Trump da Hint asıllı Müslüman Mamdani'nin kazanmaması için elinden geleni yapıyor.

"Eğer birden fazla aday onun karşısına çıkarsa bu seçim kazanılamaz" diyen Trump, Cuomo'nun Mamdani'yi yenebileceğine inanıyor. 

ABD basını, Adams'a federal hükümette bir rol verilmesinin planlandığını bildiriyor. 

New York'taki mevcut emlak vergisi sistemini adil bulmadığını savunan Mamdani, "daha zengin ve daha beyaz" mahallelerin vergilendirilmesi gerektiğini söylüyor.

Yıllık geliri 1 milyon doları aşanlara yüzde 2 vergi getirilmesini önererek kira dondurma, devlet destekli konut inşaatı ve ev sahiplerine sıkı denetim vaatlerinde bulunuyor.

Emlak vergisi planının hayata geçebilmesi için eyalet meclisi ve valinin de onay vermesi gerekiyor. 

Yahudilerin güçlü olduğu New York'u yönetmeye talip olan siyasetçi, İsrail'i soykırımla suçlayıp Filistinlilere destek vererek ülke gündemini salladı. 

Halk otobüslerinin ücretsiz hale getirilmesi ve belediye tarafından işletilen halk marketleri açılması gibi vaatlerde bulunan Mamdani, birçok ırkçı tehditle karşı karşıya.

Independent Türkçe, Guardian, AP


Michelle Obama, Barack Obama'nın hangi çocuklarını büyütmekte zorlandığını anlattı

Fotoğraf: AP
Fotoğraf: AP
TT

Michelle Obama, Barack Obama'nın hangi çocuklarını büyütmekte zorlandığını anlattı

Fotoğraf: AP
Fotoğraf: AP

Michelle Obama, eşi, eski ABD Başkanı Barack Obama'nın en küçük kızı Sasha'yı büyütürken yaşadığı zorlukları samimiyetle paylaştı.

Eski first lady'nin IMO podcast'inin 20 Ağustos Çarşamba günkü bölümünde, ağabeyi Craig Robinson'la birlikte Michelle, 27 yaşındaki Malia'yla 24 yaşındaki Sasha arasındaki farkları ve Barack'ın en büyük kızını büyütmeyi neden daha kolay bulduğunu anlattı.

Michelle, o haftanın konukları Gabrielle Union ve Dwyane Wade'e, "Barack'a şunu söylemek isterdim: En büyük kızımız Malia söz konusu olduğunda, o senin kim olduğunu, nelerden hoşlandığını anlayacak ve bunu konuşacağız" dedi.

Malia'nın sürekli babasını hoşnut etmeye çalıştığını, Sasha'nın ise bunu umursamadığını açıklayarak devam etti.

Becoming yazarı, "Malia gençken dışarı çıkma sıklığında azalma veya farklı şeyler yapma gibi bir durum söz konusu değildi" dedi. "

Bana, 'Bu hafta sonu dışarı çıkıyorum ama içeri girip babama 15 dakika kadar zaman vereceğim' derdi.

Normalde en büyük kızı bunu babasıyla siyaset konuşmaya çalışarak yaparmış.

Michelle, "Beyaz Saray Durum Odası'na girer ve 'Bana Suriye'den bahset' derdi" diye anımsıyor ve Barack'ın konuşmadan, "Malia'yla harika sohbet ettik" diye bahsettiğini ekliyor.

Ancak Barack, Sasha'yla neden aynı ilişkiyi kuramadığını anlamakta zorlanıyor ve onu "zor" diye niteliyormuş. Michelle daha sonra en küçük çocuğunu savunmaya geçti. "Sasha kedi gibi" dedi.

'Bana dokunma, beni okşama. Seni memnun etmiyorum. Sen bana gel' diyor.

Anne babaların "bukalemun gibi" olması, her çocuğun farklı bir kişiliği olmasına ve yanıt verdiği ebeveynlik tarzına uyum sağlaması gerektiğini söyledi.

Ebeveynlik zorluklarına rağmen Barack, geçen ay eşinin podcast'ine katılarak, iki kızı yerine bir erkek çocuk yetiştirmenin zor olacağını itiraf etmişti.

Barack o dönemde, "Kızlarımızı yetiştirmede epey iyi bir iş çıkardığımızı düşünüyorum ancak bir erkek çocuk yetiştirmenin daha zor olacağını düşündüğümü çokça söyledim" demiş ve Michelle de "Katılıyorum" diye yanıtlamıştı.

Eski başkan, "Daha yargılayıcı, daha sert olabilirdim ve denerdim. Öz farkındalığımın bununla mücadele edecek kadar yüksek olacağını düşünmek istiyorum ama özellikle de bana bunu gösterecek bir babam yoksa, benim için baba-oğul ilişkilerinin daha zor olabileceğini düşünüyorum" diye eklemişti.

Independent Türkçe


Kovid-19 pandemisinden Ukrayna'ya: Krizler Fransa'nın mali durumunu nasıl etkiledi?

Güven oylaması öncesinde Paris'teki Ulusal Meclis binası üzerinde dalgalanan Fransa bayrağı (Reuters)
Güven oylaması öncesinde Paris'teki Ulusal Meclis binası üzerinde dalgalanan Fransa bayrağı (Reuters)
TT

Kovid-19 pandemisinden Ukrayna'ya: Krizler Fransa'nın mali durumunu nasıl etkiledi?

Güven oylaması öncesinde Paris'teki Ulusal Meclis binası üzerinde dalgalanan Fransa bayrağı (Reuters)
Güven oylaması öncesinde Paris'teki Ulusal Meclis binası üzerinde dalgalanan Fransa bayrağı (Reuters)

Fransa Başbakanı François Bayrou, yarın hükümetini güven oylamasına götürecek. Ancak Başbakan Bayrou’nun oylamayı kaybetmesi ve bu durumun euro bölgesinin en büyük ikinci ekonomisinde siyasi krizi daha da şiddetlendirmesi bekleniyor.

Fransa'da siyasi manzara, Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un 2024 yılında parlamento için erken seçim çağrısı yaparak siyasi bir risk alması ve bunun sonucunda parlamentonun derin bir bölünmeye uğramasıyla daha karmaşık hale geldi. Macron'un 2022 yılında yeniden seçilmesinden bu yana çoğunluğunu kaybeden iktidar koalisyonunun üye sayısı azalırken, aşırı sağcı parti Ulusal Birlik (RN) parlamentodaki en büyük parti oldu. Macron'un parlamentodaki nüfuzu, kısmen Koronavirüs (Kovid-19) krizi sırasındaki harcama politikaları ve artan yaşam maliyetleri nedeniyle Fransa'nın kamu borcunun hızla artmasıyla zayıfladı.

Fransa ekonomisi, kamu borcunun gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYH) yüzde 113,9'una yükselmesiyle, mali reformlar konusunda da büyük baskı altında. Geçtiğimiz yılki bütçe açığı, Avrupa Birliği'nin (AB) izin verdiği sınırın (yüzde 3) iki katıydı.

sdfgt
François Bayrou, Başbakanlık resmi konutu olan Matignon Sarayı'nın bahçesinde fotoğraf çektirirken (AFP)

Zor kararların alınması gerektiğini kabul eden, deneyimli bir merkez sağ politikacı ve Macron'un yeniden seçilmesinden bu yana ülkenin dördüncü başbakanı olan Bayrou, emekli maaşlarının dondurulması, sağlık harcamalarının kesilmesi ve iki resmi tatilin kaldırılması da dahil olmak üzere kemer sıkma önlemleriyle 44 milyar avro (51,51 milyar dolar) tasarruf gerektiren 2026 bütçesini geçirmeyi amaçladı.

Bu durum muhalefetin öfkeli tepkilerine neden oldu.

Bütçenin geçmesinin zorluğuna dikkati çeken Başbakan Bayrou, Temsilciler Meclisi'nde mali stratejisi hakkında güven oylaması yapılmasını talep etti, ancak muhalefet bu hamleyi ‘siyasi intihar’ olarak değerlendirdi. Muhalefet partileri Bayrou'ya karşı oy kullanacaklarını ve onu devirmek için yeterli sayıda koltuğa sahip olduklarını vurguladılar.

Bayrou, Fransa'nın kamu borcunu azaltacak kemer sıkma önlemlerini uygulamak için parlamentonun desteğine ihtiyaç duyuyor, ancak aşırı sağdan aşırı sola kadar tüm ana muhalefet partileri Başbakan Bayrou’nun planını reddettiklerini açıkladılar.

Macron ve kamu borcu

Muhalefet partileri, Macron'u 2017 ilkbaharında iktidara geldiğinden bu yana kamu borcunu 1 trilyon eurodan fazla artırmakla suçluyor ve bu artışı genellikle zenginlere yönelik ‘vergi indirimlerine’ bağlıyor. Peki, bu rakam doğru mu?

Macron 2017 yılının haziran ayında göreve başladığında, kamu borcu 2,281 trilyon euro idi. Mart 2025'te ise 3,345 trilyon euroya ulaştı. Fransa merkezli Le Monde gazetesine göre 1,064 trilyon avroluk bu artış, sıkça alıntılanan rakama karşılık geliyor.

Ancak ekonomistler, mutlak rakamları karşılaştırmanın bir ülkenin mali durumunu ölçmenin en doğru yolu olmadığına inanıyor. Aynı dönemde, bir ülkenin zenginliğini temsil eden GSYİH yüzde 30 arttı. Fransa Ekonomik Koşullar Gözlemevi (OFCE) Başkanı ekonomist Xavier Ragot bu durumla ilgili değerlendirmesinde “GSYİH daha yüksek olan bir ülke daha fazla borç alabilir, çünkü zenginliği ne kadar fazla olursa, o borcu geri ödemek için vergi toplama kapasitesi de o kadar fazla olur” ifadelerini kullandı.

rty
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Başbakan François Bayrou, eski Genelkurmay Başkanı Thierry Burkhard'ın veda töreninde (Reuters)

Bu yüzden uzmanlar, borç-GSYİH oranını kullanmayı tercih ediyor. 2017 yılında borç, GSYİH'nin yüzde 101'i seviyesindeyken, bugün yüzde 113,9 seviyesinde. Bu durum borcun GSYİH'nin yüzde 13'ü kadar arttığı anlamına geliyor. Eğer borç 2017 yılındaki seviyesinde kalmış olsaydı, bugün yaklaşık 400 milyar euro daha düşük olurdu. Bu son rakam, Macron döneminde biriken ek borcun daha doğru bir göstergesi olarak görülüyor.

Başarısızlıklar: Kaçınılmaz mıydı yoksa isteğe mi bağlıydı?

Son sekiz yılda borçların artmasının nedeni, yıllık bazda harcamaların gelirleri aşmasıyla ortaya çıkan kesintisiz bütçe açıkları oldu. Macron'un bütçe açıklarının iki ana nedeni var. Bunlardan biri ekonomik krizler, diğeri vergi indirimleri.

1- Kriz harcamaları:

* Borç artışının büyük bir kısmı, Macron dönemi hükümetlerin iki büyük krizi çözmek için yaptığı olağanüstü harcamalardan kaynaklanıyor.

Bu krizlerden ilki Kovid-19 salgını (2020–2021): Sağlık harcamaları, işletmeleri ayakta tutmak için ‘ne gerekiyorsa onu yapma’ stratejisi ve ekonomik canlandırma planı dahil edildi.

İkincisi ise 2022 enerji krizi: Ukrayna'daki savaş ve enflasyonun neden olduğu bu kriz, artan enerji maliyetlerini kontrol altına almaya yönelik politikalar içeriyordu.

OFCE’nin 2024 ilkbaharında yayınlanan önemli bir araştırmasına göre bu krizle ilgili harcamalar tek başına 2017 ile 2023 yılları arasında borç artışının yarısından dörtte üçüne kadarını oluşturuyor. Bu harcamalar kaçınılmaz görünse de başka politika seçenekleri de mevcuttu. Örneğin, Fransa'nın enerji krizine verdiği yanıt, Almanya'nınkinden daha maliyetliydi. Bu durum, diğer liderlerin de benzer seçimler yapmış olmalarından dolayı Macron'un bu borç artışından tamamen sorumlu tutulamayacağı anlamına geliyor.

2- Vergi indirimleri:

2017'den bu yana borç artışının geri kalan kısmı, yani dörtte bir ile yarısı arasında kalan kısım, daha ‘isteğe bağlı’ politika tercihlerine atfedilebilir. OFCE’nin hesaplamalarına göre Macron döneminde uygulanan vergi indirimleri, borç artışının dörtte biri ile yarısını oluşturuyor.

Bir yandan, Macron dönemi hükümetleri kamu harcamalarını yapısal olarak artırmamış, bu harcamalar (kriz dönemleri hariç) büyük ölçüde sabit kalmış olsa da diğer yandan, devlet vergi gelirleri önemli ölçüde düşmüştür. Şu anda 2017 yılına kıyasla GSYİH'nin yüzde 2,2 puan daha azına tekabül ediyor. Bu da her yıl 65 milyar euro daha azına eşitlendiği demek oluyor.

Peki, borç artışının ana nedeni Macron'un politikaları mıydı? Cevap, muhalefetin öne sürdüğü kadar basit değil. Le Monde gazetesine göre gerçek daha karmaşık ve küresel krizler ile iç siyasi tercihlerin birleşiminden oluşuyor.