Trump: Kim çok akıllı bir adam nükleer silahlardan vazgeçmesi gerektiğini biliyorhttps://turkish.aawsat.com/home/article/1741681/trump-kim-%C3%A7ok-ak%C4%B1ll%C4%B1-bir-adam-n%C3%BCkleer-silahlardan-vazge%C3%A7mesi-gerekti%C4%9Fini
Trump: Kim çok akıllı bir adam nükleer silahlardan vazgeçmesi gerektiğini biliyor
ABD Başkanı Donald Trump, Japonya Başbakanı ŞinzoAbe ile düzenlediği ortak basın toplantısında (Reuters)
Tokyo/Şarku’lAvsat
TT
TT
Trump: Kim çok akıllı bir adam nükleer silahlardan vazgeçmesi gerektiğini biliyor
ABD Başkanı Donald Trump, Japonya Başbakanı ŞinzoAbe ile düzenlediği ortak basın toplantısında (Reuters)
ABD Başkanı Donald Trump, Kuzey Kore lideri Kim Jong-un’un ‘çok akıllı’ bir adam olduğunu ve ülkesini geliştirebilmek için nükleer silahlardan vazgeçmesi gerektiğinin farkında olduğunu söyledi.
Trump, Japonya Başbakanı ŞinzoAbe ile Tokyo’da gerçekleştirdiği ortak basın toplantısında, Kim’in nükleer ile yalnızca kötü şeylere ulaşabileceğini bildiğini dile getirerek, “Çok zeki bir adam. Bunu iyi biliyor” dedi.
ABD Başkanı, Kuzey Kore’nin büyük ekonomik bir potansiyele sahip olduğunu da vurguladı.
Trump, Kuzey Kore ajanları tarafından 1970 ve 1980'li yıllarda kaçırılan Japon vatandaşlarının iadesi konusunda Japonya Başbakanı Şinzo Abe ile birlikte çalışacağını dile getirdi.
ABD Başkanı, Japonya'ya gerçekleştirdiği dört günlük ziyareti sırasında kaçırılan Japon vatandaşlarının akrabaları ile yaptığı görüşmede bu açıklamaları yaptı.
Kuzey Kore, 1970 ve 1980'li yıllarda bazı Japonları casus olarak yetiştirmek üzere kaçırdıklarını kabul etmişti.
Kuzey Kore, 2002 yılında ajanlarının 13 Japon kaçırdığını itiraf etmiş ve söz konusu dönemde kaçırılan 5 Japon vatandaşının evlerine dönmelerine izin vermişti.
Japonya yönetimi ise, 17 vatandaşının Kuzey Kore tarafından kaçırıldığını ve 5’inin geri döndüğünü dile getirerek, geri kalan 12 kişinin hayattalarsa ülkelerine geri dönmelerini istemişti.
Kuzey Kore de buna cevaben, bunlardan 8’inin öldüğünü, 4’ünün ise asla ülkeye girmediğini savunmuştu.
Kuzey Kore defalarca sorunun çözüldüğüne inandığını belirtmiş ancak Mayıs 2014'te olayı yeniden soruşturmaya söz vermişti.
Japonya Başbakanı Şinzo Abe, kısa bir süre önce yaptığı açıklamada, kaçırılan Japon vatandaşları konusunu çözüme kavuşturmak için Kuzey Kore lideri Kim Jong-un ile koşulsuz müzakereye hazır olduğunu belirtti. Ancak Abe ile Kim arasındaki görüşme için henüz bir tarih belirlenmedi.
Abe, Trump ile gerçekleştirdiği ortak basın toplantısında da, kendisinin Kim ile koşulsuz müzakerede bulunma fikrine ABD Başkanı Trump’ın güçlü destek verdiğini söyledi.
İki ülke arasındaki ilişkileri güçlendirme amacıyla Japonya’ya dört günlük bir ziyaret gerçekleştiren Trump, Japonya'nın yeni İmparatoru Naruhito ile tanışan ilk yabancı lider oldu.
“Temel siyasi görev, sadece görünürdeki iktidar biçimleriyle yüzleşmek değil, tarafsız ve bağımsız görünen kurumların çalışma mekanizmalarını eleştirmek, söylemlerini parçalamak ve gizlice uyguladıkları politik şiddeti ortaya çıkarmak için onlara saldırmaktır. Bu gizli şiddeti ifşa etmenin amacı, ona bilinçli ve öngörülü bir şekilde direnmek ve mücadele etmek mümkün hale gelmesidir” İnsan Doğası/İktidara Karşı Adalet - Foucault ve Chomsky Tartışıyor adlı kitaptan bir alıntı.
Sudan'ı kasıp kavuran savaşın ortasında, top seslerinden daha ağır ve yıkımdan daha acı verici acı bir gerçek ortaya çıkıyor. Bu gerçek, Sudan'ın siyasi bilincine daha önce eşi ya da benzeri görülmemiş bir darbe indirirken siyasi araçlar geleneksel kutuplaşmayı aşarak siyasi uygulamada ‘milliyetçilik’ ve ‘kamu yararı’ kavramlarının tamamen parçalanmasına tanık oldu.
Sudan'daki ister sağcı ister solcu olsun çeşitli siyasi güçler 2023 yılının nisan ayında savaşın patlak vermesinden bu yana bu trajediyi kendi siyasi hesaplarını görmek, kendilerini ve söylemlerini yeniden sunmak ve ulusal felaketi, savaşın gidişatı ve içindeki acılarla ilgilenmeyen, siyasi nüfuz ve kendi çıkarları için sembolik bir sermayeye dönüştürmek amacıyla kullanmaya çalışıyor.
Sudan'da tanık olduklarımız artık sadece silahlı bir askeri çatışma değil, aynı zamanda ulusal siyasi pratiğin içeriğinin tamamen çöküşü ve onu yönlendiren ahlaki pusulanın kökünden sökülüp atılmasıdır. Bu durum, ateşli bir fırsatçılığa dönüşürken vatanın parçalarının siyasi ganimet haline gelmesine katkıda bulunuyor ve büyük anlatılarını gerçekliğin enkazı üzerine inşa ediyor. Bu manzarada savaş, yıpranmış siyasi kimliklerin yeniden inşası oyununda sadece bir arka plan haline geldi. Vatanı ganimet bilme mantığının bozulması, top sesleri eşliğinde toprağın üzerinde tam bir yıkım ve tahribat, ulusal projenin temellerinin çöküşü karşısında siyasi bir boşluk şeklinde ulusal tarihin en karanlık anlarında çifte bir çöküşe neden oldu.
Ülkedeki İslamcı gruplar 2019 Nisan ayında halk devriminin başarıyla sonuçlanmasıyla iktidarı kaybetti. Halk devrimi, 1989 yılının haziran ayında Ulusal İslami Cephe (NIF) tarafından gerçekleştirilen darbeden bu yana ülkeyi yöneten Ulusal Kongre Partisi (NCP) rejimini devirip Cumhurbaşkanı Ömer el-Beşir'i iktidardan düşürdü. Söz konusu İslamcı gruplar, Aralık devrimini yöneten halkın kendilerine karşı gösterdiği büyük tepkiyi atlatmaya ve kendilerini ve söylemlerini yeniden sunmaya, Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (HDK) işlediği suçlara karşı ordu ve devletin koruyucusu olarak yeniden konumlanmaya ve kendilerini orduyu ve devleti destekleyen siyasi güç olarak göstermeye çalışıyorlar. Böylece, halkın kitlesel devrim orduları tarafından devrilen otoriter geçmişlerini ve otuz yıllık yolsuzluk ve otoriterlik mirasını silebileceklerini düşünüp barışçıl silahlarına sarılıyorlar. Savaşı, ülkeye gizlice geri dönme planlarının bir parçası olarak göstermeye çalışıyorlar ve HDK'nın Sudan'ı kasıp kavuran yıkım dalgasına karşı duran ulusal cephe olduklarını iddia ediyorlar. Milislerin işlediği suçlara ve faşist doğasına karşı herhangi bir tavrı, kendi cephelerine siyasi bir tavır olarak görüyorlar.
Sudan'daki ister sağcı ister solcu olsun çeşitli siyasi güçler 2023 yılının nisan ayında savaşın patlak vermesinden bu yana bu trajediyi kendi siyasi hesaplarını görmek, kendilerini ve söylemlerini yeniden sunmak ve ulusal felaketi, savaşın gidişatı ve içindeki acılarla ilgilenmeyen, siyasi nüfuz ve kendi çıkarları için sembolik bir sermayeye dönüştürmek amacıyla kullanmaya çalışıyor.
Karşı tarafta ise, devrim güçlerinin saflarında yaşanan kargaşa onlara yardımcı oldu. Devrimin oluşumuna katkıda bulunan ve savaşın ardından ortaya çıkan çeşitli oluşumlarla geçiş dönemini yöneten Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri’ne (ÖDBG) bağlı sivil gruplar, Sivil Cephe, Tekaddum İttifakı ve ardından Samud İttifakı, HDK üyelerinin savaşla ilgili anlatısını benimsedi ve tekrarladı. Bunu milislerin ordudaki eski rejimin kalıntıları ile savaşı olarak tasvir etti. Milislerin yenilgiye uğratılmasının -tüm suçlarına rağmen- eski rejimin yeniden canlanması anlamına geleceği uyarısında bulundu.
Bu anlatı sağlam temellere dayanmamasına, milis grupların ordu ve komutanlarıyla iletişim kurmak için çılgınca çaba göstermelerine, diğer devlet kurumları dışında doğrudan orduyla iletişim kurmakta ısrar etmelerine ve devrimin temel sloganı olan devletin ve Sudan’daki yönetimin modernleştirilmesi ile çelişmesine rağmen savaşı, bilinçli ya da bilinçsiz olarak eski dostları olan devrik İslamcı iktidarın bir uzantısı olarak gören olgunlaşmamış bir vizyonu dayatmaya devam ettiler. Bu şekilde milislerin anlatısını desteklediklerini ve Sudanlıların eşi görülmemiş bir suçla karşı karşıya kaldıkları savaşı meşrulaştırdıklarını görmezden geldiler. Sudan ordusu, tarihi siyasi müzakerelerine rağmen şu anda bu suçla mücadele ediyor. Sudanlıların milislerin kontrolündeki bölgelerden ordunun kontrolündeki bölgelere kaçışı da bu gerçeği teyit ediyor.
Söz konusu güçlerin milislere yakın tutumu bununla sınırlı kalmadı. Sudan devletinin tüm kurumları, ordu da dahil olmak üzere, HDK ile aynı düzeyde görüldü. Durumu daha da karmaşık hale getirense yaklaşık iki yıldır süren savaş boyunca bu ittifakların söylem ve karar alma süreçlerinde milislerle organik, entelektüel ve siyasi bağları olan unsurların varlığının devam etmesiydi. Nihayet bu yılın mart ayında milislere siyasi desteğini açıkça ilan eden Sudan Kurucu İttifakı’nı kurmak için Tekaddum İttifakı’ndan ayrıldılar ve başından beri var olan bu eğilimlerini açıkça ortaya koydular. Bu unsurların bazıları, ‘Samud’ adı altında ittifakın geri kalanında varlıklarını sürdürürken, bu durum onu, Sudan'ı bölmek için rekabet etmeye devam eden HDK’nın siyasi ittifaklarıyla ilişkilerini sürdürmeye ve onlarla iş birliği yapmaya itti.
Savaşı, devrik İslamcı iktidarla olan eski çatışmalarının bir uzantısı olarak görmekte aceleci bir yaklaşım sergilediler ve bilinçli ya da bilinçsiz şekilde milislerin anlatısını desteklediklerini göz ardı ettiler.
Böylece, sağlam bir ahlaki zeminde durmak yerine ya ağır suçları meşrulaştırmaya karıştırlar ya da sessiz kaldılar. Hatta bazen siyasi denge bayrağı altında, bazen de ihlallere ilişkin gerçekleri ve verileri açıkça tahrif ederek bu suçları normalleştirmeye katkıda bulundular. Sivil Cephe, 2023 yılının mayıs ayında yapılan açıklamada, HDK milislerinin işlediği tecavüz suçlarını Sudan ordusuna atfetti. Ancak bu durum ortaya çıkınca özür dilemek zorunda kaldı.
Daha sonra bu siyasi birliktelik daha da güçlendi. Öyle ki ilgili ittifaklar milislerin İslamcı gruplara karşı direniş adına şiddet uygulamaları meşru bir gerekçe haline getirildi. Milislerin ve bu ittifakların bölgesel destekçileri, yandaşları ve koruyucuları da durumu daha da ağırlaştırdı.
Bu güçler, Aralık devriminin fitilini ateşleyen ve İslamcıların iktidarını deviren halkın öfkesini kullanarak ahlaki bir duruş sergilemeye çalışırken, bu devrimin mirasını tekellerine almaya çalışıyorlar. Ancak HDK milisleriyle aynı anlatıyı paylaşarak İslamcılara paha biçilmez bir hizmette bulundular. İslamcıların kendilerini devrimle milisler arasında bağlantı kurmaya çalışan bir söylem üretmelerine ve kendilerini Sudan'da istikrarı sağlayan ve koruyan unsurlar olarak göstermeye izin verdi. Oysa gerçekte, onlarca yıl süren yolsuzluk ve despotluğun tohumlarını ekerek Sudan halkının bugün yaşadığı tüm felaketlerin asıl nedeni İslamcı gruplardır. Buna karşın Samud İttifakı, ulusal mücadelenin ahlaki pusulası olduğunu iddia ederek devrimin mirasını tekelinde tutmaya çalıştı. Bu da devrimin sloganlarına, özellikle de devrimci kitlelerin şu anda yaşananlara karşı devrimci tutumu belirlemek için açık ve net bir şekilde formüle ettikleri ‘Ordu kışlaya, Cancavid dağtılsın!’ sloganına ölümcül bir darbe indirdi.
Rızanın İmalatı
Çatışan taraflar genel iletişim düzeyinde Noam Chomsky'nin ‘Rızanın İmalatı’ modelini gerçeklikten tamamen ayrı bir bağlamda uygulamaya çalışıyorlar. Bu modelde tüm taraflar kendi tabanına hitap ederken onlardan güç alır ve halkı görmezden gelir.
Rızanın İmalatı, halka sahte ikili seçenekler sunan bir medya çerçevesi oluşturarak yapılır. Bu çerçeve, olası düşünce alanını daraltmak ve alternatifleri göz ardı etmek için tasarlanmıştır. Tartışma varsayımsal olarak iki seçenekle sınırlıdır. Ya ordunun ya da milislerin mutlak otoritesi kabul edilmeli. Ordunun mutlak otoritesi kabul edilirse İslamcılar liderlerinin otoriter emellerini destekleyecek ve bunun devrim ve geçiş sürecinin hedefleriyle çeliştiğini yani ordunun reformu ve devlet mekanizmasının demokratik yönetime geçiş için sivil bir şekilde modernize edilmesi ve geliştirilmesini görmezden gelecek. Milislerin mutlak otoritesi kabul edilirse, eski rejimin kalıntılarıyla mücadele etmek için kaçınılmaz bir gerçeklik olarak görülecek ve onların suçlarını, varlıklarının temelindeki bozukluğu ve Sudan'ın sosyal dokusunun istikrarı üzerindeki tehlikesini görmezden gelinecek. Dolayısıyla Tekaddum İttifakı güçleri ve daha sonra da Samud İttidakı güçleri, Sudan'ın sosyal ve siyasi tarihinin karmaşıklığına ilişkin tartışmaları gündeme getirerek, gerçeklere aykırı olsa da, milislerin varlığını meşrulaştırmaya ve onları Sudan'ın marjinal kesimlerinin temsilcisi olarak göstermeye çalışacak.
Çatışan taraflar genel iletişim düzeyinde Noam Chomsky'nin ‘Rızanın İmalatı’ modelini gerçeklikten tamamen ayrı bir bağlamda uygulamaya çalışıyorlar. Bu modelde tüm taraflar kendi tabanına hitap ederken onlardan güç alır ve halkı görmezden gelir.
Taraflar, resmî kurumların tek başına meşru şiddeti tekelinde tuttuğu ve hukukun üstünlüğüne tabi olan bir sivil devletin inşası şeklindeki devrimin temel talebini dışlayan ve üçüncü bir seçenek olan bu yapay çerçevede kendi anlatılarını sunuyorlar. Siyasi tartışma, ‘sivil devletin nasıl kurulacağı ve devletin şiddeti tekelinde tutacağı’ konusundan, ‘iktidarı ele geçirmek için hangi silaha başvuracağımız’ sorusuna kaydı. Bu da organize ama tembel bir yanıltma süreci olmanın yanında geçiş sürecinin görevlerini yerine getirmek için halkın yanında yer alarak siyaset yapmayı zorlaştırıyor.
Bu karşıt anlatılar, görünürdeki düşmanlıklarına rağmen, derin yapılarında birbirine benziyor. Her ikisi de siyasi doğruluk için sahte bir pusula oluşturmaya çalışıyor ve kendi önderlerini takip etmeyen kim varsa kınıyor. Bu otoriter girişimin milliyetçilik, devrim veya adaletle hiçbir ilgi yok, daha ziyade yıkıntıları üzerinde bile olsa sahneyi domine etmeye çalışan fırsatçı siyasi projelerle ilgili. Bu çok boyutlu çatışmanın nihai sonucu, Sudan'da siyasetin ‘ölüm politikasına’ (Thanatopolitics) dönüşmesidir. Buradaki politika artık vatandaşların hayatlarını yönetmekle değil, onların ölümlerini, yerlerinden edilmelerini ve acılarını diğerlerine karşı mücadelede birer araç olarak kullanmakla ilgileniyor. Samud İttifakı’nın yükselttiği ‘savaşa hayır’ sloganı bile, milislerin varlığını sürdürmesini sağlamak ve onları dağıtmak yerine varlıklarını garanti altına almak için kullanılıyor. Vatandaşlar ve onların görüşleri, gerçek katılımcılar olarak siyasi niteliklerinden mahrum bırakılarak, devletin yıkıntıları üzerinde rekabet eden tarafların şiddetine maruz kalan bedenlere indirgenmiş durumda. Her iki taraf da, sloganlarında farklılık gösterse de, siyasi bencil bir zihniyet, ulusal çıkar ile örgütsel veya partizan çıkarlarını kasıtlı olarak karıştırma ve vatan, devrim, demokrasi gibi büyük değerleri, iktidarın merkezinde yeniden yer edinme çabalarını gizlemek için bir perde olarak kullanma konusunda ortak bir tutum sergiliyor.
Zemzem Mülteci Kampı, HDK’nın kontrolüne geçtikten sonra, kamp sakinleri Sudan'ın batısındaki Darfur bölgesindeki geçici bir kampa kaçarken, 13 Nisan 2025 (AFP)
Herçeği gösteren değil, onlara yönelenlerin çıkarlarına hizmet eden bu sahte pusulalar, özünde bir çözüm aramak veya felaketi cesurca yorumlamak yerine ülkenin yıkıntıları üzerinde olsa bile siyasi nüfuzu yeniden üretmek için krizi yönetmeyi amaçlıyor. Bu yüzden onlarla aynı safta yer almayan birinden gelen her türlü eleştiri ya ihanetle ya da abartılı tepkilerle, hatta o kişinin karalanması ve siyasi sahneden uzaklaştırılması için çılgınca çabalarla karşı karşıya kalır ve bu eleştiriye, diğerlerinin kesinlikle düşman olduğu düşüncesi altında ortadan kaldırılması gereken bir tehdit olarak bakılır.
İlkelerin değil, çıkarların yarattığı ‘pusulalar’ arasında gerçek kayboldu. Vatanın tüm bu varlıklardan daha büyük olduğu fikri kayboldu. Bugün yaşanan en tehlikeli durum, siyaseti ahlaki ve sorumlu bir şekilde kamu işlerini yönetme sanatı olarak yüce anlamından uzaklaştırıp, kaynaklar üzerinde bencil bir mücadelenin aynasına dönüştüren bu toplu davranış biçimidir. Bu davranış biçiminde gerçekler çiğnenir, hafıza ayaklar altına alınır, gerçekler göz ardı edilir ve güç saplantısı ya da intikam arzusuna dayanan bir anlatıya uymayı reddedenler ihanete uğrar. Bu savaş, tüm vahşetine rağmen, Sudan sahnesinin seçkinleri biraz ahlaki cesaret ve kendileri dışında düşünme yeteneği sergileseydi, yeni bir kuruluş anı olabilirdi. Ancak İslamcılar, devrim öncesi tutumu çağrıştırarak eski yolda devam etmeyi tercih ettiler. ÖDBG, 2021 ekimindeki darbeden önceki tabloya geri döndü. Tüm taraflar kendine bir ayna yaratıyor ve önünde durup kendini övüyor, başkalarını ise kötülüyor. Bu trajik manzara sadece siyasi başarısızlığı değil, ulusal siyasi uygulamaların standartlarında da derin bir çöküşü ortaya koyuyor.
Bu tünelden çıkmak için siyasi uzlaşmalardan daha fazlası gerekiyor. Öncelikle, sahte ikilikleri, sahte suçlamaları ve sahte ahlaki pusulaları aşan yeni bir söylem oluşturarak siyaset sahnesini yeniden kurmak gibi entelektüel bir görev gerekiyor. Bunun için, iktidarı paylaşma çabası değil, kavramlara dayalı yeni bir siyasi uygulama projesi geliştirmek gerekiyor. Eğer devlet kurumlarının yeniden inşasının yanında zorlu bir görev olan anlamın da yeniden inşası gerçekleşmezse Sudan, yıkımla ilgili çatışan ideolojilerle, bazen silahlarla, bazen de içi boş sözlerle kendini besleyen bir şiddet döngüsünde dönmeye devam edecek.