Suriye nüfusunun yüzde 93’ü yoksul hale geldi

Halep’in doğusunda yaşanan yıkım. (Reuters)
Halep’in doğusunda yaşanan yıkım. (Reuters)
TT

Suriye nüfusunun yüzde 93’ü yoksul hale geldi

Halep’in doğusunda yaşanan yıkım. (Reuters)
Halep’in doğusunda yaşanan yıkım. (Reuters)

Suriyeliler için silahlı çatışmalar, “gıda güvenliğine yönelik bir felakete” dönüşürken yürütülen politikaların, devam eden çatışmaların ve silahlı kuvvetlerin gıda kaynakları hamleleri sonucunda Suriyelilerin yüzde 93’ünden fazlasının yoksulluk, yaklaşık yüzde 60’ının da aşırı yoksulluk sınırı altında yaşadığı duyuruldu. Öyle ki insanların gıdadan sistematik olarak mahrum bırakıldı. Bu, karşıt güçler tarafından bir savaş aracı olarak kullanıldı.
Suriye ekonomisindeki toplam zararın 2017 yılının sonuna kadar 380 milyar doları bulduğu tahmin ediliyor. Gelir kaynakları azaldıkça yaşam maliyetleri arttı, maaşlar ve iş fırsatları azaldı. 2010- 2017 yılları arasında enflasyon 8 katın üzerine çıktı. Buğday üretimi 2010 yılında 3 milyon tonken bu oran geçen yıl 1,2 milyona geriledi.
Bu durum Beyrut’taki Amerikan Üniversitesi ile iş birliği dahilinde Suriye Siyaset Araştırmaları Merkezi tarafından yürütülen bir çalışmada ortaya koyuldu. Çalışma, Suriye ekonomisinin 380 milyardan fazla, yani 2010 yılında Suriye’nin gayrisafi yurt içi hasılasının yaklaşık 7 katı düzeyinde zarar gördüğünü gözler önüne serdi. En ciddi boyutta olan felaketlerin ise ekonominin göç, ölüm ve yaralanmalar sonucunda insan kaynağına verilen zarar ve aynı şekilde ekonomik ilişkileri düzenleyen kuruluşların şiddete, dışlamaya, kaynak ve servet tüketimine odaklanma rolünün bozulması olarak gösterildi. Rusya tarafından yapılan tahminler, yeniden yapılanma maliyetinin yaklaşık 400 milyar olduğunu ortaya koydu.
Araştırma Merkezi’nin çalışması ayrıca, 2011 yılı öncesinde ve sonrasında gıda güvenliği politikasının ekonomik analizini de yaptı. Bu yılın başlarında silahlı çatışmalarda yaşanan son gerilemeye rağmen şiddet; insan, maddi ve kurumsal kayıpların birikmesi, adaletsizlik ve insani gereksinimlerin ağırlaşmasıyla devam etti. Öyle ki çatışma, Suriye’yi halkı ağır gıda krizinden mustarip bir ülkeye dönüştürdü ve insanlar sistematik olarak gıdadan mahrum bırakıldı.
2018 yılında ülke nüfusu 19,4 milyona geriledi. Ülke,artan ölümler, düşük doğum oranları ve yurt dışına göç dalgalarına tanık oldu. Bu bağlamda tahmini mülteci sayısı 5,3 milyona ulaşırken, Suriyelilerin yüzde 21’i diğer ülkelere sığındı.
Gıda ve çatışmanın etkileri
Tarım, Suriye ekonomisinde en önemli sektörlerinden biri olarak kabul edilirken 1970- 2010 yılları arasında sektörün tanık olduğu yıllık büyüme oranı, toplam büyümeye yaklaşık yüzde 23’lük bir katkı payı ile yüzde 2,3 oranında artış gösterdi. Tarımsal üretim, 1970’lerde toplam üretimin yüzde 32’sini oluştururken, bu oran 2010 yılında yüzde 14’e geriledi.
Raporda şu ifadelere yer verildi:
“Çiftçiler için dışlama politikaları, tarım ve çiftçileri marjinalleştiren, kamu yatırımlarını ve sübvansiyonları azaltan 1990'lardan bu yana karar alma sürecine katılımları, kurumlarda düşük temsilleri ve neo-liberal politikaların benimsenmesi ile arttı. Durum, artan eşitsizliklere, zayıf dağıtıma ve kaynak israfına etki etti. Gayrimenkul gibi sektörlerin rolünü artırdı.”
Kırsaldan kente göçü artırma politikaları ise 1970’lerde nüfusun yüzde 43’ünü kapsarken bu oran 2010 yılında yüzde 54’e yükseldi. Söz konusu politikalar, tarım işçilerinin düşük ücretlerine de yansıdı. Tarım çalışanlarının yüzde 58’i yalnızca tarımdan kazandıklarına güvenmeleri dolayısıyla aşırı yoksulluk içinde yaşamaya başladı.
Çatışma, gıda güvenliği açısından da bir felaket doğurdu. Ülkedeki Gıda Güvenliği Endeksi, 2010- 2018 yılları arasında yüzde 40 civarında geriledi. Ancak en büyük düşüş, nüfus bileşenlerinde görüldü. Yani hanelerin yüzde 46’sı abluka, zorla yerinden edilme, hareket kısıtlamaları, satın alma gücü ve gelir kaynaklarında azalmadan etkilendi.
Birleşmiş Milletler İnsani Yardım Koordinasyon Ofisi’ne (OCHA) göre Gıda Güvenliği Endeksi açısından Suriyelilerin sayısı yaklaşık 6,5 milyon civarında ve 4 milyon kişi de aynı duruma düşme riski taşıyor. Bu oran Suriye içerisindeki nüfusun yüzde 54’üne tekabül ediyor.
Raporda, tarımsal açıdan GSYİH’nin bozulmasının yanı sıra çalışma alanına ilişkin de şu bilgilere yer verildi:
“Savaş, 2018’de şiddetini azaltmış olsa da tarımsal üretimde, özellikle de iklim koşulları dolayısıyla yağmurla beslenen ürünlerde düşüş gözlemlendi. Çatışma insani düzeyde, kurumsal, maddi ve çevresel üretimde büyük ve düzensiz bozulmalara yol açtı. Diğer yandan yüz binlerce insan öldü, milyonlarca kişi yaralandı ve nüfusun yaklaşık yarısı zorla göç ettirildi. Tarımsal istihdam, 2010- 2018 yılları arasında yaklaşık yarı düzeye geriledi. Sektör, çok sayıda nitelikli kadrosunu kaybetti.”
Ekilebilir alanlar, toplam 185 bin kilometrekare olan alanın yaklaşık yüzde 33’ünü oluşturuyor. Bu oranın yüzde 70’i de yağmura bağımlı. Alanın, yüzde 90’ı yılda 300 mm’den daha az yağış oranına sahip. Söz konusu oranın kışlık mahsulün yaşam döngüsünü tamamlaması için gereken minimum miktar olarak belirtildi.
Çatışmaların tarımsal arazi üzerinde etkisi yıkıcı oldu ve verimli arazi ile tarımsal yatırımdan geri toplanan arazilerden göçlere yol açtı. Çatışmalar sırasında çayırlıklar, meralar ve ormanlık alanlar yangınlardan ve kesme faaliyetlerinden ciddi şekilde etkilendi. Çatışma aynı zamanda başta su olmak üzere Suriye alt yapısının birçok bölümünü tahrip etti. İçme suyu şebekeleri birçok defa yağma ve saldırı eylemlerine tanık oldu. Sıcak noktalardaki başlıca su kaynaklarında nüfusa su sağlamada büyük bir yetersizlik yaşadı. Büyük projeler de durdu.
Bunlara rağmen tarımsal üretimdeki çöküş, GSYİH kapsamında diğer sektörlerden daha düşük düzeyde. Öyle ki tarımın üretimdeki payı 2010 yılında yüzde 17’den 2017 yılında yüzde 31’e yükseldi. Yani gıda ve asgari gelir elde etmek amacıyla birçok Suriyeli için bir güvenlik ağı oluştu. Ancak çatışma sırasında askeri egemen güçler tarafından tarım politikalarını belirleyen çeşitli sistemler kuruldu.
Kuşatma politikası
Çalışmaya göre kuşatma politikası, nüfusu “toplu ceza” aracılığıyla aç bırakmak anlamına geliyor. Bu çerçevede çalışmada şu bilgilere yer verildi:
“2015 yılından 2018 yılına kadar yaklaşık 2,5 milyon kişi kuşatma altında kaldı. Guta, Deyrizor, Halep, Rastan ve diğer bölgelerde aynı anda yaklaşık 970 bin kişi kuşatmaya maruz kalırken durum 2017 yılında zirveye ulaştı. Kuşatma ile gıda ve insani yardıma erişim engellendi, nüfus hareketliliği de kısıtlandı.”
Süreçte gelir kaynakları, maaşlar ve iş olanakları düşerken yaşam maliyetleri de artmaya devam etti. Tüketici fiyat endeksinde çatışma öncesine kıyasla bazı ürünlerde on katın üzerinde keskin bir artış gözlemlendi. Politika petrol, petrol türevleri ve elektrik gibi ana emtialara desteğin azalmasına ve Suriye lirasının fiyat artışı karşısında alım gücünün düşmesine katkı sağladı. Ücret ortalamaları, 2010 yılı için reel ücretlerin yaklaşık yüzde 24’ünü oluşturdu.
Çatışma sırasında istihdam oranı 2010 yılında yüzde 39’dan 2017 yılında yüzde 20,9’a düşerken, işsizlik oranı da 2017 yılında yüzde 52,7’ye çıktı. Şiddet, ekonomiye katılımın azalması, savaş, kaçakçılık ve yağma faaliyetleriyle daha da kötüleşti. Bu da üretim sermayesinin sürekli şiddet bileşeni haline dönüşmesine yol açtı.
Yapılan çalışmada ayrıca şu bilgilere de yer verildi:
“Sosyal sermayenin ‘güven, toplumsal ağlar ve yüksek gıda güvenliği düzeylerini korumada ortak değerlerle temsil edilen’ pozitif rolü, hem dışlayıcı kurumlar hem de şiddet ekonomilerinin gıda egemenliğinde mahrumiyet yaşanmasına neden oldu. Bu nedenle gıda güvenliği, şiddet ekonomisi, sosyal sermaye ile etkin ve katılımcı kurumlara yatırım yapılması isteniyor.”



Suriye zorlu iki yıllık bir Amerikan sınavı dönemine mi giriyor?

Washington'da, Trump'ın yaptığı gibi Suriye'ye yönelik yaptırımları sonlandırmak konusunda aceleci davranıldığı mı sorgulanıyor (AFP)
Washington'da, Trump'ın yaptığı gibi Suriye'ye yönelik yaptırımları sonlandırmak konusunda aceleci davranıldığı mı sorgulanıyor (AFP)
TT

Suriye zorlu iki yıllık bir Amerikan sınavı dönemine mi giriyor?

Washington'da, Trump'ın yaptığı gibi Suriye'ye yönelik yaptırımları sonlandırmak konusunda aceleci davranıldığı mı sorgulanıyor (AFP)
Washington'da, Trump'ın yaptığı gibi Suriye'ye yönelik yaptırımları sonlandırmak konusunda aceleci davranıldığı mı sorgulanıyor (AFP)

Sevsen Mehenna

Suriye, sahil bölgesindeki kanlı olaylarla ilgili soruşturma raporunu yayınladığı sırada, ABD Temsilciler Meclisi Finansal Hizmetler Komitesi, ABD'nin Suriye'ye uyguladığı yaptırımları düzenleyen Sezar Yasası'nı yürürlükten kaldırmak yerine, yeniden düzenleyen bir yasa tasarısını onayladı. “Suriye Yaptırımları Sorumluluk Yasası” başlıklı yasa tasarısı, 31 kabul, 23 aleyhte oyla kabul edildi. Bu onayla birlikte, yasa tasarısı yürürlüğe girmesi için geçmesi gereken bir sonraki aşamaya geçiş yaptı.

 

Temsilciler Meclisi Dışişleri Komisyonu Ortadoğu ve Kuzey Afrika Alt Komitesi Başkanı Cumhuriyetçi Senatör Michael Lawler tarafından 16 Temmuz'da sunulan yasa tasarısı, bankacılık kısıtlamalarını gözden geçirmeyi, kara para aklamayla mücadele imkânlarını artırmayı ve Sezar Yasası'nı kalıcı olarak yürürlükten kaldırmak için insan hakları ile ilgili şartlar koşmayı amaçlıyor. Lawler, tasarının Kongre'nin Suriye'ye yönelik tüm yaptırımları sonlandırmak için benimsemeyi planladığı icraatları gözden geçirmek amacıyla, “azınlıkların ve dini özgürlüklerin korunması ve Captagon ticaretiyle mücadele” çağrısında bulunduğunu belirtti.

Yasa tasarısı neyi öngörüyor?

Ayrıntılı olarak yasa tasarısı, yaptırım muafiyet süresinin 180 günden iki tam yıla uzatılmasını öngörüyor. Ayrıca, ABD yönetiminin Suriye hükümetinin belirtilen koşullara uyumunu iki yıl üst üste veya 2029 sonuna kadar teyit etmesi halinde Sezar Yasası'nın tamamen feshedilmesini de öngörüyor.

Tasarı ek olarak, ABD yönetiminin Kongre'yi Suriye Merkez Bankası'na tanınan düzenleyici ve idari kolaylıklar konusunda bilgilendirmesini gerektiren bir madde de içeriyor. Yasa tasarısı Temsilciler Meclisi Maliye Komitesi'nden geçmiş olsa da, yasalaşmadan önce Temsilciler Meclisi Dışişleri Komitesi tarafından incelenmesi ve hem Temsilciler Meclisi'nde hem de Kongre'de nihai olarak oylanması da dahil olmak üzere atılması gereken birkaç adım var.

Bu arada, ABD’deki medya kuruluşları Suriye hükümetini güneyde, özellikle Suveyda şehrinde yaşanan son olaylar nedeniyle eleştirdi. Wall Street Journal başyazısında, “Suriye Özel Temsilcisi Büyükelçi Tom Barrack'ın tekrar tekrar yaptığı merkezileşme yanlısı yorumlar, Suriye hükümetini İsrail'in uyarılarına rağmen Suveyda'ya asker göndermek için yeşil ışık yaktığına inandırdı” ifadeleri yer aldı. Gazete, Kongre'de bazı kişilerin “ABD'nin Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara'yı destekleme konusunda daha fazla temkinli olması gerektiğini” belirttiğine de işaret etti. Temsilciler Meclisi Finansal Hizmetler Komitesi'nin tasarıyı değerlendirmesinin bir denetim mekanizması oluşturacağı ve Suriye'ye yönelik yaptırımların daha fazlasının sonlandırılması için gereken koşulları belirleyeceği de belirtildi.

Beyaz Saray, Temmuz ayı başlarında Başkan Donald Trump'ın Suriye'ye yönelik yaptırımları sonlandıran bir başkanlık kararnamesi imzaladığını duyurmuştu. Bu başkanlık kararnamesi, eski Suriye devlet başkanı Beşşar Esed, yardımcıları, DEAŞ ve Beyaz Saray Sözcüsü Karoline Leavitt'in “İran'ın vekilleri” olarak tanımladığı gruplara yönelik yaptırımları ise sonlandırmadı.

Peki Finansal Hizmetler Komitesi, Sezar Yasası’nı feshetmek yerine neden yeniden düzenlenmesini onayladı?

Birçok Suriyeli muhalif, Şara'nın Suriye'de iktidara gelmesinden bu yana, Alevileri hedef alan sahil olaylarıyla başlayan, daha sonra Ceramana ve Sahnaya'da ve son olarak Suveyda'da devam eden kanlı olayların hız kesmeden devam ettiğini düşünüyor. Bu nedenle Washington, Şam'ın yeni bir istikrar dönemine doğru ilerlediğine halen şüpheyle yaklaşıyor. Bu sebeple de Kongre Finansal Hizmetler Komitesi, Sezar Yasası'nı yürürlükten kaldırmak yerine “Suriye Yaptırımları Sorumluluk Yasası” başlığı altında yeniden düzenlemeyi tercih ederek iki mesaj verdi; ihlaller devam ettiği sürece Suriye yaptırımlardan muaf tutulmayacaktır. Bununla birlikte Şam hükümeti suçları durdurma, azınlıkları koruma ve bölgesel nüfuz eksenlerinden kurtulma konusunda gerçek bir istek gösterirse, kapı açık kalmaya devam edecektir.

Esed sonrası Suriye’ye yeni Amerikan bakışı

Bu düzenleme, yeni Suriye'nin ne savaş kartlarının ne de barışın ana hatlarının belirlenmediği bir savaş arenası olmayı sürdürdüğü konusundaki Amerikan algısını yansıtıyor. Şara'nın iktidara gelmesinden itibaren, ABD'nin Şam'a yaklaşımı değişti. Washington artık Suriye’de durumu eskisi gibi, devrik cumhurbaşkanına bağlı tek bir blok olarak görmüyor. Aksine, Suriye'yi siyasi değişim ve iç reform belirtileri gösterirse uluslararası sisteme kademeli olarak yeniden entegre edilebilecek bir ülke olarak görüyor. Bu nedenle, Finansal Hizmetler Komitesi, Sezar Yasası'nı feshetmek yerine yeniden düzenlemenin ABD yönetimine siyasi ve ekonomik esneklik sağlayacağını, yaptırımları Suriye'yi tamamen tecrit eden bir kılıç yerine seçici bir baskı aracı olarak kullanmasına olanak tanıyacağını düşündü.

Hızlı ve şaşırtıcı bir öneri

Şam henüz yasa tasarısı hakkında resmi bir açıklama yapmamış olsa da, Suriye-Amerikan Konseyi, Sezar Yasası'nı yeniden düzenleyen yasa tasarısına açıkça karşı çıktığını duyurdu. Bu tasarının yaptırımları örtülü bir şekilde genişlettiği ve yaptırımları tamamen sonlandırma çabalarına doğrudan bir tehdit oluşturduğu konusunda uyardı. Özünde, Suriye'nin istikrar, yeniden inşa ve mültecilerin geri dönüşü yönünde temkinli adımlar atmaya başladığı bir dönemde yaptırım sisteminin daha da güçlendirilmesi anlamına geldiğini belirtti.

Eski ABD Dışişleri Bakanlığı danışmanı ve Cumhuriyetçi Parti üyesi Hazem Ghabra, yasa tasarısının çok hızlı ve ani bir şekilde sunulduğunu söyledi. Güneybatı Suriye'de, özellikle de Suveyda kentinde yaşananların bir sonucu gibi göründüğünü ifade etti. Washington'da, Trump'ın Suriye'ye yönelik yaptırımları aceleyle sonlandırması gibi, yaptırımları sonlandırmakta acele etmek ile ilgili soruların  gündemde olduğunu ve yaptırımların kaldırılmasının temel amacının, siyasi nedenler değil, ekonomik ilerleme ve toparlanmanın önündeki engellerin kaldırılması olduğunu kaydetti.

Sözlerini sürdüren Ghabra, Suriye hükümetinin yurt dışına yönelmek ve uluslararası diplomatik çalışmalara katılmak için gerekli iç, siyasi ve sosyal reform sürecini başlatmak amacıyla attığı adımların ne olduğunu, başka bir deyişle, dış diplomatik aktivizmin, geçen hafta diplomatik faaliyetlerin çoğuyla birlikte kısmen çöken kırılgan bir iç yapıya mı dayandığını sorguladı.

Ghabra, bazı Kongre üyelerinin bir tür denetim uygulanması ve Suriye hükümetine, Suveyda'da yaşananlara yol açan kötü bir yönetimin varlığı halinde kaybedecek bir şeyleri olacağının altının çizilmesinin gerektiğini düşündüklerini belirtti. Buradan hareketle, bu yasayı sunma ihtiyacı, bu soruları ele almanın ve Sezar Yasası’nın yürürlükten kaldırılması sürecini planlamanın bir yolu olarak öne çıktı. Böyle bir yasa yürürlüğe girdiğinde, Dışişleri Bakanlığı ve Hazine Bakanlığı gibi ABD hükümet kurumlarının, Suriye hükümetinin yaptıkları ile yapmadıklarının sürekli ve açıkça tanımlanmış bir şekilde denetlenmesine yönelik çalışmalarını aktifleştirecektir. Oylamadan geçeceğine çok güvenilmese de, bunun ABD’deki siyasetçilerin büyük bir kesiminin düşünce yapısının bir göstergesi olduğu biliniyor.

Suveyda olayları ve etkileri

Sosyal medyada, silahlı kişilerin aralarında Husam Saraya adlı bir ABD vatandaşının da bulunduğu aynı aileden sekiz erkeği, göz altına aldıktan sonra öldürdüklerini gösteren videolar dolaşıma girmişti. ABD Dışişleri Bakanlığı da vatandaşlarından birinin ölümünü doğrulayarak endişelerini dile getirdi ve hesap sorulması çağrısında bulundu. Bu arada, İnsan Hakları İzleme Örgütü, hükümet güçleri de dahil olmak üzere tüm tarafları ihlallerde bulunmakla suçlayan bir rapor yayınladı.

Bu nedenle, özellikle Dürzi azınlığı etkileyen son olaylar, yaptırımların tamamen sonlandırılmasına yönelik herhangi bir tartışmanın engellenmesinde önemli bir rol oynadı. Bu olaylar, yeni hükümetin güvenliği sağlama veya mezhepsel kaosu önleme becerisine dair şüpheci olmak ve daha önce eski rejime atfedilen rastgele tasfiye taktiklerinin devam ettiğinin kanıtı olarak görüldü.

Paris'te yaşayan Suriyeli avukat ve siyasi aktivist Zeyd el-Azm, temsilciler ve Pentagon da dahil olmak üzere Amerikan kurumlarının, yeni rejimin mezhep, din veya etnik kökenlerine bakılmaksızın tüm Suriyelileri kapsayabileceği konusunda kendisine tam ve yeterli bir şekilde güvenemediğini söyledi. “Trump'ın danışmanları ve terörle mücadele yetkilileri aracılığıyla daha ilk günden gözlemlediğimiz de buydu. Yeni geçiş dönemi otoritesine şartlar koşulması gerektiğini, çünkü bu otoritenin diğer Suriyeli unsurlara karşı ihlallerde bulunmayacağının garantisi olmadığını söylediler” dedi.

“Son aylarda, Mart ayında Suriye sahilinde, Nisan ayında Sahnaya'da ve en son Suveyda'da olmak üzere birçok olay yaşandı. ABD'de yeni Suriye makamlarının davranışları konusunda şüpheleri olanlar, şüphelerinde haklıydı. Bu konular, bazı milletvekillerini ve temsilcileri, yeni Suriye makamlarının davranışlarını izlemek için iki yıllık bir süre belirleme konusunu gündeme getirmeye yöneltti.”

Baskı kartı

Hem Cumhuriyetçi hem de Demokrat partilerden etkili Kongre üyeleri, yaptırımları düzenleyerek devam ettirmeyi haklı çıkarmak için medyadaki haberleri ve insan hakları ihlalleri ve cinayetlerle ilgili raporları gerekçe gösteriyorlar. Sivilleri korumadaki tam yetersizlikler göz önüne alındığında, yaptırımların garantiler olmadan kaldırılmasının, Amerikan hükümetinin suç ortağı sayılmasına yol açacağını savunuyorlar. Düzeltilen yasa, yaptırımların herhangi bir şekilde hafifletilmesinin, ister silahlı gruplar ister Suriye güvenlik güçleri olsun, suç işleyenler için gerçek bir hesap sorma mekanizmaları kurulması ile bağlantılı olduğunu vurgulayan maddeler ekledi.

Suriye güçleri Suveyda'ya girmedi

ABD'nin Suriye ve Lübnan Özel Temsilcisi Tom Barrack, Suveyda'daki olaylara atıfta bulunarak yaşanan korkunç olaylardan dolayı Suriye hükümeti hesap vermelidir dedi ve Suriye'deki azınlıkların yönetime entegre edilmesi çağrısında bulundu.

Ülkesinin “Suveyda'daki gelişmelere belli bir ölçüde endişe, acı ve yardımla karşılık verdiğini” belirten Barrack, ülkesinin “düşmanca koşulların bulunduğu hiçbir yere daha fazla asker göndermeyeceğini” ekledi.

Associated Press, Barrack'ın “İsrail'in Suriye'ye müdahalesi çok kötü bir zamanda gerçekleşti... Ülkeyi birleştirmek için mevcut Suriye makamlarıyla birlikte çalışmak dışında alternatif bir plan yok” dediğini ve “Suriye ve İsrail arasında deklare edilen ateşkesin yalnızca Suveyda ile ilgili bir anlaşma olduğunu” belirttiğini aktardı.

Şarku’l Avsat’ın Reuters'tan aktardığı röportaja göre Barrack “mevcut hükümete uygulanabilir bir alternatifin ve alternatif bir planın olmaması durumunda risklerin yüksek olduğunu, Suriye hükümetinin başarısız olması halinde, onu kasıtlı olarak devirmeye çalışanlar olacağını, ancak asıl sorunun neden olacağını” belirtti. Suriye'nin Libya veya Afganistan gibi bir felaket senaryosu ile karşı karşıya kalma olasılığı ile ilgili soruya ise ABD Özel Temsilcisi, “evet, hatta belki daha kötüsü de olabilir” yanıtını verdi.

Sivil barış kurumunun yeniden kurulması

Avukat Zeyd Azm, Suriye'de sivil barışı koruyan bir kurumun, yani ordunun yeniden kurulması gerektiğini söyledi. “18 aylık bir geçiş dönemi belirleyen BM’nin 2254 sayılı kararına geri dönmeliyiz. Bu ideal olmasa da, Şara’ya verilen beş yıllık süreden çok daha iyi” dedi.

Yine bazıları, ABD'nin Sezar Yasası’nı yürürlükten kaldırmak yerine düzenlemeyi onaylayarak, yeni Suriye hükümetine ihlalleri durdurması ve milisler üzerinde devlet kontrolünü sağlaması için baskı yapmaya çalıştığını düşünüyor. Bunun amacı, Suriye'nin tamamen tecrit edilmesini önlemek ve böylece tamamen Rusya, Türkiye ve İran'ın bölgesel nüfuz alanına dönüşmesini engellemektir. Son olaylar, yaptırımların sürdürülmesini meşrulaştırmak için siyasi bir koz olarak kullanılıyor ve her türlü ekonomik rahatlama, sivilleri ve azınlıkları korumak ve daha kapsayıcı bir siyasi sistem inşa etmek için atılacak somut adımlara bağlanıyor. Bunun dışında Sezar Yasası’nın tamamen yürürlükten kaldırılması Suriye ve müttefiklerine verilecek karşılıksız bir armağan olacaktır.