ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Jeffrey, Şarku’l Avsat’a konuştu: Bölgede ABD haricindeki bir güç için ciddi görüşmeler yapıyoruz

ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey
ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey
TT

ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Jeffrey, Şarku’l Avsat’a konuştu: Bölgede ABD haricindeki bir güç için ciddi görüşmeler yapıyoruz

ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey
ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey

ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey, dün Şarku’l Avsat ile gerçekleştirdiği özel röportajda, Moskova’nın Washington’a “İdlib’e gerçekleştirilecek saldırının, Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim üssünün Heyetu Tahriru’ş Şam (HTŞ) tarafından hedef alınmasının önlenmesi gibi sınırlı bir çerçevede olacağını ilettiğini” söyledi. Jeffrey, Suriye’nin kuzey batısına yönelik askeri saldırıların artması durumunda ABD yönetiminin baskıyı artıracağını da ifade ederken, Türkiye ile güvenli bölge çalışmalarının sürdüğünü aktardı.
Jeffrey, Washington’un ‘Esed rejimini değiştirmek gibi bir siyaset gütmediğini’ dile getirerek, Şam ve müttefiklerini, ekonomik yaptırımlar ve kuzeydoğu Suriye’deki askeri birlikler yoluyla baskı altına almaya devam edeceklerini söyledi.
Jeffrey, Fırat'ın doğusunda Suriye-Türkiye sınırı boyunca bir güvenli bölge kurulmasıyla ilgili olarak Türkiye ile devam eden müzakerelerde büyük ilerlemeler kaydedildiğini belirtti. ABD’nin ‘İran güçlerinin siyasi sürecin nihayetinde ülkeden çıkmasını istediğine’ dikkat çeken Jeffrey, bu talebin realist bir talep olduğunu ve böylece ülkedeki yabancı askeri varlıkların 2011’den önceki duruma döneceğini belirtti.
ABD Deniz Kuvvetleri’nin konuşlandırmasına ilişkin yapılan açıklamaların ciddiye alınması gerektiğini dile getiren Jeffrey, İran tehditlerine dair ciddi göstergelerin bulunduğuna işaret etti. Ayrıca Washington’ın İran’ın kuzeydoğu Suriye’deki boşluğu doldurmasına izin vermeyeceğini vurguladı.
Jeffrey, Suriye'nin kuzeydoğusundaki askeri birliklerin gelecekteki varlığıyla ilgili soruyu, “Kimin kalmak istediği ve kimin kuvvetlerinin hacmini genişleteceği hakkında konuşmuyoruz. Ancak bölgede ABD haricindeki bir varlık için yüksek düzeyde ciddi görüşmeler yapıyoruz” sözleriyle cevapladı.
İşte James Jeffrey’nin Şarku’l Avsat ile gerçekleştirdiği röportajın metni:
Washington'un İdlib'deki mevcut tırmanış karşısındaki tutumu nedir?
- Öncelikle diğerleriyle birlikte Ruslarla, Türklerle ve muhalefetle olan temaslarımızı sürdürüyoruz. Bu saldırıyı durdurmak istediğimizi her tarafa açıkça belirttik. Başkan Trump, Eylül ayında yaptığı açıklamada, İdlib'e yönelik gerçekleştirilecek kapsamlı bir saldırının pervasız bir eylem olacağını ve buna şiddetle karşı çıkacağımızı söyledi.
Kimyasal silah kullanımı, saldırının mülteci akınına yol açması, saldırının teröristlerin İdlib'ten diğer bölgelere yayılmasına yol açması gibi tüm durumlar endişelenmemize yol açıyor. Ayrıca stratejik açıdan düşündüğümüzde bu durum, Rusların siyasi bir çözüme değil askeri bir çözüme bağlı oldukları anlamına geliyor. Bu, rejim ve destekçileri nedeniyle uygulanmayan 2254 sayılı kararın öngördüğü siyasi çözümü zorlaştırıyor. Bize göre bu gerçek bir felaket.
Sadece bölgede tırmanan gerilimi ve gerçekleştirilecek saldırıyı durdurmak amacıyla mı temaslarda bunuyorsunuz, yoksa başka durumlarda var mı?
- Her şeyi. Sadece askeri açıdan düşünmüyorum. Suriye'den gelen tehlikelerle ilgili politik, ekonomik ve askeri araçlarımız var.
Bunlar arasında “askeri birliklerimizin ülkenin kuzeydoğusundaki DEAŞ ile olan savaş için kalmaya devam etmesiyle birlikte kuzeydoğudaki boşluğun diğer taraflarca doldurulmasının önlenmesi, İsrail’in İran karşıtı yürüttüğü kampanyanın desteklenmesi, rejimin yeniden yapılandırma fonlarına erişiminin durdurulması, rejim ve Rusya'nın mültecilerin geri dönüşüne ilişkin olumsuz çabalarının durdurulması, Avrupalılarla koordineli bir şekilde rejime yönelik yaptırımlar uygulanması” gibi durumlar yer alıyor.
Peki ya ekonomik ve diplomatik araçlar?
- Bunlar kullandığımız araçlardır. Bu araçlar, bir saldırıyı önlemekte yetersiz kalabilir. Başkan Trump kimyasal silah kullanımı gibi bazı durumlara ilişkin tutumunu çok net bir şekilde ifade etti. Rejimi ve müttefiklerini baskı altına almak için kullandığımız birtakım askeri olmayan araçlar da var. Açıkça söylemek gerekirse askeri bir saldırı gerçekleştirilmesini kabul etmiyoruz.
İdlib saldırısının zamanlaması dikkate alındığında, bunun Washington’un Ankara’yla kuzeydoğu Suriye’de bir “güvenli bölge” kurma konusunda anlaşmaya varmaya yakın olmasıyla ilişkili olduğunu söyleyebilir miyiz?
- Ayrıntılara dalmak istemiyorum. Rusya bize açıkça, ‘İdlib’e gerçekleştireceği saldırının Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim üssünün HTŞ tarafından hedef alınmasının önlenmesi gibi sınırlı bir çerçevede olacağını’ bildirdi. Bundan emin olamayız. Operasyonun sınırlı olduğu söyleniyor fakat 100 kişi öldürüldü ve on binlerce kişi göç etti. Saldırının durdurulması gerekiyor.
Halihazırda karışık resimde Rusya’nın ve rejimin gerçekten ne istediğini tahmin edemiyoruz. Kesin olan bir durum var ki, o da rejimin açıkça Soçi anlaşmasını reddettiğini ve ateşkes istemediğini söylemesidir. Daha önce Rusya’nın sadece bazı bombalama eylemlerine tanık olmuştuk. Şimdiki resim oldukça farklı görünüyor.
Güvenli bölge ile ilgili olarak, Türkiye ile ilkeler konusunda hemfikir olduğunuz ancak bölgenin sınırları hakkında anlaşılmadığı doğru mu?
- Diplomatik ayrıntılara girmek istemiyorum, fakat şunları söyleyebilirim: Bölge, Fırat'ın doğusundaki Türkiye-Suriye sınırı boyunca olacak. Alanın derinliği konusunda henüz bir fikir birliğine varmadık. Bizim ve Türkiye’nin bu konuya ilişkin görüşlerimiz var. Türkiye kendi tutumunu açıkladı.
Hala bölgedeki güvenliği nasıl sağlayacağımızı ve Türk ve Amerikan varlığını konuşuyoruz. Bunlar hakkında müzakerelerde bulunuyoruz. Çok ilerleme kaydettik. Daha fazlasını yapmak istiyoruz. Mümkün olan en kısa sürede nihai bir anlaşmaya varmak istiyoruz.
PKK lideri Abdullah Öcalan'ın Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) Şam'la diyaloğa teşvik edilmesine ilişkin açıklamaları, ABD ve Türkiye’nin güvenli bölge müzakere sürecinin bir parçası mıydı?
- Bu sorunun, Türkiye'nin ve Öcalan'ın tutumunu benden daha iyi bilenlere sorulması gerekiyor. Öcalan’la ya da ona yakın insanlarla koordinasyon olmadığını söyleyebilirim.
Türkiye'yi, İsrail'i ve Cenevre'yi kapsayan bir tur gerçekleştirdiniz. Birleşmiş Milletler (BM) Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen'in Astana Grubu’nun ve Küçük Grubun bir araya gelmesi gibi bir önerisi var. Washington'un bu konudaki tutumu nedir?
- Bu konuda Sayın Pedersen'dan özel bir teklif işitmedim. Pedersen’in söylediği şey, faaliyetler ve istişareler arasında daha iyi bir yol bulmaya ihtiyaç duyulduğuydu. Bazı fikirleri var, fakat henüz başlangıç aşamasında. Fikirleri, uluslararası elçiye sunmak için bir platform olarak değerlendirilen “Suriye'yi Destekleyen Uluslararası Grubu” içeren 2254 sayılı karardan kaynaklanıyor. Bu kötü bir fikir değil. Ama detayları görmek ve bunun ardından nihai kararı vermek istiyoruz.
İran’a yönelik uyarılar içeren ABD açıklamaları okuduk ve Abraham Lincoln uçak gemisinin bölgede konuşlandırıldığını gördük. Bu ciddi bir askeri tırmanış mı?
- Beyaz Saray, Savunma Bakanlığı ve Dışişleri Bakanı Mike Pompeo'nun İran'la ilgili durum ve ABD deniz kuvvetlerinin konuşlandırılması hakkında yaptıkları açıklamalar oldukça açık. İran tehditlerinin bulunduğuna dair ciddi göstergeler var. Bundan dolayı ABD’nin bu konudaki pozisyonunun ciddiye alınması gerekiyor.
Söz konusu konuşlandırmanın, ‘DEAŞ, İran ve diğer birtakım askeri görevler’ gibi farklı görevleri ve hedefleri var. İran’ın bölgede aktif olduğunu görüyoruz. Suriye, Irak, Lübnan, Hizbullah ve Yemen’de İran’a yanıt olacak bir politikamız var. Bu bir sır değil. Bütün bu alanlara tek bir İran operasyonlarının gerçekleştirildiği tek bir sahne olarak bakıyoruz. Örneğin, kuzeydoğu Suriye’de asıl amacımız ‘DEAŞ örgütünün mağlubiyetinden emin olmak, ondan kalan boşluğun diğer taraflarca doldurulmamasını sağlamak ve Türkiye'nin barışa ilişkin endişelerini giderecek bir güvenli bölge kurmaktır. Büyük resme bakıldığı takdirde, bu genel olarak İran’ın bölgedeki faaliyetleriyle ilgilidir. Ekonomik ve askeri yaptırım araçlarımız var.
Suriye'nin kuzeydoğusunu ele alırsak, askeri birliklerin gelecekteki varlığıyla ilgili olarak Avrupalı müttefiklerinizle aynı fikirde misiniz?
- DEAŞ örgütünün mağlubiyetinden emin olmak için kuzeydoğu Suriye'de istikrarın sağlanmasına ilişkin yerel ortaklarımızla yürüttüğümüz bir planımız var. Başkan Trump, adım adım geri çekileceğini açıkladı. Bu bizim politikamız. Hâlihazırda bazı birliklerin belirli bir süreliğine kalmasını istiyor. Güçlerin büyüklüğü ve kararın bir kısmı ise koalisyondaki müttefiklerimizin bölgede askeri bakımdan kalma arzusuyla ilgilidir. Kimin kalmak istediği ve kimin kuvvetlerinin hacmini genişleteceği hakkında konuşmuyoruz. Ancak bölgede ABD haricindeki bir varlık için yüksek düzeyde ciddi görüşmeler yapıyoruz.
Deyr-i Zor kırsalında SDG’ye karşı gösteriler yapıldı. ABD veya koalisyon, göstericilerin taleplerini karşılamak için neler yapıyor?
- Koalisyonun, kuzeydoğu Suriye halkının DEAŞ örgütüyle savaşması talebi üzerine burada bulunduğunu hatırlamak gerekiyor. Bölgeyi yargılamıyoruz, bilakis yardımlarda bulunuyoruz. Elbette, DEAŞ örgütüyle olan savaştaki bazı müttefiklerin iyi iş çıkarmadığına dair bazı endişelerimiz var. Görüşmelerde bulunuyoruz ve bütün tarafları birlikte çalışmaya teşvik ediyoruz. Ancak bu bizim sorumluluğumuz değil. Biz sadece kendi birliklerimiz için talimatlar veriyoruz.
İsrail’in Suriye’deki saldırıları hakkında ABD’nin tutumu nedir? ABD İran’ın Suriye’den bütünüyle çıkmasını istiyor mu? Bu gerçekçi mi?
- İstediğimiz şey, 2254 sayılı karar uyarınca ülkedeki yabancı güçlerin varlığının 2011’den önceki duruma dönmesidir. İran kuvvetleri, elbette ülkeden çıkması gereken güçler arasında alıyor. Ayrıca İran kuvvetleri, İsrail gibi komşu ülkeleri tehdit ediyor ve Suriye'deki istikrarsızlığı körüklüyor. İran’ın bütün birliklerinin ülkeden çekilmesini istiyoruz. Bu gerçekçi olmayan bir istek değil. Yabancı birliklerin diğer ülkelerden çekilmesine yol açan birçok diplomatik anlaşmada söz edebilirim. Mesela İsrail, imzaladığı bir barış anlaşmasıyla Sina'dan çekilmişti.
ABD’nin Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed hakkındaki tutumu nedir?
- Esed rejimini değiştirmek gibi bir politikamız yok. Elimizde olan şey, uluslararası bir karar ve Rusya’nın onayı ile gelen 2254 sayılı karardır. Kararda, anayasa ve yönetimde birtakım değişikliklerin yapılması ile birlikte seçimlerin BM gözetiminde gerçekleştirilmesi öngörülüyor. Yönetim kelimesini birkaç kez kullandım. Çünkü hâlihazırdaki vahşi ve suçlu yönetim kabul edilemez. Bu hususta bir değişim istiyoruz ve kararlıyız. Suriye rejimin, gerek halkına gerekse de komşularına karşı farklı şekilde davranana kadar baskı politikamız değişmeyecek.
Anayasa komitesinin yakın zamanda kurulacağını düşünüyor musunuz? Bu komitenin rolü hakkında ne söyleyebilirsiniz?
- Bu hususta güçlü bir inancımız var. BM Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen'i ve BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’i bütünüyle destekliyoruz. Sayın Pedersen, saygın, cesur ve yetenekli biridir. BM Genel Sekreteri Guterres’in desteğiyle 2254 sayılı kararın uygulanmasını sağlayabilir. Guterres,  Astana süreci başlamadan önce Pedersen ya da Staffan de Mistura’nın yönetiminde bunu gerçekleştiremedi. Çünkü rejim, gerek uluslararası toplumla gerekse de güvenlik konseyi ve diğerleriyle kalıcı işbirliği yapmayı reddediyordu. Bu kesinlikle kabul edilemez. Bu nedenle, rejimi ve müttefiklerini işbirliği yapmaya karar verene kadar baskı altına almak için çeşitli yollar aramaya devam edeceğiz.
Çözüm siyasi olmak zorunda, askeri değil. Siyasi çözüm, rejimin kendi halkına ve komşularına karşı davranışını değiştirmesini gerektiriyor. Bunu yapana kadar baskı yapmaya devam edeceğiz.
Peki ya yeniden yapılanma?
- Bu konudaki tutumumuz, rejim davranışlarını değiştirmediği müddetçe yeniden yapılanma için fon sağlamamak yönünde. Avrupalılar, Arap ülkeleri ve BM bu hususta bizimle aynı fikirdeler. Suriye'de yeniden yapılanma için çok para tahsis edildiğini gördünüz mü?
Politik normalleşme hakkında ne düşünüyorsunuz?
- İdlib’de askeri saldırı devam ederse baskıyı artıracağız. Bunu nasıl mı yapacağız? Bu, Başkan Trump ve siyasi liderliğin vereceği bir karar.



Devlete ve Hizbullah'a karşı artan kızgınlık

Lübnan'ın güneyindeki Mecdal kasabasına perşembe günü İsrail tarafından düzenlenen saldırının ardından kasabadan dumanlar yükseldi (AFP)
Lübnan'ın güneyindeki Mecdal kasabasına perşembe günü İsrail tarafından düzenlenen saldırının ardından kasabadan dumanlar yükseldi (AFP)
TT

Devlete ve Hizbullah'a karşı artan kızgınlık

Lübnan'ın güneyindeki Mecdal kasabasına perşembe günü İsrail tarafından düzenlenen saldırının ardından kasabadan dumanlar yükseldi (AFP)
Lübnan'ın güneyindeki Mecdal kasabasına perşembe günü İsrail tarafından düzenlenen saldırının ardından kasabadan dumanlar yükseldi (AFP)

Güney Lübnan'ın cephe hattındaki köylerinde düzenlenen protesto ve gösteriler, etkilenenlere tazminat ödenmesindeki gecikme nedeniyle devlete ve Hizbullah'a karşı halkın duyduğu öfkeyi yansıtıyor. Bu durum, birçok kişinin köylerini terk ederek köylerinin dışında yeni bir hayat kurmasına neden oldu.

Bu hamleler, evlerini ve mülklerini kaybettikten sonra hala yerinden edilme deneyimini yaşayan ve İsrail'in neredeyse her gün oraları hedef aldığını ve zamanla hasarın daha da artacağını bilerek henüz yeniden inşa tazminatı alamayan sınır kasabalarındaki sakinlerin trajik yaşamının başlamasından iki yıldan fazla bir süre sonra geliyor.

Bu bağlamda siyasi analist Ali el-Emin, Şarku'l Avsat'a yaptığı açıklamada, bu tür hareketlerin ortaya çıkmasının "normal olduğunu, çünkü köylerin neredeyse terk edildiğini" söylüyor. Emin, "Bu protestoların, halka sırt çevirenlere karşı yapıldığını ve protestocuların, onun (Hizbullah'ın) tutumlarının, meselenin ele alınmasına yönelik her türlü olasılığın ufkunu kapatmaya katkıda bulunduğuna inandıklarını" vurguluyor.


Şara: İsrail'e şiddeti ihraç etmeyeceğiz

Şara: İsrail'e şiddeti ihraç etmeyeceğiz
TT

Şara: İsrail'e şiddeti ihraç etmeyeceğiz

Şara: İsrail'e şiddeti ihraç etmeyeceğiz

Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara, dün İsrail'in güney Suriye'de silahsızlandırılmış bölge kurulması talebini, ülkesini "tehlikeli bir duruma" sokacağı gerekçesiyle reddetti ve "(Biz) İsrail de dahil olmak üzere şiddet ihraç eden bir ülke olmakla ilgilenmiyoruz" dedi.

Eş-Şara, Doha Forumu'na katılımı sırasında verdiği röportajda, bu yılın başlarında Dürzi ve Alevilerin yaşadığı bölgelerde yaşanan kanlı çatışmalara atıfta bulunarak, "Sahilde ve Süveyda'da işlenen suçların faillerini yargılayacağız" sözü verdi.

Eski Cumhurbaşkanı Beşşar Esed'in devrilme yıldönümü arifesinde, El-Arabiya/El-Hadath kanalı, devrik cumhurbaşkanını, 2024 yılında gizemli bir şekilde öldürülen danışmanı Luna eş-Şibl ile bir arada olduğu video kayıtları yayınladı. Danışmanıyla birlikte yapılan "Esed kayıtları", güçlerinde savaşan Suriye askerleriyle alay etme, devrik cumhurbaşkanının Şam Guta'sına yönelttiği hakaretler (Guta'ya lanetler yağdırma) ve "Kaplan" lakaplı askeri komutan Süheyl el-Hasan ile Lübnan "Hizbullahı"nı eleştirme gibi ifadeler içeriyor.

Suriyeliler, sızdırılan ses kayıtlarının Esed'in, bir yıl önce muhalif grupların Şam'a girmesi ve rejiminin devrilmesiyle askeri olarak ilk kez düşüş yaşamasının ardından, destekçileri ve Suriye'de ve komşu ülkelerde onunla birlikte savaşanların gözünde ikinci kez düşüş yaşadığına işaret ettiğini düşünüyor.


Arapların kaygısı Gazzelilerin Refah üzerinden göç etmesinin önlenmesine odaklandı

Gazze Şehri'ndeki İslam Üniversitesi'nde yerinden edilmiş Filistinliler için kurulan kampın genel görünümü (AFP)
Gazze Şehri'ndeki İslam Üniversitesi'nde yerinden edilmiş Filistinliler için kurulan kampın genel görünümü (AFP)
TT

Arapların kaygısı Gazzelilerin Refah üzerinden göç etmesinin önlenmesine odaklandı

Gazze Şehri'ndeki İslam Üniversitesi'nde yerinden edilmiş Filistinliler için kurulan kampın genel görünümü (AFP)
Gazze Şehri'ndeki İslam Üniversitesi'nde yerinden edilmiş Filistinliler için kurulan kampın genel görünümü (AFP)

İsrail, ateşkes anlaşmasının ikinci aşaması beklentisiyle ve belirsiz bir durum ortasında, Gazze Şeridi'nde kontrolü altındaki bölgelerin geri kalanını tahrip etmeye devam ederken, Arap ve İslam ülkeleri Gazzelilerin Refah üzerinden yerinden edilme tehlikesine karşı önleyici tedbirler almakla meşgul.

Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati, dün Doha Forumu'nda yaptığı açıklamada, "Refah Sınır Kapısı, Filistinlilerin yerinden edilmesi için bir geçit olmayacak, sadece Gazze'ye insani ve tıbbi yardım ulaştırmak için kullanılacak" ifadelerini kullandı.

Filistin Toprakları Hükümet Faaliyetleri Koordinatörlüğü Ofisi, çarşamba günü yaptığı açıklamada, Refah sınır kapısının "önümüzdeki günlerde Kahire ile koordinasyon halinde yalnızca Gazze Şeridi sakinlerinin Mısır'a çıkışı için açılacağını" duyurdu.

Ayrıca Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün, BAE, Endonezya, Pakistan, Türkiye ve Katar dışişleri bakanları cuma akşamı yaptıkları açıklamada, "Filistin halkını topraklarından çıkarmaya yönelik her türlü girişimi tamamen reddettiklerini" vurguladılar.