Husi ihlalleri, psikolojik hastaların sayısını da artırdı

Yemenliler, Sana sokaklarında yerlerle yatıyor (Şarku’lAvsat)
Yemenliler, Sana sokaklarında yerlerle yatıyor (Şarku’lAvsat)
TT

Husi ihlalleri, psikolojik hastaların sayısını da artırdı

Yemenliler, Sana sokaklarında yerlerle yatıyor (Şarku’lAvsat)
Yemenliler, Sana sokaklarında yerlerle yatıyor (Şarku’lAvsat)

Husi milislerinin  Yemen meşru hükümetine yaptıkları darbeden bu yana başta Sana olmak üzere işgal altındaki bir çok şehirde devletin siyasi, ekonomik, kültürel ve toplumsal kademelerinde nüfuzlarını artırmayı sürdürürken bu durum, birçok Yemenlinin üzerinde olumsuz psikolojik etkilere yol açtı.  Zira çoğunluğu, neredeyse tedavisi bulunmayan akıl hastalıklarından mustarip halde.
Sana’da yaşayan yerel halk, Şarku’lAvsat’a şu ana kadar görülmemiş sayıda psikolojik hastanın sokaklar, mahallelerde ve darbecilerin kontrolü altındaki diğer şehirlerde gezindiğini ifade etti.
Son dört yılda (Husilerin darbe döneminde) söz konusu durum, farklı şehirlere devam eden ihlallerle birlikte büyümeye devam etti. Uluslararası açıklamalara göre ihlaller, dünyanın en kötü insani krizlerinden birini üretti. Resmi verilere göre, psikolojik hastaların çoğu, Husiler tarafından kontrol edilen Sana, Taiz, Hudeyde, İb ve Zamar gibi yoğun nüfuslu ve en yoksul şehirlerde yoğunlaştı. Kadın ve çocuklar da dahil yüz binlerce Yemenli, Sana ve diğer şehirlerdeki sokaklarda psikolojik hastalıklardan mustarip.
Zor yaşam koşulları, yüksek yoksulluk oranları, maaş sıkıntısı ve istihdam eksikliği, Yemen halkının çoğunluğunun karşı karşıya kaldığı psikolojik hastalığı da tırmandırdı. Yerel istatistikler ise, şu anda psikolojik hastalıklardan mustarip 5 milyondan fazla Yemenlinin olduğunu ifade ediyor.
Bir Sana sakini olan A.H.M, 2015 yılının ortalarında, Husi milisler tarafından işten çıkarıldıktan sonra aklını yitiren erkek kardeşinin, 30 yıldır çalıştığı devlet kurumundaki yıkıcı politikalarına karşı olması dolayısıyla da tüm haklarından yoksun bırakıldığını belirtti.
A.H.M, Husi milislerin erkek kardeşini işten kovduğunu, maaş ödemediğini ve yerine Husilere destek veren birini işe aldıklarını söyledi.
A.H.M ayrıca, “Kardeşim, kovulduğundan beri ailesinin bireylerinin, özellikle de eşi ve 6 çocuğunun tanıdığı o eğlenceli adam değil. Aksine endişeli ve kederli” ifadelerini kullandı.
"Bu insanlar nasıl bir kalp taşıyor?”
Söz konusu kaynak, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, “Bir kez Husilere katılmadığınızda veya onlara karşı geldiğinizde sizi öldürerek ya da geçim kaynaklarınıza veya çocuklarınıza el koyarak tehdit eder. Bu insanlar nasıl bir kalp taşıyor?” dedi.
A.H.M, “Üzülüyoruz, çünkü haftalar ya da aylarca acı çektiğine, evden uzaklaştığına tanık oluyoruz, ama ona yardım edemiyoruz. Bazı ilaçlarını bile artık satın alamıyor” şeklinde konuştu.
İsmini vermek istemeyen bir başka Sana sakini de Şarku’l Avsat’a, “Ölen veya aklı giden birine ağlama” atasözünü hatırlatarak, “Bugün durum değişti. Bu atasözü artık mevcut değil. Husi milislerin bıraktığı acı, endişe ve baskılardan kurtulmak için her Yemenli aklını yitirdi” dedi.
Yemen nüfusunun yarısı yoksulluk sınırının altında
Birleşmiş Milletler (BM) raporlarına göre Yemen, yoksulluk ve açlık oranı bakımından tehlikeli bir aşamaya ulaşırken, Yemen nüfusunun yaklaşık yarısı yoksulluk sınırının altında.
4 yıl önce gerçekleşen darbeden bu yana Yemen’in durumu, büyük bir yıkımın zirvesine ulaştı. Bu yıllar, Yemenlilere benzer trajedileri, acıları, yıkımları ve zihinsel hastalıkları da beraberinde getirdi.
Bölgede durumu inceleyen bir gözlemci yaptığı açıklamada, darbe ve savaşın kurbanlarının yalnızca ölenler ve yaralananlar olmadığını ifade ederken, toplumun bilmediği başka mağdurların olduğuna ve medyanın da bunlarla ilgilenmediğine dikkati çekti.
Gözlemci, Yemen’deki akıl hastalarının, Husi darbesinin, savaşın ve söz konusu durumun olumsuz sonuçlarının kurbanı olduğunu ifade etti.
Psikiyatri hastalarındaki artışın ana nedeni Husiler
İsminin açıklanmasını istemeyen psikiyatri doktorunun Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamaya göre, birçok Yemenlinin psikolojik rahatsızlığının ardında farklı birçok sebebin olduğunu vurgulayarak ülkedeki mevcut durum psikiyatri hastalarındaki artışın da ana nedeni olduğunu ifade etti.
Doktor, günlük olarak Sana’daki kliniğe gelen akıl hastalarının, ailelerine asgari yaşam gereksinimlerini sağlayamadıklarını dile getirdi. Halkın maaş sıkıntısı, iş kaybı gibi sıkıntılarla boğuştuğunu dile getiren doktor ayrıca, gençlerin evlenemediğini ve yaşamlarında istikrar sağlayamadıklarını söyledi.
Ülkede toplam 50 psikiyatri doktor bulunuyor
Resmi verilere göre Yemen’de 3 akıl sağlığı kliniği ve Sana’da da tıp ve psikoterapi konusunda uzmanlaşmış bir hastane bulunuyor. Aynı şekilde Yemen’in çeşitli bölgelerine dağılmış toplam 50 doktor var.
Yemen’deki sağlık sektörü, Husi darbesinden  sonra çöktü. Zira milislerin faaliyetleri, psikolojik sağlık hizmetleri de dahil olmak üzere sağlık hizmetlerinin neredeyse tamamen yok olmasındaneden oldu. Dünya Sağlık Örgütü’nün yaptığı son araştırmaya göre, Yemen’deki 3 bin 507 sağlık kuruluşunun sadece birkaçında psikolojik sağlık hizmetleri bulunuyor.
Aynı şekilde psikolojik hastaların sayısında önemli bir artış görüldüğü ifade edilirken, bu durumun da Yemen’i sarsan zor ekonomik ve yaşam koşullarından kaynaklandığı belirtildi.
Aileler tedavi masraflarını ödemiyor
Bazı yetkili ve doktorlar da Şarku’lAvsat’a, psikolojik hastaların tedavisi için gerekli uzmanlaşmış kliniklerin bulunmadığını, ailelerin yaşadığı zor koşulların tedavi masraflarını ödemeye yetmediğini kaydetti.
Sana Stratejik Araştırmalar Merkezi, 4 yıldır devam eden savaş çerçevesinde Yemenlilerin çoğunun, bugün toplumsal, psikolojik ve duygusal sorunlardan mustarip olduğunu açıkladı. Sana’daki bir psikiyatri tesisinden bir yetkili, Husi darbesi öncesi dönemle kıyasla Yemen’dekipsikolojik hastaların sayısında keskin bir artış görüldüğünü belirtti.
İsminin verilmesini istemeyen yetkili, Şarku’lAvsat’a “Her gün kurumumuzda düzenli olarak psikolojik tedavi görmeyen 20 ila 40 yeni hastayla daha karşılaşıyoruz” dedi.
Yetkili, kuruluşun yeteneklerinin, bazı vakaların tedavisini ertelemeye neden olan hasta sayısındaki günlük tıkanıklıkla karşı karşıya olduğunu vurguladı.
Hasta sayısı 5 milyonu aştı
Resmi istatistiklere göre, 2011 yılında (Husilerin Sana işgali öncesinde) Yemen’de 500 bin zihinsel hasta da dahil olmak üzere, 1,5 milyon psikiyatri hastası vardı. Aile Gelişimi ve Rehberlik Vakfı tarafından yapılan yakın tarihli bir yerel çalışmada, milisler tarafından tetiklenen savaştan psikolojik olarak etkilenen Yemenlilerin sayısının, her iki cinsiyetten ve tüm yaş gruplarından toplam 5 milyon 455 bin 347 olduğu tahmin ediliyor.
Çalışma, her bin Yemenliden 195’inin şiddetli stres ve psikolojik bozukluklardan mustarip olduğunu ortaya koydu. Vakıf, hastaların acilen sağlık hizmetine ve psikolojik bakıma ihtiyaç duyduğunu ve oranın normalden fazla olduğu, toplumsal felaket uyarısında bulunuyor.
Savaş 3 milyon insanı yerinden etti
Vakıf, çalışmada birçok insanın psikolojik ve toplumsal koşullardan mustarip olduğuna dikkati çekerek, “Psikiyatri hastası sayısındaki artış, ülkede ani değişikliklerin yaşanmasına neden olan savaş döngüsüne girmesinden kaynaklanıyor. Savaş, 3 milyondan fazla insanı, yani toplam nüfusun yaklaşık yüzde 11’ini yerinden etti. Maaşların kesilmesinden sonra halk, yaşam koşullarının bozulmasına tanık oldu. İstihdam olanakları yetersiz, işsizlik oranı yüksek ve yoksulluk oranı da yüzde 80’e yükseldi” dedi.
Gözlemciler de Yemen’deki psikolojik hastaların oranları ve sayılarının günlük olarak artmaya devam etmesine karşı uyarıda bulundu.
Bu tehlikeli durum karşısında ciddi bir pozisyon almaları gerektiğine dikkati çeken gözlemciler, aksi takdirde bu durumun,  suç, intihar ve diğer olumsuz ve hatalı davranışların oranlarını arttıracak.
İntihar vakaları katlanarak artıyor
Yemen’deki intihar vakaları, Husilerin darbesinden bu yana ortaya çıkan psikolojik baskılar ve sert yaşam koşulları nedeniyle son yıllarda çarpıcı bir şekilde artış gösterdi. İçişleri Bakanlığı’ndan eski bir yetkili, Şarku’lAvsat’a milislerin darbesinden önce yılda yaklaşık 20 ila 40 intihar vakası görüldüğünü ifade etti. İsminin verilmesini istemeyen yetkili, söz konusu rakamların dünyanın en büyük insani felaketlerinden birine yol açan savaşta katlanarak arttığını vurguladı.
Sana’daruh sağlığı alanındaki diğer uzmanlar, başkent Sana’daki yüksek intihar oranının 2014 ve 2015 yılları arasında yüzde 40,5 oranında arttığını söylerken, diğer medya raporları da 2018 yılında yaklaşık 48 intihar vakasının kaydedildiğini açıkladı. İntihar eden Yemenlilerin çoğunun da maaşlarını, gelir kaynaklarını ve mesleklerini kaybeden insanlar olduğu belirtildi.
Husi darbesi Yemen’deki psikolojik hasta sayısını artırırken, bu da Sana ve Husilerin kontrollerindeki diğer şehirlerde suç oranlarını tırmandırdı.
Güvenlik yetkililerine göre, Sana'a ve Husilerin kontrol ettiği diğer alanlarda son dört yıldaki suç oranı yüzde 68’e yükseldi.
Şarku’lAvsat’ın edindiği bilgilere göre geçen yıl 39 binden fazla suç kaydedilirken, bu yılın başından bu yana darbecilerin kontrolündeki alanlarda yaklaşık 350 suç işlendi.
Söz konusu suçların arasında ise hırsızlık, tecavüz, adam kaçırma ve uyuşturucu kaçakçılığı gibi durumlar yer alıyor.



İran, UAEA toplantısında çatışma uyarısında bulundu

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Bekayi
İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Bekayi
TT

İran, UAEA toplantısında çatışma uyarısında bulundu

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Bekayi
İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Bekayi

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Bekayi, Batılı güçleri bugün başlayacak olan Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın (UAEA) üç aylık toplantısında çatışmaya karşı uyardı.

Tahran cuma günü, Almanya, Fransa ve Birleşik Krallık'ı toplantıda ‘stratejik bir hata’ yapmamaları konusunda uyarırken, diplomatik kaynaklar bu ülkelerin ve ABD'nin toplantıda İran’a karşı bir karar tasarısı sunmayı planladıklarını doğruladı.

UAEA Yönetim Kurulu'nun yaklaşık 20 yıl sonra ilk kez İran'ın Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması yükümlülüklerine uymadığını ilan etmesi ve Batılı güçlerin İran dosyasını Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'ne götürmesinin önünü açması bekleniyor.

Bekayi, “Çatışmaya verilecek yanıt daha fazla iş birliği olmayacak. İran bir dizi önlem hazırladı ve karşı taraflar kapasitemizin farkında. Bir sonraki aşamadaki gelişmelere bağlı olarak ve UAEA ile iş birliği içinde bir dizi adım atacağız” ifadelerini kullandı.

Geçen hafta başında yayınlanan gizli bir UAEA raporunda İran'ın yüzde 60'a kadar zenginleştirilmiş uranyuma sahip olduğu ve bunun daha yüksek bir seviyede zenginleştirilmesi halinde 10 nükleer silah yapımında kullanılabileceği belirtilmişti.

Bekayi sözlerini şöyle sürdürdü: “UAEA raporu, üç Avrupa ülkesi ve ABD'den gelen siyasi bir talimata dayanıyor ve gerçeği yansıtmıyor. Raporda taahhütlerden sapma yönünde bir husus yer almıyor, aksine Ortak Eylem Planı (nükleer anlaşma) çerçevesinde çözüme kavuşturulan eski suçlamalar yeniden gündeme getiriliyor. Ne yazık ki Siyonist varlığın sunduğu sahte belgeler ve bazı ülkelerin siyasi tutumları UAEA'nın bu konuları yeniden gündeme getirmesine yol açtı.”

Bekayi, İsrail'in 2018 yılı başlarında İran'ın nükleer arşivini karmaşık bir operasyonla ele geçirmesinin ardından UAEA’nın araştırılmasını talep ettiği gizli tesislerle ilgili soruşturmaya atıfta bulundu.

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Bekayi, “Raporun içeriği tamamen siyasi. UAEA'nın davranışlarını Yönetim Kurulu'nun daha önce verdiği bir yetkiye dayandırarak meşrulaştırmasını kabul etmiyoruz. Bu tür raporlar bazı tarafların kendi pozisyonlarına sadık kalmaları için siyasi zemin sağlamaktadır” şeklinde konuştu.

Bekayi, “UAEA Genel Direktörü'nün son açıklamaları teknik yetkilerinin ötesine geçiyor. Barışçıl nükleer tesislere yönelik her türlü tehdidi barışa yönelik bir tehdit olarak değerlendiren 533 sayılı karar uyarınca, İran'ın nükleer tesislerine yönelik her türlü tehdide karşı net bir tavır alınmalı” dedi.

Bekayi, “Uluslararası bir kuruma başkanlık eden ve BM'de yüksek mevkilere talip olan her kim olursa olsun, tehdit ve gerginliği artırma aracı değil, barışın sesi olmalıdır” ifadesini kullandı.

UAEA şu anda ‘İran'ın nükleer programının tamamen barışçıl olduğuna dair güvence veremeyeceğini’ söylüyor.

Şarku’l Avsat’ın AFP’den aktardığına göre UAEA’nın Viyana'daki toplantısı öncesinde İran Atom Enerjisi Kurumu Sözcüsü Behruz Kemalvendi devlet televizyonuna açıklamalarda bulundu. Kemalvendi, “Elbette UAEA, İran İslam Cumhuriyeti'nin kapsamlı ve dostane iş birliğini sürdürmesini beklememelidir” dedi.

Diplomatik kaynaklar perşembe günü, Tahran'ın nükleer programına ilişkin 2015 anlaşmasına taraf olan üç Avrupa ülkesi ve ABD'nin, Tahran'ın dört gizli sahadaki nükleer faaliyetlerine ilişkin yıllardır süren soruşturmada ‘tam iş birliği yapmaması’ nedeniyle BM Güvenlik Konseyi'ne bir karar tasarısı sunmayı planladıklarını söyledi.

UAEA bir raporunda İran'ın nükleer programı konusunda ‘tatmin edici olmayan’ iş birliğini kınayarak, İslam Cumhuriyeti'nin yüksek düzeyde zenginleştirilmiş uranyum üretimini hızlandırdığına dikkat çekti.

İran'ın önerisi

Bu gelişme Tahran ile Washington'un İran'ın nükleer programı konusunda yeni bir anlaşma arayışı için görüşmeler yürüttüğü bir dönemde yaşandı.

Bekayi, ABD'li yetkililere İran'ın nükleer müzakereler kapsamında Umman üzerinden yakında ABD'ye sunacağı öneriyi değerlendirmeleri tavsiyesinde bulundu.

Bekayi, “İran halkının çıkarlarını ve haklarını dikkate almayan hiçbir öneri kabul edilemez. Ayrıntılara girmeyeceğim ama yakında Umman aracılığıyla teklifimizi sunacağız. ABD'ye bu fırsatı ciddiye almasını tavsiye ediyoruz” dedi. Bekayi, teklifin içeriğiyle ilgili ayrıntı vermedi.

İran Devrim Muhafızları Ordusu'na (DMO) bağlı Tesnim haber ajansının kaynaklara dayandırdığı haberine göre İran, ABD'nin önerisine yanıtını önümüzdeki iki gün içinde diplomatik kanallar aracılığıyla yazılı olarak gönderecek.

Ajansa göre, Tahran'ın yanıtı, yaptırımların etkin bir şekilde kaldırılması karşılığında Washington'un endişelerini giderecek önlemler sunarken, kendi topraklarında zenginleştirme ilkesini koruyan bir öneri içerecek. İran ayrıca kırmızı çizgilerine saygı gösterilmesi koşuluyla yeni bir müzakere turuna hazır olduğunu ifade edecek.

Bekayi, Batı medyasında altıncı turun planlandığına ve ABD'nin İran'a uranyum zenginleştirmeyi yüzde 3'e düşürme önerisinde bulunduğuna dair çıkan haberleri yalanladı. “Toplantı planlanmıştı ancak gerçekleşmedi. Bu medya haberlerinin çoğu doğrulanabilir değil ve genellikle psikolojik baskı yaratmayı amaçlıyor” dedi.

Bekayi şöyle devam etti: “Eğer taviz alışverişine dayalı gerçek müzakerelerden bahsediyorsak, ABD'nin önerisi bu anlayışı yansıtmıyor.”

Bu açıklama, Tahran'ın ‘kabul edilemez’ olarak nitelendirdiği ABD önerisine yanıt olarak geldi.

Bekayi gazetecilere yaptığı açıklamada, Washington ile Tahran arasındaki dolaylı müzakerelerin bir sonraki turuna ilişkin belirli bir noktasının olmadığını söyledi. Bekayi gazetecilere şunları söyledi: “Bu konuda bir karar alınırsa derhal duyurulacaktır.”

İki ülke, yaptırımların hafifletilmesi karşılığında İran'ın nükleer programını engellemeyi amaçlayan 2015 anlaşmasına bir alternatif bulmak için nisan ayından bu yana beş tur müzakere gerçekleştirdi.

ABD Başkanı Donald Trump, 2018'deki ilk döneminde bu anlaşmadan vazgeçerek Tahran'a yeniden sert yaptırımlar uygulamaya başladı.

İran Meclis Başkanı Muhammed Bakır Kalibaf’ın dün devlet televizyonunda yayınlanan açıklamalarında, “ABD'nin önerisi yaptırımların kaldırılmasından bile bahsetmiyor. Hayalperest ABD Başkanı gerçekten İran'la bir anlaşma istiyorsa yaklaşımını değiştirmelidir” ifadeleri yer aldı.

Bekayi ise “Yaptırımların kaldırılmasının temel bir gereklilik olduğunu defalarca vurguladık. Başta nükleer kazanımların korunması ve yaptırımların etkin bir şekilde kaldırılması olmak üzere İran'ın meşru hakları dahil edilmeden hiçbir anlaşmaya varılamaz. Bu talepleri içermeyen herhangi bir metin kabul edilemez” değerlendirmesinde bulundu.

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio 20 Mayıs'ta Senato Dış İlişkiler Komitesi'ndeki oturumda yaptığı açıklamada, “İran'ın herhangi bir şekilde uranyum zenginleştirmesine izin vermeyeceğiz. Olası bir anlaşmadan sonra bile füze ve terörizmle ilgili yaptırımları uygulamaya devam edeceğiz. Zenginleştirmenin bir ulusal haysiyet meselesi olduğunu iddia ediyorlar ama gerçek şu ki bunu caydırıcı bir unsur olarak kullanmak istiyorlar. Çünkü gelişmiş zenginleştirme kapasitesine sahip olmanın onları nükleer silahın eşiğinde bir devlet haline getirdiğine ve dolayısıyla tehditlere karşı bağışıklık kazandırdığına inanıyorlar” ifadelerini kullandı.

Buna karşılık Bekayi şunları söyledi: “Bu doğru değil. Zenginleştirme yapan herkesin bir silah programı yok. ABD'nin müttefikleri de dahil olmak üzere, silahlanma amacı gütmeden zenginleştirme yapan ülkeler var. Bu anlamda, İran'ın baskılar karşısındaki direncinin kendisi bir tür caydırıcılıktır. Zenginleştirme, nükleer yakıt döngüsünün ve ulusal endüstrimizin önemli bir parçasıdır; müzakere edilemez ya da taviz verilemez.”

Bekayi, İranlı milletvekillerinin ülkelerinin silahların teknik yönlerine sahip olması konusunda ne söylediklerine ilişkin bir soruya şu yanıtı verdi: “Ülke içinde çeşitli görüşler var, ancak bizim tarafımızdan defalarca teyit edilen şey İran'ın nükleer programının tamamen barışçıl olduğudur. Siyasi nedenlerle hazırlanan son rapor, programımızın barışçıl doğasını kanıtladı. Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması'na bağlı bir devlet olarak İran, barışçıl yaklaşıma olan bağlılığını sürdürecektir.”