Husi ihlalleri, psikolojik hastaların sayısını da artırdı

Yemenliler, Sana sokaklarında yerlerle yatıyor (Şarku’lAvsat)
Yemenliler, Sana sokaklarında yerlerle yatıyor (Şarku’lAvsat)
TT

Husi ihlalleri, psikolojik hastaların sayısını da artırdı

Yemenliler, Sana sokaklarında yerlerle yatıyor (Şarku’lAvsat)
Yemenliler, Sana sokaklarında yerlerle yatıyor (Şarku’lAvsat)

Husi milislerinin  Yemen meşru hükümetine yaptıkları darbeden bu yana başta Sana olmak üzere işgal altındaki bir çok şehirde devletin siyasi, ekonomik, kültürel ve toplumsal kademelerinde nüfuzlarını artırmayı sürdürürken bu durum, birçok Yemenlinin üzerinde olumsuz psikolojik etkilere yol açtı.  Zira çoğunluğu, neredeyse tedavisi bulunmayan akıl hastalıklarından mustarip halde.
Sana’da yaşayan yerel halk, Şarku’lAvsat’a şu ana kadar görülmemiş sayıda psikolojik hastanın sokaklar, mahallelerde ve darbecilerin kontrolü altındaki diğer şehirlerde gezindiğini ifade etti.
Son dört yılda (Husilerin darbe döneminde) söz konusu durum, farklı şehirlere devam eden ihlallerle birlikte büyümeye devam etti. Uluslararası açıklamalara göre ihlaller, dünyanın en kötü insani krizlerinden birini üretti. Resmi verilere göre, psikolojik hastaların çoğu, Husiler tarafından kontrol edilen Sana, Taiz, Hudeyde, İb ve Zamar gibi yoğun nüfuslu ve en yoksul şehirlerde yoğunlaştı. Kadın ve çocuklar da dahil yüz binlerce Yemenli, Sana ve diğer şehirlerdeki sokaklarda psikolojik hastalıklardan mustarip.
Zor yaşam koşulları, yüksek yoksulluk oranları, maaş sıkıntısı ve istihdam eksikliği, Yemen halkının çoğunluğunun karşı karşıya kaldığı psikolojik hastalığı da tırmandırdı. Yerel istatistikler ise, şu anda psikolojik hastalıklardan mustarip 5 milyondan fazla Yemenlinin olduğunu ifade ediyor.
Bir Sana sakini olan A.H.M, 2015 yılının ortalarında, Husi milisler tarafından işten çıkarıldıktan sonra aklını yitiren erkek kardeşinin, 30 yıldır çalıştığı devlet kurumundaki yıkıcı politikalarına karşı olması dolayısıyla da tüm haklarından yoksun bırakıldığını belirtti.
A.H.M, Husi milislerin erkek kardeşini işten kovduğunu, maaş ödemediğini ve yerine Husilere destek veren birini işe aldıklarını söyledi.
A.H.M ayrıca, “Kardeşim, kovulduğundan beri ailesinin bireylerinin, özellikle de eşi ve 6 çocuğunun tanıdığı o eğlenceli adam değil. Aksine endişeli ve kederli” ifadelerini kullandı.
"Bu insanlar nasıl bir kalp taşıyor?”
Söz konusu kaynak, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, “Bir kez Husilere katılmadığınızda veya onlara karşı geldiğinizde sizi öldürerek ya da geçim kaynaklarınıza veya çocuklarınıza el koyarak tehdit eder. Bu insanlar nasıl bir kalp taşıyor?” dedi.
A.H.M, “Üzülüyoruz, çünkü haftalar ya da aylarca acı çektiğine, evden uzaklaştığına tanık oluyoruz, ama ona yardım edemiyoruz. Bazı ilaçlarını bile artık satın alamıyor” şeklinde konuştu.
İsmini vermek istemeyen bir başka Sana sakini de Şarku’l Avsat’a, “Ölen veya aklı giden birine ağlama” atasözünü hatırlatarak, “Bugün durum değişti. Bu atasözü artık mevcut değil. Husi milislerin bıraktığı acı, endişe ve baskılardan kurtulmak için her Yemenli aklını yitirdi” dedi.
Yemen nüfusunun yarısı yoksulluk sınırının altında
Birleşmiş Milletler (BM) raporlarına göre Yemen, yoksulluk ve açlık oranı bakımından tehlikeli bir aşamaya ulaşırken, Yemen nüfusunun yaklaşık yarısı yoksulluk sınırının altında.
4 yıl önce gerçekleşen darbeden bu yana Yemen’in durumu, büyük bir yıkımın zirvesine ulaştı. Bu yıllar, Yemenlilere benzer trajedileri, acıları, yıkımları ve zihinsel hastalıkları da beraberinde getirdi.
Bölgede durumu inceleyen bir gözlemci yaptığı açıklamada, darbe ve savaşın kurbanlarının yalnızca ölenler ve yaralananlar olmadığını ifade ederken, toplumun bilmediği başka mağdurların olduğuna ve medyanın da bunlarla ilgilenmediğine dikkati çekti.
Gözlemci, Yemen’deki akıl hastalarının, Husi darbesinin, savaşın ve söz konusu durumun olumsuz sonuçlarının kurbanı olduğunu ifade etti.
Psikiyatri hastalarındaki artışın ana nedeni Husiler
İsminin açıklanmasını istemeyen psikiyatri doktorunun Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamaya göre, birçok Yemenlinin psikolojik rahatsızlığının ardında farklı birçok sebebin olduğunu vurgulayarak ülkedeki mevcut durum psikiyatri hastalarındaki artışın da ana nedeni olduğunu ifade etti.
Doktor, günlük olarak Sana’daki kliniğe gelen akıl hastalarının, ailelerine asgari yaşam gereksinimlerini sağlayamadıklarını dile getirdi. Halkın maaş sıkıntısı, iş kaybı gibi sıkıntılarla boğuştuğunu dile getiren doktor ayrıca, gençlerin evlenemediğini ve yaşamlarında istikrar sağlayamadıklarını söyledi.
Ülkede toplam 50 psikiyatri doktor bulunuyor
Resmi verilere göre Yemen’de 3 akıl sağlığı kliniği ve Sana’da da tıp ve psikoterapi konusunda uzmanlaşmış bir hastane bulunuyor. Aynı şekilde Yemen’in çeşitli bölgelerine dağılmış toplam 50 doktor var.
Yemen’deki sağlık sektörü, Husi darbesinden  sonra çöktü. Zira milislerin faaliyetleri, psikolojik sağlık hizmetleri de dahil olmak üzere sağlık hizmetlerinin neredeyse tamamen yok olmasındaneden oldu. Dünya Sağlık Örgütü’nün yaptığı son araştırmaya göre, Yemen’deki 3 bin 507 sağlık kuruluşunun sadece birkaçında psikolojik sağlık hizmetleri bulunuyor.
Aynı şekilde psikolojik hastaların sayısında önemli bir artış görüldüğü ifade edilirken, bu durumun da Yemen’i sarsan zor ekonomik ve yaşam koşullarından kaynaklandığı belirtildi.
Aileler tedavi masraflarını ödemiyor
Bazı yetkili ve doktorlar da Şarku’lAvsat’a, psikolojik hastaların tedavisi için gerekli uzmanlaşmış kliniklerin bulunmadığını, ailelerin yaşadığı zor koşulların tedavi masraflarını ödemeye yetmediğini kaydetti.
Sana Stratejik Araştırmalar Merkezi, 4 yıldır devam eden savaş çerçevesinde Yemenlilerin çoğunun, bugün toplumsal, psikolojik ve duygusal sorunlardan mustarip olduğunu açıkladı. Sana’daki bir psikiyatri tesisinden bir yetkili, Husi darbesi öncesi dönemle kıyasla Yemen’dekipsikolojik hastaların sayısında keskin bir artış görüldüğünü belirtti.
İsminin verilmesini istemeyen yetkili, Şarku’lAvsat’a “Her gün kurumumuzda düzenli olarak psikolojik tedavi görmeyen 20 ila 40 yeni hastayla daha karşılaşıyoruz” dedi.
Yetkili, kuruluşun yeteneklerinin, bazı vakaların tedavisini ertelemeye neden olan hasta sayısındaki günlük tıkanıklıkla karşı karşıya olduğunu vurguladı.
Hasta sayısı 5 milyonu aştı
Resmi istatistiklere göre, 2011 yılında (Husilerin Sana işgali öncesinde) Yemen’de 500 bin zihinsel hasta da dahil olmak üzere, 1,5 milyon psikiyatri hastası vardı. Aile Gelişimi ve Rehberlik Vakfı tarafından yapılan yakın tarihli bir yerel çalışmada, milisler tarafından tetiklenen savaştan psikolojik olarak etkilenen Yemenlilerin sayısının, her iki cinsiyetten ve tüm yaş gruplarından toplam 5 milyon 455 bin 347 olduğu tahmin ediliyor.
Çalışma, her bin Yemenliden 195’inin şiddetli stres ve psikolojik bozukluklardan mustarip olduğunu ortaya koydu. Vakıf, hastaların acilen sağlık hizmetine ve psikolojik bakıma ihtiyaç duyduğunu ve oranın normalden fazla olduğu, toplumsal felaket uyarısında bulunuyor.
Savaş 3 milyon insanı yerinden etti
Vakıf, çalışmada birçok insanın psikolojik ve toplumsal koşullardan mustarip olduğuna dikkati çekerek, “Psikiyatri hastası sayısındaki artış, ülkede ani değişikliklerin yaşanmasına neden olan savaş döngüsüne girmesinden kaynaklanıyor. Savaş, 3 milyondan fazla insanı, yani toplam nüfusun yaklaşık yüzde 11’ini yerinden etti. Maaşların kesilmesinden sonra halk, yaşam koşullarının bozulmasına tanık oldu. İstihdam olanakları yetersiz, işsizlik oranı yüksek ve yoksulluk oranı da yüzde 80’e yükseldi” dedi.
Gözlemciler de Yemen’deki psikolojik hastaların oranları ve sayılarının günlük olarak artmaya devam etmesine karşı uyarıda bulundu.
Bu tehlikeli durum karşısında ciddi bir pozisyon almaları gerektiğine dikkati çeken gözlemciler, aksi takdirde bu durumun,  suç, intihar ve diğer olumsuz ve hatalı davranışların oranlarını arttıracak.
İntihar vakaları katlanarak artıyor
Yemen’deki intihar vakaları, Husilerin darbesinden bu yana ortaya çıkan psikolojik baskılar ve sert yaşam koşulları nedeniyle son yıllarda çarpıcı bir şekilde artış gösterdi. İçişleri Bakanlığı’ndan eski bir yetkili, Şarku’lAvsat’a milislerin darbesinden önce yılda yaklaşık 20 ila 40 intihar vakası görüldüğünü ifade etti. İsminin verilmesini istemeyen yetkili, söz konusu rakamların dünyanın en büyük insani felaketlerinden birine yol açan savaşta katlanarak arttığını vurguladı.
Sana’daruh sağlığı alanındaki diğer uzmanlar, başkent Sana’daki yüksek intihar oranının 2014 ve 2015 yılları arasında yüzde 40,5 oranında arttığını söylerken, diğer medya raporları da 2018 yılında yaklaşık 48 intihar vakasının kaydedildiğini açıkladı. İntihar eden Yemenlilerin çoğunun da maaşlarını, gelir kaynaklarını ve mesleklerini kaybeden insanlar olduğu belirtildi.
Husi darbesi Yemen’deki psikolojik hasta sayısını artırırken, bu da Sana ve Husilerin kontrollerindeki diğer şehirlerde suç oranlarını tırmandırdı.
Güvenlik yetkililerine göre, Sana'a ve Husilerin kontrol ettiği diğer alanlarda son dört yıldaki suç oranı yüzde 68’e yükseldi.
Şarku’lAvsat’ın edindiği bilgilere göre geçen yıl 39 binden fazla suç kaydedilirken, bu yılın başından bu yana darbecilerin kontrolündeki alanlarda yaklaşık 350 suç işlendi.
Söz konusu suçların arasında ise hırsızlık, tecavüz, adam kaçırma ve uyuşturucu kaçakçılığı gibi durumlar yer alıyor.



İsrail'in Batı Şeria'ya saldırısı ve ilhakın başlangıcı

İsrail işgali altındaki Filistin toprakları Batı Şeria'nın Ramallah kentinin batısında Givat Ze'ev yerleşim biriminde yeni inşa edilen evler, 3 Haziran 2025 (AFP)
İsrail işgali altındaki Filistin toprakları Batı Şeria'nın Ramallah kentinin batısında Givat Ze'ev yerleşim biriminde yeni inşa edilen evler, 3 Haziran 2025 (AFP)
TT

İsrail'in Batı Şeria'ya saldırısı ve ilhakın başlangıcı

İsrail işgali altındaki Filistin toprakları Batı Şeria'nın Ramallah kentinin batısında Givat Ze'ev yerleşim biriminde yeni inşa edilen evler, 3 Haziran 2025 (AFP)
İsrail işgali altındaki Filistin toprakları Batı Şeria'nın Ramallah kentinin batısında Givat Ze'ev yerleşim biriminde yeni inşa edilen evler, 3 Haziran 2025 (AFP)

Muhammed Necib

Batı Şeria artık sadece 1967'den bu yana işgal altında tutulan bir Filistin toprağı değil, aynı zamanda çaresiz bir uluslararası ortam, zayıf bir Filistin Yönetimi ve 21. yüzyılın en kötü apartheid rejimi olarak tanımlanabilecek bir durumla karşı karşıya olan bir halka karşı İsrail’in sistematik askeri operasyonlarının, şiddet olaylarının eşlik ettiği yerleşim birimlerinin genişlemesinin ve sessiz Yahudileştirmenin devam ettiği bir sahne haline geldi.

İsrail’deki aşırı sağcı hükümetin iktidara gelişinden bu yana Batı Şeria son on yılların en tehlikeli saha ve siyasi değişimlerine tanık oluyor. Bu durum sadece yaklaşık üç milyon Filistinlinin günlük yaşamını tehdit etmiyor. Bir yandan da İsrail, dikkatlerin Gazze Şeridi’nde yürüttüğü savaşa odaklanmasından, politikalarına yönelik uluslararası tutumun zayıflığından ve Beyaz Saray'da kendisini destekleyen bir ABD başkanının varlığından yararlanarak Batı Şeria'daki politikalarını ve emellerini ilerletirken, Batı Şeria'nın fiilen ilhakını ve Yahudileştirilmesini hızlandıriyor ve coğrafyayı yeniden şekillendiriyor.

Filistinliler, dönüm noktasının 7 Ekim 2023'te İsrail ordusu ve yerleşimcilerin Batı Şeria'yı ve şu anda en kötü apartheid rejimiyle karşı karşıya olan vatandaşlarını hedef alan saldırılarını tırmandırmasıyla yaşandığını söylüyor. Filistinliler, dönüm noktasının 7 Ekim 2023'te İsrail ordusu ve Yahudi yerleşimcilerin Batı Şeria'yı ve şu anda en kötü apartheid rejimiyle karşı karşıya olan sakinlerini hedef alan saldırılarını tırmandırmasıyla yaşandığını söylüyor.

Filistinliler İsrail'de iktidarda aşırı sağcı bir hükümetin olmasının yerleşim faaliyetlerinin hızlanmasında ve Batı Şeria'nın ilhak edilmesinde büyük etkisi olduğu konusunda hemfikir olsa da Birzeit Üniversitesi'nden siyaset bilimci Dr. Ghassan Al-Khatib Al Majalla’ya yaptığı değerlendirmede, İsrail'deki mevcut hükümet düşse ve değişse bile Filistin topraklarının Yahudileştirilmesinin ve ilhakının durmayacağını belirtti. İsrail'deki demografik değişikliklerin siyasi ve ideolojik değişiklikleri yansıttığını söyleyen Dr. Khatib, 7 Ekim savaşından bu yana siyasi ve ideolojik değişiklikler nedeniyle çok sayıda laik görüşlü yerleşimcinin göç ettiğini, sayıları artan dindarlar da dahil olmak üzere aşırı sağcıların ise hiç göç etmediğini ifade etti.

Filistin Kurtuluş Örgütüne (FKÖ) bağlı Ayrım Duvarı (Utanç Duvarı) ve Yahudi Yerleşim Birimleriyle Mücadele Konseyi yetkilisi Emir Davud, 7 Ekim 2023 tarihinden 2025 haziran ayı başlarına kadar Batı Şeria'da yaklaşık 53 bin dönüm araziye el konulduğunu ve Filistin toprakları üzerinde inşa edilen onlarca yerleşim birimi ileri karakolunun yasallaştırılması ve kalıcı yerleşimlere dönüştürüldüğünü, bunun da İsrail'in Batı Şeria'da gerçek bir ilhak uyguladığını gösterdiğini söyledi.

İsrail ordusu, Batı Şeria'daki köy ve kasabaları coğrafi olarak birbirinden ayıran yüzlerce askeri kontrol noktası ve demir kapı kurarak Batı Şeria'daki Filistinlilerin hayatını zorlaştırıyor.

İsrail, Batı Şeria'yı ilhak etmek istediğini ve bazı yetkilileri aracılığıyla amacının Batı Şeria'da bir Filistin devleti kurulması ihtimalini ortadan kaldırmak olduğunu açıkça ifade ediyor. Bu ilhakı da sadece toprakla sınırladığından bu, Filistinlilere Doğu Kudüs veya işgal altındaki Suriye toprağı Golan Tepeleri sakinleri gibi İsrail kimliği verilmeyeceği anlamına geliyor.

Davud, Batı Şeria'nın hedef alınmasında İsrail ordusu ve yerleşimcilerin rolünü işlevsel bir değiş tokuş olarak tanımlıyor. İsrail ordusunun, Batı Şeria'nın doğusundaki 30 Bedevi topluluğunu, bazılarının avukatlarının tehcir kararlarını durdurmak için İsrail yargısına başvurmasının ardından tehcir edemediğinde, İsrail ordusunun bu görevi Bedevi topluluklarına daha önce eşi ve benzeri görülmemiş bir şiddetle saldıran ve onları topluluklarını terk etmeye zorlayan yerleşimcilere verdiğine dikkati çekti.

İsrail, 2024 yılında 51 yerleşim birimi ileri karakolu kurdu. 7 Ekim 2023'ten 2025 haziran ayı başlarına kadar bu sayı yaklaşık 75’e ulaşırken 22 Filistinli çeşitli şiddet olaylarında yerleşimciler tarafından öldürüldü. Ayrıca Filistinlilere ait 400 mülk, çiftlik ve aracı kundaklayan yerleşimciler, 7 Ekim 2023'ten 2025 haziran ayı başlarına kadar çoğu Nablus'un güneyinde, Ramallah'ın doğusunda, Salfit bölgesinde ve El Halil'in güneyinde olmak üzere Filistinlilere karşı yaklaşık 6 bin saldırı gerçekleştirdi.

İsrail ordusu ise Batı Şeria'daki şehir ve köyleri coğrafi olarak ikiye bölen ve hareket özgürlüğünü engelleyen yüzlerce askeri kontrol noktası ve demir kapıyı konuşlandırıp yeniden faaliyete geçirerek Batı Şeria'daki Filistinlilerin hayatını zorlaştırıyor. Filistinliler iş ve eğitim yerlerine gidip gelebilmek için geçmek zorunda oldukları kontrol noktalarında onlarca saat geçiriyor. İsrail ordusu 7 Ekim'den sonra Batı Şeria’da 170 kontrol noktası daha kurarak toplam kontrol noktası sayısını 898'e çıkardı. İsrail Savunma Bakanlığı'nın işgal altındaki Filistin topraklarını yürütme kolu olan Sivil İdare, Batı Şeria'nın kuzeyindeki güvenlik kontrolünü sıkılaştırırken 7 Ekim 2023'ten 2025 haziran ayı başlarına kadar özellikle Tulkerim, Nur Şems ve Cenin mülteci kamplarında olmak üzere 3 bin 225 yapıyı ve bin 225 evi yıktı, 22 binden fazla Filistinli mülteciyi yerinden etti.

Filistinliler, ordusu ve yerleşimcileriyle İsrail hükümetinin zamana karşı yarıştığına, Gazze Şeridi’nde yürüttüğü savaştan ve bu savaşın dehşetine odaklanılmasından faydalanarak Batı Şeria'yı ilhak etme ve Yahudileştirme projesini ilerletmek için sahadaki birtakım gerçekler dayattığına inanıyor.

Filistinliler, Filistin Yönetimi'nin İsrail'in Batı Şeria'ya yönelik politikalarının tehlikelerine uluslararası toplumum dikkatini daha fazla çekmek için daha etkili bir diplomatik çaba sarf etmesini bekliyor.

Filistin Ulusal Girişim Hareketi Genel Sekreteri Dr. Mustafa Bergusi, Al Majalla’ya yaptığı açıklamada İsrail'in Batı Şeria'nın yüzde 44'ünü kontrol altına aldığını belirterek, İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz ve Maliye Bakanı Bezalel Smotrich'in Batı Şeria'da İsrail egemenliğini dayatma niyetlerini açıkladıklarını, bunun da bağımsız bir Filistin devleti kurulması ihtimalini yok etmek anlamına geldiğini söyledi.

Bergusi İsrail'in politikasını şöyle özetledi:

“7 Ekim olaylarından sonra Siyonist hareket Filistinlilerle uzlaşmaya hazır olmadığını teyit etti ve Batı Şeria’yı ele geçirmek, ilhak etmek, Yahudileştirmek ve İsrail devletinin yanında bir Filistin devletinin kurulmasını engellemek istiyor.”

Belki de en önemlisi, bu yeni gerçeklik Filistin Yönetimi'ni, güvenlik aygıtını (Batı Şeria'da 35 bin personel görev yapıyor) ve bir Filistin devletinin kurulmasına yönelik umutların azalması ve Batı Şerialıların yaşadığı ciddi ekonomik sıkıntılar nedeniyle Filistinliler arasında zorunlu göç ve siyasi bir çözüme olan güvenin yitirilmesine yönelik artan söylemlerle vatandaşlarını koruma ve hatta meşruiyetini sürdürme kabiliyetini zayıflatıyor.

Batı Şeria’da 3 milyondan fazla Filistinlinin karşı karşıya kaldığı baskı ve acıların ortasında Filistin Yönetimi, Filistin topraklarının Yahudileştirilmesini ve ilhakını durduramamakla suçlanıyor.

frgty
Yakının mezarını ziyarete gelen Filistinli bir kadının işgal altındaki Batı Şeria'da bulunan Cenin mülteci kampındaki mezarlığa ulaşmasını engelleyen bir İsrail askeri, 6 Haziran 2025 (Reutes)

Filistin Yönetimi'nin ve Filistinlilerin kendi topraklarındaki kararlılığını destekleyecek ve yerleşim, ilhak ve toprak hırsızlığı projelerine direnecek bir strateji benimsemesi gerektiğini düşünen Dr. Ghassan Al-Khatib, Al Majalla’ya yaptığı değerlendirmede, “Filistin toprakları üzerindeki çatışmayı çözecek olan bu halk direnişidir” ifadelerini kullandı.

Çoğu Filistinli, ABD Başkanı Donald Trump'ın Beyaz Saray'a yeniden gelişinin İsrail'in Batı Şeria'yı ilhak etme iştahını açtığına ve 1967'de Batı Şeria'yı işgal etmesinden bugüne kadar İsrail ordusu ve yerleşimcilerin davranışlarının aynı olduğu en uzun dönem olmasının da gösterdiği üzere Avrupa ve Arap ülkelerinin İsrail projeleri karşısındaki zayıflığının da verdiği rahatlıkla İsrail'e yeşil ışık yaktığına inanıyor. Sanki İsrail ve ABD’nin Filistinlilere zulmetme ve günlük yaşamlarını taciz etme konusunda birbirlerinin rollerini tamamladıklarını düşünüyorlar.

Filistinliler, Filistin Yönetimi'nin İsrail'in Batı Şeria'ya yönelik politikalarının tehlikelerine ve Batı Şeria'daki gerilimi İsrail'in lehine çözme girişimlerine uluslararası toplumum dikkatini daha fazla çekmek için daha etkili bir diplomatik çaba sarf etmesini bekliyor.

Batı Şeria’da yerleşimciler ve İsrail ordusu tarafından kullanılan ortak yollarda seyahat eden Filistinliler, yerleşimciler tarafından asılan ve üzerinde Gazze Şeridi'ndeki yıkıma dair resimlerin olduğu ‘Bu sizin kaderiniz, burada bir geleceğiniz yok, Ürdün'e göç edin!’ yazılı pankartları görüyorlar.

Batı Şeria bugün, statükonun devamının apartheid rejimi ile tek devletli bir gerçekliğin kökleşmesi ve iki devletli çözümün kesin olarak sona ermesi anlamına geldiği tehlikeli bir kavşakta bulunuyor.

İsrail’in aşırı sağcı hükümetinin İsrail ordusu, yerleşimciler ve Sivil İdaresi tarafından sahada uygulanan politikası, Batı Şeria topraklarının daha büyük bölümünün yerleşim birimlerini genişletme projeleri için kullanılması amacıyla en fazla sayıda Filistinliyi en küçük toprak parçasına hapsetmeye dayanıyor gibi görünüyor.

1954'ten beri Tulkerim Mülteci Kampı’nda yaşayan emekli Tümgeneral Adnan ed-Damiri, Al Majalla’ya yaptığı açıklamada, İsrail ordusunun Tulkerim, Nur Şems ve Cenin mülteci kamplarında yaşayanları sınır dışı etmesinin amacının Filistinli mülteciler sorununu, bu sorunun sembolleri olan BM Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) faaliyetlerini ve mülteci kamplarını sona erdirerek bitirmek olduğunu söyledi. Emekli Tümgeneral Bu saldırıların gelecekte Batı Şeria’daki diğer mülteci kamplarına yayılacağı tahmininde bulundu.

Ramallah'ın doğusundaki Deyr Dibvan beldesinde yaşayan bir Bedevi olan Halil Melihat ve onunla birlikte hayvancılıkla uğraşan 200 aile, yerleşimcilerin İsrail ordusunun koruması altında kendilerine defalarca kez saldırması ve hayvanlarını çalması üzerine 23 Mayıs'ta bölgeyi terk etmek zorunda kaldı. Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı habere göre  Melihat, “Yerleşimcilerin gece gündüz tacizlerine ve saldırılarına maruz kaldık, en sonuncusu da ailemizin mensubu olduğu topluluğun içinde bir yerleşim karakolu kurulmasıydı. İsrail polisine ve Sivil İdaresi'ne şikayette bulunduk, ancak yerleşimcilerin bize ve hayvanlarımıza yönelik saldırılarını engellemek için hiçbir şey yapmadılar, bu yüzden ayrılmak zorunda kaldık” ifadelerini kullandı. Yerleşimcilerin kendilerine fiziksel saldırıda bulunduğunu söyleyen Melihat, altı erkeğin yaralanarak hastaneye kaldırıldığını aktardı.

Melihat, ‘çoban yerleşimi’ olarak bilinen yerleşimciler tarafından komşu arazilerde otlamalarının engellenmesi nedeniyle 4 bin olan koyun sayısının 100'e düştüğünü belirtti.

ukı
İşgal altındaki Batı Şeria’nın Deyr Dibvan beldesine İsrailli yerleşimciler tarafından düzenlenen saldırıdan bir gün sonra yanmış bir araç, 5 Haziran 2025 (AFP)

İsrail'in Batı Şeria'ya yönelik saldırıları, bir yandan iki devletli bir çözümü imkânsız hale getirirken, diğer yandan Batı Şeria'da yaşayan üç milyon Filistinlinin, Yahudileştirme, toprak gaspı, yerleşim birimleri inşası, cinayetler, tutuklamalar, askeri kontrol noktaları ve İsrail'in daha önce hiç olmadığı kadar kendilerine karşı yürüttüğü ekonomik savaşın hedefinde böyle bir çözümün gerçekleşme ihtimaline dair umutlarını tamamen yitirmelerine neden oldu. İsrail'in politikaları Batı Şeria'daki Filistinliler için bir beka tehdidi haline gelirken İsrail'i bu politikalardan geri adım atmaya zorlayacak kararlı bir uluslararası duruş olmadan bu politikaları durdurmanın mümkün olmadığını düşünüyorlar. Bu durum aynı zamanda birçoğunu İsrail'e karşı tutumlarını ve inançlarını radikalleştirmeye ve belki de yerleşimcilerin şiddetine ve ordunun baskısına karşı silahlı eylemleri desteklemeyi ve gerçekleştirmeyi düşünmeye itiyor.

Mevcut durumun devam etmesi, tek devlet realitesinin apartheid rejimi ile pekiştirilmesi ve iki devletli çözümün kesin olarak sona ermesi anlamına geldiğinden, Batı Şeria bugün tehlikeli bir kavşakta duruyor. Bu gerçeklik sadece Filistinliler için geçerli bir felaketin değil, aynı zamanda topyekûn bir intifadadan, güvenliğin çöküşüne ve hatta Filistin şehirlerinde bölgesel istikrarı tehdit edecek toplumsal bir ayaklanmaya kadar beklenmedik şekillerde ortaya çıkabilecek bir patlamanın da habercisidir.